19 Ekim 2013

Oliver Kahn



Buradaki tavrı inanılmaz güzel.

“Ben yaşamıştım onu iki yıl önce diyor” 99 trajesini hatırlatarak.. Orada üstün bir performans göstermesine rağmen “yenilen takımın kalecisi” olarak ayrılmak ne demektir en iyi ben bilirim diyerek Şampiyonlar Ligi Şampiyonluğu’nun sevinci yerine arkadaşının üzüntüsüne odaklanır, teselli eder.

Lahm’ın kitabını bir daha okurken çok daha başka detaylar ilgi çekiyor. Satır aralarında görüyorsunuz aslında pek çok güzel ayrıntıyı.

Lahm dönemin milli takım antrenörü Rudi Voller’e sürekli giydirir.  Üstelik genç yaşında onu oynatmasına ve her maç sonrası takım kaybetse dahi “Sen çok iyiydin Lahm” diyerek pek çok övgüde bulunmasına dahi aldırmaz. Maç önü hazırlığı ve idmanların yetersizliğinden tutun da video ve rakip analizi olmadığına kadar.. Klinsmann da Lahm’ı sever, formayı sürekli verir ama ona da giydirir. Sürekli fitness antrenmanı yapıp taktik antrenmanı hiç yapmadığından bahseder..

Kahn’a gelince..

Bayern’de iken onunla beraber antrenman yapma şerefinden bahseder. Büyük titan der..  Ona duyulan saygıyı görürsünüz,  çok başka bir şekilde anlatır. Bir detay da şöyle..

2004 Avrupa Şampiyonası Lahm’ın milli takımdaki ilk büyük turnuvasıdır. Almanya’nın ise gruplardan çıkamadığı, rezaletin yaşandığı.. İlk defa Oliver Kahn ona doğru gelir ve konuşmak ister. Kahn  dönemin genç yeteneği Lahm’a gelip sadece şunu söyler:

Senin suçun değildi.. Oldukça da iyi performans gösterdin

Lahm der ki: Bu benim için o dönem teknik adamlardan aldığım pek çok övgüden çok daha önemlidir. Ve burada Kahn’ın o turnuva içerisinde ilk kez bu deneyimi yaşayan genç bir futbolcunun yaşayabileceği hayal kırıklığını düşünmesi, onu motive etmesi inanılmazdı..

Konuya hakim olmayanlar için şu özeti de geçmek gerekir: Effenberg, Kahn ve Ballack tarzı lider oyuncu tarzına ve sistemine karşı başkaldırmıştır Lahm. Görünen o ki Kahn'ı bunların dışında tutuyor. Aynı saygıyı kitabında başka bir insana duymadığını da görüyoruz..

18 Ekim 2013

Agnes Obel -The Curse

İstatistik!



Sportbild’de Jörg Hobusch’un araştırması oldukça dikkat çekici. 

Bundesligada geride kalan haftalar içerisinde alınan galibiyetlere dair ilginç istatistikleri derlemiş. En göze bayan detay ise 54 galibiyetin 27’sinde kazanan takım rakibinden daha az topa sahip olması! Tam bu noktada oyunu kontrol etmenin önemine dair cümleler kurulmuş ama ben pek çok takımın top rakipte olduğu halde oyunu kontrol edebildiğini de biliyorum. 2010 Hannover  ya da Mourinho’nun İnter’i buna çok iyi bir örnektir. Topa sahip olan her zaman oyunun kontrolünü elde tutmuyordur.

Savaşan her zaman kazanır mı?

İkili mücadelede ayakta kalmak kazanmanın yarısıdır diye bir cümle de vardır. Peki gerçekten öyle mi? Yine şu zamana kadar alınan 54 galibiyetin  27’sinde kazanan takımın ikili mücadele kazanma oranı rakibinden düşük.. Yüzde 50.. Peki belirleyici olan nedir?

Şutlar..

Alınan 54 galibiyetin 40’ında kazanan takımın çektiği şutların sayısı kaybeden takımdan daha fazla! (yüzde 74!)

Tüm bu istatistikleri doğrulayacak muazzam bir maç var ligin ilk haftasında oynanan..


Frankfurt ilk maçta HerthaBerlin ile karşılaştı. Topa sahip olma oranı yüzde 56! İkili mücadele kazanma oranı ise yüzde 53. İki alanda da rakibinden fazla Peki skor? 6-1 Berlin kazanıyor. Neden? 16-10 şutlarda üstünlük sağladığı için.. Bir başka örnek ise Bayer  Leverkusen.. Topa sahip olma oranları yüzde 45.7 ve fakat adamlar kulüp tarihinin en iyi sezon başlangıcına imza attılar..

Aysal ve Mancini


                              Ünal Aysal yeni teknik direktörü Mancini hakkında şöyle demiş:

"Kariyerine baktığınız zaman İngiltere, İtalya liginde çok başarılı oldu ama Şampiyonlar Ligi’nde fazla bir şey yapamadı. G.Saray da onun Şampiyonlar Ligi’nde kendisini ispatlaması için iyi bir seçim."

Bu Türk basınında fazlasıyla dillendirildi: Şampiyonlar Ligi'nde başarısız..

1 Temmuz 2004'de Mancini İnter'in başına geçti. Bremen-Valencia-Anderlecht'den oluşan grubu İnter lider bitirdi.  Porto'yu da ikinci turda geçip çeyrek finale ulaştı.. Burada Milan'a elendi.

Bir sonraki sezon ise Rangers-Porto-Bratislava'dan oluşan gurubu yine İnter lider bitirdi.

İkinci turda ise Ajax'ı yine geçti. Çeyrek finalde ise "deplasmanda atılan gol" kuralı nedeniyle Villarreal'e yenildi. Nihayetinde üst üste iki sezon son 8 takım arasına kalmayı başardı.

Bir sonraki sezon ise Bayern Münih, Spartak Moskova ve Sporting Lizbon'lu grubu ikinci bitirerek gruplardan üçüncü defa üst üste çıktı. İkinci turda ise Valencia ile iki maçı da berabere bitirdi ama kendi evindeki maç gollü beraberlik olunca elendi..

Üç yıl üst üste gruplardan çıkan İnter ile Mancini dördüncü sezonda Fenerbahçe-PSV ve CSKA Moskova'lı grubu yine lider bitirdi.  İkinci turda Liverpool'a elendi.

Manchester City ile olan Şampiyonlar Ligi macerası ise belki bugün daha iyi anlaşılır. Bayern City'i evinde üstelik düşük bütçeli takımlar olan Villarreal ve Malaga ile esmiş gürlemiş Pellegrini takımın başında olmasına rağmen ezip geçti. 2004/05 sezonunun aksine Chelsea'nin masalsı şampiyonluğuna rağmen İngiliz takımları düşüşte.

Mancini Şampiyonlar Ligi'nde başarısız oldu demek için başarı kıstasını yarı final ve final olarak belirlemek gerekir. Zira İtalyan teknik adam İnter ile 4 kez gruplardan çıkarken 3'ünde de lider olarak bunu başardı.İki kez İnter ile çeyrek finale ulaştı.

City ile olan macerası ise iki ölüm grubundan çıkamaması. Bayern-Napoli-Villareal'li gruptan 10 puan çıkarmış olmasına rağmen çıkamadı. Dortmund-Real Madrid-Ajax'lı grup ise başarısız olduğu "tek" senesi..

Mancini ile Galatasaray sadece İnter'deki başarılarını tekrarlasa.. Yani efendim 4 kez üst üste katılıp 3'ünde lider olmak kaydıyla hepsinde gruplardan çıkarıp 2 kez de çeyrek final oynatsa yeter. O "başarısızlığa" razıdır pek çokları. Zira o parayla öküz alınır sonra..

Schweinsteiger-Müller-Lahm





Misal Schalke'nin geçenlerde Türkiye'yi seçtiğini açıklayan genç yeteneği 1994 doğumlu Kaan Ayhan Mavilerin en eski futbolcusu. Matip bile ondan bir yıl sonra Schalke'ye geldi.  Weidenfeller'in yokluğunda kaptan olan Hummels ise Bayern altyapısında yetişti. Bayern ile Schalke ya da diğerleri arasındaki fark biraz da burada yatar. 

Her sene yıldız bolca yıldız transferi yapan, ülkenin en yeteneklilerin sıklıkla buluştuğu bu takımda dahi altyapıdan sürekli bir oyuncu akışı sağlanıyorsa diğerleri oturup bu işi neden yapamadığını masaya yatırması gerekiyor.

Kupa kazanması, başarılı olması için değil taraftarları için bu ayrıntılara önem vermeleri gerekiyor. Kimlik adına..

23 yaşındaki Thomas Müller 2000 yılında bu yana Bayern'de oynuyor. Bastian Schweinsteiger 1998.. Lahm ise 1995 yılında Bayern'in kapısından içeri giriyor.

Badstuber desen öyle. Alaba dahi 17 yaşında geliyor Bayern'in ikinci takımına..  Alttan besleniyor sürekli..

Biraz daha geriye gidersek.. Uli Hoeness 1971 yılından bu yana orada.. Rummenigge filan..

Gündüz Vassaf "Taraftar olunan sürekli değişim içinde. Taraftarlık değişimin inkarı” demişti.  Bu yüzden olsa gerek, bu takımları hayranlıkla izliyorsunuz. Bir de böyle başarı olunca.. 

Barça-Bayern en şanslı taraftarlara sahip kulüpler..

17 Ekim 2013

General Bırakıyor




Ferguson'dan sonra O'nun kankası Hitzfeld de bırakıyor. Güzel adamlar bir bir kenara çekiliyor.. İsviçre'nin başında bulunan Hitzfeld Dünya Kupası sonrası teknik direktörlüğünü bırakacağını açıkladı.

O’nunla 5 yıl boyunca çalışmış olan Tarnat der ki “Bir kez olsun Hitzfeld’in oyuncularına bağırdığını görmedim”.

Böyle “klas” bir teknik adam 30 yıl sonra mesleği bırakıyor.  Mourinho’lardan, Van Gaal’lardan en önemli farkı belki de sayısız başarısına rağmen mütevazı kimliği. Belki arkasından Pep Guardiola gelir ama sayısı azdır bu insanların..

Futbolculuğu da İsviçre ve Almanya’da geçer teknik direktörlüğü de.  Jupp Heynckes o dönem Real Madrid’e aslında Hitzfeld hayır dediği için geçiş yapar. En büyük hayranı Ferguson’dur.  İlk bıraktığı zaman Manchester için teklif yine Hitzfeld’e gelir.  Demem o ki Madrid’leri, Manchester’ları yenmekten bıkmamış hem Dortmund hem Bayern Münih ile Şampiyonlar Ligi’ni kaldırmış bir adam.. UEFA Kupası da var say say bitmeyecek şampiyonlukları da.. 

Borussia Dortmund ile 2.. Bayern Münih ile 5 kez.. Toplamda 7 Bundesliga Şampiyonluğu.. Öncesinde giderseniz  2 kez de İsviçre’de Şampiyonluk.. Ivır zıvır kupaları bir yana..

97’de yaşadığı Şampiyonlar Ligi Şampiyonluğu bir yana asıl önemli olan belki de öncesinde kazandığı UEFA Kupası. Çünkü Borussia Dortmund’un başına düşme potasında geçer.  Dortmund'un öncesinde de Avrupa başarısı filan yoktur, lig başarısı da. İkinci dünya savaşına gidersiniz Dortmund'a dair başarı için..  Dortmund'u önce o çukurdan çıkarır, UEFA Kupası’nı aldırır. Kazanılan parayla da Reuter’ler, Möller’ler, Sammer’ler filan gelir. Sonrası malum.. Bayern'e gider daha fazlasını yapar.. İsviçre ile Dünya Kupası'nda daha fazlasını yapması da bir hayli mümkün.

Bundesliga’nın maç başına puan ortalaması en yüksek teknik direktörüdür. DK'sında bir sürprizle vedası daha da anlamlı olur..

İlk ŞL Maçı


"..Kasım 2002'de Lens'a karşı ilk defa Bayern formasıyla Şampiyonlar Ligi maçında oynadım. 88. dakikada oyuna 29 numaralı formayla girdim. Bayern ben girmeden az önce  golü atmış ve 3-2 öne geçmişti. İki dakikada kendimi gösterebilir miydim ki? Hayır ama para kazanacaktım. Primden faydalanacaktım. Önemliydi bu.. O prim benim o zaman Bayern amatördeki aylık maaşımdan bile yüksekti. Son iki dakika kala oyuna girmiştim ve şok! 

3-3!

..gitti prim"

Philipp Lahm "Der feine Unterschied"

İlk Transfer


"Trabzon'un eski sahasında; koltuğunun altında parçalanmış gazete kağıdına sarılı, eski ve yine parçalanmış yazlık spor ayakkabılarıyla bir genç. O zamanlar Trabzon kümede oynayan, Erdoğdu takımının ünlü antrenörü Beykoz, topçuları izliyordu. Yanına geldi Beykoz abinin "abi" dedi parçalanmış ayakkabılarnı gösterip ; "Bir ayakkabım bile yok.." Beykoz "Biz sana bir ayakkabı veririz" dedi. "Yarın Erdoğdu'ya kulübe gel". Bir ayakkabı lafını duyunca sevindi. "Sağol abi" dedi, "Yarın gelirim". Bu çocuk Şenol Güneş'ti, bu onun ilk transferiydi.."

Nihat Genç

Gündüz Vassaf


Henüz Almanya'ya gitmeden "Cehenneme Övgü" kitabını okumuş, sarsılmıştım. Muazzam bir kitap yazmış dedim ve her satırını kıskandığım nadide yapıtlardan.. Birbirlerinden ilginç konuları ve aslında bilimsel gerçekleri kurgusal hikaye olarak yedirmesi çok hoştu. Hayran kalmıştık..  Bilgehan Uçak'ın "Futbol mu? Yok daha neler" adlı röportajları içeren kitabında onunla da konuşulmuş. O kitabın pek çok pasajını buraya almayı düşünüyorum ama Gündüz Hoca ile başlamalı..

Taraftar olunan sürekli değişim içinde. Taraftarlık değişimin inkarı” Gündüz Vassaf

Sporla alakanız..

Birçok sporu yaptım. Beyzboldan koşuya, buz hokeyinden bowlinge, futbola.. Hatta Amerika’dayken lisedeyken aldığım vasat koşu derecesi, Türkiye gençlerrekoruydu!
Tabii taraftar da oldum. Ankara’da ilkokula giderken Galatasaraylı’ydım. Sebebi de şu: Bir gün maçı sahanın kenarında izliyorum. Kalede Turgay Şeren, benim kafamda şapka var. Bir anda Turgay geldi, şapkamı aldı maça öyle devam etti.  İşte beni Galatasaraylılığa kısa bir süreliğine iten olay..

...

Engellilerin futbol, basketbol oynamasıyla..

Sakat insanlara futbol, basketbol oynatıyorlar. İnsanın eksiği üzerinden eşitlik kurmaya çalışıyorlar. Seyredenler maçın değil garip bir görüntünün izleyicisi. Doğal eşitsizlik üzerinden eşitlik kurma ameliyesi, egemen düzenin değerleri üzerinden kurulmuş şekilci demokrasi anlayışı. Boğaziçi’nde “bireysel ayrılıklar” dersi verirken kör bir öğrencim vardı, adı Emin. Bir gün derste “Öyle bir an gelebilir ki, Emin hariç hepimiz azınlık oluruz” demiştim.  O yaz Bodrum’da bir mağarada kaybolduk. Yanımızda Emin var. Hiçbirimizin bulmadığı yolu o buldu. Normlar da, tuttuğumuz taraf gibi her zaman değişkendir. Körlere ses çıkaran topla basket oynatmak yerine yeni sporlar bulmak gerekiyor, engellilerin, engellerine rağmen yapmak zorunda kalmadıkları.

16 Ekim 2013

Aubameyang



(Sportbild'e verdiği röportajdan alıntı)

-Fransa ile Almanya arasında en önemli fark nedir?

Burada tempo çok yüksek. İlk günden itibaren fark ediyorsunuz bunu. Toplu ya da topsuz fark etmiyor sürekli koşmak durumundayız ve burada geriye çok daha fazla yardım etmek zorundayız, antrenör böyle istiyor. Pres, “gegenpressing”, “umschaltspiel” v.s.  Bunları burada öğrendim ben..

-Başka..

Bad Ragaz’da yaptığımız sezon önü hazırlık. Ömrü hayatım boyunca daha sert antreman görmedim, çok sertti.  Benim için alışılmadık sertlikteydi.

-Sizin de hızınız buradakiler için alışılmadık düzeyde.. En son hız bu mudur?

Henüz limitimin sonunda değilim. Kendi vücudumu iyi tanıyorum ve daha hızlı olabilirim.

-Şu ana kadar hangi takım arkadaşınız sizi etkiledi?

İnanılmaz, hepsi çok iyi. Marco Reus mesela.. O bir fenomen! Topla çok çok iyi! İlkay Gündoğan inanılmaz iyi bir oyuncu ve bu dünya üzerinde artık onun  kimseden korkmasına gerek yok..  Schmelzer çizgide maç boyunca bir ileri bir geri gidip geliyor ve daha böyle sabaha kadar size anlatabilirim..

Rüya 11’i: Taffarel;Thuram, Nesta, Baresi, R.Carlos ; Viera;Zidane, C.Ronaldo; Maradona, Ronaldo, Pele