26 Şubat 2011

Leeds United - Galatasaray 2-2



Bence burada Hagi'yi bir daha izlemek gerekir. Muhteşem iki hareketi var asistin dışında. Aynı zamanda "genç " Kewell da gözlerden kaçmamalıdır. Keza Hakan Şükür'ün o golü.. Emre dün neyse bugün de o..

Biz çok çabuk unutuyoruz ve dahası yeni kuşağın bugünlerden haberi hiç yok.. oLsun bi zahmet.!

Bayern München - Borussia Dortmund.!





Çok uzun zamandır bir Bundesliga maçı için böyle heyecanlanmamıştım. Galatasaray maçı ile çakışmaması da işin en güzel tarafı. İnanılmaz keyifli bir maç bizi bekler. 198 Ülkede canlı seyredilecektir bu karşılaşma..

Her iki takım da ofansif futbol anlayışına sahip ve bugüne kadar attığı gollerin sayısı da eşit: 49..

Bayern pozisyon almasını bilerek yeteneklerini de doğru bir şekilde kullanarak topa sahip olur iken Dortmund sahada arı gibi çalışkanlığı ve hareketliliği ile sürekli pozisyon üreten bir görüntüsü var. İki takımın da maç başına ürettiği gol pozisyonu inanılmaz.. İkisi de kapanmadan galibiyet için oyunun hakimiyetini ele geçirmek adına mücadele edecektir sahada.

Bayern'in bugün itibari ile sorunlu bölgesi yok desek yeridir. Lakin Dortmund karşısında bu ağır defansın sorun yaşayacağını düşünüyorum ve fakat Gustavo gibi bir güç geldi orta sahaya. Bundesliganın en iyi ve en fazla top kapan oyuncusu konumundadır. Oyunu açma konusunda sıkıntısı olsa da oynatmama ve top kapma becerisi inanılmaz. Nuri'nin başına bu oyuncu ile kilit koymak çok mantıklı..

Dortmund'un sorunu ne kadar yetenek olursa olsun kalecisi. Weidenfeller müthiş maçlar çıkarır iken sakatlandı ve bugün Avustralya'da geçen sene yılın en iyi genç oyuncusu seçilmiş Langerak var. Sorun şu ki ikinci takımla bile yaptığı maç bu sene yok.. Dolayısla Bundesliga tecrübesi olmayan kaleciyi böyle zorlu bir maçta test etmek durumunda Klopp..

4-2-3-1 Dortmund'a 4-4-1-1 Bayern.. Her iki dizilim de bu takımlarda ileriye doğru açılım yaptığı vakit 4-1-4-1'e dönüşüyor. Ribery-Robben-Müller'e Schweinsteiger yaklaşıyor veve Greusskreutz-Kuba-Götze'ye de Nuri.. Bir yanda Barrios diğer yanda Mario Gomez.. Schmelzer soldan bindirecek Lahm sağdan ve oynarsa Pranjic de soldan..

Ben Nuri'nin kaptan çıkacağı bu maçı almasını beklerim ve fakat mantık da der ki Bayern bu maçı alır.. Tahminimi de yapayım 3-1.!

Sonucu ne olursa olsun keyifle izlenecektir TSİ ile 19:30'da başlayacak olan bu güzel karşılaşma..

24 Şubat 2011

Sin Palabras "Live "



Çok severdim ve hala severim. Canlı performansı nasıl olur diye düşünüp de bulamamıştım o dönem.. Şimdi gördük ve sevdik de.. O sesinin tınısı canlı da cansız da değişmiyormuş hiç bunu da öğrenmiş olduk.. Bir de şöyle dinleyin derim ben.

Bayern München Gerçeği.!



Pek çoğunuz itiraz edecek olsa da ben Hoeness'e katılıyorum. Ekonomik ve Sportif açıdan düşünürsek Bayern München dünyanın en iyisi..

