28 Eylül 2010

E.G.!

" Yalan "



Eğer 'yalan' bir vucuda gelip bu dünya içerisinde yaşasaydı insanoğlunun nankörlüğünü gördükten sonra orada hemencecik can verirdi.. Bu kadar kullanışlı, yararlı ve insanlığı bir arada tutan bu kavram neden sürekli aşağılanır, hiç anlamıyorum.. Yalan bana göre insanlığıın soyunun kurumaması adına ihtiyaçtan doğmuştur. Başka türlü insanoğlu gerçeğin acılığından soyunu kuruturdu milyon yıl önce.. Hiç de ironik bir dokunuş değil bildiğin en katı gerçek budur işte.

İster misiniz Yalan olmasın bu dünyada ? Sizce iki insan bir arada yaşayabilir mi ? isterseniz sadece bir gün birbirinize karşı hiçbir şekilde yalan söylemeden yaşamayı deneyin.. O günün sonunda ayrılmazsanız gelin burada bekliyorum ben sizi. Sadece kafanızda kurduğunuz o fantastik hayallerden bir tanesinin dahi kelimelere dökülmesi sonucu müebbet yalnızlığa mahkum olursunuz, siz de biliyorsunuz bunu..

.. derler ya 'hayatım yalandı' diye.. öyle etkiliydi kendi dünyamda. İnsanları mutlu edebiliyordum bir şekilde. İstediği dünyayı onlara yalanlarla kurguluyordum ve pek çok kez 'mutlu olma durumunu' yine yalanla gerçekleştiriyordum.. Gerçek kendisini elbet bir gün ortaya koyacağı vakit onun acısı geride bıraktığı koca bir dönemin içerisine sığmış onca güzel zamanı yok etmiyordu..

Belki geçmişimin o yalanı bol dünyasından ya da dürüst olmanın erdemi yalan söylemenin alçaklığı üzerine yapılan onca okuma sonrası kolay kolay yalan söyleyemez duruma geldiğimi söylemeliyim. ..bu samimiyet buhranları sonucu genelde hep kaybediyordum üstelik çok da para etmeyen gerçek kırıntıları bazen hayatımı yıkıyordu..

Kendimi tam da olduğum gibi ortaya koyunca anladım ki bu dünya benim ölçülerime göre kesilip biçilmemiş. Aslında bu dünya herhangi bir insan gerçeğini kaldırabilecek durumda da değil. Yalana bağımlı kalmışız. Sen edepsiz, ahlaksız, görgüsüz, insanlıktan çıkmış ya da ksıaca kötü bir insan değilsin daha çok diğerleri sürekli yalan söylüyor işin özeti.. Sürekli doğruyu söylemek durumunda kalan insan kesinlikle psikolojik yardıma muhtaç kalan hasta konumunda değil midir ? Bizzat yalan söylemesi için o insan topluma kazandırılmayacak mıdır ? O zaman nedir bu 'Yalan söylemek en büyük günah' takıtısı..

Yine de bende takılı kaldı. Artık çok geç ve sadece senin dünyanın içerisinde hasta olduğumu kabul edebilirim hepsi bu.

Kırılsanız da yıkılsanız ya da 'sandığım gibi biri değilmişsin sen' deseniz de o altındaki ayakkabı ve sen iğrenç duruyorsun.. Daha başka düşüncelerim de var hakkında buna katlanabilir misin ? Ben de sanmıyorum.. Yalan'dan nefret ediyorsun görünürde ama aslında sadece istediğin o 'yalan' dünyayı sana en gerçekçi biçimde kurgulayabilecek kadar 'zeki' insanlar, başka bir şey değil..

Ralf Rangnick.!



Yaklaşık on-on iki yıl önce "Aktuelle Sportstudio' programında bir maçın analizini tahtada mutheşem bir şekilde yaptığı günden beri onun adı 'Profesör' olmuş durumda.. Ama o bunu fazlasıyla hak ediyor.. Bir röportajını okuduğunuz vakit 50'lerden günümüzün takımlarına kadar olan kilit taktikleri, oyuncuları ve her şeyi bulabilirsiniz..

Alman futbolunun içerisinde çok değerli bir isimdir Ralf Rangnick.. Samimi olmak gerekirse saf futbola olan tutkusu inanılmaz bu adamın. Zamanında en büyük tutkusu Sacchi'nin Milanı ile Valeri Lobanovsky'nin Dinamo Kiev'i.. Ama en çok da 'o' Milan.. Sadece büyük takımları değil.. Bir seferinde serie A'ya yeni çıkmış Zeman'ın Foggiasına kafayı takmış.. Karısıyla o bölgeye tatile gidiyor ve her öğlen Zeman'ın antrenmanlarını izliyor filan..

Bir defansif orta saha idi o.. Ama öyle oyun açan, oyunu yöneten Nuri,Emre,Xavi filan değil.. Kesici. Markajcı.. Antrenörleri memnun ediyordum ama futboldan bu şekilde pek keyif alamıyordum diye de ekliyor ve sanırım bu da adam adama savunmayı bugün küfür gibi algılamasında etkili olsa gerek..

Hoffenheim bölgesel ligden zirveye oturur iken maddi destek almıştır ama bu ortalama bir Bundesliga takımı seviyesindedir. En büyük parayı 7-9 milyon arası Carlos Eduardo'ya verdiler ve diğer bütün transferler beş milyon euronun altında genelde isimsiz futbolculardan oluşuyordu.. Hopp'tan daha fazla Hoffenheim'in başarısında etkili olmuştur.. Geçmişinde benzer bir macera daha vardır Thomas Tuchel'in de kadrosunda yer alıp ikinci Bundesligaya kadar taşıdığı..

Spor ekonomisi okumuştur ama antrenörlük mesleğindeki gelişimini daha çok kendi özel çalışmaları ile başarmıştır. İtaya'ya ya da Dinamo Kiev'in antrenmanlarını seyretmek adına o tutkuyla seyahat eden adamdan bahsediyoruz..

Stuttgart'ın alt yapısının başında bulunan Helmut Gross bu güzel adamı yanına alınca orada başlıyor çok şey. Michael Fink analizinde size Stuttgart eğitimli bu oyuncu dediğim zaman taktiksel açıdan çok iyi eğitilmiş olduğunun altını çiziyorsam bunun nedeni Helmut Gross ile Rangnick'in oraya yerleştirdiği sistemdir.. Onları ayrıcalıklı kılan alman futbol kültürüne oldukça ters gelecek biçinde taktiğin ağır bastığı, adama dama savunmaların olmadığı ve defansif orta sahaların da bir futbolcu konumunda olduğu farklılık..

Thomas Tuchel kendisine yeniden futbol oynamak için geldiğinde onu bu alt yapının içerisine yerleştiren adamdır da.. Rangnick'ten ziyade Thomas Tuchel'i farklılaştıran bu şahane futbol kaçkını adamların yaptığı tartışmaların ortasında eğitimini almasıdır. Elbette Tuchel'in aynı şekilde spor bilimi ve psikoterapi üzerine eğitim görmesi de onu farklı kılacaktır. Belki bu yüzden sadece o diğerlerinin aksine Haka dansı ile oyuncuları hazırlamak gibi farklı motivasyon tekniklerine sahip olacaktır lakin Tuchel dediğinizde tüm Almanya 'Taktik dehası' diyorsa temeli burada atılmıştır..



Bugün Schalke takımında iken asistanı olan Mirko Slomka'nın çalıştırdığı Hannover.. Onun eğittiği Thomas Tuchel ve Mainz.. Başında teknik direktör olduğu Hoffenheim zirvede.. Dahası onun kurduğu sistem içerisinde yetişmiş olan Freiburg teknik adamı Robin Dutt ve Alman milli takımının teknik direktörü Löw.. Tüm bunların oluşumunda Rangnick'in katkısı büyük..

Şimdi bu hafta sonu ikisi karşı karşıya.. Bir dönem oyuncusu ve sonrasında onu teknik direktörlüğe atayan Rangnick artık onun rakibi olmuş durumda.. Birisi Tuchel'i durduracaksa bu bence Ralf Rangnick'tir.

27 Eylül 2010

Mesut 'lu Real Madrid.!



Mesut'un forma giydiği her maçı doksan dakika izledim sanırım. Mesut'lu Real analizi için yeteri süre de geçmiştir.

