12 Kasım 2009

Idioteque.!



Eskiden Radiohead konserine gitmem icin en önemli nedenler arasinda yer alir iken simdi o konser esnasinda yapilmis bir Viyana-Prag araba yolculugunun cok önemli parcasi olmasi nedeniyle unutulmazdir. Hatirlatin da hafizadan silinmeden dökelim konser ciktilarini suraya..

Haftayi bu sekilde kapatalim dedik.. Erken bir kapanis oldu zira benim üc-dört hayat kurtarip gelmem gerek.. Iki sehir, bir konser ve bir kac hayatin kurtarilacagi bu haftasonunda olur ya bakarsin birisi de bizi kurtarir..

Güzel bir haftasonu gecirmenizi dilerim.!

Depresyon.!



Almanyada her bes kisiden birisi Depresyon icerisindeymis.(az önce okudum) Aslinda bu ve ölüm-kalim meseleleri hakkinda yazmak istemiyorum zira getirilerinin altindan kalkamayabilirim. Bu yüzden sadece su bize gösterilen gercegin üzerinden giderek cevrenizde depresif halde bulunan insanlara karsi ne yapmaniz gerektigini efsane kaleci Hans Tilkowski'nin Enke'nin ölümü üzerine söyledigi sözlerden yola cikip bulabilirsiniz..

"Belki de onun(Enke), bugün yazilan bütün güzel sözlere hayatta oldugu zaman ihtiyaci vardi"

Kim bilir belki basit bir "iyi ki varsin" hayat kurtarir.. Bence denemeye deger.!

O'nun Ardindan..



Kizi Lara'nin kaybinin ardindan kocasini da ugurlamak ona düsüyor.. Tüm bu zamanlarda bu kadar güclü bir kadini görmek beni sasirtti isin dogrusu.. Hem kizini hem de kocasini kaybetmis bir insan benim en cok sabir diledigim..



Hannover teknik direktör Andreas Bergmann.. Sonuc itibariyle bütün gün beraber oldugu bir insanin artik olmamasinin verdigi aci biraz daha baskadir..



Martin Kind..



Basin toplantisi esnasinda dayanamiyor Oliver Bierhoff.. Kendisinin disinda bütün takimin bu sekilde oldugunu ve bir maca cikilamayacagini söyleyerek Sili macinin iptal edildigini de belirtiyordu..



Andreas Köpke.. Ikisinin ortak paydasi kucuk kluplerin kalecisi olup milli takima yükselme basarisi göstermis olmalaridir..



Bu sefer güldüremedi kimseyi ve o gercekten cok agladi.. Oliver Pocher..



40 bin kisi..

Warum ?



Herkesin sordugu soru budur.. Warum(Neden) ?

Son derece bilincli bir sekilde ölüme gidildiginden dolayi arkasindan gelecek aciklamalarin tamamina yakini kisiyi anormal bilinc düzeyine oturtmasi üzerine kurulmustur. Bir depresyondan veyahut hastalik teshisi kacinilmaz oluyor bu durumda ve fakat tüm yaz beraber oldugu milli takim arkadaslarindan milli takim yetkilerine ve sene boyunca karisindan bile daha cok onunla beraber yasamis Hannover'li oyunculardan hemen hepsi sunu diyorlar: Biz depresyonuna iliskin tek bir belirti dahi göremedik..

Derin depresyon..

Barcelona ve Fenerbahce dönemlerini ele alirsak bugün yaklasik 200 futbolcudan yarisi icin bu dönemlerden bahsedebiliriz lakin Enke, Leila'yi evlatlik olarak aldigi vakit sakinlesmis ve mutlu bir gününde sunlari dile getiriyordu

"Natürlich gibt es immer wieder Phasen, in denen es sehr, sehr schwierig ist. In denen man sich fragt: Hätte Laras Tod verhindert werden können? Die Leere, wenn jemand stirbt, die ist immer da", erklärte Enke. Er sagte aber auch: "Die Trauer darf dich nicht besiegen"

"Elbette cok ama cok zor dönemler oluyor ve bunun icerisinde insan kendisine sürekli soruyor: Lara'nin ölümünü engelleyebilir miydik ?" Bir insanin kaybindan dogan bosluk her zaman burada olacaktir" der iken ayni zamanda hemen üzerine sunu da ekliyordu: "O üzüntü/keder/yas galip gelmemelidir"

Ispanya devi Barcelona'dan Ispanya ikinci lig takimina ikinci kalecilige düsüsten milli takima yükselmis ve su an bagli bulundugu klubun kalesinde 45 hatali gol yese dahi yeri garanti olan bir adamin depresyonu Martin Kind'in ilk tepkisinde de dile getirildigi gibi "futbolla alakasi yoktur". Tüm kariyerinin en güzel ve huzurlu dönemlerini yasar iken ölüme götürecek kadar depresif ruh haline büründürecek bir "futbol" durumu olamaz..

Yakindan ilintili oldugu icin Stefan Deisler'un su röportajini da okumanizi tavsiye ederim.

Enke'nin babasi Psikoterapist.. Evlat edindigi cocugunu kaybetme korkusuna hastaneden yardim alamama durumu trajikomik bir aciklamadir. Babasi olmasa da ona yasal sorun cikartmadan yardim edebilecek sürüyle insan vardir ki futbolcularin cevresi psikologlardan/psikiyatrlardan gecilmiyor zaten.. Klup doktoru, milli takim doktoru, babasinin arkadaslari vesaire..

Enke yaklasik her röportajinda hep ayni seyleri söyler.. Bu dünyada her seyin bir anlami vardir.! Bunu o kadar cok duyarsiniz ki.. Bu adam arabasina atlayip yola cikiyor, mektubunu yaziyor ve tren ile yolculuga cikiyor. Son derece bilincli bir ruh haliyle yapilmis bir yasamdan vazgecme eylemidir. Resimdeki o kagidin icerigi hicbir zaman cevaplanayamacaktir ola ki benim dahi kelimeleri yutkundugum bir dönemde basinin karsisina gecip konusabilecek kadar gercekten cok ama cok güclü olan karisi baska bir aciklama yapmadigi sürece.. O süreye kadar siz ne düsünüyorsaniz odur neden..

11 Kasım 2009

50+1 Kurali Kaliyor.!



"Kulaginiz iyi duymuyor mu Herr Kind ? 50+1 kaliyor.!"

50+1 kisaca sudur: Bir klubun hisselerinin cogunlugu her zaman klubun kendisinde kalmasi yasasidir. Bir yabanci, klubun hisselerinin bir kismina sahip olabilir ama klup üzerinde tek basina söz hakkina yasalar geregi asla sahip olamaz.. Bu kurala karsi cikan bugün Enke'den dolayi sik sik televizyonda gördügümüz adam Hannover'in Rummenige pozisyonundaki Martin Kind idi.. Önerisini sundu ve 36 birinci ve ikinci Bundesliga kluplerin sözcüleri oy kullandi.. 3'ü cekimser kalir iken 32 tane red oyu ile karsilasti. Sadece kendisi kendi önerisine onay vermistir ve ben bu duruma cok sevinmisimdir.. Birilerinin oyuncagi olma ihtimaline dahi katlanamam.. Premiere Ligi filan da hicbir sekilde kiskanmiyorum, paralar, oyuncular filan.. Koca klup bu, bir kisinin parasinin altinda oyuncak olmamalidir.. o ihtimali hicbir zaman vermemelidir derdim ve bugün de o gerceklesti.. Bir klup dortmund gibi hisselerinin ancak yüzde 49'unu satisa sunabilir.. Pay verir zenginlere lakin söz hakki vermez..!

Ugurlar Olsun..



Kendim yaptim, onun icin kücük bir geckalmisligi da göze aldim. Sorun cikmadi ama ben o ihtimali göze almistim coktan.. Onun yolculugunun sonu nereye varir bilinmez ama o her ihtimali göze almistir..

Lara'ya Kalkan Tren.!



Ben kendimi bildim bileli futbolcularin sahanin disindaki yasamlarina ilgi duydum. Bu yazdigim yerin temelinde oyuncularin saha icerisinde oynadiklariyla futbol disi yasamlarindan olusan bütünün analizleri vardir. O psikolojiye bir merak da söz konusu. Misal kendisi sahada mücadele eder iken top toplayan Arda'nin bir süre sonra kendisinin üzerinden Kaptan yapilmasini Sabri nasil karsilamistir ? Cokca bahsettigi gibi sene basinda dusunup tasinip kendi icerisinde kimi sorgulamalara iten bu mudur ? Futbol hicbir zaman sadece futbol olmamistir, her zaman yasamin icerisindeki bütünün bir parcasi olarak yer almistir. Yasam bir bütündür ve icerisindeki her sey birbirlerine bagli bicimde gelisir, birbirleri ile etkilenim icerisindedirler. Özil böyle bir icgüdüye satranc oynayarak da biraz sahip olmus olabilir iken Enke'nin kimse tarafindan tartisilmayan yeteneginin son yillarda bu kadar güzel bir sekilde ortaya cikmasi ayni zamanda kizinin ölümü sonrasi degisen yasam algisi,futbol bakisindan da kaynaklaniyor mudur ? Iste bu gibi yaklasimlar sonrasi insan sürekli izledigi futbolculara karsi biraz daha fazla yakinlik duyar ve sanirim bundan olsa gerek dün bütün gece yazmam gereken programlardan yapacagim bütün isler kala kaldi.. Sabahin en köründe kalkip ancak kendime gelebildim.. Ayni duygular ispanyol oyuncu saha icerisinde vefat ettigi vakit bu denli yogun olmamistir zira cokca dedigim gibi kurulan iliskidir aslolan ve bu da onun en aci geri dönüsümüdür bize.




Gladbach düsse de o Benfica'nin gözünden kacmamisti.. Bir yil sonra kaptan oldugu Benfica'dan Barcelonaya gecse de o naif ruhu bu denli baskiyi kaldirabilecek durumda degildi. Sonraki duragi ve yasanilanlar malum.. Fenerbahce'den kendi istegiyle gitti zira o baskiyi kaldiramayacagini gördü.. Bir mac sonrasi atilan siseler, cakmaklar ve burada da yer verdigimiz o röportajinda belirttigi gibi bu duyguyla yarim yila yakin bir zaman dilimi yasamanin agirligini kaldiramayacagini anladi. Ne klube kizdi ne de kendisine.. Sadece bu baskiya karsi direncsiz oldugunu kabul edip yollarini erkenden kendisi ayirdi.. Bundan bahseder iken klubun de kendisine yol cizmesi icin erken hareket ettigini de belirtiyordu. Alti ay issiz kalip ispanya ikinci ligine ve oradan da Hannover'e geldiginde o baskiyi bir daha hicbir zaman hissetmeyecegi gelismeler onu bekliyordu..

Bugün aramizda olmadigi icin arkasindan yapilan güzelleme degil öyle oldugu icin söylüyorum dünyanin en merhametli insanlarindan ve maalasef di. Evinde besledigi köpekler bilmem kac bin dolara alinmis degil ispanya ve portekiz maceralari esnasinda sokaktan topladiklaridir.. Eskiden ben de aslinda baskaydim, iyi ve güzel bir insandim cocuklugumda.. Köyde disarida yatan köpegimizi cuvallarla sarip taslarla o cuvallari tutusturdugumu bilirim ve öyle ki her yarim saatte bunu tekrarlayip sabaha kadar uyumadigimi da.. Bu henüz daha yasamla/yasadiklarinla bozulmamis safligin ya da cocuklugun bir disavurumudur, insani bir duygudur ve zamanla/yasamla gelip gecer.. Simdi degil bir hayvanin üsümesine katlanamamak yer yer onlarin kesildigini görüyoruz da gecip gidiyoruz önünden.. Enke, o benim cocuklugumda varolan masumiyeti koruyabilmis ve o duyarlilikta yasadigi olaylar sonrasi yasamini devam ettirememistir.. Intihar mektubu da ortaya cikmis, hayata kendi istegiyle bilincli bir sekilde son vermistir bu güzel insan.



Cocuguyla olan resimlerinini görünce daha iyi anliyorsunuz aslinda.. Özellikle iki-uc yasina kadar olan kisminda o canavarlar bambaska olur, inanilmaz baglanir insan. Beni bilenler ablamin kucuk kizina olan düskünlügümü de bilirler.. Öyle oluyor ki 200 km abuk subuk bir yolu cekiyorum buradan ve sadece o ilk yarim saat icin.. Sonra dogruyu söylemek gerekirse cok ilgilenmiyorum ve bunun icin mi geldim diyorum icimden.. Ama o ilk yarim saat icerisinde yasanilacaklar öyle bir baski olusturuyor ki dayanamiyorsunuz,ona kosuyorsunuz.. Bazen düsünüyorum bir kizim olsa nasil olurdu diye.. Bir de kizi olan insanin dogdugundan bu yana ölmemesi icin mücadele verip bilmem kac kez tehlikeli ameliyatlar sonrasi ona nasil yaklastigini ve yasadigini da.. Kizinin sürekli hayati tehlike icerisinde olmasi siradan bir babadan daha farkli bakmasina yol acmistir. Sevgiliniz,kiziniz, köpeginiz ve her seyin degeri cokca zaman yoklugunda, yok olabilecegini düsündügünüzde daha somut bir sekilde kendisini ortaya koyar.. Lara, "tamam hayati tehlikesi gecti" dedigi günden bir kac gün sonra vefat etmistir. Zamaninda buraya sadece Fenerbahce kismini koydum röportajin ama iceriginde yasamin kendisi icin yer yer zor zamanlari oldugunu ve bazen Lara'nin ölümünün engellenebilme ihtimalini sürekli düsündügünü söylemisti. Insan bununla yasayamaz.. Bu soruyu günde kac kere kendisine sordugunu bir alt resimden anlayabilirsiniz..



Bir hafta önce yine arkadasim dövme yaptiracagindan bahsediyordu. Ona tek bir sey söyledim: Sürekli görebilecegin bir yere olmasin.. SIKILIRSIN ve sürekli görmek BUNALTIR seni.. Bunaltir dedigim basit bir resim, cince yazi vesaire.. Insan her kalktiginda her eldivenini giydiginde, yüzünü her yikadigindan o iki yasindaki güzelligi ve ölümünü hatirlayarak nereye kadar yasayabilir ki ? Bir sucluluk duygusuyla yasamistir yasamini ve belki de bu ona verilecek en büyük cezadir kizinin isminin dövmesinin her gün görebilecegi sekilde ellerinde olmasi.. Sokakta gördügü köpeklerin kimsesizligine katlanamayan adam kendi kizinin yukarilarda bir yerde babasizligina nasil katlansin ? Tanriya inaniyor musunuz diye soruldugunda ben bu yasamda varolan her seyin bir anlami olduguna inaniyorum diye cevaplamisti. O trene kendi algisinda bir anlam yükleyip binip gitti..



Tasarlanmis bir intihar olmadigindan bahsediyorlar ki belki de dogrudur.. Dünya Kupasinda oynama isteginden ve daha dün Carsamba aksamina verdigi röportaj randevusundan.. Oysa Lara'nin ölümünden alti gün sonra maca cikmis adamdir.. Bu futbol onun kendinden kacisinin tek yoluydu.. Belki de ilk defa o baskinin olmadigi bir futbol eglencesi kendisine bulmustu lakin diger tarafin baskisi insanlarin tahmin ettiginden cok daha fazlaydi. Mayis ayinda evlatlik edindikleri cocugun arkasindan bizi yasama baglayacak der iken sanirim kimse bu cümlenin siradanliginin disinda barindirdigi gercek anlamini göremedi.. Yasami kendisine baglamak üzere bir baska kiz cocugunu evine alir iken aslinda kolundaki dövme gibi bu evlatlik edinme eyleminin belki de sadece onu daha fazla hatirlatmasinin disinda bir anlami olmadi.. O sekiz aylik bebeye daha fazla sans vermeliydi belki ama hayat.. Bu yasimda ögrendigim ve vazgecmeyecegim bir sey varsa herkesin her eylemi kendi icerisinde bir bütün oldugunun bilincidir. O eylem belki senin yasamina, senin bakis acina ve geldigin su noktada edindigin tecrübe sonucunda hayat algina celisik gelir ama eylem kendi icerisinde bagli bulundugu bütün icerisinde her zaman tutarlidir. Kimseyi yargilamiyorum ve biliyorum ki onun yasamindan ve penceresinden her sey ona göre dogrudur.



Bir tren gördü Bremen'e giden ve belki orada durmayip cok baska yere gidecek olan.. Bir ihtimal düsünmüs olacak ki bu tren beni kizima götürecek.. Belki milyonda bir ihtimal olsa da o tren kizinda duracak idi.. Bugün aramizdan hangimiz o trenin kizina kalkmadigini söyleyebilir ? Öyle olmus dahi olsa -ki pek imkan dahilinde degildir- ona inanmis bir babanin ona dogru gidisini hangi güc yargilayabilir ki ? Benim icin tüm bu yasanilanlarin basit bir özeti vardir. Bir baba trene atlayip kizina gitmistir.. Kizini bizlerden, hannover taraftarlarindan daha cok sevmistir.. Kiziyla beraber olmayi degil sadece ona kavusabilme ihtimaline hepimizi yikip gecmistir.. Her insanin birisini sevme ve ona dogru kosma hakki her zaman her yerde saklidir.. Bu dünyada kalip da yapacaginiz eylemlerinin herhangi birisi veya toplami belki de kizini görmekten daha önemli degildir, aksini kim iddia edebilir ki ?



Bindigin tren umarim istedigin noktada durmustur, yolun acik olsun Robert Enke..

10 Kasım 2009

Robert Enke'nin..


Elimi ittim bir seyler yazmaya dogru ama hicbir kelimeyi ölümün yanina yakistiramadim. Daha üc post asagida Wisniyarek üzerine yazarken canli canli andigimiz bugün.. Az önce yazarken yazarak yasatmaya calistigimi farkettim ,sanki farkli bir cümle kursam baska türlü gelisecek gibi geldi bir an. Kucuk bir an da olsa cok büyük bir sorumluluk almisiz gibi elimiz ayagimiz titredi.. Kizinin ölümünü atlamadigini düsünüyorum ve sonradan evlat edindikleri kizi da bir sekilde yerini tutmamis olmali ki bugün bunlar yasandi.. intihar ihtimali cok yüksek diyorlar ve ben okudugum adamin o derin depresyonunu bir nebze olsun hissetmisimdir.. Lakin gecip giden bir kabus sanmistik ama insanoglu kizinin üzerinden gecip gidemiyor öyle kolay.. Belki de cok baska bir sey var, bilmiyoruz önce bir disari cikalim, hava alalim, gelince ayrintilari..

Darth Vader.!!

Lahm Sorgu Odasinda.!











Simdi ona belki de klubün en yüksek para cezasini verecekler lakin basta Franz Beckenbauer olmak üzere pek cogu bir yaniyla kabul edilebilir davranis oldugunu belirterek destek verdi. Elbette etik acidan cok hos degil ki Lattek Lahm'a kesinlikle hak verir iken sadece zamanlama acisindan affedilmez oldugunun altini cizdi.. Baska acidan bunu Kahn ya da Effenberg yapsa bilirler ki böyle oyuncular zaman zaman sinir harbi icerisinde her seyi söyleyebilirler, hata yapabilirler.. Lakin Bayernin alt yapisindan yetismis ve son derece zeki olan Lahm her seyi bilerek ve haliyle bazi seyleri göze alarak son derece "bilicli" bir sekilde bu söylemleri dile getirmistir. Sakadan özürünü de dilemistir.. Elbette tüm bunlari yapabilmeniz icin Lahm kadar degerli ve ayni zamanda sorunsuz bir oyuncu olmaniz gerekiyor, Van Bommel bu cikisi yapsaydi birinci Kaptan olarak bugün bileti kesilmisti coktan..

Bu söylemlerini pek tabi baskana, Hoeness'e gidip de söyleyebilirdi. Sizce etkisi nasil olurdu ? Peki simdi bu görüsleri nasil tartisiliyor ? Lahm dogrusunu yapmistir bu acidan.. Eger söylediklerinin dogru oldugunu düsünüyorsa klubu icin de en hayirlisi olmustur.. Rummennige'cim bizim belirgin bir oyun felsefesimiz/kimligimiz yok dese laf arasinda tabi yavrucugum ama söyle söyle ama bak der konu kapanir giderdi oysa simdi her zaman hatirlanilacak dogrular tarihin icerisine postlanmistir.. Ihtiyaci olan oradan cekip alacaktir aylar-yillar sonra dahi..

