1 Mart 2014

Bazı anlar bitmesin


..bir eksiğiz!



Hobaa..

İlk sürpriz Bülent Ortaçgil'in bu listede olması.

Sezen Aksu, Cahit Berkay, Hayko Cepkin,  Yaşar Kurt, Hakan Vreskala, Harun Tekin, Ceza, Küçük İskender, Cem Adrian, Redd, Büyük Ev Ablukada,  Gripin, Halil Sezai, Aylin Asım gibi isimler..

3 Mart'ta piyasada.

Bugünlerden bakarak Ahmet Kaya'yı anlamlandırmak ve anlamak zor. Çok değil bu blogda Ahmet Kaya şarkısı paylaşmak dahi yıllar önce sorun yaşanılmasına sebebiyet veriyordu. Artık öyle bir noktaya gelindi ki ona olan sevginin dahi siyasete malzeme edildiği farklı bir çağın içerisindeyiz.

İlginç olan ayrıntıları yakaladık bu yıllar içerisinde. Mesela PC başında saatlerce Ahmet Kaya'nın FİFA oynadığını.. Hastalık derecesinde tutkuyla bağımlı olduğu bu oyun nedeniyle aslında o linç gecesine katılmak istemeyip oyunun başından kalkmak istemediğini..

Çetin Oraner anlatıyor:

"O günlerde Ahmet abi inanlmaz bir şekilde futbol oyununa sarmış, beni de esir almıştı. FİFA 98 miydi neydi öyle bir şeydi.  Bu arada benim albüm çıkmış, promosyon çalışmaları filan ama Ahmet abi bunu pek takmıyordu. Davetiye geldi, günlerce masada durdu ama Ahmet abi tınmıyordu ki zaten böyle protokol şeylerden de nefret ederdi ayrıca. Ya dedi gönder stüdyonun çaycısını gitsin beni niye gönderiyorsun dedi.Gülten abla dedi işte çocuğun albümü çıktı promosyonu var filan. Ahmet abi işte benim hatrım için o geceye gitti.."

Nihayetinde gitti ve olanlar oldu. Gerisini zaten biliyorsunuz artık..

İkinci CD daha iyi gibi..



Bakın ne demişler albüme destek verenler..

Bülent Ortaçgil: Ahmet Kaya’yı şahsen tanımadım, müziğini de çok fazla bilmiyorum. Ancak milyonları derinden etkilemiş Ahmet Kaya için hazırlanan ‘... bir eksiğiz’de yer almayı istedim. Kaya’nın ne söylediğinden çok, söylemesi gerektiği şeyleri rahatlıkla ifade etmesi gerektiğini düşünüyorum. Türkiye ’nin bu günlerde birbirine empati kurmak ve saygı duymak konularında ortak hareket etmeye ihtiyacı var. Empatileri geliştirecek bu gibi projelere şiddetle ihtiyaç var. Bu albüm Türkiye için örnek olmalı.

Küçük İskender: Ahmet Kaya çok önemsediğim biriydi. Kimi şiir akşamlarımızda bize katılırdı. İlkeli duruşuna hep saygı duydum. Katı, sert, radikal bir söylemi olsa da daima güler yüzlüydü. Bu, onun hümanist yanıydı. Farklı bir platformda, Ahmet Kaya ve Yusuf Hayaloğlu ortaklığındaki bu şarkıyı seslendirebilmek mutluluk verici.

Yaşar Kurt: Ahmet Kaya 80’lerdeki ilk göz ağrımız, ilk aykırı sesimiz. Cezaevlerine dikkat çeken, oralarda neler olduğundan bahseden müthiş bir sanatçı. Büyük haksızlığa uğradığını düşünüyorum. ‘Kaçak ve Anne’yi söylüyorum. Benim için tüm şarkıları önemlidir. Şarkıya dokunmadan söylemeye çalıştım, biraz Ahmet Kaya’ya benzesin istedim.

Hayko Cepkin: Çocukluğumda bir arkadaşım sayesinde sesiyle tanıştım. Arkadaşımın ne mezhebini ne dinini ne inancını bildim. Ne sordum ne merak ettim. Ne sordu ne merak etti. Merak edilen tek şey hep gözümdü. Dinlediği ses daha çok şarkı aralarındaki şiirlerle mücadele veren bir adamın ya da bir kadının ya da birilerinin hayatından bir parça anlatıyordu. Uzun süre dinledim. Neden dinlediğimi bilmeden. Gün oldu hikâyeler netleşti. Bilmek mi hep iyiydi? Bilmeden sevmek mi? Ben bildim ve bir dalından ses oldum.

Dvr #1


Nu - MAN O TO (Original Mix)



Devrimci ülkücü  ile yan yana geliyor, eylem arkadaşlığı yapıyor. Galatasaraylı formasının arkasına "Çarşı" amblemini koyuyor. Cemaate ait kanallar CHP yayınlarına öncelik tanıyor. TUSİAD başkanı ile Sendika başkanları ortak eylem planı içerisinde dahi oluyor. Zaman gazetesi BirGün haberi geçiyor sosyal medyadan.. Hakan Şükür dahi muhalif bir çizgi üzerinde yürüme gayretine giriyor, T24'e röportaj veriyor. Öyle ki AKP-Ordu beraberliği dahi en azından hayal edilmeye dahi başlandı.

Bir yıl önce birbirleri ile kanlı bıçaklı savaş halinde olan gruplar kol kola giriyor ya da AKP-Cemaat ilişkisinde olduğu gibi birbirlerini besleyip birbirlerinden güç alan yapılar kanlı bıçaklı oluyor. Dün X'i savunanlar bugün tam tersi. Ulusalcı Cemaatci ile çay içiyor, AKP ise Ordu'ya selam çakıyor.

Ömrü hayatımda izlemediğim Cemaat'in yayın organlarını ülke gündemini takip etmek için izler hale geldiğimi görünce şöyle bir durum: Lan n'oldu böyle?

Ortak düşman çatısı altında birbirlerine zıt ne kadar yapı varsa birleşmiş durumda. Her kesim için geçerli olduğunu söyleyebiliriz.

Daha ilginç bir ayrıntıdan bahsedeyim.

Yıllar yılı futbol ve siyaset arasındaki uzlaşmaz ilişki gündeme getirildi. Futbol romantikleri zaman zaman bir futbol takımı taraftarlığının siyasi içeriğinin de olabileceği üzerine fikir ürettiler. Buna karşı duran büyük bir kesim oldu. Bir yerde haklıydılar.. Nihayetinde sağcısı da solcusu da golü atınca sahiplenmek zorunda olduğun bir gerçek söz konusuydu. Her şey tabela içindi. Skora katkıda bulunan futbolcunun yeteneği olduğu sürece kabul göreceği bir ortamın belirleyicisi hiçbir zaman siyasi içerik olamazdı. Renklere olan bağlılığın politize edilmesi hele ki bizim memlekette mümkün değildi. İstanbul takımları olarak milyonlarca taraftarı olan kulüplerin siyasi bir renginin olmadığı sıklıkla belirtilir, Galatasaray-Fenerbahçe-Beşiktaş taraftarları arasında keskin bir siyasi çizginin, sınıf farkının olmadığı üzerine realist açıklamalar yapılırdı. Avrupa'da St.Pauli, Athletic Bilbao gibi istisnai örnekler olsa da genele vurduğunuzda sayısı çok çok azdı. Bizde ise hiç yoktu.

Bugün geldiğimiz noktaya bakar mısınız?

Fenerbahçeli siyasi nedenlerden dolayı Beşiktaşlı olabiliyor.Galatasaraylılar Ali İsmail Korkmaz tezahüratına katılıp "Fenerbahçe yıkılmaz" diyebiliyor. Düşünsel bazdan üretilen fikre göre rakiplere destek çıkılabildiği gibi kendi takımına karşı tavır dahi alınabiliyor. Lakin bir AKPli her ne şartta olursa olsun bu kimliği her koşulda taşıma gayreti içerisindeyken CHPliler ise her ne şartta olursa olsun AKP ile aynı safta yer tutmamaya gayret ediyor.

İçerdiği eylemlere göre değiştirilebilir ya da desteklenebilir olması gereken partilerin savunucuları bir futbol takımı tutarcasına bağlı kalırken futbol taraftarlığı siyasal içeriğe göre farklılaşabiliyor. Bugünlere "gol" diye bağıranların çok azı bir futbol maçı esnasında bunu dile getiriyor. Takım değiştirme boyutunda olmasa da "destek" konusunda taraftarlar aslında bir siyasi parti takipçisi kadar eylemlerini sorguluyor ve buna göre tavır geliştiriyor.

Bu aslında futbola gönül vermiş taraftarların yüceliğinden ziyade memleket siyasetinin bir futbol takım  taraftarlığına indirgendiğinin kısa özeti. Gazeteleri dahi bu şekilde ayırabiliriz. Sabah, Takvim, Türkiye v.s. X takımı tutuyor. Akit bu takımın kale arkası grubu. Efendim Zaman, Bugün v.s. başka bir takım v.s. Herkes kendi takımın lehine olan haberleri yapar, aleyhte ayrıntıları görmez v.s.

Özetlersek eğer siyasi parti savunucuları partilerini "futbol takımı" gibi "her koşulda" desteklerken futbol takımına gönül vermiş bireyler sahanın dışında ve hatta içerisindeki eylemleri sorgulayarak masaya yatırmaktan çekinmiyorlar.

Memlekette "normal" olan ne varsa alaşağı edildi. Soğuk ateşe koşuyor, sıcak buzdolabına girmeye çalışıyor. Masa artık kalem olmuş, sıra artık tahtaya dönüşmüş ve kurduğumuz cümlelerin anlamları döneme göre farklılaşıyor.Kelimeler, kendilerine başka anlam buluyorlar.

Hangi görüşten olduğuna bakılmaksızın hepimiz yaşam içeriğimizin tehdit altında olduğunu düşünerek bir yere bağlı kalma ve onu savunma zorunluluğu hissediyoruz. Hepimize kolay gelsin zira gerçekten çok zor bir dönemden geçiyoruz.  Akıl sağlığını tehdit eden bir çıkar savaşının doğurduğu futbol takımının taraftarlığından daha koyu bağlılığı yaratan kutuplaşmanın ortasındayız. Gerçek artık önemsiz, skor her şey.


Dvr




24 Şubat 2014

Hasan Şaş'ın açıklamaları



Beyaz Futbol’a konuk olan Hasan Şaş’ın açıklamaları Galatasaray sportif yönetim ve işleyiş filmindeki eksik kareler de açığa çıktı. Doğrusunu söylemek gerekirse tüm bu karmaşık olaylar örgüsü içerisinde yazdıklarımız ve yazılanların çok da uzağında değilmişiz, onu anladık. Yine de yanıldığımız nokta işe karışılma esnasında ana çizgiden yönetim çok şaşmamış. Ayrıntılar şöyle.

Galatasaray yönetimi uzun süreç içerisinde ne Fatih Terim’e rağmen eylem yapıyor ne de Fatih Terim’in istediğini harfiyen yerine getiriyormuş, bunu öğrendik mesela. Sneijder’ı Terim istememiş değil. Bir liste vermiş ve onun 4.sırasında yer alan isimmiş. Lakin yönetim bu listenin içerisindeki ilk üç ismi çeşitli nedenlerden değerlendirmeye almamış. Örnek olması açısından Matic’e gitmişler, 25 milyon euro fiyat çekmişler. Diğerlerinin belki de getireceği reklamı yeterli bulmamışlardır. Belki Matic’i pahalı olduğu için uygun bulmayan yönetim Sneijder’ın çok daha altında bir rakama alınacak Tadic’i insiyatif kullanarak üzerini çizdiğini söyleyebiliriz.  Keza devre arasında olmayınca Terim’in vazgeçtiği oyuncuyu yine “insiyatif” kullanarak sezon bitmeden imzayı çok da ucuza olmayacak şekilde attırmışlar. Keza yine Terim Amrabat’ı istiyor ama 5 milyonu geçerse almayın direktifine rağmen “insiyatif” kullanarak bu oyuncuyu 8 milyona yakın bir ücretle transfer ediyorlar. Terim ve ekibi televizyondan geçen altyazıyla bu transferin bittiğini öğreniyorlar.  Keza Chedjou.. Devre arası kısıtlı aday arasından Terim’in istediği oyuncuyu devre sonunda Terim’e haber vermeden almışlar. Oysa Hasan Şaş’a göre yazın seçenekler çoğalabilir, Chedjou’dan daha iyisini bulabilme imkanı olabilirmiş. Yine yönetim “insiyatif” kullanarak bu oyuncuyu alıyor.

Özet geçersek eğer; Sneijder, Chedjou ve Amrabat’ın ismini Terim telaffuz ediyor.  Kimin parası kiminin önceliği kiminin de zamanlaması sorun ama isimlerin hepsi Terim ve ekibinden geliyor. BU gerçek doğrultusunda altı çizilmesi gereken Terim eleştirileri şunlardır:

Sneijder..

 ..sonrası bozulan sistem ve azalan pres gücünü listeye dördüncü isim olarak bu oyuncuyu yazarken düşünmediniz mi?  Üstelik Hasan Şaş Hollandalı oyuncunun yarattığı sistem çıkmazlarını “Sadece tek forvetin arkasında oynar, pres gücünü azaltır” gibi doğru söylemlerle açıklarken tüm bunların gerçekte nedeninin Terim’in istediği ve Sneijder sonrası gerçekleşen Drogba transferiyle ortaya çıktığından bahsetmiyor. Wesley Sneijder ya da herhangi bir on numara Umut-Elmanderli sistemin tek eksiğiydi Engin Baytar yerine oynatılması beklenen. Galatasaray’ın bugüne kadar süren ve bugün üçlü savunmadan çeşitli aksiyonların yaşanmasına sebebiyet veren sistem çıkmazının asli unsuru Drogba ve Burak’ın aynı anda oynatılması zorunluluğundan doğmuştur. Yönetim nihayetinde listeden bir isim seçmiş ve dünyanın her yerinde teknik adamın listesindeki isimlerin en başındaki alınmayabilir. Sneijder’a rağmen Drogba’yı istemek aslen sistem çıkmazı oluşturmuş ve ne ilginçtir ki bu çıkmaz içerisinde oyunu bozulan Galatasaray bu çıkmazı sağlayan Drogba’nın üzerinden şampiyonluğa ve çeşitli başarılara yürümüştür.

 "Kondisyonum Sneijder'dan daha iyiydi" diyen Hasan Şaş'a neden peki o zaman listenin dördüncü sırasına bu ismi yazıyorsunuz diye sorsalardı ya? Kondisyonu Hasan'dan bile kötü olan Sneijder Mersin ve Karabük gibi iki önemli maçta attığı goller şampiyonluğu getirmedi mi peki? Temelde sorun Sneijder'ın kondisyonu değil Drogba sonrası oluşan sistemde fazlalık oluşudur. Sneijder'a rağmen Drogba'yı almaktır orada temel mesele.. 

Amrabat..

..BU transferde tek sorun 5 değil de 7.5 milyon ödenmesi midir? Bariz bir transfer yanlışı değilse nedir Amrabat? Yönetim istenilen oyuncuyu zorlamış, belli ki fedakarlık yapıp oyuncuyu bir şekilde takıma kazandırmıştır. Nihayetinde Fatih Terim’in çok istediği bir oyuncuyu sadece 2.5 milyon euro fazla vererek aslında teknik ekibin daha güçlü kadro kurmasını sağlayacak ekonomik fedakarlık yapmıştır. Bu mu eleştirilmesi gereken detay?

Chedjou..

Devre arası kısıtlı oyuncu havuzundan bunu bulduk gibi bir açıklaması oldu Hasan Şaş’ın. Üstelik Hasan Şaş olabildiğince doğru bir analizle Ceyhun’un bugünkü stopere yakın ön libero oyununun aranılan stoperin bulunamadığından dolayı gerçekleştiğini söyledi ve ekledi: Biz de aradık ama bulamadık.. Peki gerçekten oyun kurucu ve savumanın şefi bir stoper bulmak bu kadar zor mudur? Ya da gerçekte kaliteli bir stoper olan Chedjou’yu izleyerek Semih’e benzerliğini ve Semih ile uyumsuzluğu görülemedi mi? Yönetim yazın çok daha fazla seçeneğin olduğu yerde belki bu oyuncuyu hemen almayıp teknik ekibe daha fazla seçenek sunabilirdi ama bu hata yine de devre arasında bu oyuncuyu Terim ve ekibinin istediği gerçeğini değiştiriyor mu? Yani altını çizmek gerekirse Chedjou'yu izleyip de doğru bir şekilde analiz edilmediği gerçeğini değiştiriyor mu?

Tüm bu olayların sonundaki gerçek şu:

Galatasaray teknik ekibi takımın eksiklikleri konusunda “bana göre” doğru teşhisi yaptılar. Ujfalusi sonrası oyun kurucu ve savunma liderliğini alacak deneyimli stoper. Elmander-Umutlu bol presli kadronun kaptığı topları çizgiye inilemediğinin de farkında olarak yaratıcı bir şekilde kullanacak on numara.. İki tane net 9 numaranın olduğu yerde oyunun kenarlara taşınamaması ve temposuzluk nedeniyle hızlı kenara inen kanat oyuncusu.. Hepsi çok doğru ve bizim belki de yirmi yazıda üzerinde durduğumuz gerçeklerdi.  Lakin ne Chedjou ne Sneijder ne de Amrabat konusunda hedef tutturuldu. Sneijder çok da yanlış değildi ola ki Umut-Elmander kalsaydı Burak-Drogba gibi pres gücü düşük oyuncular yerine..

Amrabat konusunda yönetimin insiyatif kullanma hakkı mevcut.  Benzer bir örneği Bayern Münih yönetimi Javi Martinez konusunda yaşamıştı. “BU oyuncuyu istiyorum ama vermezler, çok da pahalı fesih bedeli”. Yönetim teknik adama şunu sordu: “Bu oyuncuya ihtiyacın var mı yok mu? “ dedi ve gerisine karışma diyerek Martinez’i rekor bir ücretle kulübe kazandırdı. Zaten Amrabat’ın oynadığı futbolun karşılığı ile verilen ücret arasındaki fark 2 milyondan çok çok fazladır. Amrabat nihayetinde özellikleri bakımından doğru bir transfer hamlesi olsa da yaptığı katkı ve futbol yeteneği açısından yanlış bir transfer hamlesidir.

Yeni transferler:

Hasan Şaş kötü diyor. Bırakın Hasan Şaş’ı.. Futbol Tanrı’sı gelse bu oyuncuların geleceğini şimdiden göremez. Sistem içerisindeki rolüne göre değişecek olan değerlerini şimdiden bilemez. Ceyhun lüzumsuz bir transfer olara gözükürken değişen sistemin en çok aranılan oyuncusu olduğu gibi. Koray’lar, Hajrovic’ler her an farklılaşabilir ya da olmayabilir. Bunlar için yorum erken. Sadece böylesine bir gelecek inşaatının devre arasında olmasının anlamsızlığı dile getirilebilir. 19 milyonluk bütçe bu sezon etki edecek iki isme verilerek hem Şampiyonluk yolunda hem de Şampiyonlar Ligi parası ve imaj açısından çok daha etkili olacak isimler alınabilir, Mancini de haklı olarak isyan etmezdi.

GS Yönetimi ve o “İnsiyatif”

Roberto Mancini ve Fatih Terim gibi futbol emekçilerinden dahi daha üst düzey olarak kendisini Galatasaray yönetiminde kim konumlandırıyor? Bayern Münih’te yılların topçuları Rummenigge ve Sammer var. Başkan bile Avrupa, Dünya şampiyonu olmuş Hoeness.  Efendim Barça’da hepimizin bildiği kaleci Andoni Zubizarreta var. Başkan işe karışınca Messi dahi geçenlerde “Futboldan anlamıyor bu adam” diye çıkışıyor. İngiltere’de zaten Terim ve Denizli modelleri revaçta ve menajer kendisine verilen bütçe ile hareket ediyor her ne kadar son yıllarda sportif direktör modası oraya da taşınsa  da. Almanya’da her kulübün neredeyse bu işler konusunda etkin bir adamı atanıyor tam yetki ile. Böylesine takımı derinden etkileyecek sportif kararları Ujfalusi’nin almadığını hepimiz biliyoruz. Peki kim alıyor?  Burada anlatılan uygulama zamanla işlevselleşiyor. Geçenlerde finans konuları için de bir atama yapıldı. Soru artık daha çok şudur: Bu atanan adamlara yetki veriyor musunuz?

Bu yönetim daha ilk günden meraklıydı sportif kararlar üzerinde etki etmeye. Hatırlayın Eboue transferi sonrası Ujfalusi'yi de bek yaparak "ne gerek vardı" söylemlerini ve Terim'in yöneticilere çıkışını.. Başkan'ın Melo sadece sözleşme için son çeyrekte oynuyor gibi talihsiz demeçlerini.. Chedjou'yu kendi başlarına almalarından tutun da Amrabat'ı zorlamalarına ve Sneijder'ı reklamı nedeniyle öne çekmelerine kadar.. Oysa bir Sneijder transferi her şeyi sil baştan yapabilir. Bunlar sportif meselelerdir ve bilirkişilere bırakılmalıdır.