28 Mart 2012

Hayatım Futbol #26



26.Sayı Salı günü itibariyle yayına sürüldü.

Hilbert Röportajı bir yana Kıbrıs Türkler'inin futbola dair bakışı var mesela bu sayıda. Diğer taraf bu şekilde öne çıkmış iken orada neler olup bitiyor merak etmez misiniz? Deniz Kalıbçıoğlu'nun kaleminden mutlaka okuyun derim.Nadiren maç yazısı beğenen bir insan olarak gerçekten güzel olmuş diyeceğim Mustafa Demirtaş'ın "Amaçlı Hedefsizler" başlığı ile Beşiktaş analizi söz konusu. Parmamaniac ya da Emre Özcan'ın Galatasaray-Trabzonspor maç yazısı ile İlker Yılmaz'ın Fenerbahçe-Bursa analizi.. keza mutlaka okumalısınız diyebileceğim Salih Demirci'nin "Yoann Gourcuff'un biraz acıklı hikayesi" de aynı şekilde bu sayıda.Uğur Karakullukçu düşen Manisaspor'u analiz ederken Hollanda'dan Fırat Topal Demir Perde'nin unutulmuş efsanelerini yazmaya devam ediyor ve bu sayıda Torpedo Moskova'yı incelemiş.. Kulubün sponsoru tarafından verilen arabayı "Benim Smart'ım bana yetiyor. İkinci bir arabaya ihtiyacım yok" diyerek reddeden Javi Poves'in hikayesini de Çağrı Develioğlu yazdı.

Tüm bunların hepsine buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz -------> Hayatım Futbol #26

Haftalık çıkarılan bir dergi. Her sayısı benzer şekilde olması kadar en az bugünkü kadar emek istiyor. Farklılık olsun, bizim gibi "Messi-Ronaldo" nun dışında da yazılacak ayrıntılar var diyerek girişiyoruz ve bir şeyler çıkıyor ortaya ama umarım beğenirsiniz..

Hilbert röportajına gelirsek.. Türkiye'ye geldiğinde hakkındaki ilk uzun analizi "Ekşi Beşiktaş" bloguna yapmıştım. Stuttgart'ı Mario Gomez,Sami Khedira gibi isimlerle beraber şampiyon yapmıştı ama bu kadronun alelade bir ismi değil o zor dönemde son 7 maçta 4 gol atarak şampiyonlukta çok önemli rol oynayan yıldız bir futbolcu konumundaydı. Arkasından Beşiktaş'a gelesiye kadar olan bir düşüş söz konusu ki bu da daha çok tipik bir kanat oyuncusunun değişen modern futbolda forvetleşen kenar oyuncuları karşısındaki olağan yeneilgiydi daha çok. Misal bugünkü Galatasaray'ın 4-4-2'sine koysanız yine asistler ve hatta goller gelir ondan. O dönem Veh, Gomez ve Cacau ile beraber çift forvetli baklava 4-4-2 deniyordu ama sonradan değişti. Şampiyon olan Stuttgart altı ay sonra hocasını gönderecek kadar kötü oynamaya başladı ki bir daha da belini doğrultamadı desek yanlış olmaz.Hülasa milli takıma seçilecek kadar yükselmişti. Sonra buraya geldi ve bek olarak bence ortalamanın üzerine çıkıp iyi bir performans gösterdi.Bu arada MarioGomez o dönemden kalan en samimi arkadaşlarından birisiymiş, çok çok yakın arkadaşı olarak bahsediyordu.


Bu adam çok samimi ama daha da ilginç olanı ise gram kibir yok. Sanki biz daha ünlü, yaşamda ondan daha başarılı işler yapmışçasına az daha havalanıyorduk, o kadar rahat o kadar sıradan.. Beşinci ligin takımının yedek oyuncusunu da gördüm ben, yanına yaklaşamıyorduk vesselam.. İşine saygısı var, yaşadığı ülkeye ve onun kültürüne saygı duyuyor.Tüm bu röportajın içerisinde ilginç bulduğun detayları da şuraya yazayım.

Misal Fernandes'ten çok başka bahsediyor.Yeteneğine ayrı karakterine de ayrı övgü düzüyor ki önemli kısımlarını yayınladık. Fürth'te oynadığı, benim ailemin de bir kısmının orada yaşadığı ortak paydasından biraz Fürth üzerine de muhabbet yaptık. "bilerek çıkmıyorlar" tezime "bana kimse bu maçı yenilin" demedi diyerek çıkışsa da Klopp'un da Mainz döneminde benzer göndermeleri olduğundan filan derken kızıştırdık ortamı biraz.Bu sene çıkacaklarına inanıyor ve hemen ordan Burak Kaplan'a geçince "çok yetenekli" diyordu. Sadece ihtiyacı olan bir kaç maçlık şans ki bu röportajın yapıldığı salı gününden sonra oynanılan maçta Burak ilk onbir çıktı.

Genç oyuncuların yeteri kadar hırsa sahip olmadıklarından şikayet ediyordu ki uzun uzun anlattı.Genç ve yetenekli bir oyuncunun asıl hedefinin profesyonel takımla antrenmana çıkmak değil çok daha büyük olması gerektiği üzerinde duruyor ki pek çok yetenekli Türk futbolcusunun ise hedefi genelde 4 büyüklere kapağı atmak. Böyle olup da yitip giden nice yetenek söz konusu.

Quaresma'dan aslında biraz şikayet ediyor ama diğer yandan da onu anlamaya çalışıyor. Konuşarak bir şekilde onu da değiştirme çabasına girmiş ve sakatlanmadan önce uyumu yakaladığından bahsediyor. Yıldız oyuncunun da özellikle takımdaki arkadaşlarına duyduğu saygıdan da bahsediyor ve varolan sorunu daha çok onun bundan önceki futbol yaşantısının olağan sonucu olarak algılıyor.

En beğendiği futbolcular genelde defansif orta saha olup aklını oyuna sokanlardan oluyor. Haliyle Fernandes'e yine çok ayrı övgü var ama Selçuk'u da çok beğeniyor.Trabzonspor'dan Burak değil de Colman'ı beğenmesi ilginçti keza bir futbolcu dememe rağmen Baroni dışarıda bırakmamak ama aynı zamanda Alex'i de pas geçmek istememesi nedeniyle Fenerbahçe'den iki oyuncu ismi vermesi..

Velhasıl güzel bir adam Roberto Hilber ve ona da söylediğim gibi buradaki analizin girişindeki "Öncelikle, Besiktas'in kimligine ve oyun karakterine uygun bir futbolcudur Roberto Hilbert. Her şeyden öte, onun en önemli özelligi, karakterinin cok düzgün olmasıdır. " cümlesinden dolayı beni yanıltmadığı için çok çok teşekkürler.

Hiç yorum yok: