29 Temmuz 2011

Capun Devrimi.!



Bu sene birinci Bundesliga'dan 18 kulübün 9'unun kadrosunda capun oyuncu mevcut. Kagawa'yı hemen herkes tanıdı ve fakat Takashi Usami ile Bayern de bir sürpriz yapmış durumda. Capun liginin en yetenekli genç oyuncusu seçildi ve uzun zamandır Bayern onu almak için uğraş veriyor. Şimdilik bir buçuk yıllığına kiraladılar.. Audi Cup'da da gördük ki potansiyeli var. Rib-Rob bölgesine yedek olarak getirildi ama bu ikisinin aynı anda sahada gören dilek tuttuğından bu sene forma şansı bir hayli fazla.. Diğeri de Yuki Otsu.. Gladbach transfer etti.

Shinji Okazaki geçen sene beni fazlasıyla tatmin etmişti Stuttgart takımında ve bu sene ondan da bir çıkış bekliyorum ama takımından değil. Memleketimizin takımı Hajime Hosogai ile capunlara selam çakacak iken Freiburg Tomaaki Makino ve Köln de yakından tanıdığımız Hasebe..

Kabaca Asyalı olarak adlandırmamızın temelinde Japonların bir kademe daha yüksek öğrenme tutkusu ve çalışkanlığı söz konusu. Brezilyalıların aksine disiplin ve düzen üst seviyede ve karakterleri sorun çıkarmaya müsait değil. Fiziki kusur söz konusu ama diğer önemli karakter özellikleri ile bu eksiği 'artık' rahatlıkla kapatabiliyorlar.

Toplamda Asya Pazarı gerçekten çok iyi. Güney Korelilerin yükselişi malumunuz.. Hem ucuz hem karakterli ve çokca da yetenekli olan asya pazarının ülkemin kulupleri tarafından çok fazla tercih edilmemesini anlayabilmiş değilim.. Kagawa'nın 350 bin avro yetiştirme bedeli karşılığı Gladbach'ın Otsu'yu ise 50 bin avro vererek alabildiğini düşünürseniz parayla kandırma politikasını benimsemiş kuluplerimizin şansı bir hayli fazla. Peki kime başvuracaksınız bu konuda hakkında?



Thomas Kroth.. bu konuda tek yetkili insanoğlu Avrupa'da. Oyuncular da kulupler de bu adama başvuruyor. İlk mohikan Takahara'dan bize de gelen İnamoto'dan tutun da yukarıdaki saydığımız isimlerden Usami hariç hepsi bu menajer aracılığıyla Avrupa'ya geliyor. İstiyorsanız bi başvurun derim.. En azından bugüne kadar bu pazar üzerinde dönen paraları düşündüğümüzde her bakımdan 'ucuz' olacaktır.

Ve elbette Avrupa'da denenmişinden ziyade yenilerini keşfetmek gerek..

Sabri.!



Galatasaray taraftarları arasındaki değer yargısının oluşumu konusunda çözemediğim bir kaç futbolcudan birisidir Sabri.

Futbol dışı üçlü çektirmesinden tuhaf davranışlarına kadar olan kısmı bir kenara bırakalım. Çok sevilir ya da dalga geçilir burasıyla şimdilik ilgilenmiyoruz. Ben basit bir gerçekten bahsediyorum. Performans..

Rijkaard beklenilenin aksine oyuncu gelişimi konusunda bir devrim yaratmadı ve fakat Sabri hariç..

Rijkaard'ın takımın başına geldiği günden bu yana sürekli bir gelişim içerisinde. Keita ile kurduğu muazzam birliktelik bir yana her maç hemen herkes dökülse dahi o bana göre beklentinin hep yukarısına çıkmayı başarmıştır. Üstelik bazen bek bazen orta saha gibi farklı mevkilerde sürekli git-gellerin yaşatıldığı bir kaosun içerisinde..

Bir Galatasaraylı olarak Arda'dan çok daha fazla 'perofmans' açısından güveniyorum ben ona. Ki bana kalsa bu takımın lideri değil ama kaptanı bu adamdır. Lideri de Selçuk İnan olacaktır yakın zaman içerisinde..

Futbolu her ülkeden her yerden izliyoruz. Sabri'nin şut seçimleri ya da bir kaç tuhaf duruşu dalga konusu yapılabilir belki ama hiç kusura bakmayın en ala ligin en ala takımında da rahat rahat oynayabilir. Gökhan Gönül ile beraber bu ülkenin sağ beki konusunda sıkıntı yaratmayacak ender güzel futbolculardan bir tanesidir. Üstelik devamlılığı da işin içerisine girdiğinde belki de en iyisi..

17 yaşında iken Lucescu onu yukarıya çıkardığında otoriteler her mevkide oynayabilir diyorlardı. Bu çok yönlülük aslında kimileri için dezavantajdır. Halil Altıntop için de aynı şeyi söyleyebilirim. Forvet harici yerlerde ortalama performans göstermesi nedeniyle zamanla tecrübe ile çok iyi bir ceza sahası içi golcüsü olacak iken sıradanın da ötesine geçip vasatlaştı gitti. Sabri de kim bilir belki en başından bu yana orta sahada olsaydı her şey çok başka olabilirdi. Geldiği nokta Türkiyenin dev bir kulubünün tartışılmaz sağ bekidir o başka..

Hülasa kadro oluşturulduğunda sağ bek Sabri denildiğinde gerçekten içinizde bir şüphe korku mu oluşuyor yoksa güven mi?

İsterdim onu şu Bundesligada izlemek... Değeri çektirdiği üçlülerden ya da tuhaflıklarından ziyade futboluyla belirlenirdi ve bugünkü konumundan çok çok daha iyi olurdu en azından saygınlığı açısından..

Henüz Selçuk'a filan alışamadık daha ve bu yüzden an itibari ile takımdan hangi yerli giderse çok fazla üzülürsün sorusunun cevabı benim için Sabri'dir..

Ben de yapabilir miyim acaba ?



Ronaldo muhteşem bir frikik daha çıkardı Berlin'de.. Efendim hayran kalmamak mümkün değil ve hemen Berlinliler de 'acaba biz de yapabilir miyiz' diyerek çalışmaya başlamışlar.





Patrick Ebert - Ki kendisi arıza ama yetenektir- böyle bir frikiği aynı şekilde gerçekleştirmenin mümkün olmayacağını söylüyor. Ronaldo'nun bunu her seferinde topu aynı yere göndermesinin insani bir şey olmadığının üzerinde duruyor.



Tunay Torun ise onun frikiklerinin neredeyse penaltıdan farksız olduğunun üzerinde duruyor.

' Ronaldo'nun bunu her antrenman sonrası ekstra çalıştığı söyleniyor. Ama ben bunun çalışarak yapılabileceğinden kuşkuluyum. Onun ayağı bizden farklı şekilde gelişim göstermiş olmalı'

Ben ise toplamda çalışmanın yetenek kadar önemli bir ayrıntı olduğunu bir daha üzerinden geçmek isterim. Ronaldo'nun frikiğinden ziyade örnek alınması gereken özelliğinin hemen herkesten fazla çalışkan olmasıdır. Onca zaman sakat kaldığı idmansız geçirdiği günler oldu bir gram yağ gördünüz mü adamın vücudunda? İki hafta sakat kalıp idmandan uzakta olunca götü başı on beş kilo alanlar öncelikle o hırsı ve çalışkanlığı göstersin.. Sonra bir yerde belki yeteneğinin sırrına da sıra gelir. Yeteneği olanların bir gün üst seviyeye gelip gelmeyeceği tartışılır ve fakat tembel ve işine saygısı olmayan futbolcuların pek bir yere gelemeyeceğinin garantisini veriyoruz..

Taraftarlar ne kadar önemseniyor ?



Dün Sabah sevgili Haşmet Babaoğlu'nun yazısını okudum. Büyük kulüper taraftarlarını sever mi diyor ve farklı yerden bunu sorguluyordu. Elime aldığım SportBild dergisi ise bunu çok daha güzel bir şekilde test etmiş. Keşke bizde de böyle taraftarların ne kadar dikkate alındığına dair testler yapılsa. Şöyle bir plan kurulmuş..

Efendim Bundesligadaki 17 kulübe de bir mektup/email yazıldı.

Sevgili X Kulübü;

6 yaşımdaki oğlum Florian yeni sezonun başlamasını iple çekiyor. Ben onu mutlu etmek istiyorum zira o X kulübün taraftarıdır v.s. v.s.

İstediği şeyler kulübün ücretsiz dağıttığı bir kaç küçük eşantiyonun yanı sıra yeni sezon kataloğu ve şu tarihte yakınlarınızda olacağız derken antrenman programını ve antrenmanı nasıl izlemeliyiz yönünde bir kaç soru. En sonunda evinde oynacağı maçlara biletin nasıl alındığına dair bilgi isterken en önemli oyuncusunun formasının S bedeninin nasıl ve nereden temin edeceğini soruyor..

Bir alman dergisi bu mektubu bütün kuluplere yolluyor ve ne kadar sürede geri dönüş gerçekleştiğinden isteklerinin ne kadarlık kısmının karşılandığına ve en önemlisi soruların cevaplarının kişisel olarak yazılıp yazılmadığına ilişkin bütün detaları dergide yazıyor. Değerlendirme kıstasları ne kadar çabuk geri dönüşüm sağladığı ve istenilen imzalı oyuncu fotolarından kaç tanesinin gönderildiği bir yana verilen cevapların ne kadar kişisel olduğu, istenilen katalogun yollanılıp yollanılmadığı v.s. Buna göre bir liste oluşturmuşlar ve Alman kuluplerinin taraftarlarına en çok önem verenleri özetle şöyle geçelim:

En iyi notu alan takımlar..

1- Köln 2 Hannover 3 Bayern..

Hannover 4 Bayern ve Köln 3 gün içerisinde geri dönmüş altı yaşındaki hayali çocuk Florian'a. Köln 34 imza gönderir iken Hannover 17 Bayern 30.. Burada Bayern sorulan sorulara sadece antrenman tarihini ve ilgili web sitesinin adresini yollarken Köln ve Hannover kişisel olarak Florian'a cevap vermekle kalmamış üzerine bir de Köln çeşitli kalemler eşantiyon v.s. yollamış. Hannover katolog göndermez iken Bayern bir hafta sonra ayrı bir paket ile katoloğu yollamış ve Köln tüm bu cevaplarla beraber fan katoloğunu da.. Bunlar en iyisi.

Mainz ve Hamburg hiçbir şekilde cevap vermiyor bu mektuba. Mainz bir taşınma söz konusu olduğundan böyle bir durumun yaşandığını belirtir iken Hamburg bu testin daha önceki aşamasında da olduğu gibi hiçbir şekilde geri dönüşüm sergilemediği gibi nedenine dair bir cevap verme zahmetine de katlanmıyor. Wolfsburg yaklaşık bir ay sonra cevap vermeye tenezzül ederek cevap vermişlerin arasındaki en üşengeci sıfatına da layık görülüyor. İlk üç yukarıda belirtiliği gibi iken arkasından en iyi notu alanlar sırasıyla Nürnberg, Hertha, K'lautern,Dortmund, Freiburg,Leverkusen, Gladbach, Augsburg, Bremen, Schalke, Stuttgart, Wolfsburg, Hoffenheim, Mainz, Hamburg diye giden bir liste söz konusu. Sürprizi Mainz yapmış olsa da bahanesi de fena değil..

İsterim ki bu gibi testleri bizim büyük gazeteler de gerçekleştirsin ve çarşaf çarşaf yayımlansın sonuçlar ama çok iyi biliyorum ki hiçbir şekilde taraftarı ciddiye almayan kulubün yetkilileri bir şekilde bu testten haberdar olup işin suyunu çıkarır..

27 Temmuz 2011

Yok artık..



Yıllar yılı öncesinin Barçalı oyuncusu ve sonrasında teknik direktör ve scout ekibinde çalışmış ve hatta Di Stefano transferinde konuşulmuş ünlü ismi Josep Samitier (1902- 1972) şunu demişti:

'Futbol kar getiren bir sektör olsaydı çoktan bankalara ait olurdu.'

Samitier bu yaşamdan göçeli çok zaman geçti ve bugün gelinen durum ise onu haklı çıkarıyor.

El Pais'in geçtiği habere göre durum şudur:

Real Madrid 100 milyon Ronaldo'ya ve 60 milyon da Kaka'ya iki farklı kredi kullanarak ödeme gerçekleştirebildi. Caja Madrid ve Banco Santander.. Caja Madrid zor günler geçiriyor ve bağlı bulunduğu (Buradaki aynı isimle ve fakat farklı sahipleri olan Sparkasse grubu gibi düşünün) diğer banka grubu ile birleşerek ancak bu krizi atlatabilir. Bankia grubu tek çözüm yolu. Bankia daha büyük daha güçlü ve fakat onun da sorunları büyük. Hepsine birden yardım edebilecek tek kurum ise Avrupa Merkez Bankası.. ve fakat o da garanti istiyor ve bu tarafın teminat olarak sunduğu 760 milyon avro değerindeki Madrid Activos Corporativos V fonu. İçerisinde Ronaldo transferi adına alınan 76.5 milyon avro değerindeki kredi de bulunuyor. Elde böyle bir para gerçekte yok daha çok teminat olarak ortaya sürülen aslında bir anlamda Christiano Ronaldo..

Yani hem o bankanın hem de Madrid'in ihtimali az olsa dahi çöküşü durumunda Ronaldo Avrupa Merkez Banka'sının bir 'malı' olarak yaşamına devam edebilir. Elbette Madrid çeşitli reklam gelirleri ve alacaklarıyla 2014 yılına kadar olan ödemeleri garanti altına almıştır ama olası bir aksilikte sonuç tuhaf bir görüntü oluşturacaktır. Büyük bir banka çok daha büyük bir kurumdan aldığı yüklü miktar kredinin teminatının çok değil onda birinin bir futbolcu olması garip değil midir? İlginç olsa da bu daha çok geleceğin futbol dünyasının gösteriminden küçük bir kesit. Oyuncu paraya tam anlamıyla tahvil edilmiştir artık..

Bu sektör bu şekilde büyümeye devam ederse gelecekte ülkeler futbolcularını ekonomik krizden çıkmak adına satışa dahi çıkarabilir. Bugünlerde Portekiz-Ronaldo üzerinden yapılan bu şakamsı haberler ileride pek de 'şaka' olmayacak gibi.. hayırlısı.

Huecco 'Dame Vida'



Geliri Afrikadaki kimi çocuklara gerçek anlamda 'ışık' olacak bir proje. Hareket enerjisini ışığa dönüştürecek bir proje. Hakimi olmadığım bir konuda yanlış da yazmak istemem. Bir yardım projesi diyelim. Kimler var içeride ?

Thomas Müller ve Philipp Lahm (FC Bayern), David Villa ve Dani Alves (FC Barcelona), Sergio Ramos (Real Madrid), Kun Agüero (Atletico Madrid), Pepe Reina (FC Liverpool), Vicente Del Bosque (Nationaltrainer Spaniens), Jose Manuel Calderon (NBA oyuncusu Toronto Raptors), Juan Carlos Navarro (İspanya Basketbol takımı kaptanı), Jorge Lorenzo (Motor GP şampiyon), Caroline Wozniacki (Tenis) ve Haiti kadın futbol takımı.

Huecco'nun tekniği dikkatinizi çekti mi? Kendisi 15 yaşında iken Real Madrid'de oynamış. Velhasıl geç haberim oldu ama çok güzel bir video yapmışlar. Herkesi anladım da Müller sanki biraz fazla kendisini kaptırmış gibi geldi bana:)

Yunus Mallı.!



Gladbach yurtlarından gelmedir. Almanya'nın yetenek avcısıdır burası. Deisler'in hikayesinde değinmiştik biraz. Borussia tarafı 1.5 yıldır onu ikna etmek için çabaladı ama kararını Tuchel ve Mainz'den yana kullandı. Doğru bir seçim zira burası pek çok genç ve isimsiz yeteneği üst seviyeye taşıdı. Özellikle isimsiz oyuncuların yıldızlaştığı bir takım Mainz.. Bugün Schürrle'sinden Holtby'sine kadar pek çok on numaravari yeteneği bir üst aşamaya ulaştırdı ve yeni hedefi bir Türk genci: Yunus Mallı..

Çok teknik çok kıvrak bir zeka ve İsviçre'ye attığı o güzel gol..

Neden üzerinde duruuyorum ? Gladbachlılar bu yeteneğin gidişi sonrası resmen yas tutuyorlar. Ellerinden geleni yaptılar ama Tuchel kopardı onu buradan. Dahası bu sene ilkonbirde 1992 doğumlu olmasına rağmen yeri garanti gibi..

Tam bir on numara. Güçlü tekniği hızlı oluşu ve içerisinde barındırdığı potansiyelin çok ama gerçekten çok fazla oluşu onu gündeme taşıyor.

Bu senenin bana göre sürpriz yapacak gurbetçisi Yunus Mallı'dır. Tuchel orada durduğu sürece baskıyı hissetmeyecek sürekli rotasyona girerek üzerindeki yükü de hafifletecek ve kesinlikle bu senenin sonunda Schürrle gibi iyi bir transferi gerçekleştirmesi ihtimal dahilinde. Milli takım yetkilileri şimdiden mercek altına alırsa fena olmaz.zira..

..an itibari ile Almanya U 19'da..

birbirlerinden bağımsız on farklı insanın hakkındaki ortak görüşü şudur: Çok ama çok çok yetenekli. Fark yaratıcı..

Mainz menajeri Christian Heidel şöyle diyor: 'Antrenmanlarda öyle iyi bir performans gösterdi ki onu aldığımızda bu kadar çok yetenekli olduğuna inanmamıştım'

Merak ediyoruz gelişimini ve buradan sıklıkla incelenecektir performansının ayrıntıları.

Urs Meier Nefreti.!



Efsane bir foto değil midir bu ? İkinci kez yayınlıyoruz bunu..

Urs Meier'i ben çok sevmem. 2008 Avrupa şampiyonasında Jürgen Klopp ile beraber alman kanalında yorumcuydu ve hep yorumlarında bir tuhaflık kötü niyet sezmişimdir. Klopp Türkiye hakkında ne kadar objektif ise bu da o kadar.. Mesele o değil daha çok o meşhur 2004 Avrupa Şampiyonası çeyrek final maçı.. İngiltere- Portekiz.

Owen atmış Portekiz beraberliği sağlamış iken 89.Dakika'da ingiltere bir gol daha bulur hakemin geçersiz saydığı ve İngiltere'yi uzatmalarda atılan iki gol sonrası penaltı atışlarına doğru sürükleyen..

Çok sevmem hakemi ama doğru kararı vermişti. Sol Campell yükselir ve kafayla topu içeri sokarken Terry kollarıyla kaleciyi engelliyordu. Ama bu kimin umrunda?

'The Sun' olayın içerisine dahil oldu. Neler yaşandığını bugünkü telefon dinleme skandalı üzerinden bir daha anlatıyor ki inanılmaz aslında.. Hani biz kendi medyamızı vahşilikle şuçluyoruz.. Bir de şuna bakın.

The Sun, Urs Meier'in mail adresini yayınlıyor ve İsviçreli hakem yaklaşık 16 bin tane protesto maili alıyor.

The Sun 14 yaşındaki oğlunu her gün takip edip okul yolunda sıkıştırıyor. İngiltere'de hangi takımın taraftarı olduğunu soruyorlar ve eğer oğlu babası hakkında konuşursa o taraftarı olduğu takımın maçına götüreceklerini vaat ediyorlar.. Tacizi görüyor musunuz ne boyutta?

Karısına güzel bir hikaye için 30 bin paund teklif ediliyor. Mesele hakemi halkın tepkisine uygun bir biçimde hikayeleştirip linç etmek..

Gazete çalışanları olayı abartıp 30x15 metre büyüklüğünde bir ingiltere bayrağını Würenlos'daki evine asıyor. Meier'in ifadesine göre ikinci dünya savaşında bombalanacak olan hedefin gösterdiliği şeklinde..

Binlerce ölüm tehtiti.. O bayrağın asılması sonrası polis korumasında geçen günler, haftalar..

Üstelik hakem kurulu tarafından onanan doğru bir karar sonrası...

Avrupa'da bu yok derken biraz daha dikkat..

Dede Eskişehirsporda.!



Vay vay kimler gelmiş kimler yeniden buluşmuş efendim.

Dede Eskişehirspor'da. Ayrıntılı analizi daha sonra yaparız belki ama bu bir yeniden buluşmadır. Dede'nin 1998 yılında Atletico Mineiro'dan transfer olduğunda hocası Michael Skibbe idi. İlk Bundesliga maçında onu sahaya süren Skibbe idi. Dortmund'un yaşadığı tüm kaosa rağmen ayakta kalmayı başaran iki futbolcudan birisidir Kehl ile beraber.. Efsane olmuştur geçirdiği 13 yıl sonrasında.. Dortmund'u o kadar çok seviyordu ki bir sene daha yarı maaşla çalışmaya bile razı olmuştu ama onun yerine gelen bence Almanya'nın milli takıma da geçecek olan Marcel Schmelzer sonrası kalması zorlaştı ve boşa çıktı..

Bugün yeniden Skibbe ile beraber çalışacak ve şunu demiş kicker'e:

'Skibbe ile yeniden çalışmak rüya gibi. Bu transfer gerçekleştiği için çocuk gibi seviniyorum'.

Sol bektir ama açıktan fazla iş yapar kenarında.. 33 yaşında. iki yıl daha güzel bir performans sergiler ola ki bir sakatlık sorunu yaşamazsa.. Lakin o zor günler ligin sonlarına doğru bitmişti.

322 Bundesliga maçında 12 gol 45 asist yapan adam Türkiye ligine geldi. hayırlı uğurlu..

Çok güzel bir transfer.. Hayırlı uğurlu olsun derken akla gelen soru şudur: Kankasını da getirir mi yanında ?

26 Temmuz 2011

Alexis Vidal.!



Galatasaray transfer yapıyor ve ben Muslera hariç herhangi bir transfere aşırı tepki veremiyorum. Öyle bir konumdayız ki bütünün içerisinde yeniden kendisini varettiği parça şeklinde oyuncuyu görmeden herhangi bir sevinç ya da üzüntü yaşamıyorum. Futbolcu artık içerisine yerleşip yeniden kendisini yaratacağı bütünün üzerinden değerlendirilmek durumunda. En azından Galatasaray için bu böyle ki her takım için geçerli. Kağıt üzerinde İbrahimoviç de çok ama gerçekten çok iyi bir futbolcu ve transferdir ama Barça için değil gibi.. Artık pek çok futbolcu için bu geçerlidir.

Yine de tüm bu söylemlere rağmen geçenlerde tivitırdan şunu yumurtladık:

'Bugün herhangi bir takımın başında olsam alacağım iki oyuncu Vidal ve Alexis Sanchez'dir.'

Biraz daha yakından tanıyabildiğim Vidal'ı tanıtmak gerekirse eğer: Savunma sanatını sonuna kadar çok iyi bir şekilde gerçekleştirebildiği gibi on numara pozisyonunda da sırıtmadan oynayabilir. Kondisyon üst seviyede.. Dahası onu sol ya da hiç farketmez sağ beke yerleştirdiğinizde aldığınız verim de çok değişmeyecektir. O kısa boyuyla güçlü kafası tekniği ve çok yönlülüğün bokunu çıkartmasıyla her takım ve sistem içerisinde yer alır. İşte bu yüzden takımın nasıl bir dizilim ve taktik ile sahada olduğuna bakmadan onu hemen transfer ederdim..

Öyle güzel bir oyuncudur.

Alexis Sanchez ise unutmaya yüz tuttuğumuz nadir bulunan messigil familyasından. Dar alanda çalımları hareketliliği ve golcülüğü ile ön alanın hemen her yerinde sorunsuz oynar. Biraz da bu gibi futbolculara karşı zaaf biraz fazla..

Alexis Barça'nın ihtiyacı olan yetenek ve fakat sıkı bir eğitimden geçmelidir. Bana göre ön alanda Messi'den sonra yeri en garanti olabilecek bir oyuncudur. Yaş burada önemli bir ayrıntı. Barça sistemi içerisinde dönüştürülebilir. Messi'den Xavi'den çok şey öğreneceğim diyen adamın geleceği de parlaktır.

Messi kenar ve forvette olduğu kadar bu takımda Xavi ve İniesta'nın yokluğunda onların yerlerini doldurabilecek kadar dönüşüm sergiledi. Dolayısla onun çıktığı anda onun kadar kenarda etkili olabilecek bir isim Alexis..

Vidal ise orta sahadaki bütün boşlukları doldurabilir. Eksik olan ne varsa ona dönüşecektir. Özellikle Andrea Pirlo'yu tamamlayacaktır diye bekliyoruz.

Hülasa her ikisi de bir transfer gerçekleştirdi. Leverkusen'de yetenek çok (Sidney Sam'im var daha orada.. Eren'im Derdiyok'um ) lakin Udinese'deki kan kaybı çok fazla. Napoli sonrası bu sezon Juventus ve Roma'yı takip edeceğiz gibi bir görüntü var. Hadi bakalım..

Şehrin Kaptanı.!



Podolski Köln'ün her şeyi. Premiere Lig'den tutun da La Liga'ya kadar.. Onu istemeyen yoktu ama o gitti düşme potasında yer alan ve sürekli yer alacak gibi duran Köln'e. Taraftarın bir numarası.. Şehrin sembolü olmuş durumda ve fakat hatırlarsanız burada çokca kendi başına buyruk bir adam olarak 'kaptan olacak' en son futbolcu olarak onu tanımlamıştık. Bu kimliğine ve geçen sezon yükselen performansına rağmen teknik adam onu kaptanlığını aldı. Geromel'e verdi. Burada Geromel değil mesele Podolski'nin kaptan olamamasıdır. İkinci kaptan bile değil.. Zira o kendisinin dışında gelişen olaylara karşı duyarsız. Ballack'a tokat atar zira o dışarısıyla ilgilenmez. Birisi ona bulaşırsa takım bütünlüğüdür odur budur sallamaz girişir. Stale Solbakken zor bir karar verdi. Podolski artık Köln'ün kaptanı değil ama hala şehrin kaptanıdır.

Bana göre doğru olsa da böylesine önemli bir ismi bir şekilde karşısına alan teknik adamın o şehirdeki günleri biraz zor geçecek gibi duruyor..

Şampiyonyapar.!



Şampiyonyaparcı geldi abiler.. Hollanda'da şampiyon oldu. İspanya'da oldu.. Almanya'da oldu ve o İtalya'ya gitti orada da.. Dört büyük ligin içerisinde şampiyonluk yaşadı. Dahası Bayern bu sezon yaşadığı ikinci devre çöküşünü ve başarısızlığını da bu adamın gönderilmesine bağlıyor.

Aşağıda anlatmaya çalıştığım Skibbe'nin işte en eksik yönü bu adamdır. Höness der ki eğer Van Bommel gitmemiş olsaydı İnter Bayern'in çok baskılı oynadığı o maçı asla kaybetmezdi. Yüzde yüz doğru bir tespittir.

Güzel oyun güzel, yetenekli oyuncularla elde edilir. Kupalar, şampiyonluklar ise bu gibi oyuncularla..

25 Temmuz 2011

Skibbe Eskişehirspor'da.!

Bağlantı

Hakkında bugün BirGün'e yazdım.. Şuradadır.

Başlangıçta bir süre bocalar. Eğitim aşamasıdır. Topsuz antrenmanı azdır ve bu sıklıkla eleştirilir. Barselona futbolu diye övülmez dalga geçilir skorlar değişirse tersi olur. Pasa dayalı bir yolculuğa hazırlar takımını. Taktik disiplin diğer detaylardan daha önemlidir. 32 yaşında Dortmund'da iken bugün genç milli takımın başında olan Freund'u tribüne yollamıştır istediğini taktiksel açıdan gerçekleştiremediği için.. Diğer türlü taşkınlıkları da bir o kadar kolay affeder, insandır olur der.

Takımın çehresini değiştirir. Onun takımlarını izlemek her daim keyif vermiştir bana. Set hücumları kurar ve tam bir bilinç ile karşı sahaya doğru adım atar ama bir yerde sonucu da yetenek belirler. Gekas kadar iş yaptı Lincoln kadar başarılı oldu. Bana göre zamanla kapattığı ve fakat çok önemli bir eksikliği söz konusu: Yarışmacı olmayan karakteri.. Oynattığı futbol onun imzasını taşıdığı andan itibaren taraftarları keyiflendirir iken bu rekabet ortamına göre oldukça naif kalan karakteri sorunları çözemez, sonunu hazırlar. Geçmişe göre daha sert ama yine de yeterli değil. İster futbol ister karakter.. Neresinden bakarsanız bakın Bülent Uygun'un tam zıttında yer alan bir adamdır. Doldur boşalt ya da on kişi savunma olmadı vur kırla değil futbol oynatır ve fakat diğeri çokca sonucu alır iken Skibbe'de galibiyet daha güzel gerçekleştirilir ve fakat daha zordur. İşler tıkırına girerse güzel futbol ve goller sonucu gelen galibiyetler hali hazırda beklenilendir. Bu bir zaman gerçekleşiyor ve fakat asli sorunu bir yerde bir sorun çıktığında futboldan bağımsız onu bir şekilde çözememesidir. Dolayısla en başında yanına Türk olan doğru yardımcılar atanması gelecek adına önemlidir.

Frankfurt'u düşürdü de perişan etti v.s. yok öyle bir şey. Her şey olup bittikten sonra yazılanlardır aslolan. Sitelerinde taraftarlarının da yazdıkları gibi aslında Frankfurt takımı yenilenemeyen kadrosuyla her zaman küme düşme adayıydı. O takımı aldığında zaten küme düşmekten son anda kurtulmulştu. Sadece Skibbe ile birden Avrupa macerası ihtimaline doğru yürüdü bir buçuk yıl boyunca.. Sonra o 9 maçlık golsüzlük serisi sona erdirdi her şeyi. O gidince takım tek bir galibiyet dahi alaman düştü. Zira kadrosuzluk ve yanlış transferler sonucu (Caio, Fenin) defansif oyuncularını ofanslaştırmak zorunda kaldı. Yoktan var etti, öğretti.

Vidal'ından Castro'sundan Kiessling'inden Adler'inden Wolfsburg'un aldığı Ochs'a kadar Schwegler'e kadar pek çok oyuncunun kariyerinde önemli bir yer tutar. Türkiye gibi bir ligin içerisinde futbol adamlığından ziyade herhangi bir kulubün altyapısı aslında ona göre daha uygundur. Zira yarışmanın/rekabetin koşullarının dışında mesele saf futbol olduğunda o en iyilerinin arasındadır.

Misal Tuchel daha iyidir. Neden ? Futbolu daha iyi bildiği için midir? yok değil. Tuchel kaba bir deyimle maççıcıdır sistemci değil. O maçı almak ister ve Skibbe'de olmayan hayvani bir motivasyon gücü söz konusu. Maç planı yapar ve bu onun en önemli kozudur. İki benzer onbiri arka arkaya göremezsiniz. Koşullar, sakatlıklar ve türlü türlü durumları avantaja çevirebilir. Şarkı türkü dinletir Haka dansı yaptırır. Devre bitmeden o devrenin önemli kesitlerini kenarda videoya alan adamı vardır ki devre arasında daha etkili bir yönlendirme yapabilmesi için.. İkinci yarıda bazen skor 3-0 aleyhine olsa dahi 4-3 alabileceğine inanır ve çokca da almıştır da.

Skibbe uzun sürece yayar sistemi yerleştirir. Sistemine güvenir ve onda başarısız olduğu dönemde dahi ısrar eder işletesiye kadar üzerinde titizlikle çalışır.Van Gaal'in pek çok açıdan benzeridir. Makinalaşır bir süre sonra yerleşim ve düzen.. Başlagıçta bocalar ama kısa zaman sonra bir Skibbe takımı kolay kolay karşı tarafa ezilmez. Topa sahip olma oranında yükseliş gösterse de bu maalasef en azından Frankfurt'da pozisyon üretimine yansımamıştır yeteneksizlikten dolayı.

4-2-3-1 oynatacaktır ve fakat bu taktiğin sahaya dizilişten öte benim için bir anlamı yoktur. Eldeki kadro ve toplam kadro gücü doğrultusunda ofans-defans dengesinin gözetilmesi sonucu çok fazla farklı versiyonları mevcut. Galatasaray'da Lincoln-Arda-Kewell-Baros klanı gezgin ve sürekli yer değiştiren idi.. Frankfurt'da ise Ochs-Kohler-Schwegler-Meier ise merkez forvetten kopuk ama aynı şekilden onu besleyecek bir birliktelik sağlıyordu. Mesele 'Merkez forvet' Batuhan'ı beslemek olduğu vakit gidiş yolu bekler üzerinden oyunu kenarlara kaydırıp kenar organizasyonlarına öncelik tanır. Leverkusen'deki Kiessling'in ya da Frankfurt'daki Gekas'ın ve hatta 2002 Almanya'da Klose'yi yıldızlaştıran performansların çıkışı bu şekilde olmuştur ve onun becerisi de kalesinden diğer kaleye olan yolculuğun sakin ama tam bir bilinçle yapılıyor olmasıdır. Burada Alman hocanın kurduğu düzen, taktik anlayış ve disiplin farkını ortaya koyar. Klasik on numara olmadığı vakit ayağı biraz top yapan ikinci forveti Halil'de olduğu gibi on numaraya yerleştirebilir. Maç içerisinde 4-4-2 dönüşümü sıklıkla görülür. Kabaca mevkilereden bağımsız 4-5-1 geçmişine bakıp beklenilen dizilim..

Löw'e benzetirim ben onu. Löw Stuttgart macerasında çok iyiydi Skibbe-Galatasaray gibi ama UEFA finali hariç lig başarısı yoktu. Stuttgartlılar bu dönemi Galatasaraylılar gibi unutmaz. Fenerbahçe'ye geldi ve arkasından da Adanaspor'a.. Klinsmann onu yanında istemeseydi kimse bugün Löw'den bahsetmeyecekti bile.. Skibbe'nin Voller ile kurduğu birliktelikte olduğu gibi Löw de Klinsmann ile.. Bu gibi teknik adamlar eski futbolcu değil. Biraz başarısız olursa silinir giderler.. Karizmaları büyük takımlar için yeterli değil. Klinsmann gelsin Bayern faciasına rağmen bugün yine iş bulur ama diğerleri zor.

beklentim: Bir süre sonra güzel futbol ve galibiyetlerin alınması. Ama o bilindik bocalama dönemi yine gelecektir ve küme düşme tehlikesi olmadığı vakit Eskişehir'in bu süreci bir şekilde teknik direktöründe ısrar ederek geçiştirmesi. Löw gibi belirli bir karizmayı elde ettiği gün başlayacaktır Skibbe dönemi.. Ya da silinip gidecektir. Göreceğiz..

(ikinci takımımız Eskişehir olmuştur bile)

4 yıldız 111 yıl: FC Bayern München.!



Huh.. Bayern 111.yaşını kutlar iken 111 yıllık sırları da açığa vuracak şekilde şu 28 kg ağırlığında 70 santim uzunluğu ve eni de 50 cm olan 'kitapçığı' yayınlamış.

İçerisinde daha önce bu blogda işlenilen pek çok konu ayrıntılarıyla yer edinmiş. Tekrara girsek de bir kez daha hatırlatmakta fayda var.



Misal Sepp Meier'in kaleye geçişi..

Aslında o forvet idi. Bayern'e karşı oynanılan bir maçın içerisinde kaleci Göschl Ludwig'in eli kırılır. Sepp Maier biraz da zorunluluktan kaleye geçer. Takım 10-1 yenilir ama yine de Maier kalecilik yeteneğini keşfeder.. Sadece o değil Bayern de ona bu maçta göz koyar ve başlar efsanenin doğuşu.. Efsane olacağı varmış adamın.



Sene 1964.. Fünftausend yani beş bin mark karşılığı Gerd Müller'in Bayern'e geçişi. Beckenbauer ile benzer bir hikayesi vardır. Siz de 'artık' biliyorsunuz ki Bundesliga kurulduğunda Bayern ikinci ligde başlar iken ezeli rakibi 1860 München ise şehrin en büyük futbol kulübü idi. Beckenbauer portresinde ayrıntılarıyla işlediğimiz gibi Kaiser 1860 ile oynanılan maçın içerisinde rakip oyuncudan yediği tokat sonrası fikrini değiştirip Çocukluğunun rüyası 1860 yerine ezeli rakibi Bayern'e imza atmıştı. Gerd Müller'in 16 yaşında olmasından dolayı imza hakkını elinde bulunduran annesi Karoline ise hem Bayern'e hem de 1860'a aynı gün randevu verir ve ilk söz aslında 1860'ındır.. 1860 menajeri o randevuya geç kaldığında iş çoktan bitmiştir ve Gerd Müller 5 bin mark karşılığı Bayern'e imza atmıştır.

Sonrasında ise Gerd Müller Bayern'in en çok kazanan futbolcusudur ve hatta ikinci sırada olan Franz Beckenbauer de bu duruma yer yer tepki göstermiştir her ne kadar 'O bugünkü Bayern efsanesinin doğumundaki emeği en çok olan en önemli isim' dese de..



İki konuyu birden aradan çıkaralım. Bu 2001 son saniye şampiyonluğu sonrası Kahn'ın sevinç göstergesi. Schalke rakibini yenmiş ve maçını bitirmiş bir şekilde bekler iken son dakikaya Bayern 1-0 yenik giriyordu Hamburg karşısında. O 94.Dakikada gelen beraberlik golü Schalke'yi şampiyonluktan eder iken Hamburg deplasmanında da böyle bir görüntü ortaya çıktı. Benzerini Neuer Bayern galibiyeti sonrası Arena'da yapınca Neuer nefretinin bir kısmı bu şekilde doğdu. burada Kahn'laşma eğilimi olarak da işlemiştik.

Uli Hoeness ise bu galibiyetin önemli ayrıntısının Hamburg kalecisinin Barbarez'in golü sonrası onu tebrik etmek için tam saha koşması olduğunun üzerinde duruyor. O koşuyu gerçekleştirince konsantresi kayboldu ve bizim Ujfalusi'nin geriye doğru ittiği topu öne doğru vurmayıp tutarak geri pas kuralına yenik düşüyor ve arkasından gelen frikik de Bayern'e şampiyonluğu getiriyordu..

Hoeness 2001 Şampiyonlar Ligi Şampiyonluğu sonrası bırakmayı düşünmüş. E tamam daha ne demiştir içinden zira 1999 ŞL final oynadı. 2000 yarı final ve 2001 Şampiyonlar Ligini alması. Eğer Alianz Arena Stat Projesi olmasaydı menajerliği o gün bırakıyormuş Bild'in geçtiği özetlerin içerisinden anladığımız kadarıyla..

Bunu biz de alalım desek öyle kolay iş değil. Ağustos sonrası piyasaya çıkacak olan bu büyük eserin fiyatı: 2999 avro.!