19 Temmuz 2010

Yabancilari Elden Cikarma Metodu.!

Bu Asamoah'in St.Pauili'de attigi golün sevinci ve biz bunun öncesine gidelim.

Akil  vermek gibi olmasin ama yabancilari almak kadar elden cikarmanin da cesitli yollari vardir. Diyelim ki yilligina 2,2 milyon euro vererek üc yillik antlasma yaptiginiz bir Nobre'niz var elinizde. 

Sizin olusan yeni kosullarinizda Nobre'ye ihtiyaciniz yok. Dahasi dünyadaki hicbir klup bu oyuncuya bu parayi da vermez. Cok deli bir futbol sevgisi yoksa hicbir oyuncu da yillik kazancindan durduk yere bir milyon asagi cekmez baska yerde oynamak icin. 

Peki misal Schalke,Bayern München ne yapiyor bu gibi durumlarda ?

Biraz oyuncu biraz siz fedakarlik yaparak bu isten kurtuluyorsunuz. Nobre'ye diyelim ki Ankaragücü bir milyona kadar veriyor. Siz de üzerine 700 bin ekliyorsunuz, oyuncu da oynayabilecegi ve yararli olabilecegi klube gitmek icin biraz daha aza indiriyor ve anlasma gerceklesiyor. 


Pek cok oyuncu büyüklerde yedek bekleyip oynamadan  parasinin tamamini alacak iken hem bir baska takimda sürekli forma giyip oraya yardimci oluyor ve ayni zamanda siz de yabanci kontenjanini acip oynamayan "eski" yildiz oyuncunuza dehset paralar ödemek durumunda kalmiyorsunuz. 

Fena fikir degil midir ?

Lincoln ayni sekilde Frankfurt gecisi esnasinda benzer bir sekilde Galatasaraydan parasini geri kalan kismini i istemisti ki burada siklikla kullanilan güzel bir yöntemdir. Palmeiras olmasaydi ve olasi bir mahkeme kararinda  takir takir 3,5 milyon euro ödemeye devam etseydiniz daha mi güzel olurdu ki ? Üstelik sonrasinda satabilme sansina da sahip oluyorsunuz zira oyucunuz piyasasini arttiriyor bu sekilde..

 Sadece Besiktas, Galatasaray ya da Fenerbahce'nin degil pek cok klubun yaptigi ve yapabilecegi bir hatadir. Oyuncunun durduk yere Dünya Kupasi ve diger nedenlerden dolayi degeri artacagi gibi ayni sekilde degeri düsebilir. Bu durumda oynatmayacaginizi düsündügünüz vakit onu elden cikarmanin en güzel yolu maasinin bir kismini karsilayarak diger kluplere satmak ya da kiralamaktir. Halil Altintop'u Magath gözden cikarmisti ve neden hic oynatmayacagi bir oyuncuya tam bir maas ödesin ki ? Frankfurt'a kiraldi ve bir kismini kendisi kalanini Frankfurt ödeyerek cok güzel bir kar elde etti.. 

Asaomah'in ayliginin bir kismini hala Schalke öder..  Bu durumda hem Schalke, Hem St.Pauili hem de futbolcunun kendisi kazaniyor..  Lütfen deneyin, güzel yöntem.

Bayern Iscisi.!

Bir asagida verdigimiz haber, Hoeness'in ailesiyle konusmasindan sonra aday olmayacagini söylemesiyle bir bakima gercekligini yitirmistir.  Bundesliga adina üzücü bir gelismedir bu ayni zamanda. Bayern harici Alman Ligi olan Bundesligayi da ucuracagini düsündük lakin onca yilin ardindan yeni yeni ailesine zaman ayiracak vakti bulmus iken bundan vazgecmedi. 

Bu fotoyu daha önce burada kullandim mi bilmiyorum ama bu Hoeness-Bayern iliskisinin bana göre en güzel özetidir. 2001 yilinin ilk antrenmanindan önce sahayi temizleyen Hoeness..

Birazdan Web-Sitesinin  oldukca güzel olan Van Gaal röportajinin  tamamini vermedigi icin almaya gidecegim nitelikli bir gazete olan Sueddeutsche Zeitung'un gecmis sayilarinin icerisinde cok uzun ve güzel bir Hoeness portresi gördüm. Hali hazirda benim bilmedigim yeni bir sey yok diye okumaya basladik ama ufak bir ayrinti takildi.

Bayern Münih Adidas iliskisini hemen herkes bilir. Cok uzun yillara dayanan bir dostuk söz konusu  ve sanirim kurucusu Adi Dassler'in oglu da(Horst Dassler) denetim kurulunda görev yapmisti..  Sirketin ilk yüzde 9'luk hisselerini yine  güzel bir rakama da satin aldilar. Bu iliski yetmislerin ortasinda Adi Dassler-Uli Hoeness dostluguna dayanir. Öncesi de vardir lakin burada pekistirilmistir diyebiliriz.

Aslinda Uli Hoeness'in varolan  yetenegini ilk kesfeden insan Adi Dassler'dir. Öyle ki sürekli görüsürler ve artik seksene merdiven dayamis Adidas'in kurucusu gelecege yön cizmek ister. Bu anlamda Hoeness'i de kiziyla evlendirme pesindedir. Bayernli futbolcunun karisiyla  ayri yasadigi alti ay boyunca ayakkabi deneme bahanesiyle sürekli Uli Hoeness'i yeni ayakkabilarin testi icin davet eder ve ne ilginctir ki her görüsmeye davetli olan tek bir insan daha vardir: Adi Dassler'in   kizi..

 Hoeness beni damadi olarak görmek istiyordu diyor.  Bir kac kucuk öpücükten ileri gitmedi iliski diye belirtiyor. Sonrasinda Neudecker'in teklifi ile Bayern'in Schwann sonrasi menajeri olur ve her sey biraz da böyle baslar..  DFL'in basina da gecmeyecegini deklare ettikten sonra böyle de bitecek bu hayat sanirim..

18 Temmuz 2010

Pazar Futbol Notlari.!



Bundesliga patronluguna soyunuyor. 18 Agustosta 1.ve 2. Bundesliga kluplerinin katilimi ile gerceklesecek olan secimlere Reinhard Rauball'a rakip olacak. Daha simdiden ikinci Bundesliga kluplerine büyüklerden almadan cok daha fazla gelir getirecegi sözünü vermis. En iyi yaptigi is onun budur.. Breitner, aralarindaki farkliligi anlatir iken kendisinin sürekli felsefe ve benzer konularla ilgilendigini söyler iken Hoeness'in futbolculuk döneminde dahi bir lira daha fazla nasil kazanilirin yollari üzerinde durdugundan bahsediyordu.. Bizzat futbolcu iken kendi memleketinden takimina sponsor bulup onun parasiyla Breitner'in bonversini cikarmis adamdir. Bayern'in basina 30 yil önce gectiginde klubun alti milyon geliri olup milyon euro da borcu var iken bugün borcu olmayan ve yaklasik 300 milyon euro gelire sahip.. Dahasi Arena'nin borcu bittikten sonra diger birinci sinif kluplerle olan farki da fazlasiyla acacaktir.. Iddia ederim ki Man U, Barca, Manchster gibi üc rakibi arasinda ekonomik acidan gelecegi en parlak klup Bayern München..

