10 Ocak 2012

Erkin Koray - Cemalim



1974 yılında şu kıyafetler, uzun saç ve TRT..

Bugün yapamazsın bunu. 74 Türkiye'sinde bunu başarmak ne kadar zordu bilemiyorum ama bugün kolay değil böyle aykırı bir yaşam sürmek.

Değişiyoruz. Temelsiz bir şekilde kabullenişin en olağan dışavurumu olarak bazen çok kısa süre içerisinde değişiyor, farklılaşıyor çok şey ama gelişiyoruz anlamını taşımıyor bu değişim.

Murat Belge, muhafazakar bir toplum değil Türkiye diyor bugün Neşe Düzel'e verdiği röportajın içerisinde.. Tutuculuk temelinde toplumu ele alıp bu değerlendirmeyi yapıyor ki haklıdır zira yüz yıldır herhangi bir şeyi gereğinden fazla tutamamış, çok fazla evrim geçirmiş, değişmiş.Bu açıdan bakarsanız "olumlu" bir özellik midir değişime açık olmak?

Üstten gelen bir yönlendirme olmuş her daim. Bazen zorla, bazen göz boyamayla ve bazen de iki dizi ile toplumun normları alt üst olmuş bu ülkede. Sürekli değişim, başkalaşım ve görüntüde kabulleniş kısa süre içerisinde gerçeğe yerini bırakmış.

Toplum mühendisliğine az birazcık köylü kurnazlığı kafasını eklersen her türlü kimliği biçebiliriz buraya ama tek bir şartla; neyi bina ederseniz edin bir rüzgarla yıkılıp gidecektir. Özeniyoruz ve ancak bu kadar tutabiliyor.

2004'de gittim ben. 7 yıl 7 ay sonra geldiğimde gördüğüm farklılığı başka şekilde anlamlandıramadım.

3 yorum:

Del Piero dedi ki...

Cumhuriyetten önce Türkiye belli bir kimlikte ve değişime karşı dirençli bir şekilde yılları eskitti. Cumhuriyetle birlikte toplum hazırlıksız köklü bir değişime uğradı ve bu hazırlıksız değişimden ötürü bireylerin toplum içindeki işlevini yürütmesine yardımcı olan bilinen psikolojik ipuçları birden tümüyle kalktı ve bunun yerine kısmen yabancı, anlaşılmaz olanların alması sonucu bir şaşkınlık oluştu toplumda. Toplumun değişime karşı direnci yer yer acı bir şekilde kırıldı ve dolayısıyla bundan sonrası için Fransız sosyolog Alan Touraine'in tespit ettiği gibi, bir değişim yapmış ve içinde yaşadığığı normlara daha az bağlı kişiler yeni bir değişime hazır kişilerdir tespiti yerinde olur herhalde. Bununla birlikte hızlı bir çağda yaşamanın ve hemen herşeyin hızlı bir şekilde evrildiği bir dönemde yaşamanın da etkisi çok fazla. Eskisi gibi tutuculuk her toplumda çok zor. Tabi en iyi değerlendirmeyi yine sosyologlar yapar herhalde.

Borges dedi ki...

Bu konu aslında en azından benim burada anlatamayacağım kadar karışık geliyor. Lale devrinden bu yana ele alabiliriz kesinlikle yalnız Alan Touraine'nin "bir değişim yapmış" tanımına biz pek uymuyoruz, anlatılmaya çalışılan da buydu. Değişimin sancısı olur öncesinde bilinçlendirilmesi ve eyleme götüren alttan gelen bir yönlendirme olur üste doğru ulaşan.. Bizde pek öyle olmadığından bugün hala dışarıda içki içilen masaların kaldırılmasına 1900'lerdeymişçesine ses çıkartmıyoruz,garip bir şekilde olağan karşılıyoruz. değişmiyoruz gerçekte ama görüntüde biz kısa süreliğine her şey olabiliriz, bu konuda kimse bizim elimize su dökemez ama gerçekte bu değişim değil temelsiz bir şekilde başkalaşım..

M.Cagdas dedi ki...

Bilmiyorum yanlis mi, ya da cok mu acik bu, ama ben Turkiye'nin kurulus ve gelisim surecini bir insan hayatina benzetiyorum. Kurulus yillari bir bebek gibi, insanlar saf ve hos gorulu, birbirini seven bir toplum. Geldigimiz nokta ise artik butun piclikleri sahtekarliklari ogrenmis, kasarlanmis bir olgun insan gibi.