14 Ocak 2012

Kısa kısa Bayern Hikayeleri!


Norbert Nachtweih ile iddiaya giren Uli Höness. Peki nesine? Sigarayı bırakmasına. Beş bin mark alacak eğer Norbert 1988 yazındaki anlaşma gereği bir yıl boyunca sigara içmezse.. 1982-89 arası 202 kez Bayern formasını giymiş Nachtweih sigarayı bırakıp kilo alıp ilk onbirdeki yerini kaybetme pahasına kazanıyor iddiayı.. Bence Uli Höness her açıdan zararlı çıkmıştır bu işten. Beş bin markı gitti, oyuncusunun performansı da düştü ama ilginç bir iddia olduğu kesin..


iddia demişken.. Loddar ve Klinsi iki azılı düşman. İkisi de Avrupa kariyeri sonrası Bayern'de buluşuyorlar ama birbirlerinden deyim yerindeyse nefret ediyorlar. Hele ki Loddarın günlüğü yayınlandığında bunun boyutunu daha iyi anlıyorsunuz. Ve evet yine bir iddia.. Uli Höness ile Loddar iddiaya giriyor, nesine ? Bu sefer kazanan 10 bin mark alacak.. Eğer Jürgen Klinsmann o dönemde 15 golü atarsa Loddar 1o bin mark verecek ve atamazsa da Uli Höness.. Son maça kadar kazanan Loddar abimizdi ve fakat Gladbach karşısında golü atan Klinsmann toplamda 15 gole ulaşarak Matheyusu on bin mark zarara uğratmayı başarıyor..



Beckenbauer 1977-88 arası buradaki arkadaşı Diana Sandmann ile beraberdi ve fakat benim anladığım kadarıyla kayın pederi ile arası çok iyi değildi. Zira.. Diana'nın babası ağır hasta. Tam bir haftadır komada ve Beckenbauer ziyaretine gidiyor. O bir haftadır komada olan adam Beckenbauer'i görünce komadan çıkıp konuşuyor ve söylediği de şu oluyor:

"Leck mich am Arsch, der Beckanbauer"(çevirmeyeyim daha iyi)



Derler hep.. Birazcıcık disiplin olsaydı dünyanın en iyi futbolcusu olurdu bilmem kaç kez. Bremen zamanı aynen Romario gibi idmana gitmez ve ne zaman işte şu sayıda golün altına inerim ancak o zamana her gün antrenmana giderim filan derdi. Sigara tiryakiliğine, kavgalarına filan girmiyorum. Yarım iş günüyle bugün başardıklarını gerçekleştirdi. tam anlamıyla Sergen'in Almanya versiyonu. Efendim Mario Basler dişçide randevum var diyerek 70 km ötede bir yeri söylüyor ki antrenmandan kaçacak.. Elbette tam da orada poker masasının başına oturmuş, keyif çatıyor. Dönüş yolunda arabası yolda kalınca Loddar'ı arıyor ve her ikisi birden antrenmana geç kalıyor.



Jens Jeremies'i hatırlarsınız sanırım. 2006 Bayern'in başında Magath var ve Şampiyonlar Ligi eleme maçında Milan'a karşı oynuyorlar. Magath nasıl oynamalıyız diye soruyor ve Jeremies de şaka yapıyor. "Her zaman olduğu gibi on kişi arkada kalacağız ve ileride bir zaman Ballack golü atacak" Eh herkes gülüyor tabii.. Magath da "tamam öyle yapalım" diyor ve Jeremies kadro dışı, Bayern 1-4 yeniliyor ve eleniyor..

Lan şaka yapılacak adam mıdır Magath ? Cık cık cık..


Abedi Pele.. Adam Afrika'da yüzyılın en iyi futbolcular listesinde üçüncü olmuş ve tam da bu zamanlarda Torino'dan Münih'e son büyük transferini gerçekleştiriyor. En azından Pele imzayı Bayern Münih'e attığını düşünüyor lakin ne zaman ki Almanya'ya geliyor işte o zaman anlıyor imza attığı Münih Bayern değil onun ezeli rakibi 1860.. Eskiden Bundesliga çok popüler değildi de bu kadar da değil yani.. İki yıl oynuyor burada, 50 maça çıkıp 2 gol anca atıyor, motivasyon yok tabi adamda.. Kandırıldı mı biraz ilgisiz mi bu işlerle onu çok anlamadım bak...

Mogwai - Take me somewhere nice


"..Birazdan kara bulutlar kalkacak üstümüzden. Bir rüzgar dağıtacak hepsini ve birden sanki bir meteor hızla havayı delip üzerine doğru gelecek. Yavaşça büyüyecek gözünde, ama sen yine göğü ve göğün tek bir noktadan yere düşen güneş ışığını izleyeceksin. Çimenler oynaşacak rüzgarla, dünyanın sonu gelecek sanacaksın ama rüzgar tersine seni düşündüklerinin kıyısına bırakacak.."

Taşın taşın nereye kadar ?



la bıktım yeminle..

Dört ay olmuş ülkeye geleli, ev taşıyorum yine. Ha buraya geldiğimde bu belliydi ama artık bıkmışım taşınmaların her türlüsünden.. Sevgili de geliyor, yaşam da biraz başkalaşacak.. Umuyorum ki güzelleşecek ama benim taşınmaya tahammülüm kalmadı. Göçe göçe ilerliyorum ve artık gerçekten bir dur demek istiyorum. İki mahalle öteye gidiyorum ama çilesi büyük arkadaş..

Neyse ki bu sefer şehir değil mahalle değiştiriyorum ama dedim ya ona bile tahammülüm kalmadı desem yeridir..Kaçıncı evim kaçıncı göçüş bu bilemedim ama sanırım ve maalasef son değil. Minumum bir yıl aynı yerde kalma dileğiyle hayırlı olsun diyorum kendime..

Uğur Meleke ile Sohbet!



Bak arkadaşım ben sana söyleyeyim; Ali Ece ve Uğur Meleke.Yazarlık kısmını -beğenirsin ya da beğenmezsin- bir tarafa bırak. Spor basınında takip ettiğinizde aklınıza düşen o güzel görüntüyü bire bir üzerinde taşıyan iki insan. Ben ya da bugünkü arkadaşlarım bugün var yarın belki yok, ama bu insanlar her daim olacaktır, siz de farkını görün diye yazıyorum. Aslında içerisinde bulunduğum bütünden çıktığım vakit size son iki yıldan bugüne dair yaşanılan büyük hayal kırıklıkları ve sürprizleri arka arkaya yazacağım ama bugün her şeyi tüm çıplaklığıyla anlatamıyoruz maalasef. Bize hangi zaman diliminde hangi koşullar altında nasıl dokunduklarını, nasıl baktıklarını daha güzel daha iyi bir şekilde dile getirmek gerekir.

Öylelerini gördüm ki konuşurken nerden cesaret edip de o samimiyeti kurup absürd şekilde hitap ettiğini anlamadığım adama kafayı çakacaktım ilk tanışmamda. Şöyle saniye kaldı, o kadar sinir bozucuydu kimileri.. O denli sinir bozucu, kibirli ve yukarıdan bakan bir algı ki kendileri dahi farkında değildir, inanın. Dolayısla insan Uğur Meleke'nin sadece bugün değil üç dört yıl önceye de dayanan tavrını ve insanlığını görünce şaşırıyor, başkalaşıyor.Ki bizler eylemlerini, yazılarını yeri gelmiş eleştirmiş, yer gelmiş övmüşüzdür de. Yalan olmasın güzelliğe ve iyiliğe de inancı artıyor.

Bizim çıkardığımız hayatım futbol dergisini okumuş ve geçenlerde de köşesine de taşımıştı. Bire bir ilişki kurduğunuzda sizi şok edecek kadar "insani duruşunu" bir kenara bırakın on beş sayı çıkarmış bir futbol dergisinin bir anlamda yaşam mücadelesine ufak bir yardımı esirgememesi ve dahası buna ihtiyacımız olduğunu düşünerek hareket etmesi takdire şayan. Biz bu desteği çok daha yakın ilişkiler kurduğumuz pek çok güzel insandan alamadık.Söz ve eylem farkı sandığınızdan çok daha fazla.Dahası gelecek adına derginin içeriğine dair üretilen fikirler açısından bir "akıl" almak adına buluşma ayarladık. Sağolsun, kırmadı ve randevu verdi. Tam da zamanında gelip çok hoş bir muhabbet sonrası elinden gelen bütün yardımı yaptı. Sadece biz değil siz de gitseniz elinden gelen ne varsa yapacaktır, emin olun. Yıllar önce bu blogda konu ettiğimde söylemiştim, gidin isimsiz bir şekilde mail atın karşılık alacaksınız eğer gerçekten onunla ilişki kurmak istemişseniz..

Blog yazarlığı başkadır. Ahkam keserim burada ben. Atıp tutarım, en güzeli en iyisi en bilmem nesi benim yazdığımdır ve hatta burada herkes benden sonra gelir, bu işin bana göre raconu da budur. Benim günlüğümdür bir bakıma. Lakin toplamda spor basını olarak ben ve hatta biz bana göre çok bir şey değiliz. Burada iyi ve kötü olarak andığım herkes emek açısından bizden çok daha fazlasını vermiştir, yanlarına yaklaşıp bu açıdan kıyas bile yapmam. En çok eleştirdiğiniz ismin dahi verdiği emeğin yanında bizler neyiz ki? Ama insan istiyor ki azıcık da ayaklarınız yere bassın.

..bugün iyi bir konumda olup da insan kalabilmiş çok nadir olan kesimden Uğur Meleke'yi konu ettim. Bu da sözüm olsun bir gün de mallarını şuraya dizeceğim ki bu yazarların değerini daha iyi bilesiniz diye.

Çok güzel bir gündü ve sevgili Uğur Meleke'ye çok içten teşekkürler..

13 Ocak 2012

Galatasaray'ın Xherdan Shaqiri Hamlesi!



Galatasaray'ın teklifi olduğu resmi olarak da onandı Basel tarafından. Dolayısla üzerine iki kelam etmek gerekir.

Ben bir kaç maçını izledim. Çok uzun zamandır tanıyorum aslında ama kaç maçını izlediniz derseniz onu bulmaz. İlk haberini okuduğumda bir kaç yıl önce çıkış yaptığı vakit geleceğin Roberto Carlos'u olarak addedildi. Bugün ise hem Ribery hem Robben'i yedekleyecek geleceğin yıldızı olarak görülüyor. Bayern Münih'in ilgisi ismini duyduğum ilk günden bu yana vardı. Bu haftaki sportbild'de ise Bayern adına alınacaklar listesinin yine bir numarasında Shaqiri'nin ismi geçiyor. Buradan bir not vermek gerekirse milli takım hocası Hitzfeld onu Bayern'e önerir iken tek kusurunun en azındna bugün için yeteri kadar efektif olamaması olarak bahsediyor. Bunun dışında çok iyi bir oyuncu olduğunun üzerinde duruyor.

Gerek Man U gerekse de Bayern isminden dolayı çok fazla şans tanımadım ama bugün Basel gazetelerinde okuduğum Shaqiri Galatasaray içerikli haberden sonra da umutlandık.. Nijmegen maçından sonra konuşan Shaqiri şöyle buyurmuş:

"Türkiye Süper Liginde oynayacağımı hiç düşünmezdim aslında ama Galatasaray herşeyin dışında büyük bir kulüp" Dahası Türkiye Süper Ligini de takip ettiğini söyleyen Shaqiri, Fatih Terim hayranlığı bir yana Galatasaray'ın yeni oyunculara yatırım yaptığından da bahsediyor. Şampiyonlar Ligi şansından dolayı da Galatasaray'ın iyi bir geçiş aşaması olacağına da inanmış. O geçiş aşaması değil opsiyon olarak belirtmiş ama ben bu şekilde yorumluyorum.

Türkiye'deki 10 milyon haberlerine de değinen gazete bonservisin 10 milyonun aşağısında olduğunukulüp yöneticisi Bernhard Haeusler'in demecine dayandırıyor. Heusler'in bugün yutupa düşen açıklamalarından da anlaşıldığı üzere Galatasaray'ın teklifini doğrularken sportif olarak gerileme içerisinde bulunmak istemiyor ve Shaqiri'yi en azından "sözde" satmaya pek niyetli olmadığını belirtiyor ama bu gazete yalan yazmıyorsa eğer Shaqiri Galatasaray'a sıcak bakıyor..

Düzen bozulur mu?

Ben Galatasaray'ın transfere ihtiyacı olduğunu düşünüyorum özellikle gelecek sezon adına. Lakin ikinci devre de ekleme yapılacak olsa dahi bu kesinlikle büyük paralar verip direkt oynatma zorunluluğu duymayacağınız isim olması gerekir diye düşünüyordum. Shaqiri ve benzeri bir oyuncu gelirse en azından altı yabancıdan birisi yedeğe düşecek ve bu dahi dengeleri bozacaktır. Kosecki dönemini bilenler ilk yarı mutheşem performans sonrası üstelik ligimize gelen nadir kaliteli isimlerden olan Kosecki'ye rağmen nasıl baş aşağı gittiğini çok iyi hatırlıyordur. Diğer bir açıdan ise Fatih Terim'in bugüne kadar yaptığı bütün yabancı transferler arasında belki de en heyecan verici olanıdır zira potansiyeli inanılmaz ve yaşı da 20.. Hani yıldız olmuş değil yıldız yapacağız diyerek alınacak.. Eğer transfer edilirse belki de üzerinden büyük paralar dahi kazanabileceğiniz isim..

Sonrasını bilemeyiz ve onca tecrübe sonrası burada kesin konuşmak çok zor. Lakin öncesinde bu oyuncuyu üstelik 10 milyonun altında bir rakama Galatasaray'a kazandırmak nerden bakarsanız bakın büyük başarıdır. Hadi bakalım diyoruz..

Bir güzel adam daha gitti..




Metin Oktay gibi oyunculuğuna şahit olamadık.. Tanımıyorduk çok iyi? Hayır. Ama bu isimler Türk Futbolunun simgesel bazda iyiliğini, güzelliğini, mertliğini, dürüstlüğünü temsil ediyorlardı. İnsan ister istemez üzülüyor..

Futbolla o kadar çok içli dışlı olmanın bir getirisi olarak "Lefter" ismi hiç oynarken görmediğiniz halde ne kadar dibinize gelmiş, böyle bir haberi duyduğunuzda kendinizin dahi şaşırdığı o tuhaf duyguda keşfediyorsunuz.. Resimden devam edelim.. Fenerbahçeli Lefter Küçükandonyadis'i güzel Galatasaray'lı Coşkun Çelik'in kaleminden okumak gerekir..

"Hasta babasına ilaç alabilmek için 200 lira karşılığında Fenerbahçe'ye transfer oldu ve 1946 yılında sarı lacivertli formayı sırtına geçirdi Lefter Küçükandonyadis.

1925 yılında Büyük Ada'da dünyaya gelen Lefter, mahalle aralarında başladığı futbola ilk resmi adımını Taksimspor'da attı. O yaşta bile Beykozspor ile Taksimspor arasındaki transfer kavgasının öznesi oldu. Yaşı büyütüldü, Taksimspor'da lisansı çıkarıldı ve 2 yıl burada oynadı. "

TMB Panyee FC



Masal gibi duruyor ama gerçek bir futbol hikayesi.

1986 yılında Dünya Kupasında Maradona'dan etkilenen Tayland'ın güneyinde yer alan adadaki çocukların futbol sevdası. Bu gençler bir balıkçı kasabasında çevredekilerin dalga geçmesine aldırmadan bir futbol statı inşa edip turnuvalara katılıyor. 2004'den bu yana şampiyon oluyorlar. Filmin sonundaki karedekiler gerçekten bu başarıyı yakalayan insan topluluğu.

Burada futbol sevdasının yanı sıra dikkat çekici bir başka ayrıntı hedefe giderken önünüze çıkan engeli aştığınız anda o artık engel olmaktan çıkıp size avantaj sağlayacaken önemli özelliğiniz olmasıdır. Her konuda böyledir.

Gitarı yoktu arkadaşın, tellerle perde arası yakalaşık iki metre olan babasının yaptığı gitarla antrenman ede ede inanılmaz bir seviyeye gelmişti. normal bir gitarla hızı Paco De Lucia'ya yaklaşıyordu angara zamanlarımda..

Sıklıkla bu örneği yaşarız.. Filmlere de yeterince konu olduğundan uzatmayayım, güzel bir film..

" ..ağlatan gol "



" Senegal maçında bir gol attım. Bunda alışılmamış bir şey yoktu. Ama kafama takılan bir şey oldu. Top kaleciyi geçip ağlara takıldığında kaleci başladı hüngür hüngür ağlamaya. Duygusal olarak o denli etkilenmişti ki çalıştırıcısı onu sahadan çıkarmak zorunda kaldı.Dünya çapında bir kalecinin yıkım nedeni olduğumu düşünüyordum. Buna rağmen onun tepkisini biraz kantarın topuzunu fazla kaçırmak diye yorumlamıştım. Maçtan sonra soyunma odasında kalecinin yanına gidip bunun sadece bir oyun olduğunu söyleyerek onu yatıştırmaya çalıştım.Söylediğim lafların hiçbirini dinlemiyor gibiydi. Daha sonra adamın bu işe çok üzüldüğünü duydum. Meğer arkadaşlarıyla iddiaya girmiş. "Hıh! Pele kendisini iyi oyuncu mu sanıyor? Sizinle onun bana gol atamayacağı üzerine bahse girerim. Başka bir Santos oyuncusu olabilir ama Pele bana gol atamaz." demiş. O zaman onu teskin etmenin bir anlamı olmadığını anlatım...."

12 Ocak 2012

Jıohann Cruyff & Sepp Maier



şakacılar sizi.. Bu resmin özelliği şudur ki yüksek ihtimal 7 kasım 1978 Johann Cruyff'un ilk jubile maçında gerçekleşiyor..(tahminen öyle) Ve fakat arkadaşlar o jubilenin sonu çok iyi bitmiyor.. -------->7 Kasım 1978

Raiden Hummels!

Futbolun Forrest Gump'ı!



off off ..

Bir kaç yerde gördüm de görmemezlikten geldim bu hikayeyi. Okluyunca öldüm gülmekten..

Carlos Henrique vasat bir futbolcu adayıydı. Amacı şudur: Tek bir maç bile yapmadan ünlü bir futbolcu yaşamı sürmek. Gelsin paralar, partiler v.s. Mümkün müdür bu? Pek çok ünlü brezilya kulübünde forma giymesine rağmen bu "ünlü" sahtekar golcü yaşamında sadece Fransa'da 30 maç yapmak zorunda kaldı ki tek bir golü dahi yok.. Peki bu futbolcu olmayan insanoğlu Botafago, Fluminese,Vasco da Gama,Amerika, Bangu ve son olarak da Palmeiras formalarını nasıl giydi?

1963 doğumlu.

16 yaşında iken topla bir şeyler yapabiliyor. Botafago'nun alt yapısına giriyor, fiziği var hızlı ama hepsi de bu. Fakir bir aileden geliyor ve amacı güzel bir yaşam sürmek. Bir şekilde buradan Meksika'nın Puebla takımına gidiyor. Oraya gidip gelmesi bundan sonraki yaşamını belirleyen en önemli etken. Orada partilere, gece yaşamına dalıyor ve futbolu bırakıyor ama futbolcu olmayı bırakamıyor bir türlü. Ekmeğini yemek istiyor ve amacı tek bir maç bile yapmadan futbolcu olarak kalmak..

Partilerde Carlos Alberto, Ricardo Rocha,Renato Gaucho gibi ünlü oyuncularla tanışıyor Brezilya'da ve onların da yardımı ile futbola çok fazla yeteneği olmamasına rağmen o kulüpten bu kulube geziyor. Sosyal ilişkileri bir hayli iyi olan oyuncu en büyük yardımı Renato Gaucho'dan alıyor "büyük yetenek" olarak bahsettiriyor kendisinden. İlk transferini de tanıştığı oyuncunun büyük transferinin yanında bonus misali "genç yetenek" olarak gerçekleştiriyor. 16 yaşında Meksika'ya gidişi burada yeterli oluyor bir şekilde.

O dönem internet yok yutup yok wikipedia yok.. Gazetelerdeki bilgi kirliliği vesaire almış başını gidiyor. Bu şekilde başlayan kariyerinden sonra gittiği her kulube çeşit çeşit numara çekiyor.

İlk sözleşmesini 3 aylık yapıyor, denenecek.. Takıma girer girmez hemen sakatım diyerek kenara çekiliyor ve sözleşmesi gereği bir kaç aylık parayı indiriyor cebe. Hoca sonunda onu görmek istediği ilk antrnemanda da yeniden sakatlanıyor.Takımdan ayrı düz koşu yaptığı sıralarda ingilizce bilmemesine rağmen elindeki oyuncak cep telefonuyla yanına arkadaşları ve hocası geldiği vakit bağıra çağıra çeşitli avrupa kulupleriyle görüşüyormuş gibi yapıyor. Masör sonunda onun telefonda kimseyle görüşmediğini çakıyor.Henüz yeni takımı ile sözleşme imzalamadan takım değiştiriyor ya da parayla gazetelere çeşitli haberler yaptırıyor.



Brezilya'da oynamaya sadece bir kere çok yaklaşıyor.

Kadro sıkıntısı çekildiği bir dönemde Bangu'da Coritibia'ya karşı yedekten de olsa giriyor maç kadrosuna yeteneğimiz. Tam maça girmek üzere iken maça girmemek için taraftarla kapışıp atılıyor. Başkana onun şerefini korumak için kavga ettim yalanını da sıkınca bundan etkilenen başkan hediye olarak "yetenekli oyuncunun" sözleşmesini uzatıyor!

Romario ile filan dahi arkadaş oluyor ki bugün ona futbolun Forrest Gump'ı diyor büyük golcü. En güzeli ise CV'sini de kendisi kafasına göre yazıyor, abartıyor da abartıyor.. Misal şöyle bir yalan var. 1984'de Libertadores kupasını kazanmış İndepediente kadrosunda yer almış.



Kadro bu. Peki burada Carlos Henrique'yi görüyor musunuz ? Elbette hayır. Peki olmadığını iddia edebilir misiniz? Mübarekler hepsi Carlos Henrique gibi ve bu arkadaş bu benzerliklerden çok güzel bir şekilde yararlanıyor.

Brezilya'dan çıkıp Fransa'ya transfer oluyor ve bu ülkede tek bir maç dahi yapmadan bunu başarıyor. Lakin işte zurnanın zırt dediği yer de burası zira modern teknikler sonucu ben sakatım yalanı burada çok fazla işlemiyor. 30 maç yapmak zorunda kalıyor büyük golcümüz ama tek bir gol dahi atamıyor.. Rivayet odur ki antrenmana çıktığında kendisini izlemek için gelenlere bütün topları bilinçli olarak atmış ve taraftarlar geri vermediği için doksan dakika koşmak zorunda kalmış tüm takım. Bir şekilde yine yırtmış paçayı.. Yüzlerce hikaye var böyle. En son brezilya'da bir show programında hepsini detaylı bir şekilde anlatmış.

böyle böyle 20 yıllık bir kariyerin sonunda Brezilya'da onca takıma gidip tek bir resmi maç yapmadan kariyerini 39 yaşında Fransa'da sonlandırıyor!

Hikaye'yi üç farklı yerde okudum.. Hepsinde farklı ayrıntılar söz konusu ama gerçeği bu videoda.



Benim hemen aklıma haliyle Dominic İorfa geldi.