Hoeness'in Bundesliga patronluguna soyunmasini ben cok önceden istemistim aslinda.. Bu adam bu ligi yönetse cok degil üc-dört yil icerisinde digerlerinin tozunu attirir diye ic gecirmisligim coktur. Cokca kez burada kluplerin ekonomisi hakkindaki öngörülerini ve derin bilgilerine olan hayranligimi sunmusumdur kendisine ve iddia ederim ki o pozisyona daha iyisi gelemez.. Bayern München yeterince iyi bir örnektir bu acidan.. Yüksek ihtimal secimleri kazanip Bundesligayi hizli bir sekilde ivmelendirecektir.



Taner Yalcin iki gol atmis Fenerbahce macinda.. Maci izlemedim ama yorumlarda arkadaslar güzel oynadigini belirtmisler.

Üzerindeki formayi görüyorsunuz. Cok eskiden bu cocugun Türkiye Milli takiminda oynamak istiyorum beyanatini verdigini cok iyi biliyorum. Surada da hakkinda bir seyler uzun zaman önce yazmistik. Dahasi bu yeteneklerden de faydalanamayacagiz.

Ugur Meleke de zamaninda bu ismin üzerinde durdugundan dolayi kesfedilme sorunu yok lakin yaklasim problemi söz konusu. Tavsiyem eger bu yetenekleri Türk Milli takimina kazandirip onlardan da yararlanmak istiyorsaniz Erman Toroglu yerine bu insanlarla ilgilenecek eski güzel futbolculari bu ise vermektir. Cok eski olmayacak, 20'li yaslarin basinda olanlarin "Kahraman" olarak görecegi düzeyde eski futbolcular.. Belki istisna olarak Tanju Colak cok iyi gider.. Mümkün olsa en iyisi Hakan Sükür olurdu zira buradakilerin kahramanidir.. Ikna olur ,pesinden kosar vesaire..

Burak Kaplan, Ilkay Gündogan ve Ömer Toprak ile beraber Taner Yalcin benim ilk etapta aklima gelen "yetenekler"dir. Burak Kaplan bu sene saglam bir cikis yapacaktir, benden söylemesi..



Schalke ilisiginden önce sunu söylemek isterim ben. Real Madrid'i sevmeyen, türlü türlü nedenlerden dolayi bu takima antipati ile bakan pek cok insan gördüm lakin bir insanoglu Raul hakkinda olumsuz bir görüs belirtmemistir. Azili Madrid düsmanlari dahil.. Casillas ile beraber benim bir baska baktigim iki madrili fubtolcudur ama en cok da Raul.. 17 yasinda formayi giydigi vakit izleyip hayran kaldik ve bugüne kadar da sevmemezlik edemedik. Önce yetenegine sonra da insanligina.. Futbol biraz insan kokar abi.. Leo Franco'ya, onca kötü performansina ragmen kizamiyorum ve hatta düstügü duruma da üzülüyorum cunku bu isin insan tarafi her zaman vardir. Ben Raul'u bu sekilde görmek istemezdim acikcasi.. O orada birakmaliydi futbolu ve Zidane kadar ve hatta ondan da fazla saygiyi da hak ediyordu.

Bekim Zidane zamani okudugum bir röportajin icerisinde fubtolcularin Real Madrid'i tanimlamasi vardi ve Zidane Real Madrid icin söyle diyordu: Raul'un klubu. O kadar özdeslestirmisler ki artik Real Madrid icin Zidane daha cok Raul'un klubudür. Kahn ile arasi da oldukca iyidir ve görüsmeye devam ettiklerini söylerlerdi onca cekismeli ve kavgali gecen Madrid-Bayern macindan sonra bile.. Eger transfer gerceklesirse birisi oynayacak eski dost da yorumlayacak yer yer..

Magath, onu cok istiyor ve diyor ki: Ancak Raul gelirse ben kendi sistemimi bu sene oynatabilirim. Her sey Raul'un gelmesine baglidir. Ve ben Bundesligaya gelirse en cok sevinenlerden olacagim. Futbolunu zaten izleme sansina hep sahip olduk ama kendisini biraz daha yakindan tanimak oldukca keyifli olacaktir..



Senijder'imiz da evlendi. Mutluluklar..

Nesnelerin Cekiciligi..



Inatci bir adamim.! Kolay kolay tuttugunu birakmayangillerden ve fakat sunu söyleyebilirim ki aklima yattigi sürece düsünsel bazda her türlü tutarsizligi ya da size göre dönekligi de sergileyebilirim. Temel nokta bir insanin sürekli gelistigini ve her yeni bilgi ile gecmise göre daha dogru düsündügünü kabul etmem olsa gerek.. Dün, herhangi bir düsünce ya da dogruyu size söyler iken bugün baska seyler söylüyor olusumun altinda yatan yeni bilgiler sonucu degerlendirmelerden cikan sonucun baska olmasidir. Dolayisla bugün burada dile getirdigimi asagida gelecek olan bir yorum sonrasi ya da bes yil sonra edindigim yeni bilgiler sonucu "dogru" bulmayabilirim, bu sekilde ilerliyorum ben. Oscar Wilde hazretlerine saygim sonsuz ve tutarli olma cabasi ancak bes yasinda dünyayinin degismeyen dogrusuna ayak bastigina inanan saflarin ve kibirli insanlarin erdemidir. Gelisime inanan her insan, her gün aldigi yeni bilgi dogrultusunda gecmiste varolan düsüncesinin yeteri kadar dogru olmadiginin farkinda olacaktir.

Dedem, gencliginde Balikesir'den Akhisar'a varolan yaklasik seksenbir kilometrelik yolu yüreyerek gecermis ve inanilmaz eglenceli bir sekilde anlatirdi bana bu yol hikayelerini. Oysa ben Izmir-Balikesir arasi otobüsle iki bucuk saatte giderdim ve sikintidan patlardim. Onun yaptigi is ve kosullari benden cok daha kötü olmasina ragmen keyifli bir sekilde vakit gecirir iken ben oldukca sikintili bulurdum kendi yolumu. Cok sevdigim dedeme inanmazdim isin dogrusunu söylemek gerekirse.. Ben elimde kahve, otobüsle vinnn diye gecer iken sikilir iken onun o koca yolu yürümesini ve daha bunu bana güzel bir sekilde anlatmasini tuhaf ya da komik bulurdum.


Yurtlardan sonra gecirilen alti yillik bir Ankara zamani var. Simdi size nasil anlatsam ki ? Bazen o kirmizi soft paket winston icin evdeki üc insan en ücra köselerde kurus ariyordu ya da her ayin basinda kira ödeme konusunda türlü türlü dertlerimiz olurdu ki bunlar artik siradan ve bizi cok da endiselendirmeyen günlük sorunlardi.. Lakin kira sorunu olmadan bir yil gecirsek diye hayaller kurdugumuz da olurdu cokca.. Bazen yazin sicaginda otobüsün icerisinde sikis-tepis gider iken yanimizdan gecen üstü acik arabalarin icerisinde sevgilisi ile gezen insanlari da kiskanirdik.. Sadece sacimi uzattigim, küpe taktigim icin yasadigim sorunlarin yaninda yaz tatillerini gecirdigim Almanyadaki rahatligi ve huzuru görünce o insanlari da kiskanirdik.. basit bir eyleme katilim sonrasi terorist muamelesi görüp hayatimizin terorize edilmesi sonrasi karsilastigimiz yiginla problem sonrasi bunlarin "problem" olmadigi ülkelerdeki insanlari da kiskanirdik.. Ben burada bes yumurta ve iki domatesten iki biber, sogandan olusan menemen icin kivranirken kardeslerimin on bes cesit yemek arasinda "buralari hic sicak degil oralar gibi" yaklasimindan yakaladigimiz hayatlari da kiskanirdik.. Burasi seksenbir kilometrelik yolu yürüyen dedemin yoluydu ve aslinda hic de eglenceli degildi onun anlattigi gibi.. Her an ve her saniye her sey olabilirdi..

