8 Haziran 2014

Sampaoli'nin Şili'si




Şili'nin oldukça başarılı olan teknik direktörü Jorge Sampaoli..

 19 yaşında arka arkaya  geçirdiği iki ağır sakatlık sonrası Newell's Old Boy'dakierken bir şekilde biter ve teknik adamlığa doğru geçiş yapar. 1979 yılında geçirdiği sakatlık sonucu futbolculuk dönemini sonlandırdıktan sonra 13 yıl  kendisini geliştirir.  Arkasından gelecek olan bir on yıl içerisinde pek çoğu başarısızlıkla sonuçlanmış küçük tatminler yaşasa da kıtanın üst düzey liglerinde gözle görülür bir başarı yaşayamaz. Sahadan atıldığı bir maçın sonrasında ağacın üzerine çıkarak oyuncularına komutlar vermeye devam etmesi gibi tutkusunu açık edecek ufak tefek olaylar onun elde ettiği başarılardan daha fazla ismini duyurmaya yardımcı olur. 

 En nihayetinde Peru'dan Coronel Bolognesi, Şili'den O’Higgins ve Sport Elemec'i çalıştırarak o büyük sürprize doğru kendisini hazırlar.  

 Universidad de Chile ile üç kez üst üste şampiyon olmasının yanı sıra 2011'de Copa Sudamericana'yı kaldırıp Libertadores kupasında final oynaması  Arjantinli teknik adamı Bielsa sonrası çöküşe geçmiş Şili'nin başına getirir. Nihayetinde futbol kültürü kabaca Bielsa ve Guardiola birleşiminden oluşan Sampaoli 2010 Dünya Kupası'nın en özel ve etkileyici futbolunu oynayan Şili'yi yeniden canlandırır. Gruplara beş maçta üç yenilgi ile başlamış takımı Arjantin ve Kolombiya'nın ardından üçüncü bitirerek turnuvaya kadar götürür.

Guardiola mı Bielsa mı?

 Newell’s Old Boys'un alt yaş takımlarını çalıştırırken takımın teknik direktörü büyük saygı duyduğu ve mentoru olara gördüğü Marcelo Bielsa idi.  İyi bir arkadaşlık kuran Arjantinli iki teknik adam muhabbetleri Sampaoli'yi geliştirir. Tuchel-Rangnick hikayesine benzerdir. Pek çoklarına göre bugünün Şili'si 2010'un gelişmiş versiyonudur.  Sampaoli çok şey borçlu olduğunu söylediği Bielsa'nın temel felsefesini korusa da bire-bir taklitten sakınır.

Misal Bielsa her zaman "boşta" bir savunma oyuncusu ister. Bu da rakibin forvetlerinin sayısına göre kendi savunmasına şekil vermesi anlamına geliyordu. Üç forvetli rakibe karşı dörtlü savunma kurar çoğulukla, birisi her zaman boşta kalmalıdır. İki forvetli takımlara karşı da sıklıkla üçlü oynar, bir savunma oyuncusunu boşa çıkarır. Bunun yanı sıra ekstrem bir adam adama markaj ile sahada yer alırken  olabildiğince dikine oynama sevdası  ve hızlı hücumlar, riskli paslar Bielsa takımlarının  özellikleridir. 

Sampaoli ise burada "hocasından" daha rahat ve katı bir nedensellik içerisinde olmadan yoluna devam eder. Rakibin iki forvetli sistemine karşı sıklıkla dörtlü savunma kurduğu olmuştur ya da tek forvete karşı üçlü savunma.. Öte yandan Bielsa'nın topun olduğu bölgeye yaptığı katı presi ise Sampaoli çok daha marjinal ve ekstrem bir şekilde eyleme geçirdi. Tam anlamıyla bir kaos hakim oldu Şili'de zira öncesinden bunu programlayip dışarıdan yönetmek neredeyse imkansıza yakın bir durum. Bazen topa sahip olan o tek oyuncunun çevresini üç dört oyuncuyla saran Şili topu ele geçirmek için olağandışı bir baskı uyguluyor maç içerisinde.

Öte yandan Pep Guardiola ise hayranlık duyduğu ve hatta bugün en çok etkilendiği teknik adam olarak öne çıkan diğer isim. En büyük başarılarını yakaladığı Universidad de Chile ile oynadığı maçların neredeyse hepsinde topa rakibinden daha fazla sahip olduğunun altını çizelim. Artık onun Şili'si de topa sahip olduktan sonra Bielsa ve sonrasına göre "dinleniyor". Topu kendisinde tutup hücum için vakit ayırıyor. 2010 Şili'sine göre topa sahip olma konusunda ciddi bir artış söz konusu.  Bu Almanya'da da görülen  "pozisyon ve pas futboluna"  doğru evrimleşme sürecinin nedeni ise Pep Guardiola. 

Sampoali iflah olmaz bir Guardiola hayranı ve onun maçlarından aktardığı pek çok ayrıntıyı Şili'ye uygular.

Tam bu noktada Almanya ve Şili'nin çıkmazları benzer, ortak paydası ise Pep Guardiola'dır. Bir yandan Klopp ve Dortmund futbolu öte yandan Bielsa'nın çok daha hızlı ve riskli oyun anlayışı. Tüm bunların zıttında duran Guardiola etkisi ise Löw'de ve Sampaoli'de aynı şekilde sorun çıkarıyor. Her iki takım da geçmiş turnuvalara göre  topa sahip olma oranını arttırdığı ölçüde hızını düşürdü. Elbette Şili pek çok takıma göre dikine oynama ve hızlı hücum konusunda çok daha önde olsa da bir Guardiola etkisi ve hakimiyet isteği söz konusu olduğunu söyleyebiliriz.

İnce ve derinden takip edenler "Paradigma Guardiola" blogunu bilir. Hazırlayıcısı Matias Manna. Sadece gazeteci değil aynı zamanda uluslarası futbolda danışmanlık yapıyor. Bugünlerde Şili adına analitist olarak çalışan gazeteci-teknik direktör  aynı zamanda Guardiola'nın da yakın arkadaşı. Röportajdan kısa bir alıntı.

-Şili'de Jorge Sampaoli'nin yaptıklarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Benim için o fazlasıyla iyi bir teknik direktör. Guardiola ve Bielsa'nın metotlarına büyük önem veriyor. Pas futblunu önemsiyor, bu iki teknik direktörün pek çok ayrıntısını kopyalayarak Şili'ye uyguluyor. Newell's da iken Bielsa ile tanıştı ve ondan fazlasıyla etkilendi. Universidad de Chile'de ise son dönemdeki Barça'dan çok fazla etkilendiğini görüyoruz.

-Bielsa'ya mı yakın yoska Guardiola'ya mı?

İkisinin karışımı diyebiliriz. Almanya ile oynanan hazırlık maçında rakibin oyun kurmasına yönelik yaptığı presi ve diğer ayrıntıları göz önüne alırsak Bielsa etkisi olduğunu söyleyebiliriz. Öte yandan pek çok maçta topa sahip olma isteği, pozisyon oyunu, özellikle Diaz ile gelişen topun saha içi dolaşımına izin verip hakimiyet kurmaları açısından Guardiola'ya yakın olduğunu dile getirebiliriz. Çok genel bir yaklaşımla bugünlü Şili'den bahsediyorsak Guardiola'nın Barcelona'sı ve İspanya milli takımı ile benzeştiğini söyleyebilirim. 

2010 ile 2014 Şili'si arasındaki taktiksel farklılıklar nelerdir?

Diaz gibi oyuncularla beraber topa daha çok sahip olurken hücum ve savunma biçimleri arasında da farklılıklar mevcut.Şili 2010'a göre daha kollektif ve kombinasyona dayalı bir oyun sergilerken hücum girişimleri içerisindeki pas sayısı 2010'a göre çok daha fazla. Savunması daha fazla hücumu düşünüyor. Bu da kaleci Bravo ile arasındaki mesafenin artışını sağlıyor. Kaleci Bravo'nun da fark yarattığını belirtmeliyiz, ayakları çok iyi ve oyuna katılımı fark yaratıyor.

Şili'nin zayıf yönleri nelerdir?

Cezasahası içi savunması konusunda sorun yaşanmaya devam ediyor. Erken bir şekilde kaptırılan topların hücumu fazlasıyla dramatik olabilir Şili için. 




4-3-3/4-3-1-2 ve  3-4-3/3-4-1-2


Sampaoli belirgin iki sistemi ve bunların varyasyonlarını  takımına çalıştırdı.  Kanat bekleri aşırı ofansif 4-3-3 ilk etapta oynattığı ve düşündüğü sistem. Üç merkez orta sahanın sadece birisi defansif orta saha olarak sahada yer alıp kilit bir rol oynar Sampaoli'nin sisteminde. Üçlü hücum seti ise çeşitlilik gösterir. Merkez forvetin kenarına iki kenar forveti yerleştirdiği gibi orta sahaya dönük bir şekilde oynattığı sahte dokuzlu format da söz konusu.  Böyle bir seçeneği işaretlediği zaman iki kenar forvet de orta sahaya gelerek daha çok geriden gelecek oyunculara koşu yolları açmayı hedefliyorlar.

Üçlü savunma ile sahaya çıktıklarında ise özellikle kenar forvetleri erken bir şekilde pres yaparak çılgınlık seviyesinde rakibin ön alan oyuncularına baskı kurarak orta sahada yer alan rakip merkez oyuncularla savunmanın bağını koparıp izole ediyorlar. Üçlü savunma ise topun olduğu bölgeye doğru kayarak rakip hücumcularına yakın markaja girerek topun hızlı bir şekilde geri alınması için var olan çılgın planı uygulamaya koyuluyorlar.

4-2-1-3, 4-1-4-1 ve daha pek çok varyasyonu pres stratejisine göre belirliyorlar.

İzlediğiniz takımı bir şablona en zor oturtacağınız ülkedir Şili. Doksan dakika içerisinde adam markajı da olur, markajcılar değişir ve hatta topun olduğu bölgeye öylesine bir baskı yapılır ki topa sahip olan tek bir adamın çevresine üç tane Şilili oyuncu yerleşip rakibi yine izole ederek topu çalabilirler.

(gugıldan rastgele aldım, 3-4-1-2 olması kafi)


Benim etkilendiğim Şili'nin hücum presi. Bunu öyle bir düzeyde yapıyorlar ki rakibin olağan oyununu oynaması olabildiğince zorlaşıyor. Pek çok takımın yaptığı şekilde oldukça basit bir anlayışa sahip. Pres içerisinde yer alan iki forvet rakip tandeme  kendi sahasında baskı kurarken on numara da top dağıtıcı olarak savunma önünde oynayan oyuncuya yapışıyor. Kenar forvetler rakip beklerine nefes aldırmazken rakibin on numası da sıklıkla adam adama markaja kurban gidiyor. Asıl mesele ise bir şekilde geri pasa zorunlu bırakılan rakibin o an boşa çıkmış oyuncusuna üç-dört oyuncu ile üzerine giderek son derece riskli bir anlayışla topu kapma mücadelesi verilmesi. Oldukça riskli olmakla beraber Şili bu kaostan çıkmayı her defasında başarıyor.

Bielsa sonrası gelen Borghi zamanında savunma ile hücum arası mesafenin oldukça fazla olması bu gibi pres denemelerinin başarısızlığında yenilen hızlı hücumlar kendi kalelerine gol olarak dönüşümü oldu. Sampaoli'nin başardığı ise takım bütünlüğünü oluşturması ve kompakt bir yapıya takım kavuşturması.. Oluşan kaosları yönetecek futbol zekası (Diaz gibi) yüksek oyuncuları doğru bir şekilde sahada olmasını sağladı. Yazıldığı kadar basit olmamasının sebebi bunu uygulayacak takımın Şili kadrosunun hareketliliğine ve mücadele gücüne sahip olması gerekir. Hali hazırda kadro açısından diğer pek çok ülkeden farkı teknik kapasitesi yüksek oyuncuların dahi Vidal gibi pres gücü yüksek, atik, çevik ve savunma becerisi olan isimlerden oluşması.

Topa sahip olan oyuncunun başına üç kişinin üşüşmesi demek geride pek çok noktada açık bırakılması anlamını taşıyor. Takım bütünlüğü sağlanamaz, saha içerisinde takımın boyu uzarsa bu yarardan çok zarar getirir. Aynı zamanda bir başka önemli nokta da topa sahip olunduğu an takımın olabildiğinde düzensiz bir şekilde sahada yer alması hızlı hücumun da önüne geçiyor.Dolayısıyla kurulan üçgenlerde kombinasyonların şefi olarak akıl sahibi futbolcular bu kaosu yöneterek Şili'yi başarıya taşıdılar. 

Ceza sahası içerisinde atılan pek çok gol yaratılan kaostan galip çıkan minik oyuncular nedeniyledir. Olmadık yerde kafayı vurmaları ya da kaleciden dönen topa ilk onlar dokunmasıyla gollerin gelmesi bu takımın felsefesinin başka şekilde ifade edilmesidir aslında. Kaos yaratırlar ve o kaos içerisinde yaşamaya alışkın olan bu takım en doğru şıkkı işaretleyen olarak öne çıkarlar. 

İspanya'nın son dakikalarda attığı golle beraberliği sağladığı dostluk maçında pres gücü yüksek takımlara karşı oyun kurma aşamasında yaşayacağı sıkıntıyı bu sezon Dortmund'a karşı Guardiola'nın denediği gibi "yüksek top" atarak çözdüler.  Bu maçın son dakikalarında yediği gol Şili'nin zayıf karnı. İspanya üç dört oyuncu ile hücuma çıktığı esnada Şili 7 oyuncu ile ceza sahası çevresindeydi ve buna rağmen doğru organizasyon ile gelen İspanya beraberlik golünü buldu. Yukarıda da değinildiği gibi ceza sahası savunması Şili'ye göre değil. Top ceza sahasına gelmeden savunmak aslında bu kadronun zorunluluğu. Özellikle Brezilya gibi her oyuncusunun ortalamanın üzerinde teknik seviyesi olduğu yerde Şili yarattığı kaosun içerisinde boğulabilir.

Bielsa her şeye rağmen bu felsefenin asıl kurucusu. Tüm zeka aslında kısa boylu, teknik, atik ve mücadele gücü yüksek olan oyunculara öyle bir şey yaptırmak ki bunun kopya edilmesi için aynı özelliklere sahip bir başka takımın olmasının şart olması. Kendi gücünü en başta kadro analizini yaparak oluşturdular. Şili'nin taktiği, felsefesi kopya edilemez ama  bir takım başka bir mecrada taktiğin başarılı olup olmadığına bakmadan kendi içeriğine en uygun felsefeyi yaratabilir. 

Şili'nin bize verdiği ders budur.

Şili'nin bir diğer kozu tutku.

Öyle bir tutku ki bu pek çok golü kornerleden bulmuş kısa boylu takımın kafaya çıkışlarında, gole olan iştahlarıdır başarıyı sağlayan. Atılan pek çok gol kaleciden dönmüş, ateşli bir şekilde ribaund kavgası sonucu ulaşılmıştur. Şili içerisinde barındırdığı tutkuyu sahaya benzersiz bir sistem içerisinde aşılayarak aslında herkesi yenebilir ve herkese yenilebilir bir şekilde turnuvada boy gösterecek.. Başka bir ifadeyle bu futbolu tutku olmadan oymanız da mümkün değildir. Bir nevi Galatasaray'ın 96-00 dönemi gibi..


Kilit oyuncu: Marcelo Diaz

Elemelerde oynamadığı 5 maçın 4'ünü Şili kaybetti. Şili'nin stratejik aklı gelişkin ve yaratılan bütün kaosların yöneticisi. Yönetmen olarak algılayabiliriz. Savunma ile orta saha bağlantısını kurması, pres yediği vakit topu doğru bir şekilde organizasyon içerisinde kullanması onu öne çıkarıyor. Kendisini en zor aksiyonların içerisinde sürekli boşa çıkararak kaosun içerisinden düzene doğru geçişi sağlayan oyuncudur. Akıl sahibi şahsiyet. Teknik direktör maç öncesi taktiği açıklasa da maç içerisinde oluşan koşullara göre savunmanın alacağı her rolü saha içerisinde belirleyen oyuncudur da aynı zamanda.  Takım topa sahip olduğunda dahi Diaz'a merceği yakınlatırdığınızda olası bir top kaybında rakibin yapacağı hücumu kesmek için doğru yerde konumlandığını görürsünüz. Tüm bu kaosun böylesine içgüdüsel oyun konusunda üst düzey olup da sezigileriyle doğruyu bulan adam olmadan  yönetilmesi çok zor. 
    

Takımın yıldızı: Arturo Vidal

Ülkenin başkanı dahil herkes onun iyileşmesi için seferber olmuş durumda. 44 milyon euro değerindeki bu "çok çok çok" yönlü oyuncu her şeye rağmen takımın en etkili oyuncusu. Bir yerde Vidal'in orta saha olmadığını iddia edildiğini okumuştum. O ya hücumcudur ya savunmacı ama orta saha değil. Bu sezon Juventus'da mücadelesinden çok ceza sahasına sızmaları sonucu attığı gollerle de öne çıktı. Elemelerde de attığı goller Şili'ye hayat verdi. Deneyimi, tecrübesi, sahanın her bölgesinde kendisini var edişi ile Şili'nin kalbi. 




Hiç yorum yok: