-Antrenör olarak disiplinsiz oyunculara karşı nasıl tavır alıyorsunuz?
Bu onların hangi özellikler taşıdığına, yeteneğine bağlı.Madrid'de mesela örnek olarak Guti'yi alabiliriz. Ben onun "sefa pezevengi" olduğunu biliyordum ama futbol olarak katkısı da çok fazlaydı.Bu yüzden benim takımımda yerinin garanti olduğu konusunda ona söz verdim.
-Başaracağına olan güveninizin kaynağı nedir?
Guti'nin ona olan güvenimin karşılığını geri vereceğine inanmıştım.Onun mentalitesini tolere edebiliyordum ki 30 yaşında olan bir adamı değiştirmeye çabalamak da çok anlamlı değil.Başlarda kendisine karşı duyulan bu güven duygusu karşısında ne yapacağını bilemez haldeydi.Süper Kupa'da onu oynattım ve Guti artık 60'lı dakikalara geldiğinde çıkarılmaya alışmıştı. değişiklik olacağını gördüğünde hemen kenara geldi ama "Guti sen çıkmıyorsun sahaya dön" dediğimde de sersemledi.
-Siz de aslında futbolculuk zamanında partiboy değildiniz.
Yok değildim çünkü ben çok erken yaşta evlendim. 23 yaşımda iken üç tane çocuğum vardı.Yine de Guti gibi oyuncuların da olacağını, onlara biraz özgürlük verilmesi gerektiğinin farkındaydım.
................
11Freunde Bernd Schuster ile çok uzun ve fakat bir o kadar da keyifli bir röportaj yapmış. Guti olan kısım ilgi çekiciydi ama diğer detaylar da güzel aslında.
Sırf canı sıkılıyor diye antrenörlük diploması almış. Aynı şekilde o dönemlerde misal Motor ehliyeti de aldım hiçbir zaman motorsiklet sürmeyeceğimi bile bile diyor. Maçtan kaçısının arkasında antrenörünün ona olan oyununu anlatıyor. Aslında Barça değil de Bayern'e gitmek istediğini amma velakin Köln'ün koyduğu 3.5 milyon marklık bonservis bedelinin çok fazla olması nedeniyle önce Amerika diyor ve burada vize sorunu çıkınca da Barça... Sonrasında milli takım sürecini ve Bundesligadaki imajı filan derken konu Maradona'ya da geliyor..
-Sizin oynadığınız en güçlü takım hangisiydi?
1988 ile 1990 arası Real Madrid. Her mevkisi ileriye doğru oynayabiliyordu. Butrageno, Martin Vasquez, Hugo Sanchez.Ben o takımın defansif kısmıydım, bu size bir şeyleri anlatır sanırım.
-Diego Marado ile beraber oynadığınız Barcelona ?
Sadece biz ikimiz büyük başarılar için yeterli değildik. İnsanlar ikimizin verkaça girip orta sahayı geçip tek başımıza gol atabileceğimizi düşünüyorlardı ama futbol bu kadar basit değil. Diego elbette inanılmaz bir oyuncuydu ve benim de etkim söz konusuydu ama geride kalanlar büyük bir takım olmak için yeterli değildi.
-Maradona ile beraber oynamak nasıldı?
Bu aşırtma ya da bu pas nasıl bana geliyor diye beni sorgulamaya götüren çok nadir futbolculardan birisiydi. Ben önde boşa koşu gerçekleştirir iken o pas bir şekilde yoktan yaratılıp önüme düşerdi ki bu çok güzel bir duyguydu.
-Özel hayatta nasıl anlaşırdınız ?
Mükemmel ve hatta biz aynı odayı paylaşırdık onunla. Lakin yaşam biçimimiz ateş ve su kadar birbirlerine zıttı. Ben saat on dedi mi ışıkları söndürürdüm o yatakta oturur "bernardo, şimdi ben ne yapacağım, uykum yok benim" derdi ve diğerlerinin odasına gider, sabaha karşı 3-4 gibi gelirdi.
-Onu disipline etme çabanız oldu mu?
O bir Arjantinli, Alman değil. Bunun üzerine biz çok konuştuk. "Diego, sen de Alman'ın yüzde 30 disiplini olsaydı sana kimse bir şey yapamazdı." Onun ayağında top varsa iki saat boyunca yorulmak nedir bilmeden oynayabilir ama kondisyon çalışması ona en büyük cezaydı.
Uzun uzun iki bölümde işlenilen röportajın içerisinde Madrid harici deneyimleri konuşulmuyor.Sorular daha çok futbolculuk dönemi ve genel Schuster imajı üzerinden gidiyor. Lakin bir yerde Türkiye ve Ukrayna konu ediliyor. Bir daha asla tercüman ile ilişki kurarak çalışmak istemediğini söylüyor. Ben bunu rusya deneyimi sonrası Michel Laudrup'un röportajında da buraya aktarmıştım. "Rusya'da çalışman demiyorum, dilini bilmediğim ülkede çalışmam" demişti. ileride tekrardan bu konuya değineceğiz..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder