1 Aralık 2007

Marko Pantelic'in Dogum Günü Hediyesi.



Bochum karsisinda bundesligada altinci golünü su sekilde atiyor.



Sonra ucuncu yasina basan Kralicesi Ingrid'e ithaf ediyor..



Pantelic ailesi. Karisi Tijana, Kizi "ingrid"

Manuel Neuer'in Sansizligi.!

Yetenekli oldugu su götürmez olsa da "her seyiyle iyi" diyemiyoruz Neuer icin, üstelik sansini da fazla zorluyor bu sezon..

10 augustos Stuttgart maci. Marica'yi biciyor, gereksiz bir penalti kazandiriyor rakibe.



26 agustos Wolfsburg maci.Krzynowek'in frikikinde kose secimi konusunda ciddi bir hata.



Bir sampiyonlar ligi maci. Rakip Valencia. Villa'ya hediye ettigi gol ani.



20 Ekim Hansa Rostock maci. Rostock beraberligi biraz Stein biraz da Neuer sayesinde yakaliyor.



24 ekim Chelsea maci. Malouda'ya hediye ettigi golün ani, bir sifirin gerginliginin bitip iki sifirin rahatliginin basladigi zamana tekabül eder..

Bundesliga bilir ki bu kaleci "yetenek" tir. Yasadigi sansizliklarin yaninda sorunlu taraflarinin da "sansizlik" yasamasinda etkili oldugunu düsünüyoruz. Pek cok acidan güven vermeyendir. Kim bilir ilerleyen yillarda tecrübe ve calisma ile varolan sorunlarini halledecektir velakin bir Rene Adler, güveni vermiyor bana.. Yine de Genc yeteneklerden.. Kaleci fabrikatörü almanyanin son gözdelerinden.. Rensing ve Adler'e göre daha bi gözdedir kendisi.

Michael Rensing



Almanya'nin gelecekteki bir numarasi. Yetenektir, kisa zaman icerisinde Rene Adler ile kiyasiya bir yarisa girecektir milli takim adina. Herkesin beklentisinin aksine Neuer bu ikilinin arkasinda kalacaktir. HIldebrand'i dahi beklenilenden daha kisa süre icerisinde yedege atacaktir.

Bayern onu tutmak icin her sene sonu Kahn'in emekliye ayrilacagini vaad etti. Bu sene son, seneye bir numarasi olacaktir hem Bayern'in hem de Alman Milli Takiminin.. Kendisini zorlayacak olan isim de Leverkusenin bir baska yeteneklisi "Rene Adler" olacaktir. Weidenfeller ise hakkini coktan bu iki isme devretti..

Toni Kroos ile beraber uzun yillar bayernde izleyecegiz. Christian Lell icin ayni seyi soyleyemiyorum misal..

Toni Kroos







Bayern'in bundesligada oynamis en genc futbolcusu. Bu yeni takimi ilk kez ciplak gözle seyredebildigim Bayern'in Cottbus'u 5-0 yendigi macta ilk kez forma giydi. Ikinci yari oyuna girmesinin yaninda iki asist ile macin Klose ile beraber yildiziydi. Yakin zamanda milli olacak oyuncu henüz ehliyet alacak durumda degil.

Yetenekli, gelecek vaad edenlerden..

30 Kasım 2007

Bar Rafaeli

En büyük silahlari Hakan Sükür


Medya'nin Galatasaray'i vurmak icin en büyük silahi Hakan Sükür olmustur her zaman. Galatasarayin yumusak kalbidir, hakkinda yapilan yalan,yanlis, sacma olmasi farketmez her türlü haber ses getirir, Klubu cok rahat bir sekilde karistirir. Gecen gün Sabah gazetesine aciklamalar yapiyordu. Ondan öncesi önemli. Hürriyet, Milliyet ve ekürileri ayni anda haber yapiyor Hakan Sükür üzerine. Onlarca haber.. Yok gidecek, hocasi ile arasi acik, Polat hakkinda sunu dedi, sorun var da var.. Hepsi birden idmanda hocasina karsi geldigini, cagirdigi halde gitmedigini ve su ictigini, arkasini döndügünü yazdi. Inandik, baska türlü olamaz dedik. Sonrasinda aciklama yapiyor Sükür

"yok öyle bir sey, ben izin aldim su icmek icin, hocama karsi gelmem gibi bir sey söz konusu degil".

Bugün su yüzüne cikan sorunun kaynagi da basindaki haberlerdir. Hakan Sükür basindaki haberleri baz alarak Adnan Polat hakkinda soylemlerde bulunuyor ve akabinde Polat da Sükür icin. Bir klup nasil karistirilirin cok iyi bir özetiydi.

Aksam gazetesinin Emre ile yaptigi roportaji hemen her gazete kosesine tasir iken Sabah'in Hakan Sükür roportajindan tek kelime baska herhangi bir basin yayin organinda belirmedi. Görmek istemediler, yalanlarinin su yüzüne cikmasini istemedi. Son care olarak adam gol attiktan sonra hic de geregi yok iken Feldkamp'a kostu. Cunku baska türlü anlatamiyor derdini insanlara.. Tüm insanlarin gözü önünde "Benim hocamla sorunum yok" demek zorunda kaldi. Akabinde yaptigi aciklamada da üzerine basa basa durdu. "Ne olur inanmayin yazilanlara.." Nasil basa cikabilir ki bir insan boyle bir basinla.. ?

Ersun Yanal konusunda da aslinda "yanal" düsmanlarinin hakan sükürü kullanmasidir. Kendisi burada da "edilgin" haldedir velakin kimseye derdini anlatamaz artik.. Galatasaraylilarin dikkatli olup hakkinda yapilan haberlerin buyuk bir kisminin klubu yipratma amacli yapildiginin bilincinde olmasi gerekir.

Panionios Galatasaray Maci


Galatasaray maci ile ilgili yapilacak cok fazla yorum yok. Yanlis bir kadro secimi var hemen herkesin üzerinde mutabik oldugu. Kalli'yi anlamakta güclük cekiyoruz. Serkan Calik tek basina oynadigi zaman Sabah gazetesi yazari Levent Tüzemen'in de belirttigi gibi aga takilmis balik gibi cirpiniyor sahada. Serkan, cakili forvet degil, Tek basina kaldigi zaman "forvet" dahi diyemeyiz. Forvetsiz bir takim olusturmasini da mutlak galip gelmemiz gereken bir macta anlayamiyorum. Her sey bütün ciplakligi ile ortada iken neden boyle tuhaf secimleri oldugunu ben cözemiyorum. Linderoth'u sag bek yapip Hasas Sas'in verimli oldugu bölge haric her yerde oynatma denemesini ve pek cok seyi.. Umarim akli basina gelmistir demekten baska cikar yol yok..

Macin ilginc olan kismi lehimize olan hakem hatalaridir. Ofsayttan atilan gol hadi bir nevi de Penaltiya sevinemedim. Haksiz bir penalti ve akabinde kirmizi kart.iyi bir Galatasarayliyim ama yine de sevinemedim ve kendimi "Serkan Calik" in yerine koydum. Ne yapardim o durumda ? Onun ayagi takildi bu ekrandan net bir sekilde görülüyor, yoksa kaleci ile karsi karsiya kalmis ve oyuncudan siyrilmis iken hakemi aldatmak icin düsecegi efor yerine kaleye vurmayi tercih ederdi. Yine de fowler misali hakeme gidip "penalti degil" demesini isterdim. Bir futbolcu bunu yapmali midir ? Bence kesinlikle yapmalidir, final maci olsa da yapmalidir, yenik durumda olsaydik dahi yapmaliydi.. Yapmadi, kaldiracak konumda degil belki de.

Bir sonraki lig macina nasil bir kadro cikaracak merak icerisinde bekliyoruz..

29 Kasım 2007

Devon Aoki #3

Hikayeler




Hikaye #1

Genc yasinda birden fazla cinayet islemis bir mahkum yillar sonra kasabanin genc ve güzel kizi ile bir sekilde iletisim halindedir. Sürekli mektuplasan ikili yaklasik her gün yazarak birbirlerine dokunmayi basariyorlardi. Mahkum, yasayamadigi ne varsa mektuplarda yasiyor, bir baska acidan belki de ilk defa aci cekiyor disarida olamadigina, sevgilisini öpüp koklayamadigina.. tamam koklama kismi bana ait, dokunamadigina.. Sevisemedigine.. oldu mu ?

Kadin sürekli umut ediyor,hayal kuruyor, sevdigi adamin bir gün iceriden cikmasini ve ona dokunmayi.. Siz de bilirsiniz ki yasamda cekici olan insanin hayalini kurup da alamadigidir. Tutku bu sekilde dogar. Mesele hayal etmek veya ettirebilmektedir. Yazarak insan her seyi ama her seyi yasayabilir ve hatta dokunarak yasadigindan daha yogun bir bicimde. velakin eksik olanin acisi her gün daha da büyüyor, her iliskide olan burada yok, orada olmayan ise burada.. velhasil, eksiklik gün gectikce kendisini daha fazla hissettiriyor.

Günler aylar böyle gecer iken olan oluyor; af cikiyor. Mahkumumuz tahliye oluyor. Hapishane kapisinda karsilayan kasabanin güzel kizi, sevdigi. Cipi ile hapishane önüne gelmis onu bekliyor. Adamini alip önce bir sehir turu yapiyor, geziyor, temiz havayi soluyor ve aksama dogru ormanin derinliklerine dogru yol aliyor. Kadin yaninda getirdigi battaniyeyi yesil cimenin üzerine seriyor ve uzunca bir süre sadece dokunuyor. gercekligini ellerinde hissedip belki yasamda bir kez yasayacagi böyle yogun bir günü mümkün mertebe yavas kiliyor. Herkes her seyin farkinda.. da iste eksik var. Yirmi kusur yil iceride yatmis olan mahkum cinselligi, seksi unutmus, bir daha hatirlamamak üzere.. Cok üzülüyor durumuna, en az özgürlük sevinci kadar aci veriyor. En cok da yanindaki insana tattirdigi hayal kirikligina..

Kadin diyor ki: bir ihtimal daha var..

Mahkum: Nedir o ?

Kadin: Simdi sen bana öyle bir sirrini soyleyeceksin ki bunu benden baska hic kimse bilmemis olacak, ayni sekilde ben de seninle kimsenin bilmedigi sirrimi paylasacagim ve en az cinsellik kadar bizi birbirimize yakin edecek.. baska türlü sevisecegiz..

(on bes yil önce televizyonda yayimlanmis bir filmin kisa özetidir )


Hikaye #2

Koca bir alan.. iki basket sahasi, bir tane telli saha diye adlandirilan futbol sahasi,kantin, onun genis önü, yurt ile okul arasi bosluk diye giden bilmem kac metrekare alan ve ben. Dolasiyorum sik sik.. Hafta sonlari yapacak baska bir seyim yok. Basimizda belletmen adi altinda yasam süren zibidiler de yok, evci cikmayan, yani hafta sonunu yurtta geciren ögrenci sayisi bir -benim o- ya da iki olur en fazla.. Aslinda üc dört de olur ama onlar lise ögrencisi oldugu icin gezer, tozar ve en son yatmak icin ugrarlardi yatakhaneye. Yas henüz on iki.. Barlara/diskolara filan gidemiyorum, asagidaki pideci haric bildigim bir yer de yok gidebilecegim. Bu yüzden düsünüyor, hayaller kuruyor ve bunun olabilmesi icin gereken tek kosul olan yürümeyi seciyorum günün oniki saati.. Girmedigim, cikmadigim delik yok yurtta.. Ascilar ve hademeler ile akraba olmusum, beni okulun en anlamsiz bölgesinde de görseler kesinlikle saskinlik göstermiyorlar. Birgün bakiyorsun yemekhanenin icerisinde, diger gün adamlarin dinlenmek icin kaldigi bölgede elimde cay, bir baska zaman herkesin uyudugu odada televizyon basindayim..

Yine bir gün eller cepte hizli hizli yürür vaziyette düsünüyorum, önüme bakmadan yürüyorum, ezberlemisim zaten taslarin yari capini, üzerlerindeki kirikliklari.. iki tasi ayiran cizgiye basmadan okulu yedi kez tur edebiliyorum, üstelik duraksamadan. Nereye gittigimi düsünmeden yürüyorum sürekli, merdiven cikiyor karsima iniyorum asagiya, derken bir merdiven daha .. onu da iniyorum. Kiz yurdu ile Erkek yurdunun kesistigi bolgede olan ara binanin alt katindayim. Ses geliyor asagidan ve ben kosarak iceri girdigimde karsimda benden iki üst sinifta olan kizi yari baygin bir sekilde görüyorum. Titriyor, bir sekilde uyusturucu(tahminen) madde almis ama hangi türünü,nasil bilemiyorum, yanina yaklastigimda sariliyor bana ve öyle titriyor ki eksi yetmis derece sogukta kalmiscasina beni de titretiyor.. Gömlegi disarida, ayakkabisinin teki yok, ayakta duramiyor.. Beni saran ve hatta sert bir sekilde sikan ellerinden kurtulabildigim ilk anda kostum, kantinci amcanin bizimle mac yapan oglunu cagirdim, akabinde olay daha üst mercilere tasindi ve bir sekile gereken yapildi. Okul özel bir okuldu, izmirin sayili kolejleri arasindaydi velakin yurt, okulun kantinini isleten adamin tükkanlarindan birisiydi sadece. Ticari bir isletmeydi eni sonu. Okula bagli ve okuldan bagimsizdi bir baska acidan. Akraba iliskilerinin sonucu olan gerzek bir anlasma yapilmis ve sürekli sorun yasandigindan "sorunlu" hale gelmisti iliskiler. Bu yüzden daha özenli ve titiz davranildi, kimsenin -ben haric- haberi olmadan her türlü temas saglandi ve saglikli bir sekilde -bir kac hafta sonra- okula ve yurda geri döndürüldü. Artik ne kadar saglikli orasi bilinmez..


Onu her gördügümde gözüm hep ona kayar, korkuyla ama. Bir sekilde karsilassak da onunla bu konu hakkinda konusmadik hic. Aslinda hic konusmadik desem daha dogru olur. Bu benden de kaynaklaniyor olabilir. Alti yasina kadar konusmadin derdi rahmetli babaannem. Dedem ise insanlari muhattap almadigimi soylerdi, torunumun dengi yoktu köyde, sessiz gecirdi cocuklugunu derdi. Insanin dedesi ve babaannesi tarafindan sevilmesi cok baskadir. Ailenin asil üyeleri, anne, baba, kardesler,o zamana kadar olan süecte yaptiklariniza göre size bir deger bicer. Sevilecek cocuk olabilirsiniz, ya da pek sevilmeyen tavirlarin sahibisinizdir. Benim dedem icin kendi basima var olmam yetiyordu sevgisine mazhar olmaya. Bir basari göstermek durumunda degildim, o nasil olsa her hareketime, her durusuma bir kahramanlik, güzellik ekliyordu.. Okuldan benim de "evci" ciktigim zamanlar olurdu, o köye bir dönüsüm olurdu ki; isa mesih ikinci kez gelse, benim gibi sevilmez, hos karsilanmazdi..

o günlerde sik sik karsilastik. yatili okuyan cok fazla insan yok, okulun toplam nufusu diger okullara göre cok fazla degil. Asagidaki T. Kollejinin onda biriydik misal.. Karsilastigimiz zaman bakisirdik ama aramizda herhangi bir konusma gecmezdi. herhalde hatirlamiyor o zamani diye bir yandan da seviniyorum, baska türlü yüzüne bakamazdim. Bugün bile tuhaflik vardir bende, bir baskasi yerine utanirim cokca zaman. Filmdeki kahramanin rezil rüsva olup herkesin güldügü sahneleri ben aci cekerek izlerdim, sevmezdim, kendimi iradedisi onun yerine koyar, bakamazdim o sahneye. En nefret ettigim filmler aptal komedi/ask filmleriydi uzunca bir zaman. siklikla rezillik peydah olur ve ben onlarin yerine kizarir,rezil olur acisini cekerdim hep.. Bu yüzden biraz da korkuyordum onu gördügümde..

Bir gün siniflarin birisinde tek basima oturur iken iceri girdi cantasiyla. sinifa dogru soyle bir bakti, beni gördü ve kapiyi kapadi. Cantasini acti, dügemelerini cözmeye basladi. korktum önce, cocugum daha, tecavüz icin uygun degilim,teknik olarak mümkün mü o yasta onu da bilmiyoruz. elbette boyle seyleri düsünmüyorum o dönem. Ask olsa da yasamimda cok masumdu. Cinsellik hicbir sekilde ilgi alanimizda yok. Hali hazirda o dönem itibari ile iki yas büyük bir insan, bugünün yirmi yas buyugu gibi bir fark doguruyor. hele ki kizlarda.. Onlarin beraber oldugu insanlara biz amca diyorduk nerdeyse.. neyse, korktugum gibi degildi. gec kalmis beden dersine. , arkasini kapiya yasladi ve gözlerimin önünde esofmanini giyinip gitti. ne bir cekinme, ne de bir baska duygu belirdi yüzünde. beni gördügü ilk anda bana bakan gözlerin, bana verdigi karmasik duygunun tarifsizligi..

Bizim kantin, okulun tepesindedir.Bir yokusun bitimidir kantin. Önünde uzunca bir alan ve alanin sonunda demir parmakliklar.. Asagisi ucurum velakin korkutucu olmayan.. Asagida yurt, yurdun hemen önünde islek bir cadde ve caddenin hemen ilerisi park. O parmakliklarin oraya gelip karsida beliren insanlari seyrederdim. parkta oynayanlari, yolun kenarindan gecen arabalarin icerisinde yolculuk halinde olanlari ve hepsinin ne kadar sansli oldugunu düsünürdüm. Velhasil, o insanlari seyretmeyi, o yola bakmayi cok sevmisimdir. her insanin olasi hikayesi üzerine kafa yormayi, okulu turlar iken kimi zaman gördügüm bir ailenin cocugunun yerine kendimi koymayi , baska bir hayatin baska bir insani olarak hayal görmeye de asiktim. sik sik tekrarladigimdir.. Malzeme toplamak icin yine kantinin önündeki demir parmakliklarin önündeyim.. Yanima geldibir gün. hic konusmadan.. elinde halley var ve birbirimize degecek kadar yakiniz, Her hareketini izliyorum. Iki eli ile halleyin iki yakasina yapisti, iki elini birbirinden ayirarak halleyi "pat" diye ses de cikararak acti, cok acikmis olmali diye düsünüyorum zira hemen ondan bir parca isirdi, sacinin bir teli halleye yapisti.. isirdiktan sonra kalan parcayi bana dogru uzatti, halley ile o henüz ayrilmamisti, ince bir sac teli isin icerisindeydi..beklemeden ben de isirdim ve sacinin telini de cikardim.. Sonrasinda dudaklarinda kalmis olan pütürtüler demeyi uygun gördügüm kirintilarini avucumla sildim.

Döndük yüzümüzü caddeye, karsiya dikildi gözler, baska dünyanin insanlarina baktik.. hic ama hic konusmadan..

28 Kasım 2007

Secmece Frikik Golleri.!

Tehlikeli Oyunlar #1




Insanlik Öldü mü ?

..nihayet insanlik da öldü.haber aldigimizda göre, uzun zamandir amansiz bir hastalikla pencelesen insanlik, dün hayata gözlerini yummustur. bazi arkadaslarimiz, once bu habere inanmak istememisler ve uzun sure “yahu insanlik öldü mü?” diye mirildanmaktan kendilerini alamamislardir. bu nedenle gazetelerinde, “insanlik öldü mü?” ya da “insanlik ölür mü” biciminde buyuk basliklar yayimlamakla yetinmislerdir. fakat aci haber kisa zamanda yayilmis ve gazetelere telefonlar, telgraflar yagmistir. bazilari bu haberi bir kelime oyunu sanmislarsa da, yapilan arastirmalar bu aci gercegin dogru oldugunu göstermistir. evet, insanlik artik aramizda yok. insanliktan uzun süredir ümidini kesenler, ya da hayatlarinda insanligin hic farkinda olmayanlar bu haberi yadirgamamislardir.fakat, insanlik aleminin bu buyuk kaybi, bir cok yürekte derin yaralar acmis ve onlari ürkütücü bir karanliga sürüklemistir; o kadar ki, bazilari artik insanlik olmadigina göre bir alemden de söz edilemeyecegini ileri sürmeye baslamislardir.bize göre boyle genis yorumlarda bulunmak icin vakit henüz erkendir. insanlik artik aramizda dolasmasa bile, hatirasi gönüllerde her zaman yasayacak ve cocuklarimiz bizden, bir zamanlar insanligin oldugunu, bizim gibi nefes alip istirap cektigini ögreneceklerdir. zavalli insanlik kendini belli etmeden sokaklarda dolasir ve insanlik icin birseyler yapmaya calisanlari sevgiyle izlerdi.bugün icin insanlik ömüsse de, onun ilkeleri akillara durgunluk verecek bir canlilikla aramizda yasamaya devam edecektir. insanliktan paylarini almayanlar icin o zaten bir ölüydü; onun bu kadar uzun zaman yasamasina sasiliyordu. yillarca önce kücük bir kasabada dunyaya gelen insanlik, dünya savaslarindan birinde, cok rutubetli bir siperde gögsünü üsütmüs ve aylarca hasta yatmisti.bu olaydan sonra, hastaligin izlerini bütün ömrünce cigerlerinde tasiyan insanlik, önceki gece sabaha karsi nefes alamaz olmus ve gösterilen bütün cabalara ragmen gün agarirken doktorlar, insanliktan ümitlerini kesmek zorunda kalmislardir. dogru dürüst bir tahsil görmeyen ve kendi kendini yetistiren insanlik hic evlenmemisti. kücük yasta öksüz kalan insanliga, dogru dürüst bir miras da kalmamisti; bu yüzden sikintilarla gecen hayati boyunca insanlik, baskalarinin yardimiyla gecinmeye calismisti. insanligin ölümüyle ülkemiz, boslugu doldurulmasi mümkün olmayan bir degerini kaybetmistir. gazetemiz insanligin yakinlarina bassagligi ve sonsuz sabirlar diler. not: merhumun cenazesi, önce, uzun yillar yasamis oldugu hürriyet caddesinden gecirilecek ve ölümüne kadar icinde barindigi ümit apartmani bodrum katinda yapilacak kisa ve sade törenden sonra topraga verilecektir.

Tutunamayanlar #2


"..çıkarlarını düşünmeyenler unutulacaktır. her olayda bir kenara çekilenler gerçekten de bir kenarda kalacaklardır. yaptıkları işlerin gizli kalmasını isteyenler, bunda başarıya ulaşacaklardır. kimse, onların varlığıyla tedirgin olmayacaktır. bir gün öldükleri zaman, arkalarında küçük bir iz, bir anı, bir gözyaşı, bir eser bırakmadan yok olacaklardır. gazetedeki ölüm ilanı bile,yedinci sayfada bir kenarda kalacak, kimsenin gözüne çarpmayacaktır. hayattan çıkarı olmayanların, ölümden de çıkarı olmayacaktır. ölüm bile onların adlarını duyurmaya yetmeyecektir. herkesin mezarında güller ve menekşeler büyürken, onların mezarlarını otlar bürüyecektir. mezarları bir kenarda kalmasa bile, büyük ve muhteşem anıtların arasına sıkışıp kaybolacaktır. cennetteki muhallebicide de garson onlarla ilgilenmeyecektir. ağız tadıyla bir keşkül yiyemeden masadan kalkacaklardır. hayattan çıkarı olmayanların hayatı , çıkmaza sürüklenecektir. kendini beğenmişliğin cezasını daha bu dünyadan çekmeye başlayacaklardır. sıkıntılarını kimseyle paylaşmasını bilmedikleri için, yalnız başlarına ıstırap çekeceklerdir. duygu alıverişinden nasipleri olmayacaktır. duygusuz, hareketsiz, tatsız bir hayat yaşadıkları sanılacaktır. çektikleri acılarla, yüzlerinin buruşmasına, saçlarının beyazlaşmasına izin verilmeyecektir. güldükleri zaman sevinçli, ağladıkları zaman kederli
oldukları sanılacaktır. hayattan çıkarları olmadığı da asla kabul edilmeyecektir. böyle bir yanlışlığa düşülmeyecektir. aslında, hayattan çıkarları olduğu ispat edilecektir, çıkarlarını korumak için canları çıktığı halde, bunu beceremedikleri için, çıkarlarıyokmuşdabirşeybeklemiyormuşçasınagillerden göründükleri yüzlerine vurulacaktır. onlar da bu saldırılara bir karşılık bulamayacaklardır. kendilerini yokladıkları zaman, bütün ileri sürülenlerin gerçek olduğunu, hayatlarını boş yere harcadıklarını, ne yazık ki artık çok geç kaldıklarını onlar da açık ve seçik olarak göreceklerdir. işte o anda dahi, delice bir harekette bulunmalarına, anlamsız bir hayatı anlamlı bir şekilde bitirmelerine göz yumulmayacaktır. kendilerini öldüremeyeceklerdir. onlara anlatılacaktır ki, böyle bir davranış bütün yaşamlarıyla çelişki içindedir, gerçekle ilgisi yoktur: kendilerini öldürürlerse, onlar hakkında varılan isabetli yargıları çürütmek için gene boş bir çaba göstermiş olurlar. bu hiçbir şeyi değiştirmez. onlar, bu rezilliğe de katlanarak sürünmeye devam edeceklerdir. hayatlarıyla yanlış olanların ölümleriyle doğru olmalarına imkan var mıdır? hayattan çıkarı olmamak, hem tanrının hem de insanların gözlerinde affedilmez bir suçtur; gelişip yayılmaması için gerekli her türlü tedbir alınacaktır. bütün tarih, bütün iktisat, bütün sosyoloji, bütün psikoloji, kısaca bütün lojiler, hayatın çıkarcılığa dayandığını göstermek için yırtınacaklardır, yırtınmalıdırlar.
"ben çıkarıma bakarım" diyeceksiniz, bunun için "babamı bile tanımam"diyeceksiniz. kimseyi tanımayacaksınız; hele hayattan çıkarı olmayanları hiç!"

27 Kasım 2007

Karizmatik Gol Sevincleri



Karizmatik Futbolcular klasmaninda da ilk siramda yer alan Cantona'nin görülmeye deger gol sevinci.

The Getaway



Ilkokul birde baslayip lise sona kadar süren yurt hayatimda kac kere kacip kacip sinemeya gittigimi bilmiyorum. Kapali bir mekandan cikip tekrardan daha da kapali olan bir baska mekan tercihinin altinda neler yatar, üzerinde durulmasi gerekir belki de. Sinema salonlari kendimi en huzurlu hissettigim mekan olmustur her daim. En azindan film boyunca, yani yaklasik bir bucuk saat süresince kimsenin bana bir sey yapamayacagina olan inancim ve ayni zamanda filmin konusu haric herhangi bir sey düsünmeyecek olusum yeteri kadar cekici geliyordu..

O zamanlarda cok da fazla secenegimiz yoktu sinema konusunda. Iste, Konak,Izmir,Cinar ve yeni acilan San sinemalari.. Yine bu kacislarin birisinde o dönemki yurttan olmayan kiz arkadasima sinema konusunda israr ettim ki seyretmedigimiz film neredeyse yoktu. Bir film hemen her sinema salonunda oldugu icin cok fazla film de yoktu. Kenarda kösede absürd ve salak bir Kim Basinger filmi duruyor velakin filmin beni kendisine yeterince cekemeyip o karanlikta beni benle birakmasindan korkuyor, girip girmeme konusunda cekingen davraniyorum... En sonunda sansimizi denemeye karar verdik.. Girdik beraber "The Getaway" filmine..


Bu film 1994 yapimi.. Kim Basinger,Alec Baldwin ve hatta cok begendigim "karakter" oyuncusu James Woods da var. Ama iste kötü bir soygun filmi. Hic beklemedigim firtina da bu filmde koptu. Gerizekali filmin absürd bir sahnesi vardi bugün hala üzerinde tartistigim, yer yer insanlara sorup fikrini alip kendi capimda karakter analizine giristigim..

Simdi, Iki soyguncu. Gercek hayatta da kari/koca olan (o dönemde) Kim Basinger ve Alec Baldwin. Alec abimiz filmde yakalaniyor. Meksika olmasi muhtemel ülkede 30 yildan asagi olmamak üzere yatacagi hapishaneye tikiliyor.

O dönemde cok güzel Kim Basinger. . 9 1/2 haftayi seyretmeyen yoktur benim dönemin insanlarinda. Filme dönersek, hapishane müdürü görüyor ablamizi ve etkileniyor. Klise türk filmi sahnesi gibi ahlaksiz bir teklif sunuyor ablamiza. Sevgilisi ya iceride 30 yil yatacak ya da tek bir "gece" de bu isten siyrilacak..

Eh, adam nefret bir adam. Bir baska acidan kocasini 30 yildan kurtaracak isim. Ne yapabilir bir kadin bu durumda.. 30 yil tek bir lanet geceye bedel midir ?

Filmde olan sudur. Kim Basinger teklifi kabul ediyor ve kocasini 30 yil iceride yatmaktan kurtariyor. Alec abimizin haberi olmadan bunu yapiyor ve elbette bir zaman sonra kendisinin hapisten nasil ciktigini anliyor ve basliyor bir tartisma.. o gün de bugün de ilginc buldugum durum sudur; Alec Baldwin, Kim Basinger'i sucluyor, iliskilerine dahi ara veriyor bir süre. Sonra tekrar kaldigi yerden güzel bir sekilde devam etse de ilginc olan kisim kendisini affettirmek durumunda olan "Kadin".

Simdi, icerideki koca olsaniz, sizi bir gecesini feda ederek 30 yil yatmaktan kurtarsa kariniz, sevgiliniz ne yapardiniz ? Ona olan tepkiniz nasil olurdu ?

Kadin olsaniz, bir gece bir baskasi ile yatarak kocanizi 30 yil hapislikten kurtaracak durumda olsaniz ne yapardiniz ?

Igrenc sorular kesinlikle. Cevaplanmasi gereken sudur; bir sekilde tercihini yapmis olan kadina karsi tutumu ne olur iceriden cikan yigit delikanlimizin ?

"Yalan Şiirler"



Aslinda ben hicbir zaman siire karsi "yeterince" ilgili olamadim. Nedenleri arasinda samimiyetsizligin kol gezdigi en büyük alanin Edebiyat'in siir kismi ve sair tarafi olarak görmemdir. Bana pek cogu zorlama gelir. Hani bir yerlerinden gercek damlar velakin yine de kirpilmis kisimlari, rahatsiz eder, velhasil, sevmem cok. Yine de bazen carpilmiyor degiliz kimi misralara. "Yalan Siirler" Akif Kurtulus'un bir kitabi. Gecenlerde bianet'deydi sanirim, "terör" hakkinda yazdigi makaleyi okudugum bu adamin boyle güzel misralari oldugunu bilmezdim.

Ne oldugunu merak ediyorsaniz gidin kitabi alin, ama su bir kac örnegi eklemeden de olmaz.

"Saclarım önüme düsmese, alnımla ilgilenmeyecegim / korkarım bir cocukluk yapacagım yüzümü dağa dönsem"

"ne zamandı, bir suyun önünde birlikte durmustuk
bir adim atsak ka$imizdan kirpigimizden tutu$acaktik"

...yokuşta ay dokunur sırtıma, döner yüz göz olurum"

26 Kasım 2007

Antony And The Johnsons - Hope There's Someone

Gecenin Sonuna Yolculuk



" Oraya bir kez girdin mi de, giris o giris. Önce bizi ata bindirdiler, derken iki aydir at üstündeyken de bu sefer de tekrar yere indirdiler. Cok mu pahaliya mal oluyordu ne ? Neyse, bir sabah albay atini ariyordu, emir eri alip gitmis, kim bilir nereye, herhalde yolun ortasina kiyasla kursunlarin o kadar kolay gecemedigi kuytu bir yere olsa gerek. Cunku biz, yani albayla ben, dikilmek icin tam da orayi bulmustuk, tam yolun ortasini, o emirlerini kaydediyor ben de onun defterini tutuyordum.

Yolun öbür ucunda, gözle görülebilecek en uzak kösesinde, iki kara nokta vardi, onlar da tam ortada, bizim gibi, ama o ikisi Alman'di ve yaklasik bir on bes dakikadir isi gücü birakmis ates etmekle mesguldüler.

O, yani albayimiz, o ikisinin neden ates ettiklerini belki de biliyordu, Almanlar da belki biliyorlardi, ama ben, gercekten, bilmiyordum. Bellegimi ne kadar sorgularsam sorgulayayim, bildigim kadariyla ben Almanlara hicbir kötülük yapmamistim. Onlara karsi hep kibar davranmistim, pek de saygiliydim hep. Almanlari biraz da tanirdim, hatta, kücükken, Hannover civarlarinda onlarin okullarina bile gitmistim. Dillerini konusmustum. O zamanlar cigirtkan salak bir velet sürüsüydüler, kurtlarinki gibi soluk, kaypak gözleri vardi; okul cikisinda cevre ormanlarda kizlara sarkintilik etmeye giderdik, Tatar oklariyla tabanca da atardik, hem de bunlar icin dört mark sayardik. Tatli bira icerdik. Ama yani bunlari yapmakla, gelip simdi, üstelik önceden yanasip konusmayi bile denemeden, hem de yolun tam ortasinda tepemize kursun yagdirmaya kalkmak arasinda fark var, hatta fark ne kelime ucurum var. Nereden nereye.

Sonucta savas dedigimiz sey,anlamadiginiz ne varsa odur...."

Villarral - Almeria Maci

Jorge Luis Borges


SÜRGÜN (1977)

İthaka'nın patikalarında hep birinin izlerini ararım
ve onun unutulmuş kralını, yıllar önce Troya'nın
kurnazlıktan ötelenmiş kimsesizini;
umarsızca bastığı toprakları düşünürüm,
sabanlarla gölgelenmiş ve yitip gitmiş evlâtlarını,
yazık ki başlıca övüncemdir bu benim.
Yeryüzü yaşamının elvermeyişine karşın, ben, Odysseus'um,
köklerimin derinliği Hades'in karanlıkları arasında
Tiresius'un Thebes'in gölgelerini gösterir
boğuntuyla dolu sevdanın kıvrımlarını açarak
Hercules'ün silüetini karşıma çıkaran
düzlüklerde aslan hayaletleriyle boğuşan
ve Olympus'un doruklarında tanrılarla çatışan.
Bugün -Şili, Bolivar- caddelerinde sürtüp duruyorum
belki üzünçler içindeyim, belki mutluyum
Artık 'Hiçkimse' olmak istiyorum.

Türkcesi: Ulus Fatih

25 Kasım 2007

2010 Dünya Kupasi Eleme Grubu Kuralari.

Ispyan, Belcika,Bosna Hersek, Estonya,Ermenistan..

Eger ki degerlendirmeye aldigimiz takim Türkiye olmasaydi; Birinciligi zor ikinciligi kolay bir grup der gecistirirdik. Rakipleri de Ispanya Zor, Belcika ve Bosna Hersek dikkatli olmamiz gereken takimlar, digerleri de figuran takimlar olarak addeder bitirirdik yorumu. Velakin bir seye dikkat cekmek gerek. Benim bu grupta korkutan takim ispanya degil, Bosna Hersek, Belcika ve hatta Estonya..

Son 20 yildir Türkiye elemelerde grubundaki kolay takimlara puan kaptirmis, zor takimlarda ve zor maclarda puanlar almistir. Hollanda ve Almanya karsisinda evimizde galip gelip disarida berabere kalarak maglubiyet yüzü görmemisiz. Deplasmanda Norvev,Belcika galibiyetleri.. Arada bir tek ingiltere sürpriz yapip evinde bizi yenmis, bunun disinda puanlari hep önemsenmeyen "figuran" takimlara kaptirmisiz. Özellikle bizden iyi olmayan ama bize yakin gücte takimlara.. Belcika, Finlandiya.. Hatta Bu gibi takimlari da deplasmanda yenip kendi evimizde yenilmisiz, aynen Yunanistan maclarinda oldugu gibi..

Tek basina su kriter dahi milli takimda motivasyonun ne denli önemli bir rol oynadigini gösterir aslinda. Önemsendigi ve zorlugu bilinen maclara konsantrasyon saglandiktan sonra her türlü basari mümkün. Bugün surada yaziyorum ki Ispanya karsisinda galibiyet veya beraberlik sürpriz olmayacaktir; Belcika'ya evimizde yenilmemiz veya olasi estonya,bosna hersek beraberliklikleri..

Bu yüzden hep derim; güclü bir gruba düsmeli bu ülke. Baska türlü mümkün degil basari gelsin, gruplardan cikilsin..

Hannover96- Schalke04 Maci

Mesut Özil..

Hannover macinda bekledigim gibi güzel oynadi, iki asist yapti Kuranyi'ye. Cok net de bir gol kacirdi velakin artik isindi gibi.. Rakiticin önünde oynatiyor Slomka. Dün Hannover karsisinda gösterdigi performans artik onun Lincoln'un yerini doldurabileceginin isaretiydi. En basindan beri soyleyegeldigimiz budur. Yalniz biraz buruktur sevincimiz. Türkiyenin tam da ihtiyaci olan 10 numarasidir Mesut Özil. Hem Mesut Özil'e hem de gurbetci futbolculara daha uzun bir sekilde deginecegim, siz su macin tadini cikarin. Üstelik 12 dakika.. Bir yanda asistleriyle Mesut Özil, diger yanda maci kurtaran adam olarak Halil Altintop.Ekrani büyütebileceginiz bir kalitede oldugun uunutmadan suraya tiklayin

iyi seyirler..

Beynelmilel

Ben bu filmi cok sevdim. Seksen darbesi üzerine yapilan filmler arasindan belki de en cok bunu sevdim. Filme dair elestiriler var, eksiklikleri belirtiliyor ve elbette gercekcilik acisindan kimi yanlari kusurludur belki.. Askerlerin sevecenliligi ve dile getiremedigi acilarin yoksanmasinin hüznü. Pek cok insan icin aci bir tablodur, onlarca insan asildi, binlercesi hapislerde cürüdü, yüzbinlercesi de susturuldu.. Bugünün milyonlanlarini da iceren apolitik, duyarsiz ve sessiz cogunlugun kosullarini da yaratti. Darbenin faturasini kesecek degilim burada velakin bir baska acidan darbenin siradan halk üzerinde nasil durduguna kisa bir bakis atar iken ülkenin darbe ile gecirdigi degisimi, nereden alip nereye götürdügünü belki de tek basina Picasso'nun Guernica tablosunun indirilip yerine yerlestirilen "Arzum Cilem" posteri ile anlatabilmeyi basarmistir. Darbe ile hesaplasma ya da askerce yasamin sosyal yasama gecirilmesi sirasinda yasananlar degil sadece ortaya konulan, ayni zamanda 80 dönemi devrimcisine de bir bakis atmistir Haydar karakteri ile. Filmin bana samimi gelmesi bir yana asagidaki videodaki izleyeceginiz "Haydar - Gülendam" diyaloglari ülkenin dönemsel acidan ortalama insanin devrime bakisi , dönemi algilayisi ve ayni zamanda dönemin "ortalama" devrimcisinin de profilini cizmesi acisindan önemlidir. Basarisizligin, yikimin, yenilginin nedenleri arasinda olgunlasmadan kitlesellesen devrimci hareketin samimi ama yeterli bilince sahip olamamis ortalamasini sunmasi acisindan da ho$ olmus. o dönemin devrimci profili üzerinden kara mizah kesinlikle hos karsilanmayacaktir velakin gercekci olmak gerekirse "gercekci" bir film olmustur her bakimdan.. trajikomikligin dibine vurmustur.




Filmin yönetmeni ve senaristi Sitki Süreyya Önder, 12 eylül döneminde hapse düsmüsolangillerden. Adiyamanda hapishaneye girdigi zaman tanik olmus, askeri yasam biciminin sosyal hayata dayatilmasinin getirilerine. Siradan insanin darbeye ve devrime, devrimciye bakisina ve bunu da cok iyi bir sekilde beyaz perdeye yansitmis. Ihtimal odur ki tanik oldugu sadece siradan insan ile darbe arasindaki iliski degil, alanlardaki milyonlarin kaybolusu, yalnizlik, kirginlik bir baska acidan "nankörlük". Ugruna türlü iskenceleri, ölümü göze aldigi halkin bir anda darbe karsisinda sessizligine gönderme yapiyor filmin canalici "tokat" sahnesi ile.. Devrimciler Halkin tokatini yemistir. Bir yanilginin, bir düsün gercek tarafindan tokatlanmasina sahit olmustur 80 öncesi devrimcileri. En büyük yanilgi, halkin dönem algisina getirilen iyimser yaklasimlari olmus. 77 kanli bir mayisinda yarim milyon insan taksim meydanini doldurmus, ülkenin muhtelif yerlerinde milyonlar tarafini belli etmisti. Buna inanan, farkli toplum algilari ile hareket eden yiginlar darbe sonrasi en buyuk tokati darbeden degil de halkindan yemistir aslinda. Bu film, hem bu tokati anlatir iken bir baska yandan yalniz birakilmisligin nedenlerine dair argumanlar sunuyor izleyiciye. Iste, senin halkim dedigin insanlarin devrime bakisi buydu. Halkin ortalamasi buydu. bu yüzden de yalniz birakildik, olgunlasmamis, neyin ne oldugu halk tarafindan hicbir zaman algilanmamisti. Haydar karakteri önemlidir, bir baska acidan da ortalamasidir dönem devrimcisinin. Güzel olan samimiyeti nasil vurgulanmis ise ayni zamanda cocuksulugu, bilincsizligi de ayni sekilde gercekci bir sekilde vurgulanmistir. Velakin bir tokat vardir atilmis, sizisi bugün bile gecmemis olan..



Cezmi Baskin'in muhtesem oyunculugu filmin disinda irdelenmesi gerekir. BKM bu film ile beraber kendisine cizdigi karakteri olgunlastirdi. Yapimcinin BKM oldugu yerde belli kliseler de her daim olacaktir mesajini da aldik. Ben seviyorum Altan Erekli, Cezmi Baskin ile cizilen tipolojileri. Velakin yine de farkliliklari kesfetmesi, 12 eylül'ün disinda cekilen diger acilara dokunup gerekirse güldürmeli bu insanlari; aglanacak durumlarina.

Babam Ve Oglum ile bir kiyasi da hicbir sekilde kabul etmiyorum. Babam Ve Oglum 12 Eylül'den izler tasiyan velakin 12 eylül filmi olmayandir. Ana temasi cok güzel bir sekilde irdelense de -popüler olmasi güzelligine helal getirmemistir- aile ici iliskiler, baba-ogul ve belki de dönemsel ciktilardir.

Velhasil-i kelam Beynelmilel seyredilesi bir filmdir.