Almanya'ya ayak bastim sonunda cok baska nedenlerden dolayi. Alti yili da az biraz gecti buraya geleli..

Orada neyi hayal ettiysem burada istisnasiz hepsine kavustum. Zamaninda orada deli-divane oldugum insana bile burada kavustum ben. Kira ödeme sorunu ya da belediye otobüsü nedir bilmiyorum alti yildir. Saclarimi kestirdim gerci ama onun disinda varolan her sey burada hicbir sekilde sorun degil. Neyi hayal ettiysem hepsine burada kavustum iste.. Sizden de saklayacak degilim gercek anlamda hicbir sekilde varolmamis olmanin huzurunu ya da ölümü, intihari burada düsündüm ben..Su blog dahi buradaki yasamin yasantisiziligindan cikma bir seydir.

Sonucta dedem hakliymis.. O seksenbir kilometrelik yol gercekten eglenceliymis ve benim iki bucuk saatlik otobüsle gittigim yol gercekten sikiciymis.

Asil sorun su ki insanlarin sahip oldugu kosullarin iyilestirilmesi icin mücadele verilmesinin cok da anlamli olduguna inanmiyorum eskisi gibi.. Her sey sadece varolanin disinda bir seyi arzu ettirme meselesine indirgeniyor bir anlamda tüm bu yasantilar sonrasi. Yüz yil sonraki insanligin kötü kosullarinda yasayan insanlar, bugüne göre oldukca iyi durumda olacak olsalar da yine de mutzsuz olacaklardir. Fimlerlerle, kitaplarla,reklamlarla, cesitli etkilerle kosullari geregi asla sahip olamayacagi nesnelere arzu duyup bunun yoksunlugundan dolayi aci cekenlerdir; varolmayan kisiliklere asik olup da Tanri'ya kadar yolu düsenler gibi..

Dedem kendi yolunu güzellestirdi; güzel bir yolu yoktu onun.. O yüzden bu blogun tepesinde bu yazar:

"Nesnelerin cekiciligi bize dokunmadiklari ölcüdedir.hayat hicbir zaman güzel degildir;güzel olan hayat üzerine yapılmis betimlemelerdir sadece"

17 Temmuz 2010

Sen Affetsen Ben Affetmem.!



Fazil abi, beni bugünlük sen affet ne olur. Bugün sana layik olamayacagim ben..Gerci dün de olamamistik ama olsun.

Ahmet Kaya tartismasi olmustu cevremdekilerle lakin daha cok siyasi karakteri degil müzikal acidan arabesk bulunup kimilerince bana nedendir bilmem yakistirilamiyordu. Bu da inadina ne dinliyorsun sorusuna Ahmet Kaya cevabini verdiyordu bana zira sinir oluyor insan bir noktadan sonra.. Pink Floyd, Radiohead ya da X benim Ankarada siyasi ortamin icerisinde sokakta gecirdigim o dönemlerimi karsilamiyordu maalasef arkadasim..Mümkün degil bu, sacma sapan bir elestiri. Bir dönemi ben bir sekilde geride biraktim ve müzik bu zamanlarin hatirlanma sürecinde etkili bir yardimci eleman oluyor benim icin. Daha baska sekilde yasayanlar icin cok daha baska müzik türleri ve sanatcilar mevcuttur ki birisi digerinden daha "iyi" degildir.

Evler sabahin köründe basilmis, arkadaslarim gözlerimin önünde tutuklanmis, icerilere mektuplar yazmisiz, kulagimizin arkasindan kursunlar gecmis, kimileri sorgulanmis, tepelenmis ve bunlar yasanmis bir sekilde. Simdi Elvis Presley ya da Fazil Say olmuyor bu durumda, dogal bir durum degil midir ?

Acikcasi köyde esek üzerinde gezen adamin neden Bach dinlemedin diye elestirmek kadar tuhaf bir durum bu aslinda. Köyde esek üzerinde ben gezdim, bu yüzden o insana da hakaret degil, bir durum belirtisi olarak algilayin. Onun algisi, yasami ve yasadiklarinin karsiligi budur demek cok mu zor yahu ? Bir eser "karsiligi olabildigi ölcüde" güzeldir pek coklarina göre..

Bunun tersi de mümkün elbette..

Müziklerin birbirleri olan kiyasini dahi anlamli bulmuyorum. Bir esere cok farkli acidan yaklasilabilir ve her insanin her müzik tinisina kendi istedigi ölcüde yaklasabilme hakkina sahip oldugunu düsünüyorum. Gitar calinan Ankara-Sakarya döneminde sözleri degil arkadaki notalari dinlerdik cogunlukla.. Chick Corea, Paco De Lucia'lardan gecilmezdi. Armonisel yaklasim.! Bak eksiltme yapmis, bak buradaki gecis diye cok baska noktalardan kavrar, tuhaf keyifler alirdik ve genelde sözler de cok umrumuzda olmazdi. En azindan bu noktada.. Atilan bir solo, basilan bir akor diye bakardik.. Lakin orada dahi altyapisi cok da saglam olmayan eserlerin kimilerince begenilmesi de hakir görülür, tuhaf bakilirdi. Anasinin karnindan arkada dönen armoniyi algilayacak düzeyde dogmuyor ki insan ?

Bu gerzeklik her yerde var.

Arabeskin bir dönem sonra her müzik türünde oldugu gibi piyasalasma süreci icerisinde ticarete dönüstürülme asamasinda samimiyetsizlestigi ve tuhaflastigi olmustur belki ama bir müzik tarzinin varolusunu sorgulamak onun kosullarini yoksaymaktir. Tepeden bakmaktir.!

Arabesk'inden tutun da Almanlarin hicbir zaman alisamadigim o tuhaf halk müziklerine kadar her tininin yaraticisi olan bir kosulu olduguna inanirim. Ve ben bugün her türlü müzik icin eger orada o sekilde yasasaydim ben de onu severdim diyorum. Mesele o sekilde yasayan insanlari haddinizi asarak asagilamamak ve dahasi yoksaymamaktir.. Sadece kosullarin icerisindeki duygulardan bahsetmiyorum zira müzikal keyfi almanin öncesinde varolan egitim durumundan kültüre kadar cok sey etkili oluyor. Ben köyde gecirdigim cocuklugumu ve Emrah'in kasetleriyle büyüdüm. Cok da severdim, nedeni kimseyi ilgilendirmedigi gibi bu yüzden benim cocuklugumu asagilayacak olan insani da kolundan tuttugum gibi disari atarim.

Tüm bunlara ragmen bir seyi degistirmek istiyorsan(niye istiyorsun ki ?) yine de sonuctan degil de "o sekilde yasayan" insanin varolan toplumsal kosulunu degistirmekten baslamalisin.. Bizim bugün okulu olmayan köye tiyatroyu getirebilir, piano kurslarini mümkün kilarsan belki sonrasinda bir seyler söyleme hakkina bir yere kadar sahip olabilirsin. Misal dersen ki bu olmamis, Bergen'den dinleyeceksin aslen bunu olur o bak.. Ama Bergen olmasin dersen yine de kirarim kalbini senin..

Mesele su ki o affetse ben affetmem.!

*Bugün de hepinizin serefine ama biraz da sevgili Zoban'in.!

Kuranyi Konusuyor..



"Cok kucuk yaslarda Brezilyada yasar iken Brezilya milli takimi ile Dünya Kupasinda oynamayi hayal etmeye basladim. 15 yasimda babamin memleketi olan Almanyaya geldigimde ise bu sefer Bundesligada oynama hayalini kurmaya basladim. Stuttgart'da Felix Magath yönetimi altinda ilk deneme antrenmanina ciktigimda profesyonel arenaya gecis yaptigimi hissediyordum.

Baslarda üc farkli milli takim icin oynamam gündemdeydi. Annemin memleketi olan Panama, Babamin asli köklerinin bulundugu Macaristan ya da yasadimiz yer olan Almanya. Benim secimim cok net idi: Babam Alman, ben de profesyonel kariyerime burada basladim ve dahasi kendimi da "Alman" olarak hissediyordum..

2006 Dünya Kupasi elemelerinin hemen hepsinde oynadim, önemli goller de attim ve en sonunda Dünya Kupasi kadrosuna secilmedim. Cok agir bir darbeydi ve isin acikcasi ben hazirliksiz yakalanmistim buna. O dönemde kendimi takimin bir parcasi gibi hisseder iken tam da hayallerime kavusacagim zamandan biraz öncesi kadroda yer almayacagimi ögrenmem cok aci oldu. Bir sekilde bunun üstesinden gelmeyi basardim ve bu deneyim bana cok sey ögretti, daha olgun, daha baska ve bu üzüntü beni daha güclü bir insan yapti.

2010 da yine ayni sekilde ikinci darbeydi. Ben bu dünya kupasi maclarini seyredemedim, mideme kramplar girdi. O kadar cok oynamak istiyordum ki bakamadim.. En azindan artik 2014 icin hayal kurmayacagimi cok iyi biliyorum.

Bir dahaki sezon Bundesligada oynamayacagim ama herkesin beni iyi bir insan olarak hatirlamasini isterim. Hatalar yapan ve ama bunlardan mutlaka bir seyler ögrenen biri olarak..

Gerceklestirmek istedigim bir baska hayalim daha var. Cocuklugumda iki yil Panamada yasadim. Bugün en büyük hayalim oradaki cocuklarin hayatini birazcicik olsun daha iyi yapabilmek. o zamanlarda oynadigim takima uzun zamandir yardim ediyorum, toplar, formalar, para ve her sene onlarin yararina bir turnuva düzenliyoruz. Oradaki insanlar cok fakir..

Ben orada oynar iken Tanridan cokca kez birisinin gelip bana forma ve daha akillicasi bir futbol topu hediye etmesini o kadar cok istedim ki.. Cocuklarin gözünde de bunu görebilirsiniz, o kadar mutlu oluyorlar ki böyle bir sey gerceklestiginde. Ben bu cocuklara kendi ayaklarinin üzerinde durmasini saglamak ve onlari, o bölgede maalasef cok yaygin olan uyusturucu ve suctan uzak tutacak bir seyler yapmaya calisiyorum.

..kuzenlerimden birisi o bölgede gecen hafta cete savaslari icerisinde vurularak yasamini kaybetti. 21 yasindaydi sadece.. Yillarca onu oradan uzak tutmaya calistim ama basarili olamadim. Böyle bir seyi insanin kendi ailesi icerisinde yasamasi cok üzücü ve o zaman cocuklara zamaninda yardim etmenin ne demek oldugunu cok iyi anliyorsunuz..

Ileride Panama ve Brezilyada bir süre yasamak ve cocuklarimin nereden geldigimizi yakindan görmesini istiyorum. Sonrasinda Almanyaya dönüs yaparim zira oradaki disiplin ve düzeni cok seviyorum.! "

16 Temmuz 2010

DK Sonrasi Degisen Futbolcu Degerleri.!



Dünya Kupasi belirleyicidir ve hemen herkesin gözlerinin dikildigi futbol arenasidir. Burada yapacaginiz maclar bazen hayati önem tasir. Üc güzel performans size transferin yolunu acar. Öncesi ve sonrasi adina degerlendirmeler birbirlerinden oldukca farklidir. Lakin eskisi kadar bir ivmelenmenin olmadigini ya da Dünya Kupasi etkisinin gecmiste cok daha fazla oldugunu düsünüyorum. Artik kimse üc maca bakip milyonlari sacmiyor.. 1998'de Owen ve Ortega Dünya Kupasi sonrasi 14 transfer teklifi almisti ki rakamlar bir hayli ucuktu. Bugün bir iki istisna haric cok büyük dalgalanmalar yasanmamistir. Daha dogru ifadeyle asagida da aciklanayacagi gibi yüksek dalgalanmalar öncesi pek cogunda sezon ici performansi da bekleniyor.

Yine de cikis yapanlar ve degeri düsenler oldu bu Dünya Kupasinda.

Transfermarkt adina Matthias Seidel degerlendirme ve fiyat artisi/inisi konusunda sadece üc maci baz almadiklarini ve sezon ici sergiledikleri performansi da göz önünde bulundurarak bir belirlenime gittiklerini söylediler. Dahasi kisa süre icerisinde Dünya Kupasinda sergiledikleri performansin devamini gördükleri takdirde ancak bir hizli etkiden söz edilebileceginin üzerinde duruyor.. Degisimler sezon ici devam eden performansa göre de ilerleyen zamanda yapilacaktir.

Misal Klose,Arne Friedrich cok iyi bir turnuva gecirmelerine ragmen fiyat artisi yasamayan oyuncular arasinda iken bes dakika bile sahada kalmayan Serdar Tasci iki milyon euro gibi bir artis gerceklestirir iken her mac sahada cok da iyi bir performans gösteren Honda da keza ayni mikarda bir artis gerceklestirmistir. Lakin Arne Friedrich,Miroslav Klose ve benzer nitelikte sezon ici dökülmüs olanlarin varolan Dünya Kupasi bonusunun gecerli olmasi icin bu basariyi takimlarinda da devam ettirmeleri gerekiyor. Dolayisla ucmamislar ve zamana yayarak buradaki etkiyi oyuncu degerine yerlestireceklerdir. Yine de hizli etki eden ve degeri bir anda yükselen-inen oyunculara söyle bir bakalim.

Öncelikle Almanya'dan baslayalim.

23 futbolcunun Dünya Kupasi öncesi degeri 292,5 milyon euro iken yüzde 13,7 lik bir artis gerceklestirerek 332,5 milyon euroya yükselmistir.

Dünya Kupasinin ilginctir ki en büyük fiyat artisi ve deger düsüsü de Alman milli takimindan cikmistir.



Thomas Müller, gösterdigi performans sonrasi fiyatini ikiye katlamanin da ötesine gecip varolan 10 milyon euro degerini 23 Milyona cikararak bu anlamda turnuvanin en büyük cikisini saglamistir. 13 Milyonluk deger artisi tüm futbolcular arasinda en fazla olanidir.. Bunun yani sira Mario Gomez ise 27,5 milyon euroluk degerinden tam 5,5 milyon euro geriye giderek deger düsüsü acisindan da yine rekorun sahibi olmus durumdadir.. En yüksek deger artisi gösteren üc futbolcunun alman olmasi da cok sürpriz olmasa gerek.

