13 Şubat 2018

13 Şubat



Bazen şöyle 'depresyonun birinci günü' filan diye not tutabilseydi keşke diyorum. Ergen genç kızların günlüğüne dönerdi muhtemelen ama insan öyle bir ruh hali içerisinde her şeye dönüşebilir.

Bu arada iyiyim, daha iyi.

Yaşamımdan çıkardığım insanların  bunda payı yüksek. Enteresan olan kısmı herhangi bir insanı aramadığınız gibi size kattıkları hiçbir şeyin olmadığını daha iyi görüyorsunuz. Bu bazen etkilendiğiniz bir kadın dahi olsa durum değişmiyor, kurtulduğuna seviniyorsunuz.  Varlığı gerçekte ne ki? Kafanızda yarattığınız içerikler.  Mesele daha çok genel olarak cinsiyet ayırmadan insanın diğeri ile kurduğu ilişki.

Tam da burada durmak gerekir.

Ben genelde insanlarla konuşurken ayrıntıya girer,  yoğun bir empatiyle  karşı tarafın yaşamına odaklanarak içeriye girmek isterim. İş yerinde çok sevdiğim bir arkadaşım var, benzer özelliklere sahibiz. Bağımlı olduğu bir konudan onu söylemlerle etkilemeye çalışarak kurtarmaya çalışıyorum.
Nişanlısı ile geleceği kurgulamasından kredi borçlarına ve beraber geçirecekleri vaktin öneminden ve bağımlılıklardan.. Çok şey daha.  En azından bir süre onun yaşamını yaşıyoruz.Yanımdaki beraber çalıştığım Can'ın gelecekte daha iyi bir karaktere sahip olmasının yanında donanımlı olmasın sağlayacak etkileşimlerde olması için çaba harcıyorum.

Sevgilim olduğu dönemlerde bu yüzden sorunlar yaşadığım oldu. Bazen herhangi bir insanı/olayı  ona anlatırken eğer bu kadınsa sıklıkla yanlış anlaşılıyor ve kıskançlık krizlerine neden oluyordum. Oysa biraz dikkatli analiz etse hemen her olayı ele alış şeklim birbirlerine benzer şekilde. Kısaca benim yaşama bakışım bu. Bir insanı tüm ayrıntılarıyla özel bir kişi olarak ele alıyorum. Her insan yeteri kadar yakından bakıldığında nev-i şahsına münhasır özel içeriklerdir.  Bu da bir sorun değil kesinlikle.

Yalnız burada fazla olan ben değilim, eksik olan diğerleri.

O nasıl bir iletişimliktir?

Çevremde istemeden sürekli seni sömüren ve fakat sana en ufak bir katkı sağlamayan insan ordusu yarattığımın farkında vardım.  Bunlardan en çok vaktimi çalanlardan dört beş tanesine veda ettikten sonra daha iyi hissettim kendimi. Çünkü insanlar birbirleriyle konuşmuyor, daha çok monolog halinde kendi sorunlarından bahsediyorlar ya da işe yaramaz ayrıntılardan. En nihayetinde kimse diğerine dokunmuyor. Toplamında verdiğinizden çok azını geri alıyorsunuz.

İki şey oluyor gerçekte. Ya sürekli kendi anlattıkları üzerinden bana sorular soruluyor ya da ben onların anlattıklarından sonra girdiğim dünya içerisinde sorular soruyorum.  En nihayetinde dinlenilen karamsar müziklerin ruhunuzda yarattığı olumsuzluklar gibi size kalıyor tüm dertlerin en sıkıcı detayı. Sanki anlatıp benim omzuma yükleyip çekip gidiyorlarmış gibi.

Geçen bir arkadaşım çağırdı, gitmedim. Bu son süreçte hep oluyor. Muhabbet etmek gerçekten benim gibi çok konuşan insan için dahi sıkıcı hale gelmeye başladı. Kitapların dünyasında pek de gerçek dünyada bulunmayacak titizlikte yaşanılan ince ruhları özlüyorum. Maalesef kendi yaşamım içerisinde bunlardan pek yok. Sessizliği sevmeye başladım.

Uzun zamandır aşkın yaşla ilintili olduğunu düşünürdüm. Ona duyulan inanç ancak ergenlik zamanlarında mümkün olabilirmiş gibi gelirdi. Oysa bugün görüyorum ki fizik olarak bana çekici gelmesinin ötesinde ruhsal açıdan hiçbir insana dokunamamışım ya da onlar bana. İkisi aynı anda hiç olmamış. Geriye doğru baktığımda hiçbir ilişkide 'bana vakit ayırsın' dememişim. 'onunla konuşmam gerek bu zor zamanlarda' diye bir ihtiyaç duymamışım.  'Şu zor zamanlarda sadece onunla konuşmak bana iyi gelir' diye bir cümle içimden hiç geçirmemişim. Bugün şöyle bir bakıyorum etkilendiğim insanlara..  Değişen bir şey yok.

Arkadaşlarıma baktığım zaman tek tük enteresan karakterler var. Çok az konuşmama rağmen çok iyi keşifler yapan, algısı yüksek ve kavrayışı iyi olmalarının yanında ilgilendiği detayların da güzel olduğu birkaç isim sayabilirim ama maalesef onlara ayıracak zamanım yok denecek kadar az. Biz artık belli bir noktadan sonra insan seçmiyoruz daha çok yaşam içerisinde bulunmak zorunda olduğumuz noktada denk düşen üç beş insandan birisiyle daha yakın olmak kadar özgürlüğümüz var.  Tam da bu yüzden çok daha fazla para kazanabileceğim bir başka işi reddettim. Oradaki sayı üç beş bile değil çünkü.
                       
                                     TAVSİYE!




Hemen gidip izlemeye başlayın. Netflix İspanya'nın harika dizisi. Ve bence bu dizinin en güzel sahnesi.

Güzel planlanmış bir soygun dizisi olmasına rağmen tıpkı Dr.House'da olduğu gibi yaşama dair muazzam güzel detaylar da var. İyi kurgulanmış soygun kadar fazlasıyla iyi irdelenmiş karakterler de ilginizi çekecektir.. Bir başka detay da güçlü kadınların bu dizideki fazlalığı. Öyle bir yaşamın içerisindeyiz ki bu tarz kadınları seviyorum.

İşte onlardan en güzeliyle de size veda edeyim. Kürk Mantolu Madonna'nın Puder'inden gelsin..

"Bilhassa tahammül edemediğim bir şey, kadının erkek karşısında her zaman pasif kalmaya mecbur oluşu... Neden? Niçin daima biz kaçacağız ve siz kovalayacaksınız? Niçin daima biz teslim olacağız ve siz teslim alacaksınız? Niçin sizin yalvarışlarınızda bile bir tahakküm, bizim reddedişlerimizde bile bir aciz bulunacak? Çocukluğumdan beri buna daima isyan ettim, bunu asla kabul edemedim."

Maria Puder

Hiç yorum yok: