Yazı Temmuz FourFourTwo dergisinde yayımlanmıştır.
Geride bıraktığımız yüzyıla damga vuran düşünürlerden olan
Fransız sosyolog ve filozof Jean Baudrillard “Simulakrlar dünyasında
yaşıyoruz”diyerek not düşmüştü tarihe. Postmodern bir kavram olan Simulakrı
aslı olmayan kopyanın kopyası olarak tanımlamak mümkün. Yaşadığımız yüzyılda ise bir futbol filozofu
olan Jose Mourinho farkında olmadan Baudrillard’a karşıt görüşü şu şekilde dile
getiriyordu “Mesut Özil benzersiz(Unique). Onun kötü bir kopyası dahi yok”. Dünyanın
en iyisi olmasa dahi izlenmekten en çok keyif alınan oyuncuların başında
gelmesinin açıklaması sanırım başka yerde bu zerafeti bulamayacak oluşumuz.
Arsenal taraftarı dahi olmayan arkadaşım Mesut’un Hull City maçında sağ kenardan kendisine atılan ve fakat arkasına düşen bu kötü pası öne
doğru koşu halinde olmasına rağmen topuğuyla sol kenara aktarışını sayısız kez
arka arkaya izlemekten kendisini alamadı. Ekran başındaki izleyici pasın
estetiğine odaklanırken saha içerisindeki Mesut ise gerçekte topun organize bir şekilde ilerlemesine katkı
yapmak amacıyla hareket ediyordu. Top dolaşımda olduğunda diğer futbolculardan
farkı var olan organizasyonu algılaması ve parçası olacağı noktada üzerine
düşeni yapmakta ısrar edişi. Bu bazen basit paslarla doksan dakikayı geçirerek
ortaya silik bir görüntü çıkmasına sebebiyet verse de gerçekte teknik
direktörün saha içerisindeki aklına muazzam bir katkı yapıyor.
Alman milli takımıyla elemelerde Rusya’ya attığı ilk gol hem
çok önemliydi hem de Oliver Kahn’ın müthiş analizi ile Mesut’u en iyi anlatan
aksiyonu içeriyordu. Top sağ kenardaki Schweinsteiger’den sol kenara kaymış
Miroslav Klose’ye giderken Mesut topun üzerinden atlayarak öne doğru hamle
yaptı. İstese ceza sahası önünde topla buluşma şansına sahipti. Bir satranç
ustası gibi topun gideceği noktadan aktarılacağı yere doğru koşuya başladı ve
Klose’nin pasıyla ilk golünü filelerle buluşturdu. Mesut hücum aksiyonunun
bütününü top Schweinsteiger’in ayağından çıkmadan algıladı. O sadece hücumu en etkili şekilde organize etmesiyle
değil aynı zamanda var olan planı bir bütün halinde algılamasıyla diğer bütün
futbolculardan farklı olarak teknik direktörlerin en sevdiği futbolcu olarak
ayrılır.
Marco Reus’un sakatlığı sonrasında 2014 Dünya Kupası’nda
etkili olduğu oyun kurucu ve sağ kenar yerine solda oynamak zorunda kalması onu
turnuvada gol ve asistlerden uzak tuttu. Zira sol ayaklı olarak sol kenarda
topla her aksiyonu onu kaleden uzaklaştırdı. Bu gerçeğe ve görece etkisiz
olmasına rağmen sahadaki bütün planların farkındalığıyla sürekli doğru koşular
yapması ve paslar vermesi onu Dünya Kupası’ndaki geniş kadroda vazgeçilmez
kılmaya yetti. Onun saha içerisindeki basit pasları “al-ver” olarak görme
hatasına düşünülmemeli.
Mesut Özil topu ayağına her aldığında olabilecek en etkili hücum
organizasyonunu kafasında kurmasıyla fark yaratır. Başrol oyuncusu olmadığı noktalarda ise oyuna
figuran olarak hizmet etme pahasına organizasyona bağımlı olmayı sürdürmesi
teknik direktörlerin Mesut sevdasını açıklar. Bu yüzden onun basit pasları dahi
Arsene Wenger’in Liverpool maçı sonrası üzerinde durduğu gibi zeka kokar.
Mesut Özil Baudrillard’ın
Simulakr kavramını yok edecek düzeyde benzersiz bir zerafete de sahiptir. Jose
Mourinho’nun dile getirdiği gibi bu futbol aklının ve eşsiz zerafetinin kötü
bir kopyası dahi yok.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder