2 Eylül 2015

Grosskreutz Skandalı


Takımım beni burda sanıyor.. 2-Ben kendimi burada sanıyorum.. 3-Poldi beni burada sanıyor.. 4-Kız arkadaşım burada olacağımı düşünüyor.. 5-Menajerim benim burada sanıyor. 6-Gerçekte ben ise buradayım (Dortmund yedek kulübesi..)


-Çok enteresan işler bunlar.. Şimdi siz teknik direktörlük mesleğiyle haşır neşir olmak isteseniz minumum on yılınızı alır. Bir takım çalıştırmayı bırakın, teknik direktörün yanında o kulübeye girmek için geçmek zorunda olduğunuz yollar o kadar uzun ve çetrefilli ki.. Gel gör ki futbolda uzmanlık istemeyen tek şey teknik direktörü atayan, transfer yapan yönetici. O kadar kolay ki. Paran varsa tamam. Diyelim ki paran yok ama enişten, abin ya da kardeşin başkan? E sen de hemen görevli ol. Tam türk işi derler ya, öyle yönetiliyor Galatasaray.

-Asıl sorun ne biliyor musunuz? Galatasaray'ın transferde yaşadığı sorunlar değil. Olmaması gerekir ama  oldu diyelim bir kaza. Yahu bir kurum "Biz zamanında faxı çekmişiz ama imzayı atmayı unutmuşuz" diye kepazelik olan bu durumu daha da rezil rusva edecek bir açıklama yapar mı? Bu açıklamayı yapan akıldan medet ummak zorunda kalmak asıl sıkıntı. 

-Kardeşim uzun zamandır futbolla ilgileniyor. Akıllı da çocuktur. Başkan olsam ve gerçekten iş yapacağına inansam dahi takımın başına atamam, Ayıp olur derim..  Tepki çeker derim. Koskoca kulübü aile şirketine çeviriyor diye laf ederler çekinirim. 

-Grosskreutz skandalı sonrası sportif direktörün asistanı kovulmuş. Kağıdı diyelim ki ters çevirip göndermiş olsun ve imzalı tarafı gitmemiş olsun. Asistanı seçen kim? O insanı oraya yerleştirenin sorumluluğu? Nihayetinde  o hatayı yapan insan muazzam işler yaptığı zaman öne çıkan kim oluyor? 

-Galatasaray gibi büyük bir camiadan bahsediyorsanız oyuncuya verilen birkaç milyon euroya takılmamalısınız. Grosskreutz gibi sistem içi önemli olan futbolcunun varlığıyla kazanılacak olan fazladan üç Türkiye Süper Ligi iki Şampiyonlar Ligi maçının sonucunda kasaya girecek olan 10 milyon lira kayıp. Üzerine Dortmund'a bonservis ve oyuncuya maaş ödemek zorunda. 

-Aslında sorgulanması gereken de biraz bu.  3 yıldır Şampiyonlar Ligi'ne kalan ve ikisinde de üst tura çıkıp rakibinden her sene 50 milyon euro fazla kazanan bir kulüp nasıl olur da ezeli rakibine göre daha kötü maddi durumda olur? Fenerbahçe'nin geçen sezon sadece Diego'yu aldığını ve bu dönemde Galatasaray'ın pek çok yıldız aldığını da biliyorum ama yine de bir dengesizlik yok mudur? Bir yerde ibralar, sorgulanmalar yetersiz değil midir?

-Bugün SportBild'in haberiydi.. Klaus Allofs oyuncu satışından çalıştığı kulüplere 300 milyon euro kazandırmış. Aynı zamanda misal Bremen'de iken 2004-11 arası tam 6 kez takımı Şampiyonlar Ligi'ne sokmuş. Nihayetinde Wolfsburg devasa bir para verip bu adamı takımın başına getirip işine karışmadı. Kimsenin büyük takım için düşünmediği Nürnberg teknik direktörünü takımın başına getirdi. Chelsea ve Dortmund'un yedek kulübesinden Kevin de Bruyne ve İvan Perisic'i transfer etti, parlattı  ikisini de geçen hafta 100 milyona sattı. Oysa Wolfsburg yönetim kurulu başkanı eniştesini transferden sorumlu yapamaz mıydı?

-Bakın çok basit. Kalın kalın yazıyorum. Kongrenin oylarıyla gelen yönetimler Almanya'da kendilerine operasyonel iş yapacak sportif yönetim oluştururlar. İşi bilene bırakırlar. Yönetim değil "denetleme" kuruludur zaten gerçekte de adı. Kurumsallaşma dediğin budur, çok mu zor bunu yapmak? 

-Daha başka şekilde açıklayayım. Yıllar yılı bu işi yaparak meslek haline getirip uzmanlaşmış olan Abdürrahim Albayrak ve Ali Dürüst ikilisini ele alalım. Gerçekte olması gereken nedir? X başkan geldi. Y de gelebilir. Bunun önemi olmaması gerekir. Bu iki adam ve teknik direktör ile beraber oluşturulan sportif yönetim başkanlardan bağımsız performansa göre  iş yapmalılar. Kongrenin seçtiği insanlar bu sportif yönetimi ancak başarısız olduğunda işlerine son verirler. Almanya'da öyle ki başkanın teknik direktörü kovma yetkisi dahi yoktur!

-Neden olmaz?  Neden profesyonel bir yönetici ile bu işler bu memlekette yürümüyor? Bunu ben bir kahvaltı masasında Rizespor kulüp başkanına sormuştum. Oyunculara yaklaşımı, galibiyet ve mağlubiyetlerde değişmeyen tavrı ve insanlığıyla on numara olan Rizespor başkanı şöyle dedi: Olmaz çünkü bizdeki teknik direktör kibri bunu kaldırmaz. Üzerindeki isme saygı duymadığı gibi ortaya pek çok çelişki çıkar. İkincisi ise hepiniz biliyorsunuz. Başkan bu konumdan faydalanmak, popülarite sağlamak ister. Kendisi istemezse kardeşi "beni yönetici yap, başkansın nasıl olsa" der.. 

-Almanlar olup bitene inanamıyor. Şampiyonlar Ligi seviyesinde bir takımın böyle bir hata yapacağına akıl sır erdiremiyor. Oysa başkanın kardeşini görevli atadığı ve futbolla ilişkisinin diğer başkanlar gibi sınırlı olmasına rağmen kayınçosunun eltisinin yönetime atadıklarını bilseler muhtemelen olağan karşılarlardı.

-Şimdi yine Hamza Hoca buradan takımı toparlayacak. Gelin görün ki bu zor koşullar altında şampiyon dahi yapsa kimse yine bu hocaya hakkını teslim etmeyecek.. Tesadüftü, x kötüydü, y gol atmasaydı denilecek..

1 yorum:

zachpaulsen dedi ki...

Olan bitene ve kulüp yönetimin verdiği reaksiyona inanamıyorum! Sinirden duvarları yumruklar hale geldik, taraftarda büyük infial var... ve siz üstünü örtüp geçiştirme yoluna gidiyorsunuz. Genel Kurul'dan çıt yok. Yöetimden en ufak bir sözlü açıklama bile yok. Yaptıkları açıklama rezil, kepaze!!!
Milletçe ağır bir erozyon ve çürümeye girdik. Bir toplum ancak bu kadar yozlaşabilir, cehaletin, absürdlüğün, adaletsizliğin, haksızlığın kol gezdiği saçma sapan bir üleyiz biz!
Çözüm basittir. Dünyadaki bütün organizasyonlar, kurumlar, örgütleri, kulüpler, ülkeler vb... kurallar, kaideler, kanunlar, iyi uygulama deneyimleri, teamüllerle yönetilir. Bir yerde kural, kaide,hukuk falan yoksa orda kaos olur; millet birbirini keser. Aynen Türkiye'de olduğu gibi. Orada cehalet erdemdir, kültürlü olmak itibarsızlaştırılır, kuraldan, hukuktan, geçmiş deneyimlerden, evrensel standartlardan bahsetmek ise dalga konuusudur.

Tükiye'deki külüplerin özelleşip mülkiyetlerinin değişmesi ve hukuki statülerinin yeniden gözden geçirilmesi gerekmektedir. Buna piyasa ekonomisine inanmayan biri olarak üzülerek söylüyorum. Ama gerçek budur. Ancak o zaman yönetim kurullarının atadığı İcracı, müdürler, yöneticiler, CEO'lar, sportif sorumlulular işlerini adam gibi yapar. ne teknik direktör artislik yapaiblir ne de Yönetici kendi reklamını yapmak için kulübü alet eder. Başka türlüsü, kulüpler bu hukuki statüye sahipken şu an olduğu gibi belirli oligarşik zümrelerin (lisesiler) etkisi altında onların oyuncağı ve hobisi olur.

Üstelik kulübü milyonlarca euro zarara uğratıp herhangi bir sorumluluk dahi almadan çekip gitme özgürlüğü de cabası. Böyle saçma sapan bir model dünyanın hiçbir yerinde yoktur olamaz!

Gecenin bir saatinde kağıdın imzasız kısmının fakslanmasının, ribery'nin, hayroviç'İn paralarının zamanında ödenmemesi sebebiyle kaçmasının, olcan, yekta, tarık, burdisso, lucas, endoğan, kaan, ve daha niceleri gibi soyguların yapılmasının altından yatan esas KÖK NEDEN budur.

Ama biz milletçe suyun üstünde kalan, görünen kısma bakıp, sonuç üzerinden analizimizi yaparız. Kağıdı yanlış gönderen adamı kovarız ve sanırız ki bir daha böyle bir hata olmaz artık...

ya hakkaten insanı yaşamaktan soğutuyorlar. Kevin'in oynatılmayacak olması değil esas üzüntüm. Tabi taraftar olarak ona da çok üzülüyorum ama esas bu kadar saçmalık yaşanan ülkede niye bedeller ödenmiyor. bu beni çıldırtıyor.