Artık yeniden yazma zamanı. Vakit tamamdır. Dış dünya bazı konular için yetersiz. Denedim, olmadı. Nihayetinde derdim yazarak konuşmak. Bunun dışında yazım diline ait güzellikler, edebi ayrıntılar değil. mevzuyu biliyorsunuz. Şu an aklıma geleni yazıvererek başlayayım, derin konulara daha sonra gireriz.
Ergenliğe geçiş zamanımda edinmiştim bir dost.. Öncesinde de
olmuştur zira beş buçuk yaşında atıldım insan kalabalığına ben. Yurtlarda geçen
yaşamın dostlukları çocuk yaşta başlar ama bu başkaydı. Sahip olduğumuz ortak
estetik duygusu yaşamın içerisinde müzikten sinemaya, manzaradan psikoterapiye kadar
pek çok konuda ortak payda yaratıyordu bize. Psikolojik terapi derdik ama
kabaca insan üzerine her türlü düşünme olarak algılayabilirsiniz onu siz. Bir
insana baktığımızda aynı şeyi görür, önümüzde cereyan eden insan eylemleri
bizim kafamızda aynı sonuçları doğururdu. Ankara’da evin önünde çekirdek çitleyerek
geçen insanların karakter analizini yapmak gibi bir şey. Önemli olan doğru
analizi yapmış olmak değil daha çok aynı şekildedüşünmüş, aynı ayrıntıda
buluşuyor olmak. Farkındalık benzerliği diyebiliriz. Bu uyumu yaşam içerisinde
bir başka insanla yakalamadığımı da itiraf etmeliyim. Lise yıllarında İlhan
İrem’in sevgililer günü için çıkardığı özel albümden aynı şekilde keyif
aldığımız zamanlarda derinleşti dostluğumuz. Gecenin bir vakti ısıtıcının
aydınlattığı gecelerde İlhan İrem ile konuşmadan anlaşırdık. Fikret Kızılok’tan “gecenin üçünde” yi ilk o
zaman dinledik.. Sanırım ikimiz de ilk
aşkımızı o dönemde yaşamış ve birilerine anlatma isteği olduğu dönemde dostluğu
da pekiştirmiştik. O 60. Yıl’dan geldi ben özel kolejden. Nihayetinde liseyi
2.5 yılda bitirmek ve sınavda avantaj elde etmek için Karataş lisesinde
buluşunca her şey bambaşka bir hale geldi. Yurt, okul, ortak arkadaşlar derken
birbirimizden ayrı yaptığımız hiçbir şey yoktu.
Muna kodumun aşk meselesinde de ne o şanslı çıktı ne ben.. Birbirimize
anlattığımızla kaldık ama ortasında çok eğlendik. O aşkların gölgesinde
yaşanılan hafif ilişkilerde yaşamın tadını çıkardık. Ne o zaman ne de bu zaman
bir kadına bağlı yaşam sürmedim çok şükür.
Çok zekiydi. Matematik’ten girdiği sınavlarda-ÖSS-ÖYS
dahil- tek bir yanlışı olmazdı. Müziğe
karşı inanılmaz yetenekliydi. Gitar çalıyordu ve ben de ilk gitarımı ona özenerek
almıştım. Washburn, akustik siyah bir gitar.
Ben onunla müziğe, o benimle futbola merak sardı. Çok istemiş olsam da
kitapların dünyasına onu çekememenin hüznü vardır hep. Dostoyevski’nin Suç ve
Ceza’sını okuduğumda Ankara’da ellerine
tutuşturdum, ne olur oku dedim ama olmadı bir türlü. İzmir’de lise Ankara’da
ise üniversite-iş karışımı yaşam bizi başkalaştırsa da yurtlarda geçirilen üç
yıl sonucu oluşan dostluk çok başkaydı. 97’de başlayan bu ilişki bir sarhoşluk
esnasında söylenen sözlerle en azından benim için sonlandı.
Şimdi onunla ne kadar iyi anlaştığımız size 2 bin satır daha
yazarak anlatabilirim ama asıl dış dünyaya anlatamadığım olgu şu ki bir hata
oldu. Bu yukarıda çok kaba hatlarıyla çizdiğim 7-8 yıl süren dostluğa
yakışmayacak ölçüde çirkin sözler söylenildi.
Kırıldım, bitti. En azından benim için orada bitti.
Mesele ise bundan
sonrası aslında.
İstersen o yaşanılmış çirkinliklere rağmen devam
ettirebilirdik belki de ama bunu istemiyoruz. “SON” yazdığı yerde hikâye biter.
Hikâyenin içeriğini son tayin eder. Bu başı sonu olan ilişki böyle bir hataya rağmen devam
edebilir mi yoksa bu hatayı kaldırmayacak ölçüde mükemmel miydi? Pek çokları ortak çıkar kendisini koruduğu ölçüde birlikteliği devam ettirir. Sıklıkla işine geldiği, duygularına
yenik düştüğün için yaparsın ama asla var olan ilişkiye değer biçtiğin için
değil.
Nihayetinde benim tavrım da kafa karıştırıcı oldu hep. O
geceden sonra Balıkesir’e gitmiş, uzun bir süre kalmış, dönüşünde ise onu
arayıp Kızılay’da çay içmiştim. Sadece nasıl olduğunu merak ettim, dostluk,
ilişki bitti. Her yıl bir zaman onu
düşünmeye, ne yapıp ettiğini merak etmeye devam ederim. Bu başka bir boyut.
O benim bu yaşamda neredeyse her konuda uyuşabildiğim en iyi dosttu. Hikayesi de
aslında çok güzeldir.
Başı ortası ve sonu var.
Başı ortası ve sonu var.
Buraya geldiğimde iki yıllık ilişkim devam ediyordu. 2.5
yıllık ilişki içerisinde taraflar pek çok hata yaptı ve bu ilişki içerisinde
eritiliyor. Nihayetinde insanız ve yaşam içerisinde sürekli bir şeyleri yanlış
anlar, hata yaparız. Ve fakat bir sınır olmalı derim. O sınır bir kere
aşıldığında ilişki de biter. Ben
akabinde tatile çıktım, pek çok kez buradan gidesiye kadar onunla görüştüm ama
o 2.5 yıl sonunda biten ilişki artık bitmiştir. Devamında gelişenin adı başkadır, hikayeye katılmaması gerekir. Gerçek hikayenin başı ve en önemli sonu da vardır.. Başka
açıdan o “son” ya da o neden ilişkinizin niteliği, karakterinizin içeriğidir.
Bunu anlatamadım insanlara yıllar yılı.
Biz çocukluktan ergenliğe yeni geçmiş veletlerdik. Bazı akşamlar derken İlham İrem tüm İzmir susardı, biz fırıncının yukarısındaki dört katlı bir yurtun içerisinde ısıtıcının aydınlattığı odadaa hayallere dalardık. Bir şarkının tam da aynı noktasında benzer hayaller kurduğumuzu bilirim. İster dostluk ister aşk.. Bazı hataları affedemediğim için bende hikayeler sonludur. Bu başlangıç olsun.
1 yorum:
Kim bilir,
Belki de; Dostluk, Arkadaşlık dediğimiz kavramı kutsallaştırmaktır hatamız...
Yorum Gönder