Yeni yönetim gelince “istifa” etmesi beklenen muhteşem
ikili.
Öncelikle o “istifa etme” zorunluluğuna değinmek gerekir.
Türkiye Süper Ligi amatörce yönetilir. Bunun nedeni de
futbolu yöneten seçimlerden bağımsız bir kurulun olmamasıdır.
Üzerinde
durulan ve çok konuşulan profesyonel yönetim-kurumsallaşma hikayesinin aslında çok basit bir sonucu
olur.
Futbolu idare eden, seçimlerle değil atanarak başa gelen ve sadece elde
ettiği başarılara göre yönetme süresi belirlenen ayrı bir kurumun
oluşturulmasıdır. Bu kurum başkan değişse dahi görevlerinde kalırlar. Performansa dayalı bir süreçle işbaşında olurlar. Başarı kriterleridir onları yerinden eden ya da yerinde bırakan.
Tam da şudur: Hangi yönetim gelirse gelsin, takımın başında
uzun süreli kalacak sportif bir yönetimin oluşturulmasıdır. Buradaki “maaşlı”
ve “profesyonel” takılarının içeriği de budur.
Bayern Münih yönetiminin maaşlı elemanı olan Matthias Sammer
için arkada seçimle başa gelen yönetimlerin bir önemi yok. Başkanlar değişir,
yönetimler değişir ama bu sportif yönetim kurulu sadece başarı performansına
göre değişime gider.
İstikrar ve uzun vadeli doğru projeler de bu şekilde hayata geçer.
Bu kadar..
İstikrarsızlığı, işbilmez yöneticilerin karar alıp
milyonlarca zarara uğratılmasının önüne geçilmesinin yolu budur.
Benim için Abdürrahim Albayrak ve Ali Dürüst'ün Mainz’da
yıllardır başarılı sportif direktör olan Christian Heidel'dan bir farkı yoktur. Heidel'in da geçmişinde futbolculuk yok. Bizim muhteşem ikili maaşlı çalışmıyorlar ve hatta ceplerinden para ödüyorlar ama asli işlevlerini
yerine getiriyorlar.
İki örnek vereyim size.
Galatasaray sezonu sekizinci bitirdiğinde bu iki adam Ünal
Aysal’a ısrar ederek Fatih Terim’in teknik direktör olmasının yolunu
açmışlardır:
Sonuç ortada..
Kurumsallaşmayı masalsı bir şekilde dile getiren Ünal Aysal ise
Mancini-Prandelli ve Sabri seçimleriyle Galatasaray’a verdiği zarar da
ortadadır pek çok başarı kazandırmasının yanı sıra.
Yine Prandelli sonrası Hamza Hamzaoğlu seçimi anlatılanlara
göre Abdürrahim Albayrak’a aittir.
Çok basit gibi görünen iki önemli kararın getirdiği 3
şampiyonluk söz konusu. Milyon eurodan başlayın siz hesaplamaya.
Duygusallar, farklılar, gereksiz pek çok polemiği
besliyorlar ve fakat yönetme biçimleriyle başarı kazanarak diğerlerinden
kendilerini ayırıp “profesyonel futbol kulübü yöneticisi” olarak kendilerini ispatlamış
insanlar.
Lakin.. Asıl ulaşılması gereken hedef ortadadır. Seçilen ve
bazen yılda üç kez değişen başkanlara rağmen kulübün içerisinde sadece başarı kriterine göre değişecek futbolu yöneten bir sportif yönetimin oluşturulmasıdır. Yeni yönetim geldi, ben istifamı vereyim diye bir saçmalık olmayacak.
Seçimle gelen ve hemen hepsinin işadamlarının oluşturduğu
yönetim kurulları ise Almanya’da olduğu gibi “denetleme” kurulu olarak
çalışmalıdır. Porsche'nin CEO'sunun Guardiola gitsin Hecking gelsin demesi anlamsız.
Unutmayalım ki Bayern Münih’in başkanının teknik direktörü kovma
yetkisi dahi yoktur ama onu kovma yetkisi olan sportif yönetimi sil baştan
değiştirebilir. Bu basit fark aslında “kurumsallaşma” hikayesinin en ince
ayrıntısıdır. Çünkü işadamları skorlara, girdilere ve sonuçlara bakarak kendi
alanında uzmanlaşmış sportif yönetimini denetleyebilir ve fakat uzmanmış gibi
teknik direktör seçip oyuncu transfer etmemelidir. Galatasaray’da şampiyonluğu
başka bir şekilde okumak gerekirse eğer işine karıştırmayan Terim karizması ile
işe karışmak istemeyen Duygun Yarsuvat profillerinin açtığı alanda kazanılan
şampiyonluklardır diyebilirim.
Duygun Yarsuvat aranılan başkandır. Kurumsallaşma ancak bu egosundan sıyrılmış nitelikli insanların yönetmeyi bırakıp denetleme olarak işine devam ettiği sürece mümkündür.
Alman kulüplerine baktıklarında iki ayrı kurul görürsünüz. Bir tarafta Porsche'nin, Audi'nin CEO'ları. Yani seçimle üstelik tek tek seçilerek başa gelmiş yöneticiler ve bunlara "denetim kurulu" denir. Diğer tarafta maaş alan, uzmanlık alanına göre atanarak gelen Klaus Allofs, Matthias Sammer, gibi sportif yönetim kurullarını. Enteresan bir detay vereyim size ben. Bayern Münih'i dünyanın en çok kazanan futbol kulübü olmasını sağlayan mali işler konusundaki sorumlu insanı Karl Hopfner 1982 yılında başvuru sonucu sportif yönetim kuruluna seçilmiş insandır. Bugün o insan aralıksız 30 yıl görevinde kaldıktan sonra Hoeness sonrası başkan seçildi. Bayern Münih'in yıllar yılı maaşlı profesyoneliydi.
Ülke futbolunun en önemli sorunu ise bu seçimle işbaşına gelen yönetim kurullarının her yerde söz sahibi olmasıdır. Medyada görünür olmasından, spor ahlakından yoksun demeçlerinden tutun da uzmanı olmadığı bir alanda karar merci olmasına kadar. Ne kadar zarar varsa bu insanlardan geldi ülke futbolunun başına.
Artık değişsin..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder