Hikayenin başı şuradaydı.. bu da geri kalanından bir kesit..
“İşsizlik gerçekten zor zanaattır.Sıkıntıda, dertte ilk göze batan insan işsizdir. İşsiz kalmanın mağdurluğu ve çevrenin işsiz kalana anlayışı, işsizliğin süresi uzadıkça azalır. Sürekli çok meşgulmüş gibi yapsanız bile, belli bir zaman sonra aslında meşgul olmadığınız fark edilir. Büyük bir ciddiyetle internete giren işsiz, belki bilgisayardan anlamayan aileyi belli bir yere kadar oyalar ama er ya da geç internette mal gibi gezdiğiniz anlaşılır. İşsizin erken kalkmasına gerçekten gerek yoktur ama öğlene kadar uyuyan işsiz göze batar, sinirleri üzerine çeker. Bir yere gitmeseniz bile işsiz olarak herkesten önce kalkıp evden uzaklaşmanız gerekir. Az yemeli, sürekli dertli gibi görünmeli, fazla konuşmamalı, fazla televizyon izlememeli, her şeyi en minimumunda yapmalıdır işsiz. Biri geldiğinde odada oturmaya devam etmemelidir, başka bir odaya geçmelidir. Ben de kaç zamandır ev içinde tozlu fare gibi odadan odaya geçerek yaşıyordum. Yaptığım iş başvurularından haber gelmemişti, gelecek gibi görünmüyordu. Zaten evdeki gürültü patırdı da, odalara giren çıkan da bitmiyordu. Boyu devrilesiceden toprak alasıcadan haftalar geçmesine rağmen haber alınamıyordu. Evde herkesin sinirleri bozuk, herkesin sinirleri gergindi, bir de işsize yer yoktu bu evde. Bu yüzden ben de her sabah kadın bize çocuğu bırakmadan önce takım elbisemi giyip evden ayrılıyordum. Hiç kimsenin takımı benim takım kadar park bahçe görmemiştir. Hiçbir kravat, deniz kenarında esen rüzgârda benimki kadar uçuşmamıştır. Sürekli geziyor, yürüyor, havanın kararmasını bekliyor, cep telefonum titredi mi acaba yoksa bana mı öyle geldi mi diye ikide bir elimi cebime atıyordum. Bütün gün parkta oturup “Yurt dışı bensiz ne yapıyordur acaba?” diye düşünüp düşünüp eve gidiyordum.
“İşsizlik gerçekten zor zanaattır.Sıkıntıda, dertte ilk göze batan insan işsizdir. İşsiz kalmanın mağdurluğu ve çevrenin işsiz kalana anlayışı, işsizliğin süresi uzadıkça azalır. Sürekli çok meşgulmüş gibi yapsanız bile, belli bir zaman sonra aslında meşgul olmadığınız fark edilir. Büyük bir ciddiyetle internete giren işsiz, belki bilgisayardan anlamayan aileyi belli bir yere kadar oyalar ama er ya da geç internette mal gibi gezdiğiniz anlaşılır. İşsizin erken kalkmasına gerçekten gerek yoktur ama öğlene kadar uyuyan işsiz göze batar, sinirleri üzerine çeker. Bir yere gitmeseniz bile işsiz olarak herkesten önce kalkıp evden uzaklaşmanız gerekir. Az yemeli, sürekli dertli gibi görünmeli, fazla konuşmamalı, fazla televizyon izlememeli, her şeyi en minimumunda yapmalıdır işsiz. Biri geldiğinde odada oturmaya devam etmemelidir, başka bir odaya geçmelidir. Ben de kaç zamandır ev içinde tozlu fare gibi odadan odaya geçerek yaşıyordum. Yaptığım iş başvurularından haber gelmemişti, gelecek gibi görünmüyordu. Zaten evdeki gürültü patırdı da, odalara giren çıkan da bitmiyordu. Boyu devrilesiceden toprak alasıcadan haftalar geçmesine rağmen haber alınamıyordu. Evde herkesin sinirleri bozuk, herkesin sinirleri gergindi, bir de işsize yer yoktu bu evde. Bu yüzden ben de her sabah kadın bize çocuğu bırakmadan önce takım elbisemi giyip evden ayrılıyordum. Hiç kimsenin takımı benim takım kadar park bahçe görmemiştir. Hiçbir kravat, deniz kenarında esen rüzgârda benimki kadar uçuşmamıştır. Sürekli geziyor, yürüyor, havanın kararmasını bekliyor, cep telefonum titredi mi acaba yoksa bana mı öyle geldi mi diye ikide bir elimi cebime atıyordum. Bütün gün parkta oturup “Yurt dışı bensiz ne yapıyordur acaba?” diye düşünüp düşünüp eve gidiyordum.
…
.”.. garip bir şekilde hüzünlenmiştim. Acaba yurt dışı diye
bir yer yok muydu? Olduğunu gittiklerini söyleyenler vardı ama belki de yalan
söylüyorlardı, yurt içinde bir yerde gizlenip gizlenip bize yurt dışı çok güzel
diye anlatıyorlardı, kim bilir? Yurt dışından gelen sarışın turistler belki de
bize oyun eden Edirneli, Tekirdağlı, Keşanlı yurdumuzun insanlarıydı. Zenciler
Muğlalı; Çinliler, Koreliler, Eskişehirli Tatar vatandaşlarımızdı belki de, kim
bilebilir? Kafayı yemek üzereydim. Yurt dışına inancımı kaybedip arabalı yatak
içinde işsizlik depresyonu geçirmek istemiyordum. Yurt dışı vardı, kesin vardı!
Arkadaşlarım genelde Kanada ve Avustralya’ya gitmekten
bahsediyorlardı. Bu iki ülkenin keriz olduğunu, her gelene kapılarını açtığını,
isteyene iş, isteyene toprak verdiğini, mükemmel yaşam koşulları sağladığını
çok kereler duymuştum. Önce bu iki
ülkenin haritadaki birbirlerine olan uzaklıklarını ve sonra da bize olan
uzaklıklarını düşündüm. Sonra da birbiriyle bu kadar zıt iki ülke için de
rahatlıkla” bana farkmaz, ikisine de giderim alırlarsa..” diyen bizleri
düşündüm. Gönüllü olarak sürgüne gitmek istiyorduk. Ya gidip orda kendimizi
daha sürgün hissedecek, ülkemizi, burada bıraktığımız insanları olduğundan daha
iyi hatırlayacaktık ya da o ülkenin bütün geleneklerini sorgusuz sualsiz
benimseyecektik. Ama ne kadar benimsersek benimseyelim, hep kafamızın içinde
bir yerde sürekli kıyaslayacaktık iki ülkeyi ve en sonunda yaşlılığın da
etkisiyle, kendimizi, geldiğimize pişman hissedecektik. Böylesine bir gönüllü
sürgünlük gerçekten delilikti. Ama bu yaşta, arabalı yatak içinde, yurt dışının
buradan daha acayip olduğunu düşünmek daha gerçek bir delilikti. Ben mutlaka
gidecek ve mutsuz olacaktım. Oğlum da benim gibi babası olduğu için mutsuz
olacaktı. Belki ilerde torunum Ceremi Mohammad Sarıkaya mutlu olabilirdi. Belki bir kıza kur yaparken
mevzusuzluktan “Dedem, küçük Asya’dan
geldiğinde burada çok büyük zorluklar çekmiş, biliyor musun Klara? You know
fucking zorluk!” diyecek, kızı etkilemeye çalışacak, göçmenliğin ekmeğini
yemeye çalışacaktı. Ceremi Mohammad için buna değerdi. Buradan tez zamanda
gidecektim...”
3 yorum:
süper ya, okurken yazı bitmesin diyorsun içinden.. You know fucking zorluk! :)))
Devamını merakla ve sabırla bekleriz..
uzun zamandır ve şuanki ruh halimi yansıtmış bir yazı. işsizlik kısmı ve akabinde aynı
düşünceler yani yurtdışı kısmı.
ben son 6 ay önce, işsizliği bırakıp yurt dışı kartını hem de olabilecek en uzak ülkeden
yana kullandım. ama buradaki işsizlik fiili işsiz kalma değil..artık beni ben yapan
değerlerin bana umut vermemesiydi. zira ben sadece bir işci degil aynı zamanda başka
biriyimde.
şimdi tekrar kısa bir süreliğine, bir kac iş ve son kalan özel eşyalarımı toplamak icin
türkiyedeyim ama 10 gün sonra tekrar yurtdışına o uzak ülkeye dönecem(ne tuhaf dimi..nereye
gidiyor ya da nereye döndüğümüz belli değil)
bundan 6 ay önce köpruleri yakıp ve hic de erken yaş olmayan halimle dünyanın öbür ucuna
gittiğimde..o da yetmezmiş gibi bir de o ülkenin en ücra hatta bildiğin orman-tarla
aralarında bir kac ev tadındaki yerinde kaldım. baya düşünmek icin fırsat oldu..gecici bir
evdi..nasıl geri döndüğüm ana evinde işsizlikden(bu cok uzun konu dedim ya sadece işi olmamak değil
calışacak veya üretecek hic bir hissim olmaması) ..yine erkenden kalkıp..yine odalaradan
odalara kacıp..yine sessizce hic konuşmadan az tüketensem bu sefer başka bir ülkede
aynıydım..saat 5 olmadan kalkıp..herkesden önce kahve icip..ev sahiplerine kıyak olsun
diye(?)..dünden kalan bir kac tabak bardak yıkıyor..bahceye bırakılan gazeteyi masaya
okunacak pozisyonda bırakıyor..masayı düzenliyor..camları ve bahceye bakan sürgü kapıyı
acıyordum..ve bunları yapmadan önce mutlaka heran biryere gidecek..ve sanki acelesi varmış
gibi günlük kıyafeetlerimle hazır oluordum..
sonra nezaketen..uyanan ev halkınıyla yalandan kahvaltı..sonra onları işe uğurlayarak-
akşama görüşürüz..ben de birazdan cıkacam cok işim var bugün diyerek-
kücük bir şehrin..neredeyse tamamınını boş boş gezip..kmlerce
yürüyüp- zaman geciriyor ve akşam olmasını bekliyordum-
sadece 1 haftada o ülkenin, o şehre yabancısı ülke vatandaşlarına bile adres tarif edecek
kıvama gelmiştim..
sonra bir gece yine darlandım..balkonda sabaha karşı sigara icerken bir yıldız kaydığını
görmüştüm(haketen korkmuştum baya yakından gecmişti ve hatta o sıra ve halen devam eden kriz halinde olunan
komşu üklkenin füzesi felan mı diye düşünmüştüm)sonra 2 saat sonra yine aynı rutin
başlamışken beklediğim haber geldi..geldiğim kalabalık istanbuldan bile daha korkutucu ama
benim yuvam olan metropolden haber gelmişti..ve tam cıldırma noktasında, yeni ama dünyanın
öbür ucundaki yeni istanbuluma gidecektim..
orası ise bambaşka bir konu..
not: uzun zamandır takip ettiğim ve cok sevdiğim blogu tekrar acıp ve artık son bir kac
günümü sayarken elimde kahve..bu yazıya denk gelince..yine mi dedim..sanki aklımı okumuşsun
herzamanki gibi.sen ve diğerleri gibi okumayı ama aslında sohbet etmeyi sevdiğim uzaktaki
dert ortaklarının yaptıgı gibi. blogumu söyle bir incelediğinde az (gerci bayadır ekleme
yapmıyoruum)bu ülkede enteresan işler
yapmış binlerce hikayenin öznesi olmuş farklı biri görebilirsin..yakın zamanda yine gündüzleri
işinde gücünde..geceleri ise kendi sanatsal dünyasında isimsiz üretimlerde bulunmaya devam
eicem ama bu sefer başka uzak bir ülkede.fırsat buldukca yeni eklemeler (yıllardır kendimce yaptıgım müzik..kendimce yazdıgım hikayeler..denemeler...)
yapıcam.
buarada; YURTDIŞI VAR ve bazen YENİ ÜLKENİZ olabiliyor..hic bir işe yaramasada icindeyken
sizi üzen ve hayal kırıklıgında bırakan AYRILDIĞINIZ SOKAKLARI ve TÜM O İNSANLARI
özleterek..iyi hatırlamanızı sağlıyor..:)
'' Büyük bir ciddiyetle internete giren işsiz, belki bilgisayardan anlamayan aileyi belli bir yere kadar oyalar ama er ya da geç internette mal gibi gezdiğiniz anlaşılır. ''
Şu tanımın hatırına yarına gidip bulduğum kitaplarını alacağım. Çalışıyorum ben artık yaa..
Yorum Gönder