Böyle futbol romantikleri vardır, her şeyi hikayeleştirir,
mazlumdan yana olur endüstriyel futbola karşı naralar atar ya.. Tamam doğru,
ben onlardan birisiyim de arkadaş bu gerçekten başka bir şey. İnanılması ve
açıklanması zor olan bir başarı öyküsü. Bir yerde "Matrix'de kırılma" olarak tanımlanmış ki modern futbolun bugu olarak görebiliriz. 2013 yılında sportif açıdan 4.lige düşmüş takım bugün nasıl birinci Bundesliga'da olur?
“Sene 1991.. Eintracht Braunschweig’da oynuyorum o zamanlar.
Darmstadt’ı görmüştüm. Her şey o
zaman nasılsa bugün de öyle. Darmstadt yıllara meydan okurcasına bıraktığım
gibi kalmayı başarmış” diyor bir dönem Antalyaspor’da da forma giymiş Darmstadt’ın
kült teknik direktörü Dirk Schuster. Bir eleştiri değil, olan durumun tanımı ve
aynı zamanda futbolun o günden bu zamana değişen tüm ayrıntılarının gerçekte
önemsizleştiren bir bakış açısı bu. Moderniteye vurulan sağlam bir darbe!
Misal diyorum bak laktat testleri artık bir yenilikten ziyade amatör kulüp için dahi
zorunluluk amma velakin Schuster diyor ki “Gerek yok bunlara, ben antrenmanda oyuncuya
bakar ve anlarım ne kadar iyi hazırlanıp hazırlanmadığını” En nihayetinde bölgesel takım seviyesinde dahi pek çok eksiği bulunan Darmstadt'ın pek çok modern teknikten yoksun olamsı anlaşılır ama zurnanın zırt dediği yer ise bu eksikliklere rağmen böylesine mucizevi başarıyı yaşamış olmasıdır.
“Biz aslında sıradan insanlarız” diyor Schuster'in asistanı Sascha Franz. . Öyle bir takım ki Darmstadt, bu iki adam takımın teknik
direktörü, sportif direktörü, menajeri, asistanı, medya sorumlusu, seyahat
organizatörü yani kısaca her şeyi.
Kulüpte uzman olarak sadece rakip analizleri yapan video analistler var. Buraya sadece uzman atamışlar. Peki kimleri? 75
yaşındaki teknik direktörün babası
Eberhard Schuster ile asistanı Sashca’nın babası Horst Franz. İkisinin de
teknik direktörlük geçmişi var ve bu iş için uygun görülmüşler.
Bundesliga’ya çıkan diğer “mütevazı” kulüpler olan
İngolstadt, Fürth ya da Braunschweig ile karıştırılmaması gerektiğinin üzerinde
duruyor Schuster. “İngolstadt ayakları yere basan temeli sağlam bir kulüp,
Fürth uzun yıllar ikinci ligde zirveye oynadı ve Braunscweig’in de bu iki kulübe
göre durumu bir hayli iyi” diyor. Darmstadt’ın burada olmasının bugün konuşulan
futbol doğrularıyla en ufak bir ilgisi yok.
Kulüp gerçekte 2008 yılında iflasın eşiğine gelmiş. Vergi,
şu bu derken 1.1 milyon euro borcun altından kalkamış. Üst üste taraftarları içeren organizasyonlar düzenleyerek
kulüp iflastan kıl payı kurtarılmış. Bir maçlarına 5200 kişi gelmiş ki amaç
para toplamak. Bayern Münih seneler öncesinde St.Pauli'de olduğu gibi burada da yardımı esirgememiş
ve 20 bin kişi gelmiş erkekler tuvaleti olmayan stadına. 2-2 sona eren maç sonunda Bastian
Schweinsteiger “En az ikinci ligde olması gerekir” diyerek övgüde bulunurken
geçtiğimiz sezonun kupa finalisti Wolfsburg’un ilk turda ancak penaltılarla bu takımı elediğini
hatırlatalım.
Şanslarının yaver gittiğini söyleyebiliriz. Öyle ki çok
değil sadece 2 yıl önce 2013 yılında üçüncü ligden gerçekte dördüncü lige
düştüler. Gelin görün ki Kicker
Offenbach’ın lisansının iptal edilmesi sonucu sportif açıdan düşmüş takım masa
başında ligde kaldı. Ve sonra olan oldu.. Üst üste iki yıl bir üst lige çıkarak birinci Bundesliga’ya geldiler.
Dördüncü ligde olması gereken kulübün iki yıl üst üste lig atlayaran Bundesliga’ya
gelmesi sizce nasıl mümkün olabilir? İkinci lige çıkış hikayesi her şeyi anlatıyor.
Gerçekte düşmesi gereken sezon ligde kalıp 2013-14
sezonununda 3.ligi üçüncü bitirdiler. Bir üst ligden Armina Bielefeld ile
oynanan eleminasyon maçları aslında bu kulübün genel durumunun bir özeti gibidir.
İlk maçı evinde 3-1 kaybeden Darmstadt'ın ikinci lig hayalleri zora girer. İkinci maç öncesi ise Darmstadt'ın maçlarını nasıl kazandığının en güzel göstergesi olan bir başka hikaye ile birleşir..
Asistan koç Sascha Franz bir Darmstadt taraftarı ve arkadaşı olan Johnny Heimes'i devreye sokar. On yıl önce Heimes'e kanser teşhisi konulur. Kanseri her seferinde alt etse de yeniden vücudunda belirir, beş kere yener ama o kanserin yeniden vücudunda yeşermesini beş kez yeniden duymak zorunda kalır. Johnny kararlıdır, kılıçlarını kuşanır ve kanserle savaşına devam eder. Biyografisini yazar, insanlara güç verir. "Savaşmalısın! henüz kaybedilmiş bir şey yok" yazılı bilekleri satışa çıkarır ki 150 bin tane satmıştır Almanya'da ve bu da Frankfurt kanserle mücadele vakfına hatrı sayılır bir gelir bırakmıştır.
Evinde 3-1 ilk maçı kaybeden Darmstadt ikinci maç öncesi Heimes'in "Savaşmalısın, henüz kaybedilmiş bir şey yok" bilekliğinden 50 tane alan antrenör Dirk Schuster ve asistanı Sascha Franz oyunculara dağıtır. Yakın arkadaşının hikayesini de anlatarak maça oyuncularını hazırlar. Evinde 3-1 kaybeden takım deplasmanda bu kez 3-1 kazanarak maçı uzatmaya götürür. Şansızlık o ki maçın 115.dakikasında Bielefeld durumu 3-2'ye getirir.. Ve işte her şey uzatmanın da uzatması olan 122.dakikasında gelen golle değişir. Bielefeld'i deplasmanda son saniyede atılan golle geçerek ikinci lige çıkan Darmstadtlı futbolcular Heimes'in hikayesinden gelen motivasyonla bunu başardıklarının bilincindedir. Öyle ki Marco Sailer bandanada yazan bu sözü koluna dövme ile yazdırır. O sene ikinci lige çıkan Darmdtadt "Bir yıl burada kalsak bile bize yeter" hedefiyle lige başlayıp birinci Bundesliga'ya çıkarak üst üste iki yıl lig atlamayı başarırlar.
Kaybedenlerin Zaferi
Darmstadt’ı ikinci lige çıkarınca bir strateji çizer
kendisine antrenör ekibi. Türkçe’ye “12 belalı adam“olarak çevrilen 1967 yapımı
film olan “The Dirty Dozen”'den etkilenirler. Disiplinsiz olduğu düşünülen bir komutana 12 adet
idam mahkumunu vererek Fransa’da Nazilerin kontrolündeki şatoya intihar
saldırısı düzenlenmesini konu alan bir filmi Bundesliga’da çekmeye karar
verirler. Darmstadt çevrede ne kadar kaybetmiş, kenara itilmiş, işsiz güçsüz
adam varsa kulübe toplamış. “Bize gelen
her futbolcu geride büyük acılar yaşamış ve yeniden ayağa kalkmakta
zorlananlardı. Ya işsiz, ya gözden çıkarılmış ya da inancını yitirmiş. Dürüst
olmak gerekirse böyle olmasa muhtemelen buraya değil başka yere giderdi”
diyerek ifade ediyor antrenör Dirk Schuster.
