Yenilsen de Yensen de programında bizi dinleyen oldukça güzel bir kadını fark ettim ama konuşmaya devam ettim. Programa ara verdildiğinde bir daha baktım: Burcu Esmersoy.. Yok lan dedim hayal görüyorsun filan.. bir daha baktım: Burcu Esmersoy.. Geçenlerde böyle Natalie Portman'ı görmüştüm izlediğim bir film sonrasında.. Yok lan dedim ama bir daha baktım: borges bloggg diye buraya doğru geliyordu..
ben gitmedim..
Koştum!!
Fotoğraf filan..
Yakından daha etkileyici. Enerjik.. Ruhu çok genç. İnanılmaz "fit". Bilmem söylemeye gerek var mı ama yakından daha da "güzel". Sempatik.. Havası doğal olarak var ama hiç de öyle burnu havada şu bu değil. Pek çokları tvden sempatik görünür ama yanına yaklaşılmaz. Hiç beklemediğim kadar sempatikti.
Etkilendim. Bundan sonra listeye Burcu Esmersoy'u da ekledim. Sarah, Maria, Sara ve Burcu diye gidebilir fotoğraflar.. Zira yakından da teyit ettim kendisi sempatik olduğu kadar "estetik".
Oldukça keyifli program oldu. Kızlar fazlalıktaydı ama öylesine futbola meraklıydılar ki program öncesi ve sonrası şaşırdım çok onları dinlerken.. Bahis oynayanından tutun da bizim blogları takip edenine kadar.. Yanımda Manchester formalı kızın futbol bilgisi de inanılmazdı mesela.. Keza diğerleri..
Avrupa Kupaları ve Avrupa futbolunu konuştuk. Çok konuştum ben gerçi ama gençler üzerine şekillenen yeni Alman futbolunu her şeye rağmen doğru bir şekilde anlatabildiğimi sanmıyorum. Üç Alman takımı Şampiyonlar Ligi'nin son maçları öncesinde gruptan çıkmayı garantilediler. En son 1997/98'de olmuştu bu. En son üçünün beraber gruptan çıktıkları zaman ise 8 yıl önce. Üstelik Stuttgart evinde kazanırsa 7 takımı da Bundesliganın firesiz gruplardan çıkmış olacak, 6'sı garantiledi.
Fark nedir diye soruyorlar sıklıkla ve ben de "yeni model oyuncu" üzerinde duruyordum. Geçen sene Almanya maçı esnasında bunun üzerinde fazlasıyla yine bu programda konuşmuştuk ki zamanla ancak anlaşılıyor. Almanlar, yeni model teknik direktör ve oyuncularını sahaya sürdüler. 1998'de Federasyonun başlattığı projenin bir anlamda meyvesini yiyorlar.
Dortmund'da Weidenfeller ve Kehl hariç U23 takımı diyebiliriz. Schalke'de keza Huntelaar ve Farfan'ı çıkar.. hemen hepsi 26 yaş altı.
Gençlerin takıma katkısı nedir derseniz;
1- Yeni futbola ayak uyduruyorlar.
Futbol değişiyor. Artık Hummels'den ileriye çıkıp dengeyi bozmasını istiyor Klopp. Götze'den orta saha savunmasına yardım etmesini bekliyor ki ikinci Real Madrid maçının yıldızı Götze savunmasıydı dersek yanılmış olmayız. Reus ve Götze ortalama maç başına 12 km koşuyor ki onlara özel bir durum değil bu. Ortalama her futbolcu bu şekilde. Şampiyonlar Ligi'nde geride kalan beş maçın içerisinde sizce en fazla koşu mesafesine sahip oyuncu kimdir? Hemen söyleyeyim; Ajax'ın "yeni laudrup" dedikleri yıldız on numarası Christian Eriksen..65 488 metre koşmuş. Maç başına 13 km'nin üzerinde bir ortalama. Bunu on numara pozisyonunda adam gerçekleştiriyor.
Hemen bir parantez açalım, koşmak şart mı? Belki değil ama Almanların modern futbolun verilerine göre oynadığı oyun biçiminde kaçınılmaz olandır.
