16 Eylül 2010

Michel Laudrup ve Dil Problemi Üzerine.!



Bugün radyoda sevgili Ali Ece de Laudrup kardeşlerden bahsediyordu ki bu Michel.. Ben daha çok Bayern München'de oynamış olan Brian'ı severdim. Teknik, çalımcı ve haliyle bize bir başka geliyordu o dönemler.. Karakter olarak da iki kardeş çok güzelmiş..

Brian Chelsea'de oynar iken devre arasına gelmeden Kopenhag takımı ile anlaşıyor. Şans o ya, kurada Chelsea'nin rakibi Kopenhag oluyor.. Chelsea ile son avrupa kupası maçını çok değil bir ay sonraki yeni takımına karşı oynayan Brian Laudrup, Chelsea'yi üst tura taşıyan tek golün de sahibi olur. Yeni takımına onu eleyen futbolcu olarak gelir.. unutmam bunu ben hiç..

Brian böyle..

Az önce Michel Laudrup'un röportajını okudum ve çok güzel şeyler söylemiş. Özellikle yıldız olma durumunun yarattığı negatif hava üzerine estirmiş rüzgarı tersten..

Mallorca'da aldığı para nedir sizce ?

600 bin euro yıllık.. La Liga'nın en düşük kazançlı hocası ne düşünüyor ya da şikayet ediyor mu ?

- 1000 euroya çalışan insanlar var bu dünyada. Bence bu futbol dünyasında bu gibi paralardan dolayı kimsenin şikayet etme hakkı yoktur.

Sonrasında ise Spartak Moskova deneyimi sonrası bir daha asla böyle bir ülkede antrenörlük yapmayacağım demecine gelince benim de konuma parmak basmış oldu. Şöyle diyor:

" Ben bir daha çalışmam demedim sadece o dili öğrenmediğim takdirde bir daha Rusyada antrenörlük yapmam. Dili bilmiyorsanız tercümana bağlı bir hayat yaşıyorsunuz ve sadece doğru bir şekilde çevirdiğini ummaktan başka bir şey gelmiyor elinizden.."

diyor ve bu önemli.

Almanya'da sıklıkla Fatih Terim ismi geçti. Ben hep olmaz dedim. Oysa Terim bugüne kadar başardıklarıyla rahatlıkla herhangi bir Bundesliga klubünü çalıştırabilecek konumda ve fakat bu konu almanlar tarafından sıklıkla masaya yatırıldığı vakit herkesin tek bir 'olmaz bu' eleştirisi geliyor: Terim Almanca bilmiyor..

Wolfsburg'un başındaki SteveMcClaren bugün Almanyada almanca bilmeyen tek antrenör. Bugünkü başarısızlığını ben daha çok yeni bir kadro oluşturmasına bağlar iken pek çok otorite takımdaki herkesin neredeyse muazzam ingilizce bilmesine rağmen 'dil problemine' dikkat çekip burası ile ilişkilendirme derdinde..

Yeni nesil futbolcuların ve antrenörlerin pek çoğu ingilizce biliyor ve bugün ingilizceden yoksun bir şekilde gerek antrenör gerekse de oyuncu olarak dışarıda çok fazla şansınız yok..

Mourinho'ya canlı yayında sormuşlardı : Bundesliga'da bir takım çalıştırmayı düşünür müsünüz diye.. Ayıp olmasın diye ileride bir gün demesini bekledim ben ama onun cevabı çok net idi: Kesinlikle düşünürdüm eğer Almanca bilseydim..

Yüzde yüz belirleyici olmasa da dil çok önemli bir problem. Hele ki Galatasarayım gibi tercüman özürlü bir klupte çok daha fazla önemli.. Ben buradan Rijkaard'ın Galatasaray'da yüzde yetmiş anlaşıldığını düşünüyorum. Laudrup gibi tercümanların insafına kalmış bir teknik direktörlük hayatı yaşıyor.. Olsun, gerekirse Türkçe'yi öğrenmesini bekleriz o çok başka..

6 yorum:

ozan.uzel dedi ki...

Sevgili Borges,

Laudrup kardeslerin tavirlari, fikirleri ben sasirtmadi, senelerdir Danlarla calisan biri olarak onlarin en onem verdigi seylerin alcakgonulluluk, durustluk ve isini iyi yapma sevdasi oldugunu soylemem lazim... Bir tek cumartesi geceleri biraz fazla tuborg/carlsberg tuketirler o kadar :)

Unknown dedi ki...

kesinlikle katılıyorum. hiddink geçenlerde %100 futbol a katıldığında da tercümanı kötü olmamasına rağmen arada bir dolu fikir ve düşüncenin uçup gittiğini gördük. kaldı ki röportaj ingilizceydi, adamın anadiliyle ingilizce arasında geçişinde bile kaybolup giden detayları düşününce ..

alperensaylar dedi ki...

thomas doll öğrense herhalde ülkeyi karıştırır buralarda. adam şu haliyle bile her hafta zehir zemberek ve doğru konuşuyor. bi de türkçe öğrense:)

Asphalt Monkey dedi ki...

Schuster'in dün Türkce cok zor bir dilmis ama calismaya devam ediyorum ögrenecegim aciklamasini da bu yaziya eklemek lazim aslinda. Vizyon sahibi futbolcu ve teknik direktörler isin kolayina kacmaz, kendini sürekli gelistirir. Diger yandan da bizim yerli oyuncularin avrupa hayalleri kurup sahada sadece "referee" diye bagirip sonra el kol hareketleriyle derdini anlatmaya calismalari acizlikten öte birsey degildir. Bizim ligde gurbetcileri cikarsak acaba yabanci dil bilen futbolcu orani yüzde kactir.

BasitOyna Blog dedi ki...

Rijkaard Karpaty'e elendikten sonra basın toplantısında Felemenkçe yerine İngilizce kullanmıştı. Herkes anlasın diyeydi sanırım. O da Brian gibi doğru bir şekilde çevirdiğini ummaktan başka birşey gelmiyor elinden.

Laudrup kardeşler harbiden çok iyi adamlardı. Ama ben Michael'i daha çok severdim. O bir sanatçıydı...

QuaresmA dedi ki...

Çalışılan ülkenin ana dilini öğrenmeye çalışmamak iş ahlakına sığmaz zaten. UEFA Kupası'nı kazanmış - hala aç - Fatih Terim, eğer o zamanlar Almanya'ya gitseydi kesin öğrenirdi Almanca'yı ama şimdi gitse öğrenmeye çalışır mı, emin değilim. Yine de Bayern'in başına çok yakışır.

Ha yine de Türkiye'ye gelenlerin Türkçe öğrenmeye çalışmamasını bir derece anlıyorum. Bugün varsın, yarın yoksun sonuçta.