31 Aralık 2010

Mutlu Yıllar.!



2011.. Şaka gibi.!


Eskisi gibi değil, farkındayım. Olması da çok zor. Hayat bu.. 25-26 yaşlar başkadır 30 ve sonrası çok başka. Ve sen, o henüz 22 ya da 42 iken tüm bunları çok başka görürsün ama önemi yok aslında.. 4-5 yıl önce yazdıklarıma bakınca bazen gülüyorum ve bazen de 'ne kadar saçma' diyorum ve dahası dört beş yıl sonra saçma bulacağım kimi yazıları kaleme almaya devam ediyorum hala.. Öyle oturtacağınız ve elinizde tutup bir ömür seveceğiniz doğru yok maalasef ve haliyle amaç aslında bilgilendirmeden öte ortak algı yaratımı ve paylaşım.. Aynı derecede saçmalayabildiğim insanları bir blogun çevresine toplayıp hep beraber eğlenmek aslında..

2500'ün üzerinede post, onlarca müzik, yüzlerce resim, yorum..

Ben çok keyif aldım ve umarım burada geçirdiğiniz vakit size de keyifli gelmiştir.

Hepinize mutlu yıllar.!

30 Aralık 2010

Almeida ve Fon.!



Efendim fon olayını anladım ama tartışmanın içerisinde fon'a konulan anlamı yadırgadım işin açıkcası.

Şu durumda Fon hiçbir şekilde zarar etmiyor. Anlatalım.

Almeida'nın bonservisi 2 milyon euro. Bunu sizin yerinize fon ödüyor. Ohh ne güzel. Cebinizden bir kuruş para çıkarmadan oyuncu transfer ediyorsunuz bir bakıma. Lakin sözleşme bitiminde oyuncuya talip çıkmazsa bu parayı faizi ile fona geri ödüyorsunuz.

Yani ?

Fon size 3,5 yıllık bir kredi veriyor. Bedavaya oyuncu almıyorsunuz. Elbette oyuncuyu sözleşme bitiminde satarsanız cebinizden beş kuruş çıkmadan kar yapmış oluyorsunuz aslında zarar eder iken..

Zira siz kırk yılın başı oyuncudan kar yapacak iken bunu 2 milyon euro için paylaşmak durumunda kalıyorsunuz.. Fon her şekilde en az faizi ile beraber ana parasını geri alacak ama olur da satılırsa üzerine kar yapacak..

Burada Fon'u anlıyorum ama sözleşmesi biten oyuncuyu ederinden çok düşük bir miktara kapatmış iken iki milyon için olası bir kara fonu ortak eden anlayışı anlamıyorum.

Herhangi bir zaman diliminde oyuncuyu 3,5 milyon euro verip alabiliyorsunuz ki nerden baksanız yüzde elli daha fazla para çıkıyor cebinizden.. Fon yine kar ve siz yine zarar.

Olur paranız yoktur ve Fon yardımı ile 10 mil yon verip oyuncu alırsınız ve ileride satıştan karınıza fonu ortak edersiniz.. anlarım zira fon olmasaydı o oyuncu hiç gelmeyecekti ve fakat bugün Almeida'nın parasını öyle veya böyle ödemeyecek misiniz faizi ile ? Satarsanız karınıza ortak etmiş olacaksınız sadece ? Bunun neresi muhteşem bir anlaşma ki ? Fon'u tebrik ediyorum çok güzel de..

Olur da satarsanız karınızı fona iki milyonu zamanında size verdi diye vermeyecek misiniz ?

Sizin fon olsa da olmasa da her zaman bu iki milyonu fona gerekirse faizi ile ödeyebileceğiniz yerde tek kuruş ödemeden kar yapmanız ancak o karı bölüştürmeniz ile mümkündür.

Fon çok mantıklı davranmış ve Beşiktaş ise büyük maliyetli oyuncular için çok güzel bir sistem bulsa da ucuza kapattığı bir oyuncunun olası karını da durduk yere kucuk bir kısmını fona devremek durumunda kalıyor..

Keşke bu fon 2000 sonrası GS'ı bulsaydı.. Ancak o kadar maddi kriz içerisinde iken fonun muhteşemliği konuşulabilir yoksa çok fazla karı yoktur benim anladığım kadarıyla..

Gelecek için ortaklık olabilir ise oyuncu üzerinden karın ve zararın ne olduğu konuşulur. Şimdi beni birisi dinledi ve ikinci ligden Sidney Sam'i sezon başı 1 milyona kapattı. Manyak mıyım ben bu adamın satışına fonu ortak edeyim ?

Ama ben size Brezilya liginden on milyona bir oyuncu önerirsem fon desteği ile bunu ancak alırsınız ki karından pay vermeniz de anlamlı olur. Şurada Almeida analizinde de belirttiğimiz gibi bir transfer ihtimali bir hayli fazla iken iki milyon için bu risk çok anlamlı değil.. Fon olmasa da Beşiktaş bu transferi rahatlıkla yapabiliyor iken bu desteği burada değil de başka yerde keşke...

29 Aralık 2010

Yeni Daum.!



Daum her ne kadar çok da başarısız sonuçlar almasa da antrenörlüğü eskimişti. Diğerlerinin aksine o bunun farkına vardı ve soluğu Premiere ligde Ferguson'un ve Ancelotti'nin yanında aldı. Onların yanında kaldı bir süre ve hepsini yakından takip edip farklılaşma yolunda ilk adımı attı. İyidir kötüdür Daum ama kaç kişi bunu yapabilir ? Bu kadar komplekssiz bir şekilde yeniliğe adım atabilir ?

Elbette izlenimlerini aktarıyor hemen.. Ben de size aktarayım ki gitmiş kadar olun. Onca masraftan da kurtulun.

Futbolun değiştiğini ve oyuncuların eskisi kadar alan ve zamana sahip olmadığının üzerinde durduktan sonra iki önemli teknik adamın bireysel gelişime verdiği önemin üzerinde duruyor. Oyuncunun hamle reaksiyonundan bütün bireysel değerlerine kadar ölçülüp biçildiğini dile getirir iken Almanya'nın da artık daha fazla bilimsel olması gerekir diye de not düşüyor. İşi uzmanlarına bırakmanız gerekir ve teknik konusunda da orasını yakalamalıyız diyor. Bireysel gelişim diyor.. Oyuncuların bireysel gelişimi ki aslında 'eskimiş' diye geçen Magath bu konuda muazzam çalışır. Tek tek değerleri ölçüp hepsinin gelişimini bilimsel açıdan ele alıp farklılaştırır ki sert antrenman deyip geçemezsiniz onun sistemine.. Daum'a dönersek eğer şu soru geliyor:

Nasıl bir teknik ?

Koşuperformansı her yerde standarttır diyor lakin Chelsea'da bu işin uzmanı olan Bruno Demichelis bilim adamlarıyla devrimci bir açılım yapmış. Alet ki ne alet diye anlata anlata bitiremiyor.. Misal futbolcunun tüm değerlerini ölçmek için kan alınacak efendim beklenecek filan kalmadı diyor. Bir mandalı işaret parmağına tutuşturuyorsunuz ve daha günün başında oyuncunun ne kadar fit olduğundan ne kadar çok stres altında yaşadığına kadar her bilgiye ulaşıyorsunuz diyor..

Fiziksel ve mental değerlerin ölçümünü her günün sabahında futbolcudan bir kaç saniye ieçrisinde alabilmek büyük bir gelişmedir aslında..

Güzel bu. O aleti biz de alalım efendim.

Sonra sadece Ancelotti ve Ferguson değil Güney Amerika'yı da ziyaret etti sevgili Daum. Oradan da frikiklerde hakemlerin topun duracağı noktayı beyaz bir sprey ile yuvarlak yaparak belirliyor ve barajın da nerede duracağını aynı şekilde çizgi çekerek doğru bir şekilde arkada çiziyor. Haliyle tartışma olmuyor gibi bence vakit alıcı bir sistemi öneriyor ki pek tavsiye etmiyorum ama yukarıdaki alet güzel bak..

Sonrasında Almanya'nın bugünkü gelişimine katkısından bahsediyor. 2000 yılındaki projesini fedarasyon uygulayarak Mesut ve Khedira'ların oluşumunda bir bakıma pay sahibiymiş ki o dönem milli takım teknik direktörlüğü de söz konusuydu hatırlarsanız..

Demem o ki yeniden çalışmaya başlayacak ve sanırım biz farklı bir Daum göreceğiz.. Bekliyoruz.!

Ane Brun 'The Dancer'



Yalan yok, kin tutarım ben. Aslında sevgi de tutarım. Kısaca üzerimde herhangi bir etki uyandıracak hemen her şeyi kolay kolay unutmam toplamda diyebiliriz. Bir gün bir yerde hesabını sevgiyle/kavgayla keseriz. Böyle planlamıyorum ve istemezdim de ama öyle oluyor hep.. Kavganın her türlüsüne girmekten kaçınmam ve hatta o kadar çok kavga ettim ki bunların arasında yaşayıp gittim desem yeridir. Yalnız işte konu çok sevdiğiniz birisinden duygusal kırgınlığın bir bakıma intikamına gelince işler tersine gidiyor zira Borges tam da bu noktada der ki...

" Unutmak, en iyi intikamdır . "

ve dahası unutmanın yolu da onu önce affetmekten geçiyor maalasef.

Pek çoğunuzu bilin ki önce affetim sonra da unuttum.. Zor oldu ama oldu. Herhangi bir sevginin tam karşısında duran nefret değil duyarsız kalabilecek kadar uzakta bir yerde konumlandırmaktır hedefini.. Söylendiği kadar kolay olmadığını onca yıl sonra ancak anlayabildim.

Bu arada nefis bir şey şu yukarıdaki norveçli kadından size ulaşan.. Affetmek için bire bir.! Sonrası kendiliğinden gelir..

Diego Maradona Sinagra.!



Maradona torunumla gurur duyuyorum diyor, oğlunun nesi vardı ki aslında ?

Hiçbir zaman kabul etmedi Christina Sinagra'dan olan öz oğlunu. Arjantin'de bizzat kendisinin sunuculuğunu yaptığı programda 'Mahkemeyi kabul ederim ama oğlum olarak onu asla.. benim iki güzel kızım var, onlar..' diye giden bir açıklama.. Şu resmin mahkemeye ihtiyacı mı var yahu?

Diego Sinagra ilk defa babası olan Maradona ile 2003 yılında sürpriz bir şekilde Roma'da golf turnuvasında karşılaşıyor. Sarılıyorlar filan da sonrasında nafaka yüzünden yine sorunlar çıkıyor.

Zeit da idi sanırım röportajını okudum çocuğun.. Babam ile benim aram iyi diyor 1986 doğumlu Diego Maradona Jr.. Onu hep üçüncü kişiler ve hakimler kötü yapıyor ama aslında bizim sorunumuz yok diyor. Futbol hastası.. Nasıl olmam ki diyor 24 saat futbolun olduğu bir yerde büyüdüm ben. Napoli'den Genova'dan üçüncü liglerden plaj futboluna kadar gidiyor işte bir şekilde. Babam gibi olmamı bekleyenleri anlamak güç, dünyaya yüz yılda bir kez gelen bir yetenek diye bahsediyor.

İtalya'da şimdi ismini unuttuğum bir adaya gidiyor ve orada küçük takımın yardımcı antrenörü. Henüz antrenörlük diploması için yaşı yetmiyor (26'da alabilir ancak) ve asistan olarak takımının başında ama ileride bunun üzerinde duracak zira futbol sevgisi çok fazla. Futbolculuktan ziyade antrenörlüğe yeteneği olduğunu söylüyorlarmış lakin o sonuna kadar başarılı olamasa da futbol oynamaya devam edeceğini söylüyor.

16 yaşında seni reddeden babanı tesadüfen ilk defa görüyorsun hayatında ve tv ekranlarından sana lanetler yağdırıyor ve hala onun hakkında böyle güzel röportaj verebiliyorsun ya helal olsun sana çocuk.. Geçenlerde elli yaşına girmiş babasına dileği ise;

" Onun iç huzuru bulmasını diliyorum çünkü annem ve bana göre o hala huzuru arıyor içeride bir yerde.. Şans, bol şans' diyor Arjantin manyağı futbol hastası genç antrenör adayı.

Ben yapamazdım böyle, onlar böyle de sevebiliyorlar.. Büyük yetenek.!

Bundesliga----> Premiere Lig.!



İngiliz gazetelerine göre Dzeko 35 milyon euro karşılığında Man City'e transfer oldu. Bu transferde sorun çıksa dahi Wolfsburg en azından Dzeko'yu satmanın doğru olduğunun farkına varmış durumda. Wolfsburg'un çıtasının yukarısına çıkmış genç bir oyuncuyu bir bakıma zorla tutmak aslında yarardan çok zarar getiriyor.. Bundesliganın diğer kluplerinin aksine en az Bayern kadar ekonomisi sağlam olduğundan dolayı hiçbir şekilde Dzeko'yu vermeye yanaşmıyorlardı ama bunun doğru yol olmadığının farkına vardılar sonunda. Dzeko gibi bir oyuncu bir noktadan sonra zorlanıyor aidiyet konusunda.. Kaptan yaptılar ama pek işe yaramadı. Wolfsburg ile Şampiyonlar Ligi Şampiyonu olacağım ya da bunu ben gerçekleştireceğim gibi bir hayali olamadı oyuncunun ve dolayısla burada kaldığı her dakika o muhteşem kariyeri zedeleniyor hissine kapılıyor artık..

Premiere Lig'e bence uygun. Buradan giden Berbatov, Dzeko kadar ilgi uyandırmamasına rağmen muhteşem Tottenham macerası sonrası Man U'ya geçiş yaptı. Dzeko da buraya yakın bir performansı orada gösterebilir. Ama işte Man City ne kadar doğru yer orasını bilemiyorum.. Ben futbolcu olsam en son gitmek isteyeceğim klup Manchester City olurdu..



Aslında dedikodudur deyip geçecektim ama Voller de açıklama yapınca ciddiyetine inandım. Man U 24 milyon euro karşılığında serbest kalabilir maddesinden dolayı bu transferi sezon sonunda bitirmek istediğini ve hatta bitirdiğini dahi söylüyorlar..

Kaleci fabrikasıydı Almanya ve aslında hala da öyledir. GS onca oyuncu getiriyor ama şu Rensing'i almayı düşünmediler bile ve o da Köln'e geçti. Hala ondan umutluyum ben ve daha pek çok yetenekli kaleci barındır Bundesliga içerisinde..

Rene Adler benim hala en sevdiğim kalecidir. Son dönem Neuer gelişimi/performansı önüne geçmiş olsa da hala o karakter, duruş ve istikrar açısından benim en sevdiğim.. Dzeko değil on tane sevdiğim oyuncu gitse de ben bir Man City taraftarı olamam ama Adler'den dolayı çok da fazla olmayan Man U sempatim artabilir kesinlikle..

Bu kaleciyi yeteneğinden bağımsız karakter olarak tanıyıp da sevmemeniz çok zor.. Umarım Dünyanın gözde kluplerinin birisinin kalesini korur ve demeçleri, kendisi daha çok takip edilir.

24 Aralık 2010

Her Yerde Kar Var.!



Bembeyaz lan dışarısı.. Acaip içimden geldi bak.. Hastasıyım da bu kayıtların..

Istanbul'a alalım sizleri.!



Hamit & Braafheid..

Her ikisi de her an bir yerlere gidebilir durumdadır. Yalnız soldaki bir daha yanlış transfer yaparsa soluğu kilisede de alabilir,Papaz olabilir. Yakışır..

Dortmund Çiftleri.!



Nuri ve Tuğba çifti ile başlayalım.

Bazı insanlar Nuri'nin zorla evlendirildiğini filan dile getiriyorlar. Mallık böyle bir şey olsa gerek.. Adam hala daha her golden sonra eşine kalp işareti yapacağım diye çabalıyor. Sevgili Eşi Tuğba burada biraz potansiyelinin altında bir görüntü vermiş zira gayet de güzel bir kız.. Olsa olsa Tuğba zorla evlenmiştir Nuri ile diyeceğim ama Nuri bu yahu..



allam yarebbim.. Adamın ismi güzel, kendisi güzel, futbolu güzel, yanındaki hatun güzel, Dortmund lider... Her şeyi bir anda vermek durumunda mısın hep ? Bak sonra Dortmund küme düşer, sakatlanırsın, yüzüne kezzap dökülür, sevgilin terkeder Hummelsssss.. dünya böyle, şimdilik tadını çıkar diyorum...



Weidenfeller... lan ne oldu bunlara ? Normal koşullarda alman futbolcular ve çirkin hatunlar yan yana olurdu ama.. Weidenfeller müthiş bir performans gösterdi tamam da bu kaleciliğinden daha güzel bence..

Bu devreki performansına yakışır bi güzellik..



Owomoyela ve kuaför olan sevgilisi Josepa.. Aynı zamanda hamile kendisi. Şunu bilir, şunu söylerim: Kadınsılık konusunda kuaförlerin eline kimse su dökemez. Kuaförlere karşı sempatim bir hayli fazla.. lakin Owomoyela'nın ne dönem kuaföre ihtiyacı oldu onu kestiremiyorum işte.



Hala adını yazamam ve ben de herkes gibi Kuba diyorum ve çok güzel bir isim bu. Blaşinovmkasdaksldlka nasıl bir isimdir o yaa ? Kopy paste ediyorum: Blaszczykowski.!

Kuba ve eşi Agata. sevgi, aşk filan çok önemli şeyler ama ben 6,5 verdim. Kötü değil kesinlikle...



Bir isim yazma zorluğu da burada mevcut. Deniyorum: Lukasz Piszcsek.. olmadı. Doğrusu Piszczek olacak. Sabır..

En kötüsü bu olsun değil mi ? Peki en güzeli ?



tartışmasız..

Güzeller çok ama eskiden böyle miydi ? Dönemin en gözde futbolcusuna bir göz atalım.



Loddar bir başka yeminle. Keşke bi yirmi yıl daha oynasaydı..

Yaa yaaa... Hayat işte.

Christian Fuchs.!



Çokca zaman sevdiğim klube hayalimde transferler gerçekleştiriyorum ben.. Henüz bir isim belirlememiş iken önce metodoloji üzerine kafa yoruyorum mesela..

Kimi Türkiye Süper Ligine transfer ederim ?

Bundesliga'nın, Premiere Ligin ya da La Liga'nın büyük takımlarının gözden düşmüş sorunlu yıldızlarını ya da büyük liglerin küçük takımlarının yıldız futbolcularını.. Şimdilik bu iki seçenek ile sınırlı tutalım. Bu ikisinden bana ikincisi daha cazip gelir aslında zira ikincisinin aslında birinci şıkka dahil olma ihtimali dahi vardır.

Bayern'den ancak aynı bölgede birden fazla yıldız olduğuna inandığınız oyuncuyu alabilirsiniz ama onun dahi piyasası fazla olduğundan alımı çok güçtür. En basitinden Hamit kötü olduğu için değil Ribery ve Robben'den dolayı kadroya giremiyor ve iyi bir transferin öznesidir ve fakat Atletico Madrid de onu ister gibi.. Ama Mainz, Freiburg, Gladbach gibi takımlarda parlamış olan futbolcuyu belki büyük kluplerden önce alabilirsiniz aslında..

Örnek: Bu devrenin en iyi sol kanat performansını göstermiş Christian Fuchs..

Amerikan Güreşi hastası ve evinde yılan besleyen Avusturyalı futbolcu 1986 doğumludur. İleri-geri çalışır, frikikleri dahi vardır ki ortaları haliyle iyi keser.. Oyun zekası, hareketliliği ve elbette bek olamayacak kadar fazla olan top tekniği.. Bunu Türkiye'den görüp üzerine düşebilmelisiniz aslında.. Satış opsiyonu ile beraber Bochum'dan aldı Mainz ve eğer olur da bu oyuncuyu almazsa mutlaka transfer edin derim ben...

Bu devrenin en güzel sol bek performansını gösteren Christian Fuchs'dur.

Hugo Almeida Transferi.!



Hugo Almeida sonunda Beşiktaş'a geldi.

Scolari Portekiz Milli takımın başında iken hakkında Avrupa'nın en iyi forveti olabilir diye görüş belirterek onun potansiyelini övdü ve bu potansiyel onun peşini hiç bırakmadı. Kimse ona 'kötü futbolcu' diyemedi, potansiyelini kullanamıyor diye baktı hep. 17 yaşına kadar olan bölüm dünya çapında bir yıldızın doğuyor görüntüsünde olsa da yakından takip edebildiğim Bremen dönemi pek de öyle olmadı.. Şu son devreyi saymazsak istikrarsızlığın sembolü olmuş durumdadır. Hattrick yaptığı maçın ardından saçınızı başınızı yoldurtacak golleri kaçıran adamdır Almeida.. İşte bu yüzden pek çoklarına göre ya overrated ya da underated.. Ortası yoktur onun.. Üç gol atar ya da beş tane yüzde yüzlük gol kaçırır. Böyle bir adam..

Potansiyeline baktığınız vakit dünya çapında bir forvet olabilecek iken bugün geçen dört yıl içerisinde Bremen'in birinci forveti dahi olamayışının içeriğine bakmak gerekir. Bu aradaki farkı doğuran futbol özelliklerine yakından bakalım. Öyle bir şey ki Almeida; onu çok iyi yapan özelliğinin yanında mutlaka onu işlevsizleştiren bir başka olumsuz özelliği mevcut.

