24 Aralık 2010

Her Yerde Kar Var.!



Bembeyaz lan dışarısı.. Acaip içimden geldi bak.. Hastasıyım da bu kayıtların..

Istanbul'a alalım sizleri.!



Hamit & Braafheid..

Her ikisi de her an bir yerlere gidebilir durumdadır. Yalnız soldaki bir daha yanlış transfer yaparsa soluğu kilisede de alabilir,Papaz olabilir. Yakışır..

Dortmund Çiftleri.!



Nuri ve Tuğba çifti ile başlayalım.

Bazı insanlar Nuri'nin zorla evlendirildiğini filan dile getiriyorlar. Mallık böyle bir şey olsa gerek.. Adam hala daha her golden sonra eşine kalp işareti yapacağım diye çabalıyor. Sevgili Eşi Tuğba burada biraz potansiyelinin altında bir görüntü vermiş zira gayet de güzel bir kız.. Olsa olsa Tuğba zorla evlenmiştir Nuri ile diyeceğim ama Nuri bu yahu..



allam yarebbim.. Adamın ismi güzel, kendisi güzel, futbolu güzel, yanındaki hatun güzel, Dortmund lider... Her şeyi bir anda vermek durumunda mısın hep ? Bak sonra Dortmund küme düşer, sakatlanırsın, yüzüne kezzap dökülür, sevgilin terkeder Hummelsssss.. dünya böyle, şimdilik tadını çıkar diyorum...



Weidenfeller... lan ne oldu bunlara ? Normal koşullarda alman futbolcular ve çirkin hatunlar yan yana olurdu ama.. Weidenfeller müthiş bir performans gösterdi tamam da bu kaleciliğinden daha güzel bence..

Bu devreki performansına yakışır bi güzellik..



Owomoyela ve kuaför olan sevgilisi Josepa.. Aynı zamanda hamile kendisi. Şunu bilir, şunu söylerim: Kadınsılık konusunda kuaförlerin eline kimse su dökemez. Kuaförlere karşı sempatim bir hayli fazla.. lakin Owomoyela'nın ne dönem kuaföre ihtiyacı oldu onu kestiremiyorum işte.



Hala adını yazamam ve ben de herkes gibi Kuba diyorum ve çok güzel bir isim bu. Blaşinovmkasdaksldlka nasıl bir isimdir o yaa ? Kopy paste ediyorum: Blaszczykowski.!

Kuba ve eşi Agata. sevgi, aşk filan çok önemli şeyler ama ben 6,5 verdim. Kötü değil kesinlikle...



Bir isim yazma zorluğu da burada mevcut. Deniyorum: Lukasz Piszcsek.. olmadı. Doğrusu Piszczek olacak. Sabır..

En kötüsü bu olsun değil mi ? Peki en güzeli ?



tartışmasız..

Güzeller çok ama eskiden böyle miydi ? Dönemin en gözde futbolcusuna bir göz atalım.



Loddar bir başka yeminle. Keşke bi yirmi yıl daha oynasaydı..

Yaa yaaa... Hayat işte.

Christian Fuchs.!



Çokca zaman sevdiğim klube hayalimde transferler gerçekleştiriyorum ben.. Henüz bir isim belirlememiş iken önce metodoloji üzerine kafa yoruyorum mesela..

Kimi Türkiye Süper Ligine transfer ederim ?

Bundesliga'nın, Premiere Ligin ya da La Liga'nın büyük takımlarının gözden düşmüş sorunlu yıldızlarını ya da büyük liglerin küçük takımlarının yıldız futbolcularını.. Şimdilik bu iki seçenek ile sınırlı tutalım. Bu ikisinden bana ikincisi daha cazip gelir aslında zira ikincisinin aslında birinci şıkka dahil olma ihtimali dahi vardır.

Bayern'den ancak aynı bölgede birden fazla yıldız olduğuna inandığınız oyuncuyu alabilirsiniz ama onun dahi piyasası fazla olduğundan alımı çok güçtür. En basitinden Hamit kötü olduğu için değil Ribery ve Robben'den dolayı kadroya giremiyor ve iyi bir transferin öznesidir ve fakat Atletico Madrid de onu ister gibi.. Ama Mainz, Freiburg, Gladbach gibi takımlarda parlamış olan futbolcuyu belki büyük kluplerden önce alabilirsiniz aslında..

Örnek: Bu devrenin en iyi sol kanat performansını göstermiş Christian Fuchs..

Amerikan Güreşi hastası ve evinde yılan besleyen Avusturyalı futbolcu 1986 doğumludur. İleri-geri çalışır, frikikleri dahi vardır ki ortaları haliyle iyi keser.. Oyun zekası, hareketliliği ve elbette bek olamayacak kadar fazla olan top tekniği.. Bunu Türkiye'den görüp üzerine düşebilmelisiniz aslında.. Satış opsiyonu ile beraber Bochum'dan aldı Mainz ve eğer olur da bu oyuncuyu almazsa mutlaka transfer edin derim ben...

Bu devrenin en güzel sol bek performansını gösteren Christian Fuchs'dur.

Hugo Almeida Transferi.!



Hugo Almeida sonunda Beşiktaş'a geldi.

Scolari Portekiz Milli takımın başında iken hakkında Avrupa'nın en iyi forveti olabilir diye görüş belirterek onun potansiyelini övdü ve bu potansiyel onun peşini hiç bırakmadı. Kimse ona 'kötü futbolcu' diyemedi, potansiyelini kullanamıyor diye baktı hep. 17 yaşına kadar olan bölüm dünya çapında bir yıldızın doğuyor görüntüsünde olsa da yakından takip edebildiğim Bremen dönemi pek de öyle olmadı.. Şu son devreyi saymazsak istikrarsızlığın sembolü olmuş durumdadır. Hattrick yaptığı maçın ardından saçınızı başınızı yoldurtacak golleri kaçıran adamdır Almeida.. İşte bu yüzden pek çoklarına göre ya overrated ya da underated.. Ortası yoktur onun.. Üç gol atar ya da beş tane yüzde yüzlük gol kaçırır. Böyle bir adam..

Potansiyeline baktığınız vakit dünya çapında bir forvet olabilecek iken bugün geçen dört yıl içerisinde Bremen'in birinci forveti dahi olamayışının içeriğine bakmak gerekir. Bu aradaki farkı doğuran futbol özelliklerine yakından bakalım. Öyle bir şey ki Almeida; onu çok iyi yapan özelliğinin yanında mutlaka onu işlevsizleştiren bir başka olumsuz özelliği mevcut.

Şöyle bir şey:

O 1.91 boy ve 90 kilo ile inanılmaz güçlü ve mücadelesi üst seviyede bir futbolcudur. Fiziğine göre baktığınız vakit inanılmaz hızlıdır ve fakat buna rağmen driplingi yoktur.Şut tekniği olabilecek en iyi seviyede ve fakat bundesligaya göre vasat olan top tekniği onun üzerine yöneltilen eleştirilerin başında gelir. Takımı ve kendisi çok fazla pozisyona girecek/sokacak kadar ateşlidir ve belki bu yüzden tam da o gol anı öncesi soğukkanlılığını koruyamaz. Çektiği şutun şiddetini ayarlayamaz. Çok fazla gol kaçırmasının temelinde gol vuruşu öncesi gerekli olan sakinliğe bir türlü kavuşamaması yatar. Soğukkanlı olamayışı en az zayıf tekniği kadar eleştirilen diğer eksikliğidir onun. Tam anlamıyla bir konsantrasyon sorunu vardır diyebiliriz. Kafası vardır ama kafa golleri çok yoktur. Daha çok yanında bulunan ve belki de bulunması gereken ikinci bir golcüye ya da dışforvetlere pozisyon hazırlama görevini iyi yapar zira gol vuruşu öncesi huzuru bulamadığı gibi kafa toplarına hakim olsa da zamanlamasında sorun yaşar. Aslında bu kusurlarının nedeni olan 'kalpten oynaması' aynı zamanda Bremenlilerin onu diğerlerinden farklı görüp sevmesine de neden olmuştur ve bu anlamda Beşiktaş kendisine yakışanı transfer etmiştir. Ernst-Hilbert-Almeida varsa o takımın her zaman son ana kadar umudu da vardır diyebilirim..

Soğukkanlı olamayışı, kafa toplarında zamanlama hatası yapması,vasat top tekniği (Bundesliga için) ve oyun zekasının yeteri kadar iyi olmaması onun en önemli eksiklikleridir.

Sürekli pozisyona girebilme, kafasıyla çevresine pasör rolünü üstlenmesi, hızı ve çevikliliğinin yanı sıra dünyada çok az futbolcuda olan sol ayağı ile çektiği şutları, golcülüğü, mücadeleci ruhu ise artılarıdır.

Bremen'in belki ilkonbirine sürekli girememiştir ama geçtiğimiz yıllarda bu takımın en iyi jokeri olmuştur. Sonradan girip attığı goller, doksan dakika boyunca oynadığı maçlardan daha fazladır diyebilirim. Bremen'deki Joker Performansı Real Madrid seviyesindedir ki Mourinho bunu bile düşünmüştür.



Son altı ayda ise Almanya'nın en fazla gol atmış yabancı futbolcusu olan Pizarro'nun sakatlanmasıyla sürekli forma şansı bulmuş ve belki biraz da bu takımdan gitmeyi kafasına koyduğu için yaşadığı içsel rahatlama sonrası gollerini takır takır atmıştır. Bremenin ilk devre boyunca sakatlıklardan kurtulamayan Pizarro'nun yokluğunda umudu olmuştur. Sene başında seviyoruz ama birinci forvetimiz de olamaz, satılabilir denilir iken bugün üstelik bu fiyata satılmasına neredeyse bütün bremenliler tepki koymuş, üzülmüştür. En az 5 milyon euro edebilecek bir yetenek olarak görülüyordu.

Querasma'da olduğu gibi burada ona istikrar kazandırılırsa 26 yaşında oyuncu ileride bir transfer daha yapabilir. Şöyle derler: O girdiği pozisyonların yüzde ellisini atsaydı bugün Madrid'de oynuyordu. Golleri kaçırması onu beceriksiz bir golcü olarak algılanmasına neden olmasın zira öyle beceri isteyen golleri atar ki diğerlerinin kaçırılmasını daha çok aceleciliğe ve soğukkanlı olamayışına bağlarlar ki görüntü de bunu onaylatır size.

Takıma hangi dakikada ne şekilde girerse girsin o her zaman mücadeleye hazırdır. Son bir dakikada on dakika fark etmez, kesinlikle sonuna kadar bastırır, golü kovalar. Zaman zaman defansa da yardım etse de genel anlamda takım savunmasına katkı yaptığı pek söylenemez.Kendi topunun ya da pozisyonunun peşindedir daha çok ve burada ikili mücadekeye girmektek, savaşmaktan çekinmez. Yer yer top alamadığı vakit ya da başarısız olduğunda küser, kendisini yere atar, o başarısızlığı başka bir şeyle kapamaya çalışır lakin çabuk toplarlanır, iki kere olmadıysa üçüncüyü de yaratma peşindedir. Onun bu istekliliği taraftar ile arasını hep iyi tutmasına neden olur. Hızlıdır. Bundesliganın sadece en erken iki golünü atması değil aynı zamanda elli saniyede iki gol atmasıyla da rekoru kırmıştır. Bu adam ritmini yakaladığı vakit Avrupanın en iyi golcüsü kıvamında goller atar, takımı sırtlar ve fakat kaç maç ?

Bobo ile farkı:

Aslında Bobo ile çok daha iyi bir ikili olur Pizarro ile olduğu gibi. Şunu unutmamalısınız: Bobo ile iki pozisyona giriyorsanız Almeida ile bu beş olacaktır ama Bobo çokca zaman bunlardan en az birisini atar iken Almeida ise bazen birisini ama bazen de fazladan yarattığı pozisyonlar dahil hepsini kaçırabilir. Bobo'dan yetenek konusunda değil daha çok onu belirli bir düzeyde sürekli kılması açısından farkı vardır. İstikrar sorunu kısaca.. Şut tekniği konusunda Bobo'dan iyi iken top tekniği, golcülüğü topla beraber hareket etme konusunda Bobo daha iyidir Almeida'dan.. Potansiyel açısından (belki) Almeida Bobo'dan daha iyi ya da eşittir ve fakat o potansiyelin sahadaki işlerliği açısından Bobo çok çok daha iyidir.



Taktiksel açıdan nerede ne şekilde oynamalıdır ?

Bu çok tartışılır ama benim görüşüm bu konuda çok nettir. O çok güzel bir merkez forvettir. Sadece ceza sahası içerisinde o topu gögsüne alıp önüne düşürmesi nedeniyle dahi bu bölgenin dışarısına çıkarmam. Özellikle takımınızda kanat akınları olur, ortalar sağdan soldan gelirse Almeida da parlayacaktır. Hücumun çalışmadığı durumlarda ise oyunu yukarıdan oynanması ve burada da basit goller atılmasını da sağlayacaktır zira elli metreden gelen topu gögsüyle çok güzel yumuşatır, önüne alır ve sonrası ise o günkü konsantrasyon durumuna göre değişir. Kenarda kaldığı vakit Podolski'nin vasatı olacaktır Thomas Müller'den ziyade.. Dripling yeteneği 'bana göre ' yoktur ama buna rağmen kenarda da oynayabilir, sert şutları ve mücadelesi ile orasın işlevselleştirir bir şekilde lakin en iyi verim alındığı dönemler ise hep çift forvetli sistemde gerçekleşmiştir. Gerek Pizarro gerekse de Rosenberg/Sanogo ile beraber genelde güzel işler yapmıştır. 4-4-2 ya da 4-4-1-1'in adamıdır. 4-3-3 ve 4-2-3-1'de ise "ben" olsam merkez forvete yerleştirirdim..

Kenarda değil de merkezde oynaması gerekliliğinin bir başka nedeni çok fazla seçeneğin olduğu yerde oyun zekasının eksikliğinin onun yeteneğinin önüne geçeceği nedeniyledir. Kalenin dibinde olduğunuz vakit aslında çok fazla seçeneğiniz yoktur ve bunların hepsini bu adam güzel bir şekilde yapar ve fakat dışarıya aldığınız vakit mental eksiklik yetersiz tekniği kadar sorun yaşatacaktır.

Almeida, Ernst kalitesinde bir adamdır ama Ernst'in tam da zıttında yer alır. Ernst'i büyük futbolcu konumuna getiren o yeteneğini sonuna kadar sahaya yansıtabilmesini ve hemen her maç aynı şekilde takıma hizmet edebilmesidir ama burada tam da bu eksiktir. Ernst istikrarı yoktur ama bir anlamda o kalite mevcuttur. Beşiktaş'a değil de Valencia'ya ya da Aston Villa, Lazio'ya gitse şaşırmazdım lakin ona istikrarı kazandırmak gerekir.

Dil Problemi:

Almeida çok sevilmesine rağmen belki de en önemli kusuru almanca konuşamamasıdır ki dört yıl kaldı bu ülkede.. Öyle ki bazen teknik adam Schaaf'ın talimatlarını yeteri kadar anlayabiliyor mu diye taraftar endişe ediyordu. Schuster'in portekizceye yakın bir dil olan ispanyolca konuşabilmesinin yanında portekizce konuşan oyuncu sayısının fazlalığı ona Türkiye'de güçlü fiziği kadar yardım edecek diğer önemli etkenlerdir. Belki de farklı bir Almeida'yı doğuracaktır.

Hazır mı ?

Hilbert konusunun tersi burada söz konusu. Hilbert gün geçtikçe düşen performansın sonunda Beşiktaş'a gelmiş iken Almeida belki de en iyi performansını gösterdiği yerde transfer oldu sözleşmesinin biteceğinin de etkisiyle.. Bu yüzden buraya hazır ve çok formda geliyor. Son altı ayına bakarak yukarıdaki olumsuzlukların pek çoğunu silebiliriz. Hilbert kötü başladı ve iyiye doğru gidiyor ve Almeida'da ise tersi mümkün..

Gol Ortalaması ?

Biraz aldatıcı bir durum söz konusu aslında. Çok gol kaçırdığını söyledik ama kendisinin çok fazla pozisyon yarattığını da unutmamak kaydıyla.. Şöyle ki Bundesligada 117 maç yapmış ve 41 gol atmıştır. ortalamaya vurmayın hemen, şöyle bakın: 117 maç aslında 10530 dakika demektir ve fakat Almeida aslında 6371 dakika görev almıştır. Bu aslında 70 tane 90 dakika yapıyor. (70 x90 =6300 dakika) 41 gol de bu açıdan çok da düşük bir ortalamaya neden olmaz.. Sürekli girip çıkmasının etkisiyle maç sayısını fazlalaştırmıştır ama aldığı süre aslında maç sayısı ile görülemez.

Tavsiye

Onu yer yer çok önemli golleri kaçırabilecek ama bunun dışında o pozisyonları da yaratabilecek golcü olarak düşünüp biraz gol kaçırmasına izin verin, rahat bırakın. Belki Bremen'de hiç bulamadığı sürekli ilkonbir şansını burada bulursa herkesin beklediği o potansiyelini Beşiktaş formasıyla açığa çıkarabilir. Kimileri beceriksizlik ve yeteneksizlikten dolayı gol kaçırır ve fakat Almeida daha çok başka nedenlerden ve taraftarın ona göstereceği sabır varolan sorununu halledip müthiş bir gol ortalamasına sebebiyet verebilir.. Almeida her şeye rağmen sürekli takıma faydalı oluş bir isimdir, bir gün iki gün kaçırıyorsa üçüncü gün sizi kurtarmıştır. Kötü futbolcu almadı Beşiktaş ve markasına yakışır bir isimdir, bundan emin olabilirsiniz.

Kar-Zarar Transfer.!

Eğer bu rakamlar doğruysa;

Sözleşme: 3.5 yıllık.

