12 Şubat 2011

O biraz başka.!



Resimdeki adam Wolfsburg kulubünün teknik direktörüdür. Pierre Littbarski..Trenle gidip geliyor evden işe.. Öyle tren ki hızlı(İCE) bile değil.. Wolfsburg'da çalışıyor ama Braunschweig'da oturuyor. İşten eve böyle.. Bir de resimde görüldüğü üzere bisikleti var. Trenden inince de ona biniyor..

Şu postu hatırlar mısınız ? 80'lerde futbolcuların arabaları.. Peki burada Litti biraz farklı değil midir ?

Karakteri bir yana asıl soru şudur: Wolfsburg gibi oyunculara devasa para veren ve oldukça zengin, egosu şişmiş oyuncu grubuyla böyle bir adam başa çıkabilir mi ?

Dahası..

Litti kalıcı değil. Sezon sonunda çok yüksek ihtimal Ralf Rangnick ile devam edecek.. Lakin seneliği 5,2 milyon avro olan Diego ile 5 milyon olan Grafite'ye böyle bir adamın yönetebilmesi mümkün müdür ? Hemen herkesin sezon sonunda ayrılacağını bildiği yerde bu biraz sorun olmaz mı ?

Ben bu uç kutupların olumlu bir sonuç doğuracağına ianınrım lakin altı ay sonra gidecek görüntüsü çok tehlikelidir. Umalım ki Litti-San başarılı olsun zira güzel adam.!

Jürgen-Ulla Klopp.!



"Ben aslında en çok şeyi karımdan öğreniyorum. O maalasef benden yaklaşık üç kat daha zeki bir kadın..olan-biten her şeyi bana her günün akşamında özetliyor."

Erkeklerden Kadınlara Destek.!



Erkekler kadınlara destek veriyor futbolda. 2011 Dünya Kadınlar Futbol Şampiyonasının bir numaralı favorisi Almanya milli takımı erkek milli takımından güzel bir destek.. Reklamında boy gösterecekler ve henüz görmedim ama güzel bir şey çıkacak gibi..

Geçen Neuer ile Almanya Kadın milli takım kalecisini bir araya getirmişti Bild. Kadın kaleci(ismini hatırlamıyorum bile.!) Neuer'e hayranlığını dile getirir iken Neuer de kadın kaleciye.. Samimiyetsiz buldum önce ama spontane soru karşısında Schalke kalecisi tek tek kurtarışlarını da sayınca helal dedim.. izliyorlar.. Samimi bir destek geliyor bu açıdan.




bu biraz fazla samimi..



"şimdi üzerinize baskı gelirse hemen geri defans dörtlüsüne..." diye taktik verir iken..

O değil de bende bir Schweinsteiger dönüşümü oldu ki inanılmaz.. Bir adamdam bu kadar kıl kapar iken bu kadar seveceğimi hiç sanmazdım.

Harun Arslan.!



Jogi Löw'ün gözü kapalı güvendiği Türk Menajer Harun Aslan'ı Welt tanıttı sonunda.

Harun Arslan Almanya futbolunun önemli bir ismidir aslında.

40 yıl önce 15 yaşında geliyor Almanya'ya.. İstanbul'dan Hannover'in Misburg kasabasına. Çok zor be abi o dönemin içerisine on beş yaşında dalmak.. Ki o dönem bugüne göre çok daha zor aslında. Benzinlikte çalışıyor, onu yapıyor bunu yapıyor ama futbol da oynuyor. Söylenilene göre çok da iyi bir on numaraymış..

1971'de gelişinin üzerine 1998'de ARP Marketing'i kuruyor. Futbolcu ve teknik adam danışmanlığı.. ve fakat neden bu fikir ? Bosman kuralı açıklandıktan 3 yıl sonra FİFA nezdinde lisanslı ilk Türk menajer... Oradaki madeni görüyor ve 200 bin Frank da bankaya garanti yatıracak kadar bu mesleğin iş yapacağına güveniyor.

Stuttgart'dan Löw'ün kovuluşunun üzerine Harun Arslan çıkıyor ve o dönem kendisine teknik adam arayan Fenerbahçe ile anlaşmasına kapı aralıyor. Bu kulübe Löw'ü çekici kılması onun ilk ve belki de en önemli başarısıdır.




Tam bu noktada yeni bir kültüre alışma sürecinde Harun Arslan'ın tavrı ve tarzı çok hoşuna gidiyor.. Orada başlayan birliktelik bugüne kadar sürüyor. Danışmanlığının dışında Löw'ün en yakın arkadaş grubunun içerisindedir Harun Arslan.. Löw, içinden çıkmakta zorlandığım pek çok anda o beni güçlü kılmıştır, ona çok şey borçluyum diyerek anlatıyor dostluğunu.

Sonrasında bu Türk menajer Tayfun Korkut ve Apay Özalan'ın İngiltere ve ispanya'ya transfer olmasını sağlıyor. Bugün Hannover'in defans dörtlüsünün danışmanı olması bir yana teknik adamı Mirko Slomka'nın, Erik Gerets'in, Ümit Karan , Necati Ateş ve Sabri Sarıoğlu'nun da artık menajeri ama hemen herkes onu "Löw Macher" olarak biliyor. O her ne kadar Löw'ün başarısında benim payım "sıfır" dese de almanlar Löw'ü yeniden yaratan adam olarak etiketlemiştir.

Beni etkileyen kısmı daha çok bu adamın yaşam öyküsüdür. Okula gidemiyor, birbiri ardına zor mesleklerde para kazanma derdinde ve fakat çok akıllı bir hamle ile buraya kadar geliyor.. Helal oLsun.!

10 Şubat 2011

Kombinasyon.!



Dün Almanya'nın attığı gol.. İzlenesidir oluşumu açısından zira yeni Almanya'nın kimliğidir bu gol aslında. Kısaca Löw Almanya'sını yıllar sonra ben bu şekilde hatırlayacağım..

Bayrak Adam.!



Bayrak adam diye biz buna deriz işte.!

Sene 94.. İpiranga Futebol Clube'de futbola başlıyor. sonra Sport Club İnternational'e geçiyor. 8 ay sonra ise Mogi Mirim Esporte Clube'ye kiralanıyor. Sonra takımına geri dönüyor.. Sonra efendim Sport Clube Recife'ye transferi gerçekleşiyor. Orada durur mu ? Guarani Futebol Clube'ye transfer oluyor.. Lan böyle Brezilya içi sıkıcı oluyor diyerek soluğu Meksika takımı Tigres de la UANL... Ve sonra Bremen'e geliyor Magath'ın takımına..

Başlarda oynayamıyor. Schaaf bunu adam edince Bremen'in çifte kupa kazandığı dönemin yıldızı oluyor. Ne oynadıysa işte sadece Bremen'in 2004 yılındadır. Bunun öyle bir ekmeğini yiyor ki anlatılmaz..

Önce Schalke'ye geçiş yapıyor. Sonra Beşiktaş.. Ordan Hamburg'a kiralanıyor ve dönüşünde de Kızıl Yıldız.. derken nasıl bir hata yaptığını Beşiktaş gibi kavrayan takım bunu İsvicre'yeGrasshopper'a kiralıyor ve dönüşünde de Duisburg'a veriyor. Efendim Duisburg Metalıurg Donetsk'e gönderiyor.. O da hatasını anlayıp Sc Rhenindorg Altach'a kiralıyor ve dönüşünde de serbest kalıyor..

Başa dönüyor ve memleketine gidiyor. Şöyle bir dinleniyor. Haritayı alıyor önüne ve neresi ilginçtir acaba diye bakıyor.. Memleketinin Campinense Clube takımına girip hemen ardından Çin'e doğru yolculuk yapıyor Chonging Lifan FC takımına..Oradan altıncı lig takımı Uerdingen FC'ye.. Oynamadan kıdem yükseltiyor ve sezon başı dördüncü lig takımı FC Oberneuland..

11 maçta da 3 gol..

Onca takım sonrası kazandığı onca parayı yemiş bitirmiş sağolsun. Üzerine de bugün borçlu durumda.. Kulubu kaldığı otelin masraflarının yanı sıra Brezilya'ya uçuş biletlerini alıyor. Petrol şirketi ise sponsorluk anlaşmasını iptal etmiş zira alacaklıklar bastırmış..

Bu arada dördüncü lig takımı Bremen'de. Amacı ise Bremen'e geri dönmek.. Hayırlısı diyelim;)

Hagi Üzerine.!



Ergenlikte tanımadan etmeden ve sadece bir bakışına tav olduğunuz hatuna uzun metrajlı yirmi film uzunluğunda olan hayallerimizi verdik.. Şimdi tanımanın çok çok ötesine geçsek de öyle değil..

Galatasaraylıyım. Simovic-Hakan Şükür ve Hagi'yi başka severim. Misal Arda Turan bunlara nasip kısmet olan sevginin ellide birine bile denk düşmedi gönlümde. Nedeni de Arda Turan'ın şahsiyeti değil benim hayata ve futbola bakışımın değişmesi, yaşın da otuzu geçmesi.. Bugünden sonra ne bir kadını ne de bir futbolcuyu öyle çıkarsız, masum ve aşkın da üzerinde bir tutkuyla sevmem çok zor..

isterdim ama.

Şimdi yeni bir genç çıksa tam da Galatasaray'ın içerisinden ve muhteşem oynayıp Şampiyonlar Ligini aldırsa dahi yukarıda saydığım isimlerin sevgisine yaklaşamaz. Oyuncularla ilgisi yok bu daha çok kaybolan masumiyetiniz gibi bir şey.. Hayata, futbola ve elbette futbolcuya artık bakışınız olduça başka..

Bu saatten sonra da herhangi bir futbolcunun doğum gününü filan kutlamam mesela.. Kewell 35'ine basmış.. Eee ? Senin için belki kötü ya da acı ama benim gerçeğim bu. Bana ne Mesut Özil ya da Lincoln'un doğum gününden filan.. Ola ki zamansız kaybedilmiş bir insandır işte o zaman belki hatırasının yaşatılması adına doğum gününden attığı golün beşinci yıl dönümüne kadar işleyebilirim bir ihtimal..

Dahası Galatasaray'ın başına kim geçerse geçsin eylemleri mercek altına alınacaktır. A ya da B olduğu için her eylemine iyi veya kötüyü daha eylemeden koymuyoruz. Yoksa burası sıkıcı olur zaten.. Skibbe'nin defansif kurgu konusunda sıkıntı yaşattığından Arda Turan'ı gerilettiğine kadar pek çok eleştirisi olmuştur. Bülent Korkmaz'ı heyecanla karşılamış ve fakat eylemleri ve oynattığı futbol nedeniyle sıkı sıkıya eleştirilmiştir. Rijkaard'a keza.. Rijkaard ve bir kaç isim haksızlığa uğradığını düşündüğümüzden dolayı belki biraz az eleştirilmiştir. Bu da doğrudur.

Ve fakat arkadaş.. Ben bundan sonra sahadaki her Hagi eylemine kıçımdan bahane uydurup güzellik döşeyemem.

Misimovic'i diyelim ki o mu astı ? Aslında karaktersizdi Misi ve takımı önemsemiyordu da doğru yaptı da.. Geçiniz bunları. 7,5 milyon bonservis ve kendisine 2 milyon yıllık. 10 milyon avroyu sen o şekilde yönetimden habersiz yapamazsın.. Yaptırılmamalıdır ve işin içeriği başkaysa o zaman başka konuşuruz o içeriğe sahip olduğumuzda..

Anlamadığım bir kaç bir şey daha var..

Hagi Galatasaray'ın değeri de taa Monaco'lardan UEFA kupasına kadar uzanan Bülent Korkmaz değil midir ? Hakan Şükür değil midir ? Her birine tonla küfür edilmedi mi ? Misal çok sevdiğimiz Rijkaard aslında bir Galatasaray değeri midir ?

Ateştenden gömleği giydi. Şimdi şu konumun üzerine beş maç üst üste kaybetsin ne Hagi kalır ne de değer.. En azından teknik adamlığı bırakasıya kadar.!

Feldkamp sonrası Skibbe'den itibaren her teknik adam için o hayali kurdum ben.. On yıl Skibbe kalsa ya ? Sonra Bülent.. Ne güzel olurdu başarılı olsaydı ve 15 yıl bu takımın başında kalsaydı ? Ya da Rijkaard.. bugün bile onun saha kenarında yönettiği bir Galatasaray bana çok güzel geliyor.. Şimdi Hagi ? Hem öyle başarılı bir futbolculuk ve üzerine düşünün ki on yıllık bir teknik adam macerası. Hayali dahi titretiyor adamı, doğrusu bu..

Lakin yorumluyoruz burada biz. Her eylemi bir süzgeçten geçecektir. Hiç bunlara girişmeden önce eylemlerinden bağımsız Hagi'nin takımın başında kalıp kalmaması gerekirliliği ancak yeni sezonun birinci devresinde belirlenmesi gerekir. O zamana kadar istifa ve kovulma gibi her ihtimal absürd ve kendi bindiği dalı kesme olarak tanımlanacaktır.. Hagi bu süreyi hak ediyor..

Toplamda olduğundan farklı göstererek onun üzerinde gereksiz tartışma yaratmak; Arda Messi'den iyidir diyerek Arda'yı kötülemek gibi.. Neyse o. Hata yapıyorsa hatadır diyerek.. Ali Turan'ı oynatmadan iki gün önce burada kötülemiş iken o oynattı diye oyuncu azmine, seçimine bir övgü getirmeyeceğim. Misimovic'i yine durduk yere kestiği için "doğru yapmıştır" demeyeceğim.. Eldeki kadro yapısına baktığınız vakit olabilecek güzel hamlelerden birisi olan Neill-Cana değişimine "helal" diyebileceğimiz gibi Stancu-Culio transferleri en azından beklentinin ötesinde güzel olmuştur diyerek nokta atışı yaptığını da belirtileceği gibi.. Ne överken ne de yererken abartmadan olduğu gibi.. Çünkü biz onu Mourinho ya da Van Gaal olduğu için değil "doğum günü kutlanmadı" diye sızlanan çok başka bir insan olduğu için sevdik.. Hatalarına abuk subuk övgüler düzmek değil hatalarıyla sevmektir mesele.. Bizzat kendisinin de yer yer kabul ettiği gibi o hata yapabilir ama bugün geçmişe göre değişebilme, hatalarını tekrar etmeme güzelliğine de sahip gibi..

Geçmişi ?

Diyelim ki Barça'dan kovulsun.. Madrid'den kovulsun.. Gelip biz de başarılı olamaz mı ? UEFA kupası biraz da öyle olmadı mı ? Belki bizim için yaratılmıştır aslında.. bu umutla kavga-dövüş bir ömür beraber olmak dileğiyle..

Adnan Polat Başarısı(zlığı).!



Bugün NTV Spor kanalından konuşmasını canlı canlı izledim.

Yıllardır dile getirdiğim sorunun ortasında kalmış aslında. Başarı mı başarısızlık mı ölçülemiyor bir türlü.. Ekonomik atılımların görmezden gelinmesi karşısında sorun yaşıyor. Şirket birleşmeleri, Riva, Stat v.s. Onca güzel iş çıkardık ve biz neden yuhalanıyoruz diyor.!

İyi de biz ne diyoruz ki aylardır burada..

Ayırın ikisini. İki farklı alan, iki farklı uzmanlık.. Sportif ve Ekonomi yönetimi.

Bir futbol kulubünün iki önemli patronu vardır başkanının yanı sıra.. Sürekli yazmaktan, söylemekten, tekrardan ben bıktım sizler gibi ama bugün dinleyin, neyin dilemmasıdır bu çığırış?

Ekonomik atılımlar neden takdir görmüyor ?

iyi de şunu da sormak durumundayız biz sevgili başkanımıza:

Ekonomik olarak Galatasaray kulubüne güzel işler yapmanızı biz neden sportif açıdan yerlerde sürünerek ödemek durumunda kalalım ? Neden Kewell stoper çıkıyor Avrupa Ligi çeyrek final maçına ? Oradaki güzel işin buraya neden dayatması olmak durumunda ?

Tersini de Adnan Polat soruyor.

Futboldaki bu ona göre "olağan" başarısızlıklar nedeniyle kulup bunca güzel işi neden yarıda bıraksın, neden istifa edelim ?

Bu da doğrudur bir bakıma.

Bizim dediğimiz gibi olsa ya.. Barça da yaşadı aynı sorunu. Dortmund ve bugün Köln'de.. Hepsi ne yaptı ?

Nerede başarısızlık varsa orasının yönetimini değiştirdi.

Diyelim ki profesyonel bir yönetim söz konusu. Başkan seçiliyor ve diyor ki: Adnan Sezgin, sportif direktör. Ekonomi dalında uzman bir insan da Galatasaray'ın ekonomisini yönetecek.. Bunların onlarca alt kolu olur ama önemli iki patron budur.

X kişisi başarılı olur iken Adnan Sezgin teknik adam seçimlerinden oyuncu seçimleri ve yönetimine kadar çuvallıyor. Diyelim ki böyle olsun. Ne yapılır ?

Ekonomik olarak güzel işler yapan X kişisi yoluna devam eder ve sen kendine yeni bir sportif direktör alırsın. Ekonomik atılımların devamını sağlar iken buradaki başarının diyetini de futbol yönetimi ödemez. Şampiyonun değil ikincinin dahi katıldığı şampiyonlar ligine dört yıldır katılamayarak kabaca 100 milyon avro zarar ediyorsun.. Yanlış oyuncu seçimlerinin bedelini de eklediğinizde geriye ne kalıyor ?

Adnan Polat bugün yaptığı konuşmanın tamamına yakını ekonomik ayrıntılar üzerineydi. Ve sonrasında ben ne yaptım bu kadar kötü diye soruyor..? İşin içerisinde futbol olmadığından dolayı yaptığı kötü herhangi bir yönetim yokmuş gibi.. Meira'nın satışı sonrası Avrupa Ligine koca Galatasaray sanki dünya çapındaki ön alan oyuncusu Kewell'i stoper olarak çıkarmamış gibi.. Kendisini başarıya koşturan oyuncusunu soyunma odasında tartaklamamış gibi.. Türkiye koşullarında hangi teknik adam nasıl başarılı olur sorusu konusunda birden fazla beceriksizlik sergilememiş gibi.. gibileri çoktur da buraya girmiyor ki ? Futbol bu deyip geçiştiriyor ve sonra Şirket, Riva,Stat..

Aha da şuraya yazıyorum. Aziz Yıldırım Aykut ile biraz önünü açtı ve ileride daha net göreceğiz bu şekilde olacaktır, kaçarınız yok ama işte olasıya kadar böyle ikilemler içersinde başarı ve başarısızlık eşiğinde sallanıp duracaksınız.. E hadi bakalım nereye kadar ?

9 Şubat 2011

Magath vs Taraftar.!



"Sondurak Magath"

Schalke taraftarlarıyla Magath arasındaki sorun büyüdü. Magath'ın kellesini dahi alabilir bu tepkiler..

Bir Magath hayranı olarak söylemeliyim ki taraftarların haklı olduğu pek çok konu var.

Schalke kötü futbol oynuyor, keyif vermiyor. Lakin bu bir yana şampiyon olsak dahi yine Magath gitmelidir diyen bir grup var ortada. Bu tavrı ben hep desteklerim. Futbol kulubü taraftarlığı tek başına şampiyonlukla keyiflenmiyor. Schalkeliler de bunun üzerinde duruyor.

Neye tepki gösteriyorlar ?

Öncelikle yönetim biçimine.. Magath'ın parası olsa kulubü de satın alacak o denli abarttı işi. Tek başına her şeye hükmetesi doğru değil diyorlar ki inanın Magath her şeyin başında "tek adam" konumunda.. Sadece sportif direktör ve teknik adam değil kulubün hemen her ayrıntısının başında o var..

İkincisi transferler.. Şu iki yılda aldığı ve sattığı oyuncuları şuraya listelesem blogun en uzun postunu atmış oluruz sanırım. O denli fazla.. Üstelik kelepir oyunculara düşkünlüğü bir yana alıp alıp göndermesi de sorun ve fakat burada temel problem taraftarlar açısından kulubün Neuer dışında simge bir isminin sahada yer almayışıdır. Şimdi biz kimin formasını alacağız diyorlar ? Real Madrid'in simgesi durumuna gelmiş Raul'un mu yoksa eski Dortmund'lu Metzelder'in mi ?



Magath buranın ruhuna sahip değil diye görüş belirtiliyor ki sadece teknik adam olmayan bir insana bu eleştiri de olağan. Takım zora düştüğünde teknik adamlık yapıp hep iyi sonuçlar almış Büskens-Mulder-Reck üçlüsünü göndermesi ya da Bordon-Asamoah gibi simge isimlerin başka kulube transfer olması.. Buradaki insanlar öyledir ki önce çocuğunu kulube yazdırır sonra kendisini gerekli yere şurada oturuyorum diye bildirir.. Burada öyle memurlar vardır ki diyor Schalkeliler 9 rakamının üzerine imza atmazlar Dortmund'un kuruluş tarihi olan 1909'dan kaynaklı.. Magath buraya ruhani açıdan hakim değil.

50 oyuncu almış 45 tanesini satmış ya da Holtby-Moravek gibi kaliteli isimleri diğer kuluplere kiralamış karistiyas ve karimi gibi işsizleri takıma toplamış önemli değil bunlar.. Magath buranın ruhunu taşımıyor ve 100 yıllık kulubü de tek başına yönetemez.. Budur mesele.

Şampiyonluğu hemen herkes burada ister ama her ne pahasına olursa olsun değil diye önemle belirtiyorlar. O belki Wolfsburg gibi şirketlerin başına geçmesi en ideal isim olabilir ama bizim gibi değerleri olan kulupler için uygun değil.

Şampiyon da olsak bu böyle./

Aynı tepkiyi şampiyon olduklarında da gösterebilirler mi? O zaman bir daha döneriz buraya..

8 Şubat 2011

Ertelenen Derbi Sonrası.!



Biz yazdık ya şurada bize de öğretin diye.. Vazgeçtim. Derbinin ertelenmesine neden olan zeminin dinmeyen yağmurdan dolayı çok fazla su aldığı bahanesidir. HSV başkanı St.Pauli başkanından özür dilemiş ama olacak gibi değil.. Onca yıldır burada maç izleriz daha böyle nedenden dolayı ertelenen bir maç görmedim arkadaş.. St.Pauli başganı gizliden mesajını da veriyoruz: Maalasef orasını biz denetleyemiyoruz, karara saygı duymak zorundayız..

Dahası..

St.Pauli çok formdaydı ve Hamburg da bir o kadar formsuz, sorunlu.. Cezalar, formsuzluklar, onlar bunlar.. yeminle diyorum basacaktım 5,1 oranındaki St.Pauli zaferine. Dile kolay 33 yıldır galibiyeti yok St.Pauli'nin orada. Ve hatta St.Pauli'nin bugünkü kimliğinin 80 sonrası oluştuğunu düşünürsek aslında bugünkü takımın orada henüz galibiyeti yok.. Yazık oldu..


(2009'da yine olayların yaşandığı Jolly Roger'dan bir kare)

... Hamburglular St.Paulilerin barı olan "Jolly Roger" a saldırı girişiminde bulundu. Daha sezon öncesi deplasman dönüşü istasyona pusu kurulmuştu. Bir de bu.. Şunun altın iyi çizmek gerekir: St.Pauliler genel olarak saldırgan bir tutum içerisinde olmazlar. O bölgeye gittiğiniz vakit maç sonrası hemen herkesin rakip takım taraftarlarıyla içerek gülerek eğlenerek stattan ayrılıp maçın devamını sokakta farklı şekilde oynadığını göreceksiniz.. İnsanlar çocuklarıyla geliyorlar ve tam anlamıyla o kasabanın tüm bireylerinin katılım gösterdiği sosyal etkinliktir. Çocukları olanların dahi gelebilmesi için stadın içerisine kreş konduran bir mentalite vardır. Kavga-gürültü'nün bir yanı hep bu takımla anılsa da içeriğine baktığınızda HSV ve Rostock kesiminin sürekli saldırı halinde olduğunu görebilirsiniz.. Diğer türlü olsaydı sevdiğimizden dolayı çarpıtmaz onu da söylerdik ama genel görüntü bu.



Bilmem kaç kişiyi tutuklamışlar, sokaklarda çatışma filan ama bir kadın ağır yaralı.. 150 Hamburg taraftarı Jolly Roger'i basmış. Polis kontrolü sağlamak üzere iken genç kadının iki kolunu birden kırıyor..



Sorun şu ki 15 ya da 16 şubatta oynanılacak olan bu maçın güvenliği yeterince sağlanabilecek midir ? Zira bugün yaşanılan olaylar da o maçın hali hazırda varolan ateşini daha da yukarıya çıkarmış durumdadır..

Eskiler..



Çokca dediğim gibi Emrah'ın "Boynu bükükler" kasedini beklerdim köyümde. Öyleydi o zamanlar.. Mahsuni Şerif ve Emrah ilkokula başlamadan önceki çocukluk dönemine dair hatırlanılan iki isimdir. Önemlidir ikisi de benim için.. Bu gibi seçimlerin iyisi ve kötüsü yoktur zaten.. Orada kalsaydım en azından ne dinliyorsun sorusuna net cevaplar verebilirdim ve fakat şehir şehir, ülke ülke gezince işler biraz karıştı.

İlkokul çağına gelince İzmir.. Televizyondan filan başka başka şeyler dinlesek de temelde değişen ilk etapta çok bir şey olmadı. Ama işte yaz gelip de Almanya'ya gidip o zamanlar müzik kanalı olan MTV'nin top 20'lerine bakınca işler değişti.

Efendim Dr.Alban'lardan tutun da Snap'in redim iz a denser'inden Culture Beat'in "kal it mister veyn" e kadar.. informırlar, goooooo west'lere kadar. Hele ki bi Ace of the Base vardı ki.. oy anam oy.. ollll det şi vants.. filan..

Ben buraya Soul Asylum'un bugün hala dinlemekten keyif aldığım bu güzel şarkısını aldım zira bu başkaydı. Kırılma noktasını da oluşturur. Sonrasında Guns N'Roses, Nirvana,diye gider zaten. Lakin o döneme geri dönecek olursak kesinlikle unutulmaz olan işte budur..



Pantolanları bile o dönem tersden giymeye başlamıştık.. Michael Jackson'un "Jam" şarkısına çektiği klibin içerisinde Michael Jordan ile beraber bu veletler de vardı. O dönem çok kısa süre içerisinde üç milyon satmıştı bu çocukların çığrışları..

Hey gidi günler..

Kadın vs Kadın.!



Erkek ve Kadın farklı düşünür pek çok konuda. Erkeklerin derdi kadınlardır ve kadınların derdi kadınlardır arkadaş.. İlginç geliyor bu bana.

Kendimden yola çıkarak derdimi anlatayım ki erkeklerin genel durumu da üç aşağı beş yukarı böyledir.

İmdi diyelim ki gizliden gizliye sevdiğim bir kadın var. Ya da gözlem altında tuttuğunuz bir eski sevgili diyelim..

An gelir o Kadın bir başka insan ile beraber olur, yıkılırsınız. Lakin burada sorsanız kiminle beraber olduğunu ben hatırlamam. Tanıdık bir sima olmadığı vakit o şahsiyet bir başkasıdır sadece. Tüm kızgınlığım, küskünlüğüm ve bazen de düşmanlığım beni seçmemiş olan sevdiceğimedir. Önemli olan kiminle olduğu değil benimle olmadığıdır. Kimi seçtiği değil beni seçmediğidir.. Bu sanırım erkeklerde hep böyledir.

Aynı şeyi bir kadın yaşasın... Aman allahım.. Bir kaç kez değil pek çok kez çevrede şahit oldum ki inanamadım. O sevdiği erkeğin o an itibari ile beraber olduğu ve hiçbir şekilde tanımadığı kadına bir lanet yağdırışı var ki.. oy anam oy.. Bir kere cahillik edip " ya onu ne suçu var, seni bile tanımıyor ki" diyecek olduydum da canımızı zor kurtarmıştık..

O tanımadığı kadının laf aramızda (kaç kişiyiz şurda yahu) ne orospuluğu kalır ne cadalozluğu ne çirkinliği ne suratındaki meymenetsizlik... Lakin çok ilginçtir ki kendisini seçmeyen, görmeyen ve de istemeyen Erkeğe genelde kadın burada neredeyse hiç kızmaz, küsmez, tavır almaz.

Bunu bazen ben aldatılan kadının tavrında da gördüm. Lan adam seni aldatacak olduktan sonra x ya da y ile olmuş nedir ki önemi ? Önemli olan seni aldatmış olması.. İnanın şu konumda dahi kadına olan kini aslında sevgilisi ya da eşi konumunda olan erkekten daha fazladır. Hep kadın onu ayartmıştır zaten.. ya da mesele kimin kimi ayarttığı değil o kadın'dır hep.!

Bırakın bu ilişkiler arası sorunları.. Diğer alanlarda da kadınların derdi kadınlardır.! Sizden çok onlar için giyinir,güzelleşir v.s.

Hülasa hemcinslerine bu kadar düşmanlık beslemek..

Çevrenize iyi bakın. Bir kadını tetikleyen bir başka kadının elindeki herhangi bir şeydir. Bu şey bazen "siz" olmayasınız diye de size sahip olurlar bir ömür.

Hayatımda öyle veya böyle varolan ve olmuş olan kadınların kıskançlık dozu hep ortalamanın bir hayli üzerinde olmuştur. Uzunca süre bunu sevgiye yormuştum ve fakat çok sonraları anladım aslında diğer tarafa olan nefretin bunu doğurduğunu..

7 Şubat 2011

McClaren gider Littbarski gelir.!



Diego'nun cezası postuna "Elbette o zaman takımın başında hala McClaren varsa eğer.. " diye noktayı koymuştuk ki bugün hocanın işine son verildiği haberi geldi.

Her kovulana post atmıyoruz ama bu önemliydi benim için.

Bundesliganın ilk ingiliz hocasıdır Steve McClaren. 21 Bundesliga maçında topladığı 23 puan-ki düşme potasından bir puan fazladır- onun sonunu hazırladı.

Wolfsburg kulubü sezon başından bu yana transfere 54 milyon euro harcadı. Başından sonuna kan uyuşmazlığı söz konusuydu. Steve McClaren bu sezon içerisinde birinci Bundesligada almanca bilmeyen tek hocaydı.

Puana bakmam ben çokca zaman.. Onun futbolunda bir umut, bir güzellik ya da farklılık da göremedik hiç. Kötüden ziyade uyumsuzluk daha doğru bir tanım. Şimdi sezon sonuna kadar teknik adamın yardımcısı olan güzel adam takımın başında..



Pierre Litbarski..

Geçmişinde bir başarı yok ama azimli ve güzel bir karakter. Kendisini geliştirmek için sürekli çabaladığını biliyorum. Bir yol arıyordu ve bugüne kadar çok farklı liglerden topladığı tecrübelerin sonucunda bir teknik adam karakteri ortaya koyacak..

Elinde sağlam bir kadro var.



Daha Grafite'si var bunun. Tuncay'ın çok yönlülüğü de.. Sağlam bir merkez ile Tuncay-Grafite-Helmes'le bile yürür bu iş.. Defans keza iki sağlam stoper.. Josue Misimovic'i tek başına yıldızlaştıran Magath'ın gizli yıldızıydı.. Riether filan derken çok iyi..

Tuncay bir yana Pierre Littbarski diğer yana.. Her bir parçamı milyona bölüp onlarca takıma, futbolcuya dağıttım. Bir kısmı da bundan sonra Wolfsburg'a ait olacaktır.. İkisinin de başarısını gönülden istiyoruz.. McClaren'e üzüldük ama Littbarski'ye daha çok sevindim..



Mart 2009'da yazmıştık hakkında.. Nerden baksan iki yıl oluyor. Yine bahis muhabbeti ile başlayan bir Littbarski incelemesi.. Şuraya alalım sizi.

Bol Şans..!

" Sanatçı "



İspanyol gazetelerinin Mesut yorumlarını alman basını sürekli haber yapıyor. İyi ya da kötü her yorumdan haberdar oluyoruz bir şekilde ve o birbirlerine benzetilmeye çalışılan Türkiye ve İspanya basınların aslında pek de benzemediğini görüyorum bu şekilde.. O nasıl Mesut tanımlamalarıdır öyle ?

Biz de birisi suç işlemeye görsün.. Birisi bencillik ya da gençlik hatası ile bir hata yapmasın.. Sayfalar dolusu uyarı ya da hatanın üzerine yazı, peki futbolun tam da kalbine yönelik nedir yazılan, çizilen ?

Bakın neler diyorlar.. Real'ın ışığı.. Aydınlatıcısı. Sanatçı o.. Başka bir boyuta ait.

AS şunu yazmış:

Der Deutsch-Türke ist ein Spieler von einer anderen Dimension, ein Blätterteig mit Sahne, der jede Ballberührung in einen Martini-Moment verwandelt. Sein Tor, gemacht mit köstlicher Leichtigkeit."

Bunu çevirirsem ayıp etmiş olurum orijinaline. Kremalı yufka filan çıkar ki doğru olmaz. Müthiş bir tanım olduğunu belirtmekle yetinelim.

Kaka bugün Sociedad karşısında fena değildi ama ben yine Mesut'dan vazgeçmezdim ki Mourinho da bugünlerde en azından aynı fikirde.. Maç içerisinde top kaybı mimunumda olur iken öldürücü pasları ise takımın geri kalanının toplamından fazlaydı.

El Mundo " Bir cerrahın soğuk kanlılığına sahip ve bütün korkuları defetmiş bir şekilde..."

Oy anam oy..

Stancu'dan Hagi komisyon aldı mı diye saatlerce konuşun.. Aykut Alex'e taktı mı diye aynı cümleleri tekrar tekrar kurun ama Manisaspor maçındaki Alex ya da İstanbul Belediye'deki Ali Güzeldal olmadı Gencler'in Yasin Öztekin'i ya da bir başka yetenek için üç satır beş cümle olmasın..

Sonra yetenekler neden.. ? Yeteneğe baktığınız var mı ki ?

Bugün Real Madrid'de Ronaldo'nun ya da bu akşam misal Di Maria'nın zorlana zorlana yaptığı o artistik ortaya gelen alkışa baktım.. Oha dedim.. Quaresma aynı hareketi sallana sallana boş alanda değil saniyelik bir reaksiyon ile çizgiden de değil göbekten yapıp üstelik sonucunda gol attırmıştı.. Ömer Üründül de hareketin güzelliğinden ziyade yıldız oyuncunun bunu yaparsa sakatlanma ihtimalinden ve daha dikkatli olmasından filan bahsediyordu sonrasında..

Basın farkı derken bunları da unutmayın..

Diego'ya Ceza.!



Neden ? Çünkü antrenör penaltıcı olarak Helmes'i belirliyor. Diego ise kendisinden topu almaya gelen Helmes'e topu vermiyor, penaltıyı kendisi kullanıp bir de kaçırıyor.

Geçmişte de penaltıyı Dzeko kullanmak istemiş, Diego bana ver diye ısrar etmesine rağmen vermemiş ve o penaltı da kaçmıştı.

Şunu da belirtmeliyim ki Wolfsburg ikinci yarı feci bastırdı. Penaltı öncesi direk filan derken maçı biraz da takım olamamışlıktan dolayı kaybetti. Diego 100 bin avro para cezasının yanında muhtelemen teknik adamın emrine karşı çıkmaktan dolayı haftaya Hamburg maçında da kesik yiyecek.. Elbette o zaman takımın başında hala McClaren varsa eğer..

Misimovic'in Sucu Ne ?



Mersin İdman Yurdu futbol şubesi sorumlusu canlı yayına çıkıp Stancu'yu Becali'nin bundan altı ay önce 300 bin dolar karşılığında kendilerine kiralama önerisinde bulunduğunu belirtti. Başka bir oyuncu için Becali'nin sarayına gidene bu oyuncu teklif ediliyor. Size olmazsa Rusya'ya pazarlayacağını da belirtiyor. Çok değil altı ay sonra Stancu 5 milyona taksitle cimbomlu oluyor. Ahmet Çakar daha da ileri gidip Misimoviç'in kadro dışı kalmasıyla hepsini birleştiriyor tıoplamda ne çıkarıyor onu pek anlamadım ama pis bir şeylerin döndüğünü ima ediyor. Sonrasında Adnan Sezgin "pis" bir şey olmadığını anlatmak üzere canlı yayına bağlanıyor ama sıkıştırılan konu Misimoviç oluyor.. Zira ne onun ne de bir başkasının Misimoviç'e yapılana bir açıklama getirebilecek durumu yok..

Hagi'nin Romen oyuncu transferine değinmek gerekirse ben olağan karşılıyorum. Tanıdığı bir ligden performansından emin olduğu oyuncuları getirmesi doğal. GS'ın başına geçsem haliyle ben de Alman liginden oyuncu transfer ederdim daha çok gibi.. Diğer Stancu detayları geyik bana göre ama Misimoviç konusu ise başka..

Misimovic'in bonservisi 7,5 milyon avro. Kendisine yıllık 2 milyon veriliyor.

Adnan Sezgin Misimovic'i leasing yöntemi ile aldıklarını söylüyor. Aslında öyle bir yöntem yok.

Olan biten şudur:

Galatasaray bonservisi ile birlikte aldı. Lakin teminatı transferin son günü olması nedeniyle tam anlamıyla veremedi Wolfsburg'a. Üç taksit. Birinci yılı olan 2,5 tamam ama diğer 5 milyon eksik. Hoeness'de ola ki teminat sezon sonuna kadar yatırılmadı o zaman biz oyuncumuzu geri alırız ve ödenilen miktarı da bir yıllığına kiralama bedeli olarak sayarız. Dolayısla Galatasaray opsiyon kazandı. Teminatı yatırmazsa bonservisinin üçte ikisini ödemez ve oyuncuyu sene sonunda geri gönderir..

Sezon sonuna kadar da vakti var.

olan biten nedir ?

Benim anladığım şudur.

Hagi Misimovic'i yeterli bulmadı ve fakat ondan hiçbir şekilde faydalanmayacak ölçüde çöpe atacak kadar da delirmedi. Zira Elano'yu da istemediğini biliyoruz.. Sadece kendi oyun sistemi adına yetersiz olduğunu söyledi. Yönetim de teklifleri değerlendirerek onu satıp bu ağır yükten kısa sürede kurtulmak istedi. Rusya'dan teklifler vardı..

Karar Misimovic'in. Yeni geldiği kulupten ayrılmak istemiyordu muhtemelen.. Rusya ona iyi para ödüyordu. Buradaki kilit nokta Adnan Sezgin'in açıklamalarına göre Misimovic'in Wolfsburg dahil Avrupa'da oynayabileceği bir başka kulubün olmamasıdır.

Yönetim teknik heyetin de yeni oyuncu isteğiyle bir araya gelip bir plan kurdu. Misimovic hiçbir şekilde bu takımın içerisinde yer almayacağına inandırılmaya çalışıldı. Devre arası gelmeden oyuncu kadro dışı kaldı. Normalde ne olması gerekir ? Oyuncunun gitmek istemesi... Gideceği yer de çok para kazandıracak Rusya.. Başka şansı yok..

Ne oldu ?

Misimovic kadro dışı kalmasına rağmen gitmedi. (beklenilmeyen buydu)

Misimovic'i Hagi istememiş olabilir ve en fazla forma vermez, yedek bekletirdi. Oyuncu bu durumda daha fazla çalışıp takıma girmek ister ama yönetim onu satmak istiyor. Kadro dışı kararını yeni oyuncu transferi isteyen Hagi ile onun satışından para kazanmak isteyen yönetim verdi haksız bir şekilde..

