10 Kasım 2010

Enke'den Alıntı.!



Uzun zamandır yazıyoruz burada.. Bir adamın maç içi performansından röportajına kadar yer verdiğimiz yerde bugün ölümünün birinci yılını hatırlatıyoruz.. Robert Enke, geçen sene bugün hayata kendi isteğiyle veda etti.

Burada çeviri bir röportajını yayınlamıştık henüz hayatta iken.. Oradan alıntılarsak eğer..

Fiziksel olarak da rahatsiz edileceginizi düsündünüz mü Istanbulda ?

Sadece bu degil. Türkiyedeki fanatizm benim icin cok daha fazla tehlikeli olabilirdi. Bu durumda olan futbolcular aksamlari eve inanilmaz mutsuz dönüyorlar ve sabaha kadar yataklarinda iskence cekiyorlar ve bu sekilde yarim yila yakin bir zaman diliminde sahnede kalmak durumunda oluyorlar ki ben bunu yapamadim..

Bu sizde nasil bir iz birakti ?

Istanbulda yasadiklarim ve o dönem benim hayatimin kirilma noktasidir. Iki yil önceki kizimin ölümü gibi.. Artik futbol benim hayatimda eskisi gibi bir anlama sahip degil yine su an icin futbol hayatimin merkezinde ve fakat kesinlikle her seyin üzerinde degil..

Türkiye macerasını da kızının ölümü gibi hayatının kırılma noktası olarka belirtiyor ölmeden önce verdiği röportajın içerisinde.. Garip değil mi ?

Lara'sı doğumundan bu yana sorunluydu. Sürekli onun ölümü ile yaşadı, 3 ağır ameliyat geçirdi bu minik bebe.. Hepsinde önce o güzel kızı kaybetti sonra yeniden buldu, dehşet de güzel gülüyordu her defasında.. En sonunda bir gün kızını kaybediyor.. Böyle uzun sürecin sonunda gelen ağır bir acının Türkiye'deki futbol ortamı ile bir tutulmasının sizce de bir anlamı olması gerekmiyor mu ? 11Freunde'nin röportajı ve illa da Türkiye içeriği olması gerekmiyordu ve fakat hayatının önemli iki kırılma noktası diye anlatıyor.

Almanya'da bugün herkes onun intiharı üzerinden futbolda neyi değiştirmemiz gerekir tartışmasını yürütüyor.. Futbolcuya olan baskının azaltılması ve bunun bir oyun olduğu gerçeğinin daha fazla gündeme getirilmesi.. Bu Almanya'da tartışılıyor burada değil.

Almanya'dan buraya gelen futbolcuların da röportajlarını burada yayınladık. Hilbert ya da Misimovic.. Hepsinin üzerinde durduğu nokta neydi ?

Her gün onlarca gazete haberi, TV Programı takımı tartışıyor. Çok başka bir futbol atmosferi var burada.. Sürekli dile getirdikleri ve ilk anda farklılık olarak göze çarpan budur.

Eskiden bu kültürün bir çıktısı olarak kabul edip yer yer eğlenceli diye addettiğim programlar aslında sorunun en babası olarak karşımızda duruyor. Onları kapı dışarı edecek bilinçten yoksun toplum kadar bu pislikten kendisine kar amaçlı programlar yapıp fayda görmek isteyen yapımcılara kadar her şey midemi bulandırıyor.. Eski hakemler, ağzında tükürük saçıp nefret kusanlar, yerlilere götü yemediği için tüm nefretini iki maç yapmamış yabancılar üzerinden gideren yorumculara kadar.. TV ekranlarından gözlerinden yaşlar akıtacak kadar acımasız bir şekilde oyuncuya geçirmeyi marifet sananlardan ziyade onu orada bulunduranlar..

Adam gibi cümle kuran, içerikli ve futbolu geçtim insana saygılı yorumlar yapan yorumcuları para etmediği için es geçip ona buna küfür edenleri ekranlara çıkarıp soytarılıklarını paraya çeviren zihniyetler.. Bunun ne işi var böyle saygın bir kuruluşta dediğim vakit saçmalamasının reytingi arttırdığını dile getirenler..

Sonra aynı insanlar bizzat yarattığı bu absürd futbol ortamında neden futbol oynanılmadığına dair eleştirileri filan ki sanırsın gerçekten bu ülke futbolunu düşünüyor her yastığa başını koyduğunda..

Nefretten beslenip nefret ile besliyoruz. 90 dakikanın içerisinde yapılan güzel bir çalımı iki cümle ile geçiştirip olası bir futbolcu hatasına sayfalar düzüyorsunuz..