Real Madrid çok net 4-2-3-1 oynuyor. Bu ilerideki üçlünün net bir çizgi çekip çekmediği ise bir başka detay. Ortada Mesut ve iki kenarda ise Di Maria ile Ronaldo. Merkez forvet Higuain.. Defansif orta saha ikilisi Khedira-Xabi Alonso.. Bekler Marcelo ve Ramos.. Pepe-Carvalho stoperleri.. Her maç hemen hemen aynı..

Mesut bu takıma ne kadar uygun ? İlk iki maç müthişti.. Fark yaratıyordu ama sonlara doğru silikleşmeye başladı. Eğer Mourinho ön alana müdahale etmezse işi gerçekten çok zor.
Mesut normal koşullarda merkezde ve Ronaldo-Di Maria da kenarlarda ama maç içerisinde sürekli değişiyorlar. Mesut daha çok merkezden değil kenarlarda topla buluştuğunda etkili oluyor ve bunun nedeni de aynı zamanda onun başarısız olma durumunun özetidir.

Merkezde topu aldığı andan itibaren uygun durumda olan arkadaşına veriyor. Bu bazen di Maria bazen de Christiano Ronaldo.. Arkadaş o topu bir daha geri alması mümkün değil çünkü Madrid iki kenarı oyuncuların niteliği doğrultusunda kombinasyon futboluna uygun değil. Christiano Ronaldo topu her ama her aldığında önce önündeki geçip şut çekmeyi düşünür ve bazen topun önünde oynatarak plan kurar.. Zaman çoktan akıp gitmiştir, iş bireysel yeteğe kalmıştır. Geçip şut çektiği olmuştur ama benim izlediğim maçlarda golü çok yoktur.. Milyon tane böyle şut çekmiştir..Di Maria ise kesinlikle içeriye driplinge girer.. Pası ancak o koşunun sonunda verecektir ve bu ya Higuain olur ya da kaleye şut..

İki kenar da böyle işliyor.

Mesut daha çok beklerin ileriye çıkması sonucu Marcelo ile kenarda ilişkiye girdiğinde kendisini gösterebiliyor, verdiği zaman hemen geri alıp etkili yere pası çıkartıyor ya da müsait durumdaki arkadaşına veriyor. Aynı etkiyi sağ kenarda misal yapamıyor zira Ramos bildiğin tipik 4-4-2 kanat adamı gibi ileriliyor.. ve genelde yardımsız tek başına inip orta yapma derdinde..
Bu yüzden Mesut ancak sol kenarda işlerlik kazanabiliyor..

Marcelo'nun Di Maria yerine oynaması sonucu -Marcelo-Mesut-Ronaldo- her şeyi değiştirir onun adına.. Burada Marcelo yerine başka bir oyuncu koyabilirsiniz ama topu aldı mı ancak ameliyat ile geri almak zorunda kaldığınız iki kenar adamı ve Mesut çok iyi bir üçlü değil..

Real Madrid'in az gol atabilmesinin temelinde Christiano Ronaldo'nun forma girmemiş olması yatar zira takımın ataklarının yüzde altmışını tek başına kullanıyor desek yanılmış olmayız.O forma girdiği vakit Madrid ofansif futbolunu gollerle süsleyecektir.. Higuain her şeye rağmen besleniyor zira iki kenarın son hamlesi bu oyuncuya yönelik..

Şunu kabul etmek gerekir; Mesut daha çok Barcelona futboluna uygun bir futbol karakterine sahip.. Hatta tencere kapak misali oraya uyar. Başka açıdan Madrid'in bu karışımının içerisinde Barca'dan daha değerli olup daha çok göze batabilir.. Bunun için Mourinho'nun ilerideki serbesliği biraz oyuncuların elinden alıp plan-proje kapsamında ilerlemesi gerekir.. Mesut ise biraz daha insiyatif alıp oyunu yönetmek için o topun başına geçmesi gerekir.. Silik görüntüsünün bir nedeni de sahadaki varlığı ve oyunu yönlendirme isteksizliğidir. Ondaki tek büyük kusur lider oyuncu rolünden çok ama çok uzak olmasıdır..

Sportbild'e verdiği röportajın içerisinde şunu diyordu:

'Ben topu benden binde bir dahi olsa daha iyi durumda olan arkadaşım varsa ona veririm çünkü bu şekilde eğitildim..'

İşte bu Madrid felsefesine uygun değil..

Burada şunu da ekleyelim; Madrid az gol atsa da defansif bir oyun anlayışına sahip değil. Benim seyrettiğim maçlarda Mourinho'nun inter futbol geçmişine ters bir şekilde topa sahip olup efektif olma konusunda Ronaldo nedeniyle sorun yaşıyor. Eskiden az ama etkili hücum gerçekleştirir iken şimdi ise oyun rakip kaleye yıkılıyor ama Di Maria'lardan Ronaldo'lardan ataklar olgunlaşmadan sona eriyor.. Bu iki oyuncu forma girerse Madrid etkili olur;Mesut ise arada kaynar gider sadece..

Schweni - Sarah..!



Basketbol maçına gitmişler.. buradan da görebilirsiniz ki Bayern takımı liderden on puan geride olmasına rağmen bunu geçen sene olduğu gibi büyük bir sorun haline getirmiyor. Çok çeşitli nedenleri var.. Ribery-Robben sakatlandı.. Başındaki hocaya güven sonsuz.. lakin belki de en önemlisi Van Gaal'in altıncı haftaya kadar bu takımın form tutmasının Dünya Kupasından dolayı çok da mümkün olmadığının üzerinde durmasıdır. Beklentiyi bu noktaya henüz tüm bunlar yaşanmadan çekti..

Olan biten durum bu olmasına rağmen Bayern München yönetimi Van Gaal ile sözleşmeyi uzatmak için ikna turlarına çıkıyor.. Onlar elindeki hocanın değerini basındaki eleştirilerden ya da sonuçlardan öğrenmeyecek kadar futbolun içerisinden gelen insanlardır..Onun bu takımda kalması doğru bir hamledir, daha iyisi çok zor.. Belki onun yetiştirdiklerinin arasındadır..

Transfer yapmadığı için bugünkü durumdalar bahanesine Magath çok güzel cevap vermiştir hem kendisi hem Bayern adına...

'Birileri bizi çok transfer yaptığımız için bu durumda olduğunu söylüyor ve aynı insanlar Bayern'i de transfer yapmadığı için suçluyor..'

Başarısız olduğunuz zaman işiniz zor..

Resime gelirsek..İşte maksat h'li olsun bu sefer..

Mainzer Bruchweg-Boys.!



Adam Szalai, Andre Schürrle, Holtby.. Doğaçlama gol sevinci aslında bu.. Sportstudio'ya çıktılar ve muhtemelen yine Tuchel kendisi yerine onları göndermiştir çünkü tüm Almanya daha çok Thomas Tuchel'i konuşuyor..

Öncelikle aşağıdaki program ve benzerleri benim ülkemde çok gerçekleşemiyor.. Neden ki ? Schürrle misal Holtby ile aynı odayı paylaşıyor ve arkadaşının biraz horladığından bahseder iken 'beraber iyi eğleniyoruz, keyifli vakit geçiriyoruz' derken yanlış anlaşılıyorlar, gülüyorlar, ediyorlar filan.. Güzel ayrıntılar toplamda.

Tuchel'in farkını ortaya koyuyorlar, Schalke'nin kiralık oyuncusu Holtby üzerinden Magath kıyası da oluyor velhasıl çok da keyifli muhabbet gerçekleşiyor. Biz bir şeyleri değiştirmek istiyoruz ama sorun genelde neyin ne olduğundan çok da haberimizin olmamasıdır derim hep..

Hemen hepsi kariyerlerin başında üç genç..

Spiker kızımız dahi Tuchel'in maç planından başı dönmüş durumda:

'Ama bu maç planı her maç farklı.. Sadece siz değil rakibin de başı dönüyor olmalı. Bir maç sen varsın diğer maç sen yedeksin bazen sen bazen o..' derken çok önemli bir noktaya parmak basıyor. Mesele bunu oyunculara kabul ettirebilme gücüdür..

Oyuncular burada teknik adama güveniyor. Kendilerinin yedek beklediği vakit antrenörlerinin müthiş bir planı içerisinde bunun gerçekleştiğinin farkında.. Çok şey o antrenör oyuncu ilişkisi içerisinde saklıdır..

Anlamasanız da yine de algılayabilirsiniz ne demek istediğimi..

6.Hafta Bundesliga.!



Hannover kalecisi gerçekten de deplasman galibiyetinin en önemli isimlerinden oldu, harika kurtarışlar yaptı. Ve benim Bremen'in yeneceğine inandıran Mertesacker'ın özellikle son saniyede golü önleyen hamlesi vardı ki görülmeye değerdi.. Maske ile çıktı ve Bremen defansının şefi aynı zamanda o golleri değerleri kılan isimdir.. Nuri gibi yönetir orasını, lider futbolcudur.. Buradaki en büyük parantezi belki de Wesley'e açmam gerekir.. Özellikle tipik brezilyalı on numaradan farklı oluşunun üzerinde durmak gerekir. Ofansif değil merkez orta saha oynuyor ve maç boyunca ofansa yardım ettiğinden çok defansa koşup oradan top çıkarılmasında emeği oldu ve maçın sonlarına doğru öne gerçekleştirdiği koşunun sonunda yaptığı muhteşem asist Bremen'e üç puanı getirdi.. Yeni futbolun bence yeni Brezilyalı on numarası budur.. Grafite iki Diego ortasına iki kafa çakmanın dışında bir şey yapmasa da bu galibiyeti getirdi. Özellikle ikinci kafası oldukça şıktı.. Almeida gerçekten iyiydi.. Ben seksen sonrası Bremen galibiyet golünden çok emindim ama Pizzaro diyordum, Almeida oldu..



Aslında ben onun hakkındaki ilk yazıyı geçen sene üçüncü ya da dördüncü maçından sonra Fırat Topal'ın bloguna yazmıştım şurada. Bu galibiyet olmasaydı dahi o yine doğru eylemi yapmış olacaktı ama bu kadar çok konuşulmayacaktı belki de.. Sadece geçen seneye bakarak dahi onu yıldız teknik direktör statüsüne erişecek maçlar çıkartmıştır. Bayern maçı diğerlerinden çok da farklı olmadı aslında..



Bayern München - Mainz : 1-2

Tuchel önce rakibi bozdu. Bunu başarmak çok da zor değil. Dünya Kupası sonrası her daim onun röportajlarının içerisinde rakibi bozabildiğin ölçüde ofansif de oynayabilir bir takım diyordu ve bunun yollarını aradığını söylüyordu.. Van Gaal bence yeteri kadar ciddiye almadı rakibini.. Bize karşı kim burada ofansif oynayabilmiş ki diyerek 'Hadi gel de hücum oyna burada' diye meydan okudu..

Öncelikle Bayern o çok sevdiği topa hakimiyetini kaybetti. İlk defa paslar yerini bulmuyor ve Bayern topa sahip olmakta zorlanıyordu. Allagui ile başlayan takım savunması Polanski ve Karhan ile şiddetlenip bekleri olan Fuchs'a kadar ilerliyordu.. Bayern kendi evinde nice dev rakiple oynamış ve yine de baskıyı kurabilmiştir.. Ama ilk defa Cumartesi oyunu domine edemedi..

Ben 20 yaşında geleceği çok parlak olan Marcell Rise ile başlayacaktır diyordum ki sakatlığı engel olmuş onun ilk onbir çıkmasına. Buna rağmen üçlü defansif orta sahası ve Fuchs-Caliguiri hareketli kenarı ile fazlasıyla etkili oldu. Schürrle o takımın en iyi oyuncusu olmasına rağmen Caliguiri'den savunma anlamında geri kalıyordu ve takım savunmasını etkiliyordu.. Dahası böyle hücum yönü güçlü oyuncuyu ikinci yarı herkesten çok daha fazla hazır konumda alarak 'Finish him' yapıyor haftalardır.. Baktığınız vakit çok mantıklı bir hamle ama meselenin diğer tarafı böyle bir oyuncuyu yedek kalmaya ikna etmektir.. Leverkusen'in teklifini kabul etmiş olması ve son yılını Mainz'de oynuyor konumu en az Tuchel karizması kadar klubede onu sessiz kılıyor.

Holtby ikinci yarı kendi isteğiyle oyundan çıkıyor. Sakattım, oynayabilirdim ama yüzde elli ile oynamaktansa daha hazır arkadaşlarımın oyuna girmesi daha iyi olur diyordu..Tam bu noktada devrenin sonunda golü atıp moral kazanmış Bayern'in üzerine geleceğinin farkında olan Tuchel baklava 4-4-2'sinden çıkıp iki önliberolu 4-4-2'ye geçiş yaptı. Holtby yerine giren Zabanvnik sol beke yerleşti. Fuchs'u açığa yerleştirip Caliguiri'yi ise ortaya çekti.. 4-4-2'nin baklavasını aldı..

Bu ikinci yarı değişimi devrenin sonunda kendi kalelerine attığı gol sonrası morali yerine gelen bayern'in hücumuna karşılık bir önlemdi.. 45-60 arası Bayern her şeye rağmen yüklenebildi ve oyunu aslında sadece bu noktada domine edebildi. Biraz da Tuchel'in izin vermesi zira ne kadar bozarsa bozsun iki hücumcusu ile aradaki bağları bir noktada koparmış oldu Holtby'nin çıkışı üzerine..

Maç bu şekilde ilerileseydi muhtemelen Van Gaal 'gördününüz mü' diyecekti yine.. Bize karşı yine ofansif değil diye veryansın edecekti lakin Tuchel sağ bekini çıkarıp Schürrle ile vazgeçmediği iki hücumcu arasına köprüyü yeniden kurdu.. Alianz Arena'da berabere giden bir maç içerisinde üstelik pozisyonlar yemeye başladığı bir noktada bu dünyada kaç tane teknik direktör -Real Madrid dahi olsanız- orada bekini çıkarıp ofansif orta saha-forvet karışımı oyuncu koyup maçı almak için öne doğru hamle yapar ?

Geçen hafta sonradan oyuna soktuğu oyuncu iki gol atıp maçı aldı ve bu hafta sonradan oyuna giren Schürrle orta sahanın kaptığı topları biraz da yorulmuş Bayern defansının üzerinden forvetlerinden bu sefer diğerine verdi ve müthiş gol..

Rummenigge 55.Doğum gününde şöyle demek durumunda kalıyordu:

'Bu Mainz takımının taktik zaferidir..'



Geride kalan maçları burada yapılan tahminler üzerinden değerlendirelim.

Hoffenheim maçı beklediğim gibi geçer iken Dortmund,Bremen,Frankfurt maçları da keza beklenilen oyun ve skor.. Yanıltan maçların başında günün bankosu diyerek galibiyetinden emin olduğum Schalke geliyordu.. Bilinebilir miydi bu kaza ? Bir ihtimal sol bek sorununun bu denli sorun yaratacağını ve Moritz yerine gelen Höwedes'in saçmalayacağı ve toplamda defansın problem yaratacağı kestirilebilirdi.. Ama olmadı, en kötü yanılgı da bu oldu..

Schalke son saniyede golü dahi kaçırdı aslında.. burada bir yarı yanıldık ama asıl sürpriz Kaiserslautern - Hannover maçında yaşandı.Hannover son yarım saat baskı yese de sonuna kadar hak ederek maçı kazanmıştır.

Wolfsburg-Freiburg maçı ise tam da beklediğim gibi geçti. Freiburg Grafite'nin biraz faullu ve kalecinin saçmalaması sonucu öne geçse de çok güzel oynadı ve beraberliği sonuna kadar kovaladı ki Benaglio'nun muhteşem formuna rağmen golü buldu.. Wolfsburg iki fikik ortasına iki grafite golü attı ki her korner tehlike yaratıyordu.. Ömer Toprak ikinci yarı girdi ve bence artık oradan çıkmaması gerekir.. 2-1 Wolfsburg yense de 2-1 Freiburg yenebilecek kadar ortada geçti..

Stuttgart-Leverkusen.. Aslında ben daha önceden de buradan Stuttgart ve Nürnberg'in en kötü futbolu oynayanlar olarak etiketlemiştim lakin Leverkusen'in sakatlıklarının aynı bölgede olması soru işaretiydi ve fakat Camoronesi'nin kırmızı kartı da bu farklı skoru getirdi.. 3-1 iken atılan ama verilmeyen gol olsaydı belki her şey farklı olurdu lakin toplamda Leverkusen bu skoru hak etti.. Khedira ve Lehmann gibi iki takım liderinin aynı anda gitmesi bu krizin bence asıl nedenidir.. Yerlerine yenisi konulmaz bu gibi durumlarda;Yetiştirilir.. Stuttgart'ın yeni bir lidere ihtiyacı var..