10 Haziran 2014

Runiy Rahatlığı


Maç İzleyen Futbola İlgisiz Sevgili


Yaşam size tahmin ettiğinizden çok daha az vakit sunuyor. Hele ki benim gibi sevgili ile farklı saatlerde çalışıyorsanız Dünya Kupası boyunca futbola ilgili olsun ya da olmasın pek çok maçı beraber izlemek zorunda kalabilrsiniz. Buradan da sevgililere Bild'in derlediği biraz da benim eklediğim bazı KURULMAMASI gereken cümleleri sıralamak isterim. Normal koşullarda çevremde futbol bilgisine hayran olduğum pek çok kadın olsa da ilgisiz kalabalık için bunları yazalım..

Hizmet dediğin budur..


-Ben Robben'i Bayern'de oynuyor sanıyordum, öyle dememiş miydin?

-Bu maç çok mu önemli? (Arkasından gelecek olanı biliyoruz çünkü)

-Aaa bunun formaları çok güzel. Ben Kamerun taraftarıyım bundan sonra (Çarşıdan domates mi beğeniyorsun)

-Bir maç kaç dakika sürüyor? (Gugılı aç bak.. öğren, ezberle artık)

-Bu kim? Çok yakışıklıymış.. (Fashion TV'yi açıp ben sorsam sonu iyi bitmiyor ama)

-Hangisi Arjantin.. Sarılar mı Maviler mi? (BU seviyedeysen bilmesen de olur, bilsen ne değişecek? sorma!)

-Alt tarafı futbol... (Sakın sakın! Sakın..)

-Bir de bunun için milyonlarca euro alıyor.. (sana ne? Sen mi veriyorsun parasını?)

-Maça daha 20 dakika var. O zaman kadar başka bir şey izlesek? (Maçtan daha önemlidir o öncesindeki 20 dakika)

-Maradona oynuyor mu hala Arjantin'de ? (Buna da şükür aslında.. tanımayanı var sonuçta)

-Şimdi bunun rövanşı olacak mı? (Bilgili bilgisiz..)

-aaa gördün mü? Tükürdü! (O an çok daha başka önemli bir şey oluyor diye düşünüp içinde yaşa tükürüğü)

-Ben saydım 21 kişi.. (Sayma!)

-Diğer maçta berabere olunca bitmişti burada niye bitmedi? (Ya öğren adamadakıllı ya da hiç bulaşma)

-Niye gol değil, geçti top çizgiyi.. (Ofsayt meselesi.. )

-Oleyyyy gol olduuuuu goooooooool  (İlgilenmiyorsun, taraftarı değilsin ama illa ki ilgilendiğini görsel olarak kanıtlamak için bu sahtekarlığa gerek yok..)

Eleştirelim mi Övelim mi: Yunanistan



Bir futbol sever olarak Yunanistan'ın gurubunda sonuncu olarak elenmesini istiyorum. Bunun da nedeni televizyon başına oturduğumda bana "yeni" bir şey sunmayışıdır. 37 yaşındaki Karagounis, 34 yaşındaki Katsouranis keza çok beğendiğim bir forvet olsa da 34 yaşında Gekas. Solda efendim Samaras nihayet 30'a gelirken sağda Salpingidis 32. Yani üçlü orta sahası ve üçlü forvet hattının ortalaması 30 üzeri.

 Daha da önemlisi ikili blok savunma seti kurarak ezberlenmiş sistem üzerinden gidiyorlar. Elbette iki hücumcu bekini ileri çıkarıp Maniatis'i stopere çekerek 3-3-3-1 gibi farklı bir dizilim denemezse durum bu. Keyif vermiyor. Futbolsever olarak İspanya futbolu baygınlığının bir benzeri de burada var.

Ben Santos'un saha içerisindeki stratejik aklından etkilensem ve salt savunma futbolu olarak bakmasam da (Portekiz'de de vardır bu güzellik) genel kanı bu yönde.

Lakin eleştirebilir miyiz?

Sen önce dön aynaya bak adama derler..

 11 milyonluk nüfus. İstanbul'un yarısı kadar olan insandan yeter seviyede yetenek çıkmadığı gibi liglerinin durumu da çok iyi değil. Buna rağmen üst üste üç Avrupa Şampiyonası'na da katılım gösterdiler. Yani bizim dilimize pelesenk olmuş "turnuva takımı" kimliğini çok daha zor koşullar altında gerçekleştirdiler. 2004'de Avrupa Şampiyonu olduklarını bir kenara da koyalım. 2004 yılında Rehhagel'in kurduğu sistemi devam ettirme başarısını göstererek "ekol" oluşturdular. Türkiye'nin yarım yüzyıldır söyleyip de başaramadığını gerçekleştirdiler.

Teknik direktör seçimi söz konusu olduğunda 2 kez AEK'i 1 kez PAOK'u çalıştırmış Portekizli Santos'un Yunan Ligi'nde tek bir şampiyonluğu dahi olmamasına rağmen takımın başına getirerek Rehhagel'in kurduğu sistemin işlemesine sebebiyet verdiler. Bir "akıl" söz konusu nihayetinde. Strateji ve izlenilen bir yol..

Şimdi sormak gerekir; Selçuk inan mı 37 yaşındaki Karagounis mi? Nuri Şahin mi Katsouranis mi? Arda Turan mı yoksa Samaras mı? Burak Yılmaz nerede oynuyor Gekas nerede? Caner Erkin mi Holebas mı? 

 Avrupa Şampiyonası grup eleme maçlarında tek bir yenilgi dahi almadan turnuvaya katılırken Dünya Kupası'na ise sadece Bosna Hersek'e mağlup olarak Bosna ile aynı puanda olup averaj farkıyla baraj maçı oynamak zorunda kaldılar.