Bastian Schweinsteiger turnuva öncesi degeri 24 milyon euro iken turnuva sonrasi 11 milyon euro artis ile 35 milyona cikarip ikinci en cok degeri yükselen oyuncu olur iken 20 milyonluk degerini 27 milyon euro yaparak Mesut Özil de 7 milyon euroluk deger artisi ile ücüncü siraya gecmistir. Real Madrid'e transfer olan Angel Di Maria da oynadigi futboldan ziyade gecis yaptigi klupten olsa gerek 6 milyonluk bir artis göstererek dördüncü sirayi 15.5 milyon euroluk yeni fiyatiyla almistir. Asamoah Gyan'in 3,5 milyon euroluk artisi cok dogru bulmasam da bu verilere göre besinci siranin adami olmayi 11 milyon euroluk degeri ile gerceklestirmistir.

13-11-6-3,5 milyon eurolar en yüksek artis.



Ikinci en büyük degeri düsen futbolcu ise Kader Keita. Sadece oynadigi maclar neticesinde degil ayni zamanda transfer oldugu ülke de etkili olsa gerek. Di Maria'da gerceklesenin bir bakima tersini de burada görüyoruz. Dünya Kupasi öncesi 10 milyon euro olan degeri 5 milyona düsmüstür. 5 milyon euro ve yüzde elli bir kayip söz konusu. Bir baska yari yariya deger kaybi yasayan futbolcu olan Shunsuke Nakamura ise 6 milyon euro olan degerini 3 milyona cekmistir. Bundan sonraki düsüslerin ortalamasi 1,5 milyon euro civarinda..



Bizimkilere söyle bir baktigimiz vakit en iyi durumda olan Diego Lugano. Dünya Kupasi öncesi 12 milyon olan degerine turnuva icerisinde 1,5 milyon euro daha katip 13,5 milyona sabitlemistir kendisini.

Digerleri de söyledir:

Miroslav Stoch ile Giovanni Dos Santos 4,5 milyon euro olan degerlerine 1 milyon ekleyip 5,5 milyona cikartmislardir. Keza 11 milyon olan degerini de Elano oynadigi iki güzel mac sonrasi 1 milyon daha katip 12 milyona getirmistir. Lucas Neill de 4 milyon eder iken 1 milyon artis sonrasi 5 milyona cikartmistir yeni degerini. Ilginc olan ise Robert Vittek'in o güzel performansina ragmen sadece 1 milyon euro deger kazanip toplamda 4 milyon euro ederi olmasidir. Marek Sapara ise 2,5 milyon ile baslayip 3 milyon ile bitirerek 500 bin dolar deger kazanir iken Filip Holosko'ya dünya kupasi 200 bin euro deger katip 6 milyon 700 bin euroya fiyati ulasmistir.

Harry Kewell ise 9 milyon eurodan 1 milyon euro deger kaybedip 8 milyon euroya gerilemistir. Song 3,5 milyondan 2,5'a, Tello da 6 Milyondan 5'e düserek birer milyon deger kaybetmis diger oyuncularimiz. Son olarak Geremi de 2,5 milyondan 2'ye düserek 500 bin euro deger kaybetmistir.

Khedira ve Mourinho.!




Mourinho israrli bir sekilde defansif orta sahasini alman olmasini istiyor.Önce Michael Ballack ile bir yillik bir anlasma söz konusuydu ve sonrasinda Dünya Kupasi öncesi Schweinsteiger ile ilgilendigi bir hayli konusuldu ve nihayetinde Dünya Kupasi sonrasi Khedira ile dedikodunun da ötesine cikip anlasidigina kadar geldi.

Burada incelenilen inter-Mourinho taktiginin icerisinde en önemli rol sanilanin aksine bitirici vuruslari yapan-düzenleyen Sneijder degil de Cambiasso idi.

Neden ?

Taktiksel acidan sahada önemli isler yapan teknik direktörlerin büyük bir kisminin önemli olarak addettigi kisim defansif organizasyondur. Siz bir forvetin calim esnasinda ne yapmasi gerekliliginden sahada nerede bulunmasi gerekliligine kadar pek cok hareketini önceden belirleyip sahada bire bir örtüstüremezsiniz. Burada set hucumlardan yapilan kosulara ve yerlesim alanina kadar teknik direktör belirleyici olur iken ayni eylemlerin özgür irade ve dogaclama seklinde oyuncunun bizzat kendisine birakilan kismi da bir hayli fazladir. Kabaca degerlendirme ile hucum oyunculari yüzde elli taktiksel-talimat ile hareket eder iken geride kalan yüzde elli ise varolan oyuncularin yeteneklerine ve zekalarina kalmistir.

Defans oyunculari icin bu oran yüzde seksendir bana göre. Oyuncu insiyatifi ancak defansin önündeki serbest rol icin gecerlidir ve Mourinho'nun da aradigi bir bakima budur.

Alti tane yeteneksiz oyuncudan iyi bir teknik direktör muazzam bir savunma takimi olusturabilir iken alti tane yine yeteneksiz hucum oyuncusundan teknik direktör dünyanin en taktisyen hocasi olsa dahi gidecegi yolun sahip oldugu futbolcularin yetenegi ölcüsünde bir siniri vardir. Daha da önemlisi belirleyici olan daha cok oyuncudur, hoca degil. Barcelona örneginde teknik adamlarin bu takima bakisinin temelinde ne kadar muhtesem hucum yapiyorlardan ziyade tamamen taktik ile ilintili olan alan parselleme ve tüm oyuncularin icerisinde oldugu bir presin muazzamligina takiliyorlar.. Gerci son Thomas Tuchel röportaji icerisinde oldugu gibi ücgenlerin ve bunlarin oynama noktalarinin da öneminden bahsetmeye baslasalar da genelde durum budur.



Dolayisla Mourinho'nun özenle kendisini, teknik adamligini ortaya koyacagini savunma düzeni icin bir yönetmen ariyor. Kendisinin belirlediklerini sahada insiyatif alarak gerceklestirebilecek düzeyde oyun bilgisi olan ve belki de o sahanin defansif acidan tek özgür adamini belirleme gayreti icerisinde. Bakilan kriterler daha cok futbolcunun oyun konusundaki bilgisi ve mental olgunluk..

Khedira ise U21'de buna benzer bir rol alsa da Alman milli takiminda biraz farkli bir görevi vardi. Iyi kosular yapar, ofansif acidan katkisinin yaninda iyi de süpürücüdür, oyun bilgisini de konusturur lakin her seye ragmen Madrid Cambiasso'sunu Khedira ile gideremez ve aslen ihtiyaci olan bir Schweinsteiger tecrübesine sahip oyuncudur. Ve fakat Bayern Münih onlarin parayla dahi kandiramayacagi, oyuncu onlar istemedigi zaman vermeyecegi tek kluptür. Lahm,Ribery örneginde oldugu gibi burada da durum budur. Hoeness aciklamasina göre 86 milyon euroluk Ribery teklifi reddeden bir klupten bahsediyoruz.

Löw'ün 4-2-3-1 düzenin icerisindeki iki defansif orta sahanin aslinda ikisi de birbirlerinden farkli görevleri olan oyuncudur sadece birbirlerine cok yakin oynayip birbirleri ile sürekli iletisim halinde olmalarindan dolayi beraber ayni cizgideymiscesine anilir.

Eger Ballack takimda olsaydi Schweinsteiger Khedira'nin rolünü üstelenecek ve toplamda takim icin önemi cok daha az olacak iken cok daha fazla gol atma, asist yapma sansina erisecekti. Ballack olmadigi vakit bu isi ondan sonra en iyi yapabilecek Schweinsteiger'e seflik görevi düstü lakin burada oyun bilgisi isin icerisinde olmasaydi Khedira'yi geride konumlandirip Schweinsteiger'den cok daha güzel bir performans ortaya cikardi. Bu da Ballacksizligin liderlik degil de futbol acisindan eksikligidir. Gerideki görev en az Ballack kadar güzel bir sekilde Schweinsteiger tarafindan kotarilsa da Khedira, güzel de oynasa Schweinsteiger kadar ileride faydali olamadi.

Bu bölge öyle önemlidir ki oyunun hakimiyeti acisindan merkezi oldugu gibi savunmanin da yönetilmesidir ayni zamanda. Almanya prese ve nitelikli oyunculardan kurulu takimlara karsi üstünlügü bu organizasyonu yürüten Schweinsteiger nedeniyle basarili olmustur. Iyi bir pasör oldugu kadar iyi bir süpürücü olmasindan ziyade dogru yerde varolan bosluklari kapamasi gerekmektedir. Bu acidan bu oyuncunun cok yönlülügü de oldukca önemlidir. Pozisyon geregi bek, stoper ve yer yer ön oyuncusu olarak görev yapmak zorunda kaliyorlar. bu bögelerin oyuncusu olmasi degil, bu eksikliklerin sahada oyuncu tarafindan görülüp zamaninda yardima kosulacak oyun bilgisi aranilandir..

Genel degerlendirme icerisinde Khedira Madrid klubünün agirligini kaldirabilecek yetenekte bir oyuncu olmamasina ragmen Mourinho kullanimiyla merkez orta saha olarak muhtesem isler basarabilecek altyapiya, sezgiye ve oyun bilgisine sahip. U21'de ilk on macinda bes gol atan bir adamdir, dehset akilli kosulari, dogru oynamalari da mevcut ve fakat Khedira'yi alsa da Madrid bir Schweinsteiger bosluguna hala sahiptir.. Gerrard, Lampard ya da zorlarsa Schweinsteiger mi olur bilmem ama buraya Khedira'ya ragmen bir oyuncu daha transfer etmelidir..

Cambiasso gibi bu oyuncu teknik adamin kilit oyuncusu olacaktir.

Ahmet Kaya.!



Simdi yine mail atacaksin. Ahmet Kaya nedeniyle sizi bir daha okumama karari aldim Borges bey diyeceksin.

Ben de sana her zamanki efendigilimle „ siktir ordan yavsak“

diyecegim.

Ve bu üc ayda bir tekrarlanacak.

Var maalasef böyle tipler.

Sanirsin tören esliginde kurdela keserek bloga giris yapiyor, gidisi de öyle resmi hava icerisinde olsun istiyor. Bekliyorlar ki arkasindan su döküp ugurlayayim filan.. Ahmet Kaya'ya gelesiye kadar da tonla övgü.. Yani bu olmasaydi o kadan mikemmel, o kadan güzel bir blogdu ki okurken agliyorduk bazen sevincimizden diye girizgah..

Bu kadar bu mevzuya önem veren insan herkesten fazla tiklayacaktir da köylü kurnazligi ile yanlis bir sey yaptim düsüncesini bana asilamaya calisiyor tartsan iki grami gecmeyecek kivrimsiz beyni ile.

Bu vesileyle burasini resmiyete büründürüp neyi yazip yazmayacagimdan neyi dinleyip dinlemeyecegime karar verme yetkisini kendisinde bulundurdugunu sananlari uyarayim.

Özel, kisiye has bir günlük.

Kafa da iyi, kisa keseyim. Siz de bu gibi meseleri uzatmadan sessizce gelin/gidin.

15 Temmuz 2010

Evlendi Kerata.!













Bize de mutluluklar dilemek düsüyor..

Bernd Schuster Karakteri.!



Bernd Schuster karakterini ben severim cok.. Anarsist bir ruha sahip. Her zaman eylemlerini tasvip etmemisimdir belki ama ortaya koydugu karakteri digerlerine nazaran daha "cekici" bulurum . Hepsinin disinda bir sey söylemek gerekirse ona hükmetmeniz neredeyse imkansiz diyerek tanimlamak isterim. Onu kendinize bagli kilmaniz, kendi degerlerinize ya da kutsallariniza göre hareket ettirmeniz Real Madrid ya da Almanya Milli takimi olsaniz dahi mümkün degil. Sadece istedigi zaman kendisini sevdiren kedi gibidir ve siz ona yemegini/maasini verdiginizden dolayi size göre hareket edecegini düsünmeniz ya da siz öyle görüyorsunuz diye o kurallara bagli kalacagini beklerseniz büyük bir hata etmis olursunuz. Daha profesyonel arenaya gecis yaptigi ilk günden bu yana bu böyledir. O kendi bakis acisini ve degerlerini sonuna kadar sahiplenen ve bunlari her türlü baski karsisinda dahi ortaya koymaktan cekinmeyen asi bir karakterdir.. O da biliyordu Madrid'in basinda iken öyle cümle kurmamasi gerektigini ama daha önde gelen kendi karakteri olmustur her zaman..



Augsburg takiminda ilk cikisini yapti. Öyle oldu ki klubü ile sözlesme imzaladi. Mönchengladbach daha fazla para verdi ,imzayi oraya da cakti. Köln geldi, tüm bu imzalardan habersiz daha fazlasini sundu, ona da imzayi cakti. Dönem farkli ve kimsenin birbirinden haberi yok iken is haliyle mahkemeye gitti ve Köln Gladbach'a ufak bir "yanlis imza", klubune de yetistirme parasini ödeyip Schuster'i kadrosuna katti. O dönemki Köln menajerinin utangac cocuk tanimlamasinin bugün ne kadar tuhaf göründügünü söylememe gerek yok ama su kesin ki kurallari yikmaya arenaya cikisinda baslamistir Schuster..



Gerek Barca'dan Madrid'e gecisin gerekse de üc imzanin temelinde yatan biraz da eski karisi Gaby'dir. Söyle ki Gaby Schuster'den tam alti yas büyüktür. Dolayisla Schuster ister istemez kendisinden daha iyi düsünen, daha dogru davranma ihtimali olan Gaby'nin eline ipleri vermistir. Menajeri de sonradan evlenip dört cocuk sahibi olacagi Gaby olduktan sonra isler tamamen bambaska bir sekilde ilerlemistir. Pazarlik yaptiginiz insan bir kadinsa ancak o zaman Barcelona'dan ezeli rekabetin diger kiyisina gidebilir ya da oradan da onun da sehir derbisi Atletico'ya gecis yaparsiniz.. Bir kadini kizdirmak cok tehlikelidir arkadaslar.. Raimund Calmund, yillarin menajeridir ve kariyerinin sonunda Leverkusen'e imza attirdigi vakit der ki bugüne kadar karsilastigim en siki pazarlik eden insan Gaby Schuster'dir. Atletico Madrid sonrasi Leverkusen'e döndügünde ilkonbir garantisi olan bir sözlesmeyi baska kimse kolay kolay imzalatamaz.. ve gün gelecek sahadaki yerini avukati ile resmen talep edecektir Schuster..


(weisweller - Schuster)

Basa dönersek Köln'de basarili bir sezon gecirir. Bir defansif orta saha ve fakat teknigi, oyun görüsü, uzaktan cektigi etkili sutlarinin yani sira uzaktan actigi oyun, verdigi paslar muhtesemdir.. Derwall, gördügüm en büyük yeteneklerden birisidir diyerek onu milli takima alir. 1980 Avrupa Sampiyonasini kazanan Almanyanin ve o turnuvanin en iyi oyuncusu secilir. Lakin cok sevdigi antrenörü ve Gladbach efsanesini yaratan büyük teknik adam Weisweller Amerika'ya gidecektir ve bir an kendisini boslukta hisseder. Onun pesinden Amerika'ya gitmek ister ve anlasmayi da Weisweller araciligiyla yapmistir. Bir daha duralim burada.. 1980 Avrupa Sampiyonasinda turnuvanin en iyi futbolcusu secilen 21 yasindaki adamin yildizlarin emekliliklerini yasadigi Amerikada isi nedir ? Mesele paradir ve kadin yönetiyordur arkada.. Sükür ki anlasmayi yapsa da calisma izni alamamasi nedeniyle is yatar ve bu onun icin aslinda her seyin bir baska olmasinin nedenidir zira Barcelona ile anlasir ve senelik Gaby pazarligi sonrasi inanilmaz bir rakam olan bir milyon marka imza atar..



Hayati tuhafliklarla doludur. 1980 Dünya Kupasinin bir numarali ismidir. 13 yil Ispanyada top kosturmus ve oynadigi kluplerde kazandigi basarilar inanilmaz iken milli takimda oynadigi mac sayisi sadece 21. Karisinin disinda bizzat kendisi asi bir karaktere sahiptir. Bizler Breitner'i asi olarak biliriz ve fakat Breitner Münih'te Hoeness ile el ele verip darbeyi gerceklestirir, baskani indirir, teknik direktörü belirler, sampiyonluklari da alir iken hem Bayern'in hem de Alman milli takiminin en büyük lideri olur. Devrim yapmistir aslinda.. Kimse ona dokunamaz, laf söyleyemez ya da sahada onun istedigi olur.. Kimse derken Schuster haric.. Anlasamazlar ve her seferinde Breitner'a bir laf carpar.. Ben onun saha icerisineki oyuncagi olamam ya da ben oynarim, herkes begenir ama bu Breitner'in hosuna gitmez gibi aciklamalarin üzerine karisinin yine bizzat Derwall'i arayip araya girmesi isleri cikmaza sokar. Derwall'e "bilgisiz" der ve sonunda milli takimi birakir. Derler ki 1982'de Schuster sakat olmasaydi Almanya Dünya Kupasini kazanirdi.. Hicbir dünya kupasinda oynamamis olmasinin temelinde bana göre karisinin da etkilemesi ile olusan cok baska bir kimlige sahip olmasi yatar. 1984 de Derwall ile olan atismalar sonucu birakir milli takimi.. Beckenbauer 86 Meksika icin basa geldiginde Schuster'i tekrardan kadroda görmek ister ve fakat arkadasim sormak gerekir kim milli takimda oynamak icin 1 milyon mark talep eder ülkesinden ? Karisi menajeri olan herhangi birisi demek cok daha dogru olsa gerek..



Alman Fedarasyonu Barcelonada kariyerinde zirve yapmis Schuster'i yine de kadrosunda görmek ister ve 300 bin mark ödemeyi de göze alir ve fakat bu yetmemistir Gaby'e.. Schuster kimligi karisinin altinda her dedigini yapan bir kukla gibi algilanmasin, ömrü hayati boyunca otoritenin her türlüsüne baskaldirmis bir adamdir. Derwall'e "bilgisiz", hocalarin hocasi Lattek'e barca zamanindan kalma "ickici", baskani Nunez'e "Yalanci" Katenacyo mimari Herrera ile girisilen polemikler, yasli geyikleri.. Breitner'a diklenmesi keza.. Ve fakat 20 yasinda iken evlendigi zaman karisi 26 yasindaydi. O gencligin icerisinde evlenecek kadar etkilendigi ismin dominant bir karakter olup Schuster adina imza yetkisi bulundurmasi cok seyi farkli kilmistir.



Doppelpass'a Lattek ile beraber konuk oldugu bir programda Maradona geldiginde herkesten fazla ilgi gördügü icin onu biraz takim olarak disladiklarindan bahsediyordu. Madem o herkesten iyi, o zaman tek basina takimi sirtlasin diye sahada yer yer mücadeleden dahi kacindiklarini anlatiyordu izleyicilere.. Lakin kendisi Barca'ya ilk geldiginde herkesten fazla kazandigim icin benden nefret ediyorlar ve antrenmanda dahi beni sakatlamak istiyorlar diye veryansin ederek basladi macerasina. Ve fakat iki sampiyonluk ve Kupa galipleri kupasi, Sampiyon Klupler Kupasi finalleri gibi basarilarla dolu sekiz yili geride birakti burada. Ouini'nin kacirilmasi sonrasi sahaya cikmayacagiz diye verdigi duygusal tepki unutulmazdir. Kacirilmis halde teybe sesini kaydedip en yakin arkadasini oynamasi icin ikna eden Quini ile olan iliskisi onun hirsli yapisinin da icerigi olan duygusal tarafinin bir disavurumudur. 86 Avrupa Kupasi Dinamo Bukres ile oynanilan yari final macinin uzatma dakikalarinda Venables tarafindan degistirildiginde gemileri yakar. Klup baskani Nunez'e "Yalanci" der ve yukarida degindigimiz "Gaby" faktörü de araya girince ezeli rekabetin diger tarafina gecis yapti. Arkasindan yine derbisel rakibi Atletico Madrid der iken üc ispanyol devinde oynayan ilk yabanci ünvanini da alip solugu tekrardan Bundesligada aldi Bernd Schuster..



Voller ile bir yil sonra bulusacagi Leverkusen'e 1993 yilinda 33 yasinda dönüs yapti. Ilk yil fena de olmayan performansi sonrasi Milli takima yeniden secilmesi gündeme geldi. Effenberg ile arasinda bu alanda bir rekabet dogdu ve fakat onun milli takima Effenberg yerine secilmesi icin kendisini zincire vuran insanlarin oldugu yerde Berti Vogts cigliklara kulak asmayip onu götürmedi Amerikaya.. Toplamda ise futbol oynama istegini kaybetmis ve daha cok sakatliklarla bogusur iken hocasi Ribbeck ile atismalari da efsane olmustur. Cok güzel goller atti, ayin golü yilin golü filan secildi ama iki sezon icerisinde yaptiklarindan sonra muhtesem bir geri dönüs hikayesi olmadi pek.. Avukati araciligiyla ilkonbirdeki yerini istedikten kisa süre sonra klup ile ilisigi kesildi ve Meksika'nin yolunu tuttu.. Bir kac ay sonra da futbolu birakti. Geride müthis bir ispanya kariyeri birakir iken Almanyanin yetistirdigi en önemli on bes futbolcunun arasina girecek kadar da yetenek sahibiydi aslinda..



1997 yilinda Teknik adam olarak Fortuna Köln'ün basina gecisi de gösterisli oldu. Fortuna Köln öyle bir ilgi alakayi o gün bugündür görmemistir sanirim. Schuster'in altinda Beyaz Bentley ile yaninda gezdirdigi korumalari ve yaydigi aura ile antrenörlük hayatina satafatli bir giris yapti. Kötü de degildi o sezon ve altinci bitirdi ligi.. Lakin onun kaderinde olsa gerek ezeli rakip FC Köln'den aldigi teklifi degerlendirip diger yakaya yine gecis yapti. FC.Köln onu birinci lige cikarsin diye almisti lakin ücüncü lige düsmekten zor kurtulunca yollarini ayirdi Schuster ile.. Bu ayni zamanda Bundesligada bir daha teknik adam olarak kolay kolay is bulamayacaginin garantisiydi ve o da isminin bir hayli anlami oldugu Ispanya'ya dönüs yapti.. Barca'nin teknik ekibinin icerisine teknik danisman olarak girdi ve iki yil burada kendisini gelistirdi.



Xerez Buradaki ilk duragi oldu. 3 yila yakin bir zaman dilimi calisip kovulduktan sonra Saktar'a gecis yapti. UEFA kupasinin ilk turunda elenip Dinamo Kiev ile arasindaki farki dokuz puana cikarinca bize benzeyen yönetim anlayisi ile Ahmetow tarafindan mayis ayinda gönderildi ki burasinin icerisinde cok daha baska sorunlar da söz konusu. Velhasil Levante'nin basina gectikten bir yil sonra basarili olacagi Getafe'ye bir sekilde ulasmis oldu.




Aslinda ne olduysa burada oldu. Schuster'in teknik adamligina dair pozitif bir anlam yükleyebileceginiz asli yer burasidir. Biliyoruz ki bizim ülkemizde Real Madrid ya da Barcelonayi calistirmak cocuk oyuncagidir ne de olsa.. Schuster burada iki yil icerisinde etkili bir futbol oynatti takimina. Barcelona karsisinda 5-2 yenildigi yari final ilk macinin ardindan 4-0 ile finale kosmasi onun zirve noktasidir. O macin ardindan "taktik dehasi" olarak da anilmaya baslamistir. Getafe, kiralik oyuncularin oynadigi bir takim idi. Takimin yetenekli genc oyunculari basarili oldugu andan itibaren kluplerince geri aliniyor ve her seferinde yine yeniden takimi kurmak zorunda kaliyordu. Baska acidan Löw'ün bu DK da Almanyanin basinda sahip oldugu rahatliga o da kavusuyordu bu sekilde. Onun da her söyledigini harfiyen yapabilecek oyunculardan kurulu bir takim vardi. Genc, dinamik, gelecegin yildiz adaylari ve bu kadrounun 12'si kiralik oyuncu. Dolayisla kafasinda uzun zaman sonra olusan oyun anlayisini Getafe'de güzel bir sekilde sahaya sürdü. En önemli özelligi kazanirken sectigi yol taraftarlara keyif vermesiydi.



Real Madrid'e iki hoca da Sampiyonluk getirse de taraftarlarin sevgilisi her seye ragmen Schuster olmustur zira oynattigi futbol Capello'nun aksine ofansif ve meydan okuyan bir tavra sahipti.. Hirsli bir adamin sahadaki yansimasiydi oynattigi futbolun icerigi.. Ofansif, saldirgan, hareketli bir takim yaratiyor genellemesi cok da yanlis düsmez Getafe ve Madrid deneyimi sonrasi...



Ne antrenörlüge basladigi Köln dönemi ile ne de Getafe'deki etkili futbolu ile özdeslesmerek gerekir. Insan degisir ve gelisir. Kendisinden alti yas büyük bir kadinla yillarini harcayan Schuster bugün kendisinden 19 yas kucuk Elana ve cocugu ile beraber yasiyor. Oynadigi takimlar ve calistigi kluplerin toplami Besiktas ile beraber 15 ediyor. Futbolcu olarak yildiz psikolojisine asina olmasi onun en önemli avantajlarindan birisidir. Hirsli, duygusal bir yapiya sahip. Weisweller gittiginde onunla beraber Amerikaya gitmeyi isteyecek ya da Quini kacirildiginda sahaya cikmayi o kurtulasiya kadar reddecek kadar insanlarla yakin iliskiler kuran bir adam.. Kafasi attiginda sizi birakip ezeli rakibine gidecek kadar da duygusal kararlar alir ki belki de onun en önemli özelligi budur. Bir anda Milli takimi birakir, ezeli rakibe gider, "ben oynamiyorum yaa" der.. Bu yüzden..

Bundesliga "zor kisiligi" nedeniyle teklif iletmez iken Madrid sonrasi göze de alinacak degere binen karakterinin yaninda parasi eklenince yine buralara uzak düstü. Schuster, bir seyi kafasina koyarsa onu klubün baskani, oyuncular, basbakan, obama ve daha uzayda yasayan kimi üst düzey varliklar dahi engelleyemez. Kafasinin estirdigi rüzgarin dogrultusunda yasayan bir adam ve bana göre teknik direktör olarak heyecan yaratacak bir kimlige sahip zira güzel,cekici futol oynatiyor.. Mesele Schuster oldugu vakit onu idare etmektir.

Yildirim Demirören'i pek cok acidan begenmeyebilirsiniz ama ben diger iki klubün baskanina göre yaptigi transfer yanlislarinin disinda futbola karsi saygisi olan, herkesin isini kendisine birakan ve kolay kolay sorun cikartmayan yapisi ile onu bu acidan basarili ve Schuster konusunda bu özelliginin önemli bir rol oynayacagini dusunuyorum. Aziz Yildirim ya da benzer karakterde (kötü degil bu yaklasim) bir baskan ile asla ve asla gecinemeyecek oldugunun üzerinde duralim. Gerek Guti gerekse de Schuster Galatasaray ya da Fenerbahce'nin icerisine gelseydi cok baska olumsuz sonuclari simdiden dillendirirdik belki ama Besiktas gibi son üc yilin organizasyon acisindan digerlerine nazaran en iyisi diye adlandirdigim bir yapinin icerisinde onun nimetlerinden faydalanacagini dusunuyorum. Getafe'de kanitlamistir ki o sonuctan ziyade güzel, cekici ve etkili bir futbol oynatabilme kapasitesine sahip ve tek kusur; dirdirci yapisini ve isyankar tavirlarini idare edebilecek bir yönetim anlayisinin varligidir.. Basari gelirse sanirim huzur ve sukunet de gelecektir bir bakima.. Sorun alisma döneminde yasanilacak olan kimi gerginliklerin güzel bir sekilde giderilmesidir ve simdiden futbolun sarisin melegine burada basarilar..

14 Temmuz 2010

USA'da Emeklilik Günleri.!



Su resmi görünce aklima anfisiz elektro gitariyla Amerika sokaklarinda ritm atan Rafer El Roman geliyor. Artik o dönem öyle veya böyle nasil izlemissek o klipleri.. Kral'dan baska müzik kanali yoktu yahu.. Kaiser kacti vergiden, sigindi bi güzel Amerika'ya..



bu adami daha güzel anlatan resim yoktur. Gerd Müller gelir gelmez yanina yaklasip sunu demistir:

"Gel bakalim.. simdi görecegiz kim daha iyi ?"

Ve fakat pek sallamadigi icin orasini alti hafta icerisinde olaylar filan derken cekip gitmis ya da gönderilmistir diyelim.



Soldakini biliyorsunuz.. Peki sagdaki ? Kirk yil gecse de degismemis bir insan..




Cok pisman oldugu steak restorantinin önünde Gerd Müller..



Bazen merak ediyorum, Michels ve Cruyff ne zaman ayrildilar ? Adam Amerikada dahi Michels ile oturup kalkiyor..




Alti ay mac oynayip alti ay tatil yapiyorlardi ve hepsinden fazla para kazaniyorlardi. Siz gitmez miydiniz ki ?




Gerd Müller.. Keyif cikarmak bu olsa gerek..



66 Ingiltere kaptani, DK kaldiran tek ingiliz olma serefine sahip Bobby Moore soldaki.. Sagdakini bilmeyeni ben tanimadim hic..



Pele.. Beckenbauer.. Buna ragmen Amerikada futbolun gelismemesi ya da bugüne bu sekilde gelmesi oldukca ilginc.. NBA var iken anlamiyor degiliz ama caba da bir hayli fazlaymis.




Eusebio da buralardan sampiyon olup da gecip gidenlerden..