29 Ocak 2010

Salinger Etkisi.!

Garip tesadüfler devam ediyor.. Iki gün önce kiz arkadasimi ve onun arkadasini kafede bekler iken elimde Paul Auster'in "Ay Sarayi" duruyordu.. Bir gün sonra o cafede beni ziyaret eden arkadasin arkadasi Paul Auster'in esinin Augsburg'a geldigini bize söylüyor ve söylesiye bizi davet ediyordu..

Bir hafta önce Türkce kitap okuma aliskanligi kosullardan dolayi cok fazla olmayan kiz arkadasima okuma aliskanligi kazandirma esnasinda cok da zorlanmayacagi eserleri secer iken ikinci sikkimi isaretliyor ve ona Salinger'in su rengine bile bittigim kitabi tavsiye ediyor iken iki gün önce yazarin ölümü ile karsilasiyorum..

Holden Caufield.. Ben cok sevdim, her zaman her yerde övgüyle bahsederim, cok güzel mutlaka okumalisiniz derim.. Lakin dünya edebiyatindan ziyade Amerikan halki üzerine yarattigi etkiyi algilayabildigimi sanmiyorum.. Salinger'in tek romanidir bu. Öyle satmis, öyle tutmus, öyle bir etki yaratmistir ki Amerikan Edebiyati söz konusu oldugunda 1948-1958 yillari arasini Salinger dönemi diye nitelendiriliyor artik.. 1951 yilinda yayimlanan bu romani toplamda 25 milyon satmis. Hani John Lennon'in suikastcisinin cebinde bulunmasindan Mel Gibson'in komplo teorisi filminin icerisinde oynadigi o kücük role kadar yarattigi etkiyi algilamiyorum ama kisisel etkisi hem icerik hem de bicim acisindan oldukca fazla olmustur.

Su kesin.. Bir dönem gencligin icerisinde bulundugu bunalimi, git-gelleri ve düsünceleri muhtesem güzel bir dille anlatiyor.. Keza bu kadar etki yaratan, bu kadar popüler olan bir adamin yazar kimligine uzakligi, en son röportajini 30 yil önce vermis olmasindan 40 yildir sessiz kalmasina ve ölesiye kadar nerede yasadigi ve hatta düne kadar yasayip yasamadigi bile muamma haline getirmesi inanilmaz.. Kendisi icin yazan bir adamdi.!

Salinger bir roman ve otuzun üzerine öykü yazmistir lakin bu kadar etki eden bir romani bir baskasi yazmis midir bilinmez.. Kac yazar öldü, kac cizer gömüldü ama Spiegel'inden Sueddeutsche Zeitung'una kadar haber yapip dile getirmediler bile..Edebiyat cok genis bir alan.. Her noktasina hakim olmak cok zor ama bu kadar etki yaratmis, her türlü analize girisilmis, hakkinda binlerce satir olan ve topu topu üc-bes günü anlatan bu kisa romanin etkisini deyim yerindeyse cözemiyorum

Holden'i anlamak degil anlamamak cok zordur. Hangimizin cinselligi hic yasamadan seksin kendisine tutkun bir sekilde orospulara gidip de elimiz ayagimiz titremedi ? Aramizdan hangimiz kendisinin disinda gelisen olaylari anlamlandirmada Holden kadar isyanci bir tavir icerisinde yasamadi o dönemi ? Her uc insandan ikisinin yasadigi icsel cekismeleri, bunalimlari, gel-gitlerini ve o ergen isyanlari kim yasamamis ki ? Her seyin disinda tuttugu kardesi ile olan iliskisi ve daha hepsi..

Yarattigi etki benim etkilendigim bicimin disinda gelisiyor.. Mutlaka ucundan bir bag kuruyorum ama yine de anlamlandiramiyorum ve fakat cok ama gercekten cok güzel olup okumaktan acaip keyif aldigim bir eser oldugu gercegini degistirmiyor.. Azuth'un blogunda da benzer ayrinti dile getirilmis, benim icin de gecerlidir. Yazi acisindan rahatligi ve olaylari dile getiris biciminden etkilendigimi ve biraz da bu eserden sonra daha rahat konusma diliyle yazilar yazdigimi söyleyebilirim.

Yasadigini bize hissetirmeyen bir adam 91 yasinda öldü.. Öyle icsellestirdik ki Holden'i, onu 91 yasinda düsünemedim hic.. Hep o ergen.. Hep o Holden..

Ilginc veya samimiyetsiz gelecek belki ama ölümü koydu be abi.. Adamin ölümü koydu yeminle.. Kimsenin anlayamacagini düsündügümüz isyanlari anlamli kilan, bizden baska kimse böyle düsünmüyordur diyerek yalnizliga gömülmemizi engelleyen, biz degil de onlar aslinda normal degil hissini bünyeye verip yürüdügümüz yolda bizi itekleyen Holden'i öksüz birakip gitmistir.. 91 yasindaki adamin benim gözümde yasami ölümdür ölümü de kurtulustur lakin yine de.. su an arkamda bu kitabi okuyan insana bakarken o rengin bana tuhaf bir aci vermedigini söylesem yalan olur..

Yasar Kurt - Ax u Eman

28 Ocak 2010

Commerzbank Arena.!

Frankfurt sehrinin bu güzel görüntüsünün icerisinde ileride sagda bir yerde isik fazlaligi dikkat ceker..


Biraz yakinlastiralim..


Biraz daha..



Biraz daha.. (tiklayip büyütmelisiniz resmi)



Frankfurt seyircisi ve güzel stadi Commerzbank Arena.. Halil, Skibbe, Maik Franz, Ümit Korkmaz, Meier.. 51.500 kapasiteli stadin icerisinde cosacaklar.. Mart ayinda St.Pauli ve sonrasinda da burasini ziyaret edecegiz..

Toroglu Fenomeni.!



Her zamanki gittigim Karadeniz kahvehaesinden Türk Futbolunu yorumlamasi icin size bes adam getirsem bunlardan ücü Erman Torogludan daha iyi bir sekilde performans gösterir iken diger ikisinin de bir farki olmazdi. Durum bu oldugu halde bu seviyesizlik/bilgisizlik isiginda yorumlar yapar iken bu kadar cok gündemde olmasi ya da basit bir futbol yorumcusunun isten alinmasi kabineden bakan istifa etmis gibi yanki bulmasinin temelinde yatan nedir ? Neden Toroglu bu kadar ünlü olmustur ?

Isin temeline inerseniz eger Türk Futbolunun kirilma noktasina ulasirsiniz. Neden bu ülke hakem kararlarini bu kadar tartisiyor, neden Telegol gibi komedi programlari saatlerce sürüyor ya da eski hakem olan abuk subuk yorumcular neden bu kadar cok.. Hepsi o kirilma aninda gizlidir..

Inanin bana Erman Toroglu yerine Ajdar Anik'e o dönemde futbolu yorumlamasi icin sans verseydiiz ayni sekilde popülerlige kavusurdu. Bakin nasil bir dönemdi biraz hatirlatayim..

Maclar birden sifreli kanala gecmis. Buna yani kahvehanelerde mac seyretmeye zamanla alistik. En azindan genis özetlerini cesitli televizyon kanallarinda izleyebiliyorduk.. Izleyebiliyorduk dedigim kesim maca gidemeyen ve dekoder sahibi olmayan.. Yani 70 milyonun yüzde doksan sekizlik kismindan bahsediyorum..

Maclari Cine5 verirdi. Derken bir sey oldu.. Artik maclarin özet görüntüleri maclar oynandiktan bir gün sonraya kadar sadece Show TV'den halka sunulacakti. Bu ne demektir ?

Tüm ülke halki, tüm futbolseverler Maraton programina zorunlu kilinmistir. Diger televizyon programlarinin elinde özet görüntüleri olmadigi icin Maraton programi karsisinda cok ciddi bir dezavantaja sahiplerdi. Misal Faik Cetiner'in sonradan Pazartesiye kaydirilan programlari o dönemki borges icin belki biraz daha seviyeliydi ama bizim Maraton disinda bir program seyretme sansimiz yoktu. Haliyle buradaki aslinda ülkede milyonlarca bulunan Erman Toroglu ve hakem yorumlari kacinilmaz olarak ülkenin tamamina serpistirildi. Cine5 eger ki o dönemde cok daha düzgün, normal kosullarda o dönem kimsenin pek dinlemek istemeyecegi ama kaliteli yorumcuyu programa yerlestirseydi bugün ülke futbolu iki hatta bes adim daha ilerideydi, bu kadar hakem konusu gündemde kalmaz, Telegol gibi komedi programlari sahnede olmaz ve Erman Toroglu taklitleri yerine daha nitelikli yayinlar zamanla gündeme gelebilirdi..

Ülke futbolunun kirilma noktasidir. Sansal Büyüka, benim sevdigim bir yorumcudur. Objektif, seviyeli ve güzel bir program yöneticisidir. Lakin Erman Toroglu karari bu ülkenin biraz daha kötü futbol kosullarina sahip olmasini saglamistir. Seviyiesizlik, niteliksizlik, onun bunun bacagini kirdirmadan abuk subuk siyasi söylemlerine kadar tonla rezillik.. Bizim baska sansimiz yoktu, Maraton Programina ve Erman Torogluna zorunlu kilinmistik. bu zorunluk aslinda seviye atlatilmasi acisindan cok baska sekilde degerlendirilebilirdi.. Olmadi maalasef.

Misal.. Almanya sifreli kanalin ardindan macin özet görüntülerini devlet kanalina vermistir. ARD ya da ZDF verir ilk genis özetleri.. Vermeden önce yarismalar, ücüncü ve bölgesel lig maclarinin görüntüleri, nostaljik acilimlar.. Hem seyirciye keyif verir ve ayni zamanda futbolun gelismesi adina bu zorunlulugu olumlu yönde kullanmak icin caba sarfederler..

Simdi internet var, dekoder aliminda artis filan.. Lakin eskiden durum cok daha vahimdi.! Maraton'u seyretmeme sansi kimsenin yoktu. Bazen dayanamaz diger spor programlarini seyreder bir yandan da özet görüntüleri bekler dururdum.. Digerleri maclari degerlendiremez idi.. Her sey böyle kötü baslamisti ve bu yüzden bu kadar önemli oldu Toroglu..

Simdi gönderildi. Bana ne ? Eskisi kadar zorunlu degilim televizyon programina.. Aninda internetten golleri görebilir, cesitli yorumlari sonradan dahi izleyebilirim.. Gec kaldin be Sansal abi.. Cok gec.. Zamaninda yanina biraz hakem yerine futbolun kendisinden anlayan, seviyeli ve nitelikli birisini yerlestirseydin bugün belki onlarin kopyalari cevrede olur, onlarin getirdigi yorumlarla cok baska olurdu.. Hos, o zaman da bu zamanda düsünülen Türk Futbolu yerine haliyle dekoder satisi, ürünler filan.. Elestirmiyorum yalniz bu ülke futboluna cok büyük zarar verdiniz, bunu bilmenizi isterim..

Bir dönem aldiginiz nefesi bile yakindan hissedecek kadar ekrana yapismis izleyiciniz Borges..

Saygilar..

Scholl,Piplica, Kewell ve Dos Santos.!



Deisler gibi bir yetenegin Berlin'den Bayern Münih'e transfer edilmesinin altinda pek cok neden vardi. Yetenekli olusu, gelecek vaad eder görüntüsü gibi onlarca futbola dair ciktilar.. Ve fakat bir neden de suydu:Mehmet Scholl üzerinde toplanmis olan sevgiyi kirmak.. Size burada Scholl'un hastaneye yatirildigi gün bilmem kac ay sahalardan uzak olacaginin ögrenildigi yerde Hoeness'in ona sözlesme önerdigini söyledik cokca kez.. Öyle ki Mehmet Scholl'un son 4 yilinda Bayern takimindan aldigi para bellidir ama verdigi nedir ? Koca klup verim alamayacagini bile bile bir oyuncuya sözlesme öneriyor, sizce neden ? Scholl Bayern Münih icerisinde taraftarin taptigi bir isimdi.. Degil Bayern Münih ezeli rakibi 1860 Munih'in Bayern'de sevdigi tek oyuncuydu.. Ve Scholl birakmasa 40 yasina kadar o klupte oyuncu olarak kalabilirdi zira yönetimin de üzerinde olan Bayern taraftarlari onu cok ama gercekten cok seviyorlardi.. Bizim Scholli derler, isterse sakat olsun ömrünün sonuna kadar Bayern'de olacaktir... Oldu da.!



Tomislav Piplica.. Tomislav Piplica vardir.. Energie Cottbus 38 yasinda bu yabanci oyuncusuna sözlesme önermistir. Piplica'nin kaleye gecemeyecegini ve hatta artik kalecilik meslegini besinci lig seviyesinde bile yapamayacagini bile bile sözlesmesini uzattilar.. Nedeni de suydu: Taraftar onu cok seviyor, klubün kult isimlerinden birisi olmustur.



Futbol ile taraftarlik olgusunun kesisimi inanin kucuk bir alani icerir. Taraftarlik, futboldan ayri degerlendirilmesi gerekir. Aidiyet duygusu, bir bütünün yaptigi eylemlerin tamamini kapsar. Sportif basari bu bütünün cok önemli parcasi olsa da aslinda "gurur duyma" ögesinin önemli bir ayrintisidir. Bir takimi yendiginiz ya da bir yarismada birinci oldugunuz icin gurur duyarsiniz ve futbolla kesisimi bu yöndedir ama sadece bu degildir. Temeline de sportif basariyi yerlestiremezsiniz.. Ömrü boyunca ayni ligde oynayan ama bir basariyi yakalamayan takimin taraftarlarini ayakta tutan nedir ? 500'e yaklasan ve hepsinin bir taraftar oldugu futbol blogu yazarlarinin degindigi konular nelerdir ? Sadece sportif basari midir ?

Ben Kewell'i cok severim ama vazgecilmez degildir benim icin.. Beni bosverin, bu taraftar bu oyuncuyu cok seviyor. Klup taraftarlarindir ve bu seyircisine bu ayibi etmeyecektir. Kewell kalmasi gerekir. Eger ki taraftar Kewell'in kalmasini istiyorsa, büyük bir cogunluk onun kalmasindan cok fazla mutlu olacaklarsa bu gerceklestirilmelidir. Taraftara ragmen eylemlerde bulunmak tehlikelidir.! Avrupada hicbir klup yöneticisi bunu göze almaz, almamalidir da. Yapacaginiz degisimler, getireceginiz yenilikler ve hepsi taraftarlari mutlu etmek adinadir. Cok sanslisiniz ki bu taraftarlar en azindan Kewell'dan dolayi mutludur. Onu takimda tutarak hedefinize yine de ulasmis olmalisiniz ya da bunu kendinize hedef olarak belirlemelisiniz..



Benim kadar bu oyuncunun transferine sevinen insan yoktur. Nedeni de sudur: Potansiyel acisindan bir Messi almistir Galatasaray. Ihtimal ya elinde de patlayabilir, olabilir. Lakin kazancli cikarsa dünya yildizini kadrosunda bulundurabilir. Lincoln'den Elanosuna,Jo'sundan Neill'ine kadar yapilan bütün transferlerden en önemli farki icerisinde tasidigi potansiyelin hepsinden fazla olmasidir. Biz artik cok iyi biliyoruz ki o potansiyel hicbir sekilde gün yüzüne de cikmayabilir.

Benim özellikle gencleri daha yakindan takip ettigim dönemde üzerine egildigim ve hatta yazi yazdigim, Barcelona B takimindaki manyakliklarini onlarca kez izledigim bir oyuncudur. Dönemin yildizlari arasinda cok fazla tuttugum Bojan Krkic, Eden Hazard, Fran Merida gibi isimlerin hepsine tercih edebilecegim bir yetenek idi.. Rijkaard parlatmamistir hali hazirda A takimina cikmadan pek cok insanin konustugu futbolcuydu zaten.. Messi gibi.!

Bana göre potansiyeli Robinho'dan kat ve kat fazla olan oyuncudur lakin gerekli kosullar olusmasi gerekir, o Türkiyede gerceklesir mi muammadir elbette.. Siradisi bir yetenek oldugu asikardir. Diego'da Porto'da hicbir sey yapamadi.. Fran Merida kac yildir Arsenal'in rezervinde cikis saglayamadi ama benim hala ondan umudum vardir.. Eden Hazard, Krkic kadar yetenekli bir isim olmamasina ragmen bugün oldukca iyi isler cikariyor zira ondan belki de daha güzel kosullara sahip olmustur. Messi Barcelona degil de Arjantin Milli takimi gibi bir ortamin icerisinde olsaydi bugün Dos Santos'dan daha farkli olmayacakti belki de konumu.. Mesele oyuncu almak degildir yegenim.. Mesele oyuncudan o verimi almaktir.

Dos Santos dünya capinda bir yetenektir. Ve ben sadece onun hakettigi konuma Galatasarayda gelebilme ihtimaline dahi dügün bayram edebiliyorum.. 32-33 ve hatta 35 yasinda Messi, Ronaldinho olmadi Maradona, Pele gelecegine Dos Santos gelsin, bu sekilde bir politika izlensin taraftariyimdir ezelden. Zira bu adam gerekli seviyeye ulasirsa size sadece futbol olarak degil ciddi bir ekonomik kazanc da saglayacaktir.

Galatasaray bugün kendisine bir yol cizdi. Bu yol üzerinde adim adim gider iken bütüne vakif olamiyoruz. Sonuclari ancak ilerleyen zaman icerisinde elde ettigimizde bir elestiri ya da övgüde bulunabiliriz. Feldkamp ile baslayan, Lincoln-Skibbe-Meira diye giden yol cökmüstür, elde patlamsitir. Simdi Rijkaard-Neeskens ikilisinin önderliginde bir yol ciziliyor.. Hicbir sey kazanilmasa dahi bu insanlarin bu klube cizdigi yol, verdigi akil dahi uzun vaadede digerlerine fark atmasini saglayan gelismeleri hazirlayacaklardir..

Velhasil ben Dos Santos'a cok sevindim ama Kewell konusunda yapilacak olanlari da yakindan takip ediyorum. Klubün taraftarlarla olan imtihanidir, oldukca dikkatli olmasi gerekir..

Nuri Sahin Alinabilir Mi ?



Su formuyla su konumunda aslinda kimse alamaz lakin Bild'in dedigi dogruysa eger sözlesmesinde serbest birakilacak rakam bellidir: 6 Milyon Euro. Gözümü kirpmadan üc kurus da fazlasini ekleyip cekip alirim bu oyuncuyu.. Yabanci geyigi olmayacak ve büyük takim baskisini 16 yasinda kaldirmis, inisleri-cikislari halledip güzel bir yola girmistir. Süper ama süper bir transfer olabilir. Tek sorun sudur: Nuri Sahin'in ikna edilmesi... Bonservisini sorun olarak dahi görmüyorum.. 21 yasinda. Alip seneye satsaniz 4-5 milyon euro kar yaparsiniz kesinlikle..

Nuri'nin sözlesmesi ise su sekildedir. Aylik 95 bin euro alir. Bunun yani sira ligde aldigi puan basina 9 bin euro primi hak kazanir. Üc puan aldigi vakit 27 bin euro ekstra.. Ayda iki galibiyet alsa 54 bin Euro daha.. Toplamda ayligi en iyi ihtimalle 150 bin Euro'ya gelse dahi yilligi 1,8 milyon euro ediyor.. Elbette simdi Dortmund uzatmak istiyor ve simdi yapacagi sözlesme cok baska olacaktir ama yine de ikna edilebilir. Baska acidan Nuri Sahin sadece paraya bakmiyor, ona güzel bir proje sunup iyi bir gelecek vaad ederseniz olabilir.. Genc oldugu icin paranin yaninda biraz da sportif acidan gelecegini düsünüyor.. Olursa cok ama gercekten cok iyi olur.!

26 Ocak 2010

Halil Frankfurt'a Dogru.!



Skibbe sonunda istedigini aldi. Halil Altintop, sezon sonuna kadar Frankfurt takimina kiralandi. Kovulma tehlikesini de göze alarak Skibbe verdi veristirdi Frankfurt yönetimine ve istedigini aldi. Simdi söyler misiniz sezon sonu basarisizlik ihtimali daha az degil midir Skibbe'nin ? Klinsmann'in aciklamalari pek cok teknik adama ders olmalidir. Bakin zamaninda söyle seyler söylemisti:

"Benim en büyük hatam Bayern yönetimi ile uyum göstermek adina her seyi kabul etmem olmustur. Gecen sene UEFA'yi dahi alamayan kadro ile Sampiyonlar Ligini benden istiyorlardi, bu imkansizdi. Takima takviye yapilmasini istiyordum ama her seye evet diyerek ayni sekilde yola devam ettim. Kaleci sorununu en basindan beri görüyordum ki Lehmann ile her konuda anlasmistik.. Lakin yönetim Kahn ve Rensing'e verilen söz nedeniyle Lehmann'i istemedi ve ben de zorluk cikarmadim, cikarmam gerekiyordu.."

Lehmann ile anlasmisti. Öyle ki Lehmann Münih'in yakinlarinda ev bile almisti kendisine.. Bayern isi yatinca Stuttgart'a o evinden helikopter ile gitmek zorunda kalmisti antrenmanlarina.. Velhasil kaleci faturasini Bayern yönetimi degil Klinsmann cekmistir.

Skibbe degisim icerisine girmistir. Gerek Leverkusen gerekse de Galatasaray macerasinda yaptigi hatalarin basinda yönetim ile uyum göstermek oldugunu algilamistir. Isler aslinda oldukca iyi giderken dahi bastirmis, transferi de yaptirmis ki sonuna kadar da hakkiydi.. Amanitidis bu takimin her seyiydi, sezon sonuna kadar yok.. Yedegi diyebilecegin Fenin keza yine sakat.. Meier gibi sakatlanma riski cok fazla olan bir adamin eline bakiyor ya da 34 yasindaki Liberopoulos'un..

Halil ise bence artik kucuk takim golcüsü oldugunu kanitlamistir. Kaiserslautern gibi belki burada sezonda 20 gol atar ama asla ve asla büyük takimda oynayabilecek, o baskiyi kaldirip onunla mücadele edecek durumda olmadigini belki de en cok kendisine ispatlamistir. Magath ile Hitzfeld benzer özellikler tasir, idman konusunda.. Sifirdan kendilerine yildiz yaratir bu teknik adamlar.. Hirsi, mücadelesi ve azmi olan adam kesinlikle bu teknik direktörler altinda cok is yapar, Hamit Altintop buna güzel bir örnektir.. Magath'in altinda Hamit olsaydi bugün kesinlikle ilkonbirin degismez oyuncusuydu..

Hayirli olsun Hem Skibbe'ye hem de Halil'e...

VELTINS ARENA.!

YAZ..



KIS..



..haliyle sansli taraftar..

Veh Gider Gerets Gelir Mi ?



Armin Veh, henüz bu ayin basinda isbasi yapmis yeni sportif direktör Dieter Hoeness tarafindan evinde aldigi Köln maglubiyeti sonrasi kovulmustur. Blogun okuyuculari bilir ki pek sevmem ben Armin Veh'i. Sampiyonlugu vardir ve fakat öncesine bir basarisi mevcut degil ya da yeterli degil bana göre. Eyalet liginden bölgesel lige, oradan Ikinci Bundesligaya takim calistirmanin ötesine gecememistir. Stuttgart deneyimi öncesi bosta gecirdigi bir bucuk yilin öncesinde Birinci Bundesligada sadece Rostock'u calistirmis, onu da son macinda ancak kümede tutarak bir basari saglamistir. Adam Stuttgart ile kimsenin beklemedigi anda sampiyon oldu belki ama hepsi de budur.. Futbolculuk dönemi de Gladbach'da bir UEFA finali vardir Frankfurt'a kaybettigi.. 4 yil bir oynamislik ki sampiyonluk filan dahi yoktur. Memleketlimdir, Schuster gibi Augsburgludur ve Augsburg'a faydasi olmustur aslinda.. Reutlingen ile ikinci Bundesligaya cikisi ve oradaki performansi muazzamdi lakin birinci Bundesliga askina terketmistir ve sonrasi da vasat bir performans.. Sevmem zira canli canli sahit oldugum Sampiyon takimin futboluna isinamamisimdir.. Ve bu yüzden ben olsam sene basinda sampiyon olamayan Slomka'yi tercih ederdim Veh yerine.. Slomka kendisinin tercih edilmemesini Veh'in kazandigi sampiyonluga baglamistir oysa oynattigi futbola bakarak bir degerlendirme yapilsa on kere yüz kere Slomka derdim ki o da simdi Hannover'in basina gecti. Schalke deneyimi istisna mi degil midir onu da görecegiz..

Lakin mesele Veh secimi filan degildir, Wolfsburg yönetiminin hamleleridir. Komik geliyor bana aslinda.. Simdi Magath'i takimin basina gecirdiler. Bayern'de kaldirdigi kupalar sonrasi böyle bir teknik adamin böyle vasat bir takimin basina gecmesi oldukca sürpriz idi lakin Magath istedigi her seyi kabul ettirebilmistir. Dolayisla Magath sonrasi gelismeler yönetimden bagimsiz bir sekilde degerlendirmelidir. Yildiz isim almak, futboldan anlamayan yönetimin yapabilecegi yegane seydir.. Üc farkli bölgenin müdürü oldu Magath.. Takimin teknik direktörü, sirketin genel müdürü ve ayni zamanda sportif direktör. Su saniyeden sonra Wolfsburg yönetiminin yapmasi gereken iki sey vardi: Para vermek ve takimin basina getirdikleri adama güvenmek.. Grafite'nin parasi konusunda sorun cikarmayip birinci sikki güzel bir sekilde gecer iken güven isinde ise sonlara dogru sorun cikarmalari bugünlerin olusmasinda oldukca önemlidir. Kirilma noktasidir aslinda..

