8 Eylül 2011

45 Yıllık Dostluk!



(Uli Höness bir dönem Paul Breitner ile birlikte kaldığı odasını Che'nin bakışı altında toplar iken..)

"En derin dostluklar, genellikle şans eseri gerçekleşen buluşmalardan doğarmış." -
Shichinin no samurai
(1954)

1966 Sonbaharı.. Bayern altyapısında oynayan Paul Breitner 15 ve Baden Wütenberg eyaletinin seçmelerinden gelen Uli Höness ise 14 yaşında. Her ikisi de Güney Almanya genç milli takımı seçmelerine davet edilir ve tam da burada kader onları buluşturur. Birbirlerini önceden tanıyanlar beraber bir odaya geçer iken birbirlerini tanımayan bu iki insan en sona kalır.. Kader bu ya, işte zorunlu olarak ilk birliktelik "hey siz ikiniz.. beraber şu odaya geçin" demesiyle başlar.

Yurtta oda arkadaşı olurlar..

"4 yıl boyunca (1966-1970) beraber aynı milli takımda oynadık ve aynı odayı paylaştık. Bazen çok uzun yolculukların olduğu başka ülkelerde maçlara giderdik.. Bir keresinde Danimarkadaki milli maç için yaptığımız tren yolculuğu 28 saat sürmüştü" der Breitner ve bu zamanlar da kaynaştık en çok diye de belirtir. Topluca gidilen maçların dönüşü yalnız olurduk ve Breitner arkadaşının memleketi Ulm'da kalır geçerdi evine ve böylece ailesini de tanıdığını, bir kardeş kadar yakın olduğunu belirtir henüz daha beraber Bayern'e geçiş yapmadan önce..

Karşılaştığımız ilk saniyeden itibaren birbirimize ısındık, sevdik der Breitner. Öyle ki tamamen birbirlerine zıt ilgi alanları olan iki insan.Höness tam da benim zıttımda durur misal finansal konulara eğilir, parayla ilgili ne varsa onun üzerinde dururdu diye anlatırdı. Onun ekonomiye düşkünlüğü okuduğu okul kadar geçmişin anılarında da saklıdır.


34 Mark! diyordu ARD'de çekilen belgeselde çocukluğunda mağazanın vitrininde görüp de çok sevdiği futbol topuna olan uzaklığı anlatırken.. Babasının mesleği Kasaplık olsa da dükkan ile evin içiçe geçmesi nedeniyle ailecek çalışır ve ailecek günün muhasebesini beraber yapardık derken bazen on mark eksik çıkardı diyor.. Tüm aile o koca evi talan ederdi onu bulmak için ve onun futbol topu yaklaşık 3.5 on mark değerinde. Tüm yaz çalıştım ve sonunda aldım diyor. Tutku nesnesi ile arasındaki meseledir para sadece..

Breitner üç yılın sonunda Real Madrid dönüşü Bayern'e bonservisinin yüksekliği nedeniyle dönemez ve milyoner sponsora sahip Eintracht Braunschweig'e gider.. Bayern almak istese de bilir ki Höness kulubünün o dönem parası yoktur, borcu çoktur. Futbol topu gibi yine arasında para vardır ve o henüz daha futbolcu iken kulubüne ekstra gelir yaratır. Bayern formasına kendi memletindeki kamyon üreticisinin reklamının alınmasına aracı olur iken tek bir şart koyar: Buradan gelecek para çok sevdiği arkadaşının Bayern'e dönmesi için bonservisine ödenecek.. Gerçekten de buradan alınan ilk taksit 600 bin mark Braunschweig'e ödenir ve iki dost tekrardan aynı takımda karşılaşır..



Breitner ise sosyal alanlara ilgisi olan, okumayı seven, felsefeye düşkün her türlü otorite karşıtı isyankar bir adam ve fakat sanıldığı gibi komünist ya da maoist değildi. Eleştirilmekten korkmaz ve toplumun ortalamasının dayattığı fikirleri sorgulamadan çoğunluğun baskısı nedeniyle asla kabul etmezdi. O dönem Marx okur,Lenin okur Mao'ya göz kırpar, bu düşünürlerin pek çok fikrine destek verir, çeşitli sosyal içerikli gruplarla takılır, kafası nereye göre esiyorsa her şeyi yapardı. Breitner'dan daha solcu daha aktivist futbolcular vardı ama kapıları kapatınca ancak kitaplarının başlarına geçerdi. Breitner'i farklı kılan solculuğu, felsefeye olan düşkünlüğü değil yaşamını her türlü baskıya karşı çekinmeden gözler önünde yaşayabilecek güçlü karakteri olmasıdır. Keza o sakallarının kesiminden reklama malzeme olmasından tutun o dönemin -bugünün değil- Real Madrid'ine transfer olması dahi yine o güçlü karakterin bir eylemidir. Bu adam Bayern kulubünün teknik direktöründen başkanına kadar her şeyi değiştirip yeni baştan kurgulanmasında en önemli rolü oynayan tarihin gördüğü en büyük lider futbolculardan birisidir. 70'li yıllarda eline Marx almayan adam azdır ve fakat Breitner gibi yapan çok az insan vardır..



Höness aklını konuşturur, parayı bulur onu Bayern'e getirir. Breitner liderliğini konuşturur, başkanı devirir, teknik adamı değiştirir ve Höness'in de Nürnberg'de futbolculuğu bırakacağı noktada Bayern'in başına-başlarda itiraz etse de- menajer olarak gelmesine olanak sağlar. Eni sonu tekrardan o yaşam başlar..



Bayern Münih 1978/79 sezonunda dördüncü olur Breitner geldiğinde.. Öyle ki ondan önceki sezon da 12.. 6 yıl olmuş şampiyonluk yok , başarı yok.. Müller,Beckenbauer Amerikalara gitmiş. Birisi sahada diğeri masa başında Bayern'i yeniden yukarıya çıkarmak istiyorlar ama işleri çok zor. 30 yıllık menajerlik hayatının en zor günleri olarak bu sürecin üzerinden geçiyor Höness.. Bugün dünyanın en azından futboldan para kazanan kulupler arasında ekonomisi en iyi olan konumunda iken o gün milyonlarca mark borç içerisindeydi kulubün başına menajer olarak geçtiğinde..



Sonuç işte budur. 1974'den sonra ilk şampiyonluk gelir 1980'de.. 1981'de yine yeniden.

Bugüne gelen sürecin başlangıç noktasıdır. O dönemlerde Gladbach da hatrı sayılı başarılar kaznamıştır ama bugün "geçmişin efsanesi" konumunda.. Oysa burası o gün bu başarıyı içeride ve dışarıda yaşatanların hala görevde olduğu birliktelik devamını sağlıyor. Bugün Breitner'in yanında kupaya sarılan Rummenigge şirketin müdür.. Höness başkan, Breitner danışman.. Belki bu yüzden dışarıdan pek anlaşılamasa da "dostluk" ve "ilişkiler" kokan bir kuluptür Bayern.. Sakat oyuncusuna sözleşme imzalatır, zamanında formasını giymiş bir oyuncunun yaptığı kazadan sonra kimsesiz kaldığı ortamda Höness evine alır, Gerd Müller için inanılmaz mücadele verirler v.s..



Bir tesadüf eseri 1966'da başlar bu dostluk. Beraber Avrupa Şampiyonu, Dünya Şampiyonu, Bundesliga Şampiyonu, Şampion kulupler kupası v.s. her şeyi alırlar. Bir yerde kırılır.. Breitner futbolu bırakmadan Singapurdaki dostluk maçının devre arasında bu "dostluk" bozulur. Menajer olarak ilk defa soyunma odasına giren Höness bir dakikalık süren bir azarlama tonuyla oradakileri ve Breitner'a çıkışır, küserler.. Tam 10 yıl boyunca her ikisi de gurur yapar, konuşmaz basit bir tartışma sonucunda..

Her şeye rağmen yine de hiçbir şey olmamış gibi devam edenleri tasvip etmiyorum bu hayatta. Büyük dostlukların kırgınlıkları da büyük olur. 10 yıl sonra şans eser havaalanında karşılaşırlar ve inanmayacaksınız ama aynı anda birbirlerine koşarlar, sarılırlar rahat bi on yıllık özlem giderilir. Hemen ertesi güne eşlerinin de olduğu bir buluşma ayarlanır ve kaldığı yerden devam eder.. 45 yıllık dostluk biraz da böyledir.


7 yorum:

yusufgs dedi ki...

Mükemmel bi yazı..Okurken hiç bitmesin istedim.

Köfteci dedi ki...

Yine harika bir yazıyla bizleri bilgilendirdiğiniz için çok teşekkürler.

Yalnız ufak bir detaya takıldım, küs kaldıkları süre 17 seneydi sizden öğrendiğimiz kadarıyla yanlış hatırlamıyorsam.

Borges dedi ki...

Hafıza çok iyi. sanırım iki yıl önce yazılan Höness portesindeki yazının içeriğinden bahsediyorsunuz. Orada ben hata yapmışım. 17 yıllık arkadaşlık o asya yolculuğunda bozulur, on yıl konuşmazlar işin doğrusudur.

Onu bir ara düzeltmeliyim sanırım.. teşekürler hatırlatma için:)

The Eagle Abroad dedi ki...

Birde Augunthailer vardi ben ufakken, orta sahadan goller atardi. Honess ile oynadimi tam hatirlamiyorum, belkide hayel meyal hatirliyorumdur tam emin degilim dogrusu. Kucucuk siyah beyaz tv'den goze en hos geleni hep platinili juventustu ama baya baya bayern maclarinida verirdi trt.

Mukemmel bir yazi her zamnki gibi, acaba hollandadan bunun gibi bir ornek varmidir? Cruijjf ve bir baskasi mesela...

Yoksa yildizlar genelde yalnizliga mahkum mudurlar?

Borges dedi ki...

The Eagle Abroad: Breitner'in kupayı kaldırdığı resme iyi bak. Sol baştan sayarsak: Dieter Höness, Rummenigge,Breitner,Augenthaler.. Elbette Augenthaler'in orta sahadan attığı gol unutulmaz, İnter'e çaktığı kafa da..

Hikaye her yerde.. flying dutchman (Fırat Topal) blogunda sık sık Hollandadaki hikayelere yer verir, tavsiye ederim

bonaventure dedi ki...

"Her şeye rağmen yine de hiçbir şey olmamış gibi devam edenleri tasvip etmiyorum bu hayatta."

bende tasvip etmezdim yakın zamana kadar. ama "büyük dostluklar" da biraz böyledir işte. bazen 10 sene sürer kırgınlıklar bazen 2 sene. ama görünce dayanamaz insan sarılır yılların hasretini giderircesine. kaldığı yerden devam ediverir her şey biraz.

Old Sports Pub dedi ki...

Futbol'un sadece 22 adamın bir topun peşinde koştuğu oyun olmadığı, tam tersine hayatın önemli bir parçası ve bir yansıması olduğunu ispatlayan harika bir hikaye. Kaleminize sağlık...