13 Şubat 2010

Bayern Münih - Borussia Dortmund



Grünwald stadi.. 1971/72 sezonundan.. Müller'in dört gol attigi, Beckenbauer, Hoeness,Breitner'in kadroda oldugu yeni dönemin baslangici.

Bugün Bayern-Dortmund oynuyor.. Son yillarda Bayern nedense Dortmund engelini oldukca kolay asiyor. Öyle ki sürekli fark atarken görüyoruz üstelik bu farkli skorlari yenilmek nedir bilmedikleri evinde de aliyor.. Bu sezon Dortmund kendi evinde üc takima yenildi. Gecen hafta Frankfurt, iyi oynadiklari ama sonuca etkiyemedikleri Schalke ve fark yedikleri Bayern..

Nasil ki Bayern Münih Hamburg'u yenemiyor, Dortmund'u da nedense bir o kadar kolay geciyor.

Simdi 8 mactir sürekli galibiyete kosan bir Bayern ile iki mactir yenilen Dortmund. Bayern Sampiyonlugu istiyorsa bu maci almak durumunda ve fakat iki haftadir zirveden uzaklasan Klopp'un Dortmund'u da Sampiyonlar Ligi bileti istiyorsa mutlaka bu zorlu deplasmandan puan cikarmalidir. benim aklim degil de kalbim biraz da Klopp'dan yana..

Dortmund'da sakatlar iyilesti ki her bir sakat bir puanina neden olmustur basta kaleci Weidenfeller'in dönüsü, Bender...

Bayern'de ise soru Ribery'nin oynayip oynamayacagidir. Müller ve Olic yine ilk onbir baslayip Ribery sonradan girecketir Öyle bir form tuttu ki formda Ribery bile iceriye zor giriyor Bayern Münih'de..

Hadi bakalim..

Bayern: Butt – Lahm, van Buyten, Demichelis, Badstuber – van Bommel, Schweinsteiger – Robben, Müller – Gomez, Olic

Dortmund: Weidenfeller (Ziegler) – Owomoyela, Hummels, Subotic, Schmelzer – Bender, Sahin – Großkreutz, Kuba – Barrios, Zidan

Kahn Baba.!



-Loddarrr.. cok konusuyon sen ya, az bi sus kardesim bi sus yaa.. delirttin adami valla.!

-ehu ehu ehu ehu

-özürlü müsün nesin anlamadim ki..



-Sen kime artizlik yapiyon bakim ?

-abi...

(hakem): Bu seferlik affet Kahn.. yapmaz bi daha.

-Bi daa bizim delinin (loddarin) cevresinde görmeyeyim seni yoksa seni de arkadaslarini da gömerim cimlere..!



-Bak git simdi Kahn görüp tarumar edecek hepimizi.. beni de tüm takimi da yakican simdi..

-au au au au

(Ve Kahn görür, olaylar gelisir.. )



..demistim ama ben Möller abinize..



-bi daaa bizim takimin oyuncusuna artizlik yapmayacak.!

Ich Danke Sie.!



Willi Lippens.. Bir dönem Dortmund'da da oynamis oyuncu ki lakabi resme bakinca dahi anlayabilirsiniz.. Willi "Ente" lippens.. Sahada yürüyüsünden dolayi "ördek"(Ente) demisler.. Dietmar Schott onun biyografisini yazar iken basligi da bu sekilde atmis. Bu hemen her yerde gecen, cok ünlü bir kirmizi kartin hikayesidir.. Willi bir faul sonrasi sari kart alir ve sunlari yasar(Sevgili Baris'in düzeltmesi sonrasi daha dogru bir sekilde anlatirsak eger)

Hakem: Bay Lippens, size uyariyorum(Ich verwarne Ihnen) (Almanlarin akusativ-dativ dedikleri, bizim ise ismin i hali, e hali olarak anladigimiz bir yanlis yapiliyor, dil sürcüyor)

Willi: Bay Hakem, ben de sizi tesekkür ediyorum.(Ich danke Sie.!) (Bu güzel ortayi Willi affetmiyor ve ayni hatayi yaparak ilginc bir diyalog gerceklesiyor)

Ve hakem kirmizi kartini cikarir bu tepkisi yüzünden.. Hakeme kendisini uyarir iken yaptigi hatayi tesekkür eder iken geri ileten adamin tavri "hakeme hakaret" oluyor ve sonucunda kirmizi karti bir ömür konusuluyor..

12 Şubat 2010

Laf Agizdan Bir Kere Cikti.!



Dragoslav Stepanovic gecmisin önemli futbolcularindan.. Futbolcu iken de Frankfurt takiminda oynamis ve Frankfurt'un ne kadar alt takimi varsa hepsinde antrenörlük yapmistir. Aslinda bir basarisi olmamasina ragmen Baskanla arasindaki güzel iliskiden dolayi takimin basina getirildi. O dönemi iyi bilirim zira Möller'den dolayi Frankfurt takiminin taraftariydik. 1991 senesinde oldukca sürpriz bir sekilde basa oynadi takim. Son macinda küme düsen Rostock'u yenebilseydi aslinda Daum degil de o sampiyon olacakti zira cok da güzel futbol oynatiyordu Frankfurt'a. Futbolculariyla iliskisi arkadas gibi olan her teknik adamin yasadigini yasayarak bir süre sonra cöküse dogru yol aldi ve takimdan ayrilmak durumunda kaldi. Sonrasinda Leverkusen filan diye gitti ki Ispanya'ya kadar onu besledi bu basarisi.. Lakin Frankfurt deneyimi haric cok da kayda deger bir is cikaramamistir. Ama iste güzel adamdi.. Kliselere karsi savas acmisti. Basinin tipik sorularina cok kötü esprilerle cevap veriyordu ama gülüyorduk.. Yeni sözlesmeniz nasil görünüyor diye soruldugunda A4 kagidin üzerinde iyi gibi absürd cevaplar veriyordu.. Onlardan bir tanesi de söyledir ki gerzekce bir espri ama teknik adamin basina verdigi cevap olarak bakildigi vakit bir sekilde gülüyoruz, ediyoruz..

- Herr Stepanovic, Gelecek hafta size neler getirecek ?

Stepanovic: Pazartesi, sali, carsamba, persembe,cum..



99'un trajik sampiyonlar ligi finalindeMario Basler'in Manchester United'a attigi bu frikigi bilirsiniz.. Ki bu adamin bir özelligi de kornerden direkt gol atmasi.. Öyle kavis verirdi topa.. ki Bremen'de iken bir sezonda üc gol atmistir kornerden.. Mario Basler yetenek abidesi bir insanogludur. Ülkedeki karsiligi Sergen Yalcin, Dünyadaki ise Romario'dur. Bu adamlar biraz disiplinli olup is ahlakina sahip olsalardi bugün yaptigi kariyerin cok cok üzerine cikabilirlerdi.. Romario Barca hayatinda bes antrenmanin besine de gelmisligi yoktur, Basler ondan da beterdir.. Berti Vogts, Kapstadt'a gidiste milli takima gelmeyen Basler icin söyle demistir misal: Bu ucakta sigara icilmiyor haliyle Basler bu yolculugu yapamaz.! Icki, sigara, kavga, dövüs.. Ne ararsan vardi bu adamda.. Regensburg'da pizzacidaki kavgasindan sonra Hoeness tabiri caiz ise bikmis ve kovmustur Basler'i. Sunu da demistir: bugüne kadar gizledigimiz ve haliyle görmezden geldigimiz Basler vakkalarini yazsak tarih olur.. Öyle bir adamdi. Antrenmanlara da gelmezdi filan..

Sorunlu oyuncularin basini ceker. her sey vardi onda ama yine de sevilirdi ve diger sevilmeyen Loddar hakkinda sonunda sunu söylemistir:

"Eger loddar bu sekilde devam ederse jubilesi icin Bayern Münih ile karsilasacak Alman Milli takiminda sahaya cikacak onbir oyuncuyu bir araya getiremez.."

Genelde antrenmansizlik ya da sigara icmesinden dolayi doksan dakikayi cikaramazdi. Degistirilmese dahi son ceyrekte onu pek göremezdiniz.. Basin o dönemki tartismayi göz önünde alarak soruyor:

-Son dönemde oyuncularin gereginden fazla calistirildigina inaniyor musunuz ?

Ben de degil. Ben sadece 70 dakika oynuyorum hatta..

"Her zaman söyledim, kimin oynadigi beni zerre ilgilendirmiyor, önemli olan benim oynuyor olmam.."



Ilginc bir adamdi Mehmet Scholl.. Ne cok sevildigine iliskin artik cok da bir sey demek istemiyorum. Son olarak sunu derim ki Münihliler arasinda Kahn'i bile yer Mehmet Scholl.. Tuhaf bir ilgi-alaka var bu adama karsi. Basarisiz dahi olsa mutlaka bir kereligine de olsa denenecektir teknik adam olarak.. Bayernlilerin rüyasi Mehmet Scholl'ün teknik adam ya da baskan olmasi. Gecen okudugum Beckenbauer röportajinda olasi Van Gaal kovulmasi esnasinda basa Scholl gecer mi onun üzerine yarim sayfa konusuyordu.. Ne yaptigi degil Bayern icin ne ifade ettigi cok önemli sanirim Simdi size akilda kalan bir kac Scholl güzellikleri..

-Nelerden korkarsiniz ?

Savas ve Oliver Kahn.!

-Neden 7 numara ?

Cunku o yasta sigarayi biraktigim icin..

"Hicbir zaman golf oynamayi düsünmüyorum. Birincisi ben golfü spor olarak görmüyorum ve ikincisi düzenli bir sex hayatim zaten var.!" ( Topu delige sokma olayini biraz baska türlü anlamis gibi)

-Hayalinizdeki meslek ?

Futbolcu karisi.!

Bir daha dünyaya gelseydiniz ne olmak isterdiniz ?

Uli Hoeness'in köpegi.!



"hoca sürekli mücadele icerisinde olmamiz gerektigini ve gerektiginde rakibi isiran bir oyun anlayisina sahip olmamizi istedi. Ben de iste Herrlich'i isirdim"

Son saniyede gol atmak icin rakip ceza alanina gidip orada da kornerden gelen ortaya cift yumrukla dalarak gol atmisligi mevcut. Arkasindan haliyle ikinci sariyi görüp kirmizi kart. Effenberg'in ilk defa kirmizi kart görmemiz esnasinda gülme krizine girdim dedigi olay sonrasi da aciklamasi oldukca mantikliydi.!

"Ne zamandan beri ceza sahasi icerisinde kalecilerin ellerini kullanmasi yasak ?"



Takimi Nürnberg, Kaiserslautern karsisinda maca cikar. Dönemin formda golcüsü Halil Altintop'un basina da Thomas Paulus'u diker. Halil o macta iki gol attiktan sonra..

"Paulus sözde Altintop'un yanindan ayrilmayacakti. Halil'in yaklasik 6o metre civarinda Paulus'u gören oldu mu ? Ben de görmedim, belki tuvalate gitmistir.."

Dogu Almanya'dan gelmedir ve söyle bir sey de söylemistir..

"Ben 1990 yilina kadar para icin degil sosyalizm icin calistim.

Bir gün St.Pauli deplasmanina sürpriz bir sekilde 3 bin taraftar gider..

"cok güzel, 3 bin kisi deplasmana geldi ama bunlardan 2 bin tanesi Reeperbahn (ünlü sex caddesi) icin gelmistir kesinlikle..



Hennes Weisweiler yetmisli yillarinda iki efsane teknik adamdan birisidir.. Dönemin Lattek ile beraber efsane adamlarindandir.. Gladbach'i bölgesel ligden birinci Bundesligaya ilk yilinda cikarip Bayern ile ezeli bir rekabete sokar.. Sampiyonluklar filan derken Gladbach efsanesinin yaraticisidir. Heynckes,Netzer, Vogts gibi isimleri futbol piyasasina sunan adamdir.. Sürekli takim icerisinden Alman futbol tarihine damgasini vuracak yetenekler cikarir.. Onlardan birisi de Günter Netzer'dir. Netzer biraz bencil, kendisine oynayan sik bir on numaradir. Bu kendisine oynama ve ayaginda topu tutma olayini abartinca Hennes'in ofsayt tanimi da bir hayli degisiyor tabi... Ofsayt nedirin Hennes'cesi söyledir..

"Ofsayt dediginiz sey Arscloch'un(Netzer ) topu gec oynamasinin bir baska sekilde ifade edilmesidir."



Lattek gecenlerde 75.Dogum gününü kutladi ve Maradona zamanindan da güzel anektodlarda senlendirdi "doppelpass" programini.. Lattek, bu ülkenin yetistirdigi en basarili teknik adamlarindan süphesiz.. Rahmetli Hennes ile saglam bir rekabet ortami yaratilmistir hem klupler düzeyinde hem de teknik adam olarak.. Ve fakat Maradona onu pek begenememistir zira hakkinda söyle demistir:

"Lattek ne yapacagini cok da iyi bilmiyor. Her sabah erkenden kalkiyor, iki birayi cakiyor sonra da kostur anam kostur bizi.."



Werner Lorant kendi kitabi icin söyle demistir

"Icerisinde bilgilerin pek cogu dogrudur.!"

bir kac yalan da araya kattim demenin bir baska yolu olsa gerek.!



"Keske imkanim olsa da Dortmund klubünü de Hollanda ligine transfer edebilsem. En azindan bir kac puanim garanti olmus olurdu."

Hamburg sonrasi PSV'ye gecis yapar iken.. Almanyada Dortmund ile 12 kez karsilasip da tek bir maglubiyet yüzü görmeyen Huub Stevens..



Ahahaha.. Sadece Loddar'dan olusan özlü sözler hazirlasaydim seksen iki post atarak ancak bitebilirdi. Bunun disinda artik öyle oldu ki en absürd sey bile ondan duyuldugu vakit absürdlügünü yitiriyor, gayet olagan geliyor. Ne gülebiliyorsunuz ne de tuhaf buluyorsunuz.. Sahadaki oyuncularina "doksan dakika boyunca bir sonraki rakibinizi düsünmelisiniz" diyen bir adamdan neyi beklersiniz ki ? Trapattoni ile ikisinin Almanyada yaptigi gaflari toplasak alti sezonluk bir komedi dizisinin senaryosu elinizde olur.. Pek cogu dil ile ilintili oldugu icin ceviride cok da anlasilmaz ama anlasildigi kadariyla..


"Benim Wener Lorant ile bir sorunum yok, beraber bir bira icebiliriz ya da sakiz cigneyebiliriz" (beraber sakiz cignemek ne lan ?!)"

"Bir loddarin kendisinden ücüncü tekil sahis olarak bahsetmesine gerek yoktur " (basin toplantisinda neden kendisinden sürekli olarak ücüncü tekil sahis olarak bahsettigi sorusuna verdigi cevap )

Alman kadin basketbol milli takimina yönelik:

"Hey kizlar.. bizim siyahlarinki en uzunudur" (allah seni bildigi gibi yapsin e mi.!)

"Beni her kim taniyor ve her kim benimle konusmussa cok iyi bilir ki bir loddar ingilizceyi alti hafta bilemedin dört hafta icerisinde röportaj verecek seviyede ögrenir"

Ve ögreniyor loddar...

"I hope, we have a little bit lucky" (New York'daki ilk basin toplantisindan )


"I look not back, I look in front" ( Fatih Terim'le dalga gecer iken iki kere düsünün keza Trapottoni de fena degildir bu konuda)

"I´m a german record-player " (Burada Alman milli takiminin en cok formasini giyerek rekor kirmis oyuncusum demeye calisiyor (Rekordnationalspieler )

"Hakem olmak kesinlikle gelecek planlarimin icerisinde yoktur. (Aktiv futbol kariyeriniz sonrasi ne gibi planlariniz var sorusuna verdigi cevap )

"Bazen ben cok konusuyorum.." ( Ha sunu bileydin.. Ömrü hayatinda kurdugu tek anlamli cümlesidir..)

*ikinci ve hatta ücüncü bölümü de olacaktir haliyle..

Neden ?.!



Hastasiyim bu brezilyalilarin.. Misal Julio Cesar. Cok da eski degil sonucta 94-98 arasi Dortmund takiminda forma giydi ve fakat Ülkesinden gec gelip kampa gec katilma krali budur Almanya'nin.. Neredeyse her devre arasi kampina gec katilmis bir oyuncudur. bu yüzden cezaya carptirilmis lakin daha da güzel olani ise gec gelme nedeni olarak ortaya sürdügü bahaneler.. Üc tanesi de söyle:

1- Dedem cok agir hasta.. (Adamin yasayan dedesi yok ki hasta olsun.!)

2- Kesinlikle ertelenemeyecek olan bir doktor randevusu.

3- Annesinin Dogum Günü olmasi.

Yine o dönemin tuhaf transfer hikayesi olan Marcio Amouruso da böyledi ama o genelde bahane filan bulmaz hemen öderdi parayi.. Julio Cesar son ana kadar cezadan kurtulmak icin bahaneler üretirdi ki bence direk parayi ödese daha iyi olurdu gibi.. Lakin neden gec kaldin sorusuna belki de en iyi cevabi zamaninda Giovanni Elber vermistir..

"Benim icin Brezilyada gecirdigim son iki gün öyle güzeldi ki Almanyada yasadigim bir yila bedeldi".

Ülkesinden 8 gün gec dönen Marcelinho ise ucakta yer olmadigi bahanesini öne sürmüstür. Ze Roberto cok ciddi ailevi problemlerim vardi deyip kestirip atar iken bir keresinde Pizzaro cocuguna vize alamadigini belirtmisti ki ne kadar dogru-yanlis bilemiyoruz artik..

80'lerin Arabali Futbolculari.!



Hastasiyim sunun.. Sunun derken loddarin üzerinde oturdugunun elbette.. Bugün imkanim olsa söyle bir arabayi hemen alirim, kesinlikle cok sik.. cok baska.. Yil 1985 tabi. Zamanin en baba arabasi..

Misal loddar binecek buna, arkasina da "deli yürek" yazdiracak.. huh. hayali bile güzel be.! Su adam futbolcu olmayip da benim arkadas grubumun icerisinde bir yerde olsaydi iki Galatasaray maci feda ederdim valla.. o denli keyifli muhabbeti olurdu bunun. Gecenlerde yine okudum yine tuhaflastim.. bir loddar diyor bedeninin kendisi üzerinde söz sahibi olmasina asla izin vermez.. bir loddar kendi kaderini kendisi tayin edecek seklinde baskin gelir bedenine diye devam ediyor yasi kirka varmasina ragmen futbol oynamaya devam ettigi günlerde..

kacirdik lan söyle güzel adami.. Arkadaslari ne sansli adamlarmis, hep derim biraz da kiskanirim onlari ben.!



Loddar abi zamaninin futbol bakimindan kusursuz adamiydi aslinda. Lakin her sey de futbol olamadi bende.. Dün de bugün de olamiyor maalasef. Bir de Klinsmann'a bakin.. Yasamina mercegi yaklastirdiginiz vakit her zaman digerlerinden cok farkli oldugunu göreceksiniz.. Stuttgart kökenlidir, Amerikada yasamasi siradan insan gibi kendisini hissetmek istemesiyle ilintilidir ki bu yaklasimi cocuklugunda baslar aslinda.. Simdilerde escinsel o yüzden orada yasiyor geyikleri dönse de gercek bu degil, su tosbaga bagimliligindan dahi görebilirsiniz bunu.. Bu arabanin hastasidir.. Ingiltere ya da Fransa.. Nereye transfer olursa olsun yaninda götürmüstür bu arabayi.. Menajeri olmadan transfer yapan cok baska bir adamdi, öyle de kalacaktir.. Yillari da karistirmayalim Loddar'dan on yil sonra dahi bu araba vardi onda..



Rudi Voller Sene 1980. BMW C1-E2. .

Babam'in da ilk arabasi böyle bir seydi. Köye geldikleri vakit sabahin köründe herkesten önce kalkip arabayi acip icine binmek icin kiliti tornavidamsi bir seyle zorlayip kapiyi bir daha anahtarla acilamayacak seviyede bozdugumu iyi hatirliyorum. Hastasiydim sunun.. Sonralari nice arabalar geldi gecti ama o cocuklugun özlemi dindirelemedi.. Velhasil babam gibi Voller abi de BMW'ciymis zamaninda..



Bu adama baska bir sey yakismazdi isin dogrusu.. Moruk ya da Patron arabasi derdim ben Mercedes icin.. Hele ki S'leri kesinlikle patron.. Kaiser baska bir arabaya binmemeliydi belki de. Öyle bir yapmislar ki bugünkü modelleri arkada oturacak gibi her seyi ona göre dizayn etmisler.. Yani kesinlikle hali vakti bir hayli yerinde bir adam biniyor ve soförü olmasi gerekir bunu alabilecek düzeyde olanin.. Seksenler dedik lakin bu 1977 model.. Yine de güzel be abi.. Bazen görüyorum eski model 500s'leri.. Yeminle yeni model tonla arabaya degismezsiniz, o denli konfor, rahat filan..



Jean Marie Pfaff.. Diger ikisi neyse de beyaz olan dehset bir sey.. Cabrio araba Almanyada bosa yatirim. Bu ülkede yaz iki yilda bir en fazla bes gün seklinde yasanir.. Yazik edersiniz o paraya.. Belcikalinin Bayern zamanlarindan..



(yorumsuz - Littbarski)

11 Şubat 2010

Futbol ve Okay Karacan Üzerine.!



Futbol iki farkli takipcileri yaratir kendi icerisinde. Ve biz genelde bu ikisini birbirine karistiririz. Her ikisinin de birbirlerini icerdigi kesisim kümesi olsa da genel anlamda farkli iki temel yaklasim söz konusu. Saf futbolun oynanis bicimine olan sevgi bir tarafta durur iken taraftarlik/aidiyet duygusu da isin diger kismidir. Her taraftar, kendi tuttugu takimin oynadigi oyuna "futbol" sevgisi nedeniyle de hayran olup sevebilir lakin ne oynadigina bakmadan da mutlaka takip edersiniz tuttugunuz takimi ve icerisine girdikce en anlamsiz macta dahi onu takip edecek kimi noktalar yakalayabilirsiniz.. Bu takipciligin temelinde futbolun disinda ve ona baskin gelecek rekabet duygusu, aidiyet, narsizm gibi pek cok alt basligi olan taraftarlik hissiyati vardir.

Genel taraftarlik basligi altinda yer alsa biraz da bize özgü Türkiyede futbol taraftarligi gibi cok ayri bir kategori de isin icerisindedir. Futbol takimina duydugu sevgiden ziyade rekabet icerisinde oldugu takimin asagilanmasindan, ötekini degersizlestirme eylemiyle kendisine "deger" katan, rekabetin körüklendigi ölcüde bagliligin arttigi, siyasi bir parti, ideoloji gibi tuttugu takimi sahiplenmeye kadar ilerlemis bir mentalite. Meselesi futboldan ziyade digerine kara calarak kendisini yukariya cikarma, toplamda ne oldugunun degil de digerine karsi hangi konumda olduguyla ilgilenilen fanatizm boyutunda sahiplenilme.. Cok hos bir seyden bahsetmiyor olsak da futbolu degerli kilan ve daha da fazla futbola ve belki biraz da sonuclara insani yönelten tepkileri dogurmasi nedeniyle oldukca da önemlidir aslinda.

Normal kosullarda futbolun degeri bu ikisinin karisimidir. Ülkedeki taraftarligin disinda tutulan saf futbol sevgisi 1 milyon euro eder ise eger taraftarlik üzerinden yaratilan bagliligin/takipciligin degeri de 320 milyon eurodur. Sonuc itibari ile o maci seyretmek istemeniz yeterlidir ülke futbolunun yerel piyasa degerini ölcmek adina. Taraftari olmadiginiz bir Manchester - Arsenal macindan beklentileriniz saf futbol sevgisinin icerigidir. Hicbir sekilde futbol oynamadan kavga dögüsle kazandiginiz bir derbi maci sonrasi duydugunuz heyecan, sevinc ise bu ülkede olusturulan taraftarligin tanimidir. Birisinin degeri 1 digerinin ise 320'dir.



Ben de her ikisi de mevcut zira bu ülkenin kosullari bicimlendirmistir her bi yanimizi. . Bu blogun icerisinde her iki taraf da kendisini var etmistir. Yukarida bahsedildigi sekilde taraftarlik, baglilik, fanatizm, rekabete dayali ilgi, alaka ilginctir ki okudugum yazarlardan seyrettigim Maraton, Telegol gibi programlari iceren ülke basini tarafindan olusturulmus ve yer yer körüklenmistir. Haliyle benim de bir tarafimin icerisinde oldugu bu fanatizme daha cok dayali olan grubun sekillendirdigi topluluk ülkede cogunlugu olusturuyor..

Peki 30 yasini gecenlerde geride biraktigimiz düsünülürse eger internetin ve hatta televizyon kanallalarinin dahi tek tük oldugu dönemlerde yetisen bizlerin saf futbol sevgisi nereden geliyor ? Buradaki hikayelere duyulan meraki bize kim asilamistir ? Futbolun taraftarligin disinda duran özüne duyulan ilginin kaynagi nerededir ? Herkes icin degil ama kendi dönemim icin konusmak gerekirse belirtmek isterim ki:

NTV , Futbol Mundial, Okay Karacan, Murat Kosova..

Ben futboldan keyif almak denilince Okay Karacan'in sesinin tonunu algiliyorum. Futbola farkli bakmami saglayan etkenlerin basinda dönemin NTV kanali ve futbol programlarinin/mac yayimlarinin etkisi cok fazladir. Dün gibi hatirliyorum Stuttgart'in seytan ücgeninin inceliklerinin tahtada anlatildigini ve hicbir yerde görmedigimiz yildizlarin portrelerinin islendigi programlari.. En önemlisi futbolun da bir hikayesi olabilecegi gercegini ve hatta bu hikayeler esliginde futbolun masalimsi bir tarafinin da olabilecegini.. buradaki incelemeler, hikayeler ve hepsine duyulan ilginin temeli burada atilmistir. Oraya bir özenme, o anlatma durumuna bir öykünme sonucu gelismistir cok sey..

Dün okudugum yorumlardan dolayi biraz kendimi tuhaf hissettim, vicdanim sizladi. Okay Karacan'i iki post asagida elestirmis, NTV sonrasi yaptigi isleri cok da dogru bulmayip ona olan ilgim farkli bir boyut kazansa da ben yine de kötü oldum. Bu blogun sevilen kisminin aslinda yaraticisi Okay Karacan'in kendisi de degil sesidir. Ben futboldan keyif almayi ondan ve NTV'den ögrendim. Futboldan keyif alinmasi gerekliligi cesitli türk futbolu elestirilerinden ziyade neredeyse hicbir sekilde elestiri barindirmayan anlatimlari ve ifadeleriyle NTV'nin kuruldugu yillarda yayimladigi maclardan, ceviri ile hayatimiza soktugu futbol programlarindan ve hepsinin iceriginde sunucularindan.. Murat Kosova, Okay Karacan anlatimlarindan..

Simdi bu adamlar ne yapiyor, neler söylüyorlar, nelerle ugrasiyorlar, cok fazla ilgilenmiyorum lakin benim ve burada yazdiklarimdan keyif alan üc bes ya da alti insan her seyi biraz da onlara borcludur.

Haliyle..

Okay Karacan bir Emre Tilev-Ertem Sener degildir. Degil Karacan dünyadaki her insani elestirebilecegime inanirim lakin hepsinin tonu farkli olmalidir. Tilev-Sener v.b bana ve Türk Futboluna ne vermistir ki neyi bekliyor ? Lakin ömrünü mac anlatimlariyla geciren insanin futboldan aldigi keyifden dolayi heyecan yapip sonradan da özür diledigi bir yanlisi dalga gecersenine islemek bana/bize yakismamasi da umrumda degil ama acaip koydu.. Bizim nesile de koyar abi bu, sizi bilmem.



Dün yazi yazdim futbol keyfi üzerine, neden biliyor musunuz ? Yillar sonra Okay Karacan'in mac anlatimi bana eski günlerde oldugu gibi futboldan keyif aldigim zamanlari hatirlattigi icin.. Futboldan keyif de alinabilecegini elestirerek degil keyif alarak toplumun bir kesimine bu hoslugu asilayabilmistir, bunu gördüm. Bunu nasil yapmistir ? Su böyle kötü, bu böyle cirkin diyerek degil bizzat dogruyu güzeli kendileri gerceklestirerek.. Kendilerinin aldigi keyifleri ekranlarindan dönemin insanlarina yayarak..

Maalasef o dönemin yoklugunda NTV istisnaydi, Futbol Mundial gibi programlar yapan baska bir televizyon kanali yoktu. Dolayisla ve belki de bu yüzden ülkedeki oran 320'e 1. Bendeki oran dahi cok iyi degil, bunu degistirmeye cabaliyorum.. Futbol her ikisinin karisimidir ama oran biraz daha farkli olmali sanki.. Biraz daha futbol kokmali. Bursa-Kayserispor macinin seyrinden de keyif alan milyonlar olup bu konuda baski yapacak seviyeye gelmelidirler. Sadece futbol da bazen yetmelidir..

Velhasil Okay Karacan da elestirilebilir ki ben de her zaman elestiriyorum. Bugün Mehmet Demirkol'dan Ugur Meleke'ye kadar tonla güzel adami elestiri yagmuruna tutuyoruz ve fakat asla elma ile armutu karistirmayarak.. Nesnel olmak, objektif tarafsiz gözlerle izlemek/degerlendirmek ne kadar mümkündür bilemem ama dogru analizin kistasi dogru noktalari görebilmektir. Gecmisini bildiginiz bir adamin heyecanindan yaptigi yanlis ile maci anlatmak yerine fikra anlatirken maci kaciran adamin yaptigi yanlis temelde benzesir olsa da nesnel bir sekilde incelendigi vakit fark oldukca fazladir. Elestirin ama biraz da size yaptigi bir katki varsa bunu da unutmayarak..

Sizler onlara özendiginiz.. O NTV kadrosunun yaptig isi algiladiginizi düsündügünüz bir an.. Sandiniz ki emek vermeden eksi sözlükte futbolcularin isminin basliginda yazilan kimi detaylari mac icerisinde yerli yersiz verirsem o seviyeye ulasirim.. Sonrasinda bu kolayciliginizin farkinda olan bir grup yazar yanlis bilgi ile sizi palyacoya cevirse de siz seviyenizden, muhtesem mac anlatimlarinizdan hic süpheye düsmediniz.. Bu sevgi oldugu kadar bir emek isidir, onu dahi vermekten kacip hazirdan bir kac absürd bilgi ile güzel spiker olabileceginizi düsündünüz.. Adamlarin yillar yili futbolla ic ice gecmis yasantisini üc madde ezberleyerek elde edebileceginizi düsündünüz..Arkasindan rezil kepaze olsaniz da "Ronaldinho'nun bes kardesi varmis, en kücügü de maragozmus ve kaka vurdu aut" anlatimlariyla süper bir is yaptiginizi sandiniz..

Siz sandiniz ve size bir sözüm yok da sizlerle Okay Karacan'i da bir tuttular, ona cok sözüm var iste.. Ayip ettiniz cunku..

10 Şubat 2010

Yorgunluk.!



Insan yoruluyor bazen ve yazmak gercekten agir geliyor cokca zaman. Okur olmanin hafifligini hissetim, surada üc bes kisinin beklentisi olmasa kilimi kipirtadacak halim olmazdi belki.. Sürekli birilerini itin götüne sokmaktan hoslanan bir topluluguz. Bir cezali bulup onun üzerine sürmeliyiz her seyi.. Kendimi de ayirmiyorum cunkü ben de bu toplumun icerisinde yetismis bir insan evladiyim. Almanya ile ister istemez kiyasa girisip bu kadar cok insan suclayan, insani asagilayan, sürekli olarak insanlarin hatalari ile mac analizi, mac yorumu yapan cirkinlik üreticisi bir toplum haline gelmis oldugumuzu maalasef zorunlu olarak görüyorum..

Az önce misal cok güzel bir mac oynandi, sonucu ne olursa olsun.. Heyecanli, kaliteli ve icerisinde futbol olan.. Futbol bu, ilk macta cok iyi oynayan Antalya iki kere gelmeden golü attilar bir sekilde, öyle istenildi, öyle de oldu.

Iyi oynayan Galatasaray ve keyifli bir doksan dakika yerine macin cesitli yerlerdeki yorumlarinda sürekli birileri suclaniyor. Mustafa Sarp'dan cikip Antalyalilardan girip macin spikeri Okay Karacan'a kadar geliyor is. Yuh diyoruz artik.. Mac güzel, oyun güzel, heyecan son saniyeye kadar var, ilk defa da elenmiyorsun nedir bu birilerini illa düsman bellemek, kara calmak, üzerine cesitli absürd yorumlar yapmak.. Hafif ironik bir dokundurma yaparak gecistirilecek hatalari dahi adam öldürmüs de adaletten kacmis insanmiscasina üzerine gidip türlü türlü cezaya kesiyoruz.. Adam macin heyecanindan takim isimlerini karistirmis, olamaz mi ? Olamaz. Mustafa Sarp golcü olmamasina ragmen seni kac kere kurtardi, bu kez de yaksin, yakamaz mi ? Her gün birilerini asip birilerini kral etmekten bikmadiniz mi yahu..

Ne Mustafa biraktilar ne Keita ne o su bu.. Rijkaard bile geldigi günden bu yana cok fazla degisim gösterip bize uymak zorunda kaldi. Yalcin' hedef gösterdi, Servet'i de forvet niyetine soktu onu da yapti, bunu da. Nasil yapmasin ki ? Ne zaman gülerek gelen bir yabanci olsa ya da hakemler karsisinda oldukca adaletli tutum sergileyen birisi olsa Mehmet Demirkol hep sunu der.. bir yil sonra görelim onu, ne kadar dayanabiliyor bize ? Hakli adam, bize kimse dayanamaz abi..

Bizi degistirmek cok güclesti artik.. Bize karsi duracak insan yok burada.. Alman disiplini, alman inadi bu yüzden en cok bizde tutuyor cunku baska türlü bir güzelligin bize karsi sansi yoktur fazla.. Dayanamazlar.. Bizden beter bizdenlesiverirler birden.. Zira alisik degil bünyeler, korku cok daha fazla ve bunun sonucu gelen degisimler.. Almanlar iyi bak, onlari gurbetcilerimizle biraz egittik, bagisiklik kazandirdik kimi yaklasimlarimiza.. Ama digerleri buna hazirlikli degil ki sizden uzaklasan ben bile eskisi kadar kolay karsilayamiyorum ve her yerde kavga edip birilerini kurtarayim derken birilerini de itin götüne sokup oturuveriyorum kendi elestirimin tam da göbegine..

Misal.. Bu ülkenin basina gececek olan teknik direktöre simdiden kolay gelsin diyorum ben, cok zor bir is ki milyon eurolarla ölcülmez bunun izdirabi. Simdiden kim gelirse gelsin hazir kita elestirerek öldürebilir miyiz diye üzerinde bilimsel calisma yapmak icin bekleyen milyon tane insan var. Oysa mesele ne Türk futbolu, ne gelecek olan insanin kalitesi, ne de fedarasyon.. Mesele sensin, mesele benim yegenim. Bir sey bulup da üzerine saldirmak icin simdiden siraya gectik, farkinda degil misiniz ?

Bloglara bakamiyorum artik. Elestiriden,sidik yarisindan gecilmiyor ortalik.. Oysa yapici olmanin farkli yollari vardir. Bizde olmayan güzellikleri öyle bir islersiniz ki burada eksikligi hissedilir, üzerinde durulur. Hali hazirda durulan konular üzerine Ömer Üründül'ün elektrigi yeniden kesfedermis gibi forvetsizlik sorununa milyon kez mac icerisinde deginip adami cileden cikarmasi gibi ayni konular üzerinde dönüp duruyoruz.. Toplamda kendimize sapliyoruz bicagi ama bunu farkedemiyoruz bir türlü.

Neden mi ?

Haftada canli olarak doksan dakika mutlaka seyredecegim en az üc mac oluyor genelde.. Her macin yarim saat öncesi oturuyorum ekran basina.. Sonra yorumlar, yazilar ve okumalar.. Toplamda bir sekilde moralsiz, psikolojisi sorunlu bireyler oluyoruz yeteri kadar disariya cikip kendimize söyle bir baktigimiz zaman farkedebilecegimiz gibi.. Psikojiyi etkileyen tuttugunuz takimin galip gelmesi, yenmesi etmesi degil daha cok sonrasinda okudugunuz yazilardan dinlediginiz insanlara kadar hemen herkesin bir yerden size negatif enerji yaymasi..

Ben burada her zaman kendimden yola ciktim. Yine bu sekilde davranip en azindan Türk Futboluna ayirdigim süreyi gözden gecirecegim. Zaten milyon tane yazarin, ilgili insanin oldugu yerde inanirim ki ben de cok gerekli degilim. Daha cok Avrupa Futbolu, daha cok anektod, daha cok Bundesliga yazmaliyiz/bakmaliyiz belki..

Yanis anlamayin ama keyif almayi ögrenmeliyiz futboldan.. Bence herkes disaridan kendisine bakip ne kadar futboldan keyif alip almadigini sorgulamalidir. Bu tek basina gerceklestirilebilecek bir eylem degil, bütünün parcasiyiz ve bütünden feci sekilde etkileniyoruz.. Biraz daha keyif, biraz daha hosgörü ve mümkünse biraz daha zekice satasmalar, dokundurmalar.. keyifleri bozmayacak ölcüde.

Ailenizin yeni polyannasi yazdi efendim..

Mac mi? Bugün yok, yarin belki. Müzik mi ? Mac sonrasi yazilanlari okudugum vakit feci sekilde sakinlestirilmeye ihtiyacim vardi, belki sizin de olur diye..

Free Franco.!



Zuculini icin sezon basi Bremen ile Hoffenheim feci kapisti. Zuculini'nin kardesini de iceren sözlesme üzerinden Hoffenheim oyuncularin babasiyla anlasti. Derken araya giren Bremen kavgaya neden oldu. BIz dedi Hoffenheim menajeri, Eren Derdiyok'u alacak iken Rudi Voller'in anlastik sözünden sonra müdahale etmedik, lütfen siz de ayni sekilde hareket edin..

Velhasil saglam bir savas oldu Zuculini üzerine..

Franco Zuculini sezon basi 4,75 milyon euro karsiligi Racing Club Avellaneda klubünden Hoffenheim'a transfer oldu. 5 Eylül 1990 dogumlu oyuncu 18 yasinda bu klupte profesyonel oldu. Takimda düzenli forma giymeye basladiktan sonra Avrupa kluplerinin ilgisini ceken Zuculini icin Bremen ve Hoffenheim kapisti ve daha erken bir sekilde hareket eden Hoffenheim oyuncuyu transfer etti. Simdi ilginc olan kisim nedir diyorsunuz..

Yukaridaki pankart Bremen taraftarlari tarafindan dün oynanilan Bremen-Hoffenheim kupa macinda sergilendi. Öncesinde Worum org'da bremen taraftarlari cok ciddi bir kampanya düzenlendi.

Zuculini'ye özgürlük.! Zuculini bize getir Allofs.! sloganlari oldu..

Bremen taraftari sezon basindan bu yana Hofenheim'in hocasi tarafindan sadece iki kez ilkonbir baslatilip sakatliklara, eksikliklere ragmen neredeyse hic oynatilmamasina tavir koyup sportif direktör Allofs'un bu oyuncuyu almasini istiyorlar.. Frings sonrasi taraftarlar bu boslugu en iyi onun dolduracagina inanmasi bir yana oyuncunun saha ici özelliklerinin disinda sahanin disinda da sergiledigi tavirlarin oldukca önemli olduguna dikkat cekiyor..

Iki önemli detay onun Bremen taraftarinin gözünde oldukca önemli kiliyor. River Plate macinda yerden bes santim yukarida olan topa ucarak kafayla taca atmaya calismasi onu degerli kilar iken Hoffenheim'dan aldigi para ile kendi yetistigi klube hayvani cim bicme makinasi alarak bundan sonra daha iyi bir cimde eski klubunun oyuncularinin mücadele etmesini saglamistir. Yardimsever ve savasci bir kimligi onu özel kiliyor Bremenlilerin gözünde ve inatla taraftar olarak bu transferi klupten ya da Allofs'dan resmen istiyorlar ve bunun icin cesitli organizasyonlar düzenliyorlar..

Bremen klubü Diego gibi yildiz olarak anilan futbolcularin sönük performanslarin ardindan tekrardan yildiz kimligine kavusturulan ortamlari nedeniyle de futbolcuyu istiyorlar.. Arjantin zamaninda büyük sükse yapan oyuncu Maradona tarafindan siklikla övülür iken arkadaslik macinda Panama karsisinda bir kez de milli forma teslim edilmistir kendisine.. Worum.Org'da az biraz dolastiktan sonra görüyoruz ki Zuculini Rangnick tarafindan harcaniyor görüsü hakim.. Vukcevic'in sürekli forma giymesi yadirganir iken iyi oynamasina ragmen Zuculini'ye sans vermeyen Rangnick'e ates püskürüyorlar.. Taraftarlar acik acik bir oyuncuyu kendi klubunde görmek istiyorlar.. Isin sportif yönü sürekli tartisma icerisinde lakin bir sekilde bugün seslerini de duyurdular.. Güzel bir taraftar eylemi kesinlikle.!

Ne var ki Zuculini 2014 yilina kadar Hoffenheim ile sözlesme imzalamis durumdalar.. Iste bu yüzden Zuculini'ye özgürlük pankarti biraz da olsa anlamli oluyor..

9 Şubat 2010

Konteynir Willi.!



Teknik adam olarak degil belki ama futbolcu Willi Reimann'i eskiler bilir.. Hannover'de iken Bayern'e yaptigi hattrick ve kariyerinin zirve noktasini olusturan Hamburg zamanlarini.. 1974-79 arasi Hamburg takiminda oynadi ki Kupa Galipleri Kupasi kaldirmasi, Sampiyonluk yasamisligi filan da vardir.. Ve fakat teknik adam olarak Frankfurt takiminda iki yil kalmistir ve Dortmund macinda 4.hakem ile kavga etmesi yüzünden Almanyanin teknik adama verdigi en yüksek para cezasina carptirilmistir. 25 bin euro ve 5 mac da saha icerisine girme yasagi..

Peki Willi ne yapti bu durumda ? 2006 Dünya Kupasi icin insaat halinde olan Frankfurt stadinin icerisinde bulunan konteynerlerin birisine girip maci oradan yasagi delmeden izledi. O gün bugündür Konteynir Willi olarak gecer..



Frankfurtlular sever bu adami her seye ragmen.. Cunku bu adamin yönetimi altinda birinci lige cikislari öyle heyecan verici bir sekilde oldu ki..

Jürgen Klopp'un kucuk bir portresini yaptigimiz vakit bu cikis öyküsünün diger tarafini az da olsa islemistik..Birinci lige cikmak icin Mainz diger tarafta bekler iken son saniyelere 3-3 giren Frankfurt büyük bir heyecan icerisindeydi.. Tamam bu is bitti diyordu herkes zira Mainz ve Frankfurt ayni puanda ve fakat Frankfurt Mainz'in bir gol averaj ile üzerindeydi son maclar öncesi.. Simdi son saniyelere Frankfurt berabere girer iken Klopp'un Mainz'i 4-0 önde.. Nerden baksan son on dakikada 4 gol imkansiz.. Klopp kesin ciktik diye havalara ziplar iken olan oldu..

Mainz maci 4-1 yendi ve Frankfurt son saniyelerde attigi goller ile 6-3..



Haliyle son saniyede maci 6-3'e getiren golü atan Schur kahraman oluyordu bu yakada.. Rainer Kleeman onun o zamanki gol sevincini de resmediyordu zira unutulmazlar arasina girmistir.. Konteynir Willi'nin bu yasattigi dakikalar inanilmazdir, Frankfurtlular unutmaz ve saygiyla anarlar her daim..

Yabanci/Yazgi .!



Zeki Demirkubuz'un Yazgi filminden güzel bir sahne.. Simdi Albert Camus'nun Yabancisi uyarlanmistir filmde.. Bu sahneyi baz alarak konusursak eger senaryo/diyalog cok iyi lakin oyunculuk surada yok denecek kadar az.. Bir seyler dogal durmuyor. Masumiyet ve Kader arasinda da böyle bir fark vardir.. Masumiyeti öne cikaran kurgusundan senaryosuna kadar olan güzelliginin üzerine eklenilen üst düzey oyunculuk vardir.. Burada güzel bir senaryo lakin eksik kalan bir seyler de söz konusu.. Su komiserin gercekciligi de ayri bir soru elbette.. Siz yine de diyaloglara bir bakin derim, belki hic bakmadiginiz bir seye bakiyordur orasi..

Ordan Burdan Surdan..!



Marcell Jansen aslinda Caner Erkin gibi bir sol bek.. Ofansi defansindan daha iyi ve artik daha cok sol acik olarak oynuyor ve bugünlerde müthis bir form yakaladi. Su formuyla da milli takimda olmasi gerektigine inaniyorum ki ezelden begendigim yetenekli bir oyuncudur. Sakatlanmaz ise eger dünya kupasinda yer alacaktir ve daha da parlatacaktir kendisini. Bunun disinda Köln macinin da yildizidir. Hem gol atti, müthis bir de asisti oldu Petric'e.. Lakin mac sonu aciklamalari da oldukca ilginc idi. Köln duran top organizyasonundan iki gol buldu ve hafta ici bunun sürekli teknik adam tarafindan calistirildigindan, cok tehlikeli oldugunun alti cizildiginden bahsetti. Sürekli bunu dile getirerek bir bakima bunun gerceklesmesini de sagladik, biraz gereginden fazla üzerinde durduk gibi geldi dedi.. Teknik adama da elestiri vardi bu sözlerin icerisinde lakin biraz da ilginc bir aciklama...

Köln duran top organizasyonunda cok iyi ve bunu gereginden fazla önemsemek de bir konsantre kaybina ya da tuhafliga yol aciyor aciklamlarina bakar isek.. ilginc degil midir ?



111.yilini kutlar iken Bremen cok da iyi durumda degildi. üst üste puan kayiplari ve ligdeki kötü gidisat filan.. Pizzaro'nun golü bu kötü seriyi sonlandirdi hafta sonu..

Bir uyum olmalidir her zaman.. Alttaki postta Lincoln mevzusunun hakli tarafi önemli degil, daha cok bir uyumun olmamasidir. Hoffenheim gibi burada da oyuncular arasi kriz kötü gidisatin en önemli nedenidir. Naldo ile Borowski kapisiyor, ne yapacaksiniz ? Hoffenheim de Commper ile kaleci Hildebrand bir türlü anlasamadi gitti. Her mac tonla kavga, sorun, uyumsuzluk.. Bremen'in cözümü basit: oynamayan, formsuz Borowski'yi kenara cekmek, uyarmak gerekirse kapi disari etmek.. Giden Vranjes'in teknik direktör hakkindaki aciklamalari, tartismalar.. Ve fakat bu takimda lider cok acik bir sekilde bellidir: Thomas Schaaf.. Lemke, schaaf icin her sey tartisilir, Schaaf asla diyerek noktayi koymustur. Krizin cok fazla büyümeyecek olusunun temeli burada yatar..

Bir de Özil krizi. Sampiyonlar Ligine bu sene katilim gösteremezlerse sözlesmeyi uzatmayan Özil, Sampiyonlar Liginden gelecek olan paranin yerini bonservisi ile dolduracaktir. Aksi takdirde eldeki oyuncularin paralarinin ödenmesi dahi sorun olacaktir. Özil giderse Marin onun yerini doldurur, o da giderse Hunt.. Bremenin ayakta kalmasinin nedeni budur, baska bir sey degil. Yani Schaaf, uyum, sessizlik ve bu kosullarda yeniden kendisine gelen yildizlar..



Dünya Kupasinda ben Hitzfeld taraftari olarak Isvicreyi tutuyorum ve takimin yildiz adayi da buradadir: Eren Derdiyok.. Ve ilginctir bloguma gelen tonla insanin gugil aramasi da hep bu adamdir: Eren Derdiyok,Tunceli, Alevi.. Ne cok merak edeni varmis arkadas..

Eren Leverkusen'e gelmeden önce Premiere Lig klupleri basta olmak üzere tonla alicisi vardi. Üzerine basa basa Leverkusen'e gitmesi gerektigi ve orada kendi futbol gelisimini tamamlayacak kosullari bulacagindan bahsediyordu.. Söz verdi ve buraya geldi. Son oynanilan Bochum macinin yildizi olur iken ilk yarida aldigi darbe sonucu sakatlandi.

Arda ve Özer'e ders olacak nitelikte kariyer planlamasidir. Berbatov Leverkusen takiminda iyi oynadigi icin bugün Manchester United klubunde futbol yasamini devam ettiriyor. Keza Hleb, Rosicky,Diego.. Hepsi kendi ülkelerinde yildiz iken bir üst asamaya kademe kademe gecis saglamistir. Lakin yine de bir fark var..

Türkiye'nin yildizlarinin kendi ülkesindeki kosullari neredeyse Milan-Barcelona ayarindadir. Basel ya da Bulgaristan'in bir takimindan Bundesligaya gecis bir yükselistir lakin Galatasaray-Fenerbahce ya da Besiktas takimlarindan misal Karlsruhe'ye gecis yapmak icin cok ciddi bir futbol sevgisi olmasi gerekiyor zira kosullarda bir düsüs olacaktir.. Bu yüzden bu ülke ya Milan-Inter seviyesinde oynayabilecek bir yildiz cikaracaktir ya da orta seviyeli takimlardan orta seviyeli avrupa takimlarina gecis olacaktir Sinan, Cagdas gibi.. Ayni durum Rusya icin de gecerli. Rusya takimlarindan ya Arsenal'e oyuncu gider ya da kendi liglerinde yildiz olmaya devam ederler.. Eren ise Leverkusenden daha iyi teklifler olmasina ragmen gelisim acisindan en iyisinin bu klup oldugunun altini cizerek buraya gelmesidir.. Cok önemli bir karar ve cok da yerinde buluyorum acikcasi..



Michael Thurk.. Mainz'in tarihinin en cok gol atan ücüncü ismidir. Misal Dortmund teknik adami Jürgen Klopp da iki numaradadir. Mainz klubunun tarihine gecmistir. 2000-2004 yillari arasinda 122 mac yapiyor burada ve 42 gol.. Simdi Augsburg'da 20 mac 19 gol.. Birinci Bundesliga adamidir.. Lakin 2004 yilinda yani Mainz takiminda oynar iken "Blickpunkt Sport" muhabirine verdigi cevap aslinda onun karakterine iliskin güzel bir veridir.

-Fasing(bayram diyelim) zamani Mainzli olarak siz futbolu düsünebiliyor musunuz?

-Hicbir fikrim yok zira ben Frankfurtluyum..

Sürekli olarak su kadar su takimliyim diyerek oynadigi takimin seyircisine kendisini inatla sevdirmek zorunda kalanlara inat ben bunlari seviyor, takdir ediyorum genelde.. Digerleri de bir o kadar kisinin kendisi söyledigi zaman "itici" geliyor.

Mesele tuttugun takima transfer olduktan sonra "ben zaten x takimliydim" diyebilmek degil bir baska takimin formasini giyer iken buna cesaret edebilmektir. Yapilmamasi gerekir belki ama yapana da benim saygim cok büyük.. Aynen Servet Cetin'in para icin futbolu oynadigini belirtmesi kadar cesaret isteyen tavirdir. Keza oynadigi takima su kadar bagliyim diyen insan kendisi ise o kadar da bayginlik veriyor bu söylemler.. Biraz da salak yerine konulup cok kolay bir sekilde kandirabilecegi izleyici olarak beni gördügü icin sinirlerimi geriyor bu "lefter bir ben iki abi o denli fenerliyim" geyikleri..

Ben SIKILDIM artik bu geyiklerden.. Takim icin ölürüz, kanimizi canimizi veririz.. Birakin baskalari anlatsin sizin ne kadar Galatasarayli ya da Fenerbahceli oldugunuzu.. Insanin kendi kendisini adlandirmasi, gercek bile olsa sürekli belirtmek zorunda kalmasi inatla süpheye götürür adami.. Ortada olan bir sey dillendirilme ihtiyaci hissetmez, bunu bilir bunu söylerim ben.

"var ya ben acaip bi galatasarayliyim yani ölcsen iki Metin Oktay cikar benden.." öyle bile olsan bunu deme arkadasim.. Antipatik oluyor kim bunu derse benim gözümde..



Blogun grubunu kurdum feysbuk da. 69 Kisiyiz. Hedefimiz 71 kisi olmak. Aranizdan iki insana ihtiyacimiz var. Yakinda parti kurup isi iyice abartmayi düsünüyoruz. Bundesliga ic isleri bakani dahi olabilirsiniz ki öyle fantastik hayallerimiz mevcut, size de satalim efendim bunlari..

Kac(iril)an Yildiz: Cassio Lincoln.!



2 Milyon Euro Bonservis karsiligi Galatasaray'dan gitmistir. Kacti mi kacirildi mi muammadir elbette.

Roberto Carlos gibi bir "nefret" röportaji bekliyorduk ama olmadi. Fenerbahce'yi reklam etsin diye alinaan adam gittikten sonra Fenerbahce'ye gelecek adamlara bile takimi kötüledi. Her yerde Fenerbahce adina tonla olumsuz seyler dile getirdi. Degisik bir reklam oldugu kesin.. Lincoln'den de bir röportaj beklenirdi ama yapmadi, hicbir sey söylemeden cekip gitti.. Jardel gibi kitap yazmazsa neler yasandigini kimse bilmeyecektir. Jardel yazmasaydi hic kimse Emre Belozoglu'nun devre arasi agiz burun ona girme girismini , Lucescu'nun onu Madrid macinin devre arasinda cikarmak isteyip de Hagi'nin engelledigini ya da korumasi altinda oldugunu kimse ögrenemeyecekti.. Popescu yazmasa Hakan Sükür'ün dusun altinda agladigini da kimse bilemeyecekti.. Yazilmasa bu aslinda yapilan yorumlarin hepsi eksik kalacaktir, bu konu da öyle bir sey..

Uzun uzun Lincoln tartismasi yapacak konumda degiliz. Cok sey diyorlar hakkinda.. Misal karaktersiz.. Dogru veya yanlistir ama bu gibi yakistirmalari hakedecek tavirlar uzaktan bakildiginda sergilemistir. En azindan neden böyle diyor insanlar demiyoruz, hak veriyoruz.. Ve fakat takima bir sey katmadi diyen insan o ilk yilinda yasadigi sampiyonlugun en önemli macinda son saniye golünü düsünsünler, yeter.. Kalli'nin cezalari, kendi icerisinde mantikli olan sisteminin kurbani olmasa nasil olurdu bilmiyoruz.. Hicbir zaman bilemeyecegiz diyemiyorum zira bir sonraki sezon Skibbe ile takima verdikleri ortadadir.. Yaptigi asistler, kazandirdigi maclar, Avrupada yillar sonra deplasmanda oynanilan güzel futbol diye gider.. En kötü potansiyeli, adama müthis keyif veren süprizleri. Bunu bana hic kusura bakmayin ne Elano, ne Jo.. Belki biraz umudum Giovani Dos Santos'dur olmadi Keita.. Futbol zevkim bu benim. Sizin kosmuyor, mücadele, oyunun iki yönü gibi oyuna tek yönlü bakis acilarinizdan daha keyifli geliyor..

Yanlis yönetildi.

Lincoln gelmedi ve acikca söylüyorum ki Hamburg maci sonrasi olusan kosullarin icerisine ben de olsam gelmezdim. O kosullari kendisi yaratmistir filan girmiyorum o bölgeye lakin ayni sekilde kesinlikle ben de kacardim. Herkesin düsman belledigi, herkesin üzerine gittigi, herkesin her seyden onu sorumlu tuttugu, takimdaki en efendi adamin dahi "serefsiz pic" diye bahsedecek konuma geldigi ortama ben de olsam kesinlikle bir daha gelmezdim, o da öyle yapti. Gitti ve gelmedi.. Gelseler, döveceklerdi zaten, öyle diyorlardi.. Bu dövecegiz diyen kesim bir de neden gelmedi ya alalal diye saskinliga düsüyor, onu hic anlamiyorum.

Bundesligada Schalke'ye gitmek istedi. Frankfurt'dan dahi Schalke'ye gecisin yollarin aradi ki Frankfurt baskaninin onu almamasinin parasizligin disinda nedeni budur. 3 yillik anlasmaya yanassaydi baskaydi is.. Yarim yillik ücretin Lincoln'un maasinda indirime gitmesine ragmen fazlaligi ve sonrasinda Schalke'ye yapacagi gecisi bilen Frankfurt baskani almadi. Magath-Kuranyi ikilisi ile diskoda bulustu, konustu ama parasizlik nedeniyle anlasma saglanamadi. Magath ayligi yüksek diye Kuranyi'yi dahi göndermek istiyor.. Biliyor ki takim iyi islerse eldeki kalastan dahi gol krali yapabilir ama Lincoln, Misimovic gibi oyuncular üretilemez. Skibbe deli gibi istedi ama ayni parasizlik sorunu onlarda da var ki kiralayabildikleri Halil'in yarim yillik ücretinin bir kismini dahi Schalke ödüyor. Bundesligayi hicbir sekilde düsünmeyecek ölcüde para verildi ki baska türlü neden Galatasaray'a gelsin ? Geldigi gibi neden bu parayi birakip gitsin gayet mantikli acilimlardir..

Karaktersiz futbolcu filan ama ilginctir ki eski takimi onu istedi, Skibbe onun icin ultimatom bile verdi. Daha dün yedi ay boyunca beraber calsitigi serefsiz futbolcuyu kendi takimina kazandirmak icin var gücüyle calisti. Sizce Skibbe deli mi kendini zora sokuyor ? Misal X yazar kadar anlayamiyor her gün beraber calistigi futbolcunun karakterinden ya da kalitesinden ? Her gün beraber oldugu futbolcuyu disaridan yazarak yorumlayan insanlardan daha mi az taniyor ? Sizden önceki alti yil icerisinde sürekli yükseliste olmasi da hic sorun degil. Jardel'in buradan gidip 40 kusur gol atmasi gibi tuhafliklar önemli degil.

Serefsiz, karaktersiz filan degil mesele. Kucuk bir hata yapildi. Berlin macinda kaptanlik pazu bandini Arda'ya olmadi Sabri'ye takacaktin.. Mactan sonra basin toplantisi yaparak "Floryanin bes kapisi var " demek yerine Arda bu takimin kaptani sensin diyecektin.. Bak bakalim isler nasil degisiyordu o zaman.. Kendi cocuklarina gereken degeri veremiyorsun ve bunun acisinin nesnesini de bir baska yere dogrultuyorsun. Ne gariptir ki olan arada ne kaptanlik isteyen ne de bu islerle ilgilenen, tipik brezilyali kimligiyle Lincoln'e ya da Galatasarayin parasina olmustur.

Ze Roberto gelmedi, Rafinha üc gün gec geliyor, transfer ettigin Jo gec geldigi icin sana transfer olabiliyor, Elano ortaligi yikip geciyor, Schalke'nin Farfan'i "gec gelecegim, ceza da alacagim" diyerek isi piskinglige vuruyor, Diego bunlarin hepsinin üzerinde sacmaliyor ama gelin görün ki Lincoln serefsiz, karaktersiz.. Bu saydiklarim devre arasi olanlar ki yazmadigim bi ton futbolcu mevcut. Bir hafta gec gelmesinin ardindan ortaligi silip süpürüyor, Benficadir,Berlindir, Besiktastir ipe diziyor ve fakat konusulan bu ülkede bir hafta gec gelmesi oluyor ödedigi 103 bin euro'luk cezanin yaninda.. Keita üc gün geliyor ve ceza 50 bin euro, ödemesinde bile problem cikariyor ama Lincoln serefsiz..

Lincoln 4,5 milyon euro bonservis ve 2,5 milyon euro yillik ücreti. 4 yillik anlasmayi toplayip toplayip öne süren matematik özürlü insanlari geciyorum. 2 yil para ödenmiyor, 2 milyon euro bonservis geri kazanimi söz konusu. 14,5 milyon euro geyiginize ne oldu simdi ? Bir daha özenle uyarmak isterim, futbolcunun maliyetini tüm sözlesme süresi boyunca burada kalacakmis gibi hesaplamak sacmaliktir ve genelde yazarlar anlattigi hikayenin özüne uygun düsmesi nedeniyle bilincli olarak yaparkar hep.. Elano ve Keita, Lincoln'den daha pahali bonservis ve yillik ücret ile sahadalar.. Keita yine gec geldi, sorun ? Elano, Lincoln'un silik dedigimiz ilk yilinda oynadigi oyunun ceyregini oynayamiyor, sorun ? Jo neden geldi, Everton'da neden 4 mac ceza aldi, serefsiz ya da karaktersiz ? Oyun stili nedeniyle bilincli olarak oynamiyor geyigi.. Sahsen oynayanlari da görüyoruz bu sene, katki ? Gecin bunlari derim..

Lincoln Galatasaray yönetiminin kendi cocuklarina yaptigi yanlisin kaniti olmak durumunda kaldi. Sabri kaptan olamadiginin, Arda ikinci kaptan dahi olamamisligin, Hasan Sas yerine oynayan adamin gölgesinde kalmasinin hesabini Lincoln'den cikarmistir. En iyi oynadigi dönemde dahi aman sacinin sampuani su, onu bu diye basin rahat vermedi.. Nedeni de haber kaynaklarinin oyuncular oldugu gercegidir. Oyuncular servis eder haberlerin pek cogunu. Yarisi uydurmadir yarisi da oyuncu kaynaklidir. Herkesin hedefe koydugu adamin sürekli olumsuz bir sekilde haber yapilmasi cok da olagan aslinda.. Yazarlarin dahi tanidigi oyuncu sayisi bir hayli fazladir.

Neden diger taraftan bakmiyorsun geyigi de var. Bakmiyorum cunku bu adam benim gözümün önünde sizin sandiginizin aksine sürekli yükselen bir performans esiginde alti yil boyunca oynamistir. Bir yilda dünya görüsü mü degisti, sacmalamaya mi basladi ? Dolayisla tümevarmiyorum tümden geliyorum ve sorunu burada ariyorum.. Haksiz da degilim, buna inaniyorum.

Yaziyi yazma amacima geri dönelim. Karaktersiz diyebilirsiniz, serefsiz de keza diyebilirsiniz.. Ve fakat "ne oynadi bu " "oynamadan gitti " diyenler su yukaridaki videoyu yeterli görmezlerse gidip bir kilo ceviz alsinlar, hafizaya iyi gelir.. Para maliyet hesaplarini da Elano-Keita üzerinden karislastirmali edebiyat misali devam etsinler, ben burdayim beklerim hepinizi.

Fair Play Istatistigi.!



Kicker Fair Play puanlamasi yapiyor Bundesligada. Bence bu oldukca önemli bir veridir aslinda. Ben merak ederim belki siz de merak ediyorsunz diye suraya listeleyelim. Bakilan kistaslar yaptiklari fauller, gördügü kartlar filan.. Misal bu haftanin en centilmen oyuncusu Frankfurt'dan Alexander Meier secilmis 46 puan ile.. Arkasindan Dortmund'un parlayan golcü defansi Hummels 36 puan diye gidiyor.. Genel siralamada ise basi Mertesacker cekiyor.. Hali hazirda benim bu oyuncuda ilk dikkatimi ceken henüz Hannover de oynar iken defans olmasina ragmen hemen hemen hic sari karti olmamasiydi. Iki sezon boyunca degil kirmizi tek bir sari karti vardi Bielefeld macinda gördügü.. Dehset bir istatistik idi.. Bugün de listenin basinda bu oyuncu vardir:

1- Per Mertesacker 230 Puan.

2-Philip Lahm 206 puan.

3-Carlos Eduardo 181 Puan.

4-Heiko Butscher 175 Puan.

5-Mesut Özil 155 Puan.

6-Sami Khedira 128 puan.

7- Daniel Van Buyten 118 Puan.
...
Bunlar oyuncunun karakterini belirleme adina da önemlidir. Mertesacker'in Eduardo ve Özil'den farki ikili mücadeleye girme ve hatta kazanma oraninin oldukca yüksek olmasidir. O topu oradan öyle bir alir ki ne bir faul ne de kart.. Ve fakat Özil-Eduardo ikilisi orta sahanin tek yönlülügüne iliskin bir analizidir bu fair play geyigi zira ikili mücadeleye girmeleri yalandandir.. Söyle bir kostururlar, aman mücadele etmis olayim diye bir iki müdahale ki ne bir faul ne bir rakip oyuncuya engel cikarak zorluk.. Elbette tüm takimin cok daha fazla enerji sarfetmesini engelleyecek islevi olmasi isin cok baska bir yönü. Bu da sahaya "tek yönlü" baktiginiz zaman ortaya cikan "tek yönlü" oyuncu geyigidir toplamda..

Takimlarda ise Bayern Münih 21 sari kart ile basi cekiyor, hic kirmizi görmemisler.. Keza Freburg 29 sari, Dortmund da 32 sari ile kirmizi karti olmayan üc bundesliga takimidir ki Klopp'a cok yakisir en fair play takimin teknik direktörü olmak.. Son sirada Bochum üc kirmizi 50 sari kart ile.. Huh.!

8 Şubat 2010

Bir Don Geyigidir Gidiyor..



Önce Arjen Robben ile basladi.. Robben'in bu sene azitan hava karsisinda giydigi don baya bi konusuldu. Televizyon programina ciktigi vakit kendisine spiker don hediye etti, sonra yasaklanmasi filan konusuldu ki baya bi sürdü.. Simdi de Ribery.. Lan ne oluyor size ? Ribery hafif kiskanclik krizlerinde zira Robben dagitiyor ortaligi.. Süper Yildiz'i ikinci yari aliyor ki su form durumunda daha da yedek oturtacak gibi.. Oynayamadigindan dolayi mücadeleyi baska bir alana tasimis gibi ama olmamis.. Gerci burada yaris hangimiz daha estetik yoksunu adamiz konusu.. Hic cabalama Ribery, Robben'i gecmek cok zor bu konuda..

..o boxer nedir abi öyle ? 1,5 verdim 10 üzerinden.. Gözüm mümkünse görmesin bir daha.. Yeminle futboldan sogutacaksiniz adami..

Mesut Özil & Maria Lagerbrom



Her zaman bu cocuk büyük oynuyor demistim.. Bu biraz fazla büyük olmus zira hatun 28 yasinda. Haberi cok önceden cikmisti ama dedikodudur demistim.. Diego'nun beraber oldugu Sarah Connor'un kardesi.. Nasil derler Diego ile bacanak olmuslar.. Mesut 21, Maria Lagerbrom 28 yasinda.. Bremen'in 111.yil kutlamalari esnasinda TV'de de gördük.. Hatun cekici de 7 yas büyük.. Bakmayin resimler biraz tuhaf cikmis, sen ben olsak da yasa masa filan baktirmaz, o derece cekici bi hatun.. Sahsen Diego'nun Sarah'sindan cok cok daha iyidir bu.. Lakin yakinda Diego bunu kafalar, kesin Juventus'a filan gider, hata yapar.. Arsenal Mesut'un basarili olabilecegi iki klupten birisi, digeri de Bremen..



Bir de utangac cocuk geyikleri.. Hic öyle bir hal yok aslen ki neden olsun ? Takim da fena degil, $ik olmussunuz Mesut efendi..

21. Hafta Bundesliga.!



111.yilini kutlayan Bremen haftalardir kazanamiyordu.. Macin son on dakikasina 1-1 girer iken Pizzaro Bremen'e galibiyeti getirdi. Sadece 13 mac oynadi ligde ve 8 gol. Onun olmadigi 8 macta sadece bir galibiyeti var Bremen'in.. Gol sonrasi hocasi Schaaf'a kostu ve teknik adamin son ana kadar onun gol atacagina güvendim ben gibi cok hos aciklamalari oldu.. Marin bu takimda günden güne performansini arttiriyor..

Teber'in asisti cok hostu ve Meier galibiyet golünü atti. Maci seyrettim doksan dakika ve söyleyebilirim ki Frankfurt sonuna kadar galibiyeti haketti. Agresif bir görüntüsü vardi takimin.. Yer yer cok güzel paslasmalar ile beraber bu dönem Bremen maci dahil en iyi macini cikardi takim.. Düsmeyelim derken UEFA kupasina dogru Skibbe takimi götürüyor.. Halil'in bir güzel plasesi cizgiden cikarilir iken cok net iki pozisyonu da harcadi lakin mac boyunca sürekli oyunun icerisinde olmasi, ortasahamsi forvet konumunda oldukca iyi isler cikardi.. Meier ile iyi bir ikili olacagini düsünüyorum.. Dortmund Stuttgart karisisnda üstelik farkli kaybetti ama bu kadar kötü oynamamisti isin dogrusu.. Frankfurt oldukca iyiydi. 1991'Den sonra Dortmund'da ikinci galibiyetini aldi ki bu sene bir Schalke vardi orada galip gelen sanirim (yanilabilirim )

Bayern Münih rahat bir galibiyet almasina ragmen Van Gaal oyuncularina verdi veristirdi. Onlari kendini begenmis ya da "arogant" olmakla sucladi.. Wolfsburg'un ve özellikle Grafite'nin girdigi pozisyonlarin haddi hesabi yok ama beceriksizlik, kendine güvensizlik.. Bayern'in ilk golü hazirlanis itibari ile cok güzeldi. Ribery'nin golden sonra "luca toni sevinci" ve Hamit'e kosmasi ilginc görüntülerin olusmasina sebebiyet verir iken Olic-Müler formu sonrasi Van Gaal-Ribery kapismasina neden olabilir.. Van Gaal'in disiplinine hayran olmamak elde degil.. Robben cosmaya devam ediyor, Van Buyten'in kafa golleri de keza.. Bayern 8.galibiyeti üst üste aldi, durdurulamaz bir takim olma yolunda ilerliyorlar..

Bochum Hannover karsisinda 2-0 yenik götürmesine ragmen o maci birakmayacagini seyreden herkes görebildi. Canli, atak ve isiran bir oyun anlayisi ile ikinci yarinin aslinda en süpriz takimlari. Hoeness ayri bir tesekkür etmeli zira Schalke'den sonra Leverkusen'den de iki puani calip Bayerne saglam kiyak gecti. Leverkusen'de ise Derdiyok müthisti.. Golün disinda aksiyonlari da kayda deger oldu. Sakatlanmasaydi belki mac farkli bir sekilde bitebilirdi ki kötü bir tekme aldi.. Her seye ragmen Leverkusen yenilmezlik serisini devam ettiriyor..

Schalke-Freiburg macini seyretmedim. Ilk yarida Freiburg evinde yenmisti Schalkeyi ve bu haftada da kendi evinde berabere kaldi. Lakin Schalke'nin cizgiyi gecen golü verilmedi ve Magath delirdi. Artik topa cip takilmasi, gollerin en azindan cizgiyi gecip gecmemesi konusunun sonlandirilmasi gerektigini söyledi.. Haklidir da.

Hoffenheim yeni teknik adami Slomka ile cikis arayan Hannover'i oldukca rahat gecer iken Carlos Eduardo hem attigi gol, yaptirdigi penalti ve oynadigi oyun ile macin yildiziydi.. Brezilyalilarin oynadigi zaman digerlerine pek sans tanimayan bir yetenekleri oluyor genelde.. Yeni transfer Kone güzel bir vurusla golü atip Bundesligaya merhaba dese de Hannover bir iki mac daha kazanamazsa cok cidi bir krize girecektir.. Hoffenheim ise 7 mac sonrasinda galibiyet alabildi ki Bremen gibi onlarin da buna cok fazla ihtiyaci vardi.. Lakin Beck ve Obasi gibi iki önemli oyuncusunu kaybetti Hoffenheim.. Beck 5, Obasi 3 hafta yok..

Jansen zaten inanilmaz form tuttu Hamburg takiminda. Önce golü atti, sonra Petric'e muhtesem bir asist cikardi ve arkasindan penalti derken Hamburg rahat bir galibiyet aliyor saniyorduk.. Son haftalarin deplasmanlarda kazanan formda takimi Köln, önce Novakovic'in frikigi arkasindan carpip girse de Chihi'nin golü ile beraberligi yakaladi.. Önemli iki puandan oldu Hamburg.. Nistelrooy son saniyelerde girse de Köln bir puani coktan kapmisti bile..

Mainz garip bir gol kazanirken macini hicbir sekilde seyredemedim. Hoogland dizinden ameliyat olacak yüksek ihtimalle ve uzun süre takimda yerini alamayacak golcü defans oyuncusu.. Stuttgart ise yeni hocasiyla inanilmaz bir cikis yakaladi.. Bence Stuttgart her sene ilk devre bitmeden hoca degistirmeli, Babbel ile de böyle bir seri yakalamisti. Nürnberg takimindaki Bunjaku'nun golü cok güzel olsa da kaleci hatasina galibiyeti Stuttgart'a hediye ettiler..

7 Şubat 2010

2012.!



Su durumda gruplar hakkinda cok saglikli bir degerlendirme yapilamayacagi kanaatindeyim hele ki bu ülke Türkiye oldugu vakit.. 96'dan bu yana gidebildigimiz bütün turnuvalar öncesi hep grubun güclü ekiplerini -Almanya,Hollanda- yenip zayif ekiplerine gereksiz puan kaptirarak eleme maclari oynayip gitmisiz,simdi ne diyebiliriz ki teknik direktörü, oyuncularin bile kim olacagi belirsiz bir yapi adina ? Almanya'yi her iki macta da yeneriz bakarsin Kazakistan, Azerbaycan beraberlikleri olur.. bilinmez hic, yorum da önemsiz. Simdiden bir yorum yapsak aman dikkat Van Buyten'a kafa vurdurmayin, önlem alin derim ki her bakimdan anlamsiz olur.

Ve fakat Almanya adina da tam bir tanidiklar muhabbeti olusmus durumda. Türkiye, Avusturya gibi yakin iliskileri oldugu ülkeler olmasi bir yana teknik adamlarin hemen hepsi ya Alman ya da Almanyada calismis insanlar.. Azerbaycan teknik direktörü zaten 96'da Almanyayi Avrupa Sampiyonu yapan Berti Vogts.. Belcika'nin basindaki Dick Advocaat ise basarisiz Gladbach döneminde transfer rekoru kiran adam filan.. Türkiye tanidik, Avusturya ondan da fazla tanidik filan diye gidiyor..

Yalniz hem Avusturya maci hem de Türkiye derbi niteligindedir Almanya adina.. Asla ve asla kaybetmek istemeyecegi, garip savaslarin olacagi maclar.. Ve bence cok keyifli, eglenceli olacaktir totalde.. Bir de Hollanda olsaydi tadindan yenmezdi aslinda.

Löw, Türkiye ile biz favoriyiz ve bir sekilde cikariz gruptan der iken aslinda o dönem onun milli takimin basinda olup olmayacagi bile soru isareti.. Türkiye hakkinda rakiplerin kim oldugundan ziyade bugün üzerine konusamayacagimiz sekilde olmasi cok daha önemli bir sorundur.

Güc Savasi.!



Aralik ayinin ortalarinda size buradan anlastilar postuyla Löw ile olan sözlesmenin Fedarasyon tarafindan uzatildigini söylemistik.. Ve fakat anlasma saglanmasinin ardindan imzalarin atilmasi esnasinda yasanilan yeni gelismeler nedeniyle Löw'ün Milli takimda kalip kalmayacagi belirsizlesti.. Is bir güc savasina döndü.

Öncelikle Alman Fedarasyonu Löw'ün yaptigi hizmetlerden dolayi oldukca memnun oldugunu biliyoruz.. Öyle ki Dünya Kupasina gidis bileti maci olan Rusya karsilmasinin öncesinde yeni sözlesme dahi teklif edilmisti.. Zira sonuclardan da bagimsiz yapilan isi biz cok takdir ediyoruz diye belirtiliyordu memnuniyet..

Sonra isin icerisine Oliver Biehoff giriyor.. Sözlesme imzalanacagi sirada yeni istekler ile fedarasyonun karsisina cikiliyor. Daha dogrusu olay cikaran Bierhoff'un istekleri su sekildedir:

*Bonservisi elinde olan bugün her futbolcunun yeni klubunden istedigi parayi Bierhoff'un yeni sözlesme esnasinda menajer olarak istemesi.

*Gelecekte belirlenenecek olan Almanya Milli takiminin teknik direktörlerini veto etme hakki.

Simdi ilkinden baslayalim.

Böyle bir parayi futbolcular ister.. Ballack'in Bayern'den aldigi parayi biliyoruz, keza Hamit ya da digerleri. Bonservisi elinde olan her futbolcu bonservis niyetine klupten bir miktar sözlesmesinin disinda bir para ister. Hava parasi diyelim buna biz ki cm'ciler "Signing Fee" derler.. Ve fakat bir menajerin böyle bir istegi olmasi oldukca garip ki hemen herkes bu konuda Bierhoff'u haksiz buluyor.



Ikinci madde ise daha cok Sammer ile ilintilidir. Sammer ve Bierhoff U21 üzerinden kapistilar Finlandiya maci öncesi. Aslinda Klinsmann zamani spor direktörü olmasi icin DFB tarafindan Sammer önerildi ama Bierhoff kabul etmemisti, ezelden bir savas var burada.. Bir güc savasi. Alman Fedarasyonu Löw'ün yaptigi ise hayran, sözlesmeyi uzatmak istiyor ve fakat baska acidan yillar yillar sonra her alt yas grubunda kupa kazanan alman genclerinin sorumlulugunu üstlenen Sammer'e da hayran.. Yillar yillar sonra u21, u19 ve u17'yi sampiyon yapti sonuc olarak.. Iki basarili yetkili mercinin birbirleri ile olan sürtüsmesi..

Herkes biliyor ki Löw gittigi takdirde gelecek olan adam Mathias Sammer.. Bierhoff bunu da engellemek istiyor hazir elinde güc var iken..

Bugün menajer olarak Bierhoff bir teknik adami Fedarasoyna önerebilir ama belirleyici karari da Fedarasyon verir. Istedigi ise belirlenmis kimi insanlari veto etme hakkidir. Sammer'i engellemektir bir bakima..

Fedarasyon bu iki istegi de kabul etmedi. Aralik ayinda anlastiklarini duyurduklari icin bu tartismalardan kimsenin haberi yoktu. Herkes sözlesmenin uzatildigini düsünüyordu. Simdi ise is iyice karisti..

Bir baska sorun bu pazarligin neden Löw tarafindan yürütülmedigi konusudur.. Löw ise masada konusulanlarin bugün burada aciga cikmasini yadirgadigini belirtir iken Bierhoff olmadan sözlesme imzalanmayacagini, bir takim oldugunun altini ciziyor..

Anlasilan odur ki Almanya Federasyonu Löw ve Sammer'den cok memnun ama Bierhoff'un istekleri karsisinda da cildirmis durumdalar.. ultimatom seklinde bir sözlesme önerip 48 saat icerisinde karar verilmesini Löw kabul etmiyor..

Sonuc olarak herkes Bierhoff'u sucluyor. Kendi istekleri adina arkadaslarina ihanet ettigini düsünüyor. Löw ise Bierhoff olmadan sözlesme imzalamam diyor. Bu her seye ragmen bir takimin beraberce aldigi karar gibi duruyor. Özellikle U21 üzerindeki kimin daha yetkili oldugu konusu da bu tartismalarin temelini hazirlamistir, daha fazla güc, daha fazla para.. Derim ki Dünya Kupasinda yari final dahi Löw'ü burada tutamaz her bakimdan.. Ve Löw gider Sammer gelirse en cok kazanan da Türkiye olacaktir kesinlikle..!