10 Aralık 2011

Ronaldo-Emre-Seedorf!



Ronaldo-Emre-Seedorf..

Tıklayıp büyütünce göreceksiniz Emre bir zamanlar tüm ülkenin geleceğe dair en büyük umuduydu. Saha içerisinde hırpaladığı kadar saha dışarısında hırpalandı. Sakatlıkları olmasaydı bugün kim bilir belki hala bu takımın formasını giyiyor olurdu.. Şu maçları nasıl takip ederdik öyle?

Hey gidi günler hey!

Pukki'nin Puanları!


Dün takımına Berlin deplasmanında üç puanı getiren golü attı

İlk gördüğüm anda postunu attım buraya zira gözle görülen bir yeteneği söz konusuydu. Hannover karşısında ise iki gol atarak Schalke'nin bir puan çıkarmasına yardımcı oldu. 1990 doğumlu. Schalke yaşı geçmiş, yeteneği sınırlı Edu'yu Beşiktaş'a gönderip yerine bu oyuncuyu Finlandiya liginden aldı ki parasının sözü dahi edilmez.

İstisna da değil. Hemen herkes yeteneğe ve gençlere yöneliyor zira eğitim konusu günden güne daha fazla önem kazanıyor futbolda. Bayern München artık başka bir kıtadan oyuncu getirmeyeceğini açıklıyor, o tarafın Scout ekibini tasfiye ediyor. Artık 18 yaşındaki yetenekli gencin geçmişinde aldığı futbol eğitimi de geleceği adına yön çizmesi bakımından kriter olarak ele alınıyor.

Bundesligada son on yıla baktığınız vakit iki ana değişim söz konusu oyuncu ve teknik direktör bazında. Oyuncu transferinde çok net bir gençleştirme operasyonu yapılmış. Yaşlı yıldız yabancı yerinde genç ve daha çok Avrupa içi oyunculara yönelim söz konusu.. Bir örneğidir sadece Pukki.. Başarılı bir örneği.

Enteresan!



James Dean gibi olacak o da.. Yıllar sonra dahi Maradona gibi Messi ismi hafızalardan silinmeyecek.. Bugüne kadar yaptıklarıyla dahi bence bu çizgiyi yakalamıştır. Bu fotoğrafın önemi ise belki de ilk defa "yakışıklı" bir pozunu gördüm desem yeridir ki hiç ihtiyacı yok buna.



Bir kaç yıl önce hayran kalmıştım ben Javier Martinez'e. Yakın zamanda parlar atar demiştim kendisini büyük kuluplere ama o Bilbao sevdalısı çıktı. Tişörtü ise muazzam..


Podolski nedense bana "özel" bir futbolcu olarak gelir. Yeteneğinden bağımsız karakteriyle farklılaşıyor sanki diğerlerinden. On Alman futbolcusu bir yana Podolski bir yana diyebiliyoruz. Seçimleri, demeçleri ve elbette tişörtleri.. Prens..

Real Madrid - Barcelona!



Benim favorim Barcelona. Lakin..

Real Madrid bu sene inanılmazı başarıyor ve bu yüzden de "bugüne kadar ne oynadıysak o gün de onu oynayacağız" diye cümle kurabiliyor Mourinho. 2008'den bu yana ilk defa el clasico öncesi bu kadar rahat zira yense de yenilse de liderliği değişmiş olmayacak. Bunun yanı sıra Xavi'nin de üzerinde durduğu gibi son dört yıl içerisinde ilk defa form olarak Real rakibi Barça'nın  önünde. 21 Eylül'deki golsüz berabere kaldığı Santander maçından bu yana oynadığı 15 lig maçını da 57 gol atıp 9 gol yiyerek kazanan bir takım olacak sahada. Evinde bu sezon lig,kupa, şampiyonlar ligi olmak üzere hiçbir şekilde kaybetmeyen Mourinho takımı.

Jose Mourinho Porto'da ilk yılında UEFA kupası dahil içerisinde olduğu bütün yarışmaları kazanıp zirve yapar iken Chelsea'de de ilk yılında üç kupayı birden götürdü. Porto'da kupayı alamasa da şampiyonlar liginiğ alarak zirvedeki yerini sağlamlaştırır iken Chelsea'de düşüşe geçti. İnter'de ise lig şampiyonluğu ile kapattığı ilk sezonunun ardından ikinci sene üç kupayı birden aldı. Porto her sezon maksimuma ulaşır iken Chelsea'de düşüş, İnter'de zirveye yürüyüş vardı Mourinho'nun  ikinci senelerinde. Real Madrid'de ise tam anlamıyla vites yükselmiş durumda.

Rakibine göre bence Real'n en önemli avantajı el clasico galibiyetinden tutun da herhangi bir kupa alma heyecanına kadar motivasyonun ve kazanma hırsının  çok çok fazla olması. İçeride ve dışarıda aynı şekilde güçlü Madrid.  Maç başına 3.5 gol oranıyla oynuyor ki fizik olarak Barça'dan çok daha iyi. Dahası ufak tefek dokunuşlar olsa da kadro istikrarı bakımından da Barça'nın önünde zira Guardiola bu sezon on beş maça on beş farklı on bir çıkarmak durumunda kaldı ve bu da pas futbolunu zedeledi.

Bunun yanı sıra Barça'da ise motivasyon yitimi söz konusu. Yeni transferlerin sakatlıkları bir yana sezon başı Messi ile Villa arasında yaşanılan soyunma odası kavgası da aynı şekilde sorun. Evinde her şeye rağmen krallığını sürdüren Barça özellikle deplasmanlarda kayıp. Alınması gereken 18 puanın 9'undan vazgeçmek zorunda kaldılar. Takım ruhu, fizik, başarıyı isteme ve hatta performans olarak Ronaldo-Messi kıyasında dahi gerideler. Son yıllarda sürekli kazanan olmasının getirdiği bir özgüven hariç neredeyse her konuda Real'in arkasında kalıyorlar.

Tüm bu olumsuzluklara rağmen avantajı böylesine güçlü olan Real'in üstelik evinde defansif bir strateji benimseyemeyecek olmasıdır. Diğer bütün maçların aksine ilk defa favori olarak gösterilmediği bir maça hazırlanmak yeterince motive edicidir.

Şimdi konuşma sırası artık onlarda..

10 Aralık 2011 23:00 NTV SPOR Real Madrid-Barcelona!

9 Aralık 2011

Säbener Straße!



Galatasaray'ın Florya'sı, Fenerbahçe'nin Dereağzı Beşiktaş için Ümraniye neyse Bayern München'in de Saebener Strasse'si odur. Bu bence tesislerin en önemli bölümü: Playstation.. PS gençliği olmayan otuz üzeri futbolcular yavaş yavaş emekli oluyorlar. Kim bilir on yıl sonra burası da müzelik olacak, hayat o kadar hızlı ki.. İmkanım olsa kulüp kulüp gezer ve büyük takım oyuncularının kendi aralarında oynadıkları playstaion maçlarını kayıt altına alır, toplamından bir film dahi çıkarırdım. Ribery misal Barça'yı alsın, Ronaldo elinde kol ile Messi'yi yönetsin filan.. Güzel olurdu kesinlikle.!


Sadeliği hoşuma gitti. Göz çıkarmadan ama bir o kadar da estetik.


Robben'in evi diyorlar buraya. Ondan izinsiz oyuncular giremez ve her şey ona göre dizayn ediliyormuş muş.. Hülasa oyuncuların ilk tedavileri burada oluyor.


Ne denir ki? Güzel.. çimmek için bire bir..


2008'de sonradan inşa edilen ek bölüm..


Burada rahatlıkla kafa dengi bir kaç arkadaş + sevgili ile 2 yıl dışarı çıkmadan yaşanılır



Curling salonu filan da var mıdır acaba?


burada atıştırıyorlar..


Başta da söylediğim gibi sade ve şık..


En önemli ikinci kısım burası. Rakip takımın analizleri, oynanılacak taktiği belirleme ve misal şikayetlerin dinlendiği toplantı odası... 2.8 metre büyüklüğünde ekranda beliriyor her şey. Daha fitnes filan pek çok ayrıntı var da..

Socrates golü!



" Evet o hiçbir zaman dünya kupasını kaldırmadı..Buchwald kaldırdı ama".

90 dünya kupasında Diego Armando Maradona'yı sahadan sildiği, oynatmamayı başardığı için "Diego" lakabını alan kesici Buchwald'dan bahsediliyor. Kupa kaldırmanın oyuncunun performans dışı değerlendirildiğinde hiçbir anlamı olmadığının en güzel örneği.

O Socrates'li Brezilya bugün için skordan bağımsız güzel oyunun daha önemli olduğunun belki de en güzel göstergesi. zira gördüğünüz gibi Socrates ile beraber hala o takım konuşuluyor.

"Onun muhteşem bir tekniği yoktu zira buna ihtiyacı da yoktu. O topla ve top da onunla konuşabiliyordu"



Güle güle güzel adam..

İker'in Sara'sı!


İker Casillas abi feysden paylaştı bunu. Kimdir bu tatlı kız?

Beirut - The Gulag Orkestar



4-5 yıl önce blogun ilk zamanlarında farklı bir şablon içerisinde bu Beirut güzelliğinin şu klibi dururdu. Hatırlayan var mıdır ki acaba? Elli-yüz kişi ya var ya yoktuk o dönem..

Hey gidi günler hey.!

10 Aralık'ta!



Bilmem kaç yıl sonra belki de ilk defa bir maçın favorisi değil Barça.. Guardiola hiç kaybetmediği Barnebau'ya gidecek.. Kozlar yine paylaşılacak ve nerden bakarsanız bakın inanılmaz bir akşam bizi bekler.. Çok az kaldı, tadını da çıkarmak gerekir şu zamanların..

İlişkiler!



"..gçelim Galatasaray'a. Biz burada sezon başından beri bazı yorumlar yaparken muhtemelen Fatih Hoca kırılıyordu bize. Kırıldı da.. Bizim eski diyaloğumuz yok hocayla.abi kardeşizdir de biz günde haftanın yedi günü konuşurken bir anda biz beş gün .. haklı da olabilir kendine göre ama benim doğrularım başkalarına yanlış gelebilir. Melo'nun.." ------> Onuncu dakika.

Bu alıntı Rıdvan Dilmen eleştirisi ya da övgüsünden ziyade Türk medyasının karikatürize edilmiş halini göstermesi bakımından buraya alınmıştır. Keşke bu açıklamayı başka bir yazar yapsaydı zira bugünlerde en can sıkıcı konu Rıdvan Dilmen eleştirisidir.

Rıdvan sadece bunları açıkça dile getirme cesaretinde bulunan bir kaç insandan birisi. Ersun Yanal meselesinden dolayı Spor Servisi programına konuk olduğu vakit bir "rica" ayrıntısı vardı ki sadece beni şaşırtıyor bu gibi durumlar sanırım. Birisi diğerinden "ricada" bulunduğu andan itibaren farklı bir ilişki doğar. Spor yazarı mesleği gereği eleştirir iken buradan doğan ilişki her şeyi başkalaştırır ve sonu işte bu pasajın içeriğidir. Ahmet Çakar'ı çokça malzeme ederiz ama ondaki deyim yerindeyse "deli cesareti" ve "eleştiri kültürü" aslında yine komik gelecek ama olması gerekendir. Çok çok az insanda bu vardır. Bu bölümü aslında Bilgin Gökberk bizden çok daha etkili bir şekilde yazmayı başarmıştı şurada.

Meslek ahlakı ile dostluk sıklıkla çelişir. Bir kişiye kıyak geçerseniz onun adı muhteşem bir dostluk olur iken mesleğinizin içerisinde pek çok insanla sıkı fıkı dost olursanız iş başka türlü hal alır. O boşlukları da işte Lincoln doldurur, Eboue doldurur.. Türkçesi yeterli seviyede olmayan Kazım doldurur zira bu adamların yıllar geçse de bu insanlarla ilişki kurması çok kolay olmuyor. En ufak bir yanlışında "bu insan, yanlış yapmıştır ama düzelir" demeden vur anam vur..

Galatasaray'ın başında Bülent Korkmaz deyim yerindeyse tam saha saçmalar iken bir önceki teknik adamı yerden yere vuran Hakan Ünsal'ın yorumlarını hatırlıyor musunuz? Nasıl eleştirsin ki beraber içeri girmişlerdi kapıdan..

Bu pasajı buraya aldım zira ilişki tam da böyledir diye üç yıl önce tonla yazı yazdım burada, orada, şurada. Özellikle 2008 Avrupa Şampiyonasındaki maçların yorumlarında. Burada istisnai durum gerçekleşmiş, eleştirerek kırdığını düşünüyor. Eleştirme cesaretini göstermiş her şeyden önce. Fenerbahçe'nin son dönem pek çok yazarında olduğu gibi farklı bir duygusallık söz konusu. Hak veriyorum, çok zor dönemden geçiyorlar.

