21 Kasım 2011'de BirGün gazetesinde yayınlanmıştır bu yazı.
Hiddink'i gönderdik. Abdullah Avcı'yı getirdik yerine.
Bir ara Galatasaray yönetimi de çok iyi bir şekilde medya tarafından yönetilirdi. Misal Adnan Polat'ın sevdiği ve inandığı Karl Heinz Feldkamp ile başladı bu serüven. Belki de Polat yönetiminin tam bir bilinç ile seçtiği tek antrenör Kalli'ydi. Sonra eleştiriler başladı "yaşlı" diye.. Hemen gencini getirdiler: Michael Skibbe.. O dönem kariyersizliği gibi yabancılara tanıdığı hoşgörü de eleştirilince yerlilerin kralı Bülent Korkmaz geldi. Her ikisinin de kariyersizliği sorun çıkardığı vakit arkada olan yaşlı eleştirisini de dikkate alıp Rijkaard getirildi.. Hem kariyerli hem de genç.. Sonrasında bizden olmadığı bize uymayan şeyler yaptırdığı eleştirileri olunca hemen herkesin "bizden" diye gördüğü Hagi geldi.. Bir diğerini göremeden yönetim sonunda gitmek zorunda kaldı ama benim aklımda kalan bu yönetimin basında çıkan her türlü eleştiriye göre bir karar alması oldu.
Şimdi Hiddink'i delik deşik ettik. Kariyerine söz edecek konumda olmadığımz bir yana adamı bırakmaya kalksak çelsisidir ajaxıdır havada kapacak görüntüsü olunca yabancılığına takık bir şekilde aldığı para doğrultusunda üzerine gittik.
Gerçekte sorun bu muydu?
Hiddink baraj maçları oynatmasına rağmen bana göre başarısız bir dönemi geride bıraktı. Bugün değil ama 20 yıl sonra bizden çok daha geniş kapsamlı değerlendirme yapacak olanlar muhakkak ki bu dönem futbolunun yetersizliğinden girip şike operasyonu ve motivasyonun azalmasını sağlayan play-off'ları da konuya dair edecektir. Biz bugün kurbanımız Hiddink ile sorunu tespit ettik ve onu değiştirerek hemencecik kurtuluverdik.
Abdullah Avcı doğru isim midir?
Hiddink bu işi senede otuz gün memlekete gelerek yapabiliyordu. Abdullah Avcı da o günkü koşullara göre başarılı olur ya da olmaz ama ondan daha büyük bir sorun var burada. Bugün onun liderliğinde yeni yapılanma sürecine girecek bu ülke. Asıl sorun budur. Hemen her şeyi yeniden farklı isimlerle Abdullah Avcı'nın fikir ve görüşlerine göre düzenleyecekler ve çok değil üst üste üç maçı kaybettiğinde de yeni teknik adamın kellesini almaktan çekinmeyecek bu medya. Avcı gönderilir ve yerine bir başkası gelir iken o yeni yapılanma yine ve yeniden yapılandırılacaktır başka başka isimlerin yönetimi altında. Toplamda gram ilerlemeden yerimizde sayıp yeni yapılanmadan emekli olarak çıkacağız işin içerisinden..
Oysa; Almanya'nın Sammer'i gibi teknik adamın sportif başarısından bağımsız çalışan bir isim bulunsa ve bu yeni yapılanma sürecini milli takımlar teknik direktörü ile uyumlu bir şekilde devam ettirse olmaz mı? Doğrusu bu değil midir?
Sportif direktör neden var ?
Tüm üst düzey liglerde varolan kuluplerin teknik adamdan bağımsız çalışan bir sportif direktörü var. Garip değil mi? Bizde yeni yeni oluyor ama gerçekçi bir şekilde bakarsak kulup başkanının görüş ve önerilerini onaylamaktan öte bir işlevi olmuyor. Neden sportif direktör diye bir kurum var? Bunun varolma nedeni uzun vaadeli programların üç ya da beş maç sonra kovulma riski olan teknik adamların yapamayacağına kanaat getirilmesidir. Kuluplerdeki teknik direktörler kendilerinden en az yedi yıl sonra ortaya çıkacak olan gencecik insanların kaderiyle fazla ilgilenmezler zira buradaki başarı onların kaderini belirlemiyor. Keza yönetimler dahi uzun ömürlü olmadığından alt yapıya yatırım yapacağı paranın on beş katını yabancı bir oyuncuya verip kendi şanını ve şöhretini günlük başarılarla kutsama peşinde.
Biz bu yanlışı hem ulusal takımda ve aynı zamanda kuluplerimizde yapıyoruz. Teknik direktörleri her şeyden sorumlu tutup onlarla yatıp onlarla kalkıyoruz. Oysa kaderi üç ya da beş maç sonunda tamamen değişebilir olan bu adamların uzun vadeli projelere girişmesi mümkün değildir.
Sadece ulusal takımın değil hemen her kulubün bugün gelip yarın gidecek teknik direktörün dışında onu dahi denetleyebilecek olmasının yanı sıra uzun vaadeli alt yapı çalışmalarını yönetecek güçlü bir ismi atamalıdır sportif direktör olarak.. Yönetimler sadece sportif başarısızlıkların değil aynı zamanda alt yapı organizasyonunun sonuçlarının da hesabını soracağı bir kurum yaratabilirse ancak o zaman projeler meyvelerini verebilir. Bugün Abdullah Avcı sportif başarısızlık sonucu gönderilse dahi yerinde kalması gereken, teknik direktörden dahi güçlü bir isim olmalıdır. Başka türlü seneye yine bugün bilmem kaçıncı kez yeni yapılanma dönemi başlayabilir..
4 yorum:
Bizim istedigimiz, birisi sihirli degnegiyle gelsin ve futbolumuzu iki sene de adam etsin, altyapilarimizi Almanlarinki gibi yapsin, yeni takim kursun ama bu takimla da basarili olsun. Parasiyla degil mi, verelim parasini yapsin.
Kim ugrasacak simdi direktor getir organizasyon kur sonra 7 sene bekle ooo kim ole kim kala.
Hiddink basarisiz bence de tamam, ama soylenenlere bakiyorsun da adamin 1.5 sene gibi bir surecte (ve topu topu 10 macta) butun milli takimlarimizi yeniden yapilandirmasini, Turkiye'ye bir altyapi sistemi oturtmasini falan bekleyenler vardi.
Zaten Almanlar Ispanyollar enayi boyle altyapi hocalarina falan para veriyorlar, getir Mourinho'yu milli takima hooop iki senede dunya kupasi sana.
Bu sportif direktör sistemi geçmişte milli takımda Can Çobanoğlu ile denendi yanlış hatırlamıyorsam. Galatasaray'da Lucescu'nun gidişine çok yakın Cüneyt Tanman ve Fenerbahçe'de Aykut Kocaman denemesi oldu.
Şimdi Türkiye'de sıkıntı görev, yetki,hak, sorumluluk gibi kimin ne hangi noktada durması gerektiğini bilmesi gereken konularda dağınıklık olması. Bir noktada: tek adamcılık. Hükümetten en düşük kademeli memura kadar böyle. Özel sektöre yerli ve yabancı firmaları da karşılaştırabilirsiniz.
Şu noktaya geleceğim. Sportif Direktörlük konusuna gelmeden, bu sistemin önüne açacak çok daha yapısal sorunları var futbol yönetiminin. Hayır, neden diğer konular varken bunu yazdın demek istemiyorum. Sadece öneri ve tespitlerini kendi açımdan temellendirmek istiyorum.
Türkiye'de futbol (özellikle Turgut Özal döneminden sonra) siyaset ile içiçe. Haluk Ulusoy döneminde farklı şekildeydi bu, şimdi bambaşka şekillerde. Federasyın hükümetten yarı-bağımsız bile değil ki milli takım federasyondan yarı-bağımsız oldun. Bu noktada atılacak her adım, siyasetçinin işine gelmediği müddetçe, niyetinden ve teknik ayrıntısından bağımsız bir şekilde başarısızlıkla sonuçlanır. En güncel örnek sanırım spor bakanının son demeci. Uğur Meleke'nin buna cevabı müthiş.
Çok uzatmak istemiyorum ama son: Körler çarşısında ayna satıyoruz...
fek: kesinlikle haklısınız. Ama ben yine de bu kör dövüşünde doğru yapılandırma modelinin uygulanması taraftarıyım.
Bakın Metin Tekin göreve başlayacaktı olmadı etmedi derken Abdullah Avcı'yı bekliyor herkes. Ona göre değişecek sistem ama allahaşkına milli takıma oyuncu seçmek ve aynı zamanda bu takımı yönetmenin dışında yapılandırma modeli için Abdullah Avcı bilr kişi neden olsun?
Abdullah Avcı gelir yarın gider Ertuğrul gelir v.s. bunlardan bağımsız bir şekilde alt yapı çalışmaları devame demez mi? bu çok mu zor gerçekten? Neden 30 gün ülkeye gelecek Hiddink ile alt yapı çalışmalarını birlikte yürütüyoruz ki? Dahası Hiddink ya da Avcı sadece günlük başarılara odaklanırlar zira onların kaderini bu sonuçlar belirler. Alt yapı kendi içerisinde bir başka bütündür teknik direktörü de içerisine alacak... BU ayrım çok net yapılmalı ki değindiğiniz konular da işin içerisine giriyor..
Sportif direktör olarak geçmese bile görev tanımı içeriğinin önemli kısmını altyapıların kapsadığı bir pozisyon olan "Futbol Gelişim Direktörü" pozisyonunda Tolunay Kafkas bulunuyor. Her nekadar Ersun Yanal ve Hiddink bu koordinasyonun sağlanmasında çok başarısız olmuş olsalar bile ben Abdullah Avcı ve Tolunay Kafkas'ın vizyonerlik, açık görüşlülük ve tevazularına güveniyorum...
Yorum Gönder