Buradan anladığımız Atletico'nun en çok istediği takım Olympiakos.. Ve GS'ı da dördüncü yapmışlar ilginç..
12 Aralık 2013
Taraftarca..
Aslında duygular karışık. Sonuç çok şeyse eğer Galatasaray
bugün üst üste olması nedeniyle iki kat daha önemli olan Şampiyonlar Ligi grup
maçlarında tur atlayan takım oldu. Samimiyetle
söylüyorum ki bu paradan kazanılan milyon Eurolardan filan çok daha önemli bir
şey. Ne bileyim bu tanınırlık, bu bilinirlik. Hani sevgililer yokluğunda ne
olduğunu size hatırlatır ya? Galatasaraylıların da uzunca bir dönem Şampiyonlar
Ligi’nin ve hatta bu cümlenin olmazsa olmaz yandaş öznesi Porto ile beraber en
çok katılanı olduğu yıllarda farklı bir havası, başarılı bir geçmişi
vardı. Bir dönem tanımaktan şeref
duyduğum Fransız kırması Olga’nın Almanca şivesiyle dediği gibi “gağatasahay”
dedikleri vakit içeriğini de biliyorlardı ve herkes de bunu diyordu. Başka
bakıyorlardı, ben buna yakından tanık oldum uzunca bir süre. 2004’te Almanya’da
dil kursuna gittiğim vakit yetmiş milletten insanla iki ders arası o ufak
teneffüslerde ortak payda futbolda birleştiğimiz zaman Hakan Şükür ve Tarkan’ın
yanı sıra Meksika’dan avukat, Peru’dan gelen öğrenci arkadaşlar Hasan Şaş’ı
bana anlatıyorlardı. Velhasıl arkadaş üst üste bu ikinci kez gruplardan çıkıp
onlarca takım arasından en çok izlenip merak edilen turnuva olan Şampiyonlar
Ligi’nin son 16’sınadır 8’inedir kaldı mı büyük
başarı. Elit takımlar arasına
ismini yazdırmaktır. Düne kadar Bundesligaya üçüncü lig kırmızı grup muamelesi yapan ecnebiler
Dortmund-Bayern finali sonrası bir de anlamadan bilmeden gegenpressing’tir x’tir
y’dir makaleler döşemeye, farklı bir
saygı duymaya da başlaması da hep buradan. Ben yıllarca yazdım ama gel gör ki
üç dört yıl sonra hak verenler filan çıkmaya başladı. Bayern Dortmund maçına misal bi ilgi bi ilgi..
hep bunlar işte Şampiyonlar Ligi müziğinin getirisi. Niye ve nasıl olduğuna geleceğim ama hepsini
bir kenara bırakın iki kez üst üste Şampiyonlar ligi gruplarından çıkmak çok büyük
başarı. Taraftarların yüzde doskanını ilgilendiren konu bu. Bak koskoca Fransa’nın
1 takımı var ki Cavani ve İbra oynuyor aynı yerde. Koskoca İtalya’nın biraz kar
biraz şansızlık ama çokça çekirdeğinde Avrupa geni barındıran Galatasaray
nedeniyle yine 1 takımı var. İki yıldır oraya Türkiye de 1 takım gönderiyor,
bunlar çok önemli ve mühim başarılar. Artık seneye nasıl bir kaos ortamı
yaratılır bilmiyorum ama en kötü gruptaki ikincilik adayı güçlü takımın
ülkesinden bir hoca getirip Mancini’yi kovarak taktik filan yaparaktan “bir
şekilde” gruplardan çıkılırsa sevinç katmerlenerek büyür. Çünkü biz işin doğrusu daha çok gruplardan “bir
şekilde” çıkıyoruz. Aslanlar gibi
oynayarak filan değil. Hesap kitap meselesi. 1996-00 arası deyim yerindeyse
fırtına gibi esildiği o dört yıl içerisinde bir kez olsun gruplardan çıkamayan
Galatasaray geçmişte biriktirdiği borcunu faiziyle alıyor, Juventus sen de azıcık
hoş gör. Çünkü o dönemin Galatasaray’ı
bir Şampiyonlar Ligi finalini hak edecek futbol ortaya koydu. Bu ne ki
allahaşkına? Futbol bile diyemiyorum bak en mutlu günümde. Salla gitsin
burasını bugün.
Semih’ler filan artık Şampiyonlar Ligi maçlarına sakız
çiğneyerek çıkarlar ki bu özellikle bu ligde çok önemli bir farklılık. Koskoca
Selçuk İnan o geçen sene ilk mençıstır maçında titredi heyecandan, ben buradan gördüm.
İyi oynanan pek çok maçı bu deneyimsizlik sonucu kaybetti. Tecrübe çok şey demek aga. İki yıl önceki finalde kimsenin sallamadığı
Çelsi ile uzay takımlarını dahi uzaya gönderen Bayern München arasında mavilerin
tek bir avantajı vardı: Drogba, Lampard, Cech v.s. gibi lider oyuncuların fazlalığı ve tecrübe! Kupayı
getiren buydu. O Drogba tecrübesi o gün Çelsi’ye kupayı aldırttı bugün de her
iki maçın önemli iki golünün kafayla asistini yaparak Galatasaray’ı yukarı
çıkardı. O da Çelsi’nin Hiddink
zamanında Howard Webb’in hakkını yediği finalin diyetiydi diyelim. Yazık olunan
Bayern ise hak ettiğini şaşalı bir şekilde aldı ki futbolda er ya da geç adalet
tecelli ediyor derim hep. Hülasa bugüne
dönersek Elmanderli Umutlu Enginli takım ligi Sneijderlı Drogbalı takımdan çok daha
iyi götürürdü ama Devler Ligi’nde de bu tecrübeler iş yapıyor hep.
Biraz burukluk var onu da anlatayım. Şimdi bakıyorum,
Galatasaray diyorlar hemen Drogba. Daha geleli bir yılı doldurmadı bile. Adam oynuyor, Sneijder’lardan Lincoln’lardan
Kewell’ardan farkı ne biliyor musun bu
büyük futbolcunun? Her maç oynuyor adam abi her maç. Bu takımda bir Melo bir
Selçuk bir Muslera bir de Drogba her maç oynuyor. Efendim misal başarılarda payı yadsınamaz
olup da hakkı verilmediğine inandığım
Sneijder mesela. İnsan ister
istemez burada bir Hakan Şükür etkisini arıyor geçmiş yıllardan kalma. Selçuk
İnan ile biraz gideriliyor ama yetmiyor o da. Burası tamamen taraftarlıkla
ilgili. Yabancı ayrımı filan değil bu ki beni bilirsiniz. Eğer gerekli gelişimi
gösterirse ileride Bruma da olabilir. Galatasaray’ın parlatacağı bir isim
olması keyfi arttırıyor. Mesela Muslera’nın başarısından ben daha çok keyif
alıyorum, daha bi Galatasaray’a ait kavram oldu. Keza Melo.. Ama sanki Galatasaray özellikle benim yabancı
arkadaşlarımdan tutun da yabancı medyaya kadar Drogba ve Sneijder’dan ibaretmiş
gibi algılanıyor, yargılanıyor ve bugün olduğu gibi havalara uçuruluyor. Yıllardır
yapılan yanlış ya da yönetilemeyen oyuncuların bocalamasından sonra sil baştan
kadro yapmanın getirisi bu. Bir de tabi altyapı diye bir şeyin hepten
kaybolması filan. Girmeyelim şimdi bu mutlu günlerde oraya.
Bu yukarıda bahsedilen başarının ülke içerisine etkisi çok
daha fazla. Zaten dışarıda etkisi olan
bir şeyi biz sıklıkla üç ile çarpıp kendimize alıyoruz. Böyle başarılar sonrası
“Ama işte Kadıköy’de yenemediniz ki” çıkışı komik kalıyor ve o kepazeliği ancak
böyle tarihi başarılar püskürtür
İki gündür yataklardaydım. Bu yüzden Juve maçı öncesi
yazacaktım daha iyi anlaşılsın diye ama kısmet olmadı. Öyle ki uykusuz bırakan bu hasta olma hali
nedeniyle saat kurdum GS maçını izledim, maç bitti yattım saat kurdum yine GS
maçı öncesi ancak kalkıp izledim. Nasıl bir halsizlik çöktüyse 27 saat uyudum
desem yeridir. Beni başka herhangi bir
şey yataktan kaldıramazdı işin doğrusu. Ve fakat işin Aysal-Mancini-Terim
üçgenine gelince başka şekilde bakıyoruz. Moral bozucu konular bunlar.
Bu zaferin temeli Mancini’nin taktiksel başarısıdır. Gerçekte GS için önemi ve getirisi çok olsa da futbol açısından bakarsak takım daha iyiye gidiyor değil aslında. Farkı sadece Mancini’nin İtalyan olması yarattı. Sadece bu açıdan bakarsak grup şansı da var. Nihayetinde Austira Wien’den 4 gol yiyen Zenit 1 galibiyet ve 6 puanla gruptan çıkarken 12 puanla Napoli Avrupa Ligi’ne gidiyor. Napoli nere Zenit nere.. GS Real’den iki maçta 10 gol yedi. Bir Limassol efendim Dinamo Zagrep’ten farkı yoktu. Aynı zamanda GS Kopenhag’ı evinde yenip dışarıda da yenildi. Burada da aslında üçüncü torba iki takımın olası rekabetinden çıkacak en doğal sonuç. Ne bir zafer ne de bir farklılık söz konusuydu. Lakin iki Juventus maçı işte Galatasaray’ın ve daha özelde Mancini’nin başarısı burada. Sıkıcı detayları “Mancini’nin Juventus Doğruları” diye bu akşam yazıya saklıyorum, taktik maktik ama gerçekten üçlü savunmadan bekleri açık oynatmaya kadar Juventus’u değersizleştirecek nice görünmez atılımı oldu ki ecnebiler daha doğru analizler yapmış. Zaten bizim basında bir maçın taktiksel içeriğine dair okunacak tek adam yok ki bunları yazsın.
O oldu bu oldu.. Galatasaray tarihi başarıya imza attı.
Tartışılmaz gerçek bu.
Bu bizim memlekette çok şeyi değiştirir ama benim için Terim’e
yapılan haksızlığı, sezon ortası takıma ve dahası ülkeye yabancı bir hoca
getirmenin anlamsızlığını, kurumsallaşma adı altında anlamsızca atılan adımları
doğrulatmaz. Yüzyıllık camiayı “abi sen
bizi destekledikçe oylarımız azalıyor” diyerek Fenerbahçelilerin desteğinin
dahi zararlı gördüğü bir ROK gibi ne olduğu ortada olan adamların oyuncağı etmesine
“anlam” kazandırmaz. Koskoca gazeteye
tam sayfa röportaj verip Serhat Ulueren’e salladıktan iki gün sonra özür diler
mahiyetinde açıklama yapmak gibi sayısız hatalarını, Tulunları filan görmezden
geldirmez. Teknik adamın demecini
yalanlamaktan neredeyse atılan her üç adımdan ikisinin yanlış ve bazen utanç
verici nitelikte olmaları gibi pek çok detay. Nihayetinde kısaltır ve
özetlersek eğer “Juventus” galibiyetleri yönetim bazında yapılmış tonlarca
hatayı daha başka okumamıza izin vermez.
Gerçek şu ki..
Drogba ve Sneijder geldiği günden beri Galatasaray’ın her
maça zar atıp hiçbir maça “kesin alırız” güvencesi ile çıkmadığını en iyi
taraftarlar bilir. O gün bozulan sistem henüz daha kurulmadı. Geçtiğimiz sezon
Şampiyonlar Ligi’nde belki bir maç var Drogba ve Sneijderlı kazanılan oda
deplasmandaki Schalke maçı. Bozulan sisteme ilk darbeyi aslında Telekom’daki
Schalke maçı vuracaktı, kaçırdıkça kaçırdılar. Bunun dışında ne var allah
aşkına? Real Madrid’e elenildi. Aradaki
puan farkı da Terim’in çıkardığı olaylar sonucu rakibi farklı şekilde geride
tutarak saldırılıp alınan o 6 puan belirledi.
Şöyle bir bakın Drogba’nın yaptıklarını yukarıda yazdım ama bu
transferler Umut Bulut’u kesti. Madrid’de beraberliği getiren, burada akını
başlatan ve toplamda Drogba gelmeden devreyi 12 golle kapatan, sistemi
rahatlatan, eğer oynasaydı aslında Sneijder’ı da tek başına oynatacak olan
takımın en değerli oyuncusunu… Demem o ki Galatasaray geçen seneden bu yana “idare
ediyor” ve bugünkü sorun çok eski. Ben
düşündüm düşündüm ve bu kadro içerisinde Burak-Drogba-Sneijder’lı doğru bir
sistemi bırakın pratiği teoride bile bulabilmiş değilim. İlk defa Elazığ
maçında bir umut ışığı belirdi ya hayırlısı..
Mancini’den ümitliyiz ama bu tarihi başarı var olan durumu
başka göstermez. Önümüz aydınlık değil bu daha çok düşme potasındaki Çelsi’nin
Şampiyonlar Ligi Kupası’nı alması gibi.. Ligi sallayan Juventus ve Benitez ile
çok başka futbol oynayan Napoli yerine tarihin en kötü sezonuna imza atan Milan’ın
gruplardan çıkan tek İtalyan takım olması gibi bir şey. Austria Wien’den 4 gol yiyen Zenit’in 1
galibiyet ile gruplardan çıkmasının başka versiyonu. Geleceği yok ama artık ne
var? Bu sezon başı üzerinde kalın kalın geçilen Terim’e ait yanlış kadro
planlamasının düzeltilmesi için teknik kadroya zaman kazandırması önemli ve
ayrıca yalan yok Juventus galibiyetinden dolayı değil yense de yenilse de
ciddiyetini koruyan, hep akıllı konuşan,
Galatasaray’a büyük saygı duyduğunu her halinden anladığımız Mancini
kalitesinin kendisini ispat etmesi için gerekli fırsatı kazandırması da güzel. Benim Avrupa’da elit teknik adamlar listemde
Mancini bulunmuyordu ama burada günden güne tanıdığımız Mancini’nin Dany’i geç
keşfetmesinin dışında pek çok eylemi umut verici. Her şeyden önce bence tarzı da
oldukça iyi.
16’ya kalmak çeyrek finale kalmaktan bile daha güzel be
dostlar. Çünkü iki ay boyunca hayal kurabiliyorsun her şeyden önce. Şunu geçtik
mi çeyrek final.. Arkasından iki maçı daha alırsak final diye hayal kuruyorsun.
Bence bu hayali kurabilecek konuma gelmek her şeyden önemlisi. Biliyoruz yahu
imkansız ama şöyle düşün bak çeyrek final sonrası iki maçtan evimizde olanı..
9 Aralık 2013
Conte'nin Juventusu
Conte'nin Juventus'u... En azından benim gözüme çarpan özellikleri, Mancini'nin ilk maçtaki doğruları.. Bu maça "bence" nasıl çıkması gerektiği ve daha pek çok şeyi yazarken o kadar uzun yazmışım ki galeri ile ancak;)
8 Aralık 2013
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)