Ribery'i oradan çekip alabilir misiniz ? Başkanın ifadesine göre 82 milyon avroya varan teklif(Chelsea) zamanında reddedilmişti. Lahm'ı ya da Schweinsteiger'i ? alamadı dünya devleri. Zira ekonomik açıdan durumu olabilecek en iyi seviyede ve bunu futboldan ya da bizzat marka değerinden yaratıyor, ne arap şeyhi ne diğer liglere göre inanılmaz TV gelirleri ne de başka bir şey.. Aksine; TV gelirleri açısından Galatasaray ya da Fenerbahçe'den çok bir farkı yok.

Örnek alınması gereken ayrıntı ise bu konumuna rağmen kadrosunun içerisinde kendi yetiştirdiği oyuncu sayısı konusunda Barça ile yarışır duruma gelebilmesidir. Bugün itibari ile Thomas Kraft, Badstuber,Thomas Müller,Schweinsteiger, Lahm kendi ürünüdür. Mehmet Ekici ya da Contento eklendiği vakit yarısından fazlası kendi özkaynak üretimi olacaktır.

Bu içeriği bizim ülkemizde olduğu gibi yabancı sınırlamasının olmadığı ve istediği anda dünya yıldızlarını takıma ekleyebilecek maddi gücün olduğu yerde üretebilmiştir. Zira futbol doğrusu budur..

Devlet ona stat yaptığı için ayar çekemez iken o kulubün başkanı şehrin reklamını her şeyden daha fazla yapabildikleri için ezeli rekabetin diğer tarafın takımını tutan belediye başkanına zorla boyun eğdirebiliyor..

En fazla popüler belki şu takımdır ya da en fazla sportif başarı belki şudur belki en fazla şu ayrıntı şurada vardır lakin hepsini topladığınızda en tepede bana göre Bayern München bulunur. İster sevin ister sevmeyin ama takdir etmekten...

Mitchell Langerak.!



Bakın bu şampiyonluğa giden yolun olmazsa olmazıdır. Mitchell Langerak..

Bir takım oluşturuyorsunuz ve fakat eninde sonunda yarışın galibini belirleyecek olan genelde üç ya da bilemedin beş puan oluyor. O kadar değerlidir aslında alınan bir galibiyet ya da beraberlik sonucu topladığınız puan..

Çok iyi bir onbir var elinizde..Her an ve her an bunlardan herhangi birisi eksik kalabilir. Lincoln'lü Schalke o sezon Slomka ile beraber şampiyonluğun bir numaralı favorisiydi. Ne oldu ? Bir kırmızı kart ve beş maç oynamayan Lincoln yerini Mesut Özil'e bıraktı. Mesut o günlerde ilk defa forma giydi.. Oysa o hazırlanmış ve hazır bir şekilde kenarda bekletiliyor olsaydı belki bugün Schalke elli yılı aşkın bir süredir şampiyon olamayan takım olmayacaktı...

Ya da kaleciler.. Çokça düşünülür ki takımın as kalecisi varsa gerisi önemsiz. Mourinho neden sürekli kazanır ? Bırakın yedek kalecisinin bir gün takımın kalesine geçme zorunluluğunun bilincinde olmasını.. Adam kalecisiz kalsa hangi oyuncusunun o an itibari ile kaleye geçmesi gerektiğini bugünden belirliyor ve ona uygun futbolculara çalışma yaptırıyor..

Dortmund muhteşem gidiyor ve bu mucizenin çok önemli bir parçası da kalecisi ve kaptanı Weidenfeller idi. Bayern karşısında bir ihtimal oynayabilir ama aynı şekilde altı hafta sahalara da dönemeyebilir.. Kesin olmasa da ilk etapta söylenilen budur. Peki kaleye kim geçecek ?

Tek bir Bundesliga maçı oynamamış ve sezon başında Avustralya'nın Melbourne takımından alınmış genç yetenek.. Buraya harcadığınız enerji sizi şampiyon yapacak.. Langerak geçen sene ülkesinin en iyi genç futbolcusu ödülünü almıştı. Bakalım Bayern karşısında ne yapacak ?

İkinci takımla dahi maça çıkmamış olması bir kaleci için çok büyük eksiklik.. Yalan yok, bu sezonun şampiyon olması gereken takımı bana göre Dortmund'dur. Nuri'nin kaptan olarak çıkacağı o karşılaşmada ben Langerak'a bol şans diliyorum.. Şampiyonluğu da bu ayrıntıların her zaman belirlediğini de hatırlatarak..

İlkay Gündoğan: Tehdit ediliyorum.!



Kore maçının spikerinin anlattığı hikayedir ve İlkay seçimini Almanya'dan yana kullanmıştır. Frankfurt maçı öncesi burada yaratılan spekülasyonlar sonrası alman spikerinin sorduğu soru karşısında İlkay seçimi üzerine net bir şekilde açıklık getirdi. Almanya..

İlkay Facebook hesabını kapatmak durumunda kaldı zira kendisini tehdit edenler bir hayli fazla olmuş. Dahası sokakta yürürken kimileri ona "Hain" diyerek sataşmış. Sayfasını kapatan İlkay artık sokakta tedirgin bir şekilde dolaşıyorum diyor..

Olmaması gerekir ve bu nasıl engellenir bilmiyorum. Mesut Özil meselesi ile beraber tepkiler daha görünür kılınmaya başlanıldı. Mehmet Ekici Türkiye'yi seçiyor ve İlkay da Almanya'yı. Buna artık alışmamız gerekir zira İlkay'ın, Mesut'un, Mehmet'in ve hatta Hamit'in çocuklarının seçiminin yüzde doksanı Almanya olacak.. Zaman burada aleyhimize işliyor bu açıdan..

Schalke'ki Julian Draxler'in aksine o tahsiline önem veriyor. Martın ortasında sınavları var ve oraya hazırlanıyor. Biraz rahat bırakalım ve insanların nerede oynayacağı ya da kendisini nasıl hissettiği konusunu da kendisine..

Hayal kırıklığı yaşayanları anlayışla karşılar iken onu tehdit edip sokakta hain diyerek zor durumda bırakan kütüklere de seslenelim:

Bu şekilde davrandığın vakit o insan daha fazla mı sevecek ülkeyi ? Korkutarak bu memlekti sevdirebilir misin? Memleketin yüz karası olarak bizi utandırmaktan çekinmeyen şapşal.. Bırak artık bu geyikleri..

Gitmek/Dönmek.!



Gurbete kaçacağım dedim artık sonunda. Elimin altında doğduğum andan beri bulunan seçeneği sonunda işaretledim. E ne olacaktı ya ? Size her yaz üç ay bambaşka bir yaşamın gösterisi düzenli olarak on beş yıldır sunulur iken buna ne kadar kayıtsız kalabilirdiniz.? Daha önemli olan ayrıntı ise orasını görerek/bilerek yaşadığınız yerdeki sorunların üzerinden geçip gidebilmek ne kadar mümkün? Üstelik o yaşamın içerisinde çok sevdiğiniz iki ablanız, iki erkek kardeş ve bir adet anne, bir adet baba bulunuyor iken? Nesnelerin çekiciliği size dokunmadıkları ölçüde nasıl fazlalaşır haberiniz var mıdır ki ? Basit bir aile kahvaltısı, yeğeninizin size dayı ya da kardeşinizin abi diye hitap etmesinin nasıl bir anlama geldiğini algılayabilmeniz mümkün müdür? Yaşadığınız her türlü sorunla memleketin içerisinde baş etmek zor değil ve fakat onların olmadığı bir yaşama hayır demek nereye kadar ? İleride doğacak bir çocuğunuza kurduğunuz yaşamın içerisinde dede,babaanne, amca, hala gibi kavramları ona uzak tutmanın sorumluluğunu almak kolay olmadı zira ben bizzat kendim biliyorum o ilişkilerin dışında yaşamın nasıl göründüğünü. Köyümde aranırım, kapıma polis dayanır, saçımdan, küpemden, düşündüklerimden dolayı devletin polisi bile beni korumak istemez ya da bizzat onlardan korunma gereği duyar iken dayanamadım artık.. Devamında olan milyon tane satırın sonunda ben artık kararımı vermiştim.

Havaalanındaydım.

Geride yirmi dört yıl iki ay uzunluğunda bir masal bıraktım.Elimde valizlerin olduğu arabayı sürer iken şöyle bir geriye dönüp kısa bir bakış atmaya bile korktum o an.. Sanki bir kez arkaya baksam bir daha başımı buraya çeviremeyecekmişim gibi hissettim ve o anda geriye dönmeden sürekli ileriye doğru adımımı atmaya karar verdim. Buradakilerin algısını ve aklını kavrayabiliyordum ve tam da bu yüzden kendimi hiç olmadığım kadar tuhaf hissediyordum. Bir milyar çinlinin arasında kalan Norveçli gibi bir şey.. Saçlarım belime kadar uzun, kulakta bir eyfel kulesi küpesi ve hepsinden önemlisi de kurduğum cümlelerin içeriğinin misal beni karşılamaya gelen ablam için dahi sıkıcı bir filmin anlaşılması güç olan konusu olması gibi. Tüm bu farklılığı insanın sülalesinin yüzde doksan sekizinin yaşadığı bir yerde hissetmesi alışılmadık olabilir ama sanırım hayatın bana sürekli yaptığı cilvesinin trajik öğeler barındırıyor olmasına kendimi bildim bileli alışığım. Elimde olsa her bulduğu fırsatta nanik yapan o hayatın ağzının ortasına bir tane yapıştıracağım ve fakat tecrübeyle sabittir ki onun eli benimkinden çok daha ağır. Artık hayatla,onlarla ve bunlarla kavga etmemek için de bulunduğum yerin aksine doğru koşturmaya başlayıp buraya gelmemiş miydim ki ?

O anda yaşam kısaca benim için: 5 yıl Balıkesir köy 13 yıl İzmir yurt ve 6 yıl Ankara öğrencilik kısımlarından oluşuyordu ve ben artık hepsini geride bıraktmıştım. Hepsini derken o evrensel kümenin içerdiklerini doğru bir şekilde hesaplayamadığımı da henüz bilmiyordum. Neyden vazgeçtiğinizi ancak tamamen oradan uzaklaşınca algılayabiliyorsunuz zira orasının içerdiği milyar tane güzelliğe bilinciniz oluşmaya başladığından bu yana sahip olduğunuz için hafızanıza ayırt edici özellik olarak kazınmamış. Ancak tam anlamıyla kaybettikten sonra algılıyorsunuz o zamana kadar sahip olup da artık ondan yoksun kaldığınızı.. Yaşadığınız memleketi terk ederken sıklıkla gözden kaçan nokta ve sorun hep budur.

Biz böyle anlaşmamıştık aslında dersiniz sıklıkla..

Yatağımı bıraktım. Bu anlaşmanın içerisinde vardı. Yatağımın içerisinde olduğu ve yurt hayatı boyunca hiç sahip olamadığım odamı,kitaplarımı, sığınağımı. O odanın olduğu güzel evimi. O evin içerisinde kavga-döğüş altı yıl beraber yaşadığım arkadaşlarımı. Evin hemen altında gelir gelmez kırmızı soft winston'u hazır tutan bakkalımı.. Oradan aşağıya doğru iner iken işinin gücünün arasından kafasını çıkarıp selam çakan esnafımı.. Memlekete bir daha gitme nedeni olacak kadar eksikliğini hissettiğim berberimi.. Otobüs bekler iken otobüsü erken bir şekilde durağa çekmek adına sigara yakmaya kalktığım zaman unuttuğum ateşi aldığım yoldan herhangi bir vatandaşı ya da onunla iletişime geçerken ki rahatlığımı.. Ana dilimi.. Ehliyetimi, komşumu,aşkımı, mahallemi, cine 5 seyrettiğim kahvehanaleri, deli gibi eğlendiğim barlarımı, içerisinde garip malzemeler bulunmayan yarım ekmek " Ankara" dönerini.. Çorbacılarını.. Kaosunu.. Alman diskosunda elimde içki sağa sola mal mal bakınırken aklıma düşen kızları tavlamak için gösterdiğim gayret sonucu elde ettiğim onca acı tecrübemi. Akşamları eve toplanan sakaryanın emekçi müzisyenleri ile kurulan rakı sofrasının içerdiği o eşi benzeri olmaz muhabbeti. Tek bir kelime etmeden yaşanılan karışık hislerin arkadaşların tarafından gerçekçi bir şekilde anlaşılmasının verdiği hafifliği. Kızılaydaki eylemlerin içerisinde oynanılan Hemşin'i ve en çok da nereye gidersem gideyim önüme konulan ince belli bardakta sunulan o çayı..



Çemberin dışında doğmuşum bir kere. Etnik kimlik, köyden şehre göç ve sonra aklıma düşen kelimelerden türettiğim düşüncelerin ülke içerisindeki yalnızlığı. Nerden baksan çemberin dışındaydık ve içeride kalanların aksine herhangi bir noktada kendine bir yoldaş bulmanın zorluğu.. Yanlızlık, yalnızlığı doğurdu hep. Dinlediğin müzik ya da kılık kıyafet de hayat biçiminize göre gelişip değişti ve çok uzun bir zaman dilimi içerisinde her bir parçasını büyük emekler vererek oluşturduğum dünyamı ancak kurabilmiş iken bırakıp gitmenin ardından o bütünü sağlamanın yorgunluğu hissettim elimde valizlerin olduğu arabayla beni bekleyenlere doğru yürür iken.. Ben artık doğrusunu söylemek gerekirse oyun dışı kalmak istemiyordum ve neyse ona göre her konuda taviz vermeye de hazırdım. Usanmıştım. Daha başlamadan yenilgiyi kabul ettim. Yeter ki sırıtmayayımdı ve hatta içerinizdeki en sıradanı ben olayımdı.. Dilini, sokağını, kültürünü ve her bir parçasına aşina olduğum yerde bu denli zorluk yaşamış iken burada tekrardan hemen her yerde marjinal azınlığın içerisinde yeni bir dünya kuramam.. İsmail YK da dinlerim, gaza da basarım, saçlarımı öyle de yaparım böyle de diyerek iki gün kalıp gideceğim Nürnberg'den Münih’e geçmeden önce uzun saçlarım ve top sakalımın artık yola benimle beraber devam etmeyeceğine karar verdim. Bu yetecek sanmıştım o anda.. Bu kadar kolay olmazdı ama bu kadar da azimliydim yeni yaşamın ortalama insanına dönüşme konusunda.

Girdim yeni sınıfıma ve hemen ortalamayı almak için şöyle bir bakındım etrafıma.

32 kişiydik 32 milletten. Dil kursundaki ilk sınıfımın içeriği buydu. Adını zor yazdığım, ismini ilk defa duyduğum ve aslında duysam da içimden gizli gizli yok lan böyle memleket yiyorlar bizi dediğim yerlerden insanlar toplaşmışlar bir sınıfa. Zamanında sıkıcı derslerin içerisinde ezberlediğim ülke başkentleri tek tek karşıma çıktı. Brezilya, Bosna Hersek, Venezuella,Meksika ve son olarak Burkino Faso'dan gelen askerleri biraz daha kendime yakın buldum.Artık ne kadar yakınsak..

Burger King'in içerisinde Brezilyalı kız arkadaşımla yemek yerken herkesin bize baktığını fark ettim zira ben ingilizce anlayabiliyor ve konuşamıyor iken o Almanca anlayabiliyor ve fakat ingilizce konuşabiliyordu. O ingilizce ve ben onun anlayabileceği ölçüde kırık dökük Almanca konuşarak anlaşıyorduk ki o dönem içerisinde onca saçmalığın yaşandığı yerde bana en "olağan" gelen ilişki biçimi insanlara fazlasıyla garip geliyordu. Diğer taraftan buraya universite okumak için benim gibi gelenler ise ülkede gördüğüm anda kaçmak için yırtındığım tipolojilerden oluşuyordu. Onlardan kaçış yoktu, ülkeyi de terk etseniz yine gelir sizi bulurdu.iyi ki de bulmuşlardı aslında.

Yaşadığımız ülkenin diline hakim olduğunuz vakit entegre olmak çok daha kolay olacak yanılgısı da mevcut. Dillerini anlamanız ancak farklılığınızı daha kalın bir şekilde çizmenize yardım ediyor sadece.

Her şey anlatıldığı gibiydi burada. Evime giren çıkan kızların sayısı misal komşumu ilgilendirmiyordu. Siyaset ya da felsefe hakkında konuşur iken Marx’ın adını andığım vakit karşıda duran insan size bebek katili terorist gibi bakmıyordu ve bu yetmezmiş gibi daha çok saygı duyuyordu. Düşük bir aylık maaş ile hayal ettiğiniz her şeye kavuşabilme imkanınız vardı. Ankara’da istisnasız her ayın sonunda kirayı nasıl öderiz düşüncesi ile baş başa kalır iken on beş gün önce yedinci yılını doldurduğum Almanya’da böyle bir şeyi hiç yaşamadım. Hak Hukuk Adalet Saygı Sevgi insanlık ve daha pek çok şey gerçekten de burada vardı ve fakat tüm bunlar aslındavar olan yaşamınızı sorunsuz yaşayabilmeniz içindi. Unutulan şuydu ki bana göre burada insanlar ya da ben yaşamıyordum. Daha da kötüsü yirmi dört yılın sonunda bambaşka dünyanın yeni doğan bebeğinin içerisinde durmaktan başka katılım gösteremediği o dünyanın olağan yaşamına kavuşması ne kadar zaman istiyordu?

Sahip olduğunuz yaşamınıza buradaki imkanları ekleyerek bambaşka hayeller kuruyorsunuz ama inanın bana hep eksik.. O yaşamınızı kaldırıp atın ve sadece imkanlara kavuşabilmeyi düşünün.. Buradan gecenin bir vakti arabaya atlayıp Prag’a geçip Radiohead’i canlı canlı dinleyebilmek muhteşem bir durumun belirtisi iken yolculuğu tamamlayabilmelisiniz zira dönüşünüzde bunu paylaşabileceğiniz tek “BİR” insanın dahi olamayışının acısı es geçilemez. Bu tecrübeler sizin yaşamın içerisinde verdiğiniz anlamları yerinden kaydırıyor farkında dahi olmadan. Lanetle andığınız ülkenizin sorunları ve ona dair her şey birden bambaşka anlamlara kavuşuyor ve santim santim tutarsızlaşıyorsunuz. Bürokratik bir işlemde geçtiğiniz kuyruğun uzunluğunu düşünüp isyan eder iken bir süre sonra o bekleme esnasında önünüzdeki ya da arkanızdaki ile muhabbet edebilme ihtimalini aklınıza getirip başka bakıyorsunuz lanetlediğiniz eyleme.. Ne kadar garip, biçimsiz binalar var der iken o kaos, o dünya gözünüze öyle estetik geliyor ki İstanbulu her ziyaret edişimde imrenerek bakıyorum dünyanın en düzensiz yapılarına, sokaklarına.. Güzel dediğiniz şey yerinde durmuyor, değişiyor zira yok öyle bir şey..

" Nesnelerin çekiciliği, bize dokunmadıkları ölçüdedir. Hayat hiçbir zaman güzel değildir; güzel olan, hayat üzerine yapılmış betimlemelerdir sadece. Özellikle, şiirin ışığı bu görünüşleri aydınlatıp ışıttığı zaman ve yaşamanın ne olduğunu bilmediğimiz gençlik yıllarında kavrarız bunu. "



Mümkün değil artık.. Hikayeyi ters yüz etmekten başka bir anlamı olmaz sanırım. Uzun uzun anlatmaya çalışılan da sanırım budur. Eksikliğini çektiğiniz şeye içerisinde yaşadığınız hayatın içinde sahip olma çabasına girin ve fakat onların olduğu bir yere zıplamayın, sürprizi çok.. Yine de bir kıyas yapacak olsam oranın kaosu/içeriği buranın monotonluğunu/düzenini döver..

Bunları bilmeme rağmen bir gün geri döneceğimi de çok iyi biliyorum.. Bu yüzden sadece kendim için yazıyorum, kişişel tarihime not düşülsün, tutarsızlıklarıma bir yenisi daha eklenilsin diye ilerleyen zaman içerisinde..