Bonservis: 2.3 Milyon €

Yıllık maaş: 2.7 Milyon €

Çok doğru bir hamledir. Bremen ona 2.7 milyon verebilmesi için 4 milyon üzeri maaş vermesi gerekir ki bunu alan o takımda sadece Frings ve Pizarro'dur, diğerleri için bu rakam mümkün değildir ve fakat altı ay sonra bedavaya gidebileceği nedeniyle 5 değil de 2,5 milyona bonservis işini bitirmiştir. Bonservisten kırptığını maaşına eklerseniz zarar etmediğiniz açıktır ve hatta potansiyelini açığa çıkardığınız vakit bir transfer daha yapabilir..

23 Aralık 2010

Schweinsteiger İtirazı.!



yaklaşık beş dakika sürdü. Peki kime ve neden ? Anlatalım.

Dışarıdan eve geldiğimde maç 2-2 idi. Klose'nin golüyle 3-2 öne geçti Bayern ama Stuttgart 2-0'dan gelmiş ve oldukça dirençli.

Kupa serüveni, tek maç, eleme usulü..

derken sarı kartı olan Boulahrouz Schweinsteiger'e sert giriyor, ikinci sarıdan kırmızıyı yiyor ve başlıyor Schweinsteiger hakeme itiraz etmeye..

beş dakika sürdü ve neredeyse hakem sarı kartını geri alacaktı. Oysa Bayern'in turu geçtiği skor rahatlığı yok ki arkasından on kişi Stuttgart beraberliği dahi yakaladı.

Kırmızı kart çıktığında maçın 67.dakikasıydı..

" Bana faul yaptı ama sarı kartlık derecesinde değildi, onu kırmızıdan kurtarmak istedim ama olmadı "

Şakadan biraz itiraz yaparsın ama bu kadar uzun süre diklenerek rakibin kırmızı kartını hakeme geri aldırmak için mücadele vermesi..

Başlarda ısınamamıştım ben bu oyuncuya ve fakat sonrasında hem futbolunu hem de adamlığını üst seviyeye taşıdığından olsa gerek başka bir seviyorum.. Helal Olsun.!

22 Aralık 2010

" 1 "






Neyin biri ? İlişkinin birinci yılı.. Bir şekilde kutlanmalıymış filan.. Şöyle bir baktığınız vakit bu günler hiç bitmiyor. Birinci haftayı, 25.gününü kutlayacak kadar psikopata bağlamışlardan bahsetmiyorum olağanı dahi çok yorucu.. Doğum günüdür, birinci yıl ve arkasından sevgililer günü derken liste uzayıp gidiyor..

Bunların benim için hemen hepsinin bir anlamı yok aslında ama güzel şeylere bahane olması açısından sesimi de çıkarmam, gerekeni de mümkün mertebe yapmaya çalışırım. Birinci yıl olsa ne olur onuncu yıl olsa.. Ama işte bir yemek yeriz, daha fazla vakit geçiririz ve sonucunda 'kötü' bir sonuç doğurmuyor. Lakin bunların hatırlanması ile ilişkiye verilen değerin bir tutulması beni çileden çıkarmaya yetiyor da artıyor.

Dünyanda en çok sevdiğim insanın doğum gününü hatırlamayabilirim ve bu benim sevdiğim insandan ziyade doğum günlerinin içeriğine yaklaşımımla ilgilidir. Bu gerzekçe anlayıştan lütfen vazgeçelim artık. Kutlama olsun, daha fazla yemekler, hediyeler eyw.. Ama şu değerı kimi günlerin hatırlanması üzerinden görme saçmalığından uzak duralım. Seni seviyorum cümlesi olmadığı zaman sevgiyi algılayamayacak öküzler için üretilmiş olduğunu düşünürüm.

Uzatırsak eğer bu gibi simgesel bazda değer ya da sevgi belirtgeçlerinin kimilerinin işine geldiğini de söylemek isterim. Seni Seviyorum'la insan severler, ilişkinin 20.haftasının kutlanması ile değer gösterirler.. Geride kalan onlarca günün içerisinde göserilen hal ve tavırlar ise analiz için yeterli değildir zaten... töbe töbe..

Bir de anlaşılamıyorsunuz aslında. "Hiç taviz vermiyorsun " ya da bazen yeteri kadar fedakarca bir tutum sergilenmediğine dair eleştiriler filan.. Şimdi desem ki eşe dosta bugün Galatasaray Antep kupa maçını seyredemeyeceğim .. Ne oldu kim öldü derler... Ama bakın bugün Antep maçından tutun da Skibbe'min Aachen ile yapacağı kupa maçından, ilk raundu 5-3 bitmiş Stuttgart Bayern maçının rövanşına kadar hepsini seyretmeyeceğim..

Karşılığında ne olacak ? Şu:

Alt tarafı bir maçı kaçırdın diye...

Böyle böyle insanlar kaderin kurbanı olup yıllarını tek başına bir yerlerde geçiriyorlar..

"kalabalık içinde yalnızlık"



..kalabalik' ve 'yalnızlık' kavramları, birbirinin zıttı olarak algılansa da, aslında 'kalabalık' kimi zaman yalnız olduğunuzu size hissettiren, yalnızlığınızı belirginleştiren en önemli etkendir. Dağını kaybetmis ceylan sürüsü, kalabalığına ragmen yalnızdırlar. Ülkesinin ya da bireysellestiği toplumun dışında yaşamak zorunda kalan birey, kalabalık içerisinde yalnızdır. Köyünden büyük şehre giden insan, kalabalığın içinde yalnızdır. Sizi vareden, o ana kadar ihtiyaç duyduğunuz nesnelerden ayrı kalmaktır yalnızlık. Bütünleştiğiniz, zamanla bir parçanız olan ve olmadığında eksildiğinizi hissettiren şeylerdir. Anlasılamamaktır. Kimi zaman bir insan ile giderdiğiniz bu duygunuzu binlerce insan ile gideremeyebilirsiniz. Aynı zamanda tek basina dağ evinde yaşayan, bu sekilde kendini gerçekleltiren insan, o evden çıkıp insanlar arasına karıştığı anda kendisini yalniz hissedebilir, eksik hissedebilir, dağ evinde olmak, yalnızlığını giderebilir gibi.. kalabalık ile yalnızlık, birbirileri ile önüne herhangi bir sıfat konulmadan ilişkisi olmayan kavramlardir. Sizi anlayan insanlar sürüsü ile kalabalık arasındaki fark büyüktür. 30 hanelik birbirine yeten bir köyden Çin'e goc etmek durumunda kaldığınız anda; yalnızlık hissine kapilacaksınız. üstelik, kalabalık ile hissedilen yanlızlığın miktari dogru orantıda ivme kazanacaktır gibi..

#zamanında sözlüğe yazmışım ama bugün ne kadar doğruymuş bana dedim.

Ordan Burdan..!



Eğer vaktim olsa sadece Van Gaal'in basına karşı takındığı tavırlardan oluşmuş bir kitap ve en az beş tane de sitcom çıkarırdım.. Ekstra bir ilgi olması gerekir buraya..

Burada tenis maçında izleyici olarak gördüğünüz Ribery saha içerisinde daha fazla özgürlük istediğini belirtir iken Van Gaal'in ona olan cevabı şudur:

'Eğer daha fazla özgürlük ve tek başına oynamak istiyorsa gitsin Tenis oynasın. '

Hak veriyorum Van Gaal'e. Çünkü bu takımın baskıyı kurmasının ve topa sahip olmasının temel nedeni saha içi yerleşimin muazza olmasıdır. Değişen koşullara göre takımın her bireyinin olması gereken doğru yerde her zaman bulunmasıdır. Bakın Skibbe de bunu çok iyi başarır.. Ne Frankfurt Bundesligada ne de Bayern München şampiyonlar liginin maçları dahil herhangi bir yerde içerisindeki oyuncuların yeteneğinden bağımsız bir şekilde rakibin baskısına boyun eğmiş aciz bir görüntü sergilememiştir .. Sadece yeteri kadar efektif olamamışlardır kimi yeteneklerin sakatlanması sonucu sahada olmadığı vakit.. Ribery de Robben de kenarda verilen görevin dışarısına bu yüzden çıkamaz ki çok büyük güçtür bu..

Ülkemizde ise bu baskı daha çok presle sağlanıyor, birinin diğerinden çok daha fazla koşması, etmesi sonucu.. oysa Van Gaal gibi bunu saha içi yerleşim ve doğru oynama noktası ile başarmaları gerekiyor .. Zira bunu ömrü çok fazladır ve içeriye girip çıkan oyunculardan bağımsız baskı garantidir.



Arkadaş gülüyorsun çünkü hak ediyor bunu İdrissou.. Hikaye şöyle bak..

Geçen sene Freiburg takımında güzel işler yapıyordu bu adam ve hatta Magath bunu almak istiyordu ama bana sorarsanız bugünkü Cisse gibi sistemin büyüttüğü golcülerden birisidir. Dahası teklifler filan gelince düşme potasında gezinen Freiburg'a yönelik tavrını koydu. Berlin maçı sonrası soyunma odasında şunları söyledi takım arkadaşlarına:

'eeee yeter be sizle düşme korkusu yaşayacağıma gidip Şampiyonlar Liginde oyanayacağım ben ' dedi ve gitti Gladbach'a.. Bu sözleri yüzünden o dönem yedek bırakıldı zira isteksizliği de vardı. Kendini diğerlerinden ayırıp farklı yere koydu filan..

Bugün bir bakıma aşağıladığı Freiburg ligin beşinci sırasında iken kendi takımı ligin son sırasında düştü düşecek konumunda ve haliyle Freiburglular Gladbach maçında eski oyuncularına takıldılar.. Pankart astılar.. Tabelayı tersine çevirirsen Şampiyonlar Ligine kesin gidersin gibi bir şey ama bununla yetinmediler ve 3-0'lık galibiyetin de verdiği keyif ile şarkı söylediler..



Sözleri " Idrissou spielt Champions-League auf PS3, die ganze Nacht, von zwölf bis acht."

Meali: İdrissou pileyşiteyşinde şampiyonlar ligi oynuyoooooor bütün geceeeeee 12'den sekize kadarrrrrrrrrrrrr

hak etti bunu ;)



Wesley gelmeden önce hakkında çok bir fikrim yoktu. Bremenseverler olarak biz bir forvet arkası diegovari bir on numara bekliyorduk.. Arkadaş adamın ilk beş maçını seyrettim, inanamadım. Bildiğin iki yönlü brezilyalı orta saha. İki yön biraz az olur, sekiz yönlü diyelim buna biz. Geriye geliyor, basıyor, top alıyor veriyor ve ihtiyaç durumunda diegoluğa soyunuyor, forvet arkası oluyor..Ortanın sağında solunda ve hatta utanmasa sol bek sag bek.. oy anam oy.. Bremen'in başarısız olduğu ilk yarı performansına rağmen parlayan bir yıldız olmayı başarmıştır bana göre.. Bakın Schaaf onun çok yönlülüğüne ilişkin ne diyor:

' elleri maalasef küçük.. öyle olmasaydı kaleye de geçirmeyi düşünüyordum ben onu.. "



Thomas Tuchel'in rotasyonların biliyorsunuz artık.. 11 milyonluk Schürrle uzunca bir süre sonradan girip galibiyeti getiren golleri atsa da yedeklikten kurtulamadı ve sonrasında Holtby de.. Daha ligin başlarında Holtby Köln maçında Schürrle yerine ikinci yarı girip iki gol birden atarak takımını galibiyete taşımıştı ve sonrasını ise şöyle anlatıyor:

' Hocam bana geldi ve haftaya yine yedek bekleyeceğimi söyledi.. Bunun sadece bir ironi olduğunu düşünmüştüm "

Oliver Kahn ve Magath Sistemi.!



Kahn Doppelpass programına çıkmıştı pazar günü ve ilginç analizleri vardı. Özellikle Magath sistemi üzerine söylemleri dikkat çeker iken diğer yandan benim burada klup yönetimi üzerine dile getirdiğim profesyonelliği bir adım daha ileri götürmesi de oldukça önemliydi. Hepsine değinmeden önce diğer tüm futbolcu eskilerinden oldukça farklı bir adam olduğunun altını çizelim. Dile getirilen kelimeler, kurulan cümleler sporun bilimselliği üzerinedir daha çok ve dinlenesidir.

Pek çok futbolcu eskisinin kitabını okudum ama Kahn'ın yazdığını diğerlerinin hepsinden ayırmak gerekir. Dürüst olmak gerekirse rahat bir şekilde sözlük kullanmadan okuyabileceğim bir kitap değildi onun yazdığı.. Başarıyı on farklı kategoriye indirgeyerek bir bakıma felsefi bir dille formüle ettiği kitabın içeriğinden farklılığını çok açık bir şekilde ortaya koyuyordu. Bugün Bayern'den Schalke'ye, Köln'den Gladbach'a kadar her takım onu menajer olarak istiyor ve fakat henüz o kendisini bu konuda yeterli görmüyor ve şunu diyor özetle:

"..profesyonellik burada eksik.. Futbolcu eskisinin belirli bir eğitim almadan bu gibi yerlere sıçrama yapması doğru değildir. Burada tecrübe her zaman size yetmeyebilir dolayısla kluplerin bu insanlara ancak belirli bir eğitim sürecinden geçtikten sonra görev vermesi gerekir ve bu açıdan tam anlamıyla bir profesyonel yönetimin olmadığını söyleyebiliriz.."

Magath ve sistemi derken siz bunu gereğinden fazla otoriter teknik adam olarak da algılayabilirsiniz.

Kahn bu sistem içerisinde Magath ile beraber uzun yıllar çalıştığını belirtir iken uzun vadede bu sistemin başarı getirmesinin mümkün olmadığını söylüyordu. Profesyonel futbolcular bu baskıyla bir- bir buçuk yıl çalışabileceğini ve fakat sürekli baskı üreten bu sisteme futbolcular ne kadar süre katlanabilir ? Baskıyı biraz açıkar mısın sorusuna istinaden futbolcunun burada kendisine çok az vakit ayırabildiğini ve sürekli olarak 'Antrenman ne zaman ? Yanlış bir şey mi yaptım acaba ? Her şey doğru mu? ' gibi sorularla kendi üzerinde baskıyı daha da fazlalaştırarak toplamda takımın olumsuz bir etkiyi büyüttüğünün üzerinde duruyordu.

Bugün diyor Kahn Bundesligada başarılı olanlara baktığınız vakit başta Mainz diyor zira orası antrenör odaklı bir gelişim sürecinde ve takım olma olgusunu pozitif ögelere dayandırıyorlar. Tuchel takım olmanın gerekirliklerini çok iyi biliyor ve içeride pozitif enerji üretimi söz konusu. Keza Jürgen Klopp'un bu gibi konularda ne kadar başarılı olduğunu da çok iyi biliyoruz.. Takımın kendi içerisinde ürettiği enerjinin pozitif olmasının önemi çok fazladır. Bir hedef koyarsınız ve o hedefe giden yolda oyuncular bunları gerçekleştirir iken keyif de alabilmelidir. Magath'ın sisteminin gençleri eğitmesi bakımından olumlu yönleri vardır lakin uzun süreçte başarısızlığa mahkumdur diyor aslında iki yıl önce Hoeness'in de bizzat belirttiği gibi..

Ben oluşacak olan yeni koşullar içerisinde Magath gibi antrenörlerin gerekli esnemeyi yapabileceklerine inanıyorum aslında.. Raul bugün Magath ile sorunsuz çalışabiliyorsa (herkesin merakı hep bu yöndedir) bana göre sorun yoktur ya da o sorunu ortadan kaldırabilecek hamleler gerçekleştirilmiştir. Ve fakat Magath ile Bundesligada iki yıl üst üste duble yaparak tarihe geçmesine rağmen Kahn bunları diyorsa da vardır bir bildiği..

21 Aralık 2010

Bundesliga Top 11.!



Benim de bir top 11'im var aslında ama buradan yola çıkıp yazmak daha mantıklı.

Kaleci Neuer şüphesiz ki son haftaların tartışmasız en iyi kaleci performansın gösterdi ve fakat devreye baktığınızda ise Weidenfeller'in biraz daha önde olduğunu görebilirsiniz.. Sol bek ilginçtir büyük mücadeleye sahip oluyor aslında zira Fuchs benim de ilkonbirimde yer alır iken diğer ihtimal Dortmund'un sol beki Schmelzer aslında sağ beki Piszczek'ten daha çok ilk onbirin içerisinde olmayı hak ediyor keza Piszczek yerine Lahm'ı ya da Frankfurt'un açıkta oynasa da Ochs'unu da bek olarak koyabilirim..

Nuri Şahin tartışmasız ve fakat yanında Vidal mı olsun yoksa Bayern'in devre arasında almak istediği Hoffenheim'in Gustavo'su mu ? Holtby mi yoksa Schürrle mi ? Kagawa ve Ya Konan tartışmasız burada olmayı hak eder iken gol kralı olsa da Gekas yerine Freiburg'un Cisse'si de içeriye dahil edilebilirdi...

Schulz ve Vorsah yerine çok uyumlu Subotic ve Hummels'ı alabiliriz de.. özellikle Vorsah değil de Subotic orasını hak ediyor diyebilirim..

Türkiye 7 İspanya 6 .!



Aslında o kadar çoook şey var ki yazacak buradan başlayalım dedim ben.

Efendim devre arası kamp yeri konusunda Türkiye önemli rakibi İspanya'yı bir takımla geride bırakmayı başardı. 18 Bundesliga takımından 7 tanesi Türkiye'yi seçti.(Schalke,Hannover,Frankfurt,Köln,Stuttgart,Bremen,Nürnberg)

Seneye Mainz, Bayern München ve Dortmund'u da burada görmek istiyorum ve çalışmalarım sürüyor efendim;)

Bugünlerde İspanya'yı herhangi bir yarış içerisinde geçmek nerden baksan büyük başarı.. Bu arada tüm Bundesliga kluplerinin aksine bu haberin Bild tarafından yapılmasını sağlayan etken sadece St.Pauli'nin evinde kalmış olmasıdır..