Mesut Özil'in Oyun Zekasi.!




Sunu söyleyeyim ben.. Su an icin Almanyanin bana göre en durdurulamaz oyuncusu Mesut Özil'dir. Seyretmekten keyif aldigim en özel oyuncularin basinda gelir ayni zamanda. Premiere Lige cok uygun futbol karakteri vardir ve yakinda da (razi gelmesek de ayriliga)orada olacaktir diye dusunuyorum. Video'nun icerigine gecmeden önce gecen verdigi röportajin iceriginden bahsedelim. Diyor ki benim en cok sevdigim oyun Satranc. Hocamiz vardi ve hep oynardik geyigi bir yana futbola olan yansimasindan da bahsediyor.. Önümde oynayan oyuncunun iki hamle sonrasini düsünebiliyorum ve burada Satranc oynamamin payi yadsinamaz. Kahn özelliklerini saydiktan sonra oyun zekasina yönelik güzelleme yapar iken spiker yasini dile getirip kaninda mi var ki diye devam ediyor.. Kahn, egitilebilir oldugundan bahsedeiyor ki bence egitim ancak cok kucuk yaslarda aha böyle satranc filan oynamakla mümkündür.. Belirli bir yastan sonra mümkün degildir.. Mesut futbolu icgüdüsel olarak icerisinde tasiyor.. Teknigi, driplingleri velhasil yeteneginin yaninda konu edilen oyun zekasi..

Kahn'in oklarla ekranda anlattigi ise Schweinsteiger'in pasi sirasinda Özil'in iki hamle sonrasini dusunup o pasi Schweini'den almak icin hamle yapmamasi ve bunun yerine Klose'nin alip iceriye oynayacagini düsünerek o kosuyu gerceklestirip golü atmasidir..

Burada pasif rolde iken nasil düsündügünün alti cizilmis lakin ben daha cok verdigi o müthis paslari da göstermek isterdim.. Almanyanin umudu oldunuz, bu baski sizi korkutmuyor mu sorusuna daha cok seviniyorum diye cevap verir iken son derece samimidir zira o aslinda herkesin bir sey yapamadigi zamanlarin kralidir. Her türlü kiliti acabilecek bir ayaga ve bundan da önemlisi oyun zekasina sahiptir.. Suradaki gecen hafta attigi golü de lütfen izleyin derim....

Jens Lehmann.!



(Sana güveniyoruz)



(E anlayin artik )

Galatasaray'in Orta Üclüsü.!



Ayhan Akman
Tobias Linderoth
Baris Özbek
Mehmet Topal
Mustafa Sarp
Arda Turan
Elano Blumer

Galatasaray'in bu yeni olusumunda en cok tartisilan konu bu yedi oyuncudan hangi ücünün oynamasi gerektigi ve bunlarin nasil ve ne sekilde bir performans gösterdigidir. Takimin ileri ucunun performansi herkesi tatmin eder durumda iken buna mukabil orta saha üzerine yapilan tartismalar bitmek bilmedi ve ayni zamanda defans konusundaki sikintilarin da bire bir nedeni olarak gösteriliyor. Öyle ki takim iki-üc mactir cok az pozisyon verir iken bunun nedeni defans oyuncularinin iyi performansindan ziyade degisen orta saha oyunculari olarak gösteriliyor(kismen dogrudur da). Bu orta üclü ayni zamanda sistem tartismalarinin da merkezinde yer aliyor.

Ben sistem konusunda iki kelime daha edeyim ve sanirim bu konuda hemen herkesten farkli düsündügümü de söylemeliyim. Rijkaard bana göre sezon basindan beri belirgin bir sistemi oturtmaya calisiyor. Sistem adi altinda tartisilan tam olarak nedir onu ben cok iyi cözemedim. Bana göre sistemi belirleyen dizilimden ziyade daha cok takimin hucum/defans konusunda izledigi stratejidir. Gücün esit bir sekilde dagildigi, herkesin oyunun her yönüne katilim gösterdigi oyun felsefesidir. Dizilim bu felsefeye en uygun olan konumlanistir. Dizilimin temelinde de oyuncularin her birine esit sekilde her görev paylasimi yapabilmesi icin imkan tanimasi yatmaktadir ve bu yüzden kabaca 4-3-3 düzeninde oynuyorlar.. Zira bu her futbolcunun her alanda aktif olabilmesinin en kolay yoludur. Nasil gole gittigi ve golü nasil önledigi üzerine yogunlasiyoruz..

Bu düzen sezon basindan beri cok fazla degismiyor ama saha ici görevleri giren ciken oyuncularin farkli farkli nitelikleri olan futbolcular oldugu vakit performans farkliliklariyla isler biraz degisiyor. Baris ya da Arda oynasa da belirgin görevi cok degismiyor ama kendisine verilen talimatlar bütünün bir kisimini digerlerinden daha iyi kotardiklari ölcüde farkliliklara yol aciyor. Ön ic oyuncusu olarak Arda ya da Elano oynadigi vakit savunma görevlerini nitelikleri acisindan Baris kadar iyi yapamiyor, digerleri de hucumu. Bu farklilik olsa da sistem ve görev dagilimi adina sene basindan beri degisen cok bir sey yoktur sadece daha iyi algilayabilme, daha iyi verilen görevi yerine getirme olabilir.. Derine inildiginde ise sadece Ayhan'in girip cikmasi aslinda varolan yapiyi mutlaka ki degistirecektir zira Ayhan benzeri aslinda takim icerisinde yoktur. Arda-Elano ya da Sarp-Topal degisikliklerinden her zaman farkli olacaktir. Bu denli degisimler, orta üclünün birbirlerinden farkli nitelikte oyuncular barindirmasi, toplamda varolan stratejiyi kökünden degistirmiyor. Arda ya da Elano oynadigi zaman toplar tek bir oyuncuya cikartilip on numara oynamiyor, aslinda sistem degismiyor ama oyuncularin kendilerine verilen görevi ne kadar kotardigi degisebiliyor. Aksakliklar cikiyor, sakatliklar, cezalilar ama Rijkaard bildigini uygulatmaktan vazgecmiyor.

Konuya dönersek mesele hangi orta üclü olmasi gerektigi kadar olmasi gereken orta saha profili de isin bir baska önemli ayrintisi.



Defansif orta saha görevi olan oyuncu bir tane olmalidir ve bundan baslayalim. Defansin oyun kurmasina yardimci oldugu gibi topu öndeki ikiliye dogru bir sekilde tasimali ve ayni zamanda önde kurulan her türlü ücgenin/topu ön bölgeye tasima eyleminin kiyisinda kösesinde de yer almalidir. Genelde bu bölgedeki aksiyonlarin pasif oyuncusudur. Baska acidan sistemin bir diger kilit oyuncusu konumundadir. Cokca zaman takim hucum ettigi vakit rakip oyuncularin hesap edemedigi bir denge-bozucu konumunda cok farkli görevleri vardir ki bunu sezon basindan beri Mustafa Sarp muhtesem bir sekilde basariyor.. Nasil ki Nonda gol atmak kadar oyun kurma konusunda da yardimci olup doksan dakikanin neredeyse üc te birlik bölümünü Galatasaray orta sahasinda geciriyorsa Sarp da ayni sekilde görev mevkisine zit yönde takim adina mücadele veriyor.. Sistemin güzelligini sahada yansitan iki adamin birbirleri ile olan iliskisi ve yakinligi önemlidir. Bu yüzden defansif orta saha tercihi Topal ya da Baris degil de Mustafa Sarp olmalidir. Zira süpürücülünün yani sira kücük takimdan henüz gelmis olmasinin verdigi bir ayrinti olarak verilen görevi harfiyen yerine getirme cabasi taktiksel acidan onu daha da önemli kiliyor sinirli yetenegine ragmen.. Buraya benim ikinci adayim gelisimini istenilen noktaya getiremezse Mehmet Topal ve akabinde de Baris Özbek olacaktir ..



Ortada yer alan bu üclünün bana göre en önemli özelligi birbirleri ve takim ile olan uyumudur. Baska acidan oyuncular mutlak suretle saha icerisinde gezgin bir anlayisi benimseyip hareketli olmak durumundadirlar. Topu uzun toplarla ileriye tasima ya da öndeki oyun kurucuya iletmenin disinda kademe kademe kendilerine yaklasan oyuncularla girilen varyasyonlar dogrultusunda öne dogru tasima eylemi söz konusu. Baris Özbek, Mehmet Topal ve Mustafa Sarp ile Ayhan Akman arasindaki en büyük fark budur. Diger üclü topa belki cok daha iyi basar, savunma yönleri kuvvetlidir ve yer yer ileriye dogru güzel paslar atabilirler lakin asli görevi topu diger tarafa tasima konusunda ancak yardimci eleman olabilirler. Saha disinda degil saha icerisinde lider özelligi olmalidir. Ben bu yüzden bu üclünün olmazsa olmazini düzgün bir performans sergiledigi takdirde Ayhan Akman olarak belirtiyorum. Eger bu takim iki defansif orta sahali 4-4-2 ya da Baklava modeli dedigimiz 10 Numarali 4-4-2 oynasaydi o zaman belki digerleri daha baskin cikabilirdi.

Takim pres yediginde her seyden önce sayica fazla olmalidir orta sahada. Iki bekin ve forvetin orta sahalasmasi bu konuda size yardimci olur iken bu ancak takimin boyu kisa oldugunda mümkün olabilir. Bu da sizin uzun toplarla oradan cikis yapmanizi engeller. Dolayisla alti kisinin iki lider esliginde boslugu hareketli/gezgin olmasiyla ancak yakalayabilir. Bu kaosa hükmedecek iki lider ön ic oyuncusu zorunludur.



Takim özellikle sezon basinda iki defansif orta saha ile yer aldi. Bu sistem icerisinde bir kusurdur. Özellikle burada yukarida bahsedildigi ölcüde lider eksikligi göze carpar iken bu kusur Sabri üzerinden ve Sabri liderliginde kendi acigini kapatti daha cok. Sistemin icerdigi bir aksiyon ya da secenek olsa da ön ic ikiliden birisinin eksik kalmasi sonucu biraz da zorunlu bir tercih oldu. Sabri bu sene sakin olmasinin ya da eskiden sik sik yaptigi deli fisek gibi öne firlamasiyla degil bu konumda taktiksel olarak kendisini gelistirebildigi icin bu kadar güzel oynamistir geride kalan maclari.. Mevzubahis konu hucum etmesi, sik sik ileriye cikmasi degil-ki bunu eskiden de yapardi- bunu yapar iken nasil bir yol izledigidir. Hakan Balta ile aralarindaki en büyük fark sanildigi gibi hucum potansiyeli degil insiyatif alabilecek karakter farkliliklaridir. O frikik öncesi topu Kewell ve Arda'ya ragmen vermemesi, ikinci kaptanligi kankasi Arda Turan'in birinci kaptanligina ragmen reddetmesi gibi cok önemli karakter degisiminin icerisinde sahaya futbol olarak da yansimasi vardir.. Iki lider ön ic oyuncusu gerekir ve fakat uzunca süre bu eksikti. Sabri, ileriye cikmasi degil o bölgenin lider oyuncusu olmasiyla sahsen benim takdirimi kazanmistir. Ataklarin tek basina gelisimini izlediginiz vakit sag bekten basliyor, defansif orta sahalarin yardimi ile ileriye ulasip keita ile kombinasyona giriyordu.. Performansindaki farklilik Sabrinin yetenegiyle degil mental acidan kendisini gelistirmesiyle ilintilidir ki bu saha icindeki tavirlarina kadar yansimistir. Ve ben bu seneki Sabri Sariogluna "helal" diyorum, helal..

Orta ön ikili ofansif yönü fazla olan ve bahsettigimiz üzere en önemli özelligi (saha ici) lider karakterli futbolcu olmasidir. Cekip cevirme isi bu ve ayni zamanda presi de kirabilme gücüdür. Kendi baslarina hareket edip topun hangi bölgeye aktarilmasi konusunda karar verip kendi bölgelerinde izlenilecek olan stratejiyi de saha icerisinde belirlemelidir. Topal bu konuma yavas yavas yaklasir iken misal Besiktas'in Fink'inin iyi oldugu alan aslinda buydu lakin henüz o konuma gelememis ya da o sekilde kullanilamiyor. Yetenek oldugu kadar taktik bilgisi de önemlidir. Mehmet Topal yavas yavas arttirdigi performans ile dogru pas oraninin arttirmasi bir yana insiyatif alabildigi ölcüde ancak buranin ikinci adayi olabilir. Elano keza defansif acidan yeterlilik gösterebildigi ölcüde yine bu bölgenin diger ikinci adayidir. Pozitif futbol adina Elano'dan yana umut tasiyoruz zira topa daha cok sahip oldugunuz vakit aslinda daha az atak yemis yani daha iyi savunma da yapmis oluyorsunuz bir bakima. Bu acidan oyunculari degerlendirir iken salt savunma ve hucum özelliklerinden ziyade takima ne kadar hucum veya savunma kazandiriklari göz önünde bulundurmalidir. Son dönemlerin Ayhan Akman'i kosmadigi icin degil kötü pas attigi icin cok fazla atak yenilmesine neden olmustur gibi.. 10 numara algisi gibi yüzeysel bakis acisiyla kandirikci bir yani vardir. Siz topa sahip oldugunuzda aslinda karsi taraf size yüklenemiyor ve bu bir takimin yapabilecegi en temiz savunmadir. On tane makalele olsaniz topa sahip oldugunuz kadar karsi tarafi etkisiz hale getiremezsiniz.