Şöyle bir şey:

O 1.91 boy ve 90 kilo ile inanılmaz güçlü ve mücadelesi üst seviyede bir futbolcudur. Fiziğine göre baktığınız vakit inanılmaz hızlıdır ve fakat buna rağmen driplingi yoktur.Şut tekniği olabilecek en iyi seviyede ve fakat bundesligaya göre vasat olan top tekniği onun üzerine yöneltilen eleştirilerin başında gelir. Takımı ve kendisi çok fazla pozisyona girecek/sokacak kadar ateşlidir ve belki bu yüzden tam da o gol anı öncesi soğukkanlılığını koruyamaz. Çektiği şutun şiddetini ayarlayamaz. Çok fazla gol kaçırmasının temelinde gol vuruşu öncesi gerekli olan sakinliğe bir türlü kavuşamaması yatar. Soğukkanlı olamayışı en az zayıf tekniği kadar eleştirilen diğer eksikliğidir onun. Tam anlamıyla bir konsantrasyon sorunu vardır diyebiliriz. Kafası vardır ama kafa golleri çok yoktur. Daha çok yanında bulunan ve belki de bulunması gereken ikinci bir golcüye ya da dışforvetlere pozisyon hazırlama görevini iyi yapar zira gol vuruşu öncesi huzuru bulamadığı gibi kafa toplarına hakim olsa da zamanlamasında sorun yaşar. Aslında bu kusurlarının nedeni olan 'kalpten oynaması' aynı zamanda Bremenlilerin onu diğerlerinden farklı görüp sevmesine de neden olmuştur ve bu anlamda Beşiktaş kendisine yakışanı transfer etmiştir. Ernst-Hilbert-Almeida varsa o takımın her zaman son ana kadar umudu da vardır diyebilirim..

Soğukkanlı olamayışı, kafa toplarında zamanlama hatası yapması,vasat top tekniği (Bundesliga için) ve oyun zekasının yeteri kadar iyi olmaması onun en önemli eksiklikleridir.

Sürekli pozisyona girebilme, kafasıyla çevresine pasör rolünü üstlenmesi, hızı ve çevikliliğinin yanı sıra dünyada çok az futbolcuda olan sol ayağı ile çektiği şutları, golcülüğü, mücadeleci ruhu ise artılarıdır.

Bremen'in belki ilkonbirine sürekli girememiştir ama geçtiğimiz yıllarda bu takımın en iyi jokeri olmuştur. Sonradan girip attığı goller, doksan dakika boyunca oynadığı maçlardan daha fazladır diyebilirim. Bremen'deki Joker Performansı Real Madrid seviyesindedir ki Mourinho bunu bile düşünmüştür.



Son altı ayda ise Almanya'nın en fazla gol atmış yabancı futbolcusu olan Pizarro'nun sakatlanmasıyla sürekli forma şansı bulmuş ve belki biraz da bu takımdan gitmeyi kafasına koyduğu için yaşadığı içsel rahatlama sonrası gollerini takır takır atmıştır. Bremenin ilk devre boyunca sakatlıklardan kurtulamayan Pizarro'nun yokluğunda umudu olmuştur. Sene başında seviyoruz ama birinci forvetimiz de olamaz, satılabilir denilir iken bugün üstelik bu fiyata satılmasına neredeyse bütün bremenliler tepki koymuş, üzülmüştür. En az 5 milyon euro edebilecek bir yetenek olarak görülüyordu.

Querasma'da olduğu gibi burada ona istikrar kazandırılırsa 26 yaşında oyuncu ileride bir transfer daha yapabilir. Şöyle derler: O girdiği pozisyonların yüzde ellisini atsaydı bugün Madrid'de oynuyordu. Golleri kaçırması onu beceriksiz bir golcü olarak algılanmasına neden olmasın zira öyle beceri isteyen golleri atar ki diğerlerinin kaçırılmasını daha çok aceleciliğe ve soğukkanlı olamayışına bağlarlar ki görüntü de bunu onaylatır size.

Takıma hangi dakikada ne şekilde girerse girsin o her zaman mücadeleye hazırdır. Son bir dakikada on dakika fark etmez, kesinlikle sonuna kadar bastırır, golü kovalar. Zaman zaman defansa da yardım etse de genel anlamda takım savunmasına katkı yaptığı pek söylenemez.Kendi topunun ya da pozisyonunun peşindedir daha çok ve burada ikili mücadekeye girmektek, savaşmaktan çekinmez. Yer yer top alamadığı vakit ya da başarısız olduğunda küser, kendisini yere atar, o başarısızlığı başka bir şeyle kapamaya çalışır lakin çabuk toplarlanır, iki kere olmadıysa üçüncüyü de yaratma peşindedir. Onun bu istekliliği taraftar ile arasını hep iyi tutmasına neden olur. Hızlıdır. Bundesliganın sadece en erken iki golünü atması değil aynı zamanda elli saniyede iki gol atmasıyla da rekoru kırmıştır. Bu adam ritmini yakaladığı vakit Avrupanın en iyi golcüsü kıvamında goller atar, takımı sırtlar ve fakat kaç maç ?

Bobo ile farkı:

Aslında Bobo ile çok daha iyi bir ikili olur Pizarro ile olduğu gibi. Şunu unutmamalısınız: Bobo ile iki pozisyona giriyorsanız Almeida ile bu beş olacaktır ama Bobo çokca zaman bunlardan en az birisini atar iken Almeida ise bazen birisini ama bazen de fazladan yarattığı pozisyonlar dahil hepsini kaçırabilir. Bobo'dan yetenek konusunda değil daha çok onu belirli bir düzeyde sürekli kılması açısından farkı vardır. İstikrar sorunu kısaca.. Şut tekniği konusunda Bobo'dan iyi iken top tekniği, golcülüğü topla beraber hareket etme konusunda Bobo daha iyidir Almeida'dan.. Potansiyel açısından (belki) Almeida Bobo'dan daha iyi ya da eşittir ve fakat o potansiyelin sahadaki işlerliği açısından Bobo çok çok daha iyidir.



Taktiksel açıdan nerede ne şekilde oynamalıdır ?

Bu çok tartışılır ama benim görüşüm bu konuda çok nettir. O çok güzel bir merkez forvettir. Sadece ceza sahası içerisinde o topu gögsüne alıp önüne düşürmesi nedeniyle dahi bu bölgenin dışarısına çıkarmam. Özellikle takımınızda kanat akınları olur, ortalar sağdan soldan gelirse Almeida da parlayacaktır. Hücumun çalışmadığı durumlarda ise oyunu yukarıdan oynanması ve burada da basit goller atılmasını da sağlayacaktır zira elli metreden gelen topu gögsüyle çok güzel yumuşatır, önüne alır ve sonrası ise o günkü konsantrasyon durumuna göre değişir. Kenarda kaldığı vakit Podolski'nin vasatı olacaktır Thomas Müller'den ziyade.. Dripling yeteneği 'bana göre ' yoktur ama buna rağmen kenarda da oynayabilir, sert şutları ve mücadelesi ile orasın işlevselleştirir bir şekilde lakin en iyi verim alındığı dönemler ise hep çift forvetli sistemde gerçekleşmiştir. Gerek Pizarro gerekse de Rosenberg/Sanogo ile beraber genelde güzel işler yapmıştır. 4-4-2 ya da 4-4-1-1'in adamıdır. 4-3-3 ve 4-2-3-1'de ise "ben" olsam merkez forvete yerleştirirdim..

Kenarda değil de merkezde oynaması gerekliliğinin bir başka nedeni çok fazla seçeneğin olduğu yerde oyun zekasının eksikliğinin onun yeteneğinin önüne geçeceği nedeniyledir. Kalenin dibinde olduğunuz vakit aslında çok fazla seçeneğiniz yoktur ve bunların hepsini bu adam güzel bir şekilde yapar ve fakat dışarıya aldığınız vakit mental eksiklik yetersiz tekniği kadar sorun yaşatacaktır.

Almeida, Ernst kalitesinde bir adamdır ama Ernst'in tam da zıttında yer alır. Ernst'i büyük futbolcu konumuna getiren o yeteneğini sonuna kadar sahaya yansıtabilmesini ve hemen her maç aynı şekilde takıma hizmet edebilmesidir ama burada tam da bu eksiktir. Ernst istikrarı yoktur ama bir anlamda o kalite mevcuttur. Beşiktaş'a değil de Valencia'ya ya da Aston Villa, Lazio'ya gitse şaşırmazdım lakin ona istikrarı kazandırmak gerekir.

Dil Problemi:

Almeida çok sevilmesine rağmen belki de en önemli kusuru almanca konuşamamasıdır ki dört yıl kaldı bu ülkede.. Öyle ki bazen teknik adam Schaaf'ın talimatlarını yeteri kadar anlayabiliyor mu diye taraftar endişe ediyordu. Schuster'in portekizceye yakın bir dil olan ispanyolca konuşabilmesinin yanında portekizce konuşan oyuncu sayısının fazlalığı ona Türkiye'de güçlü fiziği kadar yardım edecek diğer önemli etkenlerdir. Belki de farklı bir Almeida'yı doğuracaktır.

Hazır mı ?

Hilbert konusunun tersi burada söz konusu. Hilbert gün geçtikçe düşen performansın sonunda Beşiktaş'a gelmiş iken Almeida belki de en iyi performansını gösterdiği yerde transfer oldu sözleşmesinin biteceğinin de etkisiyle.. Bu yüzden buraya hazır ve çok formda geliyor. Son altı ayına bakarak yukarıdaki olumsuzlukların pek çoğunu silebiliriz. Hilbert kötü başladı ve iyiye doğru gidiyor ve Almeida'da ise tersi mümkün..

Gol Ortalaması ?

Biraz aldatıcı bir durum söz konusu aslında. Çok gol kaçırdığını söyledik ama kendisinin çok fazla pozisyon yarattığını da unutmamak kaydıyla.. Şöyle ki Bundesligada 117 maç yapmış ve 41 gol atmıştır. ortalamaya vurmayın hemen, şöyle bakın: 117 maç aslında 10530 dakika demektir ve fakat Almeida aslında 6371 dakika görev almıştır. Bu aslında 70 tane 90 dakika yapıyor. (70 x90 =6300 dakika) 41 gol de bu açıdan çok da düşük bir ortalamaya neden olmaz.. Sürekli girip çıkmasının etkisiyle maç sayısını fazlalaştırmıştır ama aldığı süre aslında maç sayısı ile görülemez.

Tavsiye

Onu yer yer çok önemli golleri kaçırabilecek ama bunun dışında o pozisyonları da yaratabilecek golcü olarak düşünüp biraz gol kaçırmasına izin verin, rahat bırakın. Belki Bremen'de hiç bulamadığı sürekli ilkonbir şansını burada bulursa herkesin beklediği o potansiyelini Beşiktaş formasıyla açığa çıkarabilir. Kimileri beceriksizlik ve yeteneksizlikten dolayı gol kaçırır ve fakat Almeida daha çok başka nedenlerden ve taraftarın ona göstereceği sabır varolan sorununu halledip müthiş bir gol ortalamasına sebebiyet verebilir.. Almeida her şeye rağmen sürekli takıma faydalı oluş bir isimdir, bir gün iki gün kaçırıyorsa üçüncü gün sizi kurtarmıştır. Kötü futbolcu almadı Beşiktaş ve markasına yakışır bir isimdir, bundan emin olabilirsiniz.

Kar-Zarar Transfer.!

Eğer bu rakamlar doğruysa;

Sözleşme: 3.5 yıllık.

Bonservis: 2.3 Milyon €

Yıllık maaş: 2.7 Milyon €

Çok doğru bir hamledir. Bremen ona 2.7 milyon verebilmesi için 4 milyon üzeri maaş vermesi gerekir ki bunu alan o takımda sadece Frings ve Pizarro'dur, diğerleri için bu rakam mümkün değildir ve fakat altı ay sonra bedavaya gidebileceği nedeniyle 5 değil de 2,5 milyona bonservis işini bitirmiştir. Bonservisten kırptığını maaşına eklerseniz zarar etmediğiniz açıktır ve hatta potansiyelini açığa çıkardığınız vakit bir transfer daha yapabilir..

23 Aralık 2010

Schweinsteiger İtirazı.!



yaklaşık beş dakika sürdü. Peki kime ve neden ? Anlatalım.

Dışarıdan eve geldiğimde maç 2-2 idi. Klose'nin golüyle 3-2 öne geçti Bayern ama Stuttgart 2-0'dan gelmiş ve oldukça dirençli.

Kupa serüveni, tek maç, eleme usulü..

derken sarı kartı olan Boulahrouz Schweinsteiger'e sert giriyor, ikinci sarıdan kırmızıyı yiyor ve başlıyor Schweinsteiger hakeme itiraz etmeye..

beş dakika sürdü ve neredeyse hakem sarı kartını geri alacaktı. Oysa Bayern'in turu geçtiği skor rahatlığı yok ki arkasından on kişi Stuttgart beraberliği dahi yakaladı.

Kırmızı kart çıktığında maçın 67.dakikasıydı..

" Bana faul yaptı ama sarı kartlık derecesinde değildi, onu kırmızıdan kurtarmak istedim ama olmadı "

Şakadan biraz itiraz yaparsın ama bu kadar uzun süre diklenerek rakibin kırmızı kartını hakeme geri aldırmak için mücadele vermesi..

Başlarda ısınamamıştım ben bu oyuncuya ve fakat sonrasında hem futbolunu hem de adamlığını üst seviyeye taşıdığından olsa gerek başka bir seviyorum.. Helal Olsun.!

22 Aralık 2010

" 1 "






Neyin biri ? İlişkinin birinci yılı.. Bir şekilde kutlanmalıymış filan.. Şöyle bir baktığınız vakit bu günler hiç bitmiyor. Birinci haftayı, 25.gününü kutlayacak kadar psikopata bağlamışlardan bahsetmiyorum olağanı dahi çok yorucu.. Doğum günüdür, birinci yıl ve arkasından sevgililer günü derken liste uzayıp gidiyor..

Bunların benim için hemen hepsinin bir anlamı yok aslında ama güzel şeylere bahane olması açısından sesimi de çıkarmam, gerekeni de mümkün mertebe yapmaya çalışırım. Birinci yıl olsa ne olur onuncu yıl olsa.. Ama işte bir yemek yeriz, daha fazla vakit geçiririz ve sonucunda 'kötü' bir sonuç doğurmuyor. Lakin bunların hatırlanması ile ilişkiye verilen değerin bir tutulması beni çileden çıkarmaya yetiyor da artıyor.

Dünyanda en çok sevdiğim insanın doğum gününü hatırlamayabilirim ve bu benim sevdiğim insandan ziyade doğum günlerinin içeriğine yaklaşımımla ilgilidir. Bu gerzekçe anlayıştan lütfen vazgeçelim artık. Kutlama olsun, daha fazla yemekler, hediyeler eyw.. Ama şu değerı kimi günlerin hatırlanması üzerinden görme saçmalığından uzak duralım. Seni seviyorum cümlesi olmadığı zaman sevgiyi algılayamayacak öküzler için üretilmiş olduğunu düşünürüm.

Uzatırsak eğer bu gibi simgesel bazda değer ya da sevgi belirtgeçlerinin kimilerinin işine geldiğini de söylemek isterim. Seni Seviyorum'la insan severler, ilişkinin 20.haftasının kutlanması ile değer gösterirler.. Geride kalan onlarca günün içerisinde göserilen hal ve tavırlar ise analiz için yeterli değildir zaten... töbe töbe..

Bir de anlaşılamıyorsunuz aslında. "Hiç taviz vermiyorsun " ya da bazen yeteri kadar fedakarca bir tutum sergilenmediğine dair eleştiriler filan.. Şimdi desem ki eşe dosta bugün Galatasaray Antep kupa maçını seyredemeyeceğim .. Ne oldu kim öldü derler... Ama bakın bugün Antep maçından tutun da Skibbe'min Aachen ile yapacağı kupa maçından, ilk raundu 5-3 bitmiş Stuttgart Bayern maçının rövanşına kadar hepsini seyretmeyeceğim..

Karşılığında ne olacak ? Şu:

Alt tarafı bir maçı kaçırdın diye...

Böyle böyle insanlar kaderin kurbanı olup yıllarını tek başına bir yerlerde geçiriyorlar..

"kalabalık içinde yalnızlık"



..kalabalik' ve 'yalnızlık' kavramları, birbirinin zıttı olarak algılansa da, aslında 'kalabalık' kimi zaman yalnız olduğunuzu size hissettiren, yalnızlığınızı belirginleştiren en önemli etkendir. Dağını kaybetmis ceylan sürüsü, kalabalığına ragmen yalnızdırlar. Ülkesinin ya da bireysellestiği toplumun dışında yaşamak zorunda kalan birey, kalabalık içerisinde yalnızdır. Köyünden büyük şehre giden insan, kalabalığın içinde yalnızdır. Sizi vareden, o ana kadar ihtiyaç duyduğunuz nesnelerden ayrı kalmaktır yalnızlık. Bütünleştiğiniz, zamanla bir parçanız olan ve olmadığında eksildiğinizi hissettiren şeylerdir. Anlasılamamaktır. Kimi zaman bir insan ile giderdiğiniz bu duygunuzu binlerce insan ile gideremeyebilirsiniz. Aynı zamanda tek basina dağ evinde yaşayan, bu sekilde kendini gerçekleltiren insan, o evden çıkıp insanlar arasına karıştığı anda kendisini yalniz hissedebilir, eksik hissedebilir, dağ evinde olmak, yalnızlığını giderebilir gibi.. kalabalık ile yalnızlık, birbirileri ile önüne herhangi bir sıfat konulmadan ilişkisi olmayan kavramlardir. Sizi anlayan insanlar sürüsü ile kalabalık arasındaki fark büyüktür. 30 hanelik birbirine yeten bir köyden Çin'e goc etmek durumunda kaldığınız anda; yalnızlık hissine kapilacaksınız. üstelik, kalabalık ile hissedilen yanlızlığın miktari dogru orantıda ivme kazanacaktır gibi..

#zamanında sözlüğe yazmışım ama bugün ne kadar doğruymuş bana dedim.

Ordan Burdan..!



Eğer vaktim olsa sadece Van Gaal'in basına karşı takındığı tavırlardan oluşmuş bir kitap ve en az beş tane de sitcom çıkarırdım.. Ekstra bir ilgi olması gerekir buraya..

Burada tenis maçında izleyici olarak gördüğünüz Ribery saha içerisinde daha fazla özgürlük istediğini belirtir iken Van Gaal'in ona olan cevabı şudur:

'Eğer daha fazla özgürlük ve tek başına oynamak istiyorsa gitsin Tenis oynasın. '

Hak veriyorum Van Gaal'e. Çünkü bu takımın baskıyı kurmasının ve topa sahip olmasının temel nedeni saha içi yerleşimin muazza olmasıdır. Değişen koşullara göre takımın her bireyinin olması gereken doğru yerde her zaman bulunmasıdır. Bakın Skibbe de bunu çok iyi başarır.. Ne Frankfurt Bundesligada ne de Bayern München şampiyonlar liginin maçları dahil herhangi bir yerde içerisindeki oyuncuların yeteneğinden bağımsız bir şekilde rakibin baskısına boyun eğmiş aciz bir görüntü sergilememiştir .. Sadece yeteri kadar efektif olamamışlardır kimi yeteneklerin sakatlanması sonucu sahada olmadığı vakit.. Ribery de Robben de kenarda verilen görevin dışarısına bu yüzden çıkamaz ki çok büyük güçtür bu..

Ülkemizde ise bu baskı daha çok presle sağlanıyor, birinin diğerinden çok daha fazla koşması, etmesi sonucu.. oysa Van Gaal gibi bunu saha içi yerleşim ve doğru oynama noktası ile başarmaları gerekiyor .. Zira bunu ömrü çok fazladır ve içeriye girip çıkan oyunculardan bağımsız baskı garantidir.



Arkadaş gülüyorsun çünkü hak ediyor bunu İdrissou.. Hikaye şöyle bak..

Geçen sene Freiburg takımında güzel işler yapıyordu bu adam ve hatta Magath bunu almak istiyordu ama bana sorarsanız bugünkü Cisse gibi sistemin büyüttüğü golcülerden birisidir. Dahası teklifler filan gelince düşme potasında gezinen Freiburg'a yönelik tavrını koydu. Berlin maçı sonrası soyunma odasında şunları söyledi takım arkadaşlarına:

'eeee yeter be sizle düşme korkusu yaşayacağıma gidip Şampiyonlar Liginde oyanayacağım ben ' dedi ve gitti Gladbach'a.. Bu sözleri yüzünden o dönem yedek bırakıldı zira isteksizliği de vardı. Kendini diğerlerinden ayırıp farklı yere koydu filan..

Bugün bir bakıma aşağıladığı Freiburg ligin beşinci sırasında iken kendi takımı ligin son sırasında düştü düşecek konumunda ve haliyle Freiburglular Gladbach maçında eski oyuncularına takıldılar.. Pankart astılar.. Tabelayı tersine çevirirsen Şampiyonlar Ligine kesin gidersin gibi bir şey ama bununla yetinmediler ve 3-0'lık galibiyetin de verdiği keyif ile şarkı söylediler..



Sözleri " Idrissou spielt Champions-League auf PS3, die ganze Nacht, von zwölf bis acht."

Meali: İdrissou pileyşiteyşinde şampiyonlar ligi oynuyoooooor bütün geceeeeee 12'den sekize kadarrrrrrrrrrrrr

hak etti bunu ;)



Wesley gelmeden önce hakkında çok bir fikrim yoktu. Bremenseverler olarak biz bir forvet arkası diegovari bir on numara bekliyorduk.. Arkadaş adamın ilk beş maçını seyrettim, inanamadım. Bildiğin iki yönlü brezilyalı orta saha. İki yön biraz az olur, sekiz yönlü diyelim buna biz. Geriye geliyor, basıyor, top alıyor veriyor ve ihtiyaç durumunda diegoluğa soyunuyor, forvet arkası oluyor..Ortanın sağında solunda ve hatta utanmasa sol bek sag bek.. oy anam oy.. Bremen'in başarısız olduğu ilk yarı performansına rağmen parlayan bir yıldız olmayı başarmıştır bana göre.. Bakın Schaaf onun çok yönlülüğüne ilişkin ne diyor:

' elleri maalasef küçük.. öyle olmasaydı kaleye de geçirmeyi düşünüyordum ben onu.. "



Thomas Tuchel'in rotasyonların biliyorsunuz artık.. 11 milyonluk Schürrle uzunca bir süre sonradan girip galibiyeti getiren golleri atsa da yedeklikten kurtulamadı ve sonrasında Holtby de.. Daha ligin başlarında Holtby Köln maçında Schürrle yerine ikinci yarı girip iki gol birden atarak takımını galibiyete taşımıştı ve sonrasını ise şöyle anlatıyor:

' Hocam bana geldi ve haftaya yine yedek bekleyeceğimi söyledi.. Bunun sadece bir ironi olduğunu düşünmüştüm "

Oliver Kahn ve Magath Sistemi.!



Kahn Doppelpass programına çıkmıştı pazar günü ve ilginç analizleri vardı. Özellikle Magath sistemi üzerine söylemleri dikkat çeker iken diğer yandan benim burada klup yönetimi üzerine dile getirdiğim profesyonelliği bir adım daha ileri götürmesi de oldukça önemliydi. Hepsine değinmeden önce diğer tüm futbolcu eskilerinden oldukça farklı bir adam olduğunun altını çizelim. Dile getirilen kelimeler, kurulan cümleler sporun bilimselliği üzerinedir daha çok ve dinlenesidir.

Pek çok futbolcu eskisinin kitabını okudum ama Kahn'ın yazdığını diğerlerinin hepsinden ayırmak gerekir. Dürüst olmak gerekirse rahat bir şekilde sözlük kullanmadan okuyabileceğim bir kitap değildi onun yazdığı.. Başarıyı on farklı kategoriye indirgeyerek bir bakıma felsefi bir dille formüle ettiği kitabın içeriğinden farklılığını çok açık bir şekilde ortaya koyuyordu. Bugün Bayern'den Schalke'ye, Köln'den Gladbach'a kadar her takım onu menajer olarak istiyor ve fakat henüz o kendisini bu konuda yeterli görmüyor ve şunu diyor özetle:

"..profesyonellik burada eksik.. Futbolcu eskisinin belirli bir eğitim almadan bu gibi yerlere sıçrama yapması doğru değildir. Burada tecrübe her zaman size yetmeyebilir dolayısla kluplerin bu insanlara ancak belirli bir eğitim sürecinden geçtikten sonra görev vermesi gerekir ve bu açıdan tam anlamıyla bir profesyonel yönetimin olmadığını söyleyebiliriz.."

Magath ve sistemi derken siz bunu gereğinden fazla otoriter teknik adam olarak da algılayabilirsiniz.

Kahn bu sistem içerisinde Magath ile beraber uzun yıllar çalıştığını belirtir iken uzun vadede bu sistemin başarı getirmesinin mümkün olmadığını söylüyordu. Profesyonel futbolcular bu baskıyla bir- bir buçuk yıl çalışabileceğini ve fakat sürekli baskı üreten bu sisteme futbolcular ne kadar süre katlanabilir ? Baskıyı biraz açıkar mısın sorusuna istinaden futbolcunun burada kendisine çok az vakit ayırabildiğini ve sürekli olarak 'Antrenman ne zaman ? Yanlış bir şey mi yaptım acaba ? Her şey doğru mu? ' gibi sorularla kendi üzerinde baskıyı daha da fazlalaştırarak toplamda takımın olumsuz bir etkiyi büyüttüğünün üzerinde duruyordu.

Bugün diyor Kahn Bundesligada başarılı olanlara baktığınız vakit başta Mainz diyor zira orası antrenör odaklı bir gelişim sürecinde ve takım olma olgusunu pozitif ögelere dayandırıyorlar. Tuchel takım olmanın gerekirliklerini çok iyi biliyor ve içeride pozitif enerji üretimi söz konusu. Keza Jürgen Klopp'un bu gibi konularda ne kadar başarılı olduğunu da çok iyi biliyoruz.. Takımın kendi içerisinde ürettiği enerjinin pozitif olmasının önemi çok fazladır. Bir hedef koyarsınız ve o hedefe giden yolda oyuncular bunları gerçekleştirir iken keyif de alabilmelidir. Magath'ın sisteminin gençleri eğitmesi bakımından olumlu yönleri vardır lakin uzun süreçte başarısızlığa mahkumdur diyor aslında iki yıl önce Hoeness'in de bizzat belirttiği gibi..

Ben oluşacak olan yeni koşullar içerisinde Magath gibi antrenörlerin gerekli esnemeyi yapabileceklerine inanıyorum aslında.. Raul bugün Magath ile sorunsuz çalışabiliyorsa (herkesin merakı hep bu yöndedir) bana göre sorun yoktur ya da o sorunu ortadan kaldırabilecek hamleler gerçekleştirilmiştir. Ve fakat Magath ile Bundesligada iki yıl üst üste duble yaparak tarihe geçmesine rağmen Kahn bunları diyorsa da vardır bir bildiği..

21 Aralık 2010

Bundesliga Top 11.!



Benim de bir top 11'im var aslında ama buradan yola çıkıp yazmak daha mantıklı.

Kaleci Neuer şüphesiz ki son haftaların tartışmasız en iyi kaleci performansın gösterdi ve fakat devreye baktığınızda ise Weidenfeller'in biraz daha önde olduğunu görebilirsiniz.. Sol bek ilginçtir büyük mücadeleye sahip oluyor aslında zira Fuchs benim de ilkonbirimde yer alır iken diğer ihtimal Dortmund'un sol beki Schmelzer aslında sağ beki Piszczek'ten daha çok ilk onbirin içerisinde olmayı hak ediyor keza Piszczek yerine Lahm'ı ya da Frankfurt'un açıkta oynasa da Ochs'unu da bek olarak koyabilirim..

Nuri Şahin tartışmasız ve fakat yanında Vidal mı olsun yoksa Bayern'in devre arasında almak istediği Hoffenheim'in Gustavo'su mu ? Holtby mi yoksa Schürrle mi ? Kagawa ve Ya Konan tartışmasız burada olmayı hak eder iken gol kralı olsa da Gekas yerine Freiburg'un Cisse'si de içeriye dahil edilebilirdi...

Schulz ve Vorsah yerine çok uyumlu Subotic ve Hummels'ı alabiliriz de.. özellikle Vorsah değil de Subotic orasını hak ediyor diyebilirim..

Türkiye 7 İspanya 6 .!



Aslında o kadar çoook şey var ki yazacak buradan başlayalım dedim ben.

Efendim devre arası kamp yeri konusunda Türkiye önemli rakibi İspanya'yı bir takımla geride bırakmayı başardı. 18 Bundesliga takımından 7 tanesi Türkiye'yi seçti.(Schalke,Hannover,Frankfurt,Köln,Stuttgart,Bremen,Nürnberg)

Seneye Mainz, Bayern München ve Dortmund'u da burada görmek istiyorum ve çalışmalarım sürüyor efendim;)

Bugünlerde İspanya'yı herhangi bir yarış içerisinde geçmek nerden baksan büyük başarı.. Bu arada tüm Bundesliga kluplerinin aksine bu haberin Bild tarafından yapılmasını sağlayan etken sadece St.Pauli'nin evinde kalmış olmasıdır..

18 Aralık 2010

17.Hafta Bundesliga Tahminleri.!




Wolfsburg - Hoffenheim (Cumartesi) : 1 üst

Frankfurt - Dortmund : 1-2

Nürnberg - Hannover: 1-0

Schalke 04 - Köln: 1

Bremen - Kaiserslautern: 1 - üst

St. Pauli - Mainz 05 : 2-0

Leverkusen - Freiburg (Pazar) : 1 - üst

Stuttgart - FC Bayern : 2 -1

16 Aralık 2010

15 Aralık 2010

Kazanılan: Tunay Torun.!



Sadece milli takım üzerine yaptığı röportajı okudum ve çok güzel buldum. Akıllı konuşuyor bu çocuk.. Mehmet Ekici'den sonra Hiddink ilgisi nedeniyle Tunay da kesin olarak milli takıma kazandırılmıştır.

Türk Milli takımını seçmiş zira yardımcı antrenör Hamburg'a kadar gitmiş, konuşmuş ve ikna etmiş ki zaten genç yaş milli takımlarında da oynuyordu.. Türkiye geçmişte yaptığı hatalardan ders almış ve bizimle artık ilgileniyor diyor.. Aksine; Sammer telefonla aramış ve Türkiye'de oynayacağın söylemiş ama her zaman her şeye bir açık kapı bırakıyor zira dilinden düşürmediği söylem şu: Futbol bu.. neyin nasıl sonuçlanacağını bilemezsiniz.

Futbolun her daim içerisinde gizli bir şekilde barındırdığı hızlı iniş çıkışları Nuri gibi yaşamamasına rağmen farkında. Dün diyor takımımla dördüncü lig maçına çıkıyordum ve bugün Stuttgart karşısında ilkonbir.. Futbol bu, bilemezsiniz diyor.

Para teklif edildi mi diye sorunca da biraz kızıyor. Gurur duyuyorsunuz, bu gurur sizi milli takımlarda oynatır diyor, paranın konusu dahi burada geçmez diye de ekliyor. Neden Türkiye sorusunun cevabını ise bu tarafın sıcaklığına da bağlıyor, Almanya tarafı mesafeliydi diyor ama burada insanların sıcakkanlılığı nedeniyle hemen bütünün bir parçası gibi hissetim ve o anda kararımı verdim diyor.. ilginin kazandırdığının üzerine basıyor aslında.

Mesut'un seçimini bilemem çünkü ben ve o başka tecrübelerden bu noktaya geldik ve muhtemelen o da beni anlayamaz ama ben de onu ıslıklayanları anlayamıyorum diyor. Bizden birisi bu derece yüksek klasmanda top oynuyor, gurur duymalıyız aslında diyerek futbolu oyuna indirgiyor ki sevdim bu yapısını..

Büyük konuşmuyor, çok sevdiğim Hamit gibi abartmıyor da seçiminin arka planını.. Milli takımdaki havayı, sıcaklığı da sevmiş, güzel insanlar diyor seviyorum orasını ve seçimimden dolayı pişmanlık yaşayacağımı düşünmüyorum diyor.. Ne o tarafa ne bu tarafa çemkiriyor, futbol bu diyor.. Futbol..

Dortmund - Sevilla.!



Futbol bu derler ya biraz Dortmund'un işi de öyle. Düşünebiliyor musnuz ligin diplerinde gezinen Schalke Şampiyonlar Liginde lider ve keza ligin orta sıralarından kurtulamayan Bayern rekor kırarak grup maçlarında 15 puan toplayıp lider oluyor ve fakat ligin lideri Dortmund PSG_Sevilla'lı gruptan çıkabilmek için deplasmanda güçlü rakibini yenmek durumunda.. PSG-Sevilla maçlarını ve özellikle evinde kaybettiği Sevilla maçını izlerseniz futbolun her türlü sonuca gebe olduğunun bir kez daha altını çizmek istersiniz..

Dortmund ne ligde ne de Avrupa kupası maçlarında mahkum bir top oynamadı. Her zaman saldırgan tutumunu devam ettirip atak üzerine atak geliştirdi ama bazen giremeyen toplar ve Avrupa liginde de kırmızı kartlar etkisinde tuhaf sonuçlar aldı.

Nuri ve Bender.. Bu iki orta sahanın ortasında bulunan oyuncuların sakatlık sorunu olmasaydı bugün yener derdim kesinlikle ve bu oyuncuların oynayıp oynamayacağı maç saatinde ancak belli olacağı için işi biraz şansa kalmış durumda.. Bu takımda herkesin bir yedeği vardır ama Nuri'nin yok..

Yine de bu gün çok keyifli bir maç bizi bekler.! Türkiye saati ile 22:05'de başlayacak olan maç sonu belirleyecektir.!

Sevilla: Palop - Dabo, Ceceres, Alexis, Fernando Navarro - Jose Carlos, Zokora, Renato, Capel - Negredo, Kanoute. - Antrenör: Manzano

Dortmund: Weidenfeller - Piszczek, Subotic, Hummels, Schmelzer - Sahin, Bender - Blaszczykowski, Kagawa, Götze - Barrios. - Antrenör: Klopp

14 Aralık 2010

Transfer Sorunu.!



Dün Lig Radyo'da Total Futbol programında çok keyifli bir tartışma söz konusuydu. Sevgili Mustafa Sapmaz, Işın Çelebi'nin transfer başarısızlığı üzerine yaptığı tespiti gündeme getiriyordu. Bire bir kelimeler uyuşmasa da anlam olarak şuydu:

"Büyük takımlar, Avrupa Futbolunun sisteminin dışarısına attığı isimleri buraya getiriyorlar ve başarısız oluyorlar"

Katılmadığım bir görüş olması bir yana tam da tersini düşünüyorum aslında zira sistem, trend ya da günün modası bir sene içerisinde tepe taklak olacak bir şey değil. Bu analiz çok ve hatta hiç doğru değil çünkü;

.. Lincoln buraya gelmeden bir sene önce Şampiyonlar Ligi grup maçlarında Fenerbahçe'nin dışarıda kalmasın sağlayacak golleri atması bir yana Avrupa futbolunun en üst düzeyi olarak adlandırılan organizasyonu içerisinde takımını bir üst tura çıkarmıştır. Hem bize karşı oynamış hem de devlere karşı ve sonuç çok da kötü değil. Takımı tarihinde Avrupa'da bir ilki yaşamıştır öncesinde ise liginde teknik adamına Bundesliga tarihinin en iyi ikinci galibiyet ortalamasını yaşatmasında katkısı çok büyüktür ve çok değil bir sene sonra senin takımına geliyor.

... Anelka istikrarsız ve disiplinsiz yapısına rağmen gittiği her klubün tarihinde kısa süreli yer alıp hemen hepsinde başarılı olmuş, goller atmış insandır. Fenerbahçe'de olmadı. Anelka bugün bile Avrupa Futbolunun zirvesinde yer alır ve fakat bize ne kadar uyar tartışılır..

.. Misimovic kendi liginde şampiyon olur iken Şampiyonlar Liginde bizim ligimizin şampiyonunu iki maçta da etkin rol oynamıştır yine Avrupa'nın en önemli futbol organizasyonunun içerisinde.. Bugün şampiyonumuzun bir puan ve iki gol atmayı dahi başarı saydığı ortamda.. Çok değil iki yıl önce Bundesligada yazılan tarihin başkahramnı olduktan sonra buraya geldi..

Morgan De Sanctis burada başarısız olarak addedilir iken Serie A'daki formu her takımın iştahını kabartıyor ve bugün almaya kalksanız gücünüz yetmeyebilir.

..Kewell'i buraya getiren sakatlığıdır. Markası, ismi o dönemde başta Roma olmak üzere Avrupa'nın dev kluplerinde oynamaya rahatlıkla yeten bir isimdi. Biz de oynadı ama hala soru işaretleri barındırıyor pek çokların kafasında..

.. Guiza, Avrupa'nın en büyük üç liginden birisi olan La Liga'nın penaltısız gol kralı olan adam olarak tam da futbol yaşında geldi ve fakat oynayamadı. Avrupa Şampiyonu olan ülkesinin Torres ve Villa'dan sonra üçüncü önemli seçeneğiydi.

.. Niang, Fransa Liginin gol kralı olarak geldi.

..Stoch, Twente ile sürpriz ve önemli bir şampiyonluk yaşadığı yılın hemen ertesinde..

..Jo, Galatasaray'ın başarısız ve disiplinsiz olarak damgaladığı ve fakat Avrupa Liginin NBA'i olarak anılan Premiere Ligin ilk beş takımının içerisinde olarak görülmeye başlanılan Manchester City'de oynamaya devam ediyor.

Kezman buradaki kötü performansına rağmen Fransa Ligine transfer oldu.

Ronny Johnsen Beşiktaş'ın sıradan bir yabancısı iken buradan Manchester United'a gidip dört kez olmak üzere şampiyonluk yaşayan oyuncudur.

Bunun yanı sıra geçmişte ve bugün hala başarılı olan futbolculara baktığımız vakit;

..Hagi, oyun stili ve karakteri nedeniyle Avrupa'nın devlerinde kadronun gediklisi olamadan Türkiye Süper Ligine geldi. deyim yerindeyse bu ülkenin şanlı futbol tarihinin baş kahramanı oldu.Başarılı olduğu diğer kısım bugün bizden bile daha kötü çarpıklıkların yaşandığı Romanya milli takımıdır. Yeteneği tartışılmaz dünyanın en üst seviyesine dahi yeter iken başarılı olduğu yer burasıdır. Klasik on numara ya da sistemin dışına itilen mevkinin dünyadaki en iyilerinden..

..Alex, Fenerbahçe tarihinin en iyi oyuncusu olarak görülüyor ki artık bu tartışılmıyor, bilimsel bir gerçek gibi kabul ediliyor. Oyun yapısı, sisteme uygunluğu ise yine siz..

..Ernst, buraya gelmeden önce modern orta saha kavramı ile tartışılmaya başlanılan isimlerin başında geliyordu. Beşiktaş'ın en iyi yabancıları arasında ilk ona girer..


Örnekleri çoğaltabiliriz ama ben geçmişin aksine bugün Avrupanın göbeğinden oyuncu çekip aldığımızı düşünürüm ve sistemin dışından değil belki de tam içerisinden lakin şunu sormak gerekir; Sen Avrupa mısın ? Senin liginin koşulları Avrupa ile örtüşüyor mu ki oranın tam da içerisinden oyuncu almak istiyorsun ? Öyle zeminlere ve futbol anlayışına sahip misin ?En basitinden oynatmama gibi bir felsefeyi tarihinin hiçbir döneminde benimsememiş Hollanda Liginin koşullarından yüz kat daha uzak olduğunun farkında mısın acaba ? Hollanda Liginde oynayan Chelsea'de de oynar ama orada oynayan burada oynayabilir mi ? Tersi de mümkün. Senin rekorlar kıran, hem Galatasaray'a hem de milli takıma en çok gol atan adamın Hakan Şükür, Avrupanın orta sıra takımlarında bunun çeyreğini başarabilir miydi ?

Avrupada klasik on numara ölmüşmüş.. E peki sen öldürebildin mi ? Senin de defansın, çapaların geçmişin on numarası gibi oyun kurabiliyor ve tekniği üst seviyede mi ? Senin liginin sertliği ile Avrupanın standartı arasındakı uçuruma ne diyeceksin ? Querasma'nın ilk beş maçında yediği tekmeleri sayabilecek konumda mıyız ?

Onların ihtiyacı olmaması senin Hagi ile UEFA Kupası kazanmana, devleri tek tek yenmene engel oldu mu ? Alex ile beraber Şampiyonlar liginin neredeyse son dört takımına kalabilecek konuma ulaşabildiğinin farkında mısın ? İki kez UEFA'yı üst üste almış Sevilla'yı eleyebildiğinin ? Bunlar kaba anlamda sistemin dışına itildi diye görüş belirttiğiniz futbolcular..

Bugün Türkiye Liginin üç büyük klubü artık Avrupa standartlarında oyuncu alıyor ve belki de bu yüzden sorun yaşıyor zira Skibbe'nin Galatasaray'ını ligde pek çok takım durdurabilmiştir ama Avrupa'da takım oturduktan sonra bu mümkün olmamıştır.. Schuster'in Beşiktaş'ı yenildiği Porto maçında dahi rakibini boğabilir ve sorunsuz bir şekilde üst tura çıkar iken ligde çok rahat yenilebiliyor. Avrupa liginden bir lig kurulsa Beşiktaş belki lider ve fakat bugün görüyoruz.. Bursaspor bizim ligin kralı ama Şampiyonlar Liginin punanına zafer söylemleri dikecek konumda.. Senin gerçekten Avrupanın sisteminin içerisinden futbolcu almaya ihtiyacın mı var yoksa kendi koşullarında mücadele edecek farklı bir tarzda oyuncuya mı ? Şampiyonlar Ligi ile Avrupa Ligi arasında sınıf farkı olsa dahi kabaca Bursaspor ve Beşiktaş'ın avrupa maceralarından çıkan sonuç nedir ?

Beşiktaş misal Hugo Almeida'yı almak istiyor ve kimler talip bilginiz var mıdır ? Mourinho vatandaşını üçüncü forvet yapmak istiyor, Valencia,Porto ve Benfica diğer adaylar.. Beşiktaş'a maddi nedenlerden dolayı gelirse sistemin dışında; olur da Valencia oyuncuyu alırsa sistemin içerisine mi girmiş olacak .. ?

Aynı yere bağlayayım ben sonucu. Kendi ligini tanımaktan aciz olup yabancı isme konumundan dolayı hayran kalıp bütünü algılayamayıp doğru parçaları içerisine yerleştiremediğin ölçüde Kayserisporlar,Bursasporlar çok daha başarılı olacaktır zira artık üç değil türkleştirme ayrıntısını da eklediğiniz vakit yer yer on tane yabancı futbolcunun bir takımın ilk onbirinde olduğu yerde doğru analiz, doğru transfer ve başarı aynı anlamı taşıyabiliyor...

Bu oyuncular sadece ligin yapısına uygunsuzluğu bir yana organizasyon eksikliği nedeniyle de performans sorunu yaşayacaklardır. Mesut, madrid klubünün büyüklüğünü dile getirir iken oyunculardan değil mükemmel organizasyondan bahsediyor. Bulgaristanın koşullarından gelen oyuncuyunun buradaki sorunsuzluğu ile Bundesliga,Premiere Lig, La Liga sonrası buraya gelmişlerin beklentisi ve hayal kırıklığı da bir değil.. Uzun yıllar bu liglerde mücadele etmiş oyuncuları buraya getirmeye çalışıyorsunuz onlara dair bir plan ve program yapmadan.. Yabancı dediğiniz oyuncular neredeyse takımın bütünü olmuş iken..

Schweinsteiger.!!



Schweinsteiger burada kaldı ve Bayern yönetiminin yaptığı sıkı pazarlık kadar bizzat teşekkür ettiği Sarah Brandner'in baskısı da önemli rol oynadı. Bastian kesinlikle kupa kazanmak istiyor ve kendi kalma kararının altında Bayern ile Şampiyonlar Ligini kazanacağına inancı da yatıyor ve şu kesin ki burada kalarak bir miktar paradan vazgeçmiş oluyor zira..

Bastian Schweinsteiger yıllık Bayern'de yaklaşık 9 milyon euro alır iken misal Mesut Özil Real Madrid klubünden 6 milyon alıyor. Mesut, kendisinden yüzde elli daha fazla paraya sözleşme imzalayan Schweinsteiger'dan aslında daha çok kazanıyor. Bundesliga oyuncuları kazancının yüzde 45'ini vergiye yatırır iken Mesut sadece yüzde 24'ünü.. Bu sorun Bundesliganın diğer liglerden daha az yıldıza sahip olmasını da sağlıyor ancak tüm bunların üzerinde Bayern gibi bir dev klup olacak ki Ribery-Robben'ler gelecek.. Ribery dediğin adamın brut yıllık kazancı 10 milyon euro.. gibi. Welt gazetesi başta yabancılar için geçerli olan ve ilk olarak David Beckham bu yasanın uygulayıcısı olduğundan dolayı "bekım yasası" olarak bilinen ve yakında kalkacak olan bu yüzde 24'lük vergi geyiği üzerinden yıldızların pek çoğunun buna bakara kendilerine bir lig seçtikleri üzerine geniş çaplı bir analizi de yayınladı bugün ama ben daha çok Schweinsteiger'da kalmak istiyorum..

Audi Star Talk'a konuştu ve pek eğlenceli şeyler söyledi..



Magath anısı çok iyiydi. Anlaşılması adına kısa bir özet geçeyim ben.

2004 Avrupa Şampiyosına katılım gösterdiği için antrenörden bir bakıma özel ilgi bekliyor zira Avrupa Şampiyonasına katılmış genç oyuncu artık o.. Ne bileyim A takımla antrenmanlar, maça ilkonbir başlamalar filan gibi.. Bir etki bıraktığını düşünüyor Bayern'e yeni gelmiş Magath üzerinde.. Şöyle devam ediyor kendisi:

Sonra onu selamlamak için elimi uzattığımda ise Magath döndü bana ve

'Pardon siz kimsiniz yahu ?'

dedi ;)

Sonrasında tamam dedim kendimi tanıttım ben Bastian Schweinsteiger filan ama asıl güzel olan daha sonra..

..sakatlanmıştım ve on gün yoktum.. On günün sonunda çıktığım ilk antrenmanda Magath tüm takımın Mainz'e gideceğini söyledi ve ben de sordum:

Hocam ben de gelmek durumunda mıyım ?

Magath: Prd.. siz kimsiniz ?

;)))

Güzel oluyor bu Audi Talk Star muhabbetleri.. En baba konular da hep burada konuşulur, sağlam gündem yaratır her defasında..

Jea-Marc Bosman.!



Yeşil Çam hikayelerini aratıyor gibi.. Onun sayesinde futbolcular bir değil iki kazanıyor bugün ve fakat Bosman bugün ne yapıyor ya da tarihe geçen değişime neden olması ona ne kazandırmış haberiniz var mıdır ?

Bugün devletin verdiği 700 avroluk bir yardım ile hayatını geçindiriyor oysa tüm futbolcular kazançlarının yüzde birini bu adama verse bu onun hakkı değil midir ? Futbol tarihinin unutulmazı olmamış mıdır ?

Yarın tam 15 yıl olacak sözleşmesi biten oyuncunun klube bonservis ödemeden transfer yapılabilmenin yolunun açılmasının ardından.. Sözleşme yenilemenin dahi artık yıllık ücretin dışında bir parası söz konusu. Keza Ballack,Deisler,Yıldıray Baştürk gibi bonservisi elinde giden oyuncuların ellerine verilen paranın miktarını da biliyoruz..

Bugün Dzeko gibi Mesut Özil de Bremen'de kalmak zorundaydı Bosman olmasaydı.. Yükselen performansına rağmen artırılmak zorunda bırakılan maaşın nedeni yine Bosman'dır. Bosman aslında futbolcuların heykelini dikmesi gereken adam olması gerekir bir bakıma..

15 Aralık 1995.. Futbolda bir anlamda devrimin tarihi. 1990 yılında Bosman'a klubü FC Lüttich varolandan daha kötü bir sözleşme imzalattırmak ister. Aylık 3500 yerine 880 euro teklif eder. Bosman bunu kabul etmez ve Fransa'nın Dünkirchen takımına gitmek ister lakin sözleşmesi biten oyuncuya klup 600 bin euro bonservis koyar.. Gideceği klup dahil hiçbir takım bunu ödemek istemez ve dava açar Bosman.. beş yıl sürecektir ve sonunda kazandığı sadece tazminat olacak ki o da bugünkü evini almaya ancak yetecek kadar.. Hakkındaki belgesellerden ve bir kaç oyuncu ve klupten yardım alsa da bunlar toplamda çok fazla değildir.

Bugün aylık devlet yardımı 700 euro ile çocuğuna bakmak durumunda kalan adam..

En güzel tanımı da kendisi yapmış: Sanki lotto'daki altı rakamı bilen ve bunu başkasına söyleyen adam gibi hissediyorum kendimi.. Öyle de oldu biraz.!

Neuer ve Bayern.!



lan lan lan.. bu akusativlerden dativlerden hülasa almancadan çektiğimi ne siz sorun ne ben söyleyeyim. Dahası Münih'te geçirdim uzun yılları ve oranın aksanı olan 'bayeriş' de işin içerisine girince..

hos't mi.. derlerdi anlamazdım. benim duyduğum buydu.

..çok sonradan bu zar zor ayrımlayabildiğim kelimelerin toplamının "hast du mich verstanden" cümlesinin yuvarlanmış hali olduğunu anladım. Neyse ki Münih'in içerisinde değil de daha çok köylerinde bu aksan konuşulurdu ki çok sık başımız derde girmezdi. Moral bozucuydu çünkü.. Onca saat dil kursuna git ve sonra bayeriş konuşan iki insana denk gelip 'biz hiçbir şey öğrenememişiz abi' diyerek yıkıl..

Yukarıdaki ilk satır şu: " Bizim yeni bir kaleciye ihtiyacımız yok " Kelime oyunu da yapmışlar..(neuer=Yeni) Habe scho Kraft demek aslında genç yetenek olan kalecilerini işaret ederek "Wir haben schon Kraft" (Bizim zaten Kraft'ımız var)

Konuya dönersek Bayern taraftarı özellikle bugünlerde harika performanslar çıkaran Neuer'i istemiyor zira Neuer fanatik bir Schalke çocuğu.. Yönetim ise aslında sadece muhteşem kaleci olduğu için değil çok iyi verim aldıkları ve performansı kadar kaptanlığı, takıma kazanma hırsını aşılayan karakteri nedeniyle de çok büyük bir iz bırakan Kahn'ın ardılı olabileceğine inandıkları için de Neuer'i özellikle istiyor.. Schalke seneye Avrupa kupalarına katılamazsa giderim diyen Neuer'i tutabilecek midir göreceğiz..

Her şeye rağmen 'neuer gelirse ben giderim' diye haklı bir çıkış yapan genç kalecilerine taraftarın desteği hoşuma gitti.

Mike Hanke ?



Anlamiyorum ben bunu.. Tamam bak ben yazdım sözlüğe filan ilk çıkış yaptığında ve yanıldığım futbolcuların başında gelir Mike Hanke.. Yaş 27 olmuş ve geride bıraktığı hayal kırıklıkların dışında bir şey olmamış futbolcunun her iki günde bir transfer öznesi olarak karşıma çıkmasını inanın hiçbir şekilde anlamıyorum.. Gün geçtikte gerileyen ve sürekli geriye doğru giden bir oyuncunun bugünlerde Türk medyasında ismi geçmesinin arkasında ne var ki ? Almanya'da konu edilmiyor ve daha ilkonbire dahi giremiyor ki girdiği zaman da gol atamayan forvet rekorunu kırmak üzereydi filan.

Takımı Hannover Slomka ile beraber çıkışta ama Hanke ilkonbir oyuncusu bile değil. Son zamanlarda sonradan girip gol attığı oluyor ama blogu yakından takip edenler bilir ki Ya Konan Hannover'e gelesiye kadar bir devre boyunca forvetleri gol atamayan tek takım Hannover olarak çokca işlemiştik.. Kısaca geçen sene düşmeye oynadığı takımında dahi ilkonbirine giremeyecek ölçüde vasat performans sergilemiş bir oyuncuydu filan..

Menajerine baktım hemen.. Stars & Friends GmbH

Pek çok isim çalışıyor içerisinde ve bir tane de Türk var. Mithat Halis.. Arkadaş sağlam iş yapmış bu ülkede. Bakın bu kimlerin menajeri ?

Robert Vittek'in.. Stanislav Sestak'ın.. Marek Sapara'nın.. Servet Çetin'in.. Turgay Bahadır'ın.. Hasan Kabze'nin.. Yüze yakın futbolcunun menajeri ve bir de Misimovic'in..

Mike Hanke yerine Ya Konan olsa olmaz mı ?

Zaten Adnan Sezgin'in işi bu. Kendisine gelen oyuncuları teknik adama (Hagi'ye) gösteriyor ve o da bunlardan bir tanesini seçecektir.

Hanke yetenektir elbette ama bitmiş durumda. Sen burada oynayan oyuncuyu oynatamıyor iken bir zamanların gelecek vaad etmekten öte bir işlevi olmamış yeteneğini 27 yaşında yeniden canlandıracağına inanabiliyor musun ? Uyarayım sizi, bu oyuncunun menajeri size sağlam bir kazık çakmak üzere. Değil Galatasaray, Fenerbahçe.. Antep Kayseri,Konya ayarında bile değil..

13 Aralık 2010

Adnan Sezgin Neden Kovulamıyor ?



Adnan Polat pek çok konuda başarısız olabilir ama bu onun arkadaş hatrına birilerini görevde tutacak zihniyete sahip olduğunu göstermez. Ben onu anlıyorum ya da anladığımı sanıyorum.

Ayrıntılı bir şekilde işleyişi anlatacak değilim ama özet geçmek gerekirse oyuncunun birden fazla performansında teknik adam onu görevden alır iken antrenörün birden fazla kötü maçında ise sportif direktör/futbol şubesi başkanı onu görevden alır. Birden fazla teknik adam ve oyuncu konusunda klup çuvallarsa da yönetim sportif direktörü görevinden alır.

Skibbe,Bülent Korkmaz,Rijkaard ve Hagi'nin yanı sıra Lincoln,Elano,Keita,Nonda,Misimovic ile gidilen yönetilememezlik ya da yanlış seçim sonucu aslında Galatasaray'ın başındaki sportif direktörün görevden alınması gerekirdi.

Altını kalın kalın çizerek belirtmek isterim ki sportif direktörün dışında kimi başarılı ekonomik işler kotaran diğer insanların görevden alınmasından bahsetmiyoruz. İşin olağanı budur. Adnan Sezin ya da X kişisi.. Şirketi mi birleştirdin ? birleştirmeye devam et ve hatta gerekirse ikiye böl, bir daha birleştir.! Riva'dan çok güzel gelir mi elde ediyorsun ? Devam lütfen.. Konumuz bu değil. Ortada çok net kötü bir sportif yönetim söz konusu ve bunun doğal olarak yenilenmesini istiyor taraftar.

Peki neden olmuyor bu ?

Çünkü Adnan Polat'ın yönetimi ile ağzından düşürmediği profesyonel idarenin yakın uzak ilgisi yok.!

Adnan Sezgin Galatasaray'ın sportif direktörü değildir. Şimdi çok iyi biliyoruz ki Gerets'i gönderen ve yerine Kalli'nin gelmesini isteyen insan Adnan Polat. Yüksek ihtimal Skibbe'yi takımın başına getiren Adnan Sezgin ve Rijkaard'ı da Haldun Üstünel.. Bülent Korkmaz da ortak alınmış bir karar.. Hagi de keza Polat/Sezgin ve belki de Hakan Şükür'ün ortaya attığı fikir sonucu.. Belki bu karar alma aşamasında bir kaç isim daha vardır, bilinmez ki ?

Hülasa yönetim konusunda Galatasaray ne yaptığını bilmiyor,karar alıcı konumunda çok net isimler ortada yok. Adnan Sezgin ise bu durumda işbitirici konumunda insan. Kendisine verilen görevi olabilecek en iyi şekilde yapıyor.(iddia edilen bu)

Düşünebiliyor musunuz Adnan Sezgin'in istifasını isteyen taraftar Galatasaray'ın yönetiminden daha profesyonel düşünüyor ve ola gelen başarısızlığın sanki profesyonel bir yönetim anlayışı içerisinde gerçekleştiğini düşünerek ilgili kurulun başındaki insanın kellesini istiyor ve bilmiyor ki aslında yok öyle bir şey..

..dört beş işadamı, arkadaş,avukat şu bu insan kendi aralarında çeşitli kararlar almışlar. Bire bir sorumlu yok ya da işte getirdikleri teknik adamlar, oyuncular..

İşbilmemezlikten ve profesyonel bir yönetici olmadığından dolayı gelen teknik adam gücünün yettiği ölçüde aynı zamanda sportif direktör. Bu insanlar da uygulayıcıları konumundadır maalasef.. Diğer türlü olsaydı üst üste seçilen üç teknik adam başarısızlığı sonrası bir görev değişimi olur ve bu kadar tantana çıkmazdı.

Aynı insanlar aynı şekilde ekonomik kimi güzel atılımlar yaptığından dolayı haksızlığa uğradıklarını dahi düşünebiliyorlar bu yüzden zira karman çorman bir yönetim anlayışı söz konusu.. Velhasıl sevgili Adnan Polat ve dilinden düşürmediği Profesyonel Yönetim birbirlerine çok uzak iki kavram olduğundan dolayı bugün çok net bir şekilde ortada olan başarısızlığın faturası kimseye kesilemiyor..

12 Aralık 2010

Pazar Güzelliği.!

Je veux from fab pruvot on Vimeo.

Çılgın Futbol Kuralları.!



Okudum ve hemen sizi de bilgilendireyim dedim zira gerçekten ilginç. Bu resimdeki pozisyonu hemen herkes bilir. Kuba şu golü atamıyor filan ama soru şu: Tam bu noktada kuba topu kaleye yuvarlasa ve dışarıdaki yedek kaleci, oyuncu ya da taraftar sahaya girip golü kurtarsa cezası ne olur ?

Penaltı ? Kırmızı kart ?

Hiçbirisi..

Sarı kart ve indirek faul atışı ile oyun devam eder. Olmaz demeyin olmuş da kadınlar ikinci liginde..

Holstein Kiel ve Lokomotive Leipzig arasında oynanılan maç içerisinde Leipzig yedek kalecisi Grisseldis Meissner kaleye geçip gole giden topu dışarı çıkarıyor ve ne penaltı ne de kırmızı kart..

Daha başka 'çılgın' kurallar da mevcut ve şöyle ki:

Bir frikik ya da korner esnasında oyuncu kendi takım arkadaşını ittirip kafayı çakıyor, golü de atıyor.. Bu durumda gol geçersiz olur, rakip takım lehine faul verilir. İttirmenin şiddetine göre sarı kart dahi çıkabilir.!

Bu önemli: Savunma oyuncusu rakip oyuncuyu ofsaytta bırakma adına kale çizgisinin dışına çıkarsa; oyuncu ofsaytta kalmadığı gibi kale çizgisinin dışına çıkan oyuncuya da izinsiz sahayı terk ettiği için sarı kart da veriliyor 2008 Avrupa Şampiyonasında Hollanda-İtalya maçında olduğu gibi..

Hakemden izinsiz kaleci ile oyuncu formalarını değiştirsin diyelim. Ve aslında oyuncu olan kaleci formalı futbolcu topu ceza sahasının içerisinde elle tutarsa penaltı olmaz. Sadece izinsiz forma değişiminden dolayı iki oyuncu da sarı kart görür..

10 Aralık 2010

Bundesliga'nın Mourinho'su.!



Mourinho der iken elbette İnter ile yaptıklarından bahsediyorum. Ha$a.. Mourinho ile kıyas olur mu ama anlaşılsın diye derdimiz.. Geniş alanı kullanması, topa sahip olmak istememesi açısından benzerlik kuruluyor.

Slomka ile beraber Hannover yüzde 46 topa sahip olma ile oynuyor. Bu son sıradaki Gladbach ve Köln'den sonra en kötü üçüncü derece. İkili mücadele kazanma oranında ise sonununcu değil de sondan birinci.!! Rakip sahada en çok pas hatası yapan takım.. Keza bugüne kadar en az gol pozisyonu üreten takım Hannover. Tüm istatistiki veriler ligin son üç takımına ancak uyuyor ve fakat gelin görün ki bu ligin maç fazlasıyla ikincisi..

Slomka da kabul ediyor ve biz kötü oynuyoruz ama efektif diye devam ediyor.

Ya Konan süper adam da hepsi de o..

Tüm bu başarı teknik adam Mirko Slomka'ya ait.. Hani şurada Schalke'nin Rijkaard'ını yazmıştık ve Rijkaard'ı da Rutten ile bir bakıma eşleştirmiştik. Şimdi Slomka da Lucescu oluyor bu durumda zira inanılmazı başarıyor kendisi..

Futbolunu seyrettiğiniz zaman sinir krizleri geçiriyorsunuz resmen.. Haftaya bu takım Nürnberg'i de yener ligi ikinci bitirir, hepten delirirsiniz.. O denli rahatsız edici..

Barça'yı Bırak St.Pauli'ye Bak.!



Barça maddi kriz sonucu forma reklamı aldı ya.. oy anam oy.

Barcelona'nın gögüs reklamı almak zorunda kalmasını Türkiye'de Barça'yı geçmişinden ve her şeye rağmen bugünkü duruşundan dolayı ayrı bir yere koyanlara kimileri nanik yapıyor, 'bak gördün mü' diyor.. Adamlarda borç üst seviyede ve kurtuluş için bir 'değerini' pazarlama yoluna girmişler.. Görülecek bir şey yok aslında.. Belki şunu görmüşsünüzdür siz: Yıllarca ellerinin altındaki 165 milyon euro'yu reddetmiş bir takımdır.. Bir milyar avronun üzerinde bir parayı sizin 'yok birbirimizden farkımız' diye susmayıp aynı şeyleri günde yirmi kez dile getirip kafa ütülediğiniz dönemde bu takım reddetmiştir, şimdi peki algılayabildiniz mi ? E hani fark yoktu ?

Bugün farkın azalması konusunda yorum yapıyorsun. Barça formasına reklamı aldı mı senin için bir 'değer' olur ama almadığı onca yıl boyunca bu konu gündeme getirilince de bu değeri kabul etmezdin. Bugün sevinerek kendi çapında bir değişimi/dönüşümü ortaya serip farklılaşmayı işaret ediyorsun ama dün o 'farkı' görmemek için kırk takla atıyordun. 165 milyon euro belki biraz sizin de gözlerinizi açar..

Sen Raul'den o 4-2-3-1'den diğeri Mourinho'dan bir diğeri renklerinden, formasından e bir diğeri de geçmişinden az çok siyasi kimliğinden, neden batıyor sana bu sonuncusu ?

Benim futbolunun dışında eylemlerden ve kimliğinden dolayı sempati beslediğim takım St.Pauli'dir. Futbolu sevmeseydim, ömrü hayatımda tek bir maç izlememiş olsaydım dahi St.Pauli'yi yine bugünkü gibi severdim.. Canınız sıkılır da geyik yapmak isterseniz elinizde malzeme olsun da biraz daha aklı başında yorumlar yapıp güzel kanıtlarla buraya gelesiniz diye size bir değişim örneği sunayım ben zira bu takım son dönemde Barça'dan daha büyük değişim geçiriyor.. Örneklere geçeyim hemen de siz de tekrardan kurtulun artık..



Millerntor bölüm bölüm yenileniyor. "Eskiden" en önemli farkı VIP Locaları yoktu, herkes her yerde eşitti.Ve fakat buraya kadar.. Resimde gördüğünüz bu yeni yapılan VIP localarını kiralayan kurumları görüyorsunuz. Orta sırada sağ sonda duran ableme dikkatlice bakınız..

St.Pauli gece kluplerinden Susis Show Bar..

Bir locayı kiralamış ve bakın seksizme karşı amansız bir mücadele veren taraftarın klubünün maçlarını yirmi tane misafirine nasıl izlettiriyor ?



Böyle.. Daha rezil fotolar var da neyse.

Bu bir yenilgi mi ? Kesinlikle. 2010'a kadar dayanabildiler. Yeri geldi bölgesel lige düşmeyi göze aldılar. Kurtarabildikleri stadın ismi oldu zira bunu tüzüğe geçirdiler, Millerntor'un önüne arkasına bir marka ismi gelmeyecek ama belli mi olur o da yakında değişebilir.. Geçenlerde tükkanın işletmeciliği konumundaki insan sponsor bulmakta çok zorluk çektiğini, tüm bu değerlere ters düşmeyecek markalardan gelir elde etmenin zorluğundan bahsediyordu.. hatırlarsanız geçmiş zaman içerisinde Maxim dergisini seksist bulan taraftar protestosu nedeniyle geri çekmek zorunda kalmıştı ve fakat buraya bir sınır getirilmedi maalasef..



Kar kış demeden bu locayı ve elbette içeriğini, striptizci kızlar eşliğinde maç seyredilmesini protesto etmeyi sürdürüyorlar ama sanırım yapabilecekleri çok fazla bir şey yok.. Zira o locanın içerisinde kimin neyi nasıl yaptığını artık klup sorgulayamaz. Taraftar bu resimde gördüğünüzdür ama durum da bu maalasef..



St.Pauli uzunca bir süre endrüstriyel futbola karşı durmak için sembolik açıdan elektronik bilboard'a karşı oldu ve uzunca bir süre goller olduğunda skoru elle değiştirilen ilan tahtasına sahip idi ve fakat nereye kadar ? 2007 yılına.. Şimdi başka..

2007'de değiştirdi diye o zamana kadar yaptıklarının anlamı yok mudur ? 2010'da Barça reklam aldığında bitiyor mu her şey ?



yok öle bi şey...