TSV Erbendorf'un 1993 yılında açılan tesisi
İlkokul 1. Sınıfın yaz tatilini pas geçtim. İlk defa 1987 yazında
Almanya’ya gittim. Babamlar Bayern eyaletinin beş bin kişilik bir köyünde
fabrikanın karşısında konumlanmış iki apartmanın içerisinde yer alan 20 Türk
ailesinden birisiydi. Erbendorf olarak
ismi geçiyor kayıtlarda ama plakaları Tirschenreuth. Başka yere bağlıyız. Bağlı
olduğumuz yer de 9 bin nüfuslu bir başka küçük köy. Köyünde köyü olur mu?
Oluyor işte. Erbendorf’un bir tane ana caddesi var. Geride kalan yan sokakların
hemen hepsi insanların yaşadığı ara caddelerden oluşuyor. Daha başka bir
ifadeyle anlatmak gerekirse sadece Bayern eyaletinde Erbendorf gibi 300 tane
daha irili ufaklı köy ile kasaba arasında yerleşim yerleri mevcuttur. Almanya
çapında bine vurur bu sayı.
İlkokul iki ve Tombi’den çıkan futbol topu ile yurtta yıl
boyunca top oynadım arkadaş. Her zaman parmakla gösterilecek oyunculardan oldum
ama hiçbir zaman da en iyisi olmadım. Yalnız futbol çok başka bir şeydi bende. Tek açıklaması var: Tutku
Almanya’da diğer Türk arkadaşlar her Salı-Perşembe antrenmana gidiyordu. TSV Erbendorf takımının
miniklerinde oynuyor. B Jugend C Jugend diye
yaşlara göre ayrılıyor. A as takım, o da kendi içerisinde ikiye ayrılıyor. F’ye
kadar gidiyor iş. Dayımlar filan A’da
oynuyor. Benim yaşım E’ye tekabül ediyordu. Benden küçüklerin dahi takımları vardı, hafta
sonu maçları ve antrenman saatleri de farklıydı.
Bir gün antrenmanı izledim. Akabinde antrenöre antrenmanlara
katılmak istediğimi arkadaşım vasıtasıyla ilettim. Herr Reis.. Kabul etti.. Çok
heyecanlandım. Artık her Salı-Perşembe ben de diğerleriyle beraber antrenmana
gidebilme hakkına sahiptim. Cumartesi maçlar olurdu, bir kere gittim bir daha
da gitmedim. Hayatımda öyle bir acıyı yaşamadım sanırım. O antrenmandaki
arkadaşlarımı maçta oynarken görmek kadar kahredici bir durum yoktu. Benim
oynama şansım yoktu zira lisanslı olman gerekiyordu.
Antrenmanda maç sadece idmanın sonunda yapılıyordu. Ondan
öncesi benim için oldukça renkli geçiyordu. Mesela şut çekmeyi öğretiyorlardı. Bildiğimi sanıyordum. Ayağını topun neresine
koyacağını gösterirken şaşırdım, ben öyle yapmıyorum ki şutlarım da uzak
mesafeden zayıftır, varsa yoksa teknik.
Yaş büyüdükçe daha pek çok şey öğrettiler. Ben sadece yılın üç ayı antrenmanlara
gidiyordum ama onlar 12 ay boyunca..
Antrenman sonu yapılan maçlar benim sahne aldığım
zamanlardı. Herkes çocukluğunu abartır ama beni bilirsiniz. İpe diziyordum
hepsini. Üstelik on kişiyi çalımlayıp
gol atan benden başka bir insanoğlu daha yoktu. Rövaşatayı öğrendiğimde
apartmandaki diğer Türklerle beraber Almanlar beni özel evimden alıyorlardı
yeşil çimlerde bir daha bir daha o şekilde goller atayım diye. Yaşımız
büyüdükçe grubumuz değişiyor, hocamız ise aynı kalıyor ama maaşları artıyordu.
Maaş alan insanlar vardı başımızda. Sene
1988-89-90..
Dayımların oynadığı takımda Metin diye bir arkadaş vardı. 2
metreye yakın boyu olmasına rağmen inanılmaz teknik, hızlı, hareketli ve golcü.
Çok yetenekli bir forvetti. Babası vefat
etmişti küçük yaşta, zor koşullar altında mücadele ediyordu ama bir yere kadar
işi iyi götürdü. Daha sonra Şekerspor,
Kayserispor ve Gençlerbirliği’nden davet aldı. Kayserispor’a gitti ama “alamancı”
olduğu için hoş karşılanmamış ve sakatlamışlardı. Sakatlık kısmı doğru ama
bazıları o kadar çok hayal kırıklığına uğradı ki sürekli oradaki insanları
suçluyor diye isyan ettiğini de düşünürdü. Sakatlanmasa o küçük köyden o
dönemli adıyla Türkiye 1. Lig’ine oyuncu gidecekti. Amcamların oturduğu bölgeden eniştenin de
arkadaşı Mustafa Özkan Beşiktaş’a gelmişti mesela. Herkes bu çocuğun abisinin
çok daha yetenekli olduğunu söylerdi. Hatta Enişte der ki abisi yakışıklı olmasaydı
Mustafa’dan çok daha iyi bir futbolcu olurdu, diskolardan çıkmazmış.. Roberto Hilbert ile aynı yerdendir. Hilbert
Fürth’e Mustafa Nürnberg’e geçiş yaparak kariyerine başladı sadece. Beş bin on
bin otuz bin kişilik köylerden çıkıyordu bu futbolcular. Yetenekli ve futbolcu
olmak için yeterli azmin varsa oluyordun aslında.
Benim köyüme dönersek yeni tesis yapılacağını duyduğum zaman
çok üzüldüm çünkü eskisi bizim o iki apartmanın önünden geçen yolun hemen
yanındaydı. Ev ile antrenman edilen çim sahanın arası 200 metre ya var ya
yoktu. Lakin 12 milyon mark harcanılan o yeni tesisleri görünce aklım başımdan
gitti. 1993'te tam anlamıyla bitirdiler ama bizler erkenden girmiştik içerisine. Birisi her şeyiyle tam bir futbol sahası iken hemen yanında üç tane daha
antrenman sahası vardı. Tenis, basketbol.. ne ararsan vardı! Soyunma odaları, ek olarak yapılan diğer sahalar..
Hamza Hamzaoğlu ile röportaj yapmak için gittiğim
Akhisarspor’un antrenman yaptığı tesislerden Almanya’nın beş bin kişilik
köyünün bundan yaklaşık 25 sene önce yaptırdığı tesisler arasında bir değil iki
sınıf farkı vardı. Oysa TSV Erbendorf dediğin senin amatör küme bile değil. Ne
demek istediğimi anlıyor musunuz?
Almanya’da 90 milyon nüfus varsa bunların yüzde 70’inin
futbol yeteneği otoritelerce değerlendiriliyordu.
İki önemli ayrıntıyı da izin verirseniz anlatayım:
Babam benim futbolla ilgilenmemi istemedi. Pek çok hikâyeye
bu konu olmuştur. Büyük bir savaş verdim o dönem. Krampon almadı bana. Antrenmanlara gitmemi yasakladı, dinlemeyince
antrenörümle konuştu beni almaması için. Peki antrenörüm ne yaptı? Evime geldi.
Babamla konuştu. Beni lisansım olmadığı halde maçta oynatacağını söyledi.
Oynattı! Hayatımda oynadığım ilk ve tek maç.. Krampon temin edeceğini garanti etti. Almanya’da
altı ayda bir giriş çıkış yaparak sürekli oturum alma hakkını kazanırsam eğer
lisans çıkaracağını ve her türlü masrafını karşılayacağını vs. v.s.
Çünkü ben F,D,E Jugend grubunda oynarken diğerlerinin
hepsinden daha iyiydim. Antrenörün dikkatini çekmemesi mümkün değil.
İkincisi ise C Jugend ile başlayan inanılmaz düşüş. Oysa benim
okul takımındaki konumum aynıydı. En iyisi değildim ama hemen onun arkadaşından
gelir, bazılarına göre ise en iyisi. Lakin Almanya’da zamanında benim çeşitli
hareketleri yapmam için evime gelip beni alan çocuklar artık benden daha
iyiydi. En başta muazzam şut teknikleri vardı. En ufak bir abartı olmadan
yazıyorum iki jugend aşağısında oynamam gerektiğini bana hissettirecek kadar
beni geçmişlerdi. Fizik ve kondisyon bir yana eğitim farkı kendisini çok net
hissettirdi.
Benim köyüm sıradan bir köy.
Almanya’da her çocuk benim gibi parasız bir şekilde futbol eğitimi alma
hakkına ve dahası muazzam tesislerde eğitilme ve takımlarda oynama şansına
sahip.
Bu ülkede bırakın köyleri, kasabaları.. Ankara’nın
sonrasının büyük şehirlerinin dahi eğitimi nedir? Kaç tane yetenek harcanıyor Ankara’nın
doğusunda? Batısında peki? Yahu şu oturduğum mahalledeki çocuk Zidan olsa kaç
yazar? İstanbul’da oturduğumu biliyorsunuz.
Almanya’da messivari
yeteneğe sahip olan insanın futbolcu olması 1987 yılından beri şans değil. Öncesi
hakkında bilgim yok. Türkiye’de varisini geçtim Messi olsan 2013 yılında dahi
futbolcu olmak için şansa ihtiyacın olur.
NE YAPILIR?
Her şeye rağmen 1990lı yıllarda Fatih Terim’in yaptığı
yeniden yapılmalıdır. Kör topal bir yerlere kayıt olmuş futbol oynayan
insanların arasından seçmeler yapılmalıdır. Yine Terim’in o dönem yaptığı gibi
bölge bölge ayrılıp yetenekleri üçüncü beşinci liglerden keşfetmeli ve
bilgisayara kaydetmeli. Artık mesele
yetenek kadar eğitim olduğu için seçilmişlerin nasıl eğitileceği önceden
belirlenmeli, üzerinde durulmalı. Sammer’in
hazırladığı 40 sayfalık kitapçık aslında devrim niteliğindendir. Yetenekleri
keşfetmekten ziyade var olanların farklı şekilde eğitilmesi bu şekilde
gelişmiştir. Artık Reus’lar, Götze’ler, Draxler’lar 13 km’ye yakın koşup her
iki ayağını kullanıp her pozisyonda oynama kabiliyetine sahiptir.
Mevzu bahis
konu futbolsa eğer Almanya 90 milyon Türkiye 10 milyonluk bir ülkeymişçesine
lütfen analizler yapın. Çünkü taramaya giren insan sayısı bu ülkede 10 milyon
dahi var mıdır şüpheliyim ama diğer tarafın sonucunu ben bizzat onayladım. Türkiye 10 değil 70 milyonun taramasını
yapması için önünde yiyeceği 40 fırın ekmek var amma velakin 10 milyon dahi
olsa “altın” jenerasyonları peş peşe sıralamak istiyorsa hali hazırda şansı
yaver gitmişlere farklı ve modern eğitimi sunmak için kolları sıvamalıdır.
6 yorum:
Yazınızı beğenerek okudum, acaba Matthias Sammer'in hazırladığı kitapçığı edinme şansımız var mı? (internet üzerinden indirerek ya da kitapçığın kendisini)
Belki bu işine yarar..
http://www.dfb.de/uploads/media/dfb_rtk_flyer_A4_quer_01.pdf
Çok iyi yazı
Severek takip ediyoruz
Eskiden amatör takımlar ,prof takımlar seçme yapardı , Dar gelirli ,kıl kanaat geçinen ailelerin çocukları bu seçmelere katılırlardı. 100,200 çocuk olurdu artık oynadığın yarım saat içinde kim neyi tutturduysa ufakta olsa bir şans, şimdi onlar bile yok futbol okulu yok yaz okulu yani anlayacağınız aylık 50,100 lira verecek gücü olmayan ailelerin çocuğu isterse messinyano olsa hikaye tabi okulda ,halı sahada bir görüp keşfederse o başka
Tuncaycanpolat: O keşifler dahi olsa.. Bunlar nerede eğitilecek yıl boyu? Herkes de 10'unda Messi değil gibi. Ki o bir bakışta anlaşılacak keşfler bile böyle diyorsun..
İstanbul'da top oynayacak boş arsa bile kalmadı yani o yeteneklerin ortaya çıkması için önce bir topa vurması lazım dediğim gibi ,futbol tabi ki bir eğitim işi aynı bir resim gibi adam der benim resme hiç yeteneğim yok bir çizgi bile çekemem ama 1 yıl eğitim aldığında baya baya çizimeye başlar tabi yetenek ve yaratıcılık ayrı şeyler ama işin fonksiyonlarını kapmış olur ,o eğitimi veren ne kadarda verdiği tartışılan kulüplerde onu para karşılığı veriyor sorun burda.
Yorum Gönder