30 Ocak 2009

Fabian Ernst'in Besiktas'a Transferi.!




Fabian Ernst aslinda biraz Ailton gibi.. Mutlaka ki Ailton'dan cok cok fazla katki saglayacaktir ama iki farkli Fabian Ernst profili söz konusu ve Bremen disi performanslari acisindan bu benzetmeyi yaptik.. Schaaf'in elindeyken milli takima yükselip cok iyi zamaninda Schalke'ye transfer oldu. Bremen formuna göre bir Fabian Ernst portresi cizsek cift basamaklara ulasan bir asist sayisi söz konusu ama hepimiz cok iyi biliriz ki o orta sahanin defansif kismina bakar, hucum yönü yok denecek kadar azdir en azindan Bundesligada..

Savascidir ve cok iyi gözlere sahiptir. Tehlikeyi cok önceden farkedip cok iyi bir sekilde keser, cok top kapar ama bu kaptigi toplarin buyuk bir kismini yanlis bir sekilde kullanir, özellikle Schalke performansi söz konusu oldugunda durum bu.

Eger ki Ernst, defansin toplanmasi anlaminda transfer ediliyorsa kesinlikle basari saglanacaktir ama size sunu hatirlatirim schalke'de uzun zamandir oyun kurucu eksikligi cekiliyor ve üc tane defansif orta sahanin toplami dahi oyunu kuramiyor.. Oyunun ofansif yönü acisindan Ernst'den beklenti olmamalidir Besiktas adina.. Ama dedigimiz gibi muthis savascidir, nereye basacagini cok iyi bilir ve Bordon ile beraber Schalke'nin az gol yemesinin nedenlerinden birisidir. Azimlidir, hirslidir saha icerisinde.. Cisse'ye göre enerjisini daha iyi kullanir ve defansif anlamda daha iyidir.. Bundesliga ortalamasina göre kötü bir oyun kurucudur.. Ilerde cok faydali degildir.. Sutlar,asistler filan aramayin..

Toplamda ihtimal odur ki Delgado ya da Yusuf'tan kaynaklanan defans eksikligini kapatmak adina böyle bir hamle yapilmistir. Iyi bir oyun kurucunuz var ise Ernst iyi bir ikilidir, Schalkedeki gibi Ernst,Jones,Engelaar'dan olusan bir defansif orta saha yapilanmasinda Ernst'in hucumcu yönü her daim sorgulanacaktir.. Özellikle son dönemlerde topu kötü kullanmasi, golcü olmamasi, sutlarinin eksikligi buyuk bir sorun haline gelmis olsa da savasci kimligi ve akliyla oyuna basmasi her daim takdir edilmistir..

Oyuncu, her zaman söylerim biraz da teknik adamin onu nerede ve nasil kullanicagina göre farkli profiller cizer.. En basitinden Lincoln düne kadar "gitsin, satin bu" deniliyordu Skibbe ile cok baska oldu isler.. Ya da Schaaf'in takiminda Ernst milli takima kadar yükselen bir yildiz iken Schalke de ortalama bir oyuncu oldu..

Bakin bunu Alex de dile getirmisti. Eger ki Alex bir orta saha oyuncusu olarak ele alinirsa, sürekli savunmasi, kosmasi, sunu bunu sorgulanir ama bir forvet gözüyle bakilirsa cok baska..

Bir kac istatistik de vereyim, kartlari da netlestireyim hatta..

229 Bundesliga macinda 10 gol 23 asist ile oynayip 49 sari kart, iki saridan kirmizi ve bir direkt kirmizi -bu sene ilk defa derbide gördü- . Toplamda Avrupa maclari dahil olmak üzere 300 resmi macta 12 gol 27 asist..

23 asist 8 sezonda ve fakat bunun on tanesi Bremen hem Sampiyon olup ayni zamanda DFB kupasini da alip duble yaptigi zaman diliminde gerceklesiyor, geriye kalan yedi sezonda 13 asist ve artik ofansif yönünü siz düsünün..

Ernst iyi bir capadir, kesicidir, akillidir, pek cok tehlikeyi mücadeleci gücü ve akilli bir sekilde olmasi gerektigi yerde olarak engellemesi ile iyi bir oyuncudur, fazlasini beklemediginiz sürece cok da "kalite" bir isim ile taclandirmis olur Besiktas kadrosunu..

Ayni zamanda Sampiyonlar Ligi tecrübesinden Bundesligada cikardigi mac sayisi göz önüne alindiginda 30 yasinda olgun ve görevine sadik güzel bir adamdir..

Lincoln ile beraber oynamisligi vardir ve daha cok yakin arkadasi Asamoah'dir.. her ikisi de Hannover'in genc takiminda top kosturmus ve bir süre sonra Schalke'de yollar kesismistir.. Baska da magazinsel geyigi yoktur zaten.

Ernst, sizi Sampiyon yapmaz, ama oyuna hakim oldugu bölgede de diger oyuncular gibi kivirtmaz, sorun cikarmaz, su bu olmaz, orasini kapatir.. Nasil kullanilacagini, nasil bir performans sergileyecegini simdiden merakla bekliyorum..

Merkel & Kahn.!

Petric & Grafite.!




13 yasinda kapi kapi gezip evlere cöp torbasi satiyordu Grafite.. Tam 8 yil boyunca bu isi yapti, üstelik evli ve bir cocugu oldugu zaman diliminde dahi kapi kapi gezmeye devam etti, bir evi ve aileyi gecindirmek adina.. Bir sekilde besinci ligde kendisine sans buldugu dönem hocasi ona "grafite" Kursun Kalem anlamina gelen takma ismini veriyor, ince ve uzun oldugundan dolayi.. Akabinde Gremio transferi ve sonrasinda basarisiz bir kore deneyiminin ardindan ülkesine dönüp birinci lige yeni cikan Le Mans'a transfer oluyor.. Sonrasi malum..

Sinirlerine hakim olamiyor.. Bu yüzden henüz birinci yilini doldurmadan ücüncü kirmizi kartini yedi Bundesligada.. En buyuk cezayi karisindan yiyor, iki-üc gün boyunca konusmuyormus kirmizi kart sonrasi ve 2009 icin simdiden söz veriyor, Kupada hattrick yapti, iyi basladi ve inanilmaz bir gol orani var..

Bu gibi oyuncular, Ribery,Luca Toni gibi biraz olsun gec kesfedilmis olup parasizligi yasamislarin mücadele gücü digerlerine oranla yüksektir, Luca Toni'ye o kadar gol attin rahat misiniz diye sorduklari vakit, insaat isinde calismis olan Ribery ve daha düne kadar ücüncü liglerde gezinen benim gibilerin rahat olmasi cok zor diyordu.. her an her seyi kaybedebiliriz duygusu ile yasiyoruz hala diye de ekliyordu..



Petric'in Dortmund'dan ayrilisina istinaden aslinda bir kac sey duymustuk.. Fazla para istemesi ki dogaldi, formu iyiydi bir yana Frei ile olan kavgasi.. Bunu merak etmistim ve söyle bir sey söz konusu. 1983 yilinda Isvicre'ye tasiniyor Hirvat aile.. Petric, isvicre'de cok fazla irkci yaklasim ile karsi karsiya kaliyor.. "pis yugo" gibi türlü türlü hakaretlere maruz kaliyor.. Bir sekilde futbolda ilerler iken evim dedigi isvice yerine memleketim dedigi Hirvatistan'i seciyor.. Frei, Isvicreli ve fakat ayni zamanda milliyetci bir yapisi var. Petric'in gecmisi, Isvicre'yi secmemesi sonrasi ülke halki ile kendisi arasindaki tartismalar ve Frei bir kavganin kivilcimlarini tutusturmaya yetmis.. herkes cok iyi biliyordu ki ikisi de birbirlerini hic sevmezdi.. Kosmuyor diye geyiklerin yapildigi yerde her iki macta Hamburg'da bir gol atan Petric diyor ki Dortmund'da kostugumun yarisini bile burada kosmuyorum herkes isini yapmali diye devame ediyor..

Dortmund'da gecirdigi iyi bir sezona ragmen Hamburg'dan teklif geldigi zaman klup beni hicbir sekilde tutmak icin caba harcamadi cunku Zidane, Klopp'un eski ögrencisi ve sevdalisi gibi yaklasimlar sergiliyor.. Bu yüzden de gittim.. Gidiyor ama yedek basladigi icin genelde susmuyor, Hocasini elestiriyor, takima altinci haftadan sonra girip goller atmaya basladigi vakit Hambug takiminda yükseldikce yükseliyor.. Röportajlar, hocayi elestirmeler, Olic'in gidisine yorumlar, onlar bunlar ve hedefi Premiere Lig oldugunu da cekinmeden söylüyor.. Gec kaldim biraz diyor sakatlik beni avrupaya degil de Basel'e atti diyor da diyor..

29 Ocak 2009

Loddar.!

En Bayrak Bundesliga Adamlari.!



Sepp Maier

1962 ile 1979 yillari arasinda tam 17 yil araliksiz olarak Bayern formasini giyip klube bagli kalmistir efsanevi kaleci..

Maier, aslinda TSV Haar takiminda 1952 il 58 yillari arasinda oyuncu olarak forma giymistir. Kalecilerin sakatlanmasi üzerine kaleye gecen Maier, 12-0'lik yenilgiye ragmen Bayern Munih'in ilgisini ceker ve 1958 yilinda Bayern'e transfer olur efsane.. Bayern Munih aslinda Trabzonspor gibidir, otuzlu yillarda bir defa sampiyon olmus olsa basarilari yok denecek kadar azdir ve Maier ile beraber 1965 yilinda ancak birinci lige cikarlar ve yetmisler, Hoeness'in oyunculugu döneminde ve otuzundan önce futbolu birakip menajer olmasiyla Avrupa devine dönüsür ki Maier ile beraber uc yil üst üste Avrupa Sampiyonu olur, kupalar filan ve kirilamayacak rekorlarin hepsini kirar.. Toplamda 1900'lü yillardan ele alirsak Nürnberg'i bu yillarda ancak gecmistir aslinda.. Gecen yüzyilin en büyük kalecisi Almanyada Maier secilirken dünya siralamasinda da toplamda dördüncü sirada yer alir.



Thomas Schaaf

Onun takimima gelmesini cok istemisimdir hep.. Baktim ki olacak gibi degil biz de hafif bremenli olmaya dogru yol aldik ve Schaaf'in etkisi büyüktür bunda.. Bremenlilerin kimligidir, Arsenal'de Arsene Wenger, Bremen'de de Schaaf..

1978'den 1995 yilina kadar oyuncu olarak sadece Bremen formasini sirtina gecirmistir o.. 1996 ile 1999 yillari arasinda amatör takimi calistirdiktan sonra 1999'da Bremen'in basina gecer ve bugün hala takimin teknik direktörüdür.. Hucum Futbolu ve 4-4-2'si vazgecilmezidir. Yetenekli olup silinmeye dogru giden futbolculari yeniden kazandirmasi ile meshurdur gönlümde.. Nerden baksan en bayrak adamdir aslinda Bundesliga'da.. 31 yildir Bremenle futbolcu-teknik adam iliskisi icerisindedir ve aslinda her seyidir her ne kadar bugünlerde siklikla elestirilse de..




Guido Buchwald

1983 ile 1994 yillari arasinda Stuttgart defansini toplamakla mesguldu kendisi. Buchwald 90 Almanya muhtesem kadrosunun degismeziydi.. 6 numarali adam o muthis kadrodan disariya transfer olmayan tek isim olarak kaldi. Akabinde Japonya transferi ve dönüsünde Karlsruhe'ye gelisi ve hatta ikinci Lig macerasi olsa da önemli zaman dilimlerinde sürekli klubune bagli kalmis bir adamdir..

Iki yil sampiyonluk yasamis ve özellikle 1992 yilinin son macinda kafayla attigi gol hem galibiyeti hem de Dortmund'un bir puan önünde Sampiyonlugu getirmistir takimina.. Elbette 90 finalinde Maradona'ya adim attirmamasi da keza onu meshur eden diger önemli eylemidir..



Karl-Heinz "Charly" Körbel

Kisaca bu kesici adam 17 yasinda yani 1972 yilinda Frankfurt takimina transfer olur.. Efendim 36 yasina kadar burada kalir ve kariyerini burada bitirir, bayrak adamlik icin baska söze gerek var midir ? toplamda 602 Bundesliga maci oynamistir.

80'de UEFA kupasini alan Frankfurt'in kadrosundadir körbel ve aslinda öncesinde de Alman milli takimina secilmisligi vardir. O dönemin teknik adami Helmut Schön yeni bir takim kurmak ister ve Körbel'i davet eder.. Beckenbaur, bir bakima defansin sefi olan adam Körbel'i istemez, fazla hucumcu bulur, hani oyunun iki yönü geyigi henüz o dönem meshur olmamistir bir baska acidan Bayernli meslektasi Georg Schwarzenbeck'i adam markaji artisi nedeniyle ister ve alir da.. Bunu sunun icin söylüyorum Beckenbauer'un bu bayern milliyetciligi o dönemde vardi, bu dönem de devam eder.. Iste bu yüzden pek coklari cok degil alti ay sonra kaleyi Rensing'in alacagini belirtiyorlar.. Bayern milliyetciligine giremiyorum cunku girdigim zaman konudan cikamiyorum milyon ayrintiyi toplayamiyoruz bir postta..



Bernard Dietz
1970 ve 1982 arasinda Duisburg'da forma giydi akabinde Schalke filan olsa da önemli zaman dilimlerini Duisburg'da gecirdi.. Bagli kaldi klubüne. Defans oyuncuyu gerek 80 avrupa sampiyonasinda alman milli takiminin kaptanligini yapmasi ya da 76 finalinde de kadroda bulunmasi gibi önemli artilari olsa da Bayern'i 6-4 yenen Duisburg'un dört gol atan oyuncusu olarak daha cok önplana cikmistir. Sepp Maier, 4 golü baska bir insanoglundan yemis midir bilmiyorum ama bu bakimdan unutulmazdir aslinda..

Bir de benim her daim dikkatim ceken unsur su ki 17 yil defans oynayip sadece 11 sari kart görüp hicbir sekilde kirmizi görmemesi de takdire sayandir aslinda.. Per Mertesacker vardi böyle, deli takip ederdim adam bu sene Bremenin defansi ile beraber cöktü, kirmizi kartlari onlari bunlari.. Dietz, iyiydi bu konuda da..




Michael "Ata" Lameck

1972 ile 1988 yillari arasi Bochum klubunde orta saha olarak görev yapmis bayrak adamdir Lameck.. 518 mac ve 38 gol.

Bochumdaki ilk yilinda 34 macin 34'ünde oynamistir Lameck.. Ikinci lige düsesiye kadar 7 yilin altisinda 34 macin 34'ünde oynamistir yine.. Sadece düsecegi dönemde bir dört maclik eksikligi var.. Hakan Sükür'ün de Galatasarayda buna benzer bir dönemi vardir.. Sakatliklardan filan mi bunaldik bilmiyorum ama transfer edecegim oyuncunun bu gibi özelliklerine özellikle dikkat ederdim sanirim..





Dieter Eilts

1984-2002 yillarinda Bremen formasini giymis ve bu 18 yil boyunca klubüne hep sadik kalmistir. Sampiyonluklar yasamis, 96'da Avrupa Sampiyonasinda boy göstermis defansif orta saha 97'de UEFA'nin en iyi onbir listesine filan da secildi.. Özellikle bu dönem yildizinin parladigi ve ilginctir Bremen'den Bayern'e gecmeyen nadir yildizlarindandir.. Bayrak Adamdir..





Karl Allgöwer

1980-1991 yillari arasinda Stuttgart'da forma giymistir. 338 macta 129 gol atmistir ki bu da klúp rekorudur. Baska acidan muazzam frikiklerin adamiydi.. 86 Meksika kadrosunda yer alsa da orada pek forma sansi bulamadi milli takimda, toplamda da zaten 10 maci vardir milli takim ile..



Fritz Walter

1937 -1959 yillari arasinda Kaiserslautern formasini giymis ve bugün stadin ismi de bu futbolcudan gelir, 22 yil Kaiserslautern formasiyla oynayip orada dogup orada ölmüstür futbolcu olarak..

Gercek bir bayrak adamdir. Benim icin tanimi da budur aslinda. Fritz Walter oynadigi dönemde yurt disindan astronomik teklifler almistir. Misal Inter Milan, Racing Paris, Nancy eline 250 000 mark vermis ve gitmemistir. Keza Atletico Madrid iki yillik anlasma karsiligi olarak 500 000 mark vermistir o yine kalmistir klubunde..

384 macta 327 gol atiyor ki forvet degildir kendisi, 8 numarali formasi ile ofansif orta sahadir.. Ayni zamanda bugün sadece resmi olan topuk ile attigi müthis bir gol vardir hicbir kameraya kayit edilmemis.. Pek coguna göre bu muthis gol aslinda gecen yüzyilin en iyi golüdür ama iste, görüntü yok, degerlendirme de görenlerin degerlendirisi ile sinirli kalmistir.. Cok buyuk oyuncuydu en babasindan da bayrak adam idi..




Uwe Seeler

Hamburglularin her seyi, dört dunya kupasinda Pele ile beraber istirak edip hepsinde gol kralligi listesinde olan iki oyuncudan birisi, "bizim uwe".. Uns Uwe. 1946'dan 1972'ye kadar Hamburg ile ilisigi olan adam idi. Rekorlarin adamiydi, 70 kusur kez milli formayi giydiginde de rekor onundu Franz Beckenbauer gecti akabinde 20 dünya kupasi barajini gecen ilk oyuncuydu 1998'de Loddar abimiz onu gecti yine..

Bu Sinanenginimsi abimiz inanilmaz akrobatik hareketlerin adamiydi.. Ingiltereye attigi beraberlik golü olan Rövasatasi veyahut sicramasi da inanilmaz meshur olmasi bir yana kafasinin arkasiyla attigi goller de keza inanilmazdi.. Ayni zamanda o dönemin en yuksek bonservis ücreti ve sözlesmesi olan inter'in teklifini -ki 1,2 milyon marktir- geri ceviren adamdir, Hamburglularin en bayrak, en güzel adamidir.. 1946 yilinda Hamburg'a gelip 1972 yilina kadar takimda bütün o rekor tekliflere ragmen kalip gitmeyendir..



Gerd Müller

Anlatmaya gerek yok sanirim.. 1964 yilinda Bayern'e gelip 79 yilina kadar kalan Almanyanin gelmis gecmis en buyuk golcüsüdür.. Zira ayrintilarina girsek sabaha cikamayiz..



Ve..

Lukas Podolski.

Helal olsun abi. Bu noktadan Köln'e dönmek cok baskadir. Ne parada ne pulda gözü varmis adamin.. Gerci sponsporu olan tansas misali Rewe karsilayacakmis cok seyini ama olsun, yine de Helal.. Her yerden teklif alip da Köln'e dönme karari, kariyerinde bana göre böyle bir geridönüs takim sevgisinden baska bir seyle aciklanamaz ki anlayabiliyorum. Köln gercekten futbol sehridir.. Leverkusen'e giden ve en fazla 22 bin seyirci önüne cikan Helmes aradaki farki cok iyi özetliyordu..

Kahn ve Mehmet Scholl var aslinda ama biraz eskisinler bakalim, sonra tarih yapariz onlari da.

Maldini Ailesi.!



Cesare ve bize el sallayan Paolo Maldini..

28 Ocak 2009

Alanzinho Transferi.!



Trabzonspor 4 milyon euro bonservis ödeyerek norvec liginden transfer etti. Sunu demek istiyorum, tutar tutmaz ama dogru bir hamle. Yapilmasi gereken transferin sekli bu olmalidir.. Norvec-Belcika ve hatta Isvec liglerinde belki ileride avrupaya cok buyuk paralara satilabilecek pek cok "ucuz" yildiz vardir.. Bunlarin kesfedilmesi, üzerine gidilmesi gerekir..

Elbette ayni zamanda oyuncunun iyi performans sergilemesi icin biraz daha az baskinin oldugu baska kosullari da yaratmak gerek.. Yine de ilk adim cok güzel bir sekilde atilmistir trabzonspor tarafindan.. On tane yusuf eder, heyecani yeter..

Galatasaray - Sivasspor: 1-1



Aslinda anlamsiz cok sey.. Buna bir baska zaman girecegim gerci velakin sahiplenmeye calistigimiz olgunun pek de kontrol edemediginiz milyonlar tarafindan bicimlendiriliyor olusu özünde bagliligi yokeder de bilincli olarak gözümüzü kapatiyoruz bu gercege..

Bugün Galatasaray taraftari sadece israil vatandasi oldugu icin bir-iki kisi degil binlercesi bir araya gelip rakip takimin oyuncusu Balili'ye küfür etti. Utandim ben.. O zaman anladim aslinda yok birbirimizden farkimiz..

Etto'o ya böyle bir tezahürat oldugu zaman onun gol atmasini cok istemistim ya da Bundesligist eski siyahi oyuncularin da.. Dortmund macinda da Asamoah'in misal.. Simdi de cekinmeden söylüyorum, sevindim Balili'nin golüne.. Biz degil ama o golü haketmisti o sahada..

Bu taraftarin amigosu kimdir ? Bu sacmaligi kim organize edip kim yönlendirmistir ? Klup yönetimi bunun hesabini sormalidir, üzerine gitmelidir.. Dünyanin en büyük utancidir bu.. Bes yeseydik alisamiyen'de böyle koymazdi daha atesli bagirirdim ama simdi elesek sivasi bagirasim yok..

26 Ocak 2009

Issiz Adam,Oblomov, Masumiyet ve Ask.!



(issiz adami seyretmemis olanlar hicbir sekilde okumasin, spoiler seviyesi üst düzeyde)

Oblomov'u okudugumda cok etkilenmistim .. Ivan Goncarov'un bu kitabi aslinda o dönemin rusyasina ait bilindik bir tipolojiyi cok iyi islemesinden ibaret idi ve öyle ki "uyusukluk, tembellik" gibi kavramlarin hemen hepsi eserin yarattigi etkiden kaynakli o koca rusyada tek bir isim altinda birlesti, günlük hayatta kullanilan terim oldu. "Oblomovluk" Kitap öyle tembel,uyusuk bir adami anlatiyordu ki 200 sayfa yataktan kaldiramadiginiz bir adamin konu oldugu eseri okurken siz de sikiliyordunuz.. O denli uyusuk, o denli tembel bir adamin hikayesi ama beni vuran kismi bu olmadi. Uyusuk,tembel ve ayni zamanda inanilmaz saf, iyi niyetli ve zeki bir kisilik olan Oblomov'un her seyin farkinda olarak bir sekilde icine girdigi askta verdigi tepki siradisi olmasa da askin anlamini sorgulatacak ölcüde inanilmazdi.. Varolan ve artik degistiremeyecek oldugunu idrak ettigi karakterinin zaman icerisinde asik oldugu insani üzecek nitelikte oldugunu bildigi icin kendisini ondan kacirip uzak duruyordu.. Her sey cok iyi giderken, sirilsiklam kendisine asik olmus ve ugruna kisa bir dönem de olsa yataktan kalkabildigi askina "ayrilalim" diyordu..

Burada asiri tembellik olgusu aslinda olagandisi bir durum olarak algilanabilir. Bu Oblomov'da tembelliktir, issiz adam'da biseksüellik ve carpik iliskilerin adami olmaktir, borges'de basina buyruk yasamak ve özgürlük adina hicbir zaman huzuru yakalamayacak olmanin verdigi bilinctir, farketmez.. Mutsuzluk bilincidir bu. Issiz Adam ve Oblomov gibi bu dünya üzerinde birden fazla yili beraber gecireceginiz insana kendinizi veremiyor olusunuz gercegi önemlidir ama Oblomov ile Issiz Adam'in asklarinda nitelik farki vardir..

Issiz Adam, ben seni haketmiyorum derken sevdigi insana korumaci yaklasimi sergilerken diger yandan özgürlügüne olan düskünlügü, bencilligi yine önplandadir her askta oldugu gibi.. Oblomov, kendi alacagi hazdan sevdigi insanin uzun sürecte mutsuz edecegi farkindaligi nedeniyle vazgecmistir, Kant'in insan olmanin kosulu olarak öne sürdügü ödev ahlakinin birebir temsili gibidir..

Issiz Adam, bir süre sonra aciya dayanamayarak ayrildigi sevgilisini arar, geri kazanma adina ve hatta bu sekilde belki de onun hayatini gel-gitlerle yoketme pahasina hazzin pesinden kosar iken ölürcesine taptigi kadini, kendisini aradiginin farkinda olmasina ragmen onun iyiligi icin ondan uzak duran Oblomovdur.. Oblomov, en sonunda cok yakindan tanidigi ve tüm bu iliskiselliklerden bihaber olan zeki, atik ve tembel olmayan cok iyi dostu Alman Stolz ile sevdigi kadinin iliskisini/evliligini duydugunda sevinir, onun hakettigini aldigindan memnuniyet duyar ve huzurla ölebilirim der.. Issiz Adam, sevdigi kadinin aslinda cok düzgün bir iliskinin icerisinde buldugu zaman kiskanir, uzakligin, dokunamadigin ölcüde ivmesini yukariya dogru cikartmis bulunan hazzin eksikliginden aci ceker.. Ben buna ask, sevgi demiyorum.. Tutkudur, sevgisiz Asktir ama asla sevgiyi icinde barindiran herhangi bir kavram degildir.. Asil degildir, siradandir..

Velhasil Issiz Adam, asil olmamistir gözümde böyle bir derdi de yoktur belki ama bu acidan bana aski siradan gelmistir ya da sarsmamistir.. Oysa Annesinin söyleminden sonra sadece sevdigi insanin mutlulugu adina kendi karanligina hapsolmayi göze alan bir karakter olarak canlanmisti ama elinde olsa ikinci kez gördügünde ya da tokayi bulduktan hemen sonra yine o karanligina o "sevdigi insani hapsetmekten cekinmeyecektir.. Filmde ise bu celiskili bir sekilde islenmistir, Sef Garsonunun hakkindaki söylemleri ve daha pek cok özelligi ile iyi niyetin bir simgesi olarak cok iyi bildigi kötülügünden sevdigini kacirma eylemi gerceklemis diye düsünürken her uzun iliskinin yarattigi o bunalimdan kaynakli bir özgürlük arayisidir eger bir kac gün sonra geri dönme eylemi gerceklesiyorsa..

Issiz adamin issizligi ise yine beni ilgilendirmiyor. Ben bu hayatta her insanin kendi adasinda digerlerine oranla marjinal kacacak ölcüde anormallikleri bulunduguna inaniyorum . her insan en cok kendisini iyi tanir ve kendisinin bir baskasi ile beraberligini imkansiz kilacak tuhafliklari mevcuttur. Veyahut sevmek, aslinda insanin gücünden vazgecmesidir. beraber olmanin, o güzel günlerin bedeli olarak yer yer özgürlügünden, keyfinden feragat etmektir. Bir de Haluk Bilginer'in Masumiyet filminde anlattigina bakin isterseniz her ne kadar elma ile armutu yan yana koysak da ask ortak paydasinda pekala birarada islenilebilir..




Mesele ortaya cirilciplak konulan ask olgusu ise bu anormallikler karsisinda bireyin sergiledigi tutum olmalidir aslolan.. Ve buraya baktigimizda Alper karakterini cok iyi anliyoruz cunku cevremizde cok fazla var.. Cok iyi anliyoruz cunku anlasilmayacak bir tarafi yok. Cok iyi anliyoruz cunku her insan gibi egosunu belirli ölcüde yenip toplamda egosuna yenileni oynuyor, nedir ki ilgi cekici olan ? Müziklerin yarattigi hosluk ?


Cagan Irmak, Babam ve Oglum'da da yeni bir sey söylemedi, farkli bir sunum da getirmedi ama duygulari, o hepimizin neredeyse seksen sonrasi mimumum bir yakinin yasadigi bilindik hikayeyi öyle isledi ki ben dahil hepimiz agladik.. bana göre tek basarisi budur onun.. Burada da ayni sekilde ama birakin aglamayi, Alper icin gram üzülmedim.. O Adasini o kadar yasadigina dua etsin, biz burada kucuk toprak parcasini legenin icine atip ada diye seyrediyoruz, yasadigi yeter, cok bile..

Filmin bende yarattigi en büyük etki, Ada gibi karakterlerin yokluguna alismis bünyeyi rahatsiz edip muthesem türkiye görüntüleri ile geri dönelim mi lan geyigini harekete gecirmesidir, daha yeni yeni kendime gelir iken..

Cagan Irmak'i aslinda sadece bir konuda kiyasiya elestiriyorum ben. Almanyada yasayan bir insan olarak bunu diziizle.net'de seyretmeye beni zorunlu kildigi icin.. Türkiyedeki her etkiyi bu kadar yakindan takip eden ve sadece almanyada milyon ile ölcülen bir nufusun Ata Demirer ve Hababam Siniflari gibi abuk subuk filmleri türkiye ile ayni zamanda izleme sansina sahip iken Hem Babam ve Oglum ve ayni zamanda Issiz Adam'i alti ay ara ile seyredecek olmalari.. ve burada o türkiyedeki etki ile sinemaya kosacak onlarca insani kaybetmesini.. Bu pazari önemsememesi ve kacirilan onca para..

Issiz adam, agir gelebilir ama Sahan'in komedi türüne zimbaladigi Recep Ivedik'in diger versiyonudur. Kimse kizmasin bana.. Ben Recep Ivedik 2'yi sabirla bekleyen adamim, kötü demiyorum ama nitelik acisindan karsiligi da budur.

Bir zaman önce Ugur Yücel'in Hirsiz ve Polis adinda diziyi cevirir iken anlattiklari aklima geldi. Benim gibi sürekli nitelik kaygisi güden insanlar icin tokat gibi bir seydi. Ben dedi, para icin dizilerde oynuyorum, Yazi Tura'yi cektikten sonra girdigim borcun altindan kalkmak icin.. Bu ülkede nitelikli film yapildigi zaman durum ortada ve haliyle ortlalama algiya oynayan Cagan Irmak'i hicbir sekilde suclamiyorum ve hatta seviyorum, cok seviyorum yine bir film yapsin yine merakla beklerim, hayal kirikligi yaratsa da.. Sadece etiketler iken ustalara ve sinemaya haksizlik yapmadan... Ask, Masumiyet filminde Bekir'in Ugur'a, Ugur'un Zagor'a, Yusuf'un umuda duydugudur.. Bizi sarsan bunlardir, Alper-Ada ise zaten bildigimin biraz güzel bir sekilde hikaye edilisidir ki güzel olsa da sinemadan daha fazlasini bekliyorum ben.

24 Ocak 2009

Landon Donovan'in Korkusu.!




Sizce bu Bayern'in yeni transferi Landon Donovan'in korku dolu bakisini yaratan kaleci kimdir ?

Dogru tahmin..




Elbette o..

23 Ocak 2009

Suskunlar.!




Ortaokulda dönem ödevi zorunlulugu nedeniyle okudugum ve cok sevdigim Seker Portakali'nin disinda iceriginden hicbir sekilde haberim olmadan o zamanki cocuklugumun tav oldugu isminden dolayi aldigim "gülünün soldugu aksam" (Denizlerin Hikayesi) haric herhangi bir kitaba el atmazdim.. Cocuktuk, yolculuk yapardik sürekli ve bu yüzden yolculuk sirasinda alistigim cizgi romanlar daha ilgi cekiciydi.. Celik Blek, Tom Miks, Zagor ve özellikle Martin Mysterre.. Kitaplari görüyor, onlara el atiyor amma velakin sikiliyorduk daha cok.. Hicbirisi cizgi romanlar kadar keyifli gelmiyordu taa ki birisi elime Borges'in kum kitabini tutusturasiya kadar.. O dönem Borges'i oldugu gibi algilayamiyorduk belki ama Kum Kitabindaki hikayeler ile cizgi romanim Martin Mysterre'in gizemli hikayeleri arasinda baglanti kuruyorduk.. Her ikisi de oldukca ilginc hikayeler olmasi bir yana sonu hic beklemedigim sekilde biten müthis kurgulara sahipti ve feci merak saliyordum her hikayesine.. Bu sekilde basladi Borges sonra bambaska bir cehreye büründü.. 97 senesinde Borges'i bitirir bitirmez kitapciya gidip aynisindan, benzerinden ver abi dedikten sonra sonradan cok iyi dost olacagim kitapci elime iki kitap tutusturdu..Puslu Kitalar Atlasi ve Kitab-ül Hiyel.. Yazari da Ihsan Oktay Anar diye bir adammis..

inanamadik.. Ikinci Borges dedik.. Simdi daha cok Calvino derim Ihsan Oktay Anar icin.. Sonradan ögrendik ki izmirliymis kendisi. E biz de izmirdeyiz on kusur yildir dedik, kafaya koyduk üzerine gittik.. Ayni sekilde izmir kordonunda gidilecek tek mekan olan Deniz Atina takildigini ögrendik bu felsefe hocasinin.. Kac kere gittik, kac kere denedik ama bir türlü karsilasamadik.. Onu taniyanlardan sürekli hakkinda bilgi aldik, mütevaziligi, siradanliga olan tutkusunu ve her seyini.. O yilin sonunda Ankaraya dogru yollandigimizdan Ihsan Oktay Anar takibi yarim kalmak durumunda kaldi ama Borges ve akabinde Ihsan Oktay Anar ve henüz o dönem sadece birinci cildi cikmis oLan Yüzüklerin efendisi benim cizgi romanlardan kitaplara dogru yolalisimin en önemli nedenleridir ki bu hayatimi yüzde yüz degisime sokmustur..

Sonralari hikayelerin kurgusunun disinda keyifler almaya basladik romanlardan ve haliyle basta Borges olmak üzere okudugumuz her yazarin gercek degerine biraz daha yaklastik. Isin acikcasi daha sonradan yönelim gercekci edebiyata dogru kaydi. Öyle ki tasvirlerden bunalmistim, Eco'nun 200 sayfayi gecen Manastir tasvirlerine tahammülüm yoktu bu yüzden dostoyevskinin manzara tasviri yerine insan karakterine yönelisi ile tarzim, ilgi alanlarim da tamamen degisti. Üzerine "inaniyorsan, okuyacaksin" sorumlulugu altinda Marx ve felsefe girince her sey ters-yüz oldu.. Yine de Borges, Ihsan Oktay Anar yasamimda önemli yere sahip ve her ikisi de "üstad" olarak belleyecek düzeyde hayran kaldigim yazarlar olarak civilendi.. Ihsan Oktay Anar'in üc kitabi ile yillarimizi gecirdik ve hep yenisini, hakkinda bilgileri takip ettik, dördüncüsünü büyük bir istekle ve sabirla bekledik..

Bu bekleyis oldukca uzun oldu isin acikcasi. Epigraf'in sitesinde tamu adli sonradan begenmedigi icin yirtip atacagi yeni romanindan kesit okudugum zaman duydugum heyecanini anlatamam ve dördüncü romani bir yil sonra "amat" ile geldi.. Denizcilik üzerine bu sefer.. Öyle ki Ihsan Oktay Anar inanilmaz emek harciyordu her bir romani icin vebu yüzden herkesin tepkisini ceken" az yaziyor" eylemi acikliga kavusuyordu.. Bir insanin bu sekilde denizcilik terimleriyle yakin iliski kurmasi icin gercekten denizci olmasi gerekmez, üzerine bu konuda akademik calisma yapmasi gerekir böyle bir roman yazabilmesi icin.. Keza bu muhtesem romani Suskunlar'daki musiki bilgisi icin ekstradan üc bes yil müzik üzerine calismasi gerekir ki böyle bir kurgu, böyle bir dil ile birlesip bu kadar muhtesem bir eser meydana getirsin..

Dili hakkinda sikayetler var.. Cok fazla eski Osmanlica terim kullaniyor ama ben bunu zararli görmüyorum. Akiciliga ve belki okurun anlam ile bulusmasina engel teskil edebilecek iken baska acidan yarattigi dünyanin icerisine okuru civileyecek bir baska iksirdir o muhtesem dili.. Amat her ne kadar beni biraz olsun hayal kirikligina ugrattiysa Suskunlar da o derece memnun etti. Bu belkide denizcilikten cok muzige olan ilgimin daha fazla olmasindan da kaynaklanabilir..

Bir osmanli tarihcisi dahi bu denli hakim olamaz o dönemin yasantisinin ayrintilarina.. Böyle bir türk yazari görmek insani umutlandiriyor gelecek adina.. Ben Ihsan Oktay Anar'i romancilik konusunda Kemal Tahir'lerin de üzerinde görüyorum ve Ahmet Hamdi Tanpinar gibi cagini asan yetenekler olarak yerlestiriyorum en güzel köseme..

Gercekten bir osmanli masalinin icerisine girmek istiyorsaniz Suskunlari tavsiye ediyorum ben tüm blog okurlarina.. Belki Borges'in edebiyatta cag atlatan devrimine tanik olmayacaksiniz, onun gibi elestirelligi hikayelerin icerisine sokamayacaktir ama ayrintilarla gercekdisiligi okur zihninde gercege cevirme konusunda borgesden bile daha iyi diyebilirim Ihsan Oktay Anar icin.. Suskunlar ise Puslu Kitalar Atlasindan sonra yazdigi diger ikinci büyük romandir...

Marco Arnautovic.!



Eskiden bahis oynardim.. Ama saglam oynardik, büyük paralar yatirmazdik elbette ama büyük paralar kazandirdigi da olurdu .. Acaip keyif alirdim bu isten. Isin ucunda inanin bana para yoktur aslinda.. Izleyecegim maclari heyecanli kilmasi acisindan önemliydi.. Baska acidan cok baska ülkenin cok baska bir macini -buyuk takimlar degil- inanilmaz keyifli kilardi, Galatasaray macina yakin heyecan duydurturdu.. Bu yüzden sevdigim oyuncu sayisi cok fazla oldu birden.. Misal ben David Suazo'yu inanilmaz severim, Cagliaride iken kuponun son macinda 1-0 yenik durumda olan takimini iki gol atarak kurtarirken kazanilan paranin önemi yoktu ama Suazo'ya o an duyulan sevginin tarifi yoktur.. Keza Steven Defour.. Ya da onlarcasi. Bu gibi sayisiz oyuncu ile yakindan iliski kurulmasini saglardii ve fakat ucundaki paraya heves eden insanlari da maclari seyretmekten sogutur, keyfini de kacirtir, tehlikelidir.. Baska acidan Almanyadaki bahis oynatilan yerdeki kluplerin verdigi maclari dünyanin hicbir evinde, mekaninda bulamazsiniz.. Tüm Avrupa Ligi, yer yer brezilya ve Arjantin onun üzerinde televizyondan canli canli veriliyor.. Bahisin yasaklandigina degil ama bu gibi onlarca klubun kapatildigina cok üzüldüm, sükür ki Sop Cast ve benzeri yardimci gerecler cikti da cok istedigimiz oyuncularin maclarini seyredebilecegimiz yeni imkanlarimiz oldu ve fakat o televizyonun ve ayni zamanda adrenalinin, heyecanin sizde yarattigi duygu ile mac seyrettirmesi tarih oldu.. Simdi sikiliyorum büyük takim olmadigi vakit.. izleyemiyorum.. Ya da yenildigi yendigi vakit umrumda olmuyor, oysa ben Xerez takiminin ispanya ikinci liginde lider durumda iken on iki hafta neden yenildigini kafaya takmistim mesela.. Internet üzerinden her seyi arastirmaya calisiyorduk hatta..

bir bucuk yil önce twente macinda gördük bunu.. Unutmustum nerdeyse, Schalke ilgilenince hatirladim yeniden.. Aslinda Arnautovic gibi milyon oyuncu hafizaya almistik, pek cogu silinip gitti ve bir kismi da saglam yerlere geldiler..

Simdi bahis almanyada yasaklandi, türkler hemen her buyuk sehirde kacak minumum bir yer aciyorlar ama beni yine de sarmiyor, bir bucuk yildir uzagim da.. Bana o bahisin yarattigi adrenalinin seyrettirdigi maclardan kalan adamdir Arnautovic. Yaklasik 1.90 boyuyla ve inanilmaz teknik olmasi nedeniyle Ibrahimovic'e benzetilir idi Avusturyali yetenek.. 1989 dogumlu.. 13 macta 7 golü varmis. Saglam bir cikis yakalamis ve hatta Feyenord'un gecen sene bes milyon üzeri bir teklifini geri cevirmisler.. Isterim böyle "teknik" bir golcü almanyaya gelsin.. Schalke cabaliyor zira hocasi Twente'nin eski hocasi, tanidigi bir isme yöneliyorlar.. Unutmustuk, iyi oldu hatirladik..