Elano'yu bu orta üclü icerisinde Arda ile kiyasa soktugunuz vakit aslinda Arda Turan'dan daha fazla artisi olan futbolcudur. Lakin bir liderlik özelliginden bahsediyoruz.. Bir tim kurma ve o timi yönetme becerisi cok önemli rol oynuyor. Elano ise tim kuracak ve daha onu yönetecek kadar takim icerisine girememistir, sik sik elleri havada bana top atin diye isyan ettigini görüyoruz sahada. Oysa o bölgede varolan cok aksiyon otamatige baglanmasi gerekir. Arda yer yer geriye gelip oyun kurmaya calistigi vakit pek cok orta saha oyuncusundan cok daha basarili olmasinin nedeni sadece yetenegi degil o bölgeye dahi liderlik edebilecek karizmaya, takim ici anlasilir olmasina baglidir. Elano'nun performans sorunu bu cok secenekli sistem icerisinde kendi timini kuramiyor, saha ici liderligini kabul ettiremiyor olusudur daha cok.. Cok sükür ki on numara pozisyonunda oynamiyor ve Lincoln gibi takim ici huzursuzlugun ciktisini bize pahaliya ödettirilmiyor.

Baris Özbek gibi sahsen oyun zekasi bana göre en düsük olan oyuncularin basina gelen bir futbolcu eger bu sistem icerisinde üc bölgeden öndeki ikilinin degismez oyuncusu olabiliyorsa bu tamamen teknik direktörün basarisi ve sistemin islerliginin bir baska göstergesi olacaktir lakin henüz bugün icin henüz böyle bir durumdan söz edemeyiz. Benim de Rijkaard'dan beklentim bireysel becerilerin disinda sablon ürünü goller ve Sabri gibi farklilasan oyuncularin fazlaligidir.. Sistem tam anlamiyla isledigi vakit takima sonradan giren her oyuncu bu bölgede ikinci secenek olacaktir cok derin yetenek farki olmadigi sürece.. Burada iste bu yaklasimlardan Rijkaard'in degerini ve basarisini ölcecegiz..



Arda Turan bu üclünün adaylari arasinda olsa da takimin diger on futbolcusundan ayri bir konumu var. Rijkaard onu Michels'in Cruyff'u gibi kullaniyor. Sarp gibi Arda Turan size karsi kolay bir sekilde taktiksel acilim sergilenememesinin her zaman nedeni olacaktir. Bu rolüyle takimin degismezi olmasi kacinilmazdir. Oyuncularin saha icerisinde sürekli birbirlerinin pozisyonunda oynayabilme becerisi nasil ki Özil'in de üzerinde durdugu gibi inanilmaz bir avantaj sagliyorsa Arda Turan'in da bu gezgin rolü rakip takimlarin sizin üzerinizde kolay cözüme ulasamamasinin bir nedeni olacaktir.

Ben anketleri cok sevmiyorum ve bu blogda da yer vermiyorum lakin bu bir ankettir. Yorum birakma zahmetine giren insanlar nedenlerini aciklamasalar dahi hangi üclünün en dogru secim oldugunu da kenara ilistirirlerse cok memnun olacagiz zira bu konu hakkinda herkesin görüsünü merak ediyorum. Su an varolan performanslara göre benim ideal üclüm sudur:

Mustafa Sarp- Ayhan Akman - Arda Turan.

8 Kasım 2009

Diyarbakirspor - Galatasaray: 1-2



Yazilacak,cizilecek cok bir sey yok..

Galatasarayin sorunu ortadadir. Diyarbakirspor'un ilk onbes dakikada yaptigi presi cözecek bir taktiksel acilim henüz gelistiremedi.. Pres bu seviyede oldugu vakit bunu asacak bir orta üclü cikaramiyor.. Daha dogru ifadesi taktigi o seviyede uygulayabilecek konuma yükselemedi.. Bu orta sahada yanlarina gelen forvet, disforvet, bek ve defansif orta saha ile birlik olup topu ileri tasima eyleminde sorun yasiyor. Bireysel beceriksizlik, uyumsuzluk ve rakibin sizden yer yer fazla oyuncu ile orada savasmasi. Mesele de zaten bir sekilde rakipten her daim bir kisi fazla olabilmenin yollaridir.. Bu halledilirse zaten top daha cok sizde olur, yollar asilir ve daha az pozisyon yersiniz.. Yenilen golde misal Kewell'a kadar giden ücgen ariza aldi ve gol geldi. Bu orta üclü sistemin kilit noktasidir.. hucum ya da defans gücünüz biraz da buraya baglidir..

Zaman ,uyum önemlidir genelde.. Bakiniz Sabri-Arda uyumsuzlugu. Bu sene belki de ilk defa Galatasaray sol tarafi saga göre daha iyi bir sekilde kullandi. Arda'nin kendi bireysel becerisi ile gelen bir pozisyon olsa da gollerin her ikisi ve kombinasyonlar genelde sol tarafta basariliydi..

Takim Keita'yi ariyor, takim fazlasiyla Baros'u ariyor.. Ben ise Linderoth'un tam anlamiyla dönüsünü bekliyorum.

Ayhan'a istediginiz kadar kizin. Sabaha kadar küfredin ki o denli kötü bir performansi da vardir son maclarda lakin bu sistemin bu noktasinda oynayabilecek aslinda mevkisi itibariyle tek oyuncudur. En kötü performansinda dahi onunla daha kolay boslugu yakaliyor, cok daha hizli cikabiliyor.. Soldan saga gecirebiliyor ,dogru yerleri daha iyi seziyor.. Bir baska önemli nokta olmasi gereken hareketlilik, gezgin orta saha oyuncu profiline cok daha uygun.. Sizden alacak ve ileriye dogru kademe kademe tasiyacak..

Takimin bugün en iyisi Arda-Kewell idi lakin benim icin üc puan ne kadar güzelse o Sabri'nin girmeyen frikigi de o kadar hüzünlüydü.. Önemli bir üc puan ve cok da renkli olmayan bir mac idi..

Pazar gecesi, sabahin köründe kalkis, ruh halimiz inanirim ki pek cogumuzun berbat ve ben öyle yorgunum ki iki milyon yil yatarsam belki biraz dinlenmis olurum..

Reneeee Adler.!



Söyle tarif edeyim.. Akliniza Loddar'i getirin.. tam zitti da bu adamdir iste.. Yetenekli ve güzel kaleci olmasi bir yana cok da güzel bir karakteri vardir. Her demecinin altina genelde ben imzami da atarim.. Gözündeki rahatsizlik nedeniyle milli takimdan affini istemis.. E hadi bakalim, gecmis oLsun..

Loddar: Almanya kendisinden utanmalidir.!



"..ben eminim ki Franz Beckenbauer'in ardindan bu ülkenin ikinci en cok taninmis futbol simasiyim lakin bana yapilan bu muamele yüzünden almanya kendisinden utanmalidir.!

"Nürnberg ve Frankfurt ile anlasiyordum ama taraftarlar Bayerndeki gecmisimden dolayi beni istemediler.. Vizyonu genis ikinci bundesliga klubü bile calistirabilirim.."

"Ben her zaman dürüsttüm.. birileri kokain icti, Köln'ün basina gecti. Ben 4 kez evlendim ama birileri karisini aldatiyor, temiz kaliyor.."

allam yarebbim.. ay bana fenalik geldi..

Lahm Üzerinden Bayern Münih.!



Philip Lahm cok önemli bir mac öncesi Sueddeutsche Zeitung'a bir röportaj verdi. Hoeness'i de sinirlendiren isin etik kismini bir kenara birakiyorum yani en azindan cok önemli bir mac öncesi böyle sivri bir gündem olusturmak cok dogru degildi belki ve fakat benim burada Bayern analizi altinda söyleyecegim ne varsa inanin hepsini icerisine katmis ve cok cesur bir icerik sunmustur bizlere.. Bunu sadece Türkiye'de degil dünyada dahi cok az futbolcu yapar.. Cok saglam elestiriler, analizler var ki inanilmaz.. Buraya gelmeden önce biraz Lahm'a deginmek gerek..

Lahm'in futbolculuguna sanirim tek bir insanoglu olsun bu diyarlarda olumsuz bir sey söyleyemez. Cesareti de biraz buradan gelir.. Eksiklikleri muhakkak ki vardir lakin mevkisi itibari ile dünya capinda olan bir iki isimden biridir zaten.. Ki röportaja Barca'ya gitmeyip burada kaldiginiz icin pisman misiniz diye giris yapiliyor. O her ne kadar pisman degilim dese de verdigi her cevabin iceriginde örnek olarak aldigi klubun barca olmasindan dolayi ben biraz pismanlik sezmiyor degilim.



Lahm, karakter olarak benim burada sürekli isledigim eski model olarak adlandirilan lider oyuncu tipolojisinin bire bir zittidir. Milli takimda Oliver Bierhoff-Ballack kavgasinin altinda yatan aslinda onun fikirleridir. Kendisi abitur yapmis ve daha baska oyuncularin yine abitur yaptigindan dem vurup cocuk gibi mac icerisinde azarlanmamasi gerektigini ve o Ballack modeli liderligin de eskide kaldigini belirtiyordu. Bierhoff, biraz da bundan kuvvet alarak Ballack'in üzerine bu konu üzerinden gidip cok baska bir kavgaya sebep olmustur amma velakin Lahm cesurdur, bildigini bir sekilde söyler.. Bugün itibariyle yayimlanan röportajin icerigini bugüne kadar hicbir bayernlinin cesaret edip söylebildigini sanmiyorum.. Bayern klubününe yapilmis en agir elestirilerden birisidir.. Gecmiste Klinsmann icin taktik bilmiyor, oynatmaya calistigi taktigi ben algilayamiyorum da demisligi mevcuttur. Bugün pek cok otorite bunu tekrarliyor.. Vaktim olsa bire bir cevirecektim lakin özet gecmek de yetecektir.. Ne demistir Lahm ? Bana Bayern analizi yaptirmayacak ölcüde her seyi söylemistir.. Saglam elestiriler geliyor bu adamdan.. Ve fakat bu asagida özeti gecilecek röportaj sonrasi Hoeness puan kaybinin da verdigi kizginlikla acik bir sekilde tehtit de etmistir

"sundan kesinlikle emin olabilirsiniz ki o bu röportaji verdigine pisman olacaktir.."



Lahm, Bayern'in en basta transfer politikasini elestirmistir. Tüm elestirileri boyunca Barca,Man U ve Chelsea gibi klupleri örnek gösterip orada var ama biz de yok diye dile getirmistir eksiklikleri. Her seyin basinda bu kluplerin bayernin aksine kendilerine ait belirgin bir futbol felsefesi ve kimligi oldugundan ve transferin bu felsefe dogrultusunda yapildigindan dem vuruyor.. Bayern Munih'in bir futbol felsefesi, futbol kimligi olmadigindan ve bu nedenle sadece bir oyuncuyu iyi bir oyuncu oldugu icin transfer etme yanlisligina düstügünü dile getirmistir. Biz Mario Gomez'i aldik ve haliyle sezon öncesi 4-4-2 hazirligi yaptik.. Bütün yaz bunu calistik.. Ayni zamanda bu sistem geregi ikinci bir defansif orta saha(timoschuk) daha aldik.. Lakin ardindan cok iyi bir oyuncu olan Arjen Robben'in transferiyle 4-3-3 oynamaya karar verdik.. Defansif orta saha ve merkez forvet sayisi bire düsünce sorun her bakimdan büyüdü. Biz Arjen Robben'i cok iyi bir oyuncu oldugu icin aliyoruz olmasi gerektigi gibi sistemimize uygun hedef futbolcu oldugu icin degil. Bir oyuncu sadece iyi bir oyuncu oldugu icin transfer edilmemelidir. Bu cok büyük bir yanlistir.!



Büyük takim olarak bir futbol felsefesi ve kimligine ihtiyaciniz vardir. Barca 4-3-3 oynar, teknik adamlari da o yöne dogru kosullandirirlar, transferleri bu sistem geregi ihtiyaca göre yaparlar. Kim olursa olsun orada 4-4-2 oynatamaz mesela.. Oysa biz sisteme göre futbolcu degil, futbolcuya göre sistem belirliyoruz..

Kiyaslandigimiz büyük kluplerin ortalama 8 farkli mevkide birinci sinif oyunculari mevcut iken biz de ise bu sayi cok cok az. Baska acidan rekabet bize her zaman fayda getirmiyor. Barca isteseydi Ibrahimovic transferine ragmen Ettoo kalirdi belki ama bu onlar da biliyor ki yarardan cok zarar getirirdi. (Gomez,Klose,Toni )

Öne dogru oynamadigimizi söylüyorlar ki haklilar. Lakin bu takimda 4-3-3 ün istedigi orta saha oyuncusu yok. Takimin temel problemi bana göre orta sahadadir. Saha icerisinde gezgin bir anlayis ile defans ile ofans arasina köprü olacak nitelikte futbolcu yok. Basa dönüyoruz, önce sistem ve futbol kimligi daha sonra sisteme göre hedef futbolcu secimi olmasi gerekir. Bu yüzden oyuncularin da bu konuda sucu yoktur.. Klubün transfer politikasi ve kendine ait bir felsefesi olmamasidir aslen sorun..



Lahm öyle takik bir sekilde takimin futbol kimligine egiliyor ki ona göre takim gelen teknik adama sistem konusunda diretecektir. Biz 4-4-2 oynuyoruz ve buna göre transfer yapiyoruz ve sen buna göre takimi oynatacaksin gibi.. Barca'da hicbir zaman 4-4-2'nin oynanmayacagini, bir futbol felsefesine sahip olduklarindan ve bunun benzerinin Bayern de olmasi icin calismalar yapilmasi gerektiginden bahseder iken bu yapilanma asamasinda Van Gaal'in da cok uygun bir secenek olduguna dikkati cekiyor.. Daha da sunlari söylüyor Van Gaal icin..

Van Gaal benim gördügüm belki de taktik konusunda en yetkin antrenördür ve bu yüzden sistem insasi adina cok güzel bir secenektir. Klinsmann döneminde dahi olmayan mac sonrasi mac analizleri ve daha baska yeni metotlar söz konusu. En azindan bugün bizim de algilayabildigimiz bir "taktik" kavramindan bahsedebilyioruz diyerek Klinsmann'a yönelttigi elestirileri gizliden bir daha tekrarliyor.. Futbolcular olarak sahada o an keyfimize göre hareket ettigimiz zaman mac sonrasi tüm takimin bizi elestirebilecegi korkusu var artik.. Bu bizi aslinda daha disiplinli yapiyor. Disipline cok fazla önem veriyor ve onun göründügü kadar korku duymanizi gerektirecek bir karakteri yoktur diye de ekliyor. Hala farkli taktikler, dizilimler söz konusu ve bu da teknik adamin arayis icerisinde oldugunu gösteriyor ama bir daha belirtmek gerekir ki sistem insasi konusunda önemli bir isim ve taktiksel yetkinligi üst düzeyde.



Bunlarin disinda Hoeness'in baskanliga oturacagi icin menajerlik konusunda kendisini geri cekmesi diger etkendir. Sadece baskanlik degil Rummennige ile beraber isin ekonomi kismi ile ilgileniyorlar ki Audi ile yaptigi 100 ve hatta Bild'e göre toplamda 200 milyon euro gelir getirecek anlasmadan da bunu görebilirsiniz.. Yerine gececegi söylenilen Nerlinger'in yapmasi gerekenin takima bir futbol felsefesi kazandirmasi gerektiginin üzerinde durarak Bayernin transferlerinden sistemsizligine degin saglam elestirileri siralamistir..

Bunun üzerine bayern icin bir kac cümle de biz kuralim. Takimin yaptigi cok önemli iki transfer bütün dengeleri sarsmistir. Aslinda her sey öyle bir gelisti ki sanirim baska türlü olamazdi. Van Gaal, Alkmaar öncesi pek cok hollandali gibi sisteminde direten ve asla vazgecmeyen bir antrenör idi. Alkmaar'da 4-4-2 ile tanisti ve bir gecis sagladi. Artik her ikisini de oynatabilirdi yeni takiminda.. Öyle oldu ki iki önemli transfer onun icin önemli olmus olan iki sistemi de zorunlu kildi. Eldeki Toni'nin varliginin yaninda bir de Gomez eklenince 4-4-2 derken Ribery ile bulusturulan Robben ise 4-3-3.. Van Gaal ne yapsin ? Yanlis da olsa bir konuda direten teknik adam anlayisini terk etmesi onu aslinda zora sokan, bu kötü günlerin bir baska nedenidir..

Baska acidan asiri disiplin ve tipik hollanda teknik adam modelinin sart kostugu sey basaridir. Galatasaraydan dahi bunu görebilirsiniz. Arda'yi oyundan cikarma eylemi eger basarili sonuc aliyorsa teknik adam artisi olarak yer eder iken ola ki basarisiz sonucta basarisizligin kaynagi, teknik adamin yanlisligi olarak yer alir basinda.. Daha da önemlisi böyle yildiz oyunculari yedek birakmak zorunda kaliyor iken basarisizlik bu oyunculara cok fazla güc verir, onlarin daha fazla calismasini alikoyar sürekli yedek kalmalarinin kendilerine olan güvenlerini yitirmesini saglayacagi gibi.. Toni'yi Schalke ve önceki maclarda gördüm ,inanamadim.. Cocuk gibi, kaybedenlerin simgesi olmus.. Öyle kendine güvensiz, savruk.. Toplamda Van Gaal'i biraz olsun etkisizlestiren sportif basarisizlik sonrasi oyuncular ile farkli sekilde carpismasi, kararlarinin tartismaya acilmasidir. Oysa bugün grup birincisi olup ligde lider olsaydi herkes ve her sey cok baska olacakti. Her seye ragmen en büyük elestiri futbolcularin özgüvenlerinin yitirilmesine neden olacak olaylarin yasanmasidir.. Bu büyük bir eksidir onun hanesine yazilan..

Son olarak Almanyada basarili olmus Hollandali teknik adam yok denecek kadar azdir ki bunlarin arasinda diktatör kelimesinin bile cok naif kaldigi, dönem itibari ile en fazla parayi almis yüzyilin teknik adami Rinus Michels dahildir. Dick Advacoat, onca maddi imkanina ragmen Gladbach ile 15. iken kovuldu ama arkasindan Zenit ile UEFA kupasini kaldirdi.. Michels Köln takimindan kovulur iken 88 Avrupa Sampiyonasinda Hollanda ile kupayi kaldirdi... Yine geldi yine basaramadi.. Stevens bir istisnadir ki bunlarin arasina ben Martin Jol'u da eklemek isterdim eger burada yasamini devam ettirseydi.. Van Gaal basaracak midir ? Isi cok cok zor.. Yalniz Lahm'in da üzerinde durdugu gibi Bayernin dahi teknik adam ve sistem konusunda sabira/sisteme ihtiyaci vardir oysa bizim ? Koy iki forvet, B Plani yarat, salla gitsin mnkym..

Thomas Doll Röportaji.!



Spor Servisi programinin editörü Onur Erdem'in NTV Spor adina Persembe aksami gerceklestirdigi ve bizim de icerisinde az biraz tuzumuzun oldugu Thomas Doll Röportajini postlayacaktik. Lakin gerek kalmadi zira röportajin tamamini suradan yani ntvspor.net'den okuyabilirsiniz.. Videosu ise suradadir.. Akabinde buranin okurlari az cok hangi sorularin iceriginde bizim tuzumuzun bulundugunu kesinlikle dogru bir sekilde tahmin edecektir. Simdilik siz okuyun ve ben ilerleyen zaman icerisinde bir Doll postu yazar iken buraya tekrardan gelecegim.. Bir kez daha basit gibi görünen bir röportaj isine harcadigi emege bizzat sahit olmus bir insan olarak Onur Erdem'e tesekürler, Mehmet Demirkol'a da saygilar.. Yok geyik yapmiyorum adam her program bu isin mutfaginda olup cok fazla emek harcayan isimleri sik sik dile getiriyor, ondan dolayi biraz bu isme asinaliginiz vardir gibi.. Ileride Doll postunda bir daha su noktaya gelecegimizi belirterek bir baska Röportaja gecelim zira Lahm yakti gemileri(super bir röportaj verdi), az sonra diyoruz..