Hertha Berlin’den en son
transfer ettikleri iki oyuncu Peter Niemeyer ve Sandro Wagner oldu. İkisi de A takımdan kovulmuş ve bölgesel
takıma gönderilmişti ve bu yetmezmiş gibi çeşitli “mobbing” diyebileceğimiz eylemlerle –boş kaleye
yarım saat gol atmak- bezdirilmek isteniyordu ki Darmstadt’a gitmeyi tercih ettiler.
Geçen haftanın kahramanı Marcel Heller 2010’da futbolu bırakmayı düşünmüş bir
yıllık ağır sakatlığın ardından. Fabian Holland 25 yaşında ve 10 kez ameliyat
masasına yatmak zorunda kaldı. Bugün futbol oynaması mucize olarak addediliyor.
Schuster “Onlara başka ne verebiliriz
ki? Para? yok bizde. Şehir, o da yok.
Stat ? bahsini açmayalım lütfen.
Duygusal açıdan yaklaşarak ahlaki değerler üzerinden bir kazanım elde
etmenin peşine düştük” diyor. Nihayetinde takımlar buraya gelirken "Darmstadt'ı da artık yenmeyeceksek kimi yeneceğiz" mottosuyla hareket ederken o rehaveti biz de inançla bozguna uğrattık. Birlik ve beraberliğin inançla birleşip kaliteyi dövmesi bu şekilde gerçekleşti. Kaybedenlerin,
dışlanmışların, itilmişlerin ve hatta yeteneksizlerin birlik olup dünyaya meydan okumasının adresi oldu Darmstadt!
Başka türlü Marcel Hellers’in o çok önemli üçüncülük maçında
attığı 70 metrelik sprinti açıklamak mümkün müdür? Ya da kaptanları Aytaç Sulu’nun
4 haftalık ağır sakatlığının ardından iyileşmeden maskeyle çıkıp maç içerisinde
sakatlanıp kafasında bandajla maçı bitirmesini? Bieledef mucizesini ?
Son üç yılda futbolcu bonservislerine verdikleri para: 0 EURO. Misal geçen sezon yarıştığı Leipzig'in bir futbolcuya 8 milyon euro bonservis verebildiğini hatırlatalım ki bu rakam Darmstadt'ın tüm kadrosunun maliyetinin üç katına denk düşüyor. Sadece tek futbolcudan bahsediyoruz..
Futbol parayla dengelerin kurulamadığı zaman güzel. Birilerinin bunu her sene bize hatırlatması keyfimizi arttırıyor, üçüncü beşinci ligden desteklediğimiz takımın rüyasını inşa ediyor. Lakin Darmstadt'ın başarı öyküsü öyle güzel ki son dönemde bıraktığım "futbolcu olsam da şöyle goller atsam" adlı hayali bu yaşımda yeniden kurmaya başladım. Bunlar bu koşullar altında bunu başardıysa belli mi olur ?
5 yorum:
arkadaş, harika... teşekkürler.
Mükemmel bir yazı olmuş, eline sağlık borges kardeş. Yazının üzerine videoyu da izleyince tüylerim diken diken oldu
Merhaba, elinize sağlık. Sondan üçüncü paragrafın son cümlesi, "Bielefeld" olabilir mi?
Çok güzel bir hikaye ve bu hikayeyi anlatan enfes bir yazı olmuş.
Video`da yazıyla harmanlayınca çok daha keyifli oldu. Bir de videodaki seçmece taraftar profilleri efsane olmuş :)
süpersin be orhan hoca. yıllardır kala kala sen kaldın bu blog aleminde
Yorum Gönder