Artık sıkıldım. Kör göze parmak sokmak lazım.
Galatasaray’ın maddi durumunda sıkıntı mevcut. Bu gerçeği gözünüzü kapatarak yapılan her eleştiri temelsiz olacaktır.
Başkan Dursun Özbek’in futbol bilgisi ve yönetim becerisi
eleştiriye açık ve kusurlu olsa dahi taşın altına elini koyduğunu bilmenizde
fayda var. Bu ismin burada olmasının tek
nedeni de budur. Duyduğumuz, bildiğimiz kadarıyla kişisel servetini dahi işin
içerisine sokmuş.
Bakın Galatasaray’ın genel problemi her zaman bu olmuştur:
Kulüp son 20 yılda kazanılan üst düzey başarılara ve rakipleri ile arasındaki
kupa farkını kapatıp başarı elde etmesine rağmen maddi açıdan sürekli kötü
yönetildi. Ve her zaman kurtarıcı başkan adayı-zengin kongre üyesi aranıldı ve
bulup başa getirdik.
Ünal Aysal’ın bırakın Galatasaray’ı, futbolla olan ilişkisi camianın maddi imkansızlıkları nedeniyle doğdu. Hatta kulübe AİG zamanı gereken sıcak para için aranılan zengin olunca bir şekilde bulunup üye yapıldı. Her gelen başkan “bir yere kadar” elini taşın altına koydu ve fakat aynı insanlar sportif yönetim konusunda arka planda kalmayarak işyapmaya kalkıp beceriksiz olduklarında ise işler sarpa sardı. Reklam anlaşmaları, borsa, faiz, kur derken iyi işler çıkaran bu zengin başkanlar “yanlış sportif kararlarla” buradan kazandıklarını çöpe atarak Galatasaray’ı borçlu alıp borçlu bıraktılar. Hatta daha da kötüye gidince yine bunları toplayacak bir Galatasaray zengini kulübe gelmek zorunda kaldı. Bir reklam anlaşmasından senede 5 milyon euro kazanırsan ekstra iş yapmış ve kulübe fazladan bir milyon euro kazandırmış olursun diyelim ama tek bir maç dahi verimli olmayan oyuncuya 4.5 milyon euro bonservis ve her sene 1.5 miylon euro verirsen, o reklam anlaşmasındaki işbilirliği çok işe yaramaz. Aldığın reklam anlaşması yanlış bir oyuncunun ancak bonservisini karşılıyor bugün. İş büyüdü, piyasa farklılaştı ve bunun farkına ne kadar erken varırsak o kadar iyidir.
Bu ne demektir?
Galatasaray gibi bir markanın yönetimi için sıklıkla çok
büyük işadamları aranıyor. Anlaşmalar, faizler, borçlar, tesisler.. İşbilir kişi arıyorsunuz çünkü bu işleri
kendi şirketlerinde daha önce yönetmiş, tecrübesi olan insanlar. Gelin görün ki
aynı insanların “kardeşini” atayacak kadar önemsemedikleri sportif kararlarla camiayı uğrattıkları zarar çok daha fazla. Burada en son eleştirilen insan ise
Dursun Özbek’tir. Mesele sistemin kendisinin kusurlu ve sorunlu oluşu.
Size çok net bir örnekle durumu daha iyi anlatabilirim.
Wolfsburg’un yıllık geliri bir ülkeyi satın alır. Premier
lig’in tamamını toplasanız erişemezsiniz. Son dönemde yaşanılan skandal ve sonrasında çıkan haberler sonrası
konuşulan rakamlara bakınca ne demek istediğimi anlarsınız. Bu oldukça zengin
ve şirket yönetme konusunda hali hazırda “ustalaşmış” isimler BİZİM GİBİ KULÜBÜ
yönetmiyorlar!
Dayısını, bacanağını, eniştesini göreve atamak gibi saçmalığa
ise hiçbir şekilde girişmiyorlar.
Görevde kalma süresi beş altı maça bakan ve
daha çok anlık kazanca yoğunlaşmış teknik direktörlere de bırakmıyorlar.
SID’in
Avrupa’nın 80 üst düzey futbol kulübünü baz alarak yaptığı araştırmaya göre üst düzey liglerde
teknik direktörün ortalama görev süresi 1.2
yıl olurken teknik direktör ve sözleşmeli futbolcuları yöneten sportif
direktör-CEO-menajer’lerin görev süresi ise ortalama 5.1 yıl. Teknik direktörler yine aynı araştırma
şirketinin verilerine göre sadece yüzde 9.8'i sözleşmelerini tamamlarken bu oran CEO-Sportif
direktör-Menajerlerde yüzde 64.9!
İki ya da üç yılda bir -o da en iyi ihtimalle- başkanı değişen bir takımın 5 yıllık bir sportif yönetim kurulu başkanı olabilir mi? 80 üst düzey kulübün ortalaması "başkanlık" sisteminde gerçekleşemez!
İki ya da üç yılda bir -o da en iyi ihtimalle- başkanı değişen bir takımın 5 yıllık bir sportif yönetim kurulu başkanı olabilir mi? 80 üst düzey kulübün ortalaması "başkanlık" sisteminde gerçekleşemez!
Uzun vadeli kazancın anahtarı kulübün teknik
direktöründen futbolcusuna kadar yönetecek doğru ismi bulmaktır. Yazının özeti bu ismin başkan seçiminden çok daha önemli olmasıdır kısaca. Bu ismin başarısı maddi olarak dahi yönetimin başarısından daha fazla etki edecektir. T
Wolfsburg bunu yapınca ne kazandı?
Klaus Allofs kararları verdi. Kim teknik direktör, hangi oyuncu.. Önce işbilir bir teknik direktörü(Hecking) göreve atadı.
Bu adam Almanya’da üst düzey sadece Aachen, Hannover ve Nürnberg gibi takımları
çalıştıran değeri verilmemiş bir idim:Dieter Hecking. Aynı Allofs Chelsea’de
Mourinho’nun istemediği, Dortmund’da ise Klopp’un istemediği iki oyuncuyu
kulübe kazandırdı. İvan Perisic ve Kevin De Bruyne. İki yedek futbolcudan 100
milyonun üzerinde bonservis kazandırdı. Teknik direktör için Ancelotti ile uğraşmadı, Pellegrini
demedi, Hecking’i getirdi ve onun başarı kazanacağı koşulları oluşturdu.
Başka şekilde anlatayım: Başkanın kardeşini getirerek yapabileceği bir iş değil. TEKNİK BİR KONU, UZMAN İSTER: ikincisi.. Yönetim kurulu muazzam işler yaparak kulübe ekstradan 100 milyon euro para kazandıramaz! Gelecekte bu faizdir, x'dir, Y'dir işleri yapacak olan "başkan ve yönetim kurulunu" değil bu işler için gereken uzmanı(sportif direktör, menajer) kongre oylarıyla seçmelidir. Önemi günden güne büyüyecektir.
Başka bir örnek ki yüzlerce var.
Başka bir örnek ki yüzlerce var.
Schalke’nin sportif direktörü Horst Heldt’dir. 2007 yılında dünyaca
ünlü Trapattoni’nin görevine son verip Armin Veh’i başa getirdi. Gomezli,
Hilbertli, Beckli kadroyla Almanya'da Bundesliga şampiyonu oldu Stuttgart. Aynı adam Schalke
gibi zirve bir kulübün kurtuluş recetesi olarak ilk defa Bundesliga’da takım
çalıştırıp yetmezmiş gibi onu düşüren Andre Breitenreiter’ı takımın başına
getirip son 44 yılın en iyi sezon başlangıcına imza attı.
Bu eylemleri kongre oylarıyla seçilmiş başkan, yönetim kurulu üyeleri yapabilir mi?
Allah aşkına sizin vizyon dediğiniz nedir? Van Persie’yi
getirmek midir?
Dile dolanmış bir Vizyonsuz, Çapsız eleştirisi. Dünyanın en haksız ve
en saçma eleştirisi yapılıyor Hamza Hamzaoğlu'na. Nerede “büyük
yıldız oyuncu” alımı tek başına vizyonu beraberinde getiriyor? Futbolu
bilmeyen, bir izleyici olarak dahi futbol bilgisi tartışılır olan bütün zengin
iş adamlarının yaptığı iş, ortaya koyduğu “vizyon” haberlerden duyduğu bir kaç
ismi ederinden fazla verip kulübe kazandırmak.
Asıl çapsızlık budur.
Jürgen
Klopp 2010 yılında pek çok oyucuyu alamadı. 5 milyonu geçen bonservisli oyuncu
yasaktı. Nurilerle, ismi cismi duyulmamış 21 yaşındaki 8 oyuncuyla masal yazdı
adam. Malaga battı, en iyi oyuncularını
sattı ama Pellegrini ofsayttan uzatmanın uzatmasında gol yemese Şampiyonlar
Ligi Şampiyonu olacaktı neredeyse gibi gibi.
Vizyon nedir yahu? Üstelik ederi çapı belli bir ligde
Sneijder, Podolski, Muslera elinde varken vizyonsuzluk suçlaması biraz komik
değil midir? En ağırı da koşulları Dursun Özbek'ten de öteye giden zincirleme hatalarla oluşmuş ortamın sonucunu "vizyonsuzluk" diye bir teknik direktöre yüklemek değil midir?
Bakın arkadaşlar.. Durum benim anladığım kadarıyla şudur:
Para yok. UEFA’dan ceza tehlikesi HALA çok büyük. Teknik direktöre kalan sadece
yönetimin ona sunduğu çok cüzzi miktarlara iyi oyuncu almaktır. Hamza Hoca’nın
yaptığı eline verilen bütçeyle profesyonel bir scout ağı kurarak Carole’ları,
Denayer’ları, Rodriquez’leri bulmaktır. İki ihtimali vardı: İstifa ya da bu koşullarda
verimli olacak oyuncu bulmak. İkincisini seçti. O koşullara göre bulunan oyunculara bakınca baya da vizyonludur. İşbilir'dir.
Hamza Hamzaoğlu..
..teknik yanlışlar yapabilir, hatalı oyuncu değişiklikleri
ya da taktiksel hatalar.. Lakin kulüp yönetimi açısından bugüne kadar yanlışı
sandığınız kadar yoktur. Varsa bir yanlışı her zaman kişisel kariyerinin önüne
camianın çıkarlarını koymasıdır. (Akhisar'da da uzun süre transfer yapmadı, olur da kulüp düşerse altında kalkamaz amatöre kadar gider diye)
Olur da –kesinlikle bu dönemde hata olur-Galatasaray’dan ayrılırsa, belki sonradan yapacağı açıklamaları sonrası çok daha iyi anlaşılacaktır ve fakat iş işten geçer o zaman. Galatasaray taraftarı çok daha bilinçli olmak zorundadır. Dışarıdan görünen tabloyu daha iyi okumak durumunda. Hamza Hamzaoğlu’ndan bağımsız gelişen transfer sürecini bu kadar yanlış okuyup değerlendirme hatasına düşülmemeli.
Olur da –kesinlikle bu dönemde hata olur-Galatasaray’dan ayrılırsa, belki sonradan yapacağı açıklamaları sonrası çok daha iyi anlaşılacaktır ve fakat iş işten geçer o zaman. Galatasaray taraftarı çok daha bilinçli olmak zorundadır. Dışarıdan görünen tabloyu daha iyi okumak durumunda. Hamza Hamzaoğlu’ndan bağımsız gelişen transfer sürecini bu kadar yanlış okuyup değerlendirme hatasına düşülmemeli.
Kabul edilmeli ki birbirlerinden bağımsız bir kitlede
oluşan “ortak” bir fikir varsa bu daha çok bu kitleyi idare etmesi gereken
kurumun yönetim problemidir. Galatasaray kulübü kendisini ifade etme ve
taraftarların algısında nasıl yer edeceği konusunda son derece bilinçsiz ve
hatalıdır. Tek çözüm şeffaf olmaktır. Eğer var olan koşulları taraftarlara iyi
bir şekilde anlatırsanız bu samimi taraftar üçüncü lig oyuncusuna tapar,
transfersizlikte bile takımın arkasında durur.
Galatasaray çağ atlamak istiyorsa.. Diğer bütün
rakiplerinden çok daha kurumsal ve avrupai bir yönetimle iş yapmak istiyorsa
bugünkü sistemi kaldırıp çöpe atmalıdır. Avrupa modelini ne kadar erken
kendimize örnek alırsak o kadar yol almış oluruz.
Bazıları Hamza Hamzaoğlu'nu yetersiz bulabilir. Bazıları daha başka teknik direktörleri de düşünebilir. Bunlar teknik konudur, başka bir alanda tartışılır. asıl tartışılmsı gereken konu ise son dört yılda üçüncü şampiyonluğunu kazanan ve geliri çok yüksek Şampiyonlar Ligi'ne 3 kez katılıp ikisinde grup aşamasını geçip birinde çeyrek final oynayan bir takım bugün bu ucuz transferlere neden zorunlu bırakılmıştır? Tüm mesele taraftar olarak bunun hesabını sormaktır. Bu da sistem sorunudur.
Bir anlaşma olur, kulübün kasasına maksimum ekstradan iki milyon euro girecektir. Çok büyük haber, günlerce konuşulur. İki yanlış futbolcu ve teknik direktörün camiaya zararı ise minumum 30 milyon eurodur arkadaşlar. Sistemi doğru bir şekilde yeniden dizayn etmezsek önümüz çok karanlık. Futbol endüstrisindeki gelişim artık banka faizlerini aştı.
Sistemin kusuru aynı zamanda Adnan Polat gibi camiaya ekonomik açıdan çok iyi işler yapmış başkanları da yiyor. Çünkü iki birbirlerinden farklı işler aynı pota altında eritiliyor. Çok emin bir şekilde şunu yazıyorum, bugün olmasa yarın olacak olandır.
Neler yapılması
gerekir? Madde madde..
-Yönetim kurulu üyeleri en fazla 8 kişi olmalıdır. Bu
sayının azlığı aynı zamanda bu konumun değerini yükseltecektir zira değeri
yükselen konum kulübe değer katacaktır bir aşağıdaki madde ile beraber.
-Yönetim kurulu üyeleri, kulübe destek veren büyük sponsorların yetkili kişileri olmalıdır
ve tek tek seçilmelidir.
-Başkan tek başına ve sadece kendisi olarak kongrede seçime
gider.
Açıklama: Avrupa’da
bu işler böyle. Çünkü Avrupa’da kulüplerdeki bu iş adamları operasyonel iş
yapmaz. Aptal mı adam? Nerden bilsin Perisic’in değerini? Kulübe sponsor olduğu
için yönetimde hak sahibidir. O kulübün maddi-manevi değerinin artmasıyla bire
bir çıkar ilişkisi içerisindedir. Tek derdi kulübün iyi bir şekilde
yönetilmesidir. Dolayısıyla bu değerli konuma atanacak insanlar adı “yönetim”
kurulu olsa da gerçekte işlevi “denetleme” kuruludur. Yöneticileri denetler.
İşlerin iyi gitmesini ister zira çok ciddi miktarda yatırımı söz konusu.
-Başkan ve yönetim
kurulundan bağımsız bir sportif yönetim oluşturulmalı.
Teknik direktör de
bu sportif yönetimin bir parçasıdır. Başkanı olur.(Karl Heinz Rummenigge)
Teknik direktör ve oyuncu sözleşmeleriyle ilgilenen sportif direktörü olur.(Matthias
Sammer). Finansal açıdan yapılacak yatırımlarda söz sahibi olan mali işler
sorumlusu olur. Tüm mesele bu kulübü yönetecek bu dört beş “uzman” insanı
bulmaktır.
-Tek tek seçilen yönetim kurulu üyeleri ve başkan bu
oluşturulan sportif yönetimi “denetler”. Başarısına göre görevden alır ya da
görev süresini uzatır. Bunun dışında görünür olan bu işbilir uzman insanlardır.
(Örnek sportif yönetim kurulu: Hakan Şükür, Tugay Kerimoğlu, Mali işler Uzmanı,
Teknik direktör)
-Bunlar olduktan sonra isterseniz iki yılda dört kere başkan
değiştirin. Bu teknik direktör ve sportif yönetimi bağlamaması gerekir.
İstikrarı bu şekilde korursunuz. Ancak herhangi bir zamandaki başkan üst üste
hatalı teknik direktör ve oyuncu transferi gerçekleştiren bir yönetimi tasviye
edip yerine yenisini oluşturabilir. En az iki üç yıllık başarısız bir süreci
kapsar.
-Bu sistemin en önemli artısı: Bilmem ne şirketinin CEO’sunun basın sözcüsü, futbol şube
başkanlığı, teknik direktör arama ve bulma çabası içerisine girmemesidir. Doğru
oyuncu ve teknik direktör ile beraber kulübün kasasına girecek olan milyon
euroları hiçbir yönetim ekstradan alacağı reklam anlaşması ya da düşürdüğü
faizle camiaya kazandıramaz. BU gerçeğin farkında olmak ..
4 yorum:
Bir kaç defadır "Türkiye'de kulüp yönetiminin açmazları" temalı yazılarınızı şevkle okurken, yazıların aşağı-yukarı aynı yerlerinde tavsiye niteliğinde Hakan Şükür ismiyle karşılaşıp öyle ekrana bakakalıyorum.
Şimdi, düşünüyorum da, Hakan Şükür'ü burada bahsi geçen türden bir payeyle Galatasaray'da göreve getirsek ne olur?
Bence hafta boyunca eşofmanları çekip bizzat antrenmanlara iştirak eder, aralarda kameralara hitaben topla bir kaç numara çeker, antrenman bitiminde basın mensuplarına takım hakkında bilgi verir, hafta sonu maçı yedek kulübesinden izler, pazar akşamı da Maraton programına katılıp haftalık mesaisini tamamlar.
Vallahi, 4-5 sene evveli için bir senaryo yazıyor olsaydık, kendisiyle sözleşme imzalayıp, bir kaç maç için dahi olsa oynatacağını da iddia edebilirdim.
Yazdıklarının hepsi çok doğru.. Ancak burası sistemsizlikler ülkesi.. Burada doğru söyleyen 9 köyden kovulur.. Bence bütün bu profesyonel yazdıklarının yanına bir de amatör model yapı design edilmeli ki işe yarasın.. Kastettiğim Mr. Albayrak gibi bir şahıs.. Türkiye'de buna da ihtiyaç var.. Net..
Ben epey önceden beri senin fikirlerini biliyordum ve aslında Adnan Polat (Haldun Üstünel, Adnan Sezgin) dönemlerinden bu yana gerek Skibbe gerekse Rijkaard zamanında benzer şeyleri söyledin hep. Ha o zamandan bu zamana yönetim işiyle uğraşanların kafasında dank edip şu işin doğrusunu yapalım demediler. Aynı hatalar sanki farklı sonuç alınacak gibi tekrarlandı durdu.
Bence fikirden çok o fikri eyleme geçirecek kıvılcımı yakmada sorun yaşıyor Galatasaray taraftarı. Rijkaard ilk dönemde kötü sonuçlar aldıkça birazcık daha sabır gösterelim dedik durduk. Adnan Polat'ın da sabır ekseninde bir iki demecine kanıp sabredeceğini sandık ama yönetim yapısı ve Türkiye'deki futbol gerçekleri günlük başarının uzun dönem başarısından daha önemli olması gibi temel ilkelere dayandığından büyük teknik adamlara fazla şans vermedi. Hoş şimdi Rijkaard da kendi kariyerinin zirvesinde sayılmaz ama o zaman için Barcelona geçmişi olan bir teknik adamı harcadık.
Neyse konuyu dağıtmadan eyleme geçme üzerine bir iki fikrimi belirteyim. İnsanlar topluca birşeyleri talep ettiklerinde bu talebi belli menfaatleri için kendine seçim kozu olarak kullanıcak bir başkan adayı çıkar. Önümüzdeki kongreye kadar taraftar daha çağdaş bir yönetim anlayışı için bir manifesto yapıp yönetime talip olacak kişilere bu çağrıyı duyurursa bundan bir eylem doğabilir. Daha geçen bir yerde okudum. Fenerbahçe taraftarı Change.org'da Ersun Yanal geri dönsün diye kampanya başlattılar. Hoş Aziz Yıldırım bu isteği takar mı bu ayrı konu ama ortada eyleme geçmiş bir düşünce var. Bizim ihtiyacımız da senin anlattığın yönetim modelini manifesto haline getirip Dursun Özbek dönemi sonrası olağan seçimli kongrede yeni başkan adaylarına sunmak. Seçim döneminde taraftarın talebini liseli veya alaylı her aday ciddiye alıp taraftarı ve üyeleri etkilemek isteyecektir. Biz manifestoyu birebir uygulayacağını taahüt eden başkan adayını destekleyeceğimizi bildiricez aday seçilirse sıra iş icraata geçicek. Yani düşünce eyleme dönüşücek. Benim çözüm yolum bu olurdu.
Diğer taraftan Sportif Yönetim kuruluna kendi adını Galatasaray adının önüne koyacak hiç kimsenin girmesini istemem. Yani ben Hakan Şükür'ün, Hakan Ünsal'ın olmadığı bir kadro isterdim. Benim kafamda Tugay Kerimoğlu, Ergün Penbe, Suat Kaya gibi adamlar var.
Yorum Gönder