27 Mart 2011

My Woman..



"Sevildiğimizden emin oluşumuz sevdiğimize sahip oluşumuzun yerini tutmaz hiçbir zaman"

Schopenhauer


Bir bakışa diktim aşkı ben. Bir gülümsemeye, çocukça konuşmasına, otuz saniye içerisine sıkıştırdığı iki çocuk taklidine vuruldum. Neden ? İlk görüşte aşk bugün de size tuhaf gelmiyor mu? Çünkü ben o ana gelmeden önce okuduğum kitaplardan,seyrettiğim filmlerden ve çevremde gördüğüm kadınlardan bir kolaj karakter yarattım içimde ve onu gizli gizli belki kendimden de habersiz uzunca bir süre sevdim hep.. Bir gün, bir an bu içimde çoktan aşık olduğum karakter ile uyuşacak olan birisini gördüğümde "işte buldum" kolaycılığına kaçıverdim. İlk görüşte aşık olmadım, aşık olduğum ile ilk görüşmemdi işin bilimsel analizi.

Otuz saniye görmüş, üç kelime etmişim ama her gece hayalimde yılları tüketiyorum onunla. Çocuğumuz mu olmuyor tam ölecek iken milyon kez ben mi onu kurtarmıyorum- ya da bana çay mı demlemiyor ilişkimizin onuncu yılında ? Her şeyi hayal eder iken aslında hiç tanımadığım bir insanı o kadar güzel bir şekilde ne yapacağını, nasıl davranacağını biliyorum ki.. Çünkü benim aşık olduğum aslında benim özene bözene yarattığım bir karakterdi, her anında nasıl tepki vereceğini benden daha iyi kim bilebilr ki ? O bile.. o bile değil.

Tanışmamıza vesile olan arkadaşla haber saldım "beni kim sevsin ki yaa" modunda geri dönüş aldım. Gecenin bir vakti bak gecenin bir vakti diyorum tuttum oldukça da muhafazakar olan ailenin evine kızıyla görüşmek istediğimi söyleyerek otuz saniyelik geçmişten kuvvet alarak onu telefona çağırttım paralel telefonda babasının da dinlediğinden ve sonrasında sağlam bir azar işiteceğinden bihaber.. Yok.. Olmadı bir türlü. Da neden olsun ? Seni otuz saniye görmüş ki o dönemki beni tasavvur bile edemezsiniz.

Sonra gitti Ankara'ya.

Biz kaldık İzmir'de yeni evimizde. Araya pek çok kadın girdi o zaman içerisinde. Ben her şeyi bildiğini sananlardan değilim. Nedir anlamıyorum. Seviyorum hepsini hiç dile getirmesem de. Hayır, ona aşık bir şekilde bir başkasını sevemedim dersem yalan söylemiş olurum. Pek çoğuna heyecanlandım, daraldım, bunaldım ve oldu ama o? Nedir farkı ?

O zaman ev arkadaşımla Schopenhauer'ın Aşkın Metafiziğini de deliler gibi tartışıyoruz. Şofenhaurcuğum aşkı yok sayıyor ve soyun devamını sağlayan içgüdüye indirgiyor, biyolojik olguya vardırıyor ama aşk çocukları olarak kabul etmiyoruz. Seks mi lan diyorum bunun nedeni ve o garip deneyi yapmaya o zamanlarda başladım.

Ne zaman birisiyle beraber olsam tam boşalma anına -gülme çarparım,ergen mantığı işte- aşık olduğumu sandığım birilerini düşünmeye başladım zira sadece o anda seksi hiçbir şekilde düşünmüyordum. Ve tam o seksten nefret ettiğiniz anda beliren yüz, ifade karşısında tutulduğum zaman anladım; O başka. Tam o noktada diğerlerini hayalimde iterken onu çekiyordum kendime.Çok iğrenç bir yol olsa da o dönemin bir getirisi. Normal olduğumu hiçbir zaman iddia etmedim zaten..Madem öyle; biz de Ankara o zaman diyerek gittik peşinden.. Sene 1997.

Tanışmamıza vesile olan dönemin en sevdiğim arkadaşı, onun ablası ve benim ev arkadaşım filan bir evde kalıyoruz Ankara'da. Eryaman.. Derdim belli ve fakat durum kötü. Piyasada yok.. Ben bu arada yeni ilişkilere girip çıkıyorum ama o benim aklımdan hiç çıkmıyor. Her kimle beraber olursam o testi yapıyorum artık ve aslında bakarsanız olumsuz sonuç almak için çaba bile gösteriyorum ama hayali bile yetiyor çokca zaman.. Aylar geçti böyle ve onsuz geçen zamanda o kadar çok hayalini kurdum ki gerçekliğinden bile şüphe etmeye başladım. Mecnun Leyla'sı oldu olacak idi..

Yalan yok zamanla unutuyordum belki de ama o kırılma noktasında çıktı yine karşıma bir barda. Tanışmamıza vesile olan arkadaşım Sakarya'da gitarist, onu dinlemeye gelmişler. Nişanlıymış bir doktor bozuntusuyla.. Aynı burçtanmışız.. aa ne şeker ne güzel, kaçırma bu adamı, kendimden biliyorum çok güzel insanlar oluyor dedim. Bir şey çaktırmıyorduk ama her halimizden her şey çakılıyordu ve sürekli çakıyorlardı bana.. Aylar yıllar sonra gördüğüme mi sevinsem nişanlı oluşuna mı üzülsem bilemedim.

Burada başlayan ve onun hayatında çok önemli bir yere sahip olacağım dönem arasında çok fazla duygusal ayrıntı var. Amacım sizi ağlatmak ya da ağlanacak halime güldürmek değil. Belki üzerinde durulması gereken nokta tam bu dönemde Oblomov'u okumuş olmamdır. İnsanlığın henüz doğru bir şekilde algılayamadığı bu müthiş karakterin Olga'sını çok sevmesine rağmen onun mutluluğu adına onunla beraberlikten vazgeçiren, her yerde olduğu gibi burada da mutuszluk bilincine sahip olarak hareket etmesi beni etkilemişti. Sevgi'yi bir daha tanımlaştırdı beynimde. Aşk değil de sevmek böyle bir şey sanırım dedim.

Doktor lan karşı taraf diyordum kendi kendime. Gördük ki adam oldukça tipsiz ve fakat anlatılana göre de melek gibi bir adam munakoyim. Tersi olsa iyiydi de bu olmamalıydı. Hangi doktor kötü? Ben ? Saçlar uzun (ailesini düşün) kulakta küpe, eylemden eyleme koş ve arkadaşı olduğum halde dahi beni merak etmekten bir gün ölecek durumda iken.. Biriyle çok fazla yakın olduğunuz zaman onun kaygılarını da gütmeye başlarsınız. Ailesine ne diyecekti ? Onun için bu en azından o dönemde fazlasıyla önemliydi. Önceki doktordu bak bu da serseri. Buyur babacığım?

Bir gün o mucize gerçekeşip nişan bozulsa da ben bozmadım kendimi. Bu doktordu diğeri cerrah anasını satayım. Hastanede çalışıyor diye rekabete soktuklarına bir bak ? Niye narkotikte çalışmıyordu ki?

Velhasıl memleketi onunla beraber arkada bırakarak buraya geldim. Bitti mi burada? Hayır.

2 yorum:

SŞB dedi ki...

gençliğimin en güzel yılları kaydı gitti, 6. sene bitiyor nedense düşüncelerimin fonunda tek bir insan. hani çocuk babasına sormuş açlık kaç gün sürer diye babası da cevap vermiş ya, "40 gün, sonra alışırsın" diye. ben hep alışmayı mutlu olmak unutmak sandım, meğersem kafandan bi türlü çıkmamasına alışıyormuşsun. eh be baba hiç mi bazı şeyler içime sinmeyecek? sen benden büyüksün, bunları yazmışsın ben de okudum. okudum da noldu? yine karşımdaki insanın kaygılarını düşündüm yine neden ben olmadığımı anladım. fakat abi ben böyle kaygıların amınakoyim afedersin... bana dokunuyor abi? sana dokunmuyor mu? yoksa dokunmasına da mı alışıyorsun?

Borges dedi ki...

ŞSB: Bence bunun devamını da okumlaısın yazıldığında. Böyle kalsaydı belki çok başka olurdu ama hayat öyle bırakmadı.