13 Ocak 2011

Adnan Polat ve Futbol Yönetimi.!



Üzülerek belirtmeliyim ki bizzat kendisinin profesyonellik anlayışının çarpık olması nedeniyle başarılı olduğu kimi ekonomik durumlar olsa da en yakın zaman içerisinde futboldan elini çekmesi gerekir. Haliyle başkanlığı da bırakması..

Aslında Avrupa'nın top beş liginin herhangi bir klubünden bahsediyor olsaydık o zaman futboldan elini çekerek de başkan kalması mümkün olurdu. Hem iyi olduğunu düşündüğümüz ekonomik atılımlarına devam ederdi ve aynı zamanda futbola da dokunmazdı. Burada varolan yönetim biçimiyle böyle bir şey mümkün değil ve bu yüzden milyar euro kar da getirse yakın zamanda onun yönetimi futbolda başarı dahi kazansa uzun vadede Galatasaray'a zararı olacak bir başkandır. Zira o henüz başarısızlığının nedenlerinin dahi farkında değil.. Tüm bu olup bitenden "ben mi çıkıp gol atayım" diyerek tüm yükü sanki kendisi onları klubün başına getirmemiş gibi teknik adamlara atarak sıyrılabildiğini düşünebilmesidir işin en acı tarafı..

Duayendir odur budur ilgilenmiyorum ama lütfen şakşakçılık yapacak olanların dışında adam gibi yürekli bir gazeteci çıkıp da doğru soruları sorsun. Sinan Engin ve Lig TV'deki muhabbet rezalet idi.. Yalakalık öyle bir noktaya varmıştı ki başkanım üstelik başkanım diye diye Adnan Polat'a söz bırakmadan onun yerine onu savunma girişimleri de mevcuttu. Diğerleri de önünü iliklemelerden başkanlara adam gibi soru sormayı beceremediler..

Biz bir daha anlatalım ki belki okuyan birileri ona bunları da sorabilir bir dahaki sefere.



Feldkamp ile başlayalım.

Çok iyi biliyoruz ki Adnan Polat'ın Feldkamp aşkı bir başkaydı. Canaydın döneminin son yılında her şeyi kendisinin yönettiğini belirtmişti zaten. Ailecek de görüşürler büyük başarılar kazanmış Feldkamp ile.. Lakin futboldan kopalı onca yıl olmuş ve aynı zamanda çağdaş bir teknik direktörlüğün çok uzağında bir isim. Olağan bir futbol aklı bir ihtimal danışman olarak alabilir ama yetmişini devirmesinin dışında çağın uzağında yönetim ve bir disiplin fanatiğini takımın başına getirmek bir sorumluluk almak demektir. Bir ihtimal böyle bir adamı ancak onu çok iyi tanıyan ve idare edebileceğine kesinlikle güvenebilen birisi alır. 14 yıl teknik adamlık yapmamış 73 yaşında bir adamı takımın başına getirme kısmı neden es geçilir ?

Şimdi burada futboldan kopmuş ve kopmadığı zamanlarda dahi çok başka bir teknik adam anlayışı olan Kalli'yi takımın başına getirmesini kimse tartışmıyor. Lincoln döktürüyordu ilk maçlarında ama birden o ceza geldi.. Onu bırakın istifa etmesini Adnan Polat'dan dinleyelim(aklımda kaldığı kadar şunları demiştir)

"O dönemler Feldkamp'in gideceği yönünde basında çok fazla haber yapılıyordu ve ben takımla toplantı yapıp Feldkamp'ın kalacağını onlara bizzat söylemek istedim. Futbolcular üzerindeki otoritesini korumak istedim.. Adnan Sezgin'e de bunu Feldkamp'a haber vermesini ilettim ve fakat sonra Feldkamp kendisinden izinsiz toplantı yapıldığı için istifa etmek istedi. Adnan Sezgin'e döndüm "Unuttum ben haber vermeyi " dedi. Feldkamp gitti bir daha gelmedi.. "

Bu nedir ? Modern bir klubün yönetiminde böyle bir şey yaşanır mı ? Keza bir daha bakalım Hakan Şükür & Lincoln cezasına... Feldkamp'ın istifa gerekçesine ve özellikle zamanlamasına.. Haftalar kala şampiyonluk yarışının zirve yaptığı noktada..

Kararlar mı ilginç yoksa ilginç bir kararın çıkmaması mı tuhaf kaçardı? Tüm bu tuhaflığın Galatasaray klubünde yaşanmasının asıl gerekçesi 73 yaşında ve 14 yıl uzak kalmış bir teknik adama bugünkü Galatasaray'ı teslim eden futbol aklı değil midir ?

Feldkamp her şeye rağmen başarılı da olabilirdi. Kusurları olsa da ona göre hareket edecek bir başkan ya da yönetim olmalıydı. 20 yıllık tanıdığı insanı dahi idare edemeyeceksen biz neyden bahsediyoruz ki burada ?

En basitinden böyle bir adamın eline Lincoln verilmez yahu.. Ayıptır günahtır her ikisine de.. Bu akıl neden sorgulanmıyor.

20 yıllık arkadaşım diyor ve sonrasında karısına telefon açıyor tekrardan klubün başına dönebilmesi için.. Nasıl bir arkadaşlık bu ? Cevat Güler böyle başarılı bir grafik çizmese ya da hemen sonrasındaki Gençlerbirliği maçının içerisinde Lincoln son saniyede o galibiyet golünü atmasa arkadaşım dediği Feldkamp bir klubün şampiyonluğuna mal olmayacak mıydı ? Dahası Fenerbahçe'nin şampiyon olması sonucu Zico gitmez ve ezeli rakibin de Aragones dönemini de yaşamazdı.. oy anam oy..

Konu sonrasında gelen teknik adam Skibbe ve hemen tek cümle ile hesabı kesiliyor: Yumuşakbaşlı, otoritesiz..

Teknik adamından habersiz yardımcılarını görevden alıyorsun.. Basın onu bizzat senin muhteşem hamlelerin nedeniyle kovuldu kovulacak konumuna getirdikten sonra oyuncular ona sahip çıkmak zorunda kalıyor sahanın içerisinde gol sonrası Arda'nın Skibbe'ye koşup kolunu yukarı çıkarması gibi eylemlerle.. Peki bu sağlıksız ortamın yaratıcısı kimdir ? Otoritenin önemini algılayıp Feldkamp için oyuncularla toplantı yapan adam burada neden otoritesizlik üzerine ekstra eylem yapıyor ?

Sonra Alman hocanın kamp yaptırmadığından ve otoritesinin olmadığı için yumuşak başlı oluşunun zararlarından bahsediyor. E sen yıkmadın mı o otoriteyi canım başkanım ? Bir de Skibbe gittikten sonraki footballvsfashion.com adresinden okuduğumuz çok ama çok önemli röportajına bakalım..



Şunu demek istiyorum: Galatasaray yönetimi uluslararası isimlerle çalışırak, iyi isimler transfer ederek ‘Uluslarası’ olmaya çalışıyor. Ama bu formülün tutmasına olanak yok.
...

Bu kadar arkadaşça davranmanın otorite boşluğu yarattığını düşünmüyor musun? En azıdan Türk futbolcularla?

Hayır! Ben böyleyim. Sırf ‘otorite prim yapar’ diye kendimi değiştiremem. Değiştirmedim de. Uzun vadede olması gereken bu. Ben kamp yapmıyordum. Kamp son derece sıkıcı bir olay. Bu eleştiriliyordu. Ama bir futbolcu ertesi gün maçı varsa gece çıkmaması, erken yatması gerektiğini kendisi bilmeli. Bunu bir hoca istediği için değil, bilinçli olarak kendisi yapmalı. Eğitim derken kastettiklerimden biri de bu işte...

Galatasaray yönetimiyle ilgili sorunun var mı?

Beklentilerini daha önce anlamış olmayı isterdim. Haldun Üstünel ve Adnan Sezgin’in yetkilerinin hangi konularda olduğunu ancak 2 ay sonra anlayabildim. Bana baştan bilgi verilmedi mesela. Bir de ben bazı şeylerin temelden değişmesi gerektiğini savunuyordum. Ama bana ‘bunlar değişmez’ diyorlardı.

Ne gibi?

Mesela futbolcuların komple bir eğitim alması gibi. İsim vermek istemiyorum ama şu futbolcuyu şöyle yapmalıyız dediğim zaman ‘hayır, o değişmez, o öğrenmez, uğraşma’ diye karşılık alıyordum. Oysa ki emek harcamak, o futbolcuları birer birey yapmak lazım. Ben onlara inanıyordum. Ama tabii böyle bir değişim zaman ister ve yönetim bu zamanı vermek istemiyordu. Biraz da şöyle düşünüyorum. Futbolcuların kendi kararlarını otoritelere bırakmaları, fikirlerini açıkça ifade edememeleri bu sistemin işine yarıyor. O zaman yöneticiler de ön plana çıkıyor önem kazanıyor, gündem onların etrafında oluşuyor. Halbuki normalde Türkiye hariç hiçbir yerde başkanların ismi bilinmez. Bu kamuoyu onların da işine yaradığı için sistemi değiştirmek ve ‘uluslararası’ olmak istemiyorlar.



Yok derdim Lincoln'un kendisi değil habercilik ve gazeticilik anlayışıdır.

Adnan Polat Lig TV'ye çıkıyor, NTV spor'a konuşuyor Ali Kırca ve Mehmet Ali Birand "sözde" sorguya çekiyor filan.. Lakin bir insan da dönemin en formda ve en önemli oyuncusuna bir yöneticinin soyunma odasına girerek üzerine saldırması hakkında bir soru yöneltemiyor.. Hani biz ne yaptık diyorlar ya ? Neden bir insan bu konunun üzerine gitmez.. Şu Bundesliga'da Farfan'ın Demba ba'nın Rafinha'nın milyon kez yaptığını bir kez yapınca ortalığı ayağa kaldırırsınız gazeteciliğiniz gereği ve fakat bir oyuncuya kendi yöneticisi soyunma odasına girip saldırıyor ve hiçbir yerde bu başkana sorulamıyor.! Arda Turan'a kapıyı gösterdiniz ve altı ay sonra on numara kaptanlık.. bu nasıl oluyor diye soramadıkları gibi..

O güzel röportajdan devam edelim biz..

Peki Lincoln? Sonuçta o da ‘uluslarası’ bir futbolcu ama uyum sağlamayadı... Tabii seninle çalışırken en iyi performansını almayı başardın, bu nasıl oldu?

Lincoln özel bir futbolcu. Bir kere ona yapıştırılan etiketiler doğru değil. Hiç gece hayatı yok mesela. Ağzına içki sürmez ayrıca. Ama çok yetenekli bir futbolcu ve bu yeteneğine övgü bekliyor. Onu bu konuda serbest bıraktığınızda, yeteneğini takdir ettiğinizi belirtip bunun ona sorumluluk yüklediğini anlattığınızda o da size tam karşılığını vermeye çalışıyor. Bazı maçlarda bunu yapamadı. Ama en azından elinden geleni yaptı. Ben onu Eintracht Frankfurt için de bu yüzden istedim. Ama tabii kötü ünü kulübün soğuk bakmasına yol açıyor. O da zaten futbola küsmüş durumda. 2-3 gün önce konuştum. Keyif almadığını, futbol oynamak istemediğini söylüyor. Birkaç gün içinde baba olacak... Belki onun için yeni bir dönem başlar...



Rijkaard kovulur buradan yarın Liverpool'da başlar.. Skibbe gider gitmez birden fazla Bundesliga takımı kapısını çaldı ki anında kapağı attı Frankfurt'a.. Lincoln ülkesinde bir takıma gidip huzuru bulur filan.. Lakin en çok haksızlık Bülent Korkmaz'a yapılmıştır ve ne hikmetse ismi bile anılmıyor. Sanki böyle bir dönem ülkede yaşanmadı. Getirilmesi sadece Galatasaray'a değil aynı zamanda Bülent Korkmaz'ın kendisine de çok büyük zarar vermemiş midir ? Adam Kayseri Erciyes, Gençlerbirliği derken özveriyle teknik adamlık konusunda ilerlemek için çalışır iken Galatasaray ve sonrası " kötü teknik direktör" olarak etiketlendirildi.. O takımın başına geldiğinde pek çok karar önceden verilmişti bile.. Oyuncular istediklerini çok rahat bir şekilde yönetilememezlikten dolayı aldılar.

Oysa onu getirmek hangi güzel futbol aklın meyvesiydi ki ? Kötü veya iyi olduğunu dahi tartışabilir misiniz altı aylık kaos yönetimi sonrası ? Bunlar hata değil midir ? Kendi değerini değersizleştirmek bir yana UEFA kupasında almanya liginde dökülen Bremen'in (11.ciydi) final oynadığı yerde üstelik Fenerbahçe stadındaki ikinci UEFA finali de kaçmamış mıdır ? Hamburg sonrası yine deplasman değil de evimizde oynayacağımız rakip Bremen ve sonrası Şaktar ile Fenerbahçe stadında final değil miydi ? Bu Galatasaraylılar için nasıl bir anlam teşkil ederdi haberiniz var mıdır ? Kaçmasının nedeni Skibbe'nin otoritesizliği midir yönetimin çapsızlığı mıdır ?



Skibbe'nin teknik adamlığını ben ölçemem diyor. Ki ben soruyorum bunu ölçebilecek yetkilinin klupte bulunmaması ile profesyonel yönetimin birbirleri bağdaşması mümkün müdür ? Adnan Sezgin kararları almıyor ve sadece alınan kararları uyguluyor ve fakat Adnan Polat ise Rİjkaard,Skibbe hakkında karar verebilecek yetkinlikte değil. ne oluyor arkadaşım burada ?

Milyon kez dile getirdik.. Ali Kırca ve Mehmet Ali Birand tam bu noktada bu soruyu soramıyor.. Siz anlayamayacaksınız eğer kim anlamalı ya da anlayacak birileri yönetse futbolu fena olmaz mı? Adnan Sezgin bu kararları veremez diyor peki kim veriyor ve ne kadar anlıyor bu işten ?

Ortada kabak gibi duran başarısızlığı sahiplenebilecek tek insanoğlu yok.

Anlamadığınız halde kovulma kararını nasıl veriyor onu da anlatıyor başkanımız.. Adnan Polat sadece futbolculara aşırı serbestlik tanındığından dolayı ipi kaçan florya ortamını analiz edip Skibbe'yi gönderdiğini söylüyor bir bakıma.. Diyelim ki doğru bir tespit.. Burası Almanya, İngiltere değil ve gelecek hoca da biraz sert olmalıdır değil mi ?

Kimi getiriyor ?

Rijkaard'ı... Onca güzel atılımın yanında radyolardan atışmalara kadar ilerlemiş Eto'o ve Ronaldinho kavgasının asıl nedeni olarak gösterilen ve yumuşakbaşlılığı bir bakıma gönderilme nedeni olan Frank Rijkaard'ı..

Nasıl bir futbol aklıdır bu ? Kısaca şunu diyorlar. Biz çok ünlü olduğu için tuttuk getirdik başka da bir şey bilmeyiz derken o da yumuşakbaşlı çıktı, şansızlık.!!

Dahası.. Rijkaard ile bir yılı beraber geçirmişsin. İyi-kötü bir analiz yapıp sezon sonu değerlendirmesi yapar ortalama bir futbol klubü yöneticisi.. Adnan Polat bu değerlendirmeyi yapıp yeni sezona iki yıllık sözleşmeyi imzalamasa da Rijkaard ile giriyor. Sekiz maç sonunda da kovuyor.

bu nedir ?

Doğru analizi yapamamayı alışkanlık haline getirmiş bir yönetimin varlığıdır. Skorlara, sonuçlara, basına, oyuncularına göre hareket ediyor ve fakat o skorları değiştirecek futbolcuların yönetimi konusunda çuvalladıkları ayrıntısı ise hiç konu edilmez..



Galatasaraylılar çok yanlış yere tepki gösteriyorlar. Adnan Sezgin bir sportif direktör değildir. Adnan Sezgin teknik adamı belirleyemez, alınacak oyuncuyu seçemez. Adnan Polat ve ekibinin verdiği kararları uygulayan bir adam.. Ya Adnan Polat göz göre göre milyon kez yalan söylüyor ya da Adnan Sezgin Sawyer misali kendi isteklerini başkana sanki o karar vermiş gibi düşündürecek kadar kurnaz bir adam.. Bu iki ihtimali dışarıda bırakırsak asıl mesele Galatasaray'ın futboluyla ilgilenecek ve doğru kararları alacak bir insanın olmayışıdır. İş vakti futbola yetmeyen Polat'a kalınca sonuç budur. O futbola ait kararları veren adam Skibbe'den ve Rijkaard'dan anlamadığını dile getirebiliyor ki katılıyorum da bu anlamsızlığın üzerinde durulmamasını anlamıyorum.

Lincoln'un dövülmesi olayındaki ayrıntı ve Skibbe'nin röportajındaki bölüm çok çok önemlidir. Lincoln'un Bülent Korkmaz'a çıkışı sonrası Adnan Sezgin sırtını sıvazlıyor, Haldun Üstünel üzerine yürüyor. Kim neyi nasıl karar veriyor Skibbe de iki ay sonra ancak anlayabildim dese de yok böyle bir şey.. karman çorman yönetim söz konusu..

Adnan Polat, Adnan Sezgin'i değiştirsin diyor ama Polat muhteşem bir manevra ile Sezgin'in karar alıcı olmadığını söylüyor ve ekonomik başarının, TT Arena'nın başarısını sportif başarısızlık ile beraber geçiştirme derdinde.

Hülasa Galatasaray delegeleri ve insanları Sezgin'in değiştirilmesini değil futbol yönetiminin kendi başına özerk olmasını istemelidir tam anlamıyla sadece burada olan başarızılığın hesabının doğru düzgün bir şekilde kesilebilmesi için. Ne sportif başarının Süren yönetiminde olduğu gibi ekonomik başarısