9 Haziran 2012

Euro2012: Polonya


Ev sahibi Polonya, son zamanlarda bekleneni veremeyen takımlardan.Ancak Polonya evsahipliğini de arkasına alarak mazideki başarıların (74 ve 82 Dünya Kupası üçüncülükleri) üzerine bir yenisini eklemek istiyorlar.Potansiyelleri var mı? Her zaman, ancak uygulayabilirler mi o kısım şüpheli.



Teknik Direktör : Franciszek Smuda


Aslında Smuda yabancı olduğumuz birisi değil.89-90 sezonunda Altay'ı oradan bir yıl sonra da iki sezon Konyaspor'un başında teknik adamlık yaptı, Konya'yı küme düşürmesiyle beraber Polonya'nın yolunu tuttu.Legia, Wisla ve Lech Poznan gibi büyük takımları da çalıştırdıktan sonra Ekim 2009'dan beri Polonya milli takımının başında.Eleme maçları oynamamış olmaları onlar için dezavantaj.


Taktiksel olarak Smuda Polonya'nın başına ilk gelişinde 4-3-3 gibi cesur bir taktik ve açık oyun tarzı ile 6-0 lık İspanya hezimetini yaşadı ve yoğun eleştirilere maruz kaldı.


Ancak Smuda bir süre sonra 4-2-3-1 ile presli ve kısa paslı oyun sistemini oturtmaya başladı ve iyi sonuçlar alarak takımı adına umut tohumları saçtı.

Zaman zaman Smuda ileride ve geride çabuk çoğalan, paslı ve çeşitli kanat varyasyonları deneyen bir takım da ortaya koyabiliyor veya kontra ataklarla topu Lewandowski'ye havale ediyorlar.

Kadro


Smuda'nın geçtiğimiz haftalarda açıkladığı 26 kişilik kadroda genelde teknik olarak birbirine benzeyen isimler var.Özellikle kanat oyuncuları birbirine çok benziyorlar.

Kimisi yaşadığı düşüşten kurtulmak, kimisi de kendisini Avrupa'ya göstermek istiyor.Kadrodaki isimler genelde formlarıyla formayı kapanlar, ancak Brozek gibi formalite olarak girenler de var.

Smuda'nın oluşturduğu kadroda gençler ağırlıkta.Bu kadar genç isim varken Ariel Borysiuk'un kadroya alınmaması beni şaşırttı.Bu turnuvada kendini ispatlayacak potansiyeli olan bir isimdi.


Smuda'nın 26 kişilik kadrosunun tamamı ise şu şekilde;


Kaleciler: Łukasz Fabiański (Arsenal FC), Wojciech Szczęsny (Arsenal FC), Przemysław Tytoń (PSV Eindhoven).

Defanslar: Sebastian Boenisch (SV Werder Bremen), Kamil Glik (Torino FC), Tomasz Jodłowiec (KSP Polonia Warszawa), Marcin Kamiński (KKS Lech Poznań), Damien Perquis (FC Sochaux-Montbéliard), Łukasz Piszczek (Borussia Dortmund), Marcin Wasilewski (RSC Anderlecht), Jakub Wawrzyniak (Legia Warszawa), Grzegorz Wojtkowiak (KKS Lech Poznań).

Ortasahalar: Jakub Błaszczykowski (Borussia Dortmund), Dariusz Dudka (AJ Auxerre), Kamil Grosicki (Sivasspor), Adam Matuszczyk (Fortuna Düsseldorf 1895), Adrian Mierzejewski (Trabzonspor AŞ), Rafal Murawski (KKS Lech Poznań), Eugen Polanski (1. FSV Mainz), Ludovic Obraniak (FC Girondins de Bordeaux), Maciej Rybus (FC Terek Grozny), Rafał Wolski (Legia Warszawa).

Forvetler: Paweł Brożek (Celtic FC), Michał Kucharczyk (Legia Warszawa), Robert Lewandowski (Borussia Dortmund), Artur Sobiech (Hannover 96).

Ayrıca yedek kadro ;

Kaleci: Grzegorz Sandomierski (Jagiellonia Białystok)

Defanslar: Arkadiusz Głowacki (Trabzonspor AŞ), Marcin Komorowski (FC Terek Grozny)

Ortasahalar: Ariel Borysiuk (1. FC Kaiserslautern), Michał Żyro (Legia Warszawa)

Forvetler: Ireneusz Jeleń (LOSC Lille Métropole), Arkadiusz Piech (Ruch Chorzów)



Kadrodan küçük küçük notlar;


  • Birinci kaleci Arsenalli Szczesny, arkasından yine Arsenal'de de onun yedeği olan Fabianski geliyor.Polonya basınında kimi kesim Fabianski yerine Watford'ta kiralık olan Kuszczak'ı alması gerektiğini dile getirmişti ancak kesinlikle katılmıyorum.Fabianski ondan daha iyi ve yeterli durumda.
  • Köln'ün ve milli takımın önemli isimlerinden Peszko, Nisan ayında alkollü bir durumda taksiciyle kavga ettiği için Smuda tarafından kadro dışı bırakılmıştı, hatta Smuda "Benim kadromda yeri yok" demişti.Polonya basınında affedildiği iddiaları ortadaydı ancak kadroya alınmayışı Smuda'nın tükürdüğünü yalamadığını gösteriyor.
  • Turnuva ortalamalarına göre oldukça genç bir takım olan Polonya'nın en yaşlı ismi 31 yaşındaki Wasilewski.

Yıldızlar & Dikkat Çekebilecek İsimler

Robert Lewandowski : Henüz 23 yaşında olan Lewandowski, Polonya'nın en büyük umudu.Hızlı, teknik, çalımları ve vuruş kalitesi üst düzeyde..Zaman zaman kendisinde bir Hakan Şükür'ü görebilirsiniz.Almanya'da oynadığı iki sezonda kendini ispatladı hatta öyle ki basında kendisini Manchester United'in istediği konuşuluyor.Bu sezon tüm lig maçlarında oynadı ve 22 gol 10 asist gibi üst düzey bir istatistiği var.Bu sezon oldukça formda.Seyirci desteğini de arkasına alacak olan Polonya'da uluslararası ortamda kendini ıspatlamaya en yakın isim olarak görülmekte.Ayrıca turnuva öncesi otoriteler tarafından turnuvanın en iyi 6.golcüsü olarak gösterilmekte.Polonya'nın olası bir başarısında büyük pay sahibi olacağı kuşkusuz.Polonya'da dikkat edilmesi gereken en önemli isim.


Wojciech Szczesny : 22 yaşındaki genç file bekçisi bu sezon Arsenal'in kalesini tamamiyle devralmış durumda.A Milli takım düzeyinde ilk kez büyük bir turnuvaya çıkacak.Geçtiğimiz sezon yaptığı hatalarla çok konuşulsa da bu sezon kendisini toparlanmış buldum.Özellikle karşı karşıya çıkardığı bir çok net gol pozisyonu var.Turnuva heyecanı ve şanssızlığı yaşamazsa formunun üstüne koyacaktır.

Lukasz Piszczek : Dortmund'daki Polonyalı furyasının eserlerinden biri Piszczek.Sağ bekte görev alan oyuncu 45 maça ilk 11de başladı.Bu da ne denli dayanıklı ve istikrarlı oluşunun sadece sayılarla ıspatı.Ancak Piszczek'i diğer savunma oyuncularından ayıran önemli bir yan ise skora etki edebilen bir oyuncu oluşu, bindirmeleri ve ekstra koşularıyla takıma ofansif açıdan da büyük artısı oluyor.Savunmanın kaliteli isimlerinden.Polonya adına skora etki yaparsa şaşırmamalı.Şimdiden Real Madrid'in listesinde olduğunu belirtelim.Turnuvanın parlayanlarından olabilir.


Jakub Blaszczykowski (Kuba) : Dortmund menşeili olan, Polonya milli takımındaki üçüncü isim ayrıca Polonya'nın kaptanı.Genel olarak -coğrafi yakınlıktan dolayı da olabilir- Polonyalı oyuncular parlayınca Bundesliga'ya transfer oluyorlar.Formasında Kuba yazan oyuncu sağ açıkta iyi işler yapıyor ancak bence onu belirgin kılan ofansif özelliklerinin yanında defansif yanının oluşudur.Bu dengeyi kaybetmemesi Kuba ve takımı için büyük bir artı olacaktır.Ayrıca Piszczek ile kulüpte de aynı kanatta oynamaları çok büyük bir avantaj.Eğer ki önde basan bir Polonya izlersek Kuba'nın özelliklerini daha net görebileceksiniz.Bundesliga'da kaçırdığı bazı trajikomik gol pozisyonlarını bu turnuvada değerlendirir umarım!

Maciej Rybus: Rybus hakkında detaylıca yazmıştım.Kısa bir özet geçecek olursak 22 yaşındaki sol kanat oyuncusunun üst düzeydeki oyun zekası, pasları ve etkili şutları ile son iki sezondur Legia'nın lig ve Avrupa başarılarında pay sahibi olması onu Ocak ayında Terek tarafından transfer edilmesini sağladı, orada da çıkışını sürdürüyor.Smuda'nın formda isimlere forma vermesinden dolayı turnuvada sol kanadın Rybus'a emanet olacağı kanaatindeyim, güzel bir çıkış bekliyorum kendisinden.Rybus'un ilk turnuvası olacağı için -belki- büyük bir patlama yapamaz ancak oyunu dikkatli izleyenlerin aklında yer alacağı kuşkusuz.

Rafal Wolski: Yazılarımda bahsettiğim bir diğer Polonyalı Wolski.Henüz 19 yaşında ve bu turnuva için çok genç bir yaşta.Rybus'un Terek'e transferiyle daha sık forma şansı bulan Wolski Dortmund ve Werder gibi Alman devlerini şimdiden peşine takmış durumda.Ofansif ortasaha ve kanatlarda oynayabilen Wolski'nin şansı Peszko'nun yaşadığı alkol olaylarından dolayı kadro dışı kalmasıyla bir kez daha döndü ve milli takım kadrosuna alındı.19 yaşında bunu yaşaması bile ona büyük bir tecrübe katacaktır.Oyunu rahatça dikine oynayabilen bir oyuncu, teknik ve beceri olarak ise Rybus'tan bile daha potansiyelli.Maçlarda yeteneğini gösterirse varın siz düşünün halini !


Kadronun Görev Adamları

Dariusz Dudka: Savunmanın parlayacak isminin Piszczek olduğunu söylemiştim.Ancak takımda parlayacak isim olmasa da görev adamı olan bir joker var, o da Dudka.Oyuncu savunmanın her bölgesinde görev yapabilen bir ön libero.Hatta onu ortasahada bile görebilirsiniz.Verilen görevi yapacaktır.Ayrıca takımda 61 maç ile en tecrübeli isim.Bu sezon takımı Auxerre küme düştüğü için sezon sonu boşa çıkıyor ve o da kendini göstermek isteyecektir.Dudka hakkında detaylı bir incelemem de burada.Dudka'yı ya ön liberoda ya da Boenisch'in mevkisi olan sol bekte göreceğimizi düşünüyorum.


Yazar: Kadir İnce Blog: SürprizGolcü Tweeter: SurprizGolcü

Karizma..













Bekım ?

Heyyyt!

Snoop Dogg!

Grup A: İlk maçlar..



A grubunda hemen her şey beklediğim gibiydi; Polonya-Yunanistan maçının ikinci yarısı hariç.. Önceliğimiz ev sahibinin ilk karşılaşmasına olsun..

Polonya-Yunanistan 1-1

Öncelikle maç öncesi analizlerde verdiğim Yunanistan kadrosuna lütfen bir göz atın. Orada göreceksiniz ki; Sokratis yerine oldukça iyi bir sezon geçiren Schalke'li Papadopoulos yerleştirildi ki piyasa değeri en yüksek Yunan oyuncusudur kendisi. Ninis yerine de Salpangidis'in oynayacağını söylemiştik ki doğrusu buydu aslında. Polonya'nın dengesiz bir takım olduğunun da altını çizdik her zaman ve sol ile sağ kenarının oyuncuları arasındaki uçurumu Portekizli teknik adam Santos da kullanmak istedi ve iki yılda beş bundesliga maçı çıkarmış futbol yeteneği sınırlı Boenisch'in olduğu bölgeye daha hücumcu olarak düşündüğü Ninis'i yerleştirdi ki bu yanlıştı. Ninis daha hücumcuydu belki ama Salpangidis gole daha yakın oyuncuydu. Bremen'deki Sokratis'i ben kesinlikle beğenirim lakin stoper olarak değil sağ bek olarak.. Hatta defansif orta saha da olabilir ama asla ve asla stoper değil. Bremen'de sezonun ikinci yarısını bu sene stoper olarak oynadı ve son devre gereğinden fazla gol yedi o takım.. Hiç gereği yoktu ki kırmızı kart olmasa da sorun çıkarıyordu.. Yani; Maç öncesi verilen kadro maç içerisinde öyle veya böyle bir şekilde oluştu. Teknik adamın değişiklikleri övülüyor ve ben daha çok yanlış kadro çıkartmasını geçtim Gekas'ın oyundan alınışını da yanlış buldum. Bunun yanı sıra bir kişi eksik kalmasına rağmen 4-3-3'ün ön üçlüsüne dokunmayıp Katsaouranis'i stopere çekip ikili orta sahayla rakibe üstünlük kurmayı düşünmesi ve bunda başarılı olması ise takdire şayandı.. Aynı şekilde Obraniak-Rybus-Kuba-Lewandowski'nin ileride kalması ve Polanski ile Murawski'nin merkeze bir kişi fazla Yunan orta sahasına üstünlük kurması da oldukça ilginçti.

Yunanistan ise ikinci yarıda ortaya koyduğu futbolla galibiyeti dahi hak eden taraf oldu bana göre.. Üstelik oyunda üstün olduğu zaman da on kişi kalıp bir kişi eksik oynadığı zamandı. Polonya'nın ilk yarıda işlevsel olan Dortmund kenarını ikinci yarı devre dışı bırakıp hücumun zayıf sol kenardan gerçekleşmesini sağladı ya da Polonya buna izin verdi. Torosidis kendisinden beklenen çıkışı yapıp hızlıyla Boenisch'i geride bırakıp golün ortasını yapması, Salpangidis'in orada olması Yunanistan'a beraberliği getirdi.

Polonya kadrosunda sürpriz yoktu gibi.. Sadece orta sahada stoper özellikli Dudka'yı kullanmasını bekledim ancak Smuda genelde güçlü rakipler karşısında oynatıyor(Portekiz'e karşı misal oynamıştı) bu oyuncuyu ve sanırım Yunanistan'ın bu kadar ofansif bir oyun anlayışı içerisinde olacağını sanırım beklemedi. Merkezden iki kere delindi bu takım. Birisini Samaras harcadı, ikincisi ise kırmızı kart ve penaltı..

Polonya'yı ilk defa önemli bir maçta izleyebildiğim için daha iyi analiz edebiliriz artık. Öncelikle forvet yalnızlığı ya da sorunu söz konusu. Obraniak-Rybus-Kuba forvet özelliği olmayan kenar/merkez oyuncularıdır. Lewandowski'yi etkisizleştiren en önemli faktör kenar ortası geldiğinde cımdızlak ortada tek başına bırakılmasıdır. Dortmund'da Kuba-Götze-Greusskreutz-Kagawa'nın yanı sıra Kehl ve zaman zaman ortalarda Hummels bile onun yanına "denge bozucu" olarak yer alıyordu. Burada sorun bu.

En büyük hayal kırıklığı ikinci yarıda agresif olmaktan vazgeçen Polonya'nın pilinin bitmiş olduğunu görmek oldu. Yunanistan bir kişi eksik daha iyi oynadı ve galibiyeti de hak edecek şekilde ikinci yarının kahramanı oldu. Penaltının kaçması, Samaras'ı oyunda tutup Gekas'ın çıkarılması,Salpangidis ile başlanmaması gibi pek çok teknik adam yanlışına rağmen Yunanistan bir puanı bileğinin hakkıyla aldı. Bu takım çeklere de kök söktürür, Rusları da zorlar. Polonya'nın yenebilme ihtimali olduğu tek takım ise Çekler.. O da kolay değil kesinlikle..

Smuda'yı umutlandıran en azından turnuva öncesi herkesin dillendirdiği sağ kenarının çalışıyor olduğunu bilmesi. Unutmaması gereken ise akınların sola doğru kaydıkça bu takımın güç kaybettiği gerçeği. Dahası Obraniak'ın çizgiye kaçarak oynaması kenarları güçlendirdiği ölçüde forveti yalnızlaştırıyor ve burada Rybus yerine gole yakın Grosicki tercihinin daha anlamlı olacağını da belirtmek gerekir..

İlgi çekici oyuncu: Perquis

Muazzam oynadı. Özellikle oyunu kurma, pas isabeti konusundaki başarısı takdire şayandı. Samaras'ın güçlü kenarı savunma zorunluluğu, Ninis'in yokluğu bir anlamda Polonya tandemini rahatlatan unsurlardı ama toplamda pas oranının fazlalığı, güven veren oyun anlayışı Polonya adına bir şans ki bu oyuncu takım arkadaşlarıyla aynı dili dahi konuşamıyor.



Rusya-Çek Cumhuriyeti: 4-1

Bu hafta Milliyet Taktik'te Euro 2012 tahminlerini yaptım ve başlığım da şuydu; Rusya rahat kazanır. Sürpriz kuponumun içerisinde de Rusya maçına üst oynadım.

Rahat kazanır çünkü Rusya sanılanın aksine bir savunma takımı değildir. Daha çok hücum konusunda sıkıntı yaşayan bir takım daha doğru bir tanımlamadır. İki hücumcu beke sahip ve fakat bunlar defansı boşlayarak değil önce savunmayı güvence altına alıp bindirme yapan oyuncular. Dahası yıllardır İngiltere dışında oynadığı her maçta hasta kaldığım Arshavin yetmezmiş gibi bu blogda dört yıl önce geleceğin Arshavin'i olarak postumuza konu olan Dzagoaev var. Dahası Shirokov gibi gole çok yakın bir orta sahası var. Maçın en gizli kahramanı olan Zyryanov'un tecrübesi de Rusya'da yılın futbolcusu seçilen Denisov'a eklenince turnuvanın en güçsüz takımlarından birisi olarak addettiğim Çekler'i devirmek çok zor olmadı.

Ruslar aslında 2010 Almanya'sının bir kopyası gibi oyun çıkardı. Geride konumlanıp geniş alanı yarattı, Çekler de bu tuzağa düştü. Kerzahakov gününde olsa Rusya çift basamaklı sayıya ulaşacaktı.

Maçın başında Çekler'i üstün kılan ayrıntı aynı zamanda burada fark yemesini de sağlayan zayıf tarafıydı.

Rosicky'nin önünde Baros ve sağına-soluna Rezek-Pilar yerleştirilmişti. Arkasında ise en az Rosicky kadar hücum etme düşüncesinde olan, yetenekli Plasil ile Jiracek.. Bu altılı hücum setinin top tekniği, ofansif özellikleri oldukça fazla olmasının yanında maçın başında henüz taze olan güçlerini de prese verince oldukça etkili oldu ve fakat Rusya'nın hemen hemen tüm akınlarının gelmesini sağlayan ise tandem ile Plasil-Jiracek arasındaki boşluğa Arshavin-Dzagoev ve Kerzhakov'un beraberce girip demarke vaziyette fink atması sonucu gelişti. Çekler'in defans dörtlüsü ile ilerideki altılısının arasındaki boşluğu Rusya maçın sonuna kadar işledi. Maçın başında ise Çekler rakibin oyun kurmasını engelleyecek şekilde ön alanda adam fazlalığına ulaşıyordu lakin bunun bir de geride bıraktığı açık söz konusuydu ve cezalandırılmaları çok uzun sürmedi. Saçma sapan bir taktik söz konusuydu..

Barça dahi Çekler kadar cesur olmayı düşünmedi. Hali hazırda hücumlarda etkili de olsa cılız Rosicky'den doğacak savunma zaafiyetini düşünülmesi gerekirken geride kalan iki orta sahanın gereğinden fazla hücum bölgesinde yer almasını Ruslar muazzam bir şekilde cezalandırdı. Maçın başında bu ikili ön alanda yer alıp Rusya'nın defansı ile orta sahası arasındaki bağlantıyı kesip oyun kurmasını engelleyerek baskı kurdu ama bu ileri çıkışın geride yaratacağı savunma açığını kapatabilecek bir uyumdan yoksundu Çekler.. Arshavin'in pasları muazzamdı kuşkusuz ama rakip ceza sahası önünde Dzagoev ile beraber bulduğu boşluk onun hünerisi değil daha çok Bilek'in düşüncesizliği..

İkinci yarı bu kabak gibi ortada olan yanlışın farkında olan Bilek, Baros'un yanında ikinci forvet rolüne doğru kayan Rezek'i çıkarıp gerçek bir defansif orta saha alarak o açığı kapatmak istedi. Jiracek sağa kaydı, Hübschman dörtlü defansın önündeki boşluğu kapatacaktı ve Plasil de savunma ile hücum arasındaki bağlantıyı kuracaktı. Kısmen daha iyi bir Çek Cumhuriyeti izlesek de Baros'un etkisziliği, kenardaki oyuncuların verimsizliğinin üzerine Rus tandeminin formu da eklenince bir golle yetinmek durumunda kaldılar.

Rusya mı kazandı Bilek mi hediye etti yoksa Arshavin çok mu güzel oynadı bilemiyoruz. Hepsi birbirinin nedeni ve sonucudur. Toplamda Rusya hak ettiği galibiyeti hak ettiğinden daha az golle alsa da Çekler'in işi oldukça zor..

Almanya-Portekiz maçı öncesi!



İki güçlü takım Cumartesi akşamı 21:45'de karşı karşıya geliyor. Maç öncesi favori kimliğini Almanya korusa da Löw'ün sahada belirleyeceği strateji maçın skoruna doğrudan etki edecektir. Portekiz, bu turnuvada yapabilecek tek sürprizi ancak Almanya karşısında o da baskın bir futbol oynama riskine Löw girerse mümkün..

Strateji ne olacak?

2010 Dünya Kupası'nda başarılı olmuş olan Almanya neredeyse hiçbir maçta dominant bir oyun sergilememişti. Gollerinin büyük bir kısmını Türkiye'de oynanılan maçta olduğu gibi hızlı kontralar sonucu geniş alanda etkili olarak buldu. Eğer Almanya, oyunu rakibin kontrolüne verip geniş alan üzerinde oynama düşüncesi içerisindeyse (Dün Rusya'nın yaptığı gibi) bu tuzağa düşecek olan Portekiz'i yenmesi çok zor değil. Burada Löw'ün stratejinin önemi çok fazla zira Portekiz de geride sağlam duran takımlardan ziyade daha çok üzerine gelen rakipleri hızlı ve tehlikeli kenar oyuncularıyla etkisiz hale getirebilme konusunda oldukça iyi. Bu açıdan bakarsak her iki takım da hızlı hücumu ve geniş alanı seviyor. Almanya kısmen bugünkü Rusya'nın belirlediği oyun feslefesine benzer bir oyun anlayışı içerisinde olmak zorunda. Diğer türlü Portekiz'in sürpriz yapma ihtimali bana göre bir hayli fazla. Zira Portekiz başa baş oynayabilecek her şeyden önce "pres gücüne" sahip değil. Orta sahasında kontraya uygun oyuncular olsa da oyunu tutma konusunda yetersizler. Ronaldo ve Nani'nin oyunun hakimiyetini ele geçirmesine engel teşkil edecek niteliğe sahip oyuncular olduğunun altını da çizelim.

Kabaca bana göre Portekiz'in iki büyük sorunu var: Bitirici bir forvet eksikliği ile beraber orta sahasının oyunu tutma konusundaki sıkıntısı. Bu aynı zamanda kontra futboluna Portekiz'i daha yatkın yapıyor ve Almanya'nın gücünü kabul edip geride konumlanırsa Almanya'ya sürpriz yapması çok da şaşırtıcı olmaz, tersi de Almanya için geçerlidir.

Portekiz'de sorun: Beklerin oyunu açmadaki sıkıntısı

Almanya'nın geçmiş Portekiz maçlarını izlediğinde çıkaracağı ilk sonuç hücum oyuncuların ön alanda pres yapması adına görevlendirmesidir. Pepe ve Bruno Alves'in belki de en büyük sıkıntısı budur. Kenar forvetler eğer Portekiz beklerine basar, stoperler oyunu açmak zorunda kalırsa hazırlıksız bir şekilde rakibini yakalayacak olan Almanya buradan gole ulaşabilir. Bayern Münih bunu Real Madrid'e yaptığında Pepe'den oldukça güzel sonuçlar almıştı zira bu oyuncu üzerine gelen pres sonucu topu ya taça ya da rakip oyuncuya göndermişti.

Portekiz'de sorun 2: Kenar oyuncularının birbirleri ile arasındaki mesafenin fazlalığı, Nani-Ronaldo'nun savunmaya yardım edemeyişi.

Bu aynı zamanda orta sahasının da oyunu tutma konusundaki sıkıntısının bir başka nedenidir.
Burada devreye Mesut Özil girecektir. Miguel Veloso defans dörtlünün önünde neredeyse stoper gibi oynayacak ve defanstan başına buyruk hareket edip ileri çıkan oyuncuların arkasını kollayacağı gibi merkezi sıkı bir şekilde kapatacaktır belki ama Nani ve Özellikle Ronaldo'nun geriye gelmede yaşadığı sıkıntı sonucu Coentrao ile Ronaldo arasında açılan uçurum nedeniyle boşluk buradan yakalanabilir. Bu gibi bek ile önündeki oyuncu arasındaki açıkları Almanya muazzam bir şekilde kullanıp değerlendiriyor. Tam da bu noktada Thomas Müller bir adım daha öne çıkıyor.

Portekiz'de sorun 3: Nani oynayabilecek kadar hazır mı?

Hali hazırda savunma sorunu olan oyuncunun antrenmanlara henüz yeni başlamış olması Portekiz için ciddi bir sorun demektir. Burada bu oyuncunun en azından Almanya gibi güçlü bir rakibe karşı yedek oturtulup yerine daha savunmaya yakın bir ismin denenmesi mümkün. Nani'nin yedeği kadroda Ricardo Quaresma'dır. Ben daha Meireles'in yedeği konumunda olan Ruben Micael'in burada devreye girmesini "mantıklı" buluyorum zira Lahm'ın sola geçtiğini düşünürsek bu yakada oynayacak oyuncuya büyük iş düşüyor. Başka açıdan Quaresma da bu takımı rahatlıkla gole doğru itekleyebilir.

Portekizin güçlü yanı: İki tehlikeli kenar oyuncusu ve uzaktan şutlar..

Elemelerde atılan 27 golün 17'sinde Nani ve Ronaldo'nun payı var. Atılan gollerin yine %40'ı ceza sahasının dışından atılmış. Dolayısla İki önemli kenar oyuncusunun hücum konusundaki etkisi ve toplamda ceza sahasının dışından atılan şutların gücü. Almanya savunmasının önündeki hücumculara yakın markaj yapılmazsa uzaktan atılan topun kaleye girme ihtimali çok fazla uzak değil. Almanya burada kenarları ikileyerek kombinasyon futboluna uzak olan Ronaldo-Nani ikilisini etkisizleştirebilir ve fakat buna uygun bir strateji geliştirilmelidir. Dahası Nani antrenmanlara yeni katıldı ve hali hazırda bu gibi büyük maçlarda kaybolan bu oyuncuyu sahaya sürmemek oldukça mantıklı olur.

Almanya'nın sorunu: Sağ bek kim olmalı?

Bana sorarsanız İsviçre maçını ölçü almayıp Lahm'ı sağ bek oynatmak. Zira bu bücür kaptan hızı ile Ronaldo'yu en azından Bayern ile Şampiyonlar Ligi'nde durdurmuştu. Daha da önemli ayrıntı tam da Ronaldo'dan kaynaklanan Ronaldo kenarından hücum edilmesi gerektiğinde ise bunu Lahm muazzam bir şekilde tetikleyebilir. Lakin Löw son gelen haberlere göre Lahm'ı solda oynatacak ve Boateng sağ bek oynayacak. Olur da burada sorun çıkarsa maç içerisinde ikinci seçenek olarak defansif orta saha oynayan Leverkusen'in Lars Bender'ini Löw sahaya sürecek. Stoper de oynayabilen Boateng'in defansı iyi olsa da Ronaldo karşısında ne yapacağı muammadır. Bender'i buraya yerleştirmek ise tam anlamıyla "çılgınlık" olsa da Bender'in azmi ve yüksek motivasyonu burada işe yarayabilir. Ama önemle belirtmek gerekir ki orta sahada topa basmak ile kenar savunması birbirlerinden oldukça farklı iki konudur. Almanya daha önceden de Traesch'i evirmiş, çevirmiş koymuş buraya ve fakat genelde başarı defansif orta sahalardan değil stoperlerden bozma beklerden geldi.

Gomez mi Klose mi?

Almanya her daim Lahm'ın tersinde oyanayacak bek oyuncusunun belirsizliği ile meşgul olmuştur. Bunun dışında kadronun hemen her üyesinin kim olacağı bellidir. Son dönemde ise ikinci bir belirsizlik; Gomez ile Klose arasında yaşanıyor. Lakin 34 yaşına gelmiş ve sakatlıktan yeni kurtulmuş Klose her şeye rağmen Bundesliga ve Şampiyonlar Ligi'nde leblebi gibi gol atan Mario Gomez'e tercih edilecek gibi duruyor. Bunun da en önemli nedeni gol vuruşu konusunda birbirlerine yakın ustalıkta olan iki isimden Klose diğerleriyle kombinasyona daha iyi giriyor. Ceza sahasının dışına da sıklıkla çıkan Klose, rakibi Gomez'in yapabildiklerinin dışında Müller ve Mesut ile ilişkisi çok daha iyi. Almanya önde kanat adamı değil Müller ve Podolski gibi kenar forvet kullanıp çizgiye inerek değil Kroos-Mesut Özil gibi merkez oyuncularıyal iletişim kurup kısa paslarla içeriye dalarak sonuca gidiyor. Dolayısla bu açılımın içerisinde Klose her daim Gomez'in önünde oluyor. Sakatlık problemi olmazsa benim beklentim Barça'nın da ilgisi olan Klose'nin yarın sahaya ilk 11 çıkacağıdır.

Almanya'nın sorunu 2: Schweinsteiger'in form durumu?

İkinci yarının büyük bir bölümünde yoktu. Dahası sakatlıktan döndüm derken yine yeniden sakatlandı ve eski formuna ulaşamaması bir yana sakatlığı tam olarak geçmeden takıma katıldı. Yarın büyük ihtimal sahaya çıkacak ama bu iyi mi kötü mü olacak orası belirsiz. Büyük oyuncunun ismi bile yeterlidir rakibi korkutmaya ama onun mücadelesi yapısı ve yönlendirici oyununa Almanya her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyuyor. Eğer fit değilse İsviçre'deki kötü performansına rağmen Toni Kroos'un burada denenmesi taraftarıyım. Aynı zamanda geride kapalı bir Portekiz olursa Khedira yerine de Mesut'a boşluk bulma konusunda yardımcı olması için yine Kroos tercih edilmelidir derim.

Almanya favori Portekiz eğer akıllı bir taktik hamlesi yapmazsa!

Benim için maçın özeti budur. Normal koşullar altında orta sahası olmayan, orta sahada tutunamayan Portekiz, eğer muazzam bir taktiksel plan içerisinde kontraya dayalı farklı bir futbol aklını devreye sokmazsa bu maçın galibi yüzde seksen Almanya'dır. Lakin diğer açıdan kontra takımı olarak dahi adlandırılabilecek olan Portekiz, geride sıkı durur, orta saha eksikliğini kapatır, forvet olarak misal Almeida ya da Postiga değil de Ronaldo'yu çıkarır, farklılıklar yaratırsa kesinlikle Almanya'yı yenebilir. Bu gücü var.. Diğer türlü Almanya herhangi bir şekilde golü bulursa Portekiz'in şansı yok denecek kadar azdır.

(Benim beklediğim )Kadrolar:

Almanya: Neuer, Boateng, Mertesacker, Badstuber, Lahm, Schweinsteiger, Sami Khedira, Thomas Müller, Mesut Özil, Lukas Podolski, Miroslav Klose

Portekiz: Patricio, Pereira, Bruno Alves, Pepe, Coentrao,Miguel Veloso,Meireles, Moutinho,Ronaldo, Quaresma (Nani),Postiga

8 Haziran 2012

Kuba'nın acısı



Zor bir çocukluk geçirmiş deriz pek çokları için ama Kuba'nın yaşamak zorunda olduğu acı diğerlerinden biraz daha farklı. Henüz 10 yaşındayken Baba'sının Anne'sini bıçaklayarak öldürmesine şahitlik etmek zorunda kalmış. "Sürekli neden bunun olduğunu soruyorum kendime, neden bu gerçekleşti ?"

Böyle bir acının sonrasında beş gün boyunca yatağından kalkamamış..

"Hayatımın sonuna kadar bununla yaşamak zorundayım. Eskiden bu olayı unutmaya çalıştım ama başaramadım. Daha çok bununla beraber yaşamayı öğrendim. O kadar ki artık bu konuda konuşabiliyorum.."

Ninesi ve amcası'nın büyüttüğü Kuba her golü ölen annesine armağan edeceğini söylüyor. Oradan bu noktaya gelmesi takdire şayan..

Boniek'in "küçük Figo" dediği bu adam bugün oynayacağı takımının en önemli kozlarından..

Löwwwwwww!



Basın toplantısına bu şekilde gelmiş.. Mercedes SLS e cell (500 PS)..

İlk Maç: Polonya-Yunanistan



Turnuvanın ev sahiplerinden olan Polonya, savunmasıyla başarı elde eden Yunanistan ile karşılaşıyor. Şölen bugün saat 19:00'da start alıyor ve maçı TRT 1 naklen veriyor.

POLONYA

"Müthiş sağ kenar farklılığı"

Polonya'nın umudu Dortmund dersek yanılmış olmayız. Dortmund'un sağ kenarında bu sezon mutheşem oynayan iki oyuncunun performansı bu takımın kaderini çizecek. Piszczek ve Kuba'nın ilginç bir ikili olduğunun altını çizelim. Özellikle bu sezon zirve yapan performansı sonrası Łukasz Piszczek'in Mourinho'nun transfer listesine girecek kadar muazzam bir performans gösterdiğini biliyoruz. Dortmund-Bayern maçlarında Ribery'i etkisizleştirmesinin yanında hücuma da verdiği destek takdire şayandı. Kuba ise 40 milyonluk Götze'nin sakatlanması sonrası bu oyuncunun adını unutturan bir performans sergiledi sağ kenarın önünde. Dahası Piszczek, Berlin'e forvet ve daha çok sağ kenar forvet olarak alınmışken Kuba da daha çok bek pozisyonunda görev yapması için buraya getirildi. Tam da bu yüzden birbirleri ile gerçek hayatta da çok yakın arkadaş olan bu ikili hücum ve savunmayı aynı ölçüde becerebildikleri gibi birinin diğerinin açığını kapatacak şekilde muazzam bir kenar oldular.



Diğer kenarda ise bu sezon Bremen'de çok iyi bir sezon geçirmeyen Boenisch ile sol açık Rybus görev yapacak. Legia Varşova'da özellikle ilk on hafta muazzam bir performans gösteren Rybus Rus ligine doğru şubat ayında yollandı. Üstelik burada Grosicki alternatifi de söz konusu.Lakin Boenisch ile Rybus'un uyumu ne kadar olacak hep beraber göreceğiz. Dudka ile Polanski (Murawski) orta ikilide ve stoperler de Perquis ile Wasilewski.

İki kenar değil kanat oyuncusuna hakim Polonya'da teknik adam Smuda 4-4-1-1 dizilimi ile sahaya takımını çıkaracak. On numara Ludovic Obraniak ve elbette takımın en değerli oyuncusu Lewandowski de merkez forvet olarak görev yapacak.. genç yetenek Rafal Wolski de ön alana güzel bir alternatif. Rybus ve Wolski Legia Varşova'da sezonun ilk haftalarında kenarları paylaşarak çok iyi bir uyum yakalamıştı ön alanda ama bunu milli takıma yansıması zor..



2004 Yunanistan küfürleri bana zamanla anlamsız gelmeye başladı. Pek çokları da Yunanistan'ın bir savunma takımı olmasından ziyade taktik disipline bağlı, gücü ölçüsünde saldırabilen bir takım olduğundan bahseder ki hak veririm. 2004 kadrosunun gücü nedir diye şöyle bir baksanız sizler de bu mütevazı kadronun savunma takımı değil ancak bu şekilde başarıya ulaşabilecek, kadro kalitesi düşük taktiksel açıdan gelişmiş bir takım olduğunu kabul edersiniz. Kristiyas dediğin turnuvanın golcüsü olan adam Bremen'de üçüncü seçenek bile değildi ki kariyerine bakarsanız ne olduğunu daha iyi görürsünüz. Rehhagel o dönem kalitesi çok düşük bir takımdan çok güçlü bir taktik ile başarıya ulaşmıştı. Savunma takımı dediğin zamanın İtalya'sıdır, Mourinho'nun İnter'idir amaYunanistan değil. Bu turnuvanın Yunanistan'ı ise bakın en ucuz kadroya sahip İrlanda'dır. Santos da Rehhagel'in sistemini devam ettirerek başarıya ulaştı ve bu takımmların ortak özelliklerine de iyi bakmak gerekir.

Teknik adamlar taktiksel açıdan doğru oyuncuları seçerken lig performanslarına bakmazlar. Trapattoni'nin değişmeyen on birinin nedeni budur. İlk 11'in yaş ortalaması İrlanda'da 30'dur. Yeni çıkan gençlere fazla şans vermiyorlar zira biraradalığın doğuracağı muazzam bir taktiğe ihtiyaç duyuyor üst düzey başarı için. İrlanda dediğin takımın toplam değeri Ronaldo'nun 3'te2'si kadar.. Buna savunma yapıyor diye kızmak yerine onca tekniği, güzelliği, kaliteyi bir arada bulunduran takımların bu gibi ucuz kadrolara gücünü gösteremiyor diye eleştiri yapmak daha doğrudur. Yunanistan'ın 2004'deki kadrosunun yarısı 30 ve üzeri yaşlardan oluşuyordu zira belirttiğimiz gibi sürekli birlikteliğe ihtiyaç vardır. O dönem Rehhagel, Yunan Ligi'nin gol kralına forma vermezken, kaleci kulüp takımında forma giymeden milli takımda yer aldı. Her kim ki ulusal takımda kulüp takımı havasını yakalar, başarıya ancak o şekilide ulaşır.

4-3-3'e geçiş..

Kalede bugün bile kimin oynayacağı belirsiz. Sifakis bir adım öne çıkıyor ama her türlü sürprize gebe bir yer burası. Stoperde ise Avraam ile Papadoupolulos'un yer almasını bekliyorum. Schalke'de Papadoupoulos defansif orta saha olarak da bu sezon çok maç oynamasına rağmen Maniatis dörtlünün önündeki yerini garantilemiş durumda. Çok yönlü oyuncusu (benim kadrodaki en beğendiğim isim) Torosidis ise sanırım sağ bek olarak kulanılacak. Solda ise Holebas..

En son Mart 2011'de 4-2-3-1 olarak sahaya takımı çıkaran Santos ülkesindeki değişimi buraya talıyarak o da 4-3-3'e evrilmiş durumda. Bento'da Portekiz'de gelir gelmez 4-3-3'e evrilerek Ronaldo ve Nani'nin verimli olmasını sağlamıştı. Defansın önüne yerleşen Maniastis'in önündeki iki isim ise yakından tanıdığımız Karagounis ile Katsaouranis.. Gekas'ın merkez forvette yeri garanti belki ama sağına ve soluna yerleştireceği iki isim sıklıkla değişiyor Santos'un takımında. En azından ben sağ kenar forvetin Salpangidis olacağından eminim. Solda ise ilk aday Samaras.. Kadroyu bu şekilde kurunca en değerli oyuncusu konumunda olan Ninis dışarıda kalıyor. Fortounis gibi genç yetenekler de bu turnuvada kendisini bir şekilde gösterecektir. Bremen'den tanıdığımız Sokratis de aynı şekilde çok yönlü oyuncu ve stoper, sağ bek ve hatta defansif orta saha olarak hert türlü açığı giderebilir..

Bu dizilim ve sistemin aslında Yunanistan için nedeni son yıllarda ayyuka çıkan kenar forvet eylemlerini geri püskürtmek. Ofansif açıdan birlikteliğin zor olduğu gerçeği olsa da defansif açıdan doğru isimleri kadroya alırsanız rakibin kenar oyuncularını rahatlıkla boğabilirsiniz. Yunanistan daha iyi hücum yapmak için değil -çok zor burada işi- daha iyi savunma yapmak için 4-3-3'ü kendisine yol bellemiş durumda.. Polonya'nın sağ kenarına baskı yapmaları için Samaras'ın defansif forvet rolünden faydalanmak istiyor.

Maç ne olur?

Karagounis'in arkasındaki iki defansif oyuncu iki kenara da yardıma gidecek ve toplamda kenar üç oyuncu ile savunulmak durumunda. Polonya kadrosunu düşündüğünüz vakit bu sistem onları durdurabilir ve fakat yenilecek tek gol sonrası Yunanistan'ın geri dönmesi en azından bugüne kadar gösterdiği performans sonucu çok zor olduğunu söyleyebilirim. Hali hazırda 1 gol barajını geçtiği maç sayısı 2011 ve 2012 tarihli maçlarda 3'dür. Hırvatistan'ın 4-3-3 deneyimi karşısında iki gol bulmuş, Malta'ya üç atmış ve hazırlık karşılaşmasında da 2 gol Avusturya'ya.. geride kalan maçlarda 1 golü bulmuş ya da bulamamış..

Polonya ise bulacağı bir golün üzerine rahatlıkla yatabilir. Onlar da Yunanistan kadar olmasa da savunması kuvvetli bir takım ve son oynadığı beş karşılaşma içerisinde kalesinde gol görmediler.

Polonya'nın kazanacağını düşünüyorum. Üstelik rakibin savunması güçlü olsa da ben Polonya'nın iki ya da daha farklı galibiyetine de şaşırmayacağım. Sürpriz Yunanistan'ın maçı 5-4 kazanması ya da 1'den fazla gol atmasıdır.

6 Haziran 2012

Euro 2012: İspanya



Son Şampiyon İspanya

Son Dünya ve Avrupa şampiyonu İspanya Euro2012’nin de en büyük favorisi. Favori olmak bu turnuvalarda dezavantajdır ama İspanya son iki büyük turnuvada da favoriydi ve güzel futbolla, hak ederek kupaları kazandı. İspanya’nın kupayı kazanamamasına neden olabilecek 2 sebep var. Birisi favori olmanın baskı oluşturması ve rakiplerin İspanyaya karşı aşırı katı savunma yapması diğeri hatalı oyuncu tercihi. İlk sebep geçmiş turnuvalarda da görüldü ama İspanya bunun üstesinden gelmeyi başardı ama ikinci neden İspanyanın gruplardan sonraki eleme maçlarında sürpriz bir şekilde erkenden elenmesine neden olabilir.
Del Bosque ve Oyuncu Tercihleri



Fiziksel olarak Anadolu insanına benzettiğim Bosque sürprizlere kapalı, tecrübeli oyunculara güvenen bi hocadır. Genellikle radikal değişiklikler yapmaz. Belki klüp hocalığı için iyi bir özellik sayılmaz ama milli takım hocalığı açısından yerinde bi tarz. Milli takım oyuncularının sınırlı zamanlarda ortak antrenman yapabildiklerini düşünürsek ne demek istediğim açıktır. Del Bosque alternatif oyuncuları seçerken muhtemelen en çok zorlanan hocaydı ama seçimleri beni şaşırtmadı, alternatifler arasında milli formayı en çok giyen oyuncuları kadroya aldı. Pedro ve Negredo dışında da yanlış yapmadı.

Kaleciler: Casillias, Reina, Valdes

İspanya’nın en sağlam noktalarından birisi. Dünyanın en iyi kalecilerinden olan Casillias (Neuer ve Hart ile beraber en iyi kaleci tecrübeside cabası:)) birinci kaleci ve takımın kaptanı. Her zaman kendine güvenilebilineceğini çok kere ispatlamıştır, çok konuşmaya bile gerek yoktur. Reina ve Valdes’de yıllardır Liverpool ve Barcelona’nın birinci kalecisidirler ve ortalamanın üstü kalecilerdir. De Gea’nın da bunlarda eksiği yoktur hatta Reina’nın yerine milli takım tecrübesi kazanması açısından De Gea tercih edilebilirdi, lakin 2014 de olmasa bile euro 2016 da muhtemel birinci kaleci olacaktır kendisi.

Defans: Arbeloa, Juanfran, Ramos, Albiol, Pique, Jordi Alba, (Javi Martinez)

Martinez’i parantez içinde yazdım çünkü, esasında başarılı bi orta saha oyuncusudur lakin Bielsa hocamız bu sene onu defansda kullanmıştır gayet de iyi performans almışdır.
Aslında İspanya’nın sağlam gözüken defans hattı Puyol’un sakatlanması ile beraber biraz düşündürmüyor değil. Muhtemel defans dörtlüsü:

Arbeloa --- Pique --- Ramos --- Alba

Şuan ilk akla gelen defans dörtlüsü bu şekilde. Ramos Realde bu sene stoper oynadı ve çokda iyiydi. Kadroda gerçek iki stoperden birisi olan Pique’nin de yeri garanti gibi. Son haftalar Barcada dalgalı performans çizsede hatta yerini bi aralık Mascherano’ya kaptırsa da Albiol’den çok daha iyi olduğu kesin. Albiol ise Real’de bu sezonu yedek olarak geçirdi. İlk 11 umudu yok denecek kadar az. Ramos – Pique ikilisi bireysel olarak sağlam gözükse de aralarındaki uyum soru işareti ayrıca el-clasicolardan dolayı birbirlerini çok sevmedikleride gerçek, Del Bosque amcamız şimdiden aralarında anlaşmazlık yaşarlarsa kulube ile tehdit etti ama ben ikisinin de bu sorunu milli takıma taşımayacak kadar akıllı insanlar olduklarını tahmin ediyorum.ü



Sol bekin sahibi ise Jordi Alba, bu sene Valencia’da gösterdiği performansla güven verdi, formayı hak etti. Ayrıca İspanya’nın tam da aradığı gibi, arkadaki boşlukları değerlendirebilecek kadar iyi hücumcu bek. İspanya’nın korktuğu kontra atakları kesebilecek kadar da hızlı. Onun adına tek olumsuz detay kart görme ihtimalinin biraz fazla olması. Ben karakterini çok sevmesemde çok iyi bir bek, Barca’nın da gözdesi, kendini Barca’ya son bir kere daha kanıtlamak isteyecek olması da performansı için olumlu olabilicek bir başka detay. Muhtemelen bu turnuvadan sonra Barca yada bir başka büyük takıma giderek değerini katlayacak.

Sağ bekin en muhtemel adayı ise Arbeloa. Bosque Realle bu sene 40 yakın maça çıkan ve CL de yarı final oynayan Arbeloa’yı Juanfranın önünde tercih edecektir. Juanfran’da Atletico ile iyi bir sezon geçirdi ve Arbeloa’dan hücum olarak daha iyi ve çok teknik bir bek olmasına rağmen ilk 11’de olması zor derim ben çünkü defansif olarak Arbeloa kadar güven vermiyor.
Benim sağ bek fikrim, önünde Navas oynarsa Juanfran, Silva oynarsa Arbeloa’nın oynaması şeklindedir ki defans-hücum dengesi kurulsun. Nitekim telafisiz maçlar, amaç önce gol yememek olmalıdır.

Sağ bek için başka bir senaryo ise Ramos’u sağ beke çekip Martinez’i Pique’nin yanına koyabilir ama bu biraz kumar olur, birazda yemez açıkcası çünkü ikiside Ramos kadar hızlı stoper değil ve arkaya adam kaçırma ihtimalleri var.



Orta Saha: Navas, Xavi, Busquets, İniesta, Alonso, Silva, Cazorla, Fabregas, Mata
Her takımın orta sahası en önemli mevkisidir ama Barcelona ve İspanya’da orta saha daha bi önemli. Çünkü oyun sistemleri orta saha pas yapıp topu rakibe göstermemek, top rakipde iken de orta sahada yoğun presle topu kazanmak. Ama İspanyada işler orta sahaya geldimmi biraz karışıyor. Başta da söylediğimiz gibi Del Bosque’nin oyuncu tercihleri burada çok önemli. Bütün yıldızları oynatmak sevdasına bazen orta saha çarşamba pazarına dönüyor. İspanya Barca’dan bildiğimiz 4-3-3 sistemini oynamıyor 4-2-3-1 sistemi ile oynuyor. Ama oyun içinde özellikle giren ve çıkanlarla bu sıkça değişebiliyor.

Alonso ve Busqe ikiside çok iyi ön libero olmasına rağmen beraber oynamamaları gerekir. Ben Alonso’yu Busqe’den çok beğeniyorum lakin Xavi ve İniesta ile uyumu çok iyi olduğundan burada Busqe tercih edilmeli. Bosque amcam ne Real’in bel kemiği Alonso’yu kesebiliyor nede Busqe’den vazgeçebiliyor. Haliyle iki defansif orta saha olunca taktik 4-2-3-1’e dönüyor. Ayrıca İniestadan da vazgeçemeyeceği için bu durumda İniesta çizgide kalıyor ki dünyanın en iyi orta sahası sol açık oynamak zorunda kalıyor. Halbuki İniesta Xavi’nin yanında daha bi mükemmel. 4 orta alan oyuncusu olduğundan Villa’nın da yokluğunda dikine oynayabilen bi Silva (tercihe göre Navas) kalıyor ki, top orta alanda hep İspanya’da ama üretkenlik olmuyor. Ortaya sıkıcı bir İspanya, Çarşamba pazarı bir orta saha çıkıyor:) (Messi’siz Barcelona).
Burada sol açıkdan da bahsettik ki, çok yüksek ihtimal İniesta belirttiğim gibi sol açık oynayacak.

Asıl merak konusu sağ açık ki, buranın adayı çok. Sağ çıkda Navas’a alışkın olsak da bu sene ki performansından dolayı Silva buraya kurulur. Cazorlada iyi bir sene geçirdi, zaman zaman burada şans bulacaktır ama bi Silva değil.

Halbuki bence ortada olması gereken Barca’nın üçlüsü Busqe, Xavi, İniesta bilindiği şekliyle ortada, sol Silva, sağda Navas (çok beğenmesemde çok çalışkan adam) alternatifi Cazorla. Hatta Torres’de sağ açık, sağ forvet olarak oynayabilir ki Chelsea’de oynadı, gayet de iyiydi.

Amaç Xavi ve İniesta’dan maximum verimi almak olmalıdır, çünkü takımın en önemli isimleri bunlardır. Özellikle Xavi takımın lideridir ve iyi bir Xavi başda İniesta olmak üzere takımın tamamının performansını artırır. Fabregas, Alonso, Mata da her zaman oyuna girip maçı değiştirebilicek yedekler. Özellikle Alonso ve Mata çok iyi bir sezon geçirmesine rağmen bence yedek kalmalıdırlar. Fabregas ise Xavi’nin yokluğunda ilk tercih edilmesi gereken kişidir ki Xavi yoksa Busqe’nin yerinede Alonso tercih edilmelidir.



Forvet: Pedro, Llorente, Torres, Negredo.

Forvette amcamızın tercihlerini doğru bulmuyorum. Lakin Adrian kesinlikle Pedro’nun yerinde olmalıydı, ve çok sevmesemde Soldado milli takımı Negredo’dan çok daha fazla hak etti. Başda da söylediğimiz gibi burada devreye tecrübe girdi sanırım. Daha çok milli olan ve büyük maç tecrübesi daha fazla olan oyuncuları tercih etti.

Villa’nın yokluğunda forvet koltuğuna muhtemelen Llorente oturacak. Tüm sezona bakarsak kadrodaki forvetlerden formayı en çok hak eden kişidir, lakin Torres’in de son zamanlardaki performansı göz ardı edilmemeli sık sık şans verilmesi gerekir. Büyük maçlar büyük oyuncular ile kazanılır diye düşünürsek yarı finalde, finalde sıkışan bir İspanya’nın kurtarıcısı Torres olabilir ki oraya gidene kadar bu adam küstürülmemelidir.

Muhtemel İlk 11:
Casillias
Arbeloa – Pique – Ramos – J.Alba
Alonso -- Busquets
Silva -- Xavi -- İniesta
Llorente

Uzun Lafın Kısası: İtalya, İrlanda, Hırvatistan ile aynı grupda bulunan İspanya grupdan çıkar. Lakin grubun ikinci favorisi İtalyanın uğraştığı şike skandalı yüzünden ne halde olduğu ortada, Hırvatistan teknik ve top oynamak isteyen bir takım, İspanya’nın en sevdiği rakip tipi. İrlanda’nın kapasitesi belli, ne iyi savunma yapabilirler nede hücum. Ayrıca bi kaza maçı olsa bile gruplarda telafi edilir. İspanya gruplardan kolay çıkar, eleme maçlarında Yunanistan gibi katı defans yapan hava toplarıyla yada kontra ile gol atıp yatan bi takım gelirse ve üzerine amcanın yanlış müdahalesi eklenirse niyazi olabilir. Ancak yarı finale – finale kadar kazaya uğramazsa, burada rakip diğer favoriler ister Almanya, ister Hollanda olsun kupayı İspanya alır diyorum ben.

Yazar: Şenol Aydın Mail: snlayd@gmail.com

1967!



Sir'e bak sen.. Romantik, kibar, efendi bir adam gibi duruyor ama 26 yaşında bile tecrübeli teknik adam görüntüsüne sahip.. Nasıl bir algı oluşturduysa bizde artık genç diyemiyoruz şu görüntüye bile..

1972!



1972'de Almanya ilk defa Avrupa Şampiyonasını kazanır. 54 sonrası ilk kupadır bu ve en önemli özelliği ise bugüne oldukça benzer bir şekilde yakalanılan altın jenarasyonun meyve vermeye başladığı zamanlardır.. Heynckes (27) Breitner(21),Beckenbauer(26), Höness(20), Müller(26), Netzer(28),Maier(28), Schwarzenbeck(24) Oy anam oy. Hepsi genç ve yetenekliydi. Yine burada Bayern tekeli söz konusu ve turnuva başlamadan kazanılan şampiyonluğun ardından iki kez daha şampiyon olup 3 yıl üst üste şampiyon olacaktı 3 yıl üst üste (1974-75-76) Şampiyon Kulüpler Kupası'nı da kazanacağı gibi..

Almanlar ve İdolleri



Löw'ün idolü Nelson Mandela..

Welt'e de bu konu hakkında geniş röportaj vermiş. Yoksa Mandela'yı, Mohammed Ali'yi örnek alanları ben buraya almıyorum. Kötü değil sıkıcı, aynı cümleleri, aynı kelimeleri sürekli kuruyorlar, okuyamıyorum bile.. Kabaca geçersek Mandela'nın yaşamında örnek aldığı ayrıntısı tüm engellere rağmen hedefe doğru gerçekleştirdiği yürüyüş ve sonunda elde ettiği sonuç.. Güney Afrika'da olduğu zaman onun başkanlığı sonrasında içerisinde taşıdığı güzellikleri halkına taşıması diye gidiyor. Güzel bir seçim olmu deyip devam edelim.


Reus örnek aldığı insan olarak Thomas Rosicky'i gündeme taşıyor. Nerden bakarsan bak onca futbolcu, karizma şu bu dururken Dortmund'da ömrünün yarısını sakatlıklar sonucu saha dışında geçiren Rosicky seçimi ilginç olmuş.. Oyunu oynama temposu, hızlı driplingleri ve her zaman saha içerisinde muazzam bir fikre sahip oluşu onu cezbetmiş.. Lakin daha da önemli olan ayrıntı ise onun da kendisi gibi cılız bi topçu olması, fiziksel benzerlik'miş.


Manuel Neuer'in örnek aldığı isim Boris Becker.. Becker zamanında futbola da yetenekliymiş. Tenis ile Futbola aynı oranda yeteneği olan adam Tenisi seçmiş, hayatı değişiyor tabi. Neuer ise Becker hayranlığından dolayı tenise de başlamış ama futbola olan yeteneği haliyle işi farklılaştırmış. Neuer neden Becker'i örnek alıyor derseniz cevabı basit aslında. Onun maçlardaki tutkusu, sonuna kadar mücadelesi ve oyun karakteri örnek alınması için yeterli veridir. Oldukça da güzel bir seçim olmuş. Şumaherle F1'i, Beker'le Tenis'i, Con Staktın ve Jordan'la da NBA'i bırakmış bir insan evladı olarak bekeri seven bizdendir diyoruz..


Podolski'nin örnek aldığı insan ise Herbert Hainer. Adidas yönetim kurulunda ve bundan dolayı da aynı zamanda Bayern'in yönetim kurulunda olan insan..

Reklam arkadaşlığı ve cinlik de burada var mı diye insanda bir şüphe oluşsa da Podolski girmez böyle şeylere. Üstelik bu adamda hayran olduğu nokta ise yıllardır Adidas gibi bir markayı üst düzey rekabetin içerisinde tutup başarılı olması, 38 bin çalışanı olan firmanın üst düzey yöneticisi olmasına rağmen oldukça rahat, sıradan bir yaşam sürmesi olarak açıklıyor. Podolski de biraz böyledir.


Mohammed Ali ve Boateng.. Sıkıcı bir birliktelik zira bu dünyada sporcuların yüzde seksen beşi Mohammed Ali'yi örnek alır. Yoruma gerek yok burada.


Klose ve Kaiserslautern efsanesi Fritz Walter..

Hali hazırda profesyonel olduğu Kaiserslautern'in ve Almanya'nın büyük golcüleri arasında yer alan bu oyuncuyu idol belirlemesi olağan bir durum. Lakin Klose'nin Fritz Walter ile olan ilişkisi de oldukça güzeldi. Her maç öncesi Kaiserslautern'de oynadığı vakitler biletini gönderir, ayda en az iki kez konuşur edermiş.. 384 lig maçında 327 gol atan bir efsane 2002 yılında bu dünyadan göçtüğünde destek verdiği Klose ailesinin reisi de Dünya Kupası'nda coşmaya başlamıştı. Fritz Walter, 2002'de Almanya'nın çeyrek final maçından bir kaç gün önce vefat etmişti.


Andre Schürrle'nin idolü ise Roger Federer..

Zamanında tenise ilgisinin olmasının dışında futbol dışı bir spor dalından idol seçenleri seviyorum. Schürrle'nin ilgisini çeken ayrıntı ise onca başarısı, kupasına rağmen insan olarak Federer'in mütevazı karakteriymiş. E güzel..



Altın yetenek Mario Götze'nin idolü ise Dwyane Wade..

Yok zamanında basketbola filan yönelmemiş diğerleri gibi. Bu boyla sen nereye yöneliyon zaten.. Ama basketbolu takip ediyormuş. NBA filan seviyor çocuk. diğerlerine göre daha kısa boyuyla meydan okuması filan değil de daha çok Götze'nin hoşuna giden her maç öncesi Wade'in rituali olan potaya asılıp barfiks modunda takılması.. Şurdan izleyebilirsiniz..


Per Mertesacker'ın ise en iyisi; Bob Marley..

Zamanında müziklerini dinleyerek başlamış Bob Marley'in arkasından koşmaya.. Kimdir, necidir, bu sözler nelerdir böyle diye yakın takibe başlayınca müziklerinin içerisine sıkıştırdığı içeriğin de takipçisi olmuş, etkilemiş çok Mertesacker'i.. Müziğini seviyor, sözleri onu hayata daha başka baktırıyor ve onun ideolojisinin de peşinden gitmeye çabalıyor.. Daha önceden işlemiştim blogda bu konuyu, arayıp bulursunuz artık..


Thomas Müller ve haliyle Gerd Müller..

İkisi de Müller bir kere. İkisi de Bayern forması altında oynamaya başladı. İkisi de Dünya Kupası'nda gol krallıkları elde etti. Farklı tarzda oyun stilleri olsa da benzerlikleri de bir hayli fazla. Zaten bizim köylü Müller Bayern dışından bir şeye fazla ilgi duymaz. Güzel adamdır, basit yaşar ve basit golleri atar.. Mesut Zidane'ı örnek almış Höwedes Steve Jobs'u filan.. Sıkıcı buldum almadım buraya..

5 Haziran 2012

Kimliksiz adam: Rio Mavuba



Babası 1974 yılındaki Dünya Kupası'nda Kongo forması giymiş, anne Angola'lı. Peki Mavuba nereli? Fransız milli formasını da giymiş olsa da 28 yaşındaki futbolcu Fransız vatandaşlığını eylül 2004'de ancak alıyor. O iç savaş sırasında uluslar arası sularda, denizde dünyaya geliyor. Düne kadar kimliğinde "Denizde doğdu" nun dışında bir bilgi yoktu. Herhangi bir millete de ait değildi.

2 yaşında Annesini, 14 yaşında da babasını kaybediyor. Futbol tek seçenek kalınca da yırtıyor bir şekilde. Lille'in kaptanı bu sezon oynanılan 38 maçın 38'inde de forma giyip sadece iki kez oyundan çıkıyor.. Almak istesen en az 10 milyon da bayılırsın..

Tişört güzelmiş, silah pek olmamış..

Giroud & Koscielny




Euro 2012: Fransa


Fransa deyince akla ilk olarak fizik gücü ve kuvvet geliyor.Bunların yanına yetenek de eklenince ortaya güzel bir takım çıkıyor.Oyuncuları bireysel olarak ele aldığımızda çok iyi bir kadroları var.Takımın başında ise Euro 2000 kadrosunda da bulunan ve Bordeaux'la başarılar yaşayan Laurent Blanc var.Fransa ile geçtiğimiz aylarda siyasi alanda yaşadığımız gerginlik sonucu fazla akıllı medya organlarımız ve iddaa programlarından çıkarılması sayesinde Fransa Ligi Ligue 1‘e çok uzak kaldık. Gerçi Fransa lejyoner kelimesini futbola getiren takımlardan, major liglerdeki futbolcuları her zaman fazla olan ülkelerdendir. Fakat bu kez hiç olmadığı kadar Fransa Ligi ağırlıklı futbolculardan bir kadro oluşturmuşlar.Bu seneki turnuvada sahaya 4-2-3-1 e yakın bir dizilişle çıkmaları bekleniyor.


Fransa Euro 2012 kadrosu




Kaleciler:

Hugo Lloris——————Olympique Lyon

Steve Mandanda————Olympique Marseille

Cedric Carrasso————-Girondins Bordeaux

Fransa kaleci yönünden hiç sıkıntısı olmayan bir takım.Lloris dünyada ilk 10'da.Yaşına rağmen çok yetenekli ve tecrübeli.Genç yaşta formayı kapan Lloris uzun yıllar Fransa milli takımının kalesini koruyacak.Yedek kulübesinde ise Marsilya'nın kaptanı Mandanda var.Mandanda görev gelmesi halinde güven verecek kendisini ispatlamış bir tecrübe abidesi.3. kaleci pozisyonunda Carrasso var.O da tecrübeli bir kaleci ama Mandanda ve Lloris kadar yetenekli değil.



Defanslar:

Gael Clichy——————-Manchester City

Patrice Evra——————Manchester United

Laurent Koscielny————Arsenal

Philippe Mexes—————AC Milan

Adil Rami———————Valencia

Mathieu Debuchy————Lille

Anthony Reveillere———–Olympique Lyon

Mapou Yanga Mbiwa———Montpellier


Sol bek yönünden turnuvanın en rahat takımı takımı diyebiliriz Fransa için özellikle Evra çok önemli bir isim.Takımın kaptanlığını da yapan Evra 2010 Dünya Kupa'sındaki hareketleri nedeniyle ceza almıştı.Clichy'de çok yetenekli ve genç bir sol bek.

Stoper mevkiğinde sol bek kadar rahat değil Fransa.Abidal'in olmaması onları etkileyecek.Adil Rami Valencia'da iyi bir sezon geçirdi.Rami'nin partneri büyük ihtimalle Mexes olacak.Mexes biraz "el loco" olduğu için güven vermiyor.Yedek stoper olarak ise genç yetenek Koscielny olacak.Yetenekli bir oyuncu ama fizik olarak biraz zayıf yinede çabuk bir stoper.

Sağ bek'e baktığımızda Debuchy oynayacak gibi gözüküyor.Sagna'nın sürpriz sakatlığından sonra bu pozisyonda rotasyon biraz azaldı.Debuchy Lille'de çok ofansif bir oyun ortaya koydu.Yanga Mbiwa ise stoper ve sağ bekte görev alabiliyor ve müthiş bir sezon geçirdi.Ofansif yönü Debuchy'e göre zayıf.




Orta sahalar:

Yohan Cabaye—————Newcastle United

Florent Malouda————–Chelsea

Samir Nasri——————-Manchester City

Alou Diarra——————Olympique Marseille

Yann Mvila——————–Stade Rennes

Yoann Gourcuff————–Olympique Lyon

Marvin Martin—————Sochaux

Blaise Matuidi—————Paris St Germain

Fransa milli takımının turnuvadaki kaderini belirleyecek mevki orta saha.Üçlü orta sahada bir oyuncu genelde defansa dönük orta saha oluyor.Bu isimde Alou Diarra olacak büyük ihtimalle.Diarra fizik gücü ve defansif yönü kuvvetli savaşçı bir isim.Diarra'nın yerine Matuidi'de tercih edilebilir.Sol ayağıyla Diarra'ya göre daha teknik ve hızlı bir isim.Bu isimlerin birinin yanında Mvila oynayacak.Mvila iki yönlü orta saha tabirinin en somut örneklerinden biri.Hızı,tekniği ve ofansif gücüyle önemli bir takımın parçası olacak.Mvilla'nın yanında oynayabilecek diğer isim ise Cabaye özellikle Newcastle'da geçirdiği müthiş bir sezondan sonra Fransa için teknik anlamda büyük katkı sağlayabilir.Fransa'nın.ikili orta sahasının önünde ise Nasri oynayacak.Teknik kapasitesi üst düzeyde olan çok yetenekli bir oyuncu.Forvet ve orta saha arasındaki bağlantıyı kuracak olan Nasri takımın beyni konumunda.Nasri'nin yedeği olarak da Martin gözüküyor.Martin'de Nasri tarzı bir orta saha.Görev gelmesi halinde iyi performanslar sergiliyor. Chelsea'le Malouda ise görev alması halinde tecrübesi ve becerileriyle kanatlarda katkı sağlayacak bir isim.




Forvetler:

Hatem Ben Arfa————–Newcastle United

Karim Benzema—————Real Madrid

Franck Ribery—————–Bayern Munich

Olivier Giroud—————Montpellier

Jeremy Menez—————Paris St Germain

Loic Remy———————Olympique Marseille

Mathieu Valbuena————Olympique Marseille

Forvetler yazıyor ama bu 7'linin hepsi forvet değil.Forvet olarak Benzema ve Giroud gözüküyor.Tek forvetin yanında iki kanat oyuncusu olarak Ribery ve Remy'nin olması bekleniyor.Benzema için tam bir golcü diyebiliriz.İspanya La liga tarihinin en golcü Fransız oyuncusu oldu.Hızı ve son vuruşlarıyla takımın gol yükünü çekecek isim.Ribery çok hızlı ve teknik bir kanat oyuncusu.İki kanatda da oynayabiliyor.Ama Ribery çabuk küsebilen ve sinirlenebilen bir oyuncu.Diğer kanatda ise Remy hızı ve adam eksiltebilme yeteneğiyle önemli bir koz.Henry'nin gençliğine benziyor oyun stili.Forvetde de görev alabiliyor.Diğer yandan Menez ve Ben Arfa'da Remy'nin yerinde oynayabilir.Onlarda takımların iyi sezon geçirdiler.Özellikle Ben Arfa ayağı kırıldıktan sonra çok iyi toparladı ve bu sezon golleri ve asistleriyle dikkat çekti.Valbuena'ya gelirsek her takımda olması gereken yüreğiyle oynayan çok çabuk,fiziğine göre güçlü bir oyuncu.Sonradan girip performansıyla herkesi etkileyecek kapasitede bir oyuncu.Yedek golcü olarak Giroud'yu görüyorum.Bu sene Fransa'da Nene'yle birlikte gol kralı oldu.Hava hakimiyeti ve müthiş sol ayağıyla bizi gole boğabilir.



Teknik Direktör: Laurent Blanc


Laurent Blanc daha önce Çalıştırdığı Bordeaux'da gösterdiği performansıyla Teknik Direktör olarak kendisini ispatladı.Şimdi sıra futbolcuyken kaldırdığı Avrupa şampiyonluğunda.Henüz 46 yaşında olan Blanc genç oyunculara önem veren ve ofansif futbolu seven bir teknik adam.Futbolculuğunda 97 kez giydiği Fransa milli takım formasıyla 16 gole imza attı.Kadro olarak elinde 2-3 sakat dışında iyi bir kadro var ve hepsinden önemlisi bu kupayı daha önce kaldırmış. Ukrayna’ya gelen Fransa tekrar eski günlerine dönüş için bu genç kadro ile iyi bir derece elde edebilir.



Fransa'nın grubu için çok zor veya kolay bir grup diyemeyiz.Gruptaki en büyük rakipleri İngiltere olacak.Ev sahibi Ukrayna ve formda İsveç'i yabana atmamak gerek.İngiltere son turnuvalarda başarısız olsada kadrolarında önemli oyuncular var.Yinede Teknik direktör belirsizliği ve kadro uyumsuzluğu onları kötü yönde etkileyecek.İsveç ise başarıya aç bir ülke.Gruptan Portekiz'in Üstünde 1. olarak çıktılar.Çok genç ve yetenekli oyuncular var.En başta Kallström ve İbrahimovic takımın yıldızları olarak gözüksede formda Guidetti ve Bajrami gibi oyuncular patlama yapabilir.İsveç'in en büyük handikapı stoper pozisyonundaki sorun.Ev sahibi Ukrayna ise kadro olarak çok zayıf gözüküyor.Yunanistan'la birlikte turnuvanın en zayıf takımı diyebiliriz.Yarmolenko,Milevski ve Chygrynskiy göze çarpan isimler.Fransa'nın kadro kalitesiyle bu gruptan çıkmasını bekliyorum.Gruptan çıkan ikinci takım İsveç olabilir.



4-2-3-1


Lloris


Debuchy - Rami - Mexes - Evra

Cabaye - M'vila

Menez - Nasri - Ribery

Benzema

Not: Yazılar 23 kişilik kadrolar belirlenmeden gelmişti.