Ben " o " arkadaşımla 1996'da İzmir'de Betonyol'un sonunda bulunan İzmir Hatay Erkek Öğrenci yurdunda tanışmıştım. Üç yıl yurt bir yıl izmir ev ve sonra 6 yıl Ankara ev olmak üzere çok uzun bir yolculuğa çıktık kendisiyle. İşte Azer Bülbül de onun akrabasıydı. Benim arkadaşım Iğdır'lı Azeriydi.. Yıllar sonra ben Almanya'ya o da bir süre bekledikten sonra Iğdır'a gitti..Öyle bir on yıl ki anlatılması ya da yazıya geçirilmesi gerçekten zor.
O arkadaş anlatırdı. Uyurken dahi titrermiş. Hep bu sahneyi aklımıza getirir, gülerdik. Betonyol'un ortasında Azer Bülbül'ün de sıklıkla geldiği akrabalarının kahvehanesi de vardı, arada giderdik ki rastlaşamamıştık hiç kendisiyle. Öyle garip şeyler anlatılırdı ki tanımak filan istiyordum baya baya..Bu vesileyle yer yer Azer Bülbül'ü de kattık çilingir sofralarına.
Ölüm haberini alınca garip oluyor insan. 43 yaşındaymış..Bir şekilde severdim ben bu adamı.
Şarkılar,türküler, ezgiler belirli bir yaşı geçtikten sonra artık muhteşem bir melodi ya da beğeninize oturan bir eser olduğu için değil daha çok o günleri en güzel bir şekilde önünüze koyabildiği için dinliyorsunuz.. 18-25 arası dinlediğim pek çok şeyi bugün dinlemem ama bazıları vardır ki dönemin resmini çizer, o zamanların hatırlatıcısı olur başka olursunuz.. Daha önceden de söylediğim gibi bir daha asla ve asla o şekilde yaşanılamayacağının bilinci çöker, hüzünlenirsiniz..
O günler de Azer Bülbül de gitti.. Bir daha da geri gelmezler.
3 yorum:
yazıyı okuyunca bir an acaba benmi yazdım ağzımdan kaçırdım diye düşündüm.:)) dünden beri bende 1996 senesini izmirde bornovadaki kredi yurtlar kurumunda kaldığım üniversite yıllarımı ve onun şarkılarıyla irfan denen arkadaşımla sınıfın orta halli kızına arkadaşlık teklifimizin kıroluk ile damgalanarak red edilmesini düşünüyorum.dediğin gibi aslında özlenen o yıllar.
Bir daha geri gelmesi mümkün olmayan güzel zamanlar:)
Azer Bülbül'ü ölümüne dek pek tanımazdım.Aslında burada ''pek'' kelimesi bile fazla geliyor.Sadece ismini biliyordum.Bu potansiyel dinleyici olacağım yıllarda Türkiye'den ayrılmam ile alakalı olabilir.
2 gündür dinliyorum aşırı melankoli içeren şarkılar ama etkilenmedim dersem yalan olur.
Bizim özenti gençliğin herhalde umrunda bile değildir.Ha şu titreyen adam deyip geçiyorlardır.
Misal Janis Joplin'de şarkılarında hep çaresiz kadın tükenmişlik temasını işlemiştir ama sözü açıldığı zaman bahsetmek kültürlü olmanın bir eşiği olarak görülüyor.
Çok benzeyen bir örnek ise The Who grubunun basisti John Entwistle'da aynı şekilde 3. sınıf br otel odasında bir kadınla birlikte olduktan sonra ölmüştür.Bu şekilde ölmesini ''vay be ne rock n roll hayat sürmüş'' diye yorumlayan insanlar şu titrek adama da aynı saygıyı göstermiş olsalardı keşke...
Yorum Gönder