Magath, kadroyu yeniledi. Takimin basina geldiginde elinde sadece 12 kisi kalmisti ve sonrasinda yaptiklarini zaten burada cokca kez anlattik. Lakin ilk senesinde takimi besinci yapan Magath Wolfsburg tarihinin en iyi derecesine imza atti.. Simdi Dzeko'dur, Grafite'dir ya da italyanlara ödenen paralar hayli fazla. Yönetim ikinci sezonun ilk yarisinda devreyi 9.olarak kapatan takimin basindaki isme söylenmeye basladilar. Iste yönetimin su güven hatasi bitirmistir Wolfsburg takimini.. Magath, o dönem Rutten ile sorunlar yasayan Schalke ile anlasmistir. Burada yapilan hatanin bedeli oldukca fazladir zira Wolfsburg takimi yüzde yüz bir sirkete ait.. Yönetimin icerisindekilerin hemen hepsi futboldan cok da fazla anlamiyorlar.. bu hatayi ilk defa yapmadilar..

Gerets zamani Wolfsburg muhtesem oynuyordu ki ilk yari boyunca hep liderdi farkli skorlarla.. Sonrasinda menajer Strunz ile kavgalar basladi, Gerets kovuldu ve yerine Strunz'un kankasi Holger Fach geldi. Simdi Fach Kazakistan milli takiminin basinda.. Bir ara Ausgburg'u da calistirmistir filan.. Sene sonunda ilk yari boyunca Gerets ile lider giden Wolfsburg Fach-Strunz ikilsiyile sezonun son macinda kümede kalmayi ancak basardi. Wolfsburg yönetimi hem Fach'i hem de sportif direktörü haliyle kovdu filan..

Bugüne dönersek sezona Veh ile girdiler.. Lakin Magath'da oldugu gibi üc farkli görevi de yine teknik adama yükledi. Yahu bu is cocuk oyuncagi midir ? Bunu yapabilen var, yapamayan var.. Isin ehli olmak gerek, Magath dedigin zaten varolan sorunlarin kaynagini disarida da görebilen, dogrusunu kendisinin yapabilecegine inanan bir takim sefidir.. Stuttgart'da da bu isi layikiyla yapmis adamdir.. Veh ne anlar sirketten, futbol subesinin bilmem ne sorunlarindan ? Ilk yari sonunda futbolu yönetemeyecegini algilayan Wolfsburg'un para babalari bu isi Veh'in de yapamayacagina kanaat getirdiler ve Dieter Hoeness'i takimin basina getirdiler sorunlari cözmesi adina.. Veh'in Sportif Direktörlügü hayal oldu.. Ücün birini aldilar Veh'den, ikisi kaldi.. Köln maci sonrasi diger ikisini de alip kapi disari ettiler memleketlimi..

Simdi yeni gelen teknik direktör sadece teknik direktör olacaktir Dieter Hoeness'in aciklamlarina bakarsak eger.. E yani. 10 yasindaki velet dahi Armin Veh'in bu üc görevin ikisini yapamayacagini cok rahat bir sekilde görür iken futbolla ilgileri cok da olmayan Wolfsburg para babalarinin görememesi cok da olagan geliyor bana.

Simdi bir dönem kovduklari Gerets en cok istenilen adam oldu bu yakada.. Olmazsa diger bir Augsburglu Schuster.. En kötü Babbel diyorlar lakin en azindan Dieter Hoeness var takimin basinda.. Artik cok da fazla sacmalamayacaklarini tahmin ediyorum ama ziyan ettiler Magath'in mirasini zira tarihin en kötü performanslarindan birisini sergileyip lig sonuncusu olan Berlin'in ardindan en cok gol yiyen ikinci takim olmustur. Sunu demek isterim ben sadece:

Wolfsburg yönetimi Bayern gibi futboldan anlayan insanlar tarafindan yönetilseydi, yapilan isi algilayabilselerdi, 97'den beri birinci Bundesligada Magath olmadan besinci dahi olamadiklarini hatirlayabilselerdi o dokuzuncu oldugu zaman diliminde Magath ile bes yillik bir anlasma yapabilselerdi bugün dünya takimi olma yolunda adimlarini siklastirmislardi. Ama iste budur fark: Bayern iyidir zira hem ekonomi hem de futbol konusunda isbilir adamlar takimin basindadir yoksa Van Gaal vardir Hitzfeld ya da Magath farketmez. Fark buradadir.. Futbol efsaneleri yönetir klubü..

Weserstadion.!



Bremen'in mabedi.. Resmin üzerine tiklanmalidir derim ben..

Mondragon Karakteri.!



Mondragon iyi bir kaleciydi.. Ben hep sevmisimdir ya da kalede olmasi bana güven vermistir. Hatalari olmustur filan ama tek basina kurtardigi maclari da bir hayli fazladir. Ve fakat her takimin icerisinde minumum bir Mondragon karakteri barindirmasi gerekiyor büyük basarilar kazanmasi adina.. Zira her türlü basari biraz zorlamayi icerisinde barindirir ve Mondragon gibi karakterlerin de cabasiyla olusur.

Röportajini okuduk.. Türkiye-Almanya farkini ortaya koyar iken ikinci Bundesligada da oynamis olmasindan dolayi iki ülke ikinci liglerinin kiyasina girisiyor.. Biz Fürth karsisinda 40 bin seyirci ile oynar iken Türkiyede bir kez gittigi ikinci lig macinin cok baska oldugundan bahsediyor. Unutamadigi yillarin icerisinde Galatasarayla gecirdigi zamani da ekleyen Mondragon, kariyerinin cikisi olarak Galatasaray dönemini baz aliyor kendisine.. Ben aslinda gecmisimde cok büyük maclar da oynadim der iken Sampiyonlar Liginde Galatasarayla ceyrek final oynamisligi da altini cize cize belirtiyor sevgili Mondragonumuz..

Türkiye-Almanya farkini ortaya koyar iken ikinci lig farkinin disinda futbola verilen deger ve futbol icin alinan risklerin fazlaliginda bahsediyor. Almanlar daha disiplinli ve organize olur iken Türkler futbola Arjantinde oldugu gibi inanilmaz önem verip bunun adina cok fazla riskleri alabiliyorlar.. Ve iste bu yüzden cok fazla risk alip cok fazla önem verip ekstrem bir güc elde edildiginin de üzerine duruyor. Ben de bu düsünce üzerinden Mondragon gibi karakterlerin Türkiye gibi diger Avrupanin bes ligine oranla daha düsük kalitede oynanmasina ragmen ekstrem basarilarin siradisi yeteneklerin yani sira Mondragon karakterleri nedeniyle gerceklesebileceginin altini ciziyorum.. Bu yüzden bizim ülkemizde motivasyon faktörü, Terim gibi modellerin önemi Anelka gibi yeteneklerin üzerindedir.. Zira bir zorlama, olurundan fazlasini gerceklestirme ancak bu sekilde mümkündür..

Profesyonellestikce bir bakima gerileme de olabiliyor zira amatör ruhun ya da futbola din gibi sarilinmasinin kazandirdigi ekstrem mücadelenin eksikligi doguyor.. Karisim önemlidir. Yeteneklerinizin ortalamasi size bir Avrupa Kupasini getirebilecek düzeyde degilse yarismaya farkli acidan yaklasip öne gecebileceginiz alanlari yaratmak da mümkün.. Galatasaray'a UEFA kuapsini getiren nedenler coktur ama bunlardan bir tanesi ya da rakibine göre avantaji yari profesyonel-yari amatör ruhun karisimi olmasidir.. Baska türlü belki o kadar da kosamazdiniz ya da Hagi'yi verimli kilacak o kendisinden yukarida gördügüne kosulsuz itaat kültürünün yarattigi kosullar da olmazdi.. Misal Hagi, Bugünkü Galatasaray takimina gelse altinci ayinda geri de gönderilebilir performans göstermesi cok da ucuk bir ihtimal olmasa gerek..

Velhasil, yeterince organize olup tam anlamiyla profesyonel bir sekilde yönetilmediginiz bir ortamin icerisinde rakibinize amatör ruhunuzla ancak üstünlük saglayabilirsiniz ve bunun icin Mondragon karakteri de oldukca önemlidir.. Tek bir yenilgi ya da galibiyet dahi gözünüzden yaslar getirebiliyorsa her türlü basari her zaman her yerde mümkündür ..

25 Ocak 2010

Maik Franz & Leni.!



Twitter'inda bu fotoyu gecmis. Dünyanin en tatli "patenkind" i demis.. Maddi olarak yardima muhtac ailelerin cocuklarinin bakimini üstlendiginiz bir yardim organizasyonudur aslinda.. Maik Franz da kendisine bir cocuk secmis ve onun bakimini maddi olarak üstleniyor.. Ama görünen o ki sadece maddi bir yardim degil bu.. Blogunda da ara ara bahsederdi.. Leni geldi ve biz sinemaya gittik gibi.. Bu sekilde pek cok cocugun bakimini üstlenen futbolcular, zenginler filan vardir ama o cocukla Franz gibi ilgilenen cok fazla insan yoktur. Saha icerisinde tam bir pislik olan Frankfurt'un oldukca önemli golleri atmis stoperi saha disinda ise tam bir "insan".. Bu zitlik bizi nereye götürür bilemem ama su cocuktan bahsedis seklinden ilgilenisine kadar tebrik ettim kendisini.. Hannover'e gitmis, gecen de o gelmsiti, sinemaya gitmislerdi..

Nistelrooy Gercekleri.!



Tanimayan yoktur. Tanitilmaya da ihtiyaci ayni sekilde olmayan insanogludur. Benim icin onun digerlerinden farki "durdurulamaz" yapisidir. Bugün ondan daha iyi olan Messi ya da Ronaldo ile arasinda böyle de bir fark mevcuttur. Güzel bir sekilde konumlandiginiz vakit bu oyunculara önlem alabilir iken Nistelrooy golü atacaktir ya da atacaktir. Sakatlik gibi ihtimalleri beklemek durumundasiniz diger ihtimal icin.. Cok macini seyrettik ve yer yer gördük ki iki adam marke etmesine ragmen topu miknatis gibi kendisine cekip o kale cizgisini gecirtmeyi sürekli basarmistir. Asagida bir yerlerde mutlaka istatistik olarak da yaptiklarini dillendirecegiz ve göreceksiniz ki uzun sakatlik dönemi boyunca oynamadigi yillar haric mac sayisina golü vurdugunuzda ulastiginiz rakam inanilmazdir. Bu Hollanda ligi oldugu zaman bir deger tasimayabilir ama Premiere Lig ve La Liga performansi da Hollanda ligini aratmayacak seviyede gerceklesmistir.. Bir iki ayrintiyi dilendirmeyi haketmistir zira artik bizim göz hapsimize girmistir kendileri..

Onun tam adi aslinda su sekildedir:

" Rutgerus Johannes Martinus van Nistelrooij "

ve yine aslinda o Hakan Sükür gibi Basketbola da yetenekliydi ve basketbolcu olmak istemisti lakin babasi tarafindan futbola dogru yönlendirilmistir.



1976 dogumludur ve 1993/94 sezonunda Hollanda ikinci ligi takimlarindan FC Den Bosch'a transfer olur ve orta saha oynar bu takimda.. Ikinci ligde orta saha olarak 4 yil oynadiktan sonra 30 gollü forvetlerin yetistiricisi konumunda olan Heerenven'e transfer olur ve bu takimda forvet mevkisine yerlestirilir. 30 macta 13 gol atar ve hocasi Foppe den Haan'in Bergkamp'i izlemesini tavsiye etmesi sonucu ömrü biraz da Ajax yollarinda gecer diger bir efsaneye yakin olmak adina.. 3o macta attigi 13 gol ilerleyen yillarda yaptiklarinin yaninda cok bir degeri olmayacaktir zira o yeni yeni alisiyordur futbola ve forvet mevkisine..



1998 yilinda PSV Eindoven'a transfer olur iken onun icin ödenilen 6,4 milyon euro bonservis hollanda ligi ic transfer rekorudur. O 34 macta 31 gol atarak bu paranin kendisi icin cok da fazla olmadigini kanitlamistir. Diger sezon sakatliklardan dolayi forma giyemese de 23 macta 29 gol ile aslinda ne oldugunu cok iyi bir sekilde ikinci sezonunda da gösterir. Onu ceza sahasi icerisinde durdurmak mümkün degildir. 1998-99 ve 2000 yillarinda Hollanda'da haliyle yilin futbolcusu secilir..



2000 Avrupa Sampiyonasinda Rijkaard'in basinda oldugu Hollanda Mili takiminin yari finalde oynadigi italya macini hepimiz hatirlariz.. Kacan golleri de.. Iste Rijkaard'i bugün kupasiz birakan biraz da son üc yil icerisinde inanilmaz bir istatistige sahip bu adamin yasadigi sakatlik sonrasi milli takima o dönem icerisinde gidememesidir.. Keza Man U'ya gidisini de bir yil geciktirmistir. Ve fakat Ferguson isin pesini birakmamis, o döneme ait ingiliz ligi rekorunu kirarak 28,5 milyon euro bonservisine verip bu güzel oyuncuyu kadrosuna katmistir..



2001 yilinda Premiere Lig'e adimini atar Nistelrooy. Öyle ki ilk idmaninda yanina imzadefterini almak ister yildiz oyunculardan alacagi imzalari saklamak icin.. O kadar heyecanlidir.. Bonservisi rekordur. 8 mac üst üste gol atarak bir baska rekoru yine kirmistir. Keza Avrupa Kupalarinda Man U adina attigi 14 gol yine klup rekorudur. Yine ilk yilinda attigi 23 gol her ne kadar sonradan Torres tarafindan gecilecek olsa da dönemin ilk senesinde en cok gol atan yabanci rekorudur. Ingilterede gecirdigi 5 yil icerisinde cezasahasi disindan attigi tek bir lig golü yoktur. Tek basina bir takimin oyun felsefesini belirleyen oyunculardandir o da.. O varsa ona göre bir formül, tamamen ona göre bir oyun felsefesi ile oynamak durumundasiniz.. Geride kalan on kisiye baskin gelebilecek bir futbol karakteridir bu bahsedilen..



2002, 2003 ve 2005 Sampiyonlar Ligi gol kralidir. Toplamda da 59 gol ile Raul'un arkasindan ikincidir. Keza üc farkli Avrupa Liginde gol krali olabilen ilk insanogludur.(Hollanda-Ingiltere-Ispanya)



2002'de Ada'da yilin futbolcusu secilir, 2003 de Man U ile sampiyon olup ayni zamanda Gol Krali olur Premiere Ligde.. Toplamda 5 yil icerisinde Man U adina 142 gol atmistir. Belki de "Gol Makinesi" lakabi en cok ona yakismistir bu alemde.. Saha icerisindeki vicdansiz tavirlari, tekmeleri ve kasti yaptigi sakatlayici hamleleri nedeniyle sürekli elestirilse de futbol acisindan kusursuz bir golcü olmasina ramak/sakatlik kalmistir. Ben Van Basten ile kiyaslamiyorum zira Van Basten, Maradona gibi cok cok özel kategoride olan iki-üc isimden birisidir lakin dünya capinda bir golcüdür ki hem PSV hem de Man U'daki sakatliklari olmasa gelmis gecmis bütün rekorlari kirabilecek kalibrededir..


Kestirmeden söyle diyelim. Öyle iyi bir golcü ki ölüsü bile Real Madrid'de sorunsuz oynar.. Milli takimda Van Basten'i elestirmesi sonucu ilkonbirin disinda tutulmus hocasi Ferguson sakatliklara ragmen onu kenarda bekletmis ve sonunda Madrid transferi gerceklesmistir. Yaklasik 15 milyon Euro karsiligi 30 yasinda Man U'dan Real Madrid'e gecis yapmistir.. Madrid'in 30.Sampiyonluguna attigi 25 gol ile katki yapip La Liga sampiyonlugunu da kariyerine eklemeyi basarmistir. Sakatliklar yine onu bulsa da oynadigi 24 lig macinda 16 gol atarak PSV'den bu yana varolan gol oraninda cok da büyük bir degisim yasamamistir. Ülke,lig takim ve kosullarin cok da etkileyemedigi bir adamdir ve bu yüzden basta da belirttigimiz gibi üc farkli Avrupa liginde gol krali olabilen ilk insan olmustur kendileri.. 2008/09 sezonunda oynadigi 6 lig macinda dahi 4 gol atmistir.. Onun icin en güzel tanim belki de budur: Ölüsü bile Real Madrid'de oynar..


Van der Vaart'in hatunu Slyvia'nin oldukca yakin arkadasi Leontien ile 2004 yilinda evlenmis ve biri kiz digeri de erkek olmak üzere bu evlilikten de iki cocugu olmustur.

Toplarsak; Hollanda milli takimi ile ciktigi 64 macta 33 gol atmis.. Hollanda da 98 lig macinda 85 gol, Ingilterede 150 Premiere Lig macinda 95 gol, Ispanya da 68 La liga macinda 46 gol.. Sampiyonlar Liginde ise 59 gol.. Daha ne olsun.. Sonuc itibari ile attigi golleri ikiyle carptiginiz vakit mac sayisini gectiginiz bir orana sahip olmustur üc farkli ülke liglerinde.. Simdi ise ..


..Bundesligama tesrif etti. Ilginc bir secim oldugu kesin zira Premiere Lig kluplerinin yarisinin ilgi alani icerisindeydi. Bugün net bir sekilde ögrendik ki Türkiye ve Ingiltere ciddi olarak transfer görüsmesi yaptigi iki ülkedir. Sonucta secimini bu yönde kullandi. Üstünel'in ikna edemedigi adamlar listesine adini yazdirdi. 2004'de Almanya karsisinda Fabian Ernst'in engelleyemedigi ortaya muhtesem bir vole cakmadan önce mac icin futbolun disinda bir maca sahne olacak aciklamalari yaptigi ülkeye gelmistir. Nazi tarihinin hesabini futbol ile kesmeye kalktigi Almanya'ya ayak basmis, her bakimdan beni müthis sevindirmistir. Ben böyle golcüyü seyretmek icin cok da isinamadigim ya da pek sevmedigim Hamburg takiminin maclarini bir sira yukariya cikardim.. O ki fit olur ve mac eksigini kapatirsa ceza sahasi icerisinde yapabileceginiz cok da fazla bir sey malasef yoktur..

19.Hafta Bundesliga Top 11.!



Bu hafta bir kac macin genis özet görüntülerini dahi seyredemedim. Bayern-Frankfurt maclarini dönüsümlü izleyip Dortmund macini seyrettikten sonra az bucuk da Galatasaray macinin izin verdigi ölcüde Hoffenheim-Leverkusen macina bakabildik.. Haliyle bir degerlendirme olmayacak lakin Nuri Sahin Klopp ile beraber feci bir cikis yakaladigini özellikle belirtmek gerek.. Kaptanlik pazubandini da takmistir koluna ve sene sonu cok baska yerlerde olabilir.. Futbol garip bir oyun ve bos kalelere dahi atamayan Robben'in o frikigi olmasa bugün nerede olurdu ? Hyypia da ilk Bundesliga golünü atmis, Drobny iki mac üst üste gol yemeyerek sezon rekorunu kirmis olsa gerek.. Ve Kroos.. Keza burada yok ama Bremen'den de aslinda Marin.. oldukca formda olan isimler..

24 Ocak 2010

Galatasaray - Gaziantepspor: 1-0



Bu hava kosullarinin olumsuz yönlerini siralamaya gerek duymuyorum, her sey ortada zaten ve mac bu sekilde basladi..

Hemen macin basinda Caner sik calimlarla ceza sahasinin sol tarafina dogru yönelip cok güzel bir sekilde Nonda'ya kesti. Simdi calimlarinin sikligina mi deginelim ortasinin isabetli olusuna mi ? Bu sekilde baslayan Caner, penalti yaptirdigi pozisyona kadar Galatasarayin en etkili oyuncusu oldu ki macin da adamidir zaten.. Soguk havaya Rusya döneminde aliskin oldugu her halinden belli olan Caner'in yaptigi calimlarin kaptigi toplarin güzelliginden ziyade kendisine olan güveni aslinda daha cok dikkatimi cekiyor. Topu kendisine aldiginda yanina gelen oyuncunun kimligine bakmadan kendi kafasina göre sol kenardan oyun kurma cabasi onu biraz daha ön plana cikaracaktir ilerleyen zamanlarda.. Genc yasinda yurt disi deneyimi yasamis olmasi onun bundan sonraki futbol yasamina etkisi olumlu olacagi kanisindayim. Hakan Balta ile aralarindaki fark etkiliginden/yetenkliolusundan degil kafa yapisindan gelir. Balta kendisine gelen oyuncuya topu verip kurtulmak ister iken Caner tek basina düsündügü planlari uygulama icerisinde birden fazla insanla bire bir iletisim icerisindedir. Iste cok etkili olup, hizli ve akilli calimlarin adami oldugu icin degil kendisine güvendigi icin bizimkilerden farkli bir kariyeri olacaktir belki.. Misal yanina top almak icin gelen Arda'yi pas gecip kendi basina ice yönelip oyun kurmasi ve bu güven inanilmaz.. Su oyun yapisiyla ilk yarinin belki de en iyi performansini gösteren Kewell'a tercihimdir kesinlikle.. Elano'nun cikisi sonrasi defansif orta sahaya gecinde cok fa fazla siritmadi zira asli yeri sol acik olsa da defansif orta saha kimligi de mevcuttur kendisinin..

Galatasaray orta üclüsünden en önde olmasi gereken Elano'nu Ancelotti'nin Pirlosu gibi geride oyun kurulmasi adina konumlandirdi. Dizilis olarak tam bir rakam verilmesi imkansiza yakindi. Baris hucum aninda sag kanadin kösesine gidince Arda'yi zincirlerinden kopariyor ve gezgin bir oyun anlayisina izni cikan Arda gerek Caner'e dogru yönelip forvetimsi atraksiyonlar icerisine girmesi gerekse de ortaya gelip rakibi ön cepheden yikma girisimleri icerisinde bulunmasiyla oyuna hareketlilik katmasina ragmen cizgiye indigi vakit yaptigi isabetsiz ortalardan/paslardan kaptirdigi toplara kadar gününde olmadigi bir maci geride birakti.

Haliyle isleyen kenar Caner tarafi olunca Baris'in Arda'dan daha cok sahiplendigi sag kenar Ugur'un bindirmelerine ragmen Arda-Baris-Ugur üclüsünden cok da bir sey cikamadi. Bunun üzerine Baris'in demarke vaziyette olmasina ragmen iki kez üst üste Mustafa Sarp'in yavasligi eklenince Balta-Elano destekli Caner'in kenari calisti ve macin yildizi da oradan cikti. Caner Erkin..

Yeni transferlerden Nell doksan dakika oynar iken geriden uzun paslar ile ileriyi yoklamasina Servet'in markajda oldugunu göre göre oyuncuya atip oyun kurma cabalari eklendi. Ve fakat bu iste Servet.. O bizzat kaptirilmasinda basrolü oynadigi topu yine cengaverligi nedeniyle almasini da bilmistir ki bu onun Galatasaray takimindaki genel görüntüsünü belki de en iyi anlatan aksiyonlardan bir tanesiydi. Hata yapsa da o hatanin bedelini ödetmeyecek ölcüde mücadeleci ve savaskan yapisi vardir. Eksikliklerine ragmen toplamda her zaman faydali olur iken Nell'in gelmesiyle biraz daha performansinda artis saglamasini bekliyorum ben.

Jo bu kisa sürede her seye ragmen etkili bir oyun ortaya koydu. Zira tanimadigi bir takimin son yarim saatinde bu sartlar altinda bir kac pozisyon hazirladi ki gol de onun düsürülmesiyle kazanilan faul nedeniyle gerceklesmistir. Biraz daha zaman gerek daha net bir seyler söyleyebilmek icin..

Hakem icin söylenebilecek bir sey yok zira kirmizi kart daha cok yan hakemin insiyatifinde gerceklesmistir ve penalti da yüzde yüz penalti, nedir bu hakem geyigi anlamis da degilim. Ki Galatasaray maci sonuna kadar haketmistir.

Son olarak iki nokta.. bu Galatasaray seyircisi Nonda'ya ayip ediyor diye sitem etmek istiyorum. Oyun yapisi nedeniyle her zaman oyunun icerisinde olup dar alanda pozisyon hazirlama ustasi olan bu Nonda'nin zaman zaman kötü günleri olmasi gerekir. En azindan bir kac mac kötü oynamayi ve penalti kacirmayi haketmistir simdiye kadar yaptiklari nedeniyle. Rijkaard'in onu cikarmamasi hem saha icerisinde gole gidilme acisindan ve ayni zamanda da alacagi tepkileri engelleme nedeniyle oldukca önemlidir zira haketmedi bu adam bu sekilde adlandirilmayi..

Artik bir bölüm de seyirci tezahuratlarina yer acmayi düsünüyorum. Toplamda az ama soguga ragmen yine de fena olmayan sayida bir seyircinin yaptigi ilk yari tezahuratlarini oldukca begendim ve fakat arkadaslar o ikinci yari neydi öyle ? Nevizade Gecelerinin o ritmik kismi gelesiye kadar yeminle uyuyacagim yahu yapmayin ,etmeyin.. Ayni zamanda bu birbirlerinden kopuk seyirci tezauratini da anlamis degilim, birinci yari süperdi ikinci yari sinifta kaldilar.. Soguga ragmen orada bulunmaniz müthis bir sey ama yine de..