Bundan tam 116 yıl önce 27 Şubat 1900'de kurulan Bayern Münih ilk şampiyonluğunu
12 Haziran 1932 yılında elde etti. Nürnberg’de oynanan şampiyonluğu belirleyecek
final maçında Bavyera ekibinin rakibi, 5 şampiyonluğu bulunan Eintracht
Frankfurt’tu. Münih’in kırmızılıları maçı 2-0 kazandı. Lakin
kulüp ilk şampiyonluğunu kutlarken, 37 yıl boyunca bu şampiyonluğa hasret
kalacağını bilmiyordu; Teknik direktör Richard Kohn ve başkan
Kurt Landauer’in Yahudi olması her şeyi değiştirdi…
Şampiyonluk sonrası takımı
üstünden öyle bir Hitler nefreti geçti ki şampiyon takım amatöre kadar yol
almak durumunda kaldı. Teknik direktör Dombi
tehlikeyi önceden fark edip hızlı bir şekilde İsviçre’ye doğru kaçarken, dört
kardeşini de Hitler faşizmine kurban verecek olan başkan Kurt Landauer, o
meşhur “9-10 Kasım Yahudi Temizliği” operasyonunda tutuklanarak, 33 gün
kalacağı Dachau’daki toplama kampına götürüldü. Landauer’in kaderini kardeşlerinden
ayıran şey, I. Dünya Savaşı’nda Almanya adına ön cephede savaşmış olmasıydı. Bu
yüzden serbest bırakıldığı bir anda, bir faytonun içerisinde saklanarak İsviçre’nin
Cenevre şehrine kaçabildi. Bayern Münih’in yönetimi ve üyelerinin hemen hemen
hepsi İkinci Dünya Savaşı’nın ön cephesine yollandı ve kulübün içerisi Naziler
tarafından tamamen boşaltıldı. Münih’in temsilcisi 1860 olurken, Bayern ise alt
liglerde geçirdi ömrünü.
1963 yılında ulusal lig olarak
“Bundesliga” kurulduğunda, “aynı şehirden iki takım olmaz” bahanesiyle davet dahi almadılar. Şehrin o dönem büyük takımı ve davet edilen kulüp 1860 Münih oldu.. Ancak dünya futboluna ismini ezberletecek olan yetenekler ordusu bu
gerçeğe rağmen "tuhaf" bir şekilde soluğu Bayern’de aldı. Diriliş dünyaya kendisini tanıtacak olan yetenekli futbolcuların enteresan bir şekilde Bayern'de toplanmasıyla mümkün oldu.
Misal Franz Beckenbauer’in çocukluk
hayali şehrin büyük takımı 1860 Münih’te forma giymekti. Bir gün MSC formasıyla hayalini kurduğu takıma karşı oynarken, sahada
rakip takımın kaptanı Erhart Hofeditz ile kapıştı. Bu kavganın içerisinde “Kaiser”,
Hofeditz’den tokatı yiyince her şey değişti. Böylece Franz soluğu 1860’da değil
de Bayern Münih’te aldı…Gerd Müller’inse aynı gün içerisinde iki randevusu vardı. Biri 1860’la
öbürü Bayern’le. Öncelik verilen 1860 menajerinin geç gelmesi Alman tarihinin
gelmiş geçmiş en değerli oyuncusunun Bayern Münih forması giymesiyle sonuçlandı. Efsane kaleci Sepp Maier’in hikayesiyse en ilginci. Maier, TSV Haar
takımının forvetiydi. Ancak kaderi 15 yaşında değişti; Bayern Münih’in B takımı
ile maç yapan Haar takımının kalecisi sakatlanınca iş forvette görev alan Maier’e düştü.
O maçta Maier 9 gol yemesine rağmen Bayern Münih’in radarına girmeyi başardı ve bir süre sonra da transferi gerçekleşti. Beckenbauer, Müller, Maier derken öyle bir kadro oluştu ki 70li yıllara Almanya milli takımı ve Bayern Münih damga vurdu.
Ulusal lig "Bundesliga" 1963 yılında kurulduktan iki yıl sonra
birinci lige yükselen Bayern, 1969 yılında ilk şampiyonluğuna ulaştı. Daha sonra
beş yıl içerisinde 2 kez ikinci, 3 kez de şampiyon olurken arka arkaya 3 kez de
Şampiyon Kulüpler Kupası’nı kaldırarak ismini tüm dünyaya duyurmayı başardı. O müthiş kadronun işleriydi tüm bunlar.. 1974
yılında ise 6 yıl sürecek olan düşüş başladı. Bugünkü Bayern Münih'in temelleri ise işte bu düşüşün sonucunda gerçekleşen olaylar sonucu atıldı. O dönem yaşanılanlar Almanya'da futbol kulüplerinin yönetim şeklini değiştirdi. Başarı taklit edildi ve bugün özellikle ülkemizde görülen amatörlüklerin Almanya'yı erken bir şekilde terk etmesini sağladı.
Neler olmuştu?
BAYERN'İ KURTARAN BREİTNER DARBESİ
"1966 sonbaharıydı. Ben 15 Uli ise 14 yaşındaydı. Eyalet seçmeleri için toplanmıştık. 20 kişiden oluşan oyuncu grubunu antrenör odalara dağıtıyordu. Pek çoğu birbirini bir yerlerden tanırken tam yanımda duran Uli ile ben kimseyi tanımıyorduk. Antrenör geldi ve 'Siz ikiniz de bir odaya geçin' demesiyle başladı her şey" diye anlatıyor Paul Breitner bu birlikteliğin başladığı noktayı. Orada başlayan dostluk dış ülkelerde oynanan maçlar için gidilen uzun tren yolculuklarında pekişti ve farklı ülkelerde yapılan maç dönüşleri artık biri diğerinin ailesinin evinde kalmasıyla olgunluğa erişti. Bayern Münih'in kapısından aynı dönemde içeri girdiklerinde 20li yaşlarının henüz daha ilk aylarını yaşıyorlardı. Breitner'ın Real Madrid'e transfer olasıya kadar olan süreçte ikisi aynı odayı paylaşmaya devam etti. Bir gün askerlik için evin kapısını zorladıklarında Uli Hoenes kadim dostu Breitner'ı kömürlükte saklayacaktı üç gün boyunca.. O tek odalı iki kişilik ev yaşantısının ve dostluğun belgeseli yapıldı, kitabı yazıldı ve efsane bir süreç olarak Alman tarihine geçti.
Ne var ki Breitner çok iyi oyuncuydu ve Real Madrid de ısrar edince ilk ayrılık kaçınılmaz oldu. Real Madrid dönüşü borç içerisinde yüzen Bayern Münih'in parası Breitner için çıkışmayınca soluğu milyoner sponsoru olan Eintracht Braunschweig'da aldı, gönlü ise yuvası Bayern Münih'te kaldı. İnanması kolay olmayacaktır belki ama her şey bu ikilinin dostluğuyla başladı. Başkan Wilhelm Neudecker 2 milyon mark olan Breitner'ın bonservisinin bir kısmını bulsa da sonunu getiremiyordu. Uli Hoeness dostu için devreye girdi ve futbolcu olmasına rağmen işe el attı. Memleketi Ulm'den kamyon firması Magirus Deutz'u kulübe "şartlı" sponsor yaptı. 600 bin mark net gelir elde edilecek olan bu anlaşmanın şartı şuydu "Buradan kazanılacak olan para, arkadaşının bonservisine harcanacaktı". Bir zaman sonra "Yaptığım en büyük hata" diyecek olan başkan Hoeness'in şartına uyar ve Breitner'ı takıma 1978 yılında transfer ederken, kronik sakatlığı sonucu kadroya giremeyen Uli Hoeness'i ise çok sevdiği Bayern'den kopararak Nürnberg'e kiralar.. Takıma dönen Almanların saha içi tartışmasız gelmiş geçmiş en güçlü lider olan Paul Breitner işe koyulur.
6 milyon mark borcu olan Bayern Münih 6 yıldır da kupa göremiyordu. Bayern her açıdan bitmiş, tükenmiş idi Paul Breitner ikinci kez takıma dahil olduğu 1978 yılında. Beckenbauer ve
Müller gitmiş, borç milyon markları bulmuş, sonuçlar günden güne kötüleşmişti. Başta
teknik adam seçimi olmak üzere pek çok konuda Breitner ve başkan anlaşamıyordu. Henüz sezonun başında Paul Breitner antrenmanların yetersizliğinden, idmanların doğru olmadığına kadar bir dizi şikayetle teknik direktör Gyula Lorant’ın üzerine gitti. Breitner'a göre Lorant'ın gitmesi gerekiyordu başkan ise kalmasını istiyordu. Kızıl
Paul sazı eline alıp Sepp Maier ile birlikte oyuncuları örgütledi. İsyanı başlattı. Direniş
artık gizli saklı değildi; mikrofonlara yansımıştı, televizyon ekranlarından başkanla atışmalar başlamıştı. Düsseldorf deplasmanında 7-1 kaybedilince Bayern Münih’te oyuncular açık açık deklare ettiler: Kulüp başkanı ve teknik direktör gidecek! Takım üst üste
maçları bilerek ya da bilmeyerek kaybetmeye başlayınca 1979 Şubat ayında Gyula Lorant’ın görevine son
verildi. Breitner savaşta öne geçmiş, sezon başı istediğini bir şekilde
almayı bilmişti. Yerine gelecek teknik direktör konusu ise savaşın son aşamasıydı.
Paul Breitner liderliğindeki oyuncular yardımcı antrenör Pal Csernai’nin görevi
devralmasının doğru olacağını düşünürken, başkan Wilhelm Neudecker ise Max
Merkel’i takımın başına getirmeyi düşünüyordu. İsyan büyüyor, örgütlenmiş futbolcular karşısında başkan çaresiz bir şekilde kıvranıyordu. 19 Mart 1979 günü başkan Wilhelm
Neudecker “Bu anarşistlerle artık uğraşamayacağım” dedi ve kazanan Breitner
liderliğinde oyuncular oldu.
Darbe sonrası takımın başına getirilen başkan Hoffman ve teknik direktörü Csernai ile "anarşist" Paul Breitner
Teknik direktör beklendiği gibi Pal Csernai olurken yeni başkan da Paul Breitner’ın istediği şekilde Willi O. Hoffman
olmuştu. Yukarıdaki fotoğraf, gücün kimde olduğunu net bir şekilde gösteriyor olsa gerek. Breitner başkanı ve teknik direktörü seçti ama bugüne kadar etkisini sürdürecek asıl değişikliği ise "sportif direktör" olarak Nürnberg'de futbol yaşantısına devam eden kadim dostu Uli Hoeness'i getirmek oldu. Bu yeni yönetimde güç paralı başkanların değil artık Uli Hoenessgillerin olmaya böyle başladı. Başka bir ifadeyle 14-5 yaşlarında başlayan dostluğun temellerini attığı "farklı" bir yönetim. Uli, parayı bulup dostu Breitner'ı getirdi ve fakat kronik sakatlığı nedeniyle Nürnberg'e gönderildi. Breitner ise darbe yapıp Uli Hoeness'i deyim yerindeyse Bayern'e çiviyle çaktı. Hoeness 27 yaşında futbolu bırakarak menajer oldu ve öyle başarılı oldu ki Almanya'nın futbol yönetimini değiştirdi. Breitner sonrası artık bu işten çakmayan para babaları söz sahibi olamayacaklardı. Uli Hoeness, kulübün başkanı olduğu güne kadar,
yani o darbe sonrası 35 yıl boyunca Bayern’in her şeyi oldu ve saha içerisine yaptığı doğru
hamleler kadar sahanın dışında da harekete geçerek 6 milyon mark borçla aldığı
Bayern Münih’i en azından ekonomik anlamda dünyanın en iyisi yaptı. Neymar
transferi söz konusu olduğunda uluslarası düzeyde rakiplerine yaptığı şu
gönderme bizzat onun zirvesidir: “Biz transfer yaparken diğerleri gibi bankanın
kredi bölümüne değil, veznesine gideriz.” Zira bugün Bayern Münih'in borcu olmadığı gibi kasasında hazır 400 milyon euro parası var. Darbenin hemen arkasından 6 yıl
hasret kalınan şampiyonlukla başlayıp hiç bitmeyecek bir başarı öyküsü bu
şekilde yazıldı. Bayern Münih bir dönemin başarılı takımı olarak anılmaktan kurtulup istikrarlı başarıyı bu
darbe sayesinde başardı. Artık orada “eski futbolcuların” gücünü hiçbir
işadamı kıramıyordu. Kimin başkan olduğunun önemi olmadığı kadar yeri ve zamanı
geldiğinde o başkan Franz Beckenabuer olsa bile “gider yapacak” bir güce sahip oldu Uli Hoeness. Alman futbol kulüplerinde
başkanlardan ziyade atanan bu sportif direktörlerle yönetilme geleneği aslında Paul
Breitner darbesiyle başlamıştı.
HOENESS İLE GELEN PROFESYONELLİK
Uli Hoeness’in bu başarısıyla beraber Alman kulüpleri artık farklı şekilde yönetilmeye başlandı. Kongreyle “tek tek” seçilen yönetim kurulu üyeleri ve kulüp başkanı artık operasyonel işlemlerden elini ayağını çekti. Teknik direktörleri kovma hakkı dahi yoktur. Üst düzey başarı taklitlerini doğurdu. Zamanla sportif direktörün yanına finans sektöründe uzman bir kişi daha eklendi. Toplamda dördü geçmeyecek olan bu maaşlı insanlarla, 40 yıl önce hayata geçirdikleri bu kurumsallaşmayı Türkiye’nin 21 yüzyıldan 15 yılı geride bıraktığımız dönemde dahi geçemediğini biliyoruz. Seçilen ve zaman zaman değişen yönetim kurulları gerçekte “denetleme” kurulları olarak çalışır ve kulüplerde söz sahibi olan insanların büyük çoğunluğu artık işadamı değil, futbol geçmişi olan uzman insanlar olur. Sportif yönetim bizde olduğu gibi iki ya da üç yılda bir yapılan kongrelerle değişmediği gibi performansa dayalı bir şekilde iş ömürlerine sahipler. Başka türlü altyapı organiasyonlarından tesislere kadar pek çok konuda böylesine bir gelişim mümkün olur muydu sizce? Uzun vadeli projelerin başında altyapı gelir. İki yıllık sportif başarıya bağlı yönetimlerin bunu başarma şansı var mıdır sizce?
ÖTEKİ BAYERN
İki sıkı dostun birbirlerini Bayern’e bağlamasının ardından yönetim iş adamlarından futbolun gerçek sahiplerine geçince, Bayern Münih farkı ortaya çıktı. Tüm dünyaya örnek teşkil edecek üst düzey profesyonel yönetimine rağmen, futbolun özünde yer alan “amatör ruhu” kaybetmeyen nadir takımlardan birisi bugün Bayern. Dışarıdan baktığınızda gördüğünüz zengin, şımarık ve acımasız kapitalist tavır, içine girip merceği yaklaştırdığınızda yavaş yavaş kayboluyor ve ortaya eski futbolcuların yönetimindeki “öteki bayern” çıkıyor…
Bayern’in dünyanın en başarılı
kulübü olup olmadığı tartışılır ama 40 yıla yakın zaman dilimi içerisinde,
dünyanın en iyi yönetilen kulübü olduğu tartışmaya kapalıdır. Rakiplerinin en
iyi oyuncularını kadroya katmasıyla ülkemizde kötülüğün simgesi “Darth Vader” gibi
anılsa da gerçek çok daha başkadır: Bayern
Münih bir ailedir! Bu kavrama Almanya’daki diğer
takımlardan çok daha fazla değer vererek farkını ortaya koyar, Bayern. Breitner’in
darbesi sonrası geçen 40 yıla yakın zaman içerisinde, yönetim kulübe emek
vermiş malzemecisinden futbolcusuna kadar her bir parçasına yaklaşımıyla fark
yarattı.
Kendisine büyük paralar teklif edilmesine rağmen, en iyi döneminde kulübe sadık kalan Mehmet Scholl’e, bir yılı aşacak sakatlığına rağmen 2 yıllık sözleşme önerilmesi işin özetidir. Sözleşme sonrası Mehmet Scholl “Bayern Münih’te var olan insanlığı, dünyanın başka hiçbir profesyonel kulübünde bulamazsınız” derken haksız da değildir. Öyle oldu ki özel hayatında sorunlar yaşadığı zaman Uli Hoeness ona evinin kapılarını açtı, bir oda dahi verdi Mehmet Scholl’e tıpkı depresyondan futbolu bırakan Sebastian Deisler’in gecenin üçünde, beşinde sık sık ziyaret edip kaldığı ve kendisini o dönemde "en iyi hissettiğim yer" dediği gibi.
Kendisine büyük paralar teklif edilmesine rağmen, en iyi döneminde kulübe sadık kalan Mehmet Scholl’e, bir yılı aşacak sakatlığına rağmen 2 yıllık sözleşme önerilmesi işin özetidir. Sözleşme sonrası Mehmet Scholl “Bayern Münih’te var olan insanlığı, dünyanın başka hiçbir profesyonel kulübünde bulamazsınız” derken haksız da değildir. Öyle oldu ki özel hayatında sorunlar yaşadığı zaman Uli Hoeness ona evinin kapılarını açtı, bir oda dahi verdi Mehmet Scholl’e tıpkı depresyondan futbolu bırakan Sebastian Deisler’in gecenin üçünde, beşinde sık sık ziyaret edip kaldığı ve kendisini o dönemde "en iyi hissettiğim yer" dediği gibi.
Gerd Müller’i yıllar sonra
girdiği alkol batağından kurtmak adına Hoeness ve Beckenbauer eşliğinde bir
grup Bayern Münih yöneticisi seferber olmuştu. Nihayetinde “Bundesliga’da tüm
zamanların en değerli oyuncusu” seçilen efsaneyi tedavi olmaya razı ederek yaşama
tutunmasını sağladılar. Uli Hoeness’in
beraber oynayıp goller attırdığı, kupaları topladığı klinikteki arkadaşını, kulübe
dahi uğramadan her sabah ziyaret etmesidir vefa. Her gün yapılan yüzlerce
kilometre dahi arasına hiç girememiştir bu iki arkadaşın. Ayrıca alkol
belasından kurtulduktan sonra Gerd Müller artık altyapıda çalışarak yaşama
ikinci kez Bayern Münih ile tutmuştur. Bayern’de iki yıl oynadıktan sonra
işsiz, parasız kalıp sokaklara düşen Jürgen Wegmann’ı da fan shoplarında iş bulması gibi
sahipsiz bırakmamıştır büyük golcüyü.
HAMANN’IN BAŞINDA BEKLEYİŞ…
2003’te Ottobrun’da seminerde
konuşan Bayern Münih patronu Uli Hoeness’in konuşması, eşinin kulağına bir
şeyler fısıldamasının ardından yarıda kesilir. Önce bir şaşkınlık olur salonda. Bir an olsun ardına bile bakmadan,
efsane menajer soluğu hastanede alır. Zira konuşma esnasında henüz daha 23
yaşında olan Dieter Hamann’ın kalp krizi geçirdiğini öğrenmiştir. Hamann
ise “Belki
genç yaşta kalp krizi geçirmenin şokunu atlatabilir, hatta unutabilirim ama uyandığımda
sabaha kadar başımda nöbet beklemiş Uli Hoeness’i görmenin şokunu ise asla”
diyecektir yıllar sonra.
Başarılı savunmacı Sammy Kuffour 15 aylık kızının memleketi Gana’da
havuza düşerek yaşama veda ettiğini öğrendiğinde, en hızlı bir şekilde
futbolcusunu Gana’ya göndermek için özel jeti hazır eden Bayern Münih ve “Ne
zaman istersen o zaman gel” notunu da iliştirir. Kuffour bu zor zamanlarda
“Ailem olmasa altından kalkamazdım” derken aile olarak Gana’da bıraktığı
eşinden ziyade, kulübü Bayern Münih’i işaret ediyordur.
PR ÇALIŞMASI DEĞİL, AİLE OLMAK
Mehmet Scholl, Dieter Hamannn ya
da Gerd Müller gibi sadece popüler isimlere bu yardımların yapıldığını
düşünüyorsanız Bayern Münih felsefesini henüz idrak edememişsiniz demektir. O
çatı altında bir gün dahi top oynayarak ailenin bir parçası olmuş her insan aynı
değerdedir.
80’li yıllarda gol kralı olarak transfer edilen ve iki yılda sadece iki
gol atan fiyasko transfer Lars Lunde, felaket performansının ardından memleketi
İsviçre’ye dönmüş, bir zaman sonra arabasıyla kaza yapmıştır. Ne parası kalmıştır
ne de masrafları karşılayacak bir sigortası vardır. Tam bu durumda
Münih’ten çıkıp gelen Uli Hoeness, eski oyuncusunun hastane masrafları
karşıladığı gibi 240 saat komada kaldıktan sonra koordinasyon yeteneğini
kaybeden, dişini bile fırçalamaktan aciz eski futbolcusunun kendi evinde
bakımını da üstlenmekten çekinmez. Üstelik ona yer açmak için kızı Sabine oğlu Florian'a taşınmak zorunda kalır 1988 yılında aylar sürecek bakımı için.. Mr. Bayern
Münih olarak anılan Uli Hoeness’in eşi, “O artık bizim üçüncü çocuğumuz oldu”
diyecektir günlerde evinde baktığı Lunde için. Uli’nin “Neden
yaptınız bu yardımı?” sorusuna verdiği cevap, Bayern’in öteki yüzünü açıklar: “O
bir dönem Bayern Münih’e hizmet ederek bizim ailemizin bir parçası olmuştur. Aile,
zor zamanlarında evlatlarının yanında olmalıdır.”
Altyapı hocası Udo Bassemir’e
kanser teşhisi konduğunda ilk duyduğunuz haber tedavi için işi bıraktığı olur. Hoeness hızlı bir şekilde kemik illiği bağışı için kampanya düzenler. Ardından uzunca bir zaman sonra, bir
yerlerde küçük bir not olarak maaşını sağlıklı oluncaya kadar Bayern
Münih’ten çalışmadığı halde aldığını okursunuz. O aradan geçen zaman
aslında tüm bu eylemlerin de samimiyetini ortaya koyar… Tam da iflas tehlikesi
yaşayan Borussia Dortmund’a iki milyon euro nakit para yardımı yapıldığının, 10
yıl sonra; takımın şampiyonluğa oynadı zamanlarda öğrenilmesi gibi.
BUNDESLİGA’YI BESLİYOR
Bayern’in kendisini güçlendirmek adına karizmasını da arkasına alarak
rakiplerinin en iyi oyuncularını birer birer aldığı bir gerçektir. Bazen
bunu “oyuncuya daha az para harcama” adına kirli yollarla yaptığını da
biliyoruz. Lakin böyle bir eylemi, etik açıdan kusurlu bulacak olanın
rakiplerinden transfer yapmamış bir kulüp olması gerekir. Jürgen Klopp’un Götze
transferi sonrası yaptığı açıklama işin özetidir: “Büyük
balık küçüğü yer. Nasıl ki biz Gladbach’tan Reus’u daha çekici olduğumuz için
almaktan kaçınmıyorsak, Bayern Münih de bizden oyuncu alacaktır, bu normal.” Olağan dışı olansa Bavyera
ekibinin kendi ligine yaptığı yardımdır. Bayern Münih, parçası olduğu aileye
yardım etmekten hiçbir zaman geri durmadı. İçeride
rakibi yok belki ama uluslarası arenada Real Madrid, Barcelona ve Manchester
United ile kıyasıya bir yarış içerisinde. Rakibi olan üç takımdan senede 150
milyon euro daha az yayın gelirine sahip olmasının sebebi, bulunduğu futbol ailesine
yardım etmek. Maçlarını havuzu bozarak tek başına ihaleye çıkaracak olsa, Sat
1’in araştırmasına göre en az 200 milyon euro kazanacak durumda Bayern. Gelin
görün ki taş çatlasa 35 milyon euro ancak kasasına giriyor. Bu yardımı
yaparak, kendi gelirinden büyük ölçüde feragat ediyor ve ikinci lig takımlarına
kadar uzanan sağlıklı bir beslenmenin oluşmasını sağlıyor. Öyle ki, arsızlaşan
Alman takımlarından Eintracht Frankfurt başkanı Heribert Bruchhagen, Bayern
Münih’in Şampiyonlar Ligi gelirinin adalet adına, diğerlerine dağıtılmasını önerebiliyor! Bugünlerde birinci Bundesliga kulüpleri toplanıp toplam yayın gelirinin yüzde 20'sini alan ikinci ligin "daha az para" alması için kulüpler birliğine mesaj verdiğini de hatırlatalım. Üstelik Bayern Münih öyle güzel yönetiliyor ki her sezona Avrupa arenasındaki
rakiplerinden 150 milyon euro geride başlamasına rağmen, dünyanın borcu olmayıp
da kasasında 400 milyon euro hazır para bulunduran belki de tek büyük kulübü. Havuzu
bozduğu anda diğer bütün takımlarının kaybedeceği milyon eurolar bir yana,
ihalenin yüzde yirmisine sahip olan İkinci Bundesliga’nın tamamının küçülmesi
kaçınılmazdır
ST. PAULİ’Yİ KURTARMA EYLEMİ
Belki de en enteresan olanı Bayern Münih ve özelde Uli Hoeness’e en fazla küfrün edildiği St. Pauli tribünlerine yapılan ziyaret olsa gerek. İflasın eşiğine gelen St. Pauli’nin eşcinsel başkanı Corny Littman bir kurtuluş reçetesi hazırlar ve üzerine “Retter” (Kurtarıcı) yazan tişörtler basıp satışa çıkarır. Aynı “feda” tişörtleriyle benzer reçeteyi uygulamaya geçiren güzide kulübümüz Beşiktaş gibi. Uli Hoeness yediği küfürleri unutarak, “Bu kült kulüp yaşamalıdır” der ve takımı toplayıp Hamburg’a götürür. Orada oynanan maçta üzerinde “Retter” (Kurtarıcı) yazılı tişörtlerle sahaya girer ve St. Pauli’ye hatırı sayılır bir gelir kazandırır Bayern. Somut maç gelirinin yanı sıra, yapılan yardım kampanyasının da büyümesine olanak vererek St. Pauli'nin kurtuluşuna azımsanmayacak yardım yapar. Benzer hikayeye sahip olan Darmstadt’ın da tarihine baktığınızda yine yardıma Bayern Münih’in koşa koşa gittiğini okuduğunuzda sosyal yardım adı altında PR çalışması ile gerçek bir yardım elinin uzatılması arasındaki farkı da görebilirsiniz. St.Pauli konuşuldu ve fakat Darmstadt ancak 10 yıl sonra birinci Bundesliga'ya geldiğinde hatırlandı bu yardım. Ezeli rakibi 1860 Münih'e uzun süre yaptığı yardım nedeniyle kendi tribünlerinin belki de ilk defa protestosuna maruz kaldığını da hatırlatalım.
DOSTLUK ÜZERİNE KURULAN TEMEL
Bayern Münih’in futbolcunun dilinden anlamaması mümkün değildir, zira bugün yönetimin tamamına yakını bir zaman bu takım için yeşil çimlerde emek vermiş eski futbolculardır. 27 yaşına kadar Bayern Münih ile her türlü üst düzey başarıyı yakaladıktan sonra Uli Hoeness’in çok sevdiği kulübünden kronik sakat olduğu için gönderilmesi ile Mehmet Scholl’e hastanede attırılan imza arasındaki bağı kurmak çok da zor değildir. Benzer empatiyi herhangi bir iş adamının göstermesi mümkün müdür? 6 yıl şampiyonluğun olmadığı dönemde iki dostun kurguladığı sistem bugünkü Bayern Münih’in temelidir. Nihayetinde “dostluk” üzerine bina edilmiş bu sistemin insani değerlerinin her şeyin üzerinde olması da kaçınılmazdır.
Ve zaman geldi Bayern Münih'i bugünlere getiren adam Uli Hoeness zor duruma düştü. Vergi kaçakçılığından mahkum oldu. Peki ona bu zor zamanlarında kim yardım ediyor? Bizzat kendisinin kurup 40 yıl boyunca özene bözene kurduğu Bayern Münih futbol ailesi. Geçmişinde böyle bir leke olmasına rağmen başkan Karl Hopfner "O aday olursa ben çekilir, ona yer açarım" diyor. 1978 yılında 3 yıl üst üste Şampiyonlar Ligi olup şampiyonluklar yaşadığı kulübü kronik sakatlığında onu kapı dışarı etmişti. 40 yıl sonra böyle olmadı. O'nun işini hakkıyla yaptığının en güzel kanıtı bu olsa gerek.
MR. BAYERN MÜNİH GERİ GELİYOR
O geri geliyor. Gittiği günden bu yana altyapıdan oyuncu çıkmıyordu. Oysa Thomas Müller'in Hoffenheim'a satılmasına engel olmasından David Alaba'nın takımda kalmasından tutun da Lewandowski'nin transferine ve aslında Klinsmann yerine ikinci ligden Klopp'u takımın başına getirmek istemesine kadar 40 yılda kimsenin yapamayacağı kadar sayısız doğru kararı vermiş işinin erbabı bir insan yeniden gücü eline alacak en geç Kasım ayında.. Dünya futbol tarihinde bu kadar uzun süre başarılı olmuş bir başka "futbol adamı" yoktur. Futbolculuğunda 3 kez Şampiyonlar Ligi'ni üst üste kazanmasından şampiyonluklara ve milli takımla Avrupa Şampiyonu olup Dünya Kupası'nı kaldırmasına kadar her şeyi yaşamış insan menajerliğinde bir dünya kulübü yaratmayı başardı. Başkanlığında ise Bayern Münih tarihinde ilk defa 3 kupayı da alarak zirveye yerleşti. 27 yaşında menajer olarak Alman futbol kulüplerinin erken bir şekilde profesyonel yönetilmesinin yolunu açtı. 29 Şubatta şartlı tahliye edilecek olan efsane kaldığı yerden devam edecek..
MR. BAYERN MÜNİH GERİ GELİYOR
O geri geliyor. Gittiği günden bu yana altyapıdan oyuncu çıkmıyordu. Oysa Thomas Müller'in Hoffenheim'a satılmasına engel olmasından David Alaba'nın takımda kalmasından tutun da Lewandowski'nin transferine ve aslında Klinsmann yerine ikinci ligden Klopp'u takımın başına getirmek istemesine kadar 40 yılda kimsenin yapamayacağı kadar sayısız doğru kararı vermiş işinin erbabı bir insan yeniden gücü eline alacak en geç Kasım ayında.. Dünya futbol tarihinde bu kadar uzun süre başarılı olmuş bir başka "futbol adamı" yoktur. Futbolculuğunda 3 kez Şampiyonlar Ligi'ni üst üste kazanmasından şampiyonluklara ve milli takımla Avrupa Şampiyonu olup Dünya Kupası'nı kaldırmasına kadar her şeyi yaşamış insan menajerliğinde bir dünya kulübü yaratmayı başardı. Başkanlığında ise Bayern Münih tarihinde ilk defa 3 kupayı da alarak zirveye yerleşti. 27 yaşında menajer olarak Alman futbol kulüplerinin erken bir şekilde profesyonel yönetilmesinin yolunu açtı. 29 Şubatta şartlı tahliye edilecek olan efsane kaldığı yerden devam edecek..
4 yorum:
Teşekkür ederim, çok etkilendim yazınızdan..
Teşekkürler, çok etkilendim yazınızdan.
çok güzel arşivlik bir yazı olmuş. Bu kadar güçlü bir insanın sadece vergi kaçakçılğından mahküm olması çok tuhaf değilmi ? Almanya da bir gecede kanun değiştirecek meclis olmaması büyük eksiklik , bizden öğrenecek çok şeyleri var.
Yorum Gönder