15 Ocak 2011

Yorumcu Olmanın Dayanılmaz Hafifliği.!



"Bekara karı boşamak kolaydır" derler ya.. Aslında yorumculuk ile teknik adamlık arasındaki en kalın çizgiyi bu özdeyiş çeker.

" X'i çıkar Y'yi koy" dersin masa başında ve bu çok kolaydır. Rıdvan Dilmen için.. Mehmet Demirkol ya da X blog yazarı keza benim ya da sokaktaki insan için. Talimatı anında veririz hemen şunu çıkarsın, bunu yerleştirsin.

Ülkedeki elli milyon bunu der..

Bugün masa başında taraftar olduğunuz klubün takımından yaptığınız bir onbir ile her gün idman yaptırıp bire bir görüşerek iletişimde bulunduğunuz oyuncu grubuyla vakit geçiren bir teknik adam olarak yapacağınız onbir birbirlerinden oldukça farklı olacaktır.

Sadece bu yüzden dahi çok iyi bir futbol yorumcusu eşit değildir çok iyi bir teknik direktöre.

Tersine çevirelim bunu..

Yorumcular iletişim halinde olduğu insanlara karşı ne kadar objektif olabiliyorlar ? Rıdvan Dilmen'in Aykut Kocaman yorumu bizim beklediğimiz ölçüde mi gerçekleşir ? Arda Turan'ın yorumları olması gerektiği gibi midir arada bir halini hatrını sorduğu kimi spor yazarlarında ?

Bir Jo.. Bir Lincoln ya da Kazım Kazım.. Meira.. Quaresma.. Hülasa kendileriyle yakın uzak ilişkide bulunmayan oyuncuları kolay bir şekilde asıp biçerler iken aynı sertliği arada bir telefonlaştığı, iki çay içtikleri oyunculara da gösterebiliyorlar mıdır ? Hakan Ünsal, Skibbe'yi eleştirdiği gibi Bülent Korkmaz'ı eleştirebilmiş midir ? Elbette Altan Tanrıkulu gibi işi abartanına zor rastlarsınız ama biraz dikkatli bir şekilde inceleyip yapılan analizleri uzun süreç içerisinde değerlendirirseniz bunları çok iyi görebilirsiniz..

Yine bu kusura en az teknik adam kadar sahip olan yorumcular bir başkasından kusursuz olmalarını istiyorlar aslında. Kendilerinin yapamadığını ya da sahip olmadığı iş ahlakını bir başkasından bekliyorlar da diyebiliriz.

Teknik adamı dinlediğiniz zaman öyle ayrıntılar veriyor ki size e yani diyorsunuz en eleştirdiğiniz noktada dahi. Van Buyten'ın babası kalp krizi geçirmiş, özel hayatı sorunlu ve daha tonla ayrıntı söz konusu düşen performansının arkasından.. Rakitic'in evine hırsız girdiği günden bu yana evinde uyuyamadığını ve psikolojik destek alıp taşınmasına rağmen bir türlü huzura eremediğini de bilmiyoruz eleştirir iken ve fakat sahada canını dişine takmadığı zaman 'ey hocaa değiştir ' diyoruz..

Aynı şekilde sıradan bir futbol yorumcusu da dışarıdan bakıp Emre Belözoğlu'nu sertçe eleştirebilir iken onunla iletişime geçip bizzat herkesin eleştirdiği konuda futbolcunun nasıl bir savaş verdiğini ve toplamda çirkefliğini ortaya çıkaran aşırı motivasyonu kaybolduğunda performansını kötü etkilediğini ve birinden birini seçerek çaresizliğini size sunduğunda sesiniz çıkamıyor. Onu sadece arkadaşlığı neticesinde kayırmak için değil anladığı için sesi diğerlerine oranla çok daha az çıkıyor.. Ve fakat geride onlarca futbolcuyu takır takır kesmekten imtina etmiyor onları hiç dinlemeden..

Bir yerde o insanların arasına karışmadan teorik düzlemde fikir yürütme konusunda başarılı olsanız dahi bu sizi asla ve asla teknik adam yapamaz. Teknik adamların gösterdiği bir bakıma bu zaafiyet aslında aynı şekilde yorumcularda da vardır

Louis Van Gaal'in belki de futbol adamlığının yanında en önemli artısı bildiği doğruyu uygulamaktan çekinmeyecek gizli bir acımasızlığa sahip karakteridir. Hagi'nin yaptığını sen, ben yapamayız ama bu şekilde kendi teknik adamlığının olmazsa olmazı olan o mücadeleyi oyuncularına çok daha kolay bir şekilde yaptırabiliyor. Bir oyuncuyu sildi defterden ve fakat bir yıl boyunca yüksek performans alabilecek şekilde kendisini dinlettirebilecektir artık.. Ben buradan korkuyorum oyuncu oradan nasıl korkmasın da sahada mücadele etmesin gibi..Hagi'nin oyuncu ile yüz yüze görüşmekten kaçınmasını dahi bu şekilde okumak gerekir. Kendi doğrusu için acımasız olmak zorunda olduğunun farkında ama kolay değil. Adnan Sezgin yoluyla bunu başarıyor, yüz yüze zor.. Hagi Misimovic'in dediği gibi korkak değil insancıl sadece.. Yapamıyor.

Siz de ben de yapamıyoruz aslında ama teknik adamdan hep bekleriz bu çok başka.

Rijkaard belki de bu acımasızlığa sahip olmadığı için yer yer 'bu meslek için fazla iyi' cümlelerine özne olmuştur. Ronaldinho'yu kestiği dönemi çok iyi bilrim ve bu aslında aylar önce gerçekleşmesi gerekirdi.

Velhasıl tek başına futbolu bilmek bu mesleği icra etmek için yeterli değildir. Bu yüzden acımasızlık boyutunda yer yer dürüst ve bazen de pragmatist olmayı başarabilenlerin(Magath,Van Gaal) yanı sıra öğretmenler(Van Gaal, Şenol Güneş), psikoloji eğitimi alanlar (Tuchel) oyuncularına karşı dürüst olup onların gözünde her daim iyi kalmayı başarabilenler (Mourinho, Klopp) futbolun teknik yönünün dışında onları başarıya götüren etkenlerdir.

Bu insanlar futbolu yorumlayabilmenin ötesinde oyuncuları kendi yorum biçimlerinin başarı kazanması için olması gereken noktaya getirebilecek insan ilişkileri konusunda uzmanlığa sahip olmaları gerekir.

Yorumcuların teorik olarak diyelim ki doğru bir şekilde çizdiği planın altyapısını oluşturabilecek yetkinliği olana teknik adam diyoruz. A'nın yerine B'yi oynatmanın sonucunda 25 kişi arasında 25 farklı sorun çıkabiliyor. Tüm bunların tecrübesine sahip olduğu için yer yer ortalama futbol bilgisiyle eski futbolcu yıllarca teknik adamlık görevinde bulunabilmiştir.

Ve evet bekara karı boşamak, bize de onu yap, bunu yapma demek doğrusunu söylemek gerekirse çok kolaydır.

#Rıdvan Dilmen, futbol yorumculuğunun bir bakıma simgesi olduğu için fotoğrafı kullanılmıştır.

4 yorum:

Ozan dedi ki...

Başından sonuna katılıyorum.

Kendimi bildim bileli Beşiktaşlıyım. Hiçbir maçını kaçırmam, takıma her şeyiyle hakimimdir. Oyuncuların form durumlarından sakatlık ayrıntılarına kadar her şeyi yakından takip ederim.

2,5 sene öncesine kadar maç sonrası yorumları da ilgiyle izlerdim. 4 saatlik programdan sadece 8-9 dakikalık yararlı bilgi çıkardı, ama yine de izlemek zevkliydi.

2,5 senedir yurtdışında yaşıyorum ve yorumları izlemiyorum. Onun yerine maçları tekrar seyretmeyi, ya da yazı okumak yerine kendim yazmayı tercih ediyorum.

Geçtiğimiz günlerde bir spor programını izlemeye karar verdim. Uzun süre sonra izleyince o kadar tuhaf hissettim ki kendimi, anlatmakta güçlük çekiyorum.

'Ben bu programları mı izliyordum' dedim bir an... Biraz uzaklaşıp dışarıdan bakma şansı bulunca, bütün yorumcuların değerlendirmeleri, her zamankinden daha komik ve anlamsız gelmeye başladı.

Mustafa Denizli'nin, Tümer'in Fenerbahçe'ye attığı frikik golünden önceki sözleri gelir hep aklıma 'spor yorumculuğunun mantıklı bir şey olup olmadığını' sorguladığım zamanlarda...

Şöyle demişti Denizli;

'Tümer direkt kaleye vurabilir. Top baraja çarpar büyük ihtimalle. Ama barajı geçerse tehlikeli de olabilir. Yani gol şansı da var.'

Spor yazarı okuyana, yorumcusu izleyene bir şeyler katmalı. Gündemde yeni bir transfer varsa onu öyle bir tanıtmalı ki, taraftarın kafasında her şeyiyle otursun, taraftar o oyuncuyu savunabilmeye, ya da o oyuncunun transferine bilinçli bir şekilde karşı çıkabilmeye başlasın.

Takımın, teknik anlamda bir eksiği olduğunu düşünüyorsa, onu dile getirsin. Ama 'kulübede oturan adam daha yetenekli, onun yerine bu yeteneksiz olanı oynatıyor' dememekte yarar var.

Nobre gibi bir yeteneksizlik abidesi ilk onbirdeyken Fatih Tekke'nin tek maça bile çıkamamış olmasının, ya da nedense herkesin hayran olduğu Batuhan'ın hiçbir zaman gerçek bir yıldız olamayacak olmasının bir nedeni var.

Özet aynı özet: 'Bekara karı boşamak kolaydır'.

Eline sağlık Borges.

Sıradanbirblog dedi ki...

Bu ara bizi bir sürü güzel yazıya boğdunuz. Teşekkür ederim.

ard dedi ki...

1- türkiye'de yorumcular yeterli entelektüel birikime hatta bir çoğu kendisini net bir biçimde ifadeedecek dahi kadar türkçe bilgisine dahi sahip değil.

2- eski futbolcular geniş bir perspektiften düşünmüyorlar, kendilerini yeteri kadar geliştirmiyorlar. yetmiyor eski nefretlerinin intikamını yorumcuyken almak isteyecek kadar çiğleşiyorlar.
(ilker, mustafa doğan, feyyaz ve metin istisna)

3- tüm bu yetersizliklere rağmen bu adamlardan dakikalarca hatta saatlerce süren programları doldurmaları bekleniyor. rıdvan her maçtan sonra çıkıp yarım saat ne diye bilir ki? üstelik artık devre arası 10 dakika da olsa konuşuyor. ya da mehmet demirkol -ki kafalı adamdır-. her gün 1 saat ntvspordaki basın tribünü programını sürüklemek zorunda kalıyor. vs...

sanırsam pir sultan abdal'ın sözüdür bozuk düzende sağlam çarık çıkmaz. o hesap biraz da...

isaac newton dedi ki...

biraz önce quaresmayla messiyi kıyasladı pek muhterem rd

'messide gördüğümüzü quaresmada göremiyoruz' rıdvan dilmen

Allahım sana geliyorum :)

kendisini tarafsız gösteripte tarafsız olmayan yorumcudan korkarım