Rusya'ya transferi gerçekleşseydi teminatı yatırıp bonservisini alıp sağlam bir satış gerçekleşecekti. Hem Hagi yeni ve istediği oyuncusuna hem de yönetim parasına kavuşacaktı.

Olmadı, elde patladı.

Hagi aslında sadece Misi değil de koşan birisi olsun istedi ama sanmıyorum ki oyuncuya böyle yüz çevirecek bir hamle düşünecek olsun. Bu yüzden oyuncuya bu "haksız" kararı kendisi iletemedi ve o günden sonra Misimovic ile yüz yüze gelmekten kaçındı durdu.

Misimoviç Bosnalı olsa da Almanya doğumludur. Buranın kültürü ile yetişmiştir. En az Ernst kadar disiplinlidir saha dışında. Magath ile çalışmış, takımın da kaptanı olmuştur. Karakteri Magath'a geri dönmek isteyecek kadar sağlamdır. Haklı olarak beni yeniden oynatacaksa Hagi benden özür dilesin diyor.. Oysa bu plan tamamen Rusya'dan gelecek olan sağlam para için yönetimin eseridir.. Elde patladı ve fakat ben üzülmedim.

Hiçbir kulup herhangi bir oyuncusunu satmak için böyle oyunlar yapmamalıdır. Yapanın elinde kalırsa sevinirim.

Şimdi bu durumda gelip antrenmanına çıkıp elinden geleni veren bir oyuncunun tüm bu yapılanlardan sonra suçu nedir ? Bakın bazılarınız kıçınızdan hikaye uydurup abuk subuk suçlar yaratıyor ama Hagi bir yana bu oyuncunun suçu gerçekten nedir ?

Varolan popülaritesinden dolayı sağlam bir satışa izin vermemesi midir ?

2 ay önce transfer etmek için üç hafta Almanyada kalıp deli efor sarfettiniz ama çok değil seksen gün sonra satmak için ondan daha beter plan proje.. Neden ?

Keita neden alındı neden satıldı ? Oynadı da baya baya.. Daha iyi bir örnek: Meira.. Aldın ve Rusya pazarı biraz para verince stopersiz kalmayı göze alacak kadar çılgına dönüp sattın.. bu işi bilmiyorsunuz dediğimizde de cak cak ötüyorsunuz şirket birleşmesi diye.. Mübarek futbola yatırım değil de fon olmuş oyuncudan para kazanma derdinde sanki.. Sonu da bu..

Rusya çılgın bir pazar. Franfkurt'un dahi ilkonbirine giremeyen ve dünyanın en disiplinsiz ve uyumsuz oyuncusu olarak tanımlayabileceğim Caio'ya dahi 3 milyon bonservis veren bir pazar.. Misi'ye rahat bir 10 ya da 15 bayılırlar.. İşte tüm mesele de teknik adamın hali hazırda istemediği bir oyuncuya bu pazardan böyle bir teklifin gelmesidir. Üzerine burada oynamayamazsa tek şansının Rusya olması eklenince.. Oraya yönlendirme.. Pis bir oyun.!

Buna inanmazdım Adnan Sezgin'in bu konu hakkındaki o garip tutumuna canlı canlı şahit olmasaydım eğer.. Hagi bu işin kısmen içerisindedir. Muhtemelen yeni oyuncu isteğine karşı böyle bir koşul sunulmuştur kendisine ve o da kendisini düşünerek bu saçmalığa ortak olmuştur.

Manuel Neuer.!



Bugün Bundesliganın en iyi kalecisi. Dünyanın ? Soru bu. Casillas elbette en iyileri ama gençlerden bakarsak.. City'nin Hart'ı ve Atletico'nun David de Gea'sı ile çekişirler.

Aslında ben Neuer'i işleyecektim Ufuk'un hatası sonrası. Manuel Neuer geçtiğimiz aylarda öyle basit öyle yenilmez golleri yedi ki.. Adler'in onun milli takımda öne geçmesinin temel nedeni bu basit hataları yemeyen istikrarlı duruşuydu.. Bugün zamanla tecrübe kazanıp Magath ile dünya çapında bir kaleci olma yolunda.. Bana göre oldu bile..

Takımın kaptanı. Bayrak adamı, doğuştan Schalke'li. Arda gibi ama önemli bir fark şudur ki o tam da derbilerde coşup takımını kurtarabiliyor.

Dortmund maçında o puanı tek başına aldı. Daha da önemlisi derbide fark yemekten kurtardı.. Daha ne oLsun ? Schalke bu sene Avrupa'ya gidemezse Bayern'e bile bırakmazlar bunu.. Diğer devler üşüşür başına.. O denli yetenek, güven verici..

Bizim Türk kalecilerle buradakilerin temel farkı yine yetenek değil; Kendine güven. Kalede her daim söylerim yetenek kadar karakter de önemlidir. Van Gaal genç kalecisini kaledeki güvensiz duruşu nedeniyle eleştiriyordu. Neuer istediği basit hataları yapsın ama duruşu değişmez. Bu sizce kalecinin kendisine olan güveninden mi kaynaklanıyor yoksa o basit hataları da futbolun içerisine tıkıştıran alman futbol ortamının olağan bir sonucu mudur?

Büyük kaleci..

Küçük takım hocası: Van Gaal.!



Van Gaal bana göre büyük takım hocası değil. Ona Avrupa liglerinin orta sıra takımını verin size şampiyonlar ligini kazandırsın ama büyük takım içerisinde bu karakter her daim sorunlar yaşayacaktır.

Futbolu biliyor. Çok teknik adam için bu basit cümleyi kuramam ben. Futbolu çok iyi biliyor.. Tam anlamıyla bir teknik direktör. Onun yeteneği var. Oyuncu yetiştirebiliyor. Aslında teknik direktör de yetiştirebiliyor. Eğitmen.. Sahadaki oyuncuları da eğitebiliyor. Sistem kurucu.. Abartıyor diyeceksiniz ama Almanya'nın dünya kupasında oynadığı sistemin temelini dahi Van Gaal atmıştır. (Badstuber-Lahm-Schweinsteiger-Müller-Klose benzer rollere soyunmuşlardır)

Mourinho ona çok benzer lakin küçük ve önemli farklar söz konusu.

Van Gaal kafasındaki muazzam sistemi sahanın içerisinde kurmak için oyuncular konusunda asla taviz vermez. Oyunculara sistemine göre yeniden şekil verir ve tam da bu yüzden aslında yıldız oyuncu onun en büyük sorunudur. Aynı zamanda pozitif futbol delisidir. Sonuçtan ziyade topa sahip olup oyuna hükmederek kazanmak ister, galibiyete giden her yol Mourinho'da olduğu gibi onda mübah değildir.

Mourinho oynatacağı sistemi aynı zamanda elindeki oyuncuların oluruna gör yeniden düzenleyebiliyor. Cristiano Ronaldo'yu yapamayacağı eylemleriyle beraber zorlayayarak düzene oturtmaktansa onun olabileceği şekliyle kendisine bir sistem yaratıyor. Bencil ya da gezgin mi saha içerisinde Ronaldo ? O zaman ona göre bir ön alan kurgusu içerisine giriyor. Van Gaal'da ise ister Ronaldo ister Ribery ya da Robben olsun tamamen Van Gaal sistemine uygunluk göstermesi için oyuncuya baskı yapılır. Oyuncu gerekirse yeniden eğitilir.. Özellikle saha içerisindeki pozisyon alma konusunda çok sert takıntıları vardır ama takımının en büyük gücü de buradan gelir. Örnek vermek gerekirse Cristiano Ronaldo asla ve asla o şekilde özgür olamaz Van Gaal'in takımında..

Mourinho kendi sistemi için kadrosu yetersiz kalırsa hemen tam da oraya uygun oyuncu transferi için kulube baskı yapar iken Van Gaal kendisine sunulan oyuncuları reddedip inatla elindeki genç oyuncuları yetiştirerek bu sorunları halletme uğraşısı içerisinde..



Çok önemli oyuncusu Schweinsteiger sözleşmeyi uzatmıyordu. Tam bu noktada bir teknik adam kendisini düşünüp oyuncunun ikna edilmesini ya da yenisinin hemen alınmasını yönetimden istemesi gerekir, peki o ne yapıyor ? O zaman Schweini hemen satılsın ki bonservisinden para kazansın kulup diyor.. Bayern yönetimi tam bu noktada ona uyarı çekiyor ve senin işin bu değil diyerek sınırı çiziyor. Bir süre sonra yönetim oyuncuyu ikna edip sözleşmeyi uzatıyor. Daha da önemlisi böyle bir eksik olsaydı dahi Van Gaal'in transfer istemeyeceğidir. Çünkü o en iyi yaptığı işi yine yapacak ve o boşluğu isimsiz oyuncuyu eğiterek oraya yerleştirip başarı sağlayacak.. Küçük takımlar için muazzam bir teknik adam tavrı iken Bayern gibi bir kulupte gereksiz risk almak oluyor bu.

Ezelden beri sorun hep aynı. Kaleci ve stoper eksikliğinin yanında sol bek sıkıntısı.. Bir de öndeki üçlünün içerisine yerleştirilecek on numara belki.. Sezona Bayern hiç transfer tapmadan girdi. İnatla kendisine sunulan sol bekleri istemedi ve dahası defansa da oyuncu aldırmadı. Kaleci de keza aynı şekilde.. Ajax ya da Barça gibi madende bu ilke doğrultusunda çalışırsanız iyi sonuçlar alabilirsiniz ama her zaman her kulupte değil..

Milli takım başarısı olmadı ve ben çok iyi biliyorum ki ileride de olmayacaktır her ne kadar o herhangi bir milli takıma geçip turnuva kazanma hayali kursa da.. Zira onun takımının verimli olabilmesi için uzun süreli çalışmaya ihtiyacı var.



Hataları:

Lucio.. Onu durduk yere İnter'e gönderdi ve o gittiğinden beri bu takımın stoper sorunu var. Şampiyonlar ligi finalini kaybetmesine dahi etki etmiştir diyebiliriz. Lucio inanılmaz disiplinli, çalışkan ve üst düzey stoper idi. Çok büyük bir hata..

Bugün itibari ile Schweinsteiger.. Dünyanın belki de mevkisinin en iyisi olan adamın mevkisini kaydırma eylemi. Onu on numara oynatma sevdasında. 6 olur 8 de güzel ama 10.. Van Bommel'in da ayrılışı sonrası ne bıraktığı boşluğu arkadan doldurabilecek bir isim söz konusu ne de on numarada çılgın atan bir Schweini var.

Timoschuk.. Schweinsteiger'in olmadığı yerde Ottl'dan çok daha iyi bir seçenek iken ağır adamı diğer ağır Badstuber ile beraber tandeme koyarak çifte zarar. Breno tam da forma girmiş iken Timo'yu zorlayarak onun önüne koyması.

Van Bommel'in erken bir şekilde gönderilmesini sağlaması. Bir sezon önce Schweinsteiger ile beraber muhteşem bir merkez yaratmış iken bunu aslında durduk yere bozması desek yanlış olmaz.

Kraft hamlesi.. Butt oynadığı maçlarda neredeyse sıfır basit hata ile yoluna devam eder iken genç kaleciyi hazırlıksız bir şekilde Butt'u yedeğe çekip kaleye koyması. Kazanırsa Xavi,İniesta,Müller, Badstuber'larına bir yenisini ekleyecekti belki ama o risk alınmalı mıydı ki ?

Tam olarak hata diyemeyiz belki ama olağan Bayern transfer politikasını istemeyerek de olsa bozması. Bir yandan kendisini güçlendirir iken diğer yandan bundesligadaki rakiplerinin belini kıran adımların eskisi gibi atılmaması. (ohh ne güzel bence) Özil ve Khedira'nın yanı sıra Hummels ve Nuri takıma kazandırılsaydı ne Dortmund bugün böyle lider ne de Bayern bu kadar maç kaybetmiş olurdu.

Tüm bu hatalara rağmen Şampiyonlar liginde gruplarda topladığı puanla rekor kırar iken ligin de üçüncüsü. Eline on bir tane sokaktan oyuncu verseniz dahi dört yıl sonra o takımı şampiyon yapacak kadar futbol eğitmeni, bilir kişisi.. Bayern değil de biraz daha orta sıra ya da herhangi bir istanbul üç büyüğünde olsaydı o takımı zaman içerisinde çok az bir parayla şampiyonlar ligi şampiyonu yapacak kadar başarılı bir teknik direktör. Bugün Bayern'in topa sahip olmasından pozisyon üretimine kadar aslında pek çok başarısı teknik direktör imzası taşır ve fakat sürekli zirveye oynayan takımın içerisinde onun bu maddi kar getiren eylemlerinin değeri olmayabiliyor.

Bayern Ribery ve Robben bir maç olup diğer maç sakatlandığı için zorlanıyor belki ama toplamda yeteneksizlikten değil kurulu düzenin sürekli bozulmasından dolayı sorun yaşıyor. Ribery ve Robben hiç olmasaydı belki geçen sene bu kadar başarılı olamazdı ama bu sene de zorluk yaşanmazdı bugünkü gibi zira o elindekilerle güzel bir takım oluşturmuştu çoktan..

Hülasa; Rijkaard Bayern'e Van Gaal ise Galatasaray'a yakışırdı.. O Davids'ine iki dakikada kavuşurdu biz de Mustafa Sarp'larla başarıya.. Mustafa Sarplarla.. Böyle yetenekli bir futbol adamıdır.!