11 Eylül 2012

Abdullah Avcı ve Ayarları



Abdullah Avcı’ya güvenir ve zaman içerisinde milli takıma olumlu katkısı olacağını düşünen insanların arasındayım. Umarım yolun sonuna kadar kalır ve düşüncelerini sahaya yansıtır.

Lakin bugün görüyorum ki milli takım teknik direktörlüğünün futbolun dışında kalan “baskı” unsurunu kaldırabilecek durumda değil. Yine umalım ki kısa sürede bu yeni oluşan duruma ayak uydurup baskıyı üzerine toplamayacak şekilde medyayı etkilemeyi başarır.

Sanki elimizde Van der Vaart, Robin Van Persie, Afellay, Huntelaar, Sneijder, Kuyt gibi hangisini yedek bıraksan "bak bunlar şöyle oyuncuyu yedek bırakıyor" savunmasının her "seçimde" yapılacağı oyuncular varmış gibi anlamsız geri dönüşleri bir kenara bırakıyorum. Van Gaal'ın "maç eksiği" ve "transfer görüşmelerinden konsantresi kaybolmuş" nedeniyle Van der Vaart, Gregory van der Wiel, İbrahim Afellay gibi önemli oyuncuları kadroya dahi almazken "maç eksikliği" hisseden Nuri'leri, Emre'leri oynatmanı filan geçtim.. Sanki bizde hem İngiltere Premier Lig'in hem Bundesliganın gol kralını aynı anda kadroda barındırıyormuşçasına farklı koşulları aynılaştırma garipliğini de bırakıyorum.

Bu savunma telaşı ve sinir neden?

Henüz bu takım “bir” maç kaybetti ve bu da grubun kaybedilmesi durumunda kimsenin teknik direktörü sorgulamayacağı ölçüde en zor maçıydı.

Lakin bir doksan dakika sonrasında insanlar neyi tartışabilir?

İngiltere’de, Almanya’da, İspanya’da kaybedilen bir milli maç sonrası tartışılan nedir?

Oynatmadığınız “önemli” bir oyuncu varsa kaybetmeyeceksin. Kural her yerde budur. Ballack “belasından” Löw kazanarak tercihini doğrulattı. Ersun Yanal “Hakan Şükür” belasından kazanamayarak kurtulamadı. Burada isimler önemsiz ve sanılanın aksine oyuncunun gücüyle ilgisi yok. Eleştirmek için bekleyen kesimin eline çok net bir koz verdiğiniz zaman yapmanız gereken tek şey; kazanarak susturmaktır.

Bunu başaramadığınız ölçüde dünyanın her yerinde “o oyuncu” üzerinden sizin üzerinize insanlar gelir.

Bunlara tek tek cevap verip, ayar verme işine girerseniz olası bir Estonya mağlubiyeti sonrası işiniz hali hazırda zorken durum üç kat daha zor hale gelir.

“Her zaman birilerinin yokluğu, mağlubiyet sonrası konu edilir, bunlar olağan”

..demek varken böylesine ayar verme çabasıyla eleştiri ile nefes alıp veren kesimin eline koz vermek neden?

Eleştirilerin dozunu kaçıranı da olacaktır ama Fatih Terim, Şenol Güneş, Mustafa Denizli’ye yapılanların yanında bunlar nedir ki?

Şenol Güneş, dünya üçüncüsü olasıya kadar üstelik saygıdan yoksun bir şekilde eleştirildi. Fatih Terim yarı final oynatması dahi eleştirilerin önüne geçemedi. Dün Löw’e övgüler yağdıranlar bugün ateş püskürüyor Şampiyona sonrası Almanya’da ve konu hep aynı; Neden Reus yok, neden Kroos yok.. Neden Dortmundlular daha fazla değil? Dortmund taktiğini Bayernlilerle oynatamazsın v.s. v.s. bitmiyor hiç.

Burada da.. Neden Selçuk yok.

Almanya’da olsa ve Selçuk’u oynatmayıp başarısız olsa bu soru burada belki daha sert bir şekilde sorulurdu zira içeriğine taktiksel analizleri de iliştirirlerdi.

Alman sitesi burada tamamen taktiksel bir analiz yapıyor ama o dahi burada "Hollanda'nın savunma zaaflarının yeterince iyi bir şekilde değerlendirilmediğinden" bahsedip soruyor; yakından tanıdığı Tunay’ın yerine oynayacak başka alternatifler varken neden Tunay?

Henüz maç başlamadan Hamit ile Robben eşleşmesini görünce “eyvah” dedik topluca.. Neden diye sormak kadar olağan bir durum yok sanırım. Savunması güçlü bekin dahi durduracağı belirsiz olan Robben’in her türlü Hamit’i geride bırakma ihtimalini görmek için derin analizler yapılması gerekmiyor zaten. Ki burada Robben’e geniş alanı bırakma tehlikesi ve farklı çözümler üretilmemesi gibi pek çok soru da gelebilirdi.

Bu futbol.. Abdullah Avcı bunlar karşısında dağılıyorsa yüzde yüz başarılı olmak durumunda. Zira deplasmanda grubun potansiyel liderine kaybediyorsun.. İçeride herhangi bir takıma kaybedilen puanlar sonrası daha kötüsü gelecektir. Bir yandan bunların olmaması için bir kesim uğraşacaktır mutlaka ama bu süreçte de bunların idare edilme kısmında da başarı sağlanması gerekiyor. Yoksa korkum odur ki eleştiriler onu “yolundan” alıkoyacak gibi duruyor.

Eğer doğrun buysa; Selçuk’la çıkma Estonya maçına hocam. Ama bunlardan bağımsız “Estonya” ya kaybederseniz eğer olacak olan aslında dünyanın her yerinde neyse burada da o olacaktır. Taktiksel yeterlilik kadar medyayı idare etme biçimi de ülkenin futbolunu derinden etkileyecek önemli bir meziyettir zira gün gelir bu baskılar sonucu hamle yapar veya yapamazsınız.

Bizim beklentimiz bu ülkenin gerçeğini teknik direktörün algılaması ve değişime katkıda bulunacaksa eğer bunun yöntemini algılamasıdır. Abdullah Avcı deyim yerindeyse tırnaklarını kazıyarak bu konuma ulaştı ve burada da başarı için gece gündüz çalışıyor. Emeği, bilirkişiliği ve futbola bakışını ben masaya dahi yatırmıyorum sıfır puan alsa dahi Türkiye.. zira gördüğüm odur ki bu "hafif" baskı arttığında sağlam durup duramayacağından kuşkuluyum.. Estonya Zaferi garanti görülüyor ama gelecek adına sanırım bu en önemli maçı. Zira olumsuz bir sonuç sonrasında olacakları düşünemiyorum..

3 yorum:

zachpaulsen dedi ki...

Ben Abdullah Avcı'nın teknik adamlığını da bu sonuçtan bağımsız tartışırım. Onun kariyeri bu görevi ile başlammıştır.
Zira bundan önce ne yaptığını ben bilmiyorum. Etik olarak aslında olmaması gereken veya neden olduğu belli olmayan IBB ile herhangi bir taraftar, medya veya başarı baskısı olmadan ligde sadece büyük takımları yenmek dışında herhangi bir başarısı olamayan bir takımın hocalığını yaptı. Türkiye kupası dahil bir kupa mı kazandı?

Bu görevle kariyeni inşa etmek gibi kimseye verilmeyen bir lütüf kendisine verildi. Şu göreve Ertuğrul Sağlam gelse ona tırnakları ile kazıyarak geldi diyebiliriz. 50 yıllık lig tarihinde 4 büyük dışında bir takımı üstelik Fenerbahçe ile yarışıp şampiyon yapmak her bababayiğidin harcı değildir.

Abdullah Avcı hiç kimseye artislik yapamayacak. Selçuk İnan'ı oynatmamanın dünya üzerinde hiç bir izahı yok. Hakan Şükür gibi saha dışında hizipçi, hesapçı biri olsa yine anlarım. zira Ersun hocanın Hakan'ı oynatmama tercihini de ister futbol taktiği ister bazı kişisel nedenlere indirgeyebilirsiniz. Ama Selçuk bildiğimiz kadarı ile efendi de bir çocuk. Nedir abi bu? Atletico'da hiç oynayan ve terbiyesizlikleri artık mill formayaya yakışmayan Emre oynasın; 2 yıldır doğru düzgün antreman bile yapmayan Nuri sonradan girsin, Topal dene kazma 90 dakika oynasın ama Selçuk oynamasın.
Halı saha topçularu Tunay ve Sercan'ı da kendi imzasını atmak için oynatması ayrı bir garabet. Tunay nedir yahu?
Bunun dışında Burak ve Umut'la başlamaması, gökhan'la sağ bek başlamaması, hamit'i sağ önde oynatmaması, Arda'yı sevdiği yer olan sol açıkta oynatmaması...

Sebebi hangi hesaba veya taktiksel saçmalığa bağlı olan bu hataları yaparak bir turnuvayı da kaçırmamıza neden olunca, Abdullah Avcı geleceğin takımını kuruyor safsatalarını dinleriz artık.

genar dedi ki...

Yazınızı her zaman olduğu gibi yine çok beğendim.

Yanlız vermiş olduğunuz Ballack örneği çok uygun değil bence. Ballacak Alman milli takımının herşeyi konumundayken takımdan kesildi, keza H Şükür de öyle. Ama S İnan daha henüz milli takımın bir parçası olmadı henüz. Form durumu ve yeteneği ile oynamayı hakeden bir oyuncu. Dolayısı ile A.Avcı, E. Yanal ve Löw gibi bir ezberi bozmaya çalışmadı. Kendi kurmuş olduğu sistemde farklı bir oyuncu tercih etti.

Avcı'nın benim de Robben karşısındaki Hamit dışında en çok yadırgadığım Tunay tercihi oldu. Ne yerine oynadıklarından daha yetenekli, ne de daha formda...

Mehmet Reşit dedi ki...

Bir noktaya ilave yapmak isterim; Ersun yanal, Hakan Şükür karşısında, aslında pek de kaybetmiş sayılamayacağı halde kovuldu. Böyle de bir adam yani Hakan Şükür. Bugün 40 yaşını devirdi, milletvekili oldu, hala da bu titrinden çok bir şey kaybetmiş değil.

Teknik direktörün sistem-oyuncu korelasyonu tercihlerine saygı duyulmalı bence; ama Ersun Yanal gibi, Hakansız, fakat yine de geriden sürekli top şişirmeli bir oyun tercihi mesela, bu saygıyı biraz esnetiyor. Zannediyorum Yanal'ın, Hakan'ın karakteriyle ilgili bir problemi vardı. İşte bu, bir milli takkım antrenörü için fazla lüks ve riskli.