Avrupa ve Dünya Şampiyonası'na katılım gösterdikleri 2 eleme gurubundaki saysıız maçta sadece 1 mağlubiyetleri var. Brezilya yolculuğu esnasında elemelerde oynadığı 10 maçın 8'inde kalesinde gol görmedi. Yediği toplam 4 golün de 3'ü Bosna maçında gerçekleşti. Başarı değilse bu nedir? 5 maçı 1-0'la almak stratejik aklın göstergesidir. Oyuncuları yıldız değil, ligi kötü de bu nedir peki?

 Üstelik göze hoş gelmese ve izlemesi çok keyifli olmasa da.. bir ekolden de bahsedebiliriz sanırım..

11 milyonluk Yunanistan bu kadro gücüyle buralara geliyorsa "nasıl" geldiğinin çok da önemi yoktur. Eleştirmek istiyorsanız Brezilya'ya Almanya'ya gideceksiniz arkadaşım. İspanya'ya, Belçika'ya.. Bu kadro kalitesine rağmen hayvani yeteneklere sahip takımlar gelip yenemiyor, "iki farkı" ancak rüyalarında görüyorsa eleştirelecek olan Yunanistan mıdır?

Futbolda her yetenekli takım daha az yetenekli olan kadroya yense, keyif olur mu? Neymar'ları mı var Reus'ları mı Messi'leri mi? Bu gerçeğe rağmen galibiyet almaları başlı başına futbolun keyfinden, belirsizliğin kattığı anlamdan dolayıdır.

 Üstelik Santos Portekiz'in Bento'su gibi stratejik aklı gelişkin taktiksel açıdan donanımlı bir teknik direktör. Maçları kazanma şekli ve oyun kurgusu da kesinlikle dikkate değer ve fakat yeni bir yıldız olmadan aynı kurguyu devam ettirme zorunluluğuna sahip olduğu için biz "futbolseverler" sıkılıyoruz belki ama eleştirmeye hakkımız yok. Daha çok memleketin oraya bakıp "neden" sorusunu daha gür bir sesle sorması gerekir. Bir başarı öyküsüdür nihayetinde..

Çünkü Yunanistan  der ki.. Yeter sayıda yeteneğiniz,  Avrupa'nın dev kulüplerinde oynayan oyuncularınız olmasa dahi "başarı" kazanabilirsiniz. Bunları bahane olarak öne sürmeyin. Werder Bremen'in üçüncü forveti dahi olmayan giristayas ile Avrupa Şampiyonu olmak mümkünse futbolda her şey olabilir. Bu gerçek zaten çiviliyor seni ekran başına.



Portekizli başarılı teknik direktör Santos "genç oyuncu" konusunda cimri davranıyor. 37 yaşında üstelik maç eksiği olan Karagounis'den vazgeçmiyor. Partneri Katsouranis belki yerini Tziolis'e kaptırabilir ama 2012 şablonunda çok büyük değişimlere gitmeyecek zira Yunanistan savunmasıyla yaşayan bir takım ve burada dinamizmini kaybetmiş yaşlı oyuncular yine de "avantaj" sağlıyor taktiksel yetkinlikleri nedeniyle. Doğru yerde bulunarak etkili müdahalede bulunmaları asli faktör. Bireysel beceriden ziyade başarı için gereken takım bütünlüğü. Kompakt bir yapı oluşturduğu ölçüde başarılı olabilirler ve bu yüzden daha yetenekli değil daha takım yapan oyuncular seçiliyor.

Öte yandan kabaca Yunanistan defansını "Pasif savunma" olarak da özetleyebiliriz. Topun olduğu bölgeye kayarak topu takip edip farklı koşullara yeniden adapte olup hata ihtimalini fazlalaştırmaktan ziyade blokları sabit tutarak ana yapı korunmasına öncelik tanıyorlar. Örnek vermek gerekirse top bek ile stoper arasına geldiğinde hareket edecek olan stoperdir ve dörtlü savunma bloku şeklini bozmadan ceza sahasının içerisini korumaya devam eder. Kayma yaşamazlar, topun-adamın  ceza sahası içerisinin dışında tutulmasına özen gösterirler. Savunma önü hali hazırda stopere kayan bir içeriğe sahip.

Tam da bu savunma kurgusu nedeniyle önündeki adamı rahat bir şekilde geçen, teknik kapasitesi yüksek ve Almanların çok sevdiği o dar alanda harika işler kotaran çilingir oyuncu sayısı fazla olan Japonya Santos'un taktiği için önemli bir tehdit oluşturuyor.

Hücumda ise ilk silah Samaras. Bu oyuncunun topu saklama özelliği, diyagonal oynama becerisi ve arkasındaki hücumcu beke yer açması nedeniyle bu takımın en önemli silahı haline geldiğini söyleyebiliriz. Tarzı kötü, estetikten yoksun bir topla ilişki söz konusu ama fazlasıyla yararlı bir oyuncu.  Samaras'ın topu ön alanda tutma becerisi, ters kenardan gelen oyuncuya dahi aktarabilecek yeteneği ve saha görüşünün yanı sıra golcü olması ön alanda Yunanistan sisteminin en değerli oyuncusu oluyor.

Formsuz geldiler

Yunanistan'ın en büyük sorunu Gekas dışında yıldız oyuncularının turnuvaya formsuz gelmesi. Konstantinos Mitroglou Premier Lig'e transfer olduktan sonra sakatlık ve fit olmadığı için  sadece 3 maç yaptı..  Karagounis bu sezon 7 maça denk gelecek dakika süre alabildi. Takımın yıldızı konumunda olan Sokratis Dortmund'daki sakatlıklar nedeniyle forma giyse de her maça 11 başlayamadı.

3-3-3-1 olur mu?

Forvetten devşirme ve  kenar orta konusunda uzman Holebas ya da Tzevallas sol bek oynayacak. Bindirmeleriyle zaman zaman Salpingidis'in dahi önüne geçerek üçlü bir hücum seti oluşturan Torosidis ise sağ bek. Bu iki beki orta saha çizgisine getirip Maniatis'i stopere yerleştirip farklı bir sistemi dener mi? En azından geriye düştüğü zaman böylesine bir hücum mantığı geliştireceğini söyleyebiliriz. Bu da "farklı" bir Yunanistan izlememize sebebiyet verecektir. 

Ne yaparlar?

Pasif savunmaya karşı çok hareketli bir Kolombiya karşılaşmasından çıkacak sonucu merak ediyorum. Kapalı blok savunmaya karşı bu gibi kilitleri açacak birden fazla oyuncuya sahip Japonya'nın rakip olduğunda ortaya neler çıkacak, izleyip göreceğiz. Kadro kalitesi ve pek çok açıdan grup sonuncusu olacak gibi dursa da Santos'un stratejik aklı Yunanistan'a yine bir beklenmedik zafer yaşatabilir.

Rueda'nın Ekvador'u


Reinaldo Rueda

Ekvador'un antrenörü Rueda teknik direktör diplomasını Köln'de 1990/91 döneminde aldı. Akıcı bir şekilde almanca konuşabiliyor. Kolombiya U20'sine bronz madalya aldırarak dikkatlerini üzerine çekti. Geçtiğimiz Dünya Kupası'nda Honduras'ı çıkardı şimdi de Ekvador'u. Nihayetinde iki turnuvaya da takım götürmeyi başardı. Brezilya'da ses getirmesi çok kolay değil ama düştüğü grup içerisinde ilk maçında İsviçre'ye bir sürpriz yaparsa(istemiyoruz öyle bir şeyi) yakından tanıdığı Honduras'ı da geçeceğini düşünüyorum. 

Ekvador deniz seviyesinin 2850 metre üzerinde maçlarını oynadı. Haliyle evindeki 8 maçın 7'sini kazanırken 16 gol atıp 3 gol yediler. Net bir kontra takımı olarak 4-4-2 oynayacaklar. Valencia'yı kaçırmak asli görevi. İlginç olan sürpriz yok. Kenarlardan yüklenecek ve direkt oyunla kontradan fizik üstünlüklerini kullanarak puan koparma peşinde olacaklar. 

En azından Valencia'nın topu oyuncunun arkasına atıp geçmesini izlemek bile keyif verebilir. Ya da diğer kenardaki Montero'dan şık çalımlar izleyebiliriz. 

Ekvador hakkında diyeceklerim bu kadar. O grupta İsviçre'yi ateşli bir şekilde desteklediğim için umarım ilk maçta yenilir, kontra gücünü geride kalan maçlarda gösterir diyerek kapatıyoruz dosyayı.

8 Haziran 2014

Pep Guardiola Eylemde



Oldukça stresli geçen bir sezonun ardından tatile gitmek yerine Katalanların bağımsızlık savaşı adına meydanlara attı kendisini. Berlin'de gerçekleştirilen eylemde Katalunya halkının kendi kaderini tayin etmesini istiyor. Ayrılıkçı katalanlara destek veren Guardiola, Avrupa'nın pek çok şehrinde yapılan eylemlerin Berlin kısmına iştirak ederek o çok az olan tatil günlerinden birisini de feda etmiş oldu.

Bizim memleketin anlayacağı dilden o da bir çapulcu!

Hayat TV: Kupa Günlüğü



Kupa kaldırılasıya kadar her akşam 20:45'de Hayat TV'de kupaya dair pek çok ayrıntıyı konuşacağız.

Fatih Atlay, Mithat Fabian Sözmen, Özenç Kurt ile beraber gerçekleştiriyoruz. Haftanın 4 günü(Salı, Çarşamba, Perşembe ve Pazar)  ekranda benimle Özenç'i göreceksiniz. Bugün C grubunu işliyoruz.

Nasıl izlerim:

Frekans Bilgilerimiz Türksat 3A Frekans: 12525 Polarizasyon: Dikey Sembol Rate: 30000 Fec: 5/6

İnternetten izlemek için boşluğa hayattv canlı izle yazarsanız pek çok seçeneği göreceksiniz..

Hızlı ve Atletler: Kolombiya


Kolombiya

Almanya, İsviçre, ABD ve Şili sonrası ilgimi çeken diğer bir ülke Kolombiya.  Diğer 4 takımın aksine teknik direktörleri için ekstra bir paragraf yazmayı dahi düşünmüyorum 2006 Arjantin faciası sonrası. Hala affedilmemiş değiliz. Jose Pekerman'dan bahsediyorum elbette. Messi'yi oynatmaması bir yana o oyun içerisinde Riquelme'yi çıkarmak gibi çok temel bir yanlışı yapmış olmasından dolayı hakkında hala daha iyi bir şey yazamıyorum maalesef. Ve fakat Kolombiya kadrosu ise tek başına umut veriyor üstelik Falcao sakatlığına rağmen.. Ocak 2012'de takımın başına geçen Pekerman ise en azından bu zamana kadar iyi iş çıkarttığını yine de söylememiz gerekir. 

