24 Mart 2014

İlhan İrem-Samanyolu



Artık yeniden yazma zamanı. Vakit tamamdır.  Dış dünya bazı konular için yetersiz. Denedim, olmadı.  Nihayetinde derdim yazarak konuşmak. Bunun dışında yazım diline ait güzellikler, edebi ayrıntılar değil. mevzuyu biliyorsunuz.  Şu an aklıma geleni yazıvererek başlayayım, derin konulara daha sonra gireriz.

Ergenliğe geçiş zamanımda edinmiştim bir dost.. Öncesinde de olmuştur zira beş buçuk yaşında atıldım insan kalabalığına ben. Yurtlarda geçen yaşamın dostlukları çocuk yaşta başlar ama bu başkaydı. Sahip olduğumuz ortak estetik duygusu yaşamın içerisinde müzikten sinemaya, manzaradan psikoterapiye kadar pek çok konuda ortak payda yaratıyordu bize. Psikolojik terapi derdik ama kabaca insan üzerine her türlü düşünme olarak algılayabilirsiniz onu siz. Bir insana baktığımızda aynı şeyi görür, önümüzde cereyan eden insan eylemleri bizim kafamızda aynı sonuçları doğururdu.  Ankara’da evin önünde çekirdek çitleyerek geçen insanların karakter analizini yapmak gibi bir şey. Önemli olan doğru analizi yapmış olmak değil daha çok aynı şekildedüşünmüş, aynı ayrıntıda buluşuyor olmak. Farkındalık benzerliği diyebiliriz. Bu uyumu yaşam içerisinde bir başka insanla yakalamadığımı da itiraf etmeliyim. Lise yıllarında İlhan İrem’in sevgililer günü için çıkardığı özel albümden aynı şekilde keyif aldığımız zamanlarda derinleşti dostluğumuz. Gecenin bir vakti ısıtıcının aydınlattığı gecelerde İlhan İrem ile konuşmadan anlaşırdık.  Fikret Kızılok’tan “gecenin üçünde” yi ilk o zaman dinledik..  Sanırım ikimiz de ilk aşkımızı o dönemde yaşamış ve birilerine anlatma isteği olduğu dönemde dostluğu da pekiştirmiştik. O 60. Yıl’dan geldi ben özel kolejden. Nihayetinde liseyi 2.5 yılda bitirmek ve sınavda avantaj elde etmek için Karataş lisesinde buluşunca her şey bambaşka bir hale geldi. Yurt, okul, ortak arkadaşlar derken birbirimizden ayrı yaptığımız hiçbir şey yoktu.  Muna kodumun aşk meselesinde de ne o şanslı çıktı ne ben.. Birbirimize anlattığımızla kaldık ama ortasında çok eğlendik. O aşkların gölgesinde yaşanılan hafif ilişkilerde yaşamın tadını çıkardık. Ne o zaman ne de bu zaman bir kadına bağlı yaşam sürmedim çok şükür.

Çok zekiydi. Matematik’ten girdiği sınavlarda-ÖSS-ÖYS dahil-  tek bir yanlışı olmazdı. Müziğe karşı inanılmaz yetenekliydi. Gitar çalıyordu ve ben de ilk gitarımı ona özenerek almıştım. Washburn, akustik siyah bir gitar.  Ben onunla müziğe, o benimle futbola merak sardı. Çok istemiş olsam da kitapların dünyasına onu çekememenin hüznü vardır hep. Dostoyevski’nin Suç ve Ceza’sını okuduğumda  Ankara’da ellerine tutuşturdum, ne olur oku dedim ama olmadı bir türlü. İzmir’de lise Ankara’da ise üniversite-iş karışımı yaşam bizi başkalaştırsa da yurtlarda geçirilen üç yıl sonucu oluşan dostluk çok başkaydı.  97’de başlayan bu ilişki bir sarhoşluk esnasında söylenen sözlerle en azından benim için sonlandı.

Şimdi onunla ne kadar iyi anlaştığımız size 2 bin satır daha yazarak anlatabilirim ama asıl dış dünyaya anlatamadığım olgu şu ki bir hata oldu. Bu yukarıda çok kaba hatlarıyla çizdiğim 7-8 yıl süren dostluğa yakışmayacak ölçüde çirkin sözler söylenildi.  Kırıldım, bitti. En azından benim için orada bitti.

 Mesele ise bundan sonrası aslında.

İstersen o yaşanılmış çirkinliklere rağmen devam ettirebilirdik belki de ama bunu istemiyoruz. “SON” yazdığı yerde hikâye biter. Hikâyenin içeriğini son tayin eder. Bu başı sonu olan ilişki böyle bir hataya rağmen devam edebilir mi yoksa bu hatayı kaldırmayacak ölçüde mükemmel miydi? Pek çokları ortak çıkar kendisini koruduğu ölçüde birlikteliği devam ettirir.  Sıklıkla işine geldiği, duygularına yenik düştüğün için yaparsın ama asla var olan ilişkiye değer biçtiğin için değil.

Nihayetinde benim tavrım da kafa karıştırıcı oldu hep. O geceden sonra Balıkesir’e gitmiş, uzun bir süre kalmış, dönüşünde ise onu arayıp Kızılay’da çay içmiştim. Sadece nasıl olduğunu merak ettim, dostluk, ilişki bitti.  Her yıl bir zaman onu düşünmeye, ne yapıp ettiğini merak etmeye devam ederim.  Bu başka bir boyut.  
O benim bu yaşamda neredeyse her konuda uyuşabildiğim en iyi dosttu. Hikayesi de aslında çok güzeldir.

Başı ortası ve sonu var.

Buraya geldiğimde iki yıllık ilişkim devam ediyordu. 2.5 yıllık ilişki içerisinde taraflar pek çok hata yaptı ve bu ilişki içerisinde eritiliyor. Nihayetinde insanız ve yaşam içerisinde sürekli bir şeyleri yanlış anlar, hata yaparız. Ve fakat bir sınır olmalı derim. O sınır bir kere aşıldığında ilişki de biter.  Ben akabinde tatile çıktım, pek çok kez buradan gidesiye kadar onunla görüştüm ama o 2.5 yıl sonunda biten ilişki artık bitmiştir. Devamında gelişenin adı başkadır, hikayeye katılmaması gerekir. Gerçek hikayenin başı ve en önemli sonu da vardır..  Başka açıdan o “son” ya da o neden ilişkinizin niteliği, karakterinizin içeriğidir.

Bunu anlatamadım insanlara yıllar yılı.

Biz çocukluktan ergenliğe yeni geçmiş veletlerdik. Bazı akşamlar derken İlham İrem tüm İzmir susardı, biz fırıncının yukarısındaki dört katlı bir yurtun içerisinde ısıtıcının aydınlattığı odadaa hayallere dalardık. Bir şarkının tam da aynı noktasında benzer hayaller kurduğumuzu bilirim. İster dostluk ister aşk.. Bazı hataları affedemediğim için bende hikayeler sonludur. Bu başlangıç olsun.

1 yorum:

alihoca dedi ki...

Kim bilir,
Belki de; Dostluk, Arkadaşlık dediğimiz kavramı kutsallaştırmaktır hatamız...