Rıdvan'ı bir tarafa bırakıp Fatih Terim'e dönersek bugünlerde değişim rüzgarlarını her alanda gösterse de eskiden yazarlar üzerine kurduğu muazzam baskıyı da çok iyi biliyoruz.

Hülasa; bu ilişkinin her iki tarafını da eleştirmek çok doğru değil. "Bugün " anlıyorum ki birileri ekmeğini bu şekilde kazanıyor diğeri de bu şekilde "ancak" ayakta kalıyor. Yorumcu yakın ilişki kurmazsa haber çıkartamıyor, teknik adam muhattap almadıkları ve düşmanlarının saldırısından kendi yanına çektikleriyle ancak nefes alıyor, yaşayabiliyor. Denge bir şekilde kuruluyor.

İşin bir başka boyutu da budur. Dahası bu ilişkiler ağının olmadığı yorumlar sadece telegolvari programlarda vardır desem beni vurmazsınız umarım. O programları çekici kılan bir başka unsur kimse dost,eş,arkadaş v.s tanımıyor, önüne gelen önündekini..

Mario Gomez!





Devre arası olası transferler: İvica Olic



Nasıl bir futbolcudur ?

Onu tek kelime ile tanımlamak gerekirse Ernst'in ofansif versiyonu diyerek nasıl bir futbolcu olduğunu size anlatabilirim. Galatasaray'ın özellikle kenarlarının gerek gol attırma gerekse de forvetleşme konusunda beceri sahibi olmadığı ortadadır. Olic golcüdür ve dahası gol de attırır. Bugün hangi takıma giderse gitsin yüzde seksen ondan verim alabilirsiniz zira sahada basmadık yer bırakmaz. Onun artısı gole yönelik olması ile sınırlı değil. Terim takımının her zaman başarmaya çalıştığı tam saha prese muhteşem bir katkı yapar, tek başına sahada rakip takıma basmadık yer bırakmayarak oyun kurdurtmaz. Galatasaray onunla baskıyı daha da arttıracaktır. İkinci forvet rolünü de müthiş oynar.. Bir daha üzerinden geçmek isterim ki aşı tutmadı, buraya alışamadı ya da verim alamıyoruz gibi cümleler asla ve asla bu futbolcu için kurulmaz. Bayern München'in kupada final ligde şampiyon olmasında Robben ile beraber en çok payı olan futbolcudur. Muhtemelen yaşamının son turnuvası olan Avrupa Şampiyonasında oynamak istediği için formda kalıp kendisine dikkat edecektir. Lakabı "energizer tavşanıdır" zira yorulmak nedir bilmez, pres sevdalısı. Onun Hamburg dönemini çok iyi bilen bir futbolsever olarak uzaktan şutlarının etkiliğine de dikkat çekmek isterim. Hülasa gerek kadro yapısının eksikliğini gidermesi gerekse de uyum sorunu yaşamadan verim alabileceğiniz çok net "güzel" bir transfer örneğidir kendisi. Melo'ya rakip olabilecek kadar savaşçı bir ruha sahip inanılmaz faydalı bir oyuncu.

Eksileri:

Bizzat ben Fatih Terim'i yaşlı oyuncu alıyor, risk almaktan kaçınıyor diye eleştirir iken bu transfer tam da bu eleştirilen felsefeye yönelik. 32 yaşında. "tek kullanımlık". Hırçınlığı biraz olsun problem yaratabilir ve fakat daha da önemlisi geçirdiği ağır sakatlık. Tekrar etmesi, uzun süre sahalardan uzak kalması gibi sorunlar olabilir.

Transfer edilebilir mi?

Wolfsburg istiyor ve Bayern onu sezon sonuna kadar ikna etmiş gibi görünüyor ama o gideceğim diyor. Sözleşmesi sezon sonunda bittiği için çok büyük bir bonservis istenmeyecek ve eğer Oliç isterse bence bu transfer gerçekleşir. Wolfsburg'u geride bırakmak Galatasaray için çok zor olmaz. Şu an için futbolcunun istediği şey sürekli olarak forma giymek. Bunu da Galatasaray'da rahatlıkla başarabilir.

Cannavaro!



"bakışa" bak sen hele..

8 Aralık 2011

İlk Kurallar



1863 yılında Futbol ile Rugby birbirlerinden ayrılır ayrılmaz ilk kurallar konulur.. Bundan tam 148 yıl önce.. Hatırlamak gerekir futbolun geçirdiği evrimi daha iyi algılayabilmek için.

Kural 1

İki takım her atılan golden sonra kaleleri değişir.

Kural 2

Bir oyuncu topun önüne geçtiği anda oyun dışı kalır.Onun için mümkün olduğunca çabuk topun arkasına geçmelidir.

Kural 3

Eğer top kendi takımından bir oyuncu tarafından pas olarak atılmışsa, rakip takımdan biri ya da kendi takımından topun gerisinde herhangi bir takım arkadaşı dokunana kadar topa dokunamaz.

Kural 4

Bir gol ancak top kale direkleri arasından hangi yükseklikten olursa olsun, taçtan atılmadığı, taşınmadığı takdirde yapılacaktır.

Kural 5

Rakip kaleye doğru top ile koşan bir oyuncunun rakipleri, şarj yapma, çekme, çelmeleme ve topu alabilmek için mücadele edebilme hakkına sahiptirler. Fakat hiçbir oyuncu aynı anda hem çekilip hem de çelmelenemez.

Kural 6

Bir oyuncu ancak doğru bir şekilde topu yakalarsa veya ilk vuruşta top kendisine gelirse, başka birisine pas verebilir ya da vurabilir.

Kural 7

Hiçbir oyuncu koruyucu tabakalar, demir plakalarla botlarını takviye edemez.

Değişiklik 1

1865-66 yıllarında ofsayt kuralı getirildi.Aynı yıl kalelerin yüksekliği de yeniden düzenlenilerek 5m yüksekliğindeki kale direkleri 1.80 metreye indirildi.

Değişiklik 2

1870 yılında hava toplarının elle tutulması kuralı kaldırıldı.

Değişiklik 3

1871 yılında ilk kez kalecilerden bahsedildi ve topu elle tutma hakkı sadece kalecilere verildi.

Değişiklik 4

1872 yılında topun ölçüleri belirlenirken, bundan bir yıl sonra da korner kuralı, 2 yıl sonra da kalelerin devreler itibariyle değiştirilmesi kuralı kabul edildi.

Değişiklik 5

1881 yılında ilk kez hakemin varlığından söz edildi.

Değişiklik 6

1883 yılında taç atışları elle yapılmaya başlanıldı.

Değişiklik 7

1884 yılından itibaren hakemlerin kayıtsız şartsız tek yetkili olması kabul edildi.

Değişiklik 8

1892 yılında penaltı vuruşu getirildi ve kale ağlarından bahsedilmeye başlanıldı.

Değişiklik 9

1912 yılından itibaren kalecilerin topu elle oynaması ceza alanı içi ile sınırlandırıldı.

Değişiklik 10

1925 yılında ofsayt kuralında değişiklik yapılarak 3 oyuncu şartı 2'ye indirildi.

# futbol tarihi ve sporda ilkler kitabından aldım ben bunları.

Iker & Sara

Şampiyonlar Ligi: Tur atlayangiller



Lyon grup maçlarında Ajax ile oynadığı iki maçı da golsüz beraberlikle bitirince ikili averaja kaldıkları takdirde varolan yedi averajın kapanması gerekiyordu Lyon'un tur atlaması için. Deplasmanda on kişi kalan Dinamo Zagrep önce öne geçti ve fakat arkasından tam yedi gol yedi. Gomis de rekorları kırdı. Real Madrid'in başında Mourinho olduğu sürece yedek kadro filan fark etmiyor, kazanıyor adamlar.

Basel istemediği halde başarılı Alman hocası Thorsten Fink'e yol vermek durumunda kaldı. Bu hafta maalasef son kez Hayatım Futbol'a Fink'i yazmıştık. Onun hem İngolstadt'da hem de Basel'de asistanı olan Heiko Vogel ise görevi devraldı. Yeni bir isimden ziyade Vogel çok daha iyi bir seçim olduğunu bugün Manchester United'i evinde yenip kupanın dışına iterek gösterdi. Gecenin en büyük sürprizini başardı. Benfica güle oynaya Basel ecel terleri dökerek ama Manchester'i yenerek üst tura çıktı.

Bayern München grup birinciliğini garantilediği yerde sakatlıkların da etkisiyle yedek ağırlıklı çıktığı kadrosuyla Manchester City'e yeniliyordu ve fakat Gökhan İnler'in müthiş golüyle kilidi açan Napoli Hamsik'in de önüne düşen topla deplasmanda galip gelerek kendi işini kendisi görüyordu Manchester'in iki takımı da gruplardan çıkamaz iken..

Barcelona ve AC Milan beklenildiği gibi son maçlara kalmadan gruptan çıkmayı garantiler iken bir başka heyecan da Dortmund'un grubunda yaşandı. Dortmund dört ya da beş atsa dahi gruplardan çıkma şansı kalmıyordu Olympiakos'un Arsenal'i evinde 3-1 yener iken 2-0 geriden gelen Deschamps'ın Marsilyası son dakikalarda dağılmış Dortmund'u deplasmanda 3-2 yenerek üst tura çıkar iken 1997'de oyuncu olarak Juventus formasıyla kaybettiği Şampiyonlar Ligi finalinin hüznünü dağıtıyordu Fransız teknik adam. Zoru başarıp Arsenal'i evinde yenmesine rağmen bir üst tura çıkamamak muhtemelen yunan takımına acı koymuştur ama zaten bizim kaderlerimiz hep paralel gidiyor. Eurovizyonu kazanırız, onlar da kazanır. Dünya üçüncüsü oluruz adamlar gider Avrupa Şampiyonu olur. Biz gruplardan son saniyelerde çıkamayız onlar da.. Baklavaysa baklava dönerse döner.. gel kardeş tek bayrak altında birleşelim, bu kadar benzeşmeyelim yahu..

" Bizimle kal Dede"



Es-es taraftarları bu videoyu Antalyaspor maçı öncesi dev ekranlardan izlettirdi Dede'ye..

Burada ilgi çekici ayrıntı Dede'nin yaşadıkları olsa gerek. Dortmund'da kalmak için çok fazla çaba sarfetmesine rağmen gönderilen Dede çok değil beş ay sonra bu sefer kendisinin kalması için insanlar çaba sarfediyor o gitmeyi düşünür iken.. Gözyaşları dökerek gitmek zorunda kalan adam gözyaşları döktürerek gidecek belki.. Hayat bazen gerçekten çok tuhaf..

Skibbe'nin Onuru



Dün Hamit Turhan Fanatik gazetesine yazdığı köşe yazısına şuradan ulaşabilirsiniz.

"..Sözü bir futbol emekçisi olan Skibbe'ye getireceğim. Sezona iyi başladı. Ardından üç maç kaybetti, kendisi için idam sehpaları kuruldu. Ahbap-çavuşlar, kuyu kazıcılar sırtlan gibi etrafında dolaşmaya başladı. Yönetim çatladı vs. O ise yolundan şaşmadı. Sadece çalıştı, işine baktı. Son 5 haftanın en başarılı hocası. Lakin, durum yine farksız. Etrafı bugün de sarılı. Bir yanda Eskişehir'in eskileri, bir yanda simsar, cambaz takımından mütevellit işsiz antrenörler, bir yanda forma şansı bulamayan futbolcular, bir yanda Türk usulü yönetim... Skibbe, bütün bunlara rağmen işini sürdürüyor, meslek ahlakını yeniden tarif ediyor. Ama biliyorum, ona bir Alman diye burun kıvıracağız ve verdiği onur savaşını görmeyeceğiz. Olsun, ben üzerime düşeni yapayım da, şu futbolsuz günlerde o Alman'ı size hatırlatayım. Çünkü, ondan alacağımız dersler var."

Bundan üç ya da dört hafta önce Michael Skibbe'nin kovulmaması tamamen kulubün ekonomik çöküşte olduğundan dolayı tazminat korkusu nedeniyledir. Dahası Mustafa Denizli gibi pek çok isim yedeklerde oturanların kalitesinden bahsediyor, puanını az görüyor, iki galibiyet fazla alsa ligin lideri olabilecek durumdaki takımın..

Kris Boyd'a 45 dakika zor dayanıldı, Burhan Eşer'i de bugün gördük.. Alper Potuk, Veysel Sarı gibi yıldızları görebildiğimiz gibi. Bu takımın her şeye rağmen forveti yok. Batuhan'a disiplin kazandırıp her maç çıkarsa ilk dördü zorlar kesinlikle. Merkez forvetsizlik hücumdaki uyumsuzluğu da doğuruyor ve fakat son dönemde gördük ki savunma ve mücadele oldukça iyi.

Es-es taraftarı da sahiplenmeye başladı ve onlar isterse her şey çok başka olur. Bakın Dede'yi nasıl bırakmıyor birazdan..

İan Rush!



Burada annesinin yanında olan İan Rush'ın kişisel futbol tarihimdeki yeri çok başkadır. Juventus'dan Liverpool'a gittiği zamanlar benim de ilk defa perşembe akşamları yayımlanan Avrupa'dan Futbol programını izlediğim döneme denk gelir. Bıyıklı futbolcu azlığı nedeniyle kendisini daha ilk günden yakın takibe alıp başka bakmışımdır. Zamanla her şey çok değişti ama benim ona takılı kalmam ilk etapta tamamen bu bıyıksal farklılıktan dolayıdır. Hem Liverpool'un hem de benim çoçukluğumun kahramanı olmasa da efsanesidir.

o dönemi bir daha hatırlamak için lütfen şuraya bir daha bakalım.

Socrates!



Ben Scorates'in ölümü üzerine yazmadım ama okudum daha çok.. Bekledim, Ali Ece ne yazar, Alper Öcal nasıl anlatır diye.. Beklediğime de değdi. Belki son kez onu, yokluğunda tam anlamıyla var ederek yolcu ettik. Oynadığı zamana yaşımız yetmedi ama hikayelerini dinledik bol bol.. Hala okuyorum hakkında yazılanları.. Okuyacağım ve ileride çocuklarıma da okutacağım.. İnsanın ruhunu dinginleştiriyor, iyiliğe ve güzeliğe olan inancını arttırıyor yaşamının içeriği.

Futbol sahalarına onun gibi oynayanı belki elli yılda bir gelir elli ve fakat onun gibisi bir daha gelmez.

Arsene Wenger



Arkadaş o telefonu görünce anılar bir bir tazelendi yeminle.. Ericsson 628 idi sanırım. Böl, parçalara, at ya da duvara vur.. Tak konuş sonra. Arkadaşımın vardı ve ben inanamazdım..Yeri gelmiş iken belirteyim ben tam anlamıyla o zaman Nokia'cıydım. 8110 muz nokia ile başladık ve 6110'la zirve yaptım. . 3310 ortalık malı olduğundan Ericsson kadar nefret ettim ve hiç almadım ama o tombul 6110 dönemin mucizesiydi yeminle.. Yılanla kırdığım rekorlar bir yana ayrı bir şeydi..

Şampiyonlar Liginde Trabzonspor



İlk defa katıldığı Şampiyonlar Liginde Trabzonspor son derece başarılı bir performans göstererek ülkeyi başarılı bir şekilde temsil etti. Bir üst tura çıkma şansını İnter deplasmanında CSKA'nın maçın bitmesine beş dakika attığı gol nedeniyle kaybetti. Şampiyon ile aynı puanı alıp müthiş performans gösterdiği kadrosundan çok önemli kayıplar vermesine rağmen mütevazi dokunuşlar ile yeni bir Trabzonspor'un yaratımı esnasında böyle büyük bir arenada bu denli başarılı olmaları inanılmazdı.

Topladığı puanlar, oynadığı "bilinçli" oyun ve aldığı skorlar nedeniyle Trabzonspor'u gönülden tebrik ediyorum. Burak'sız çıktığı maçlar bir yana özellikle CSKA deplasmanında belki de ilk yarı en iyi Şampiyonlar Ligi maç performansını gösterdiği yerde aldığı yenilginin acısı bugün katlanarak büyüdü. Muhteşem futbol yoktu sahada ama Şampiyonlar Liginde nasıl oynanması gerektiğini tüm ülkeye göstermiş oldu.

Her şeye rağmen Avrupa Ligine kalma başarısını gösterdi. Geçeceği her tur, alacağı her galibiyet burada puan olarak ülkenin hanesine yazılacaktır.

Tebrikler Şenol Hoca ve Trabzonspor'a..

Galatasaray - Fenerbahçe 3-1



Galatasaray belki de kimsenin en ufak bir ayrıntısına itiraz edemeyeceği şekilde baskılı ve güzel futbol sonucu çok "net" bir Fenerbahçe galibiyeti elde etti. Öyle bir derbi ki saha içi ve dışı en ufak bir olay olmaması bir yana tartışılan hakem kararlarının da olmadığı güzel bir ortamda amasız bir galibiyet aldı. Maç sonrası başta Fatih Terim olmak üzere verilen güzel demeçler, rakibe saygı ve toplamda alınan derbi galibiyeti uzun yıllardır özlem duyduğu, eksikliğini çektiği bir zaferdi. Üstelik öyle bir ilk yarı oynadı ki yirmi yıldır böyle bir baskın futbolu Galatasaray'ın derbilerde gösterdiğine ben şahit olmadım. Volkan ilk yirmi dakika gününde olmasa her şey çok başka şekilde gelişebilirdi.

Maç öncesi Aykut Kocaman şaşkınlığını Lig Tv kameralarına belirtmekten çekinmiyordu. Sürpriz kadrosunu herkesin beklediği tek forvetli Riera'lı Galatasaray on birine karşı hazırlamıştı ama Terim ben dahil herkesi şaşırtmıştı. İki forvet ile sahada yer almasından ziyade pres gücü düşük Riera'dan vazgeçmesi bir yana deneyimli Ayhan yerine genç Emre Çolak'ı tercih etmesi, böyle bir Risk alması BirGün'deki yazıma kapak niteliği taşıyordu dürüst olmak gerekirse. Zira orada da belirttiğimiz gibi büyük galibiyetler,zaferler aynı oranda risklerin alındığı takdirde ancak gerçekleşebilirdi. Terim oyun içerisinde belirlediği stratejiden oyuncu seçimine kadar büyük riskler almıştır. Bugün Terim'i övenler, bu aynı isimler olası bir kötü sonuçta başta Emre Çolak ve iki forvet seçiminden dolayı yerden yere vuracaklardı. Risk budur derler ya..

Aykut Kocaman'ın çıkardığı kadronun doğruluğu belirlediği strateji oranında belirlenir. Maçın öncesinde üzerine basa basa ilk yirmi dakika yiyeceği baskıyı belirten bir teknik adamın neden o bütünlüklü savunmayı hedef almadığını anlayabilmş değilim. Takımın boyunu uzattı ki a'yı almış b'yi oynatmamışdan ziyade en büyük hatası buydu. Geride birbirlerine yakın mesafede iki set çekip en azından ilk yirmi dakika baskısı esnasından güzel kontralar düşünmesi gerekir iken tam saha başa baş ve yanlış strateji ile oynaması affedilir gibi değildi.

Galatasaray'ın gol sorunu üzerine çok fazla yazıldı ve bu hala geçerliliğini koruyor. Gollere bakarsanız ekstra Eboue performansının yanında Bilica ve Volkan Demirel hatasının yanı sıra korner.. Oysa golcü bir takım olsa ilk yarım saatte durum rahatlıkla 3-4 sıfır olabilirdi. Bu motivasyon her zaman olmayacak ve Arena dışında her şey daha başka. Dolayısla devre arası temel özelliği "skorer" olan oyuncu alması gerekir. Nereye olacağının önemi yok, "skorer" olmasıdır. Almanya'dan örnek verirsek Olic,Podolski v.s.

Emre Çolak müthiş oynadı. Elmander inanılmazdı ki maçı koparan iki golde de payı atan ve attıran olarak oldukça fazlaydı. Takım savunmasına yaptığı katkıyı da eklerseniz bence maçın adamıydı. Dahada önemlisi Melo'nun pek çok Fenerbahçe akınını başlamadan topa rakibinden önce basarak bitirmesi, oyunu teknik ve ofansif bir orta saha gibi yönlendirmesi muazzamdı.Kazım'ın savunması, Eboue'nin becerisi ile beraber stoperlere ve kalecilere iş düşmeden çektiler fişi.

Yobo'nun bu maçta dahi parlaması, Stoch'un girdikten sonra dahi performansı da Fenerbahçe adına bu olumsuz ortamda taraftarının maç sonrası iyi bir şekilde karşılaması gibi hoşlukların arasındaydı. Fatih Terim ve Aykut Kocaman'ı farklılaştıran son dönem performanslarında başarı göstermiş Emre Çolak ve Stoch tercihidir. Aykut Kocaman maça Stoch ile başlasa yenilse dahi kimse ses etmezdi, alınabilir düşük risk ve fakat Terim yanlışlıkla maçı kaybetse Emre Çolak tercihi nedeniyle çarmıha gerilirdi. Dolayısla daha büyük riski alan kazandı bir şekilde..

Toplamda bu galibiyetin lig liderliğini getirmesi filan kimsenin umrunda değil. Fenerbahçe maçları öyle bir seviyeye geldi ki işi biraz normalleştirmesi en az Şampiyonluk kadar önemliydi.. Fatih Terim gerçekten taraftarına tek bir ayrıntısına bile itiraz edilemeyecek netlikte bir Fenerbahçe galibiyeti vererek tabir-i caizse bayram yaşattı..

7 Aralık 2011

Ronaldo - Olic!



Ronaldo ile beraber 18 yaşındaki İvica Olic..

Dortmund'un düştüğü an..







Subotiç, Bender derken.. Kehl de gitti.

Burada durum aslında 2-0 değil 3-2 oluyordu. İlkay sonrası oturan Bender-Kehl orta sahası her iki oyuncunun da şampiyonlar liginde ağır bir şekilde sakatlanması sonucu Dortmund aradaki köprüden mahkum bir şekilde oynamak zorunda kaldı. Sonuç görüldüğü üzere felaket zira bu oyuncular artık modern futbolun en önemli konumunu işgal ediyorlar.

Geceyi hastanede geçirdi. Kırık yok ama gözünü kaybetme tehlikesi geçirdi. Büyük geçmiş olsun kaptana..

Jacqueline!





"hayvan işkencerini durdur"

24 yaşında model Jacqueline.. Kimin?



..bugünlerde kendisini yeniden bulmuş Hamburg'un sol kenar oyuncusu Marcell Jansen'in sevgilisi. Ukrayna'daki Köpek cinayetlerine karşı protesto girişimlerinde bulunuyor Caklin hanım kızımız. Yalnız mı ? Değil. Daha sonra buraya kesinlikle misafir edeceğimiz Denis Aogo'nun sevgilisi ile beraber bu kampanya adına pozlar vermişler. Peta bu protesto için oyuncu eşlerini aramaya devam ediyor ve fakat bu ikisi ilk destek çıkanlar olmuş..

Destek vermemek mümkün mü?

10 Aralık!



biri..


sevinecek o akşam..

Mucizenin eşiğindeki adam: Heiko Vogel



Lahm'ların, Müller'lerin, Hummels'leri büyüten, eğiten antrenör: Heiko Vogel. 1998'den 2007'ye kadar Bayern Münih altyapısında Hummels'in babasının asistanı olarak çalıştı. u10-U13-U15 ve u17 diye devam edip güzel bir nesil yakalanmasını sağladı.2004'de teknik direktörlük kursuna gidip aynı zamanda lisans aldığı Thorsten Fink ile sonrasında beraber yolculuğa çıktı. İngolstadt, Basel derken Fink'in Hamburg'a gelmesi sonucu asistanlıktan terfi edip takımın başına geçti. Futbolculuk geçmişi olmayan 1975 doğumlu genç teknik adam bugün mucizenin peşinde. Yaşı genç belki ama 15 yıldır aslında bu işin içerisinde.

Bayern gençleriyle ilgili söyledikleri de önemli olsa gerek.

Thomas Müller: Hemen fark ediyordunuz onun diğerlerinden daha önde olduğunu. Antrenör olarak ona bir şey göstermeniz bile gerekmiyordu. Nerede durması gerektiğini çok çok iyi biliyordu. Bazen şöyle bir şaka yapayım diyordum ve ma 3-2 dediğimde hemen onun sesi gelirdi "Hayır hocam, maç 4-3" ve elbette atılan tüm golleri sırasıyla sayardı.

Mats Hummels: Sanırım onda çok büyük yanlışlar yaptık. Ben onu forvet oynatıyordum çünkü inanılmaz bir golcü içgüdüsü vardı.Her maça kazanmak için çıkardı.

Röportajında motivasyon üzerine konuşur iken aynı yoldan geçmiş diğer meslektaşları gibi bunun bir derecesi olduğunu ve iyi ayar çekilmezse sizin kaybetmenize neden olabileceğinin de altını çiziyordu. Futbolculuk geçmişi olmadan bu işi yapmanın zorluğu olarak futbolcuları kendi felfesenize inandırıp size saygı duymasını sağlamak zorundasınız diyor.

Bana göre bugün mucizeyi başarma şansı çok fazla yok ama şunu söyleyebilirim ki eğlenceli bir adam bu Vögel.

Yağmur



Evde olduğum sürece yağmuru severim.. Güzel bir "futbol" günü olması dileğiyle..

Dortmund'un ŞL Başarısızlığı



Michael Ballack'ın bu sezon izlediğim karşılaşmaları içerisinde en iyi performansını gösterdiği maç kendi sahasında Chelsea'ye karşı oynadığı Şampiyonlar Ligi maçıdır. Ligde Dortmund'un çok fazla gerisinde olan Leverkusen şampiyonlar liginde üstelik Chelsea'ye rağmen üst tura çıkmayı garantiledi. Schalke geçen sene ligde dökülür iken Şampiyonlar Liginde Raul'un müthiş performansı sonrasında yarı final oynama başarısı gösterdi. Kehl'in göz yaşartıcısı sakatlığında da ortaya çıkan Nuri sonrası defansif orta saha eksikliği kadar tecrübe de Dortmund'un önüne bir engel olarak bu ligde çıkmıştır. Ballack ve Raul etkileri sahada bireysel yeteniğinden ziyade takıma bu ligde liderlik edip sorumluluk alması bakımından da önemlidir.Diğerlerini rahatlatan bir güven duygusu söz konusu.

Galatasaray 1996-2000 yılları arasında UEFA Kupasına giden yolda olduğu gibi pek çok güzel maç çıkartmıştır. Juventus'u deplasmanda yenebilir ya da daha pek çok büyük takımı Terim'in ilk yıllarında devirebilirdi. Her maç rakibine oranla daha tempolu ve baskı kurar şeklinde bol pozisyonlu ilerler iken genelde pek çok maçı kaybediyordu. Ne zaman ki bu farklı ligin tecrübesini istisnasız her yıl katıla katıla aynı oyuncu grubu edindi ancak o zaman başladı galibiyetler.. UEFA kupasına denk geldi ve sonuca ulaştı ve fakat o oyuncu grubu ile bir yıl sonra Şampiyonlar Ligine de denk gelebilirdi.

Bu sene olduğu gibi daha ilk yılında ilk katılımında da başarı yakalayan istisnalar elbette vardır ama genel tablo bu ligin kurallarının farklı olduğu ve tecrübenin de hem oyuncular hem de teknik dirkektör açısından oldukça önemli olduğudur.


Nuri Şahin -ilkay Gündoğan ve Sakatlıklar.

Dortmund lige iyi başlayamadı zira Nuri sonrası ilkay oturmadı. Hamburg gerçekten çok kötü olduğu için ligin ilk maçında göze batmadı ve fakat sonrasında İlkay'dan defansif bir orta saha olamayacağı anlaşıldı. Klopp'un gençlerinin yükselişinin temelinde İlkay'ın yerine Kehl'in oynamasıyla başlamıştır. Bugün bu talihsiz sakatlık sonrası Dortmund özellikle ikinci yarı durmuştur zira bütün bağlantıları birleştirecek maestrodan yoksundur.

Nuri'nin gitmesi, İlkay'ın oturmaması kadar sakatlıkların da aynı bölgeden olması Klopp'u zor durumda bıraktı. Kehl burada Bender de Arsenal maçında sakatlandı. Sezon başı oldukça formda olan Barrios da milli takımda gitti. Lig için yeterli olsa da Şampiyonlar Ligini kaldırabielcek yedeklerden de mahkum bir kadroya sahip olunca da kaçınılmaz olan gerçekleşti maalasef.

Dortmund çok büyük bir aksilik olmazsa ligi ilk üçün içerisinde bitirip seneye yeniden direkt olarak bu lige katılım gösterecektir ve her şey belki çok başka olacaktır. Bekleniyor..

Derbi Öncesi!


Galatasaray belki de ilk defa kaybetmemeye bu kadar yakın bir oyun kimliğine sahip. Fenerbahçe'nin ise son dönemde oynadığı derbilerde açığa çıkan psikolojik üstünlüğünü devreye sokacak. Her iki takım da temelde savunmayı ön plana taşıyacak ve maçın oynanmadan önce en olası skoru ise golsüz beraberlik.

Galatasaray hücumda çoğalarak merkezden karambol yaratıp içeri girmek ister iken Bilica ve Yobo gibi duvar olma konusunda başarılı iki stoper ile boğuşacak .Terim'in Riera ve Kazım kenarı ekstra performans sergilemez ve eğer ortalamalarını oynarsa atılacak gol için Galatasaray bireysel hataya zorunlu kılacak şekilde pres yapması gerekir ön alanda. Bu açıdan bir hayli iyi olduğunu biliyoruz ama bu derbiye yeter mi onu kestirmek şimdiden zor.

Fenerbahçe ise hücum alanında doğru pasları sakin bir şekilde gerçekleştirip rakibin presini ve dengesini bozabilecek güce sahip. İşte tam bu noktada Galatyasaray birbirlerine yakın kurduğu orta saha ve defans bloğunun ortaklaşa gerçekleştireceği pres ile rakibini boğup etkisizleştirebilir mi? Her zaman olduğu gibi aşırı hırsa yenik düşerek bireysel hata sonucu Fenerbahçe gol bulacak mıdır yine?

Fenerbahçe'nin gole ulaşma adına bir alternatifi daha mevcut:

"Derbi Şansı"

Derbide şans yoktur elbette diyebilirsiniz ama bir Galatasaraylı'nın Fenerbahçe kadrosuna baktığında Alex'in dışında korktuğu iki isim Selçuk ve Christian'dır. Uzaktan şut mu olur kornerden yakın direğe koşu mu gerçekleştirirler bilinmez ama bu oyunculardan çekinmesi gerekir. Hali hazırda son dönem performansı açısından Christian'ın şutları yeteri kadar tehtit edici konumdayken bir de üzerinde derbi şansı eklenirse golün buradan çıkması kaçınılmaz olabilir. Selçuk ismi gol konusunda derbşide en az Alex kadar önemli bir isim.

"Terim Motivasyonu"

Futbolcuların burada kendilerini olağan bir maç havasına sokup sakin bir şekilde ortalamasını maça yansıtması çok da mümkün değil. Ülkenin neredeyse yarısına tekabül eden bir çoğunluğun gözlerini üzerine diktiği bir yerde baskı koşulları içerisinde ekstra performanslar söz konusu olacaktır. Burada bu ülke futbol kültürü ve derbi atmosferini yakından tanıyan Terim'in kendisine has motivasyonu kazandırabildiği gibi kaybettirebilir. Bugüne kadar Fenerbahçe derbilerde hırsıyla değil sakin oynamayı başarmasıyla son on yılda rakiplerinden daha fazla galibiyet almıştır. Her şeye rağmen oyunu pres üzerine ve rakibi bozma felsefesine dayandıran Terim'in buradaki motivasyonunun olumlu sonuç vereceğini düşünüyorum. Diğer tarafta Aykut Kocaman ve Alex ile beraber sakin ve akıl oyunu da bugüne kadar Fenerbahçe'ye derbileri kazandıran en önemli etkenlerin de başında geldiğini de hatırlatalım.

Ujfalusi sağ bek oynamalı mıdır?

Galatasaray'ın sağ kenarında stoper karakterli bir bek olursa rakibin belki de son dönemde en etkili performansını gösterdiği sol kenarına bir önlem almış olur. Ziegler-Caner-Stoch bu formunda iken burada Eboue'den ziyade hazır Gökhan Zan da stoper formuna ulaşmış iken Ujfalusi kullanılırsa daha mantıklı olur gibi geliyor. Zira Fenerbahçe gerek Gökhan Gönül'ün formsuzluğu gerekse de sağ kenarına orta saha karakterli oyuncuları yerleştirmesi nedeniyle o bölgeden fazla hücum gerçekleştirmiyor. Ujfalusi ya da sıkı bir Kazım savunma yardımı burada zorunlu bir seçenek Galatasaray adına..

Orta Saha üstünlüğü

Sistemlere baktığınız vakit Alex'li orta sahası ile Fenerbahçe orta saha üstünlüğü açısından bir problem yaşaması bekleniyor. Gerek Elmander'in defansif forvet olması gerekse de savunma zaafı olmayan üç defansif niteliği olan orta sahasıyla Galatasaray en önemli üstünlüğü burada kuracaktır. Riera'nın da en azından oyunda kaldığı süre kısıtlanacak iken prese yardımcı olacağını bekleyebiliriz. Fenerbahçe bu sorunu muhtelemelen rakibi geride karşılayıp orta saha ile defans arası mesafesini kısaltarakı çözecektir. Burada da işlenilen çok net bir iki defansif orta sahalı dört dört iki oynayacağını düşünüyorum. Böyle olduğu vakit Alex vasıyası ile köprüyü kurup geriden özellikle Caner tarafının da katılımı ile hızlı çıkışlarda organize hücumların peşinde olacaktır. Derbi ayrıcalığından bağımsız Galatasaray tarzı oyun yapısına olabilecek en güzel çözüm bence budur.. Tüm mesele ilk golü kimin atacağına kalıyor zira her iki takım da savunma konusunda oldukça başarılı.

Forvetler:

Bienvenu'nun potansiyelini henüz tam olarak bilmiyoruz ve bu gibi oyuncular yine derbide farklı kimliğe bürünebilirler. Lakin oyunu geniş alanda oynamazsa kapalı ve kalabalık savunma içerisinde en azından formda bir Semih kadar tehlike yaratmayacağını düşünüyorum. Başka açıdan bu tip oyuncular aynı zamanda arkadaki oyuncuları gole yöneltmesi açısından da önemli role sahip olur. Dahası beklediğim gibi Fenerbahçe geride konumlanıp hızlı kontralara bel bağlarsa Bienvenu etkinliliği artırabilir. Bunun dışında rakibe baskı kurulduğu vakit oluşacak olan karambolleri çok iyi bir şekilde değerlendirecek Elmander kozuna sahiptir Galatasaray. Dolayısla burada Galatasaray rakibinden bir adım daha öndedir kenarlarda ve ofansif yaratıcılık konusunda Fenerbahçe'nin gerisinde kalır iken..

Sonuç:

Adı üzerinde derbi! Sonuç ve aslında bakarsanız sahadaki oyunun içeriği dahi önemsiz. O heyecan, o gerilim ve şu zamandan başlayan o bekleyiştir aslında derbinin içeriği. Bunları yaşamda size başka bir takım, başka bir maç sunamaz. Galatasaray'lı ve Fenerbahçe'linin yaşamındaki en önemli gün bu derbinin oynanacağı gündür. Olaylar çıkmadan güzel bir derbi diliyorum herkese..

Cesc!



Cesc bunu paylaşmış ve altına da şunu yazmış.

"Playing a football game with my cousin before going to the stadium to watch to match. Come on! "

O değil de evin içerisi de dahil olmak üzere son derece bizden!

6 Aralık 2011

Xavi & Puyol



Carles Puyol kaleci olarak başlamış futbola. Beton sahaların fazlalığı nedeniyle doktoru ona başka bir mevkide oynamasını söylemiş ve bu şekilde mevki değiştirip forvet olarak devam etmiş ki La Masia'ya girişi diğer bütün fubtolcularda olduğu gibi forvet olarak.. 1995 yılıında Barça'nın kapısından "forvet" olarak içeri adımını atıyor Puyol.. Van Gaal ise onu stoper olarak A takıma çıkarıyor 1999'da.. Hey gidi günler hey.. Toplamda 16 yılı geride bıraktı kaptan..

Xavi 1991 yılından itibaren Barça'da.. 11 yaşında adımını atıyor buraya. Öncesinde Espanyol taraftarı zira ailesi öyle. Dedesi Espanyol'un kaptanıymış 1968'de.. Lakin kendisi de Barça'nın kralı olmuş durumda. Altı kez La Liga Şampiyonluğu, 3 kez Şampiyonlar Ligi Şampiyonluğu 1 kez Avrupa Şampiyonu 1 kez de Dünya Kupası.. Bu adam üçüncü ligde oynar iken dahi amatör takımla şampiyon olmuştur. Kanında var kupa kaldırmak..

Barça'nın en fazla resmi maçlarda oynayan oyuncusu ve aynı zamanda en fazla Avrupa Kupası maçı oynayan oyuncusu gibi rekorları da var.. Daha ne olsun?

Löw & Ramos


Jogi Löw..



Sergio Ramos..