HIZLI VE ATLET

90 Dünya Kupası başarısından sonra uzunca süren bir sessizlik dönemi geçirdiler. Son 3 Dünya Kupası'na da katılım gösteremediler ve fakat son iki yılda kadrosunda bulundurdukları oyuncuların geldiği seviye inanılmaz. Falcao'nun sakatlığı sanıldığı kadar büyük bir boşluk yaratmayacaktır. Sevilla'dan Carlos Bacca, öte yandan Porto'dan bu Kolombiya kadrosuna girmekte zorlanan  Jackson Martinez  gibi yıldızlar bir yana Almanya'da bu sezon gösterdiği çıkışla Dortmund'a transfer olan Adrian Ramos'un forma giyeceği dahi belirsiz. Ön alan yeterince kaliteli ayaklardan oluşuyor ki henüz daha geçtiğimiz yıl Porto'dan 45 milyon euro karşılığı Monaco'ya transfer olmuş hücumun her yerinde oynayabilen takımın yıldızı James Rodriquez'den bahsetmedik bile.. U20'de topla haşır neşir olduğu her saniyeyi izlemekten büyük bir keyif aldığım Quintero'nun  bu turnuvada A milli takıma tam olarak entegre olacağını düşünüyorum.  Bitirici vuruş konusunda eksiği olsa da hızı ve tekniğiyle büyüleyen Cagliari'de oynayan kenar forvet Victor İbarbo'yu unutmayalım. Seria A'nın bu sezon en fazla dripling yapan oyuncusu olan Cuadrado ise benim Lecce performansından bu yana hayranlıkla izlediğim oyuncuların başında geliyor. Fiorentinalı kanat oyuncusu bu sezon gösterdiği peformans ile Dünya Kupası'nın parlatacağı/tanıtacağı yıldız adayları arasında yer alıyor.

Bu hücum gücünü Napoli'den Zuniga ile West Ham United'dan Armero gibi sprinter iki kanat bekinin desteklediğini de düşünürsek Şili'nin önünde Arjantin'in arkasında elemelerde gurubu ikinci bitirmesi kimseyi şaşırtmıyor. 

Yakından tanıdığımız Mondragon turnuvanın en yaşlı oyuncusu sıfatıyla 42 yaşında Dünya Kupası'na gitmesi saha içerisinden ziyade saha dışının atmosferi düşünülerek yapılmış bir tercihtir. Öte yandan Trabzonspor'dan hatırladığımız Teofilo Guiterrez ise bu takım içerisinde önemli bir role sahip.

FALCAO'NUN YOKLUĞUNDA RODRİQUEZ ve  QUİNTERO

Falcoa kalitesinde bir futbolunun benzeri günümüz futbolunda buluhnmadığı için yeri tam anlamıyla doldurulaması çok zor. Bitirici vuruş konusundaki becerisi bir yana ön alanda organizasyon gerçekleştirme konusunda sıkıntılı olan takımın en güzel opsiyonuydu. Merkezden değil kenarlardan oyuna açılan Kolombiya içerideki gol canavarına göre pek çok aksiyon gerçekleştiriyordu. Bu açıdan onun yerine Ramos ya da Bacca'nın oynaması gibi problemlerden ziyade  geride hücuma akıl katıp farklı bir şekilde bu oyuncunun yokluğunu giderecek olan Quintero'ya takımın ihtiyaç duyacağını söyleyebiliriz. Belki bugüne kadar 3 kez A milli formayı sırtına geçirmesi dezavantaj olarak görülebilir ama 45 milyonluk James Rodriquez'den çok daha önemli olacaktır onun varlığı. 

Kolombiya'nın iki yıldızı olan James Rodriquez ile Juan Quintero'nun "Envigado" yıllarından..


Şüphe yok ki Falcao sonrası takımın en değerli oyuncusu Monaco'ya 45 milyon euro karşılığı transfer olmuş James Rodriquez. Muazzam şutlarının yanı sıra hızıyla oyuna kattığı hareketlilik ve üst düzey tekniği ile fark yaratıyor. Çalımları, golle burun buruna getiren ara pasları da muazzam. Maç  içerisinde serbest rolde ve sürekli pozisyon değiştirerek oynuyor. Bireysel yeteneği ve futbol becerisi nedeniyle çok açığa çıkmasa da "Statejik düşünme yetisi" zayıf. Cristiano Ronaldo formatına yakın bir üst düzey yetenek. Arkadaki orta sahaların daha çok savunma yetilerine göre seçildiğini de düşünürsek forvet arkasında tüm bu gelişmeler  Quintero'yu zorunlu kılıyor Kolombiya'ya. Özellikle hücumda Falcao'suz bu takıma bir "akıl" şart. Üzerine yazılan analizlerde kadroda kendisine pek yer verilmese de En azından benim beklentim bu yönde.Falcao'nun yokluğunun yaratacağı en önemli sorun hücum organizasyonlarında tek başına hızın yeterli olmayacak olmasıdır. Stratejik zeka ile Quintero ilerdeki  Rodriquez, Bacca gibi yıldızları ok daha verimli kılar.



MARTİNEZ ZOR BACCA BURUN FARKIYLA

Porto'da 60 maçta 45 gol atan Jackson Martinez'in uluslararası kariyerinin zayıf oluşu ve saha içi karakteri nedeniyle Falcao'nun yerine en azından turnuva öncesi  aday olarak görülmüyor.  Sevilla ile bu sezon Avrupa Ligi'ni kazanan Bacca burun farkıyla önde olsa da arkasındaki aday bu sezon Dortmund'a transfer olmuş Adrian Ramos. Teofilo Gutierrez ise yeteneği diğerlerine göre çok daha az olsa  kombinasyon futboluna yatkınlığı gibi barındırdığı farklı özellikler nedeniyle Jackson Martinez gibi bir yıldızdan dahi çok daha değerli oluyor Kolombiya adına. Ramos ve Bacca ceza sahası içerisinde iş bitirici. Ramos'un kafası, kombinasyon futboluna olan yakınlığı ve fizikli oluşuyla kenar forvetlere yer açması artıları olsa da Bacca'nın hızı, kontra futboluna daha yatkın oluşu ve ceza sahası içerisinde konumlanışı Ramos'a göre bir seviye daha iyi oluşu da onu burun farkıyla bu yarışta öne çıkarıyor. 



ORTA SAHA İKİLİSİ

Carlos Sanchez ve Abel Aguilar'ın uyumu geçtiğimiz hazırlık maçında harika bir şutla nefis gol atmış olan İnter'den yine  Fredy Guarin'i dışarı itiyor. Sanchez'in mücadele gücü, her yere basacak olan temposu ve savunma özellikleri ile Aquilar'ın yönetmenliği iyi bir şekilde sentezleniyor. Öte yandan rakibin kontraları da savunma yetisi yüksek iki oyuncu ve biraz da Aguilar'ın stratejik zekası ile engelleniyor. Böylesine sprinter ve hücumcu iki beke rağmen kontra konusunda sorun yaşanılmamasının nedeni de bu iki oyuncunun geride kalarak kanat beklerinin gerektiği anda kademesine girecek olması. Ön alanda topun dolaşımı ve hücumun olgunlaşması konusunda sorun yaşamasına sebebiyet verse de savunma açısından ideal bir ikili olduklarını söyleyebiliriz. Pekerman'ın 4-1-3-2 ile Guarin'i de içeriye alması elbette mümkün ama ana planı Sanchez-Aquilar üzerine olacaktır.

Kontra takımı olabilir..

Şöyle bir düşündüğünüz zaman Zuniga Armero ve hatta Arias  bekleri.. Rodriquez-Cuadroda kenarlarıyla olası gruptan çıkma zaferinin ardından dev takımlara karşı muazzam bir kontra takımı olacak kapasiteye sahip Kolombiya. Böylesine güçlü kenarları olan takımın Falcaco gibi ceza sahası golcüsüyle beraber durudurulması güç bir makinaya dönüşebilirdi. Bacca ve Ramos'un da ceza sahası içersinde etkili golcü olduklarını düşünürsek Kolombiya geriye yaslanarak Quintero'suz kenarlara bağlı etkili bir kontra takımı yaratabilecek kapasiteye sahip. Üstelik bu kadro içerisinde savunma kalitesinde de artış olacağını rahatlıkla söyleyebiliriz. Tam bu noktada geriden derinlemesine atılacak toplar için Ramos'dan ziyade yine Bacca'nın kullanılacağını da düşünebiliriz. 4-4-2 ya da 4-4-1-1 ile oynayacak olan Kolombiya bu açıdan iki seçenekli bir takım olacaktır ve belirleyici unsur Quintero'nun plana ne şekilde dahil olacağıdır.

Savunma

Benim temelde en merak ettiğim konuların başında Kolombiya savunmasının dünya kupasında etkinliği olacaktır. Zira takımın atlet, hızlı, çevik ve fizik üstünlüğüne sahip olmasından dolayı temel futbol kurallarını dahi yıkacak ölçüde bir kaotik ortamda savunma gerçekleşiyor. O kıtada onlardan daha hızlısı, çeviği ve atleti yok ve bunun avanrajını sonuna kadar kullandılar. 2012 Ocak ayında takımın başına gelen Pekerman oynadığı ilk 9 maç içerisinde sadece 3 gol yedi. Son 3 maçta 6 gol yemesi biraz da turnuvaya katılımın garantilenmesi sonucu oluşan rehavetten kaynaklıdır. 

Öncelikle Kolombiya'nın hücum gücü, atletik yapısı  ve hızı pek çok takımın saldırırken çok daha dikkatli olmasına yol açıyor. Savunmada bekleyen Kolombiya hızlı hücumlar için kadrosunda birden fazla oyuncusu olması kendisine saldırılmasını da zorlaştırıyor. Öte yandan savunma dörtlüsünün stabilize olduğu yerde öndeki oyuncular ceza sahasının dışında topa sahip olan oyuncuya "orantısızca" saldırıyor. Dengesiz ikilemeler, bazen bir oyuncuya üç kişi saldırması ve kaotik bir yapı içerisinde topa yeniden sahip olmak istiyorlar Soru şudur: Avrupa takımları  ya da daha seri hücum eden takımlar bu düzensizliği ne şekilde cezalandırır

Zira olağan koşullar içerisinde bu ÇOKLAMALAR aynı zamanda pek çok BOŞ ALANIN da açığa çıkarıyor. Lakin fizik olarak üstünlüklerini de kullanarak bu açıklara topun ulaşmasına izin vermediler.  Pas kalitesi yüksek ve topun dolaşımı konusunda usta takımlar bu kaotik ortamı çok iyi bir şekilde değerlendirebilirler. Gurubunda bulunan Japonya bu açıdan çok büyük tehdit oluşturuyor. 

JAPONYA ZORLAR

En uzun savunma oyuncusu Zapata'nın 1.87 oluşu ve kenar ortaları karşısında yetersiz oluşları bir başka handikapları. Bir de tahminde bulunalım. Yunanistan'ın tuzağına düşeceklerini sanmıyorum ve dişine göre bir rakip olarak görüyorum. Fildişi Sahili'ni ise geçebilecek kadro kalitesine sahip. Gruplarda onları zorlayacak tek takımın Japonya olduğunu düşünüyorum. 

Reus..


İnanamıyor insan.

Arkadaş en sevdiğim oyuncu. Almanya'nın turnuvaya en formda gelen oyuncusu. Fark yaratacak konumda ve futbolunun en olgun çağında bu yapılır mı? Ne büyük günah işledin sen böyle Roys.. 

Hala üzülüyorum, hala..!

Sampaoli'nin Şili'si




Şili'nin oldukça başarılı olan teknik direktörü Jorge Sampaoli..

 19 yaşında arka arkaya  geçirdiği iki ağır sakatlık sonrası Newell's Old Boy'dakierken bir şekilde biter ve teknik adamlığa doğru geçiş yapar. 1979 yılında geçirdiği sakatlık sonucu futbolculuk dönemini sonlandırdıktan sonra 13 yıl  kendisini geliştirir.  Arkasından gelecek olan bir on yıl içerisinde pek çoğu başarısızlıkla sonuçlanmış küçük tatminler yaşasa da kıtanın üst düzey liglerinde gözle görülür bir başarı yaşayamaz. Sahadan atıldığı bir maçın sonrasında ağacın üzerine çıkarak oyuncularına komutlar vermeye devam etmesi gibi tutkusunu açık edecek ufak tefek olaylar onun elde ettiği başarılardan daha fazla ismini duyurmaya yardımcı olur. 

 En nihayetinde Peru'dan Coronel Bolognesi, Şili'den O’Higgins ve Sport Elemec'i çalıştırarak o büyük sürprize doğru kendisini hazırlar.  

 Universidad de Chile ile üç kez üst üste şampiyon olmasının yanı sıra 2011'de Copa Sudamericana'yı kaldırıp Libertadores kupasında final oynaması  Arjantinli teknik adamı Bielsa sonrası çöküşe geçmiş Şili'nin başına getirir. Nihayetinde futbol kültürü kabaca Bielsa ve Guardiola birleşiminden oluşan Sampaoli 2010 Dünya Kupası'nın en özel ve etkileyici futbolunu oynayan Şili'yi yeniden canlandırır. Gruplara beş maçta üç yenilgi ile başlamış takımı Arjantin ve Kolombiya'nın ardından üçüncü bitirerek turnuvaya kadar götürür.

Guardiola mı Bielsa mı?

 Newell’s Old Boys'un alt yaş takımlarını çalıştırırken takımın teknik direktörü büyük saygı duyduğu ve mentoru olara gördüğü Marcelo Bielsa idi.  İyi bir arkadaşlık kuran Arjantinli iki teknik adam muhabbetleri Sampaoli'yi geliştirir. Tuchel-Rangnick hikayesine benzerdir. Pek çoklarına göre bugünün Şili'si 2010'un gelişmiş versiyonudur.  Sampaoli çok şey borçlu olduğunu söylediği Bielsa'nın temel felsefesini korusa da bire-bir taklitten sakınır.

Misal Bielsa her zaman "boşta" bir savunma oyuncusu ister. Bu da rakibin forvetlerinin sayısına göre kendi savunmasına şekil vermesi anlamına geliyordu. Üç forvetli rakibe karşı dörtlü savunma kurar çoğulukla, birisi her zaman boşta kalmalıdır. İki forvetli takımlara karşı da sıklıkla üçlü oynar, bir savunma oyuncusunu boşa çıkarır. Bunun yanı sıra ekstrem bir adam adama markaj ile sahada yer alırken  olabildiğince dikine oynama sevdası  ve hızlı hücumlar, riskli paslar Bielsa takımlarının  özellikleridir. 

Sampaoli ise burada "hocasından" daha rahat ve katı bir nedensellik içerisinde olmadan yoluna devam eder. Rakibin iki forvetli sistemine karşı sıklıkla dörtlü savunma kurduğu olmuştur ya da tek forvete karşı üçlü savunma.. Öte yandan Bielsa'nın topun olduğu bölgeye yaptığı katı presi ise Sampaoli çok daha marjinal ve ekstrem bir şekilde eyleme geçirdi. Tam anlamıyla bir kaos hakim oldu Şili'de zira öncesinden bunu programlayip dışarıdan yönetmek neredeyse imkansıza yakın bir durum. Bazen topa sahip olan o tek oyuncunun çevresini üç dört oyuncuyla saran Şili topu ele geçirmek için olağandışı bir baskı uyguluyor maç içerisinde.

Öte yandan Pep Guardiola ise hayranlık duyduğu ve hatta bugün en çok etkilendiği teknik adam olarak öne çıkan diğer isim. En büyük başarılarını yakaladığı Universidad de Chile ile oynadığı maçların neredeyse hepsinde topa rakibinden daha fazla sahip olduğunun altını çizelim. Artık onun Şili'si de topa sahip olduktan sonra Bielsa ve sonrasına göre "dinleniyor". Topu kendisinde tutup hücum için vakit ayırıyor. 2010 Şili'sine göre topa sahip olma konusunda ciddi bir artış söz konusu.  Bu Almanya'da da görülen  "pozisyon ve pas futboluna"  doğru evrimleşme sürecinin nedeni ise Pep Guardiola. 

Sampoali iflah olmaz bir Guardiola hayranı ve onun maçlarından aktardığı pek çok ayrıntıyı Şili'ye uygular.

Tam bu noktada Almanya ve Şili'nin çıkmazları benzer, ortak paydası ise Pep Guardiola'dır. Bir yandan Klopp ve Dortmund futbolu öte yandan Bielsa'nın çok daha hızlı ve riskli oyun anlayışı. Tüm bunların zıttında duran Guardiola etkisi ise Löw'de ve Sampaoli'de aynı şekilde sorun çıkarıyor. Her iki takım da geçmiş turnuvalara göre  topa sahip olma oranını arttırdığı ölçüde hızını düşürdü. Elbette Şili pek çok takıma göre dikine oynama ve hızlı hücum konusunda çok daha önde olsa da bir Guardiola etkisi ve hakimiyet isteği söz konusu olduğunu söyleyebiliriz.

İnce ve derinden takip edenler "Paradigma Guardiola" blogunu bilir. Hazırlayıcısı Matias Manna. Sadece gazeteci değil aynı zamanda uluslarası futbolda danışmanlık yapıyor. Bugünlerde Şili adına analitist olarak çalışan gazeteci-teknik direktör  aynı zamanda Guardiola'nın da yakın arkadaşı. Röportajdan kısa bir alıntı.

-Şili'de Jorge Sampaoli'nin yaptıklarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Benim için o fazlasıyla iyi bir teknik direktör. Guardiola ve Bielsa'nın metotlarına büyük önem veriyor. Pas futblunu önemsiyor, bu iki teknik direktörün pek çok ayrıntısını kopyalayarak Şili'ye uyguluyor. Newell's da iken Bielsa ile tanıştı ve ondan fazlasıyla etkilendi. Universidad de Chile'de ise son dönemdeki Barça'dan çok fazla etkilendiğini görüyoruz.

-Bielsa'ya mı yakın yoska Guardiola'ya mı?

İkisinin karışımı diyebiliriz. Almanya ile oynanan hazırlık maçında rakibin oyun kurmasına yönelik yaptığı presi ve diğer ayrıntıları göz önüne alırsak Bielsa etkisi olduğunu söyleyebiliriz. Öte yandan pek çok maçta topa sahip olma isteği, pozisyon oyunu, özellikle Diaz ile gelişen topun saha içi dolaşımına izin verip hakimiyet kurmaları açısından Guardiola'ya yakın olduğunu dile getirebiliriz. Çok genel bir yaklaşımla bugünlü Şili'den bahsediyorsak Guardiola'nın Barcelona'sı ve İspanya milli takımı ile benzeştiğini söyleyebilirim. 

2010 ile 2014 Şili'si arasındaki taktiksel farklılıklar nelerdir?

Diaz gibi oyuncularla beraber topa daha çok sahip olurken hücum ve savunma biçimleri arasında da farklılıklar mevcut.Şili 2010'a göre daha kollektif ve kombinasyona dayalı bir oyun sergilerken hücum girişimleri içerisindeki pas sayısı 2010'a göre çok daha fazla. Savunması daha fazla hücumu düşünüyor. Bu da kaleci Bravo ile arasındaki mesafenin artışını sağlıyor. Kaleci Bravo'nun da fark yarattığını belirtmeliyiz, ayakları çok iyi ve oyuna katılımı fark yaratıyor.

Şili'nin zayıf yönleri nelerdir?

Cezasahası içi savunması konusunda sorun yaşanmaya devam ediyor. Erken bir şekilde kaptırılan topların hücumu fazlasıyla dramatik olabilir Şili için. 




4-3-3/4-3-1-2 ve  3-4-3/3-4-1-2


Sampaoli belirgin iki sistemi ve bunların varyasyonlarını  takımına çalıştırdı.  Kanat bekleri aşırı ofansif 4-3-3 ilk etapta oynattığı ve düşündüğü sistem. Üç merkez orta sahanın sadece birisi defansif orta saha olarak sahada yer alıp kilit bir rol oynar Sampaoli'nin sisteminde. Üçlü hücum seti ise çeşitlilik gösterir. Merkez forvetin kenarına iki kenar forveti yerleştirdiği gibi orta sahaya dönük bir şekilde oynattığı sahte dokuzlu format da söz konusu.  Böyle bir seçeneği işaretlediği zaman iki kenar forvet de orta sahaya gelerek daha çok geriden gelecek oyunculara koşu yolları açmayı hedefliyorlar.

Üçlü savunma ile sahaya çıktıklarında ise özellikle kenar forvetleri erken bir şekilde pres yaparak çılgınlık seviyesinde rakibin ön alan oyuncularına baskı kurarak orta sahada yer alan rakip merkez oyuncularla savunmanın bağını koparıp izole ediyorlar. Üçlü savunma ise topun olduğu bölgeye doğru kayarak rakip hücumcularına yakın markaja girerek topun hızlı bir şekilde geri alınması için var olan çılgın planı uygulamaya koyuluyorlar.

4-2-1-3, 4-1-4-1 ve daha pek çok varyasyonu pres stratejisine göre belirliyorlar.

İzlediğiniz takımı bir şablona en zor oturtacağınız ülkedir Şili. Doksan dakika içerisinde adam markajı da olur, markajcılar değişir ve hatta topun olduğu bölgeye öylesine bir baskı yapılır ki topa sahip olan tek bir adamın çevresine üç tane Şilili oyuncu yerleşip rakibi yine izole ederek topu çalabilirler.

(gugıldan rastgele aldım, 3-4-1-2 olması kafi)


Benim etkilendiğim Şili'nin hücum presi. Bunu öyle bir düzeyde yapıyorlar ki rakibin olağan oyununu oynaması olabildiğince zorlaşıyor. Pek çok takımın yaptığı şekilde oldukça basit bir anlayışa sahip. Pres içerisinde yer alan iki forvet rakip tandeme  kendi sahasında baskı kurarken on numara da top dağıtıcı olarak savunma önünde oynayan oyuncuya yapışıyor. Kenar forvetler rakip beklerine nefes aldırmazken rakibin on numası da sıklıkla adam adama markaja kurban gidiyor. Asıl mesele ise bir şekilde geri pasa zorunlu bırakılan rakibin o an boşa çıkmış oyuncusuna üç-dört oyuncu ile üzerine giderek son derece riskli bir anlayışla topu kapma mücadelesi verilmesi. Oldukça riskli olmakla beraber Şili bu kaostan çıkmayı her defasında başarıyor.

Bielsa sonrası gelen Borghi zamanında savunma ile hücum arası mesafenin oldukça fazla olması bu gibi pres denemelerinin başarısızlığında yenilen hızlı hücumlar kendi kalelerine gol olarak dönüşümü oldu. Sampaoli'nin başardığı ise takım bütünlüğünü oluşturması ve kompakt bir yapıya takım kavuşturması.. Oluşan kaosları yönetecek futbol zekası (Diaz gibi) yüksek oyuncuları doğru bir şekilde sahada olmasını sağladı. Yazıldığı kadar basit olmamasının sebebi bunu uygulayacak takımın Şili kadrosunun hareketliliğine ve mücadele gücüne sahip olması gerekir. Hali hazırda kadro açısından diğer pek çok ülkeden farkı teknik kapasitesi yüksek oyuncuların dahi Vidal gibi pres gücü yüksek, atik, çevik ve savunma becerisi olan isimlerden oluşması.

Topa sahip olan oyuncunun başına üç kişinin üşüşmesi demek geride pek çok noktada açık bırakılması anlamını taşıyor. Takım bütünlüğü sağlanamaz, saha içerisinde takımın boyu uzarsa bu yarardan çok zarar getirir. Aynı zamanda bir başka önemli nokta da topa sahip olunduğu an takımın olabildiğinde düzensiz bir şekilde sahada yer alması hızlı hücumun da önüne geçiyor.Dolayısıyla kurulan üçgenlerde kombinasyonların şefi olarak akıl sahibi futbolcular bu kaosu yöneterek Şili'yi başarıya taşıdılar. 

Ceza sahası içerisinde atılan pek çok gol yaratılan kaostan galip çıkan minik oyuncular nedeniyledir. Olmadık yerde kafayı vurmaları ya da kaleciden dönen topa ilk onlar dokunmasıyla gollerin gelmesi bu takımın felsefesinin başka şekilde ifade edilmesidir aslında. Kaos yaratırlar ve o kaos içerisinde yaşamaya alışkın olan bu takım en doğru şıkkı işaretleyen olarak öne çıkarlar. 

İspanya'nın son dakikalarda attığı golle beraberliği sağladığı dostluk maçında pres gücü yüksek takımlara karşı oyun kurma aşamasında yaşayacağı sıkıntıyı bu sezon Dortmund'a karşı Guardiola'nın denediği gibi "yüksek top" atarak çözdüler.  Bu maçın son dakikalarında yediği gol Şili'nin zayıf karnı. İspanya üç dört oyuncu ile hücuma çıktığı esnada Şili 7 oyuncu ile ceza sahası çevresindeydi ve buna rağmen doğru organizasyon ile gelen İspanya beraberlik golünü buldu. Yukarıda da değinildiği gibi ceza sahası savunması Şili'ye göre değil. Top ceza sahasına gelmeden savunmak aslında bu kadronun zorunluluğu. Özellikle Brezilya gibi her oyuncusunun ortalamanın üzerinde teknik seviyesi olduğu yerde Şili yarattığı kaosun içerisinde boğulabilir.

Bielsa her şeye rağmen bu felsefenin asıl kurucusu. Tüm zeka aslında kısa boylu, teknik, atik ve mücadele gücü yüksek olan oyunculara öyle bir şey yaptırmak ki bunun kopya edilmesi için aynı özelliklere sahip bir başka takımın olmasının şart olması. Kendi gücünü en başta kadro analizini yaparak oluşturdular. Şili'nin taktiği, felsefesi kopya edilemez ama  bir takım başka bir mecrada taktiğin başarılı olup olmadığına bakmadan kendi içeriğine en uygun felsefeyi yaratabilir. 

Şili'nin bize verdiği ders budur.

Şili'nin bir diğer kozu tutku.

Öyle bir tutku ki bu pek çok golü kornerleden bulmuş kısa boylu takımın kafaya çıkışlarında, gole olan iştahlarıdır başarıyı sağlayan. Atılan pek çok gol kaleciden dönmüş, ateşli bir şekilde ribaund kavgası sonucu ulaşılmıştur. Şili içerisinde barındırdığı tutkuyu sahaya benzersiz bir sistem içerisinde aşılayarak aslında herkesi yenebilir ve herkese yenilebilir bir şekilde turnuvada boy gösterecek.. Başka bir ifadeyle bu futbolu tutku olmadan oymanız da mümkün değildir. Bir nevi Galatasaray'ın 96-00 dönemi gibi..


Kilit oyuncu: Marcelo Diaz

Elemelerde oynamadığı 5 maçın 4'ünü Şili kaybetti. Şili'nin stratejik aklı gelişkin ve yaratılan bütün kaosların yöneticisi. Yönetmen olarak algılayabiliriz. Savunma ile orta saha bağlantısını kurması, pres yediği vakit topu doğru bir şekilde organizasyon içerisinde kullanması onu öne çıkarıyor. Kendisini en zor aksiyonların içerisinde sürekli boşa çıkararak kaosun içerisinden düzene doğru geçişi sağlayan oyuncudur. Akıl sahibi şahsiyet. Teknik direktör maç öncesi taktiği açıklasa da maç içerisinde oluşan koşullara göre savunmanın alacağı her rolü saha içerisinde belirleyen oyuncudur da aynı zamanda.  Takım topa sahip olduğunda dahi Diaz'a merceği yakınlatırdığınızda olası bir top kaybında rakibin yapacağı hücumu kesmek için doğru yerde konumlandığını görürsünüz. Tüm bu kaosun böylesine içgüdüsel oyun konusunda üst düzey olup da sezigileriyle doğruyu bulan adam olmadan  yönetilmesi çok zor. 
    

Takımın yıldızı: Arturo Vidal

Ülkenin başkanı dahil herkes onun iyileşmesi için seferber olmuş durumda. 44 milyon euro değerindeki bu "çok çok çok" yönlü oyuncu her şeye rağmen takımın en etkili oyuncusu. Bir yerde Vidal'in orta saha olmadığını iddia edildiğini okumuştum. O ya hücumcudur ya savunmacı ama orta saha değil. Bu sezon Juventus'da mücadelesinden çok ceza sahasına sızmaları sonucu attığı gollerle de öne çıktı. Elemelerde de attığı goller Şili'ye hayat verdi. Deneyimi, tecrübesi, sahanın her bölgesinde kendisini var edişi ile Şili'nin kalbi.