13 Ocak 2015

Son 10 Yılın En İyisi O


Joachim Löw ödül gecesinde 6.sırada olan Lahm'ı onurlandırdı. Son10 yıla baktığınızda en iyisi o diyerek eski oyuncusu Philipp Lahm'a  teşekkür etti.

Şu kesin ki sahne ışığı olmayan futbolcunun performansı ne olursa olsun oraya çıkma şansı çok fazla yok. Manuel Neuer belki diğer ikisinin popülaritesine karşı duruyor ama öte yandan Almanya içerisinde Robben, Lahm ve Kroos gibi çok önemli oyuncuları geçip orada olmasının nedeni de kendisinde  de var olan o ayrıksı duruşun yarattığı ışık.. 

Hakkı gerçekten yenilen oyuncular daha çok Messi ve Ronaldo gölgesinde kalan Diego Costa, Robben, Müller gibi forvetler olurken bir de  Lahm ve Mascherano gibi istikrar abidesi kupa koleksiyoncularıdır.

Öte yandan Bayern sürekli olarak Messi-Ronaldo arasına oyuncu gönderiyor ama henüz bu ikisini geçebilmiş değil. Turnuvalarda sürekli olarak İspanya'ya elenen ya da gerisinde kalan Panzerlerin 2014'de mutlu sona ulaşması ya da sürekli final oynadığı Şampiyonlar Ligi'ni 2013'de kaldırması gibi yakın zamanda Alman Ligi'nde oynayan bir oyuncu burada Altın Top'un da sahibi olacaktır. Almanlar her ne yapıyorsa işi şansa bırakmayacak kadar istikrarlı bir şekilde zirveyi zorlayarak bunu başardılar, burada da mutlu son yakındır.. Zira İlk 6'dan Messi ve Ronaldo'yu çıkarınca geriye 4 Bayernli oyuncu kaldı.. 

12 Ocak 2015

En İyi 11 ?



David Luiz saçmalığını bir kenara bırakıyorum. Yüz kere bin kere "Godin" orasını hak etti.

Arkadaş Lahm yılın büyük bir bölümünü orta sahada geçirdi. Ne alaka bek? Üstelik sol mu sağ mı? Ramos'u sağa çektin Lahm sol bek? Hiç oynamadığı pozisyon?

Öte yandan İniesta da ezber sonucu kadroya girmiş. 2014'de İniesta'yı kim görmüş, etmiş?

Neuer-Lahm-Ronaldo-Messi-Kroos-Di Maria ve Robben ise hakkıyla..

11 Ocak 2015

Oyunun Kalbi Defansif Orta Saha

Fenerbahçeli Alex oğlunun futbol geleceği hakkında konuşurken şöyle bir şey söylemişti yıllar önce “Oğlum ileride futbolcu olacaksa eğer defansif orta saha olsun. Artık futbolun en önemli isimleri on numaralardan ziyade savunma önü futbolculardır. Futbol bu yöne doğru evrildi

Haklıydı.

Bir takımın güzel futbol oynama potansiyeline bakacaksanız eğer savunma önünde oynayan oyuncuların teknik becerisi ve zeka kat sayısına bakmanız kafi. Ligimizde sonuçlardan bağımsız futbolu güzelleştiren takımların en belirgin özelliği savunmanın önüne koydukları teknik becerisi ve oyun zekası yüksek on numa tekniği ve oyun görüşü olan futbolculardır.

Fark burada yaratılıyor.

Hamza Hamzaoğlu ile Mustafa Reşit Akçay arasındaki en önemli fark Bilal Kısa’nın saha içi kullanımı oldu. Mustafa Reşit Akçay yetenekli oyuncuyu savunmanın önünden alıp on numaraya koyunca gole daha yakın ve daha verimli olacağını düşündü ama oyun kalitesini düşürdüğünün farkında değildi muhtemelen.  Fenerbahçe’nin en değerli oyuncusu Emre Belözoğlu’dur. Bu denli teknik ve inceci bir oyuncunun savunma önünde oyunu kurup yönetmesinin etkisi sanılandan çok daha fazladır. Emre Çolak meslektaşları Melo ve Selçuk İnan’ın futbolcu değeri olarak çok daha aşağısında yer almasına rağmen “Güzel futbol” adına her iki oyuncudan da  daha fazla katkı sunmasının nedeni de burada yatar. Bursaspor’u diğer tüm takımlardan ayıran en önemli özelliği savunmanın önüne  Belluschi ve Ozan Tufan gibi “on numara da oynayabilecek” yetenekleri koymasıdır. Beşiktaş’ın  her şeye rağmen bir şeyleri eksik dediğimiz nokta Veli Atiba ikilisinin yeteneklerinin sınırlı olmasıdır.

Fark nerede?


Bu oyuncular doğası gereği maç içerisinde topla en fazla buluşan futbolculardır. Eğer dikine oynama becerilerine sahip değillerse sadece kendileri değil takımın topu ileriye doğru taşıması konusunda sıkıntı çekilmesine neden oluyor. Bir takımın savunmadan topu çıkardığı andan itibaren arka arkaya pas girişimlerinden ancak bu oyuncular yeterliyse sonuç alınır ve nihayetinde maçı izleyen futbolseverlere tadı tam da bu noktada verirler. 

Üstelik Juventus'un Pirlo'yu kullanması gibi hücumda da bu oyuncular etkin rolde oluyorlar. Ön merkezdeki oyuncular topla buluşmasıyla beraber hücum aksiyonu gerçekleştirir ama sıklıkla arkada demarke vaziyette bekleyen on numaravari oyun kuruculara topu aktararak ikinci akının çok daha sağlıklı ve güçlü yapılmasına sebebiyet verirler. Topun dolaşımını hızlandırırlar, presi kırarlar ve hücumda da etkin bir rol içerisinde olurlar. Kısaca Bilal Kısa iki asist daha fazla yapıp üç gol daha fazla atsa dahi Hamza Hoca'nın yaptığı gibi savunma önünde oynaması takımı adına çok daha faydalı olurdu.





Pek çoğunuzdan şu sorunun cevabını almak isterdim: 20 yaşında olan Selçuk ve Melo'dan takımınıza sadece birisini transfer etmek durumunda kalsanız, hangisini seçerdiniz? Ben size kendi cevabımı vereyim: Melo.! Peki  sizce teknik kapasitesine 20 üzerinden not vermek gerekirse Selçuk ve Melo'ya ne verirdiniz? Hangisi daha teknik oyuncudur? Hangisi dar alanda daha etkilidir? Hangisi sıkışıklık anında saha içerisindeki en doğru şıkkı başarılı bir şekilde işaretler?  Bu mevki için can alıcı soruyu sormak gerekir belki de.. Hangisi oyunu dikine daha iyi oynayabiliyor? (Emre Çolak her ikisinden de bu konuda iyi ya da iyi olduğu ve oynamasının nedeni bu özelliği) 

Eğer ileride boş bir oyuncu olduğunu göremiyor, oyun görüşünüz yetersizse yana oynamak zorundasınız.  O boşluğu görmenize rağmen topu oraya atacak teknik kapasiteniz yoksa yine topu yanınızdakine oynamak zorundasınız. 

Melo, kısa mesafede sorun yaşamazken ince ayar çekileceği orta mesafeli dikine paslar konusunda tedirgin. Temiz değil. Bunun yerine ondan başkasının bu takımda yapamadığını bir şeyi beceriyor: uzun mesafeli oyunun yönünü değiştiren paslar.. Selçuk kısa mesafede zorluk derecesi ortayı geçmeyen paslar konusunda yeterli oluyor belki ama oyunun yönünü uzun mesafede değiştirme konusunda Sabri'den bile daha geride. Öte yandan Emre Çolak kadar zorluk derecesi yüksek ve dikine pas konusunda yetersiz ya da cesur değil.  Belki Selçuk'un en iyi yaptığı iş saha içi dolaşım ve iyi yerleşim alması. Melo'dan artı özelliği de frikikleri..

Bu iki kıyasın nedeni de Galatasaray'ın modern ve etkili futbol için ihtiyacı olan orta saha ikilisinden birisinin Emre Çolakvari bir oyuncu olması gerekliliği.  Eğer elinizde Melo yoksa Selçuk çok değerlidir ya da Selçuk yoksa Melo.. Yalnız her iki oyuncunun yanına bir de Yekta'yı eklerseniz eğer Emre Çolak altın gibi parlar.. Hamza Hoca oyunu akışkan kılacaktır. Bunun ilk meyvesi Emre Çolak oldu. İlerleyen zamanda Sneijder'in ön merkezde yer aldığı ve kenarların Bruma, Olcan Adın, Yasin gibi oyunculardan kurulu olduğu düzende geriye sadece Selçuk ve Melo kalacak ve bu ikiliden birisi  bir ihtimal yerini kaybedebilir. 

Aslında sıklıkla Beşiktaş için dile getirilen  akışkan oyun için Veli-Atiba yetersizliği bir noktada Galatasaray için de tartışma konusudur. Tartışılması güç ve değerli iki oyuncu olduğu için hasır altı ediliyor. 

Özet: Savunma önüne teknik kapasitesi yüksek, dikine oyun becerisi olup oyun görüşü ile fark yaratacak oyuncusu olan modern futbol oynatır. Bu yüzden Başakşehir devrenin en başarılı takımlarından birisi olsa da 18 takım içerisinde topla münasebeti maç başına en az takım olmaya mahkumdur. 

2Pac ve Din



"Bence zamanın birinde birkaç herifin çıkıp "hadi şu insanları kontrol altına almanın bir yolunu bulalım" dediler ve kutsal kitapları bu nedenle yazdılar."

"Tanrı'ya ibadet için kullandıkları binaların yarısını Tanri'ya ihtiyacı olanlara verselerdi, bir sıkıntımız kalmazdı"

"Tanrı'nın benimle konuşmak için neden Altın tavana ihtiyacı olsun ki?"

"Eğer kalbinde iyilikler varsa Tanrı'ya yakınsındır"

"Ve inanmasam bile onlara saygısızlık etmiyorum"

2Pac'ın Din üzerine "deist" fikirleri oldukça şaşırtıcı. Bence bu adam sadece bu fikirleri için dahi vurulmuş olabilir.

Bana çok yakın olduğunu söylemeliyim her şeyden önce. Zamanında yasaklanan Stigmata filmini da hatırlıyor musunuz? Tanrı'nın insan ile konuşması için herhangi bir aracıya ijtiyacı olmadığını temel alan bir fikri vardı sadece. İnsan istediği her noktadan Tanrı'ya ulaşabilir fikri dahi bu denli yıkıcı ve korkutucu olabilir mi?  Bu bile yasak için yeterli oldu.

Nihayetinde sadece orada doğmuş olduğun için sahiplendiklerinin "evrensel gerçeklik" olduğuna inanma fikri neden bu kadar rağbet görüyor, anlamış değilim.

Hep derim.. Bizim köyde hristiyan yoktu, sunni de yoktu. Karşı macar köyde de alevi yoktu. İki köy de coğrafi konumları gereği Müslüman. Bu iki yerleşim yerlerinde dünyaya gelen insanlar anne  ve babasını dinlerini miras alıp bunun evrensel bir gerçeklik olduğuna henüz on yaşına dahi basmadan inanmaya başladılar. Daha da enteresan olanı ise her şeyden yüce olarak kurguladıkları Tanrı'nın kendilerinin seçmediği ve miras yoluyla geçen "Müslümanlık, Hristiyanlık" gibi zorunlu seçimleriyle cennet kapısını aralayacaklarını düşünmeleri.

Başka açıdan karikatürize edersek eğer yahudiliği düşman bellemiş bir başka dinin temsilcisi 2 yaşındaki bebeğe suç isnat ediyor. En kötüsü de en yüksek akıl olarak yarattıkları Tanrı'nın da bu şekilde bakacağına inanç getirmeleri. En kabasından bir akıl tutulması değil de nedir?

İyi olun, iyi bildiğinizi eyleme geçirin. Gerisine Kant amcanın dediği gibi insan aklı ermez.