Klopp gelir gelmez oynadığı sürece sürekli gol atmasına rağmen Frei'a yol verdi. Petric'i gönderip Zidan'ı aldı. Bu iki oyuncunun gitmesinin temel nedeni takım savunmasına ve bütünlüğüne uygun hareket etme kabiliyetleri olmamasından dolayıdır. Temel felsefesine uygun oyuncuları ilk yıllarından itibaren toplamaya başladı. İnatla genç oyuncuları seçmesi, saha içerisinde istediği zor eylemleri sorunsuzca oyunculara yaptırabilmesinden de kaynaklı. Barrios şöyle anlatıyordu: "kaybedersek sorun değildi ama her maç sonunda mailimize ulaşan koşu mesafeleri eğer rakipten daha az olursa Klopp'un diğer yüzünü görüyorduk.. Çok kızıyordu, çok.."
2- Umschaltspiel
Bilimsel bir veri olarak şu analizden yola çıkılıyor: En iyi gol şansını topu kazandığın andan itibaren ilk sekiz saniye içerisinde elde edebilirsin. Topu geri kazanma ihtimalinin ise en fazla olduğu zaman dilimi topu kaybettiğin andan itibaren geçerli olan ilk beş saniye içerisindedir. Bu hareketliliği sağlayabilmeniz için gençlere ve mental olgunluğu üst seviyede olan yeni ve modern oyunculara da ihtiyacınız var.
Lütfen bana bu konuda yardımcı olun. Almanların son dönemde Dortmund, geçen seneki Hannover ve bu sene yine Stuttgart gibi başını çektiği takımların oynadığı oyun felsefesinin adının türkçesi nedir merak ediyorum. Topu rakipten kaptığın andan itibaren 5-8 saniye arası hücum etmek. Kontra futbolu bu terimi tam karşılamıyor. Rakip oyun kurarken onu bozduğun anda atağa kalkmak. Şöyle bir videosu var.
Bu takımlar saha içerisinde "bilinçli" olarak topa sahip olmazlar. En önemli gücü topun rakipte olduğu zaman dilimleridir. Onların hücumu top sizin elinize geçtiği anda başlar. Topu doğru noktada rakipten almak ve çok kısa süre içerisinde rakip kaleye ulaşmak asıl hedefleridir. Dortmund ikinci Madrid ve son Ajax maçında geride kalırken savunma yapmıyordu, şut çekmeden önce futbolcunun gerim gerim gerilmesi gibi hedefini istediği noktaya topla beraber getirmek istiyordu. Geçen sezon Hannover bunu Schalke ve Stuttgart ile beraber muazzam uyguluyordu. Bayern Münih hariç takımların büyük bir kesimi bu şekilde oynuyor bundesligada.. Stuttgart'ın istatistiklerine bakın, topa en az sahip olan takımların başında gelecektir ama attığı gol sayısı pek çok takımdan fazladır. Golcü bir takımdır Stuttgart..
Bunu yapabilmek için yine sadece genç değil aynı zamanda takım savunmasına katkıda bulunabilecek oyunculara ihtiyacınız var. Kagawa'sından Reus'undan Götze'sine kadar yıldız oyuncuların topsuz alanda bu mücadelelerde ortaya koyduğu futbol oldukça önemli. Kagawa'yı Dortmund'da bu kadar değerli kılan etkenlerin başında topsuz alanda yaptığı savunma yatıyordu.
3- Takım olma konusunda gençler çok daha uygun.
Kaprisleri yok. Söylenileni yapma konusunda itirazları az. Hırsları fazla ve bundan faydalanabiliyorsunuz. Bugün Schalke'de sorun var ve yakında su yüzüne çıkar. nedir biliyor musunuz? 26 üzerine olan o iki oyuncu: Farfan ve Huntelaar.. Efendim birisi sözleşme imzalamıyor, farklı istekleri var diğeri oyundan alındığı için tepki v.s. bitmiyor dertleri. Dortmund'da da oyuncular yıldız oldukça Lewandowski'de olduğu gibi sorunlar artmaya başlıyor ama henüz daha bunlar "çocuk". Kimilerinin bonservisine 40 milyon verilen çocuk.. İlk şampiyonlukta Klopp'un "ana okulu çocuklarıyla ligi salladık" deyimi çok da abartı değildi. Burada tek sorun Şampiyonlar Ligi'nin en önemli kriterinin "tecrübe" oluşudur ama bugün 20 yaşındaki Götze'ler, Reus'lar 100'ün üzerinde ya da 100'e yakın Bundesliga maçı yapmış, Avrupa Şampiyonası oynamış ve hatta ikinci kez Şampiyonlar Ligi'nde oynuyorlar. Beraber oynama oranları dahi inanılmaz.. Genç aynı zamanda artık "tecrübesiz" anlamına gelmiyor..
4-Kadro istikrarı
Gladbach'ın geçen sezon çıktığı seviyeye bu sene ulaşamamasının temel nedeni iskeletinden üç oyuncunun çıkarılmasıdır. Aynı şeyleri Udinese için de söyleyebiliriz. Bu sezon Dortmund sadece giden Kagawa'nın yerine Reus'u aldı ve oyuncu kaybetmedi, Arsenal'in 40 milyonluk Götze teklifini reddetti. saha içerisine yansıyan önemli bir değişimi başka yok. Schalke bonservise para vermedi. Sadece Roman Neustaedter ve Barnetta'yı aldı ki daha çok Neustaedter oynuyor. Barnetta ve kiralık olarak gelen Afellay ise dönüşümlü. Kadronun iskeleti yerinde. Leverkusen'de de aynı şekilde fazla oynama yok. Şampiyonlar Ligi'nde tur atlayan takımlarda da aynı şekilde.. PSG, Arsenal var birden fazla değişim içeren takımlar.. Kadro istikrarı çok önemlidir zira başka türlü takım olma süreniz uzadıkça uzar.. Bayern'den Dortmund'a kadar kadrolarda çok az farklılık yaşandı.
Demem o ki mevkileri yok. Kabaca ön ya da arka oyuncusu olarak adlandırılıyorlar. Oyunculara verilen görevlerde Hücum ya da savunma diye ayrımlar söz konusu değil. 11 kişilik ekibin takım olma adına hep beraber kotardıkları eylemler söz konusu. Gençler olduğu vakit İlkay'da olduğu gibi bu özelliklerin bir kısmı antrenman metotlarıyla oyunculara kazandırılabiliyor. Hali hazırda Mario Götze bütün u takımlarında oynamış ve birbirlerinden farklı ona yakın hoca ile çalışmış, 20 yaşında "tamam" diyebileceğiniz noktaya ulaşmış. Rangnick diyor ki " Biz 28 yaşında Mehmet Scholl'a tamam diyemedik, öğrenecekleri var, geleceği var" diye söyleniyorduk.. Bugünün gençlerinde ise böyle bir sorun da yok..
Şöyle başlayayım; Milliyet Taktik'i son kez çıkardık.. Bir ay sürecek diyerek Nisan 15'te başladığımız ek bu hafta son kez çıktı. Artık farklı bir boyutta ve gazetenin içerisinde olacak. 60'a yakın sayı ve keyifli bir zamandı. Uğur Meleke gibi bir isimle beraber çalışmak, Murat Fevzi Tanırlı ile olan muhabbetler kesinlikle özlenecektir. Bunun dışında BirGün devam ediyor ve yeni projeler de söz konusu.
Eğer bu sektörde yaşamımı devam ettirirsem Milliyet Taktik ve Uğur Meleke'nin yeri bende çok başka olacak. Bunları da ilerleyen zamanda ayrıntılı bir şekilde anlatırım.
İddaa'da yazmak ve hatta iş olarak çalışmak keyifli. Bazıları küçümsüyor, ben de onları küçümsüyorum. Leverkusen üçlü orta saha ile çıkıyor ve gerideki dörtlüyle birleşip yedili savnma seti yaparken aynı zamanda iki hızlı ve golcü kenar oyuncusuyla kontraları da tehlikeli, Bayern Münih'i yener demenin futbolla olan uzlaşmazlığı nerede? Bir takımın neden yenilip yenilemeyeceğinin konuşulması değil midir yahu futbol? Takılıp kalmayın kalıplaşmış içi boş söylemlere..
Başka açıdan biraz zamana ihtiyacım vardı benim. Kendime zaman ayıramadığım zaman sinirleniyorum, kötü bir adam oluyorum. Geçtiğimiz aylar içerisinde özellikle Pazartesi ve Perşembeleri var olan 24 saatin 18'ini çalışarak geçirdim. O gazeteden o gazeteye koşuyordum ve eve geldiğimde de Misli.Com yorumları, Skorer Avrupa panoramaları derken.. Tek boş gün Cuma öğleden Cumartesi akşamına kadar olan kısımda ise zaten maçları izliyoruz..
Kitapları okumaya başladım ama daha fazla zaman, daha fazla okumak ve daha fazla yazmak..
Yarın Bağış Erten ile Banu Yelkovan'ın programına konuk oluyoruz. 11:40'da.. Yensen de Yenilsen de'de Avrupa Kupaları'nı konuşacağız. Sizi de beklerim.. Dönüşte hafta başından itibaren daha fazla burada olmak dileğiyle..