Futbol blogu yazıyoruz.. binlerce post, on binlerce kelime akıtılıyor. Okuyan iki kişi ve fakat eleştiren, ne kadar boktan olduğunu belirten yüzlercesi sıraya geçiyor.. Neresinde nasıl olursa olsun 'nefret kusulacaksa' o bizim işimizdir.. Bir şey değerli gibi gösteriliyorsa bilin ki arkasından gelecek olan nefrete yer açmak içindir o..

Bunların çok çok uzağında olan ve bize göre çok daha sağlıklı bir futbol ortamı Almanya kendi içerisinde bu konuyu tartışıyor ve fakat yüz bin kat daha kötü durumda olan Türkiye sanıyor ki asıl meselesi alt yapı.. Sahillerde güle oynaya top oynayarak gelişim gösteren Brezilya'da bugünkü gibi yetmiş yıldır altyapı okulları olduğunu filan düşünüyorlar hepsi.. Bulgaristan'ın, Hırvatistan'ın ya da Burkino Faso'nun daha fazla Avrupaya oyuncu ihraç eder iken altyapısının çok daha iyi, güzel olduğunu filan düşünüyorlar.

Devam edin.. Cana'dan burada iki yüz tane var, Lincoln da on numara mı Schuster gitsin, Rijkaard gitsin, Skibbe adam değil, Gerets hoca değil, Şenol Güneş'in karizması yok..?

Daha dün yaa.. Dün Mesut Özil kim yaaaa diyen bugün Dünyanın en iyi on numarası olacak diyor ben dedim ya diyor utanmadan.. Onun geleceği senin ellerine kalsaydı bugün İstanbul Belediye'de oynuyor olacaktı, bunu hiç düşündük mü ki ?

Türk Futbolu üzerine konuşuyorsanız buradan başlayacaksınız. Bu koşullar içerisinde ayakta kalan futbolcu tek tüktür ve o da röportaj sırasında ağlayacak kadar çıldırma noktasındadır. yukarıda bugün elli değil de iki tane futbolcu varsa bu daha çok kırksekizinin yeteğinden değil bu atmosferde kendisini var edecek psikolojiye sahip olmamasından kaynaklıdır.. Kendiliğindenliğine bırakılırsa varolan halkın nefretine tuz basar, para yapar bu medya.. Dolayısla birileri yukarıdan dokunmadıkça ve burasını sorun olarak görüp üzerine eğilmedikçe 'alt yapı yaaa' filan diye elli yıl daha ağlamaya devam ederiz..

4 yorum:

aydın dedi ki...

Bu süprüntü, bunca futbol içerikli program arz mı yoksa talep mi?
Bir grup aç insanın önüne sürekli aynı kötü yemek konduğunda konuşulacak iki konu olur:
İnsanların açlığı ve yemekleri getirenler.Getirilen yemeğin kötülüğü en son sırada gelmeli.
Bizim yaptığımızsa yemeğin kötülüğünden konuşup yemeği getirenlere dikkat etmemek.
Belli ki Brezilya'da futbol üç anlama geliyor:
Futbol, eğlence, endüstri.
Türkiye'de ise çok başka anlamları var.

Adsız dedi ki...

devrim soylediklerine katilmamak mumkun degil, arti bazi seylerin ozellikle medyada degismesi gerekiyor. Izninle konuyla alakali iki tane link vermek istiyorum.

http://sonkartallar.blogspot.com/2010/11/eksi-besiktasaceto-medya.html


http://sonkartallar.blogspot.com/2010/11/eksi-besiktasaceto-medya.html

Sade dedi ki...

savaşlarla var olmuş bir toplum için eğlenmek zor iş. polemik daha güzel! daha afilli! tartışma daha dikkat çekici! durum bence psikolojik, türkiye halkı rahat bir psikolojiye sahip değil, hayatı gırgıra almakta zorlanıyor.

Toplum önünde hareketleri ile aile içindeki halleri çok farklı. Kompleks veya ikiyüzlülük falan. çok sebep var esasında... sporu hak ettiği yere eğlence kategorisine koyduğumuz gün, bizde de çok şeyler değişebilecektir.

Unknown dedi ki...

Muhteşem bir medya ve ülke futbolu eleştirisi. Medyanın ısrarla arkasına sığındığı arz-talep safsatasını kırmaya yeltenen birileri olduğunda o "mal"ın da alıcısı olduğu ortada değil mi. Her hafta ekranları net 120 dakika, brüt 180 dakika işgal eden sözde dizilerle spor programlarının farkı yok ki. Hepsi komplo, gelenek ve ağlaklık üzerine kurulu. Konu farklı, birinde çiftlik, mafya, eski dönem, töre vs, öbüründe futbol sadece. Anafikir "Herşey çok felaket, hep birlikte oturup ağlamamız lazım".