31 Aralık 2010

Mutlu Yıllar.!



2011.. Şaka gibi.!


Eskisi gibi değil, farkındayım. Olması da çok zor. Hayat bu.. 25-26 yaşlar başkadır 30 ve sonrası çok başka. Ve sen, o henüz 22 ya da 42 iken tüm bunları çok başka görürsün ama önemi yok aslında.. 4-5 yıl önce yazdıklarıma bakınca bazen gülüyorum ve bazen de 'ne kadar saçma' diyorum ve dahası dört beş yıl sonra saçma bulacağım kimi yazıları kaleme almaya devam ediyorum hala.. Öyle oturtacağınız ve elinizde tutup bir ömür seveceğiniz doğru yok maalasef ve haliyle amaç aslında bilgilendirmeden öte ortak algı yaratımı ve paylaşım.. Aynı derecede saçmalayabildiğim insanları bir blogun çevresine toplayıp hep beraber eğlenmek aslında..

2500'ün üzerinede post, onlarca müzik, yüzlerce resim, yorum..

Ben çok keyif aldım ve umarım burada geçirdiğiniz vakit size de keyifli gelmiştir.

Hepinize mutlu yıllar.!

30 Aralık 2010

Almeida ve Fon.!



Efendim fon olayını anladım ama tartışmanın içerisinde fon'a konulan anlamı yadırgadım işin açıkcası.

Şu durumda Fon hiçbir şekilde zarar etmiyor. Anlatalım.

Almeida'nın bonservisi 2 milyon euro. Bunu sizin yerinize fon ödüyor. Ohh ne güzel. Cebinizden bir kuruş para çıkarmadan oyuncu transfer ediyorsunuz bir bakıma. Lakin sözleşme bitiminde oyuncuya talip çıkmazsa bu parayı faizi ile fona geri ödüyorsunuz.

Yani ?

Fon size 3,5 yıllık bir kredi veriyor. Bedavaya oyuncu almıyorsunuz. Elbette oyuncuyu sözleşme bitiminde satarsanız cebinizden beş kuruş çıkmadan kar yapmış oluyorsunuz aslında zarar eder iken..

Zira siz kırk yılın başı oyuncudan kar yapacak iken bunu 2 milyon euro için paylaşmak durumunda kalıyorsunuz.. Fon her şekilde en az faizi ile beraber ana parasını geri alacak ama olur da satılırsa üzerine kar yapacak..

Burada Fon'u anlıyorum ama sözleşmesi biten oyuncuyu ederinden çok düşük bir miktara kapatmış iken iki milyon için olası bir kara fonu ortak eden anlayışı anlamıyorum.

Herhangi bir zaman diliminde oyuncuyu 3,5 milyon euro verip alabiliyorsunuz ki nerden baksanız yüzde elli daha fazla para çıkıyor cebinizden.. Fon yine kar ve siz yine zarar.

Olur paranız yoktur ve Fon yardımı ile 10 mil yon verip oyuncu alırsınız ve ileride satıştan karınıza fonu ortak edersiniz.. anlarım zira fon olmasaydı o oyuncu hiç gelmeyecekti ve fakat bugün Almeida'nın parasını öyle veya böyle ödemeyecek misiniz faizi ile ? Satarsanız karınıza ortak etmiş olacaksınız sadece ? Bunun neresi muhteşem bir anlaşma ki ? Fon'u tebrik ediyorum çok güzel de..

Olur da satarsanız karınızı fona iki milyonu zamanında size verdi diye vermeyecek misiniz ?

Sizin fon olsa da olmasa da her zaman bu iki milyonu fona gerekirse faizi ile ödeyebileceğiniz yerde tek kuruş ödemeden kar yapmanız ancak o karı bölüştürmeniz ile mümkündür.

Fon çok mantıklı davranmış ve Beşiktaş ise büyük maliyetli oyuncular için çok güzel bir sistem bulsa da ucuza kapattığı bir oyuncunun olası karını da durduk yere kucuk bir kısmını fona devremek durumunda kalıyor..

Keşke bu fon 2000 sonrası GS'ı bulsaydı.. Ancak o kadar maddi kriz içerisinde iken fonun muhteşemliği konuşulabilir yoksa çok fazla karı yoktur benim anladığım kadarıyla..

Gelecek için ortaklık olabilir ise oyuncu üzerinden karın ve zararın ne olduğu konuşulur. Şimdi beni birisi dinledi ve ikinci ligden Sidney Sam'i sezon başı 1 milyona kapattı. Manyak mıyım ben bu adamın satışına fonu ortak edeyim ?

Ama ben size Brezilya liginden on milyona bir oyuncu önerirsem fon desteği ile bunu ancak alırsınız ki karından pay vermeniz de anlamlı olur. Şurada Almeida analizinde de belirttiğimiz gibi bir transfer ihtimali bir hayli fazla iken iki milyon için bu risk çok anlamlı değil.. Fon olmasa da Beşiktaş bu transferi rahatlıkla yapabiliyor iken bu desteği burada değil de başka yerde keşke...

29 Aralık 2010

Yeni Daum.!



Daum her ne kadar çok da başarısız sonuçlar almasa da antrenörlüğü eskimişti. Diğerlerinin aksine o bunun farkına vardı ve soluğu Premiere ligde Ferguson'un ve Ancelotti'nin yanında aldı. Onların yanında kaldı bir süre ve hepsini yakından takip edip farklılaşma yolunda ilk adımı attı. İyidir kötüdür Daum ama kaç kişi bunu yapabilir ? Bu kadar komplekssiz bir şekilde yeniliğe adım atabilir ?

Elbette izlenimlerini aktarıyor hemen.. Ben de size aktarayım ki gitmiş kadar olun. Onca masraftan da kurtulun.

Futbolun değiştiğini ve oyuncuların eskisi kadar alan ve zamana sahip olmadığının üzerinde durduktan sonra iki önemli teknik adamın bireysel gelişime verdiği önemin üzerinde duruyor. Oyuncunun hamle reaksiyonundan bütün bireysel değerlerine kadar ölçülüp biçildiğini dile getirir iken Almanya'nın da artık daha fazla bilimsel olması gerekir diye de not düşüyor. İşi uzmanlarına bırakmanız gerekir ve teknik konusunda da orasını yakalamalıyız diyor. Bireysel gelişim diyor.. Oyuncuların bireysel gelişimi ki aslında 'eskimiş' diye geçen Magath bu konuda muazzam çalışır. Tek tek değerleri ölçüp hepsinin gelişimini bilimsel açıdan ele alıp farklılaştırır ki sert antrenman deyip geçemezsiniz onun sistemine.. Daum'a dönersek eğer şu soru geliyor:

Nasıl bir teknik ?

Koşuperformansı her yerde standarttır diyor lakin Chelsea'da bu işin uzmanı olan Bruno Demichelis bilim adamlarıyla devrimci bir açılım yapmış. Alet ki ne alet diye anlata anlata bitiremiyor.. Misal futbolcunun tüm değerlerini ölçmek için kan alınacak efendim beklenecek filan kalmadı diyor. Bir mandalı işaret parmağına tutuşturuyorsunuz ve daha günün başında oyuncunun ne kadar fit olduğundan ne kadar çok stres altında yaşadığına kadar her bilgiye ulaşıyorsunuz diyor..

Fiziksel ve mental değerlerin ölçümünü her günün sabahında futbolcudan bir kaç saniye ieçrisinde alabilmek büyük bir gelişmedir aslında..

Güzel bu. O aleti biz de alalım efendim.

Sonra sadece Ancelotti ve Ferguson değil Güney Amerika'yı da ziyaret etti sevgili Daum. Oradan da frikiklerde hakemlerin topun duracağı noktayı beyaz bir sprey ile yuvarlak yaparak belirliyor ve barajın da nerede duracağını aynı şekilde çizgi çekerek doğru bir şekilde arkada çiziyor. Haliyle tartışma olmuyor gibi bence vakit alıcı bir sistemi öneriyor ki pek tavsiye etmiyorum ama yukarıdaki alet güzel bak..

Sonrasında Almanya'nın bugünkü gelişimine katkısından bahsediyor. 2000 yılındaki projesini fedarasyon uygulayarak Mesut ve Khedira'ların oluşumunda bir bakıma pay sahibiymiş ki o dönem milli takım teknik direktörlüğü de söz konusuydu hatırlarsanız..

Demem o ki yeniden çalışmaya başlayacak ve sanırım biz farklı bir Daum göreceğiz.. Bekliyoruz.!

Ane Brun 'The Dancer'



Yalan yok, kin tutarım ben. Aslında sevgi de tutarım. Kısaca üzerimde herhangi bir etki uyandıracak hemen her şeyi kolay kolay unutmam toplamda diyebiliriz. Bir gün bir yerde hesabını sevgiyle/kavgayla keseriz. Böyle planlamıyorum ve istemezdim de ama öyle oluyor hep.. Kavganın her türlüsüne girmekten kaçınmam ve hatta o kadar çok kavga ettim ki bunların arasında yaşayıp gittim desem yeridir. Yalnız işte konu çok sevdiğiniz birisinden duygusal kırgınlığın bir bakıma intikamına gelince işler tersine gidiyor zira Borges tam da bu noktada der ki...

" Unutmak, en iyi intikamdır . "

ve dahası unutmanın yolu da onu önce affetmekten geçiyor maalasef.

Pek çoğunuzu bilin ki önce affetim sonra da unuttum.. Zor oldu ama oldu. Herhangi bir sevginin tam karşısında duran nefret değil duyarsız kalabilecek kadar uzakta bir yerde konumlandırmaktır hedefini.. Söylendiği kadar kolay olmadığını onca yıl sonra ancak anlayabildim.

Bu arada nefis bir şey şu yukarıdaki norveçli kadından size ulaşan.. Affetmek için bire bir.! Sonrası kendiliğinden gelir..

Diego Maradona Sinagra.!



Maradona torunumla gurur duyuyorum diyor, oğlunun nesi vardı ki aslında ?

Hiçbir zaman kabul etmedi Christina Sinagra'dan olan öz oğlunu. Arjantin'de bizzat kendisinin sunuculuğunu yaptığı programda 'Mahkemeyi kabul ederim ama oğlum olarak onu asla.. benim iki güzel kızım var, onlar..' diye giden bir açıklama.. Şu resmin mahkemeye ihtiyacı mı var yahu?

Diego Sinagra ilk defa babası olan Maradona ile 2003 yılında sürpriz bir şekilde Roma'da golf turnuvasında karşılaşıyor. Sarılıyorlar filan da sonrasında nafaka yüzünden yine sorunlar çıkıyor.

Zeit da idi sanırım röportajını okudum çocuğun.. Babam ile benim aram iyi diyor 1986 doğumlu Diego Maradona Jr.. Onu hep üçüncü kişiler ve hakimler kötü yapıyor ama aslında bizim sorunumuz yok diyor. Futbol hastası.. Nasıl olmam ki diyor 24 saat futbolun olduğu bir yerde büyüdüm ben. Napoli'den Genova'dan üçüncü liglerden plaj futboluna kadar gidiyor işte bir şekilde. Babam gibi olmamı bekleyenleri anlamak güç, dünyaya yüz yılda bir kez gelen bir yetenek diye bahsediyor.

İtalya'da şimdi ismini unuttuğum bir adaya gidiyor ve orada küçük takımın yardımcı antrenörü. Henüz antrenörlük diploması için yaşı yetmiyor (26'da alabilir ancak) ve asistan olarak takımının başında ama ileride bunun üzerinde duracak zira futbol sevgisi çok fazla. Futbolculuktan ziyade antrenörlüğe yeteneği olduğunu söylüyorlarmış lakin o sonuna kadar başarılı olamasa da futbol oynamaya devam edeceğini söylüyor.

16 yaşında seni reddeden babanı tesadüfen ilk defa görüyorsun hayatında ve tv ekranlarından sana lanetler yağdırıyor ve hala onun hakkında böyle güzel röportaj verebiliyorsun ya helal olsun sana çocuk.. Geçenlerde elli yaşına girmiş babasına dileği ise;

" Onun iç huzuru bulmasını diliyorum çünkü annem ve bana göre o hala huzuru arıyor içeride bir yerde.. Şans, bol şans' diyor Arjantin manyağı futbol hastası genç antrenör adayı.

Ben yapamazdım böyle, onlar böyle de sevebiliyorlar.. Büyük yetenek.!

Bundesliga----> Premiere Lig.!



İngiliz gazetelerine göre Dzeko 35 milyon euro karşılığında Man City'e transfer oldu. Bu transferde sorun çıksa dahi Wolfsburg en azından Dzeko'yu satmanın doğru olduğunun farkına varmış durumda. Wolfsburg'un çıtasının yukarısına çıkmış genç bir oyuncuyu bir bakıma zorla tutmak aslında yarardan çok zarar getiriyor.. Bundesliganın diğer kluplerinin aksine en az Bayern kadar ekonomisi sağlam olduğundan dolayı hiçbir şekilde Dzeko'yu vermeye yanaşmıyorlardı ama bunun doğru yol olmadığının farkına vardılar sonunda. Dzeko gibi bir oyuncu bir noktadan sonra zorlanıyor aidiyet konusunda.. Kaptan yaptılar ama pek işe yaramadı. Wolfsburg ile Şampiyonlar Ligi Şampiyonu olacağım ya da bunu ben gerçekleştireceğim gibi bir hayali olamadı oyuncunun ve dolayısla burada kaldığı her dakika o muhteşem kariyeri zedeleniyor hissine kapılıyor artık..

Premiere Lig'e bence uygun. Buradan giden Berbatov, Dzeko kadar ilgi uyandırmamasına rağmen muhteşem Tottenham macerası sonrası Man U'ya geçiş yaptı. Dzeko da buraya yakın bir performansı orada gösterebilir. Ama işte Man City ne kadar doğru yer orasını bilemiyorum.. Ben futbolcu olsam en son gitmek isteyeceğim klup Manchester City olurdu..



Aslında dedikodudur deyip geçecektim ama Voller de açıklama yapınca ciddiyetine inandım. Man U 24 milyon euro karşılığında serbest kalabilir maddesinden dolayı bu transferi sezon sonunda bitirmek istediğini ve hatta bitirdiğini dahi söylüyorlar..

Kaleci fabrikasıydı Almanya ve aslında hala da öyledir. GS onca oyuncu getiriyor ama şu Rensing'i almayı düşünmediler bile ve o da Köln'e geçti. Hala ondan umutluyum ben ve daha pek çok yetenekli kaleci barındır Bundesliga içerisinde..

Rene Adler benim hala en sevdiğim kalecidir. Son dönem Neuer gelişimi/performansı önüne geçmiş olsa da hala o karakter, duruş ve istikrar açısından benim en sevdiğim.. Dzeko değil on tane sevdiğim oyuncu gitse de ben bir Man City taraftarı olamam ama Adler'den dolayı çok da fazla olmayan Man U sempatim artabilir kesinlikle..

Bu kaleciyi yeteneğinden bağımsız karakter olarak tanıyıp da sevmemeniz çok zor.. Umarım Dünyanın gözde kluplerinin birisinin kalesini korur ve demeçleri, kendisi daha çok takip edilir.