9 Haziran 2012

Grup A: İlk maçlar..



A grubunda hemen her şey beklediğim gibiydi; Polonya-Yunanistan maçının ikinci yarısı hariç.. Önceliğimiz ev sahibinin ilk karşılaşmasına olsun..

Polonya-Yunanistan 1-1

Öncelikle maç öncesi analizlerde verdiğim Yunanistan kadrosuna lütfen bir göz atın. Orada göreceksiniz ki; Sokratis yerine oldukça iyi bir sezon geçiren Schalke'li Papadopoulos yerleştirildi ki piyasa değeri en yüksek Yunan oyuncusudur kendisi. Ninis yerine de Salpangidis'in oynayacağını söylemiştik ki doğrusu buydu aslında. Polonya'nın dengesiz bir takım olduğunun da altını çizdik her zaman ve sol ile sağ kenarının oyuncuları arasındaki uçurumu Portekizli teknik adam Santos da kullanmak istedi ve iki yılda beş bundesliga maçı çıkarmış futbol yeteneği sınırlı Boenisch'in olduğu bölgeye daha hücumcu olarak düşündüğü Ninis'i yerleştirdi ki bu yanlıştı. Ninis daha hücumcuydu belki ama Salpangidis gole daha yakın oyuncuydu. Bremen'deki Sokratis'i ben kesinlikle beğenirim lakin stoper olarak değil sağ bek olarak.. Hatta defansif orta saha da olabilir ama asla ve asla stoper değil. Bremen'de sezonun ikinci yarısını bu sene stoper olarak oynadı ve son devre gereğinden fazla gol yedi o takım.. Hiç gereği yoktu ki kırmızı kart olmasa da sorun çıkarıyordu.. Yani; Maç öncesi verilen kadro maç içerisinde öyle veya böyle bir şekilde oluştu. Teknik adamın değişiklikleri övülüyor ve ben daha çok yanlış kadro çıkartmasını geçtim Gekas'ın oyundan alınışını da yanlış buldum. Bunun yanı sıra bir kişi eksik kalmasına rağmen 4-3-3'ün ön üçlüsüne dokunmayıp Katsaouranis'i stopere çekip ikili orta sahayla rakibe üstünlük kurmayı düşünmesi ve bunda başarılı olması ise takdire şayandı.. Aynı şekilde Obraniak-Rybus-Kuba-Lewandowski'nin ileride kalması ve Polanski ile Murawski'nin merkeze bir kişi fazla Yunan orta sahasına üstünlük kurması da oldukça ilginçti.

Yunanistan ise ikinci yarıda ortaya koyduğu futbolla galibiyeti dahi hak eden taraf oldu bana göre.. Üstelik oyunda üstün olduğu zaman da on kişi kalıp bir kişi eksik oynadığı zamandı. Polonya'nın ilk yarıda işlevsel olan Dortmund kenarını ikinci yarı devre dışı bırakıp hücumun zayıf sol kenardan gerçekleşmesini sağladı ya da Polonya buna izin verdi. Torosidis kendisinden beklenen çıkışı yapıp hızlıyla Boenisch'i geride bırakıp golün ortasını yapması, Salpangidis'in orada olması Yunanistan'a beraberliği getirdi.

Polonya kadrosunda sürpriz yoktu gibi.. Sadece orta sahada stoper özellikli Dudka'yı kullanmasını bekledim ancak Smuda genelde güçlü rakipler karşısında oynatıyor(Portekiz'e karşı misal oynamıştı) bu oyuncuyu ve sanırım Yunanistan'ın bu kadar ofansif bir oyun anlayışı içerisinde olacağını sanırım beklemedi. Merkezden iki kere delindi bu takım. Birisini Samaras harcadı, ikincisi ise kırmızı kart ve penaltı..

Polonya'yı ilk defa önemli bir maçta izleyebildiğim için daha iyi analiz edebiliriz artık. Öncelikle forvet yalnızlığı ya da sorunu söz konusu. Obraniak-Rybus-Kuba forvet özelliği olmayan kenar/merkez oyuncularıdır. Lewandowski'yi etkisizleştiren en önemli faktör kenar ortası geldiğinde cımdızlak ortada tek başına bırakılmasıdır. Dortmund'da Kuba-Götze-Greusskreutz-Kagawa'nın yanı sıra Kehl ve zaman zaman ortalarda Hummels bile onun yanına "denge bozucu" olarak yer alıyordu. Burada sorun bu.

En büyük hayal kırıklığı ikinci yarıda agresif olmaktan vazgeçen Polonya'nın pilinin bitmiş olduğunu görmek oldu. Yunanistan bir kişi eksik daha iyi oynadı ve galibiyeti de hak edecek şekilde ikinci yarının kahramanı oldu. Penaltının kaçması, Samaras'ı oyunda tutup Gekas'ın çıkarılması,Salpangidis ile başlanmaması gibi pek çok teknik adam yanlışına rağmen Yunanistan bir puanı bileğinin hakkıyla aldı. Bu takım çeklere de kök söktürür, Rusları da zorlar. Polonya'nın yenebilme ihtimali olduğu tek takım ise Çekler.. O da kolay değil kesinlikle..

Smuda'yı umutlandıran en azından turnuva öncesi herkesin dillendirdiği sağ kenarının çalışıyor olduğunu bilmesi. Unutmaması gereken ise akınların sola doğru kaydıkça bu takımın güç kaybettiği gerçeği. Dahası Obraniak'ın çizgiye kaçarak oynaması kenarları güçlendirdiği ölçüde forveti yalnızlaştırıyor ve burada Rybus yerine gole yakın Grosicki tercihinin daha anlamlı olacağını da belirtmek gerekir..

İlgi çekici oyuncu: Perquis

Muazzam oynadı. Özellikle oyunu kurma, pas isabeti konusundaki başarısı takdire şayandı. Samaras'ın güçlü kenarı savunma zorunluluğu, Ninis'in yokluğu bir anlamda Polonya tandemini rahatlatan unsurlardı ama toplamda pas oranının fazlalığı, güven veren oyun anlayışı Polonya adına bir şans ki bu oyuncu takım arkadaşlarıyla aynı dili dahi konuşamıyor.



Rusya-Çek Cumhuriyeti: 4-1

Bu hafta Milliyet Taktik'te Euro 2012 tahminlerini yaptım ve başlığım da şuydu; Rusya rahat kazanır. Sürpriz kuponumun içerisinde de Rusya maçına üst oynadım.

Rahat kazanır çünkü Rusya sanılanın aksine bir savunma takımı değildir. Daha çok hücum konusunda sıkıntı yaşayan bir takım daha doğru bir tanımlamadır. İki hücumcu beke sahip ve fakat bunlar defansı boşlayarak değil önce savunmayı güvence altına alıp bindirme yapan oyuncular. Dahası yıllardır İngiltere dışında oynadığı her maçta hasta kaldığım Arshavin yetmezmiş gibi bu blogda dört yıl önce geleceğin Arshavin'i olarak postumuza konu olan Dzagoaev var. Dahası Shirokov gibi gole çok yakın bir orta sahası var. Maçın en gizli kahramanı olan Zyryanov'un tecrübesi de Rusya'da yılın futbolcusu seçilen Denisov'a eklenince turnuvanın en güçsüz takımlarından birisi olarak addettiğim Çekler'i devirmek çok zor olmadı.

Ruslar aslında 2010 Almanya'sının bir kopyası gibi oyun çıkardı. Geride konumlanıp geniş alanı yarattı, Çekler de bu tuzağa düştü. Kerzahakov gününde olsa Rusya çift basamaklı sayıya ulaşacaktı.

Maçın başında Çekler'i üstün kılan ayrıntı aynı zamanda burada fark yemesini de sağlayan zayıf tarafıydı.

Rosicky'nin önünde Baros ve sağına-soluna Rezek-Pilar yerleştirilmişti. Arkasında ise en az Rosicky kadar hücum etme düşüncesinde olan, yetenekli Plasil ile Jiracek.. Bu altılı hücum setinin top tekniği, ofansif özellikleri oldukça fazla olmasının yanında maçın başında henüz taze olan güçlerini de prese verince oldukça etkili oldu ve fakat Rusya'nın hemen hemen tüm akınlarının gelmesini sağlayan ise tandem ile Plasil-Jiracek arasındaki boşluğa Arshavin-Dzagoev ve Kerzhakov'un beraberce girip demarke vaziyette fink atması sonucu gelişti. Çekler'in defans dörtlüsü ile ilerideki altılısının arasındaki boşluğu Rusya maçın sonuna kadar işledi. Maçın başında ise Çekler rakibin oyun kurmasını engelleyecek şekilde ön alanda adam fazlalığına ulaşıyordu lakin bunun bir de geride bıraktığı açık söz konusuydu ve cezalandırılmaları çok uzun sürmedi. Saçma sapan bir taktik söz konusuydu..

Barça dahi Çekler kadar cesur olmayı düşünmedi. Hali hazırda hücumlarda etkili de olsa cılız Rosicky'den doğacak savunma zaafiyetini düşünülmesi gerekirken geride kalan iki orta sahanın gereğinden fazla hücum bölgesinde yer almasını Ruslar muazzam bir şekilde cezalandırdı. Maçın başında bu ikili ön alanda yer alıp Rusya'nın defansı ile orta sahası arasındaki bağlantıyı kesip oyun kurmasını engelleyerek baskı kurdu ama bu ileri çıkışın geride yaratacağı savunma açığını kapatabilecek bir uyumdan yoksundu Çekler.. Arshavin'in pasları muazzamdı kuşkusuz ama rakip ceza sahası önünde Dzagoev ile beraber bulduğu boşluk onun hünerisi değil daha çok Bilek'in düşüncesizliği..

İkinci yarı bu kabak gibi ortada olan yanlışın farkında olan Bilek, Baros'un yanında ikinci forvet rolüne doğru kayan Rezek'i çıkarıp gerçek bir defansif orta saha alarak o açığı kapatmak istedi. Jiracek sağa kaydı, Hübschman dörtlü defansın önündeki boşluğu kapatacaktı ve Plasil de savunma ile hücum arasındaki bağlantıyı kuracaktı. Kısmen daha iyi bir Çek Cumhuriyeti izlesek de Baros'un etkisziliği, kenardaki oyuncuların verimsizliğinin üzerine Rus tandeminin formu da eklenince bir golle yetinmek durumunda kaldılar.

Rusya mı kazandı Bilek mi hediye etti yoksa Arshavin çok mu güzel oynadı bilemiyoruz. Hepsi birbirinin nedeni ve sonucudur. Toplamda Rusya hak ettiği galibiyeti hak ettiğinden daha az golle alsa da Çekler'in işi oldukça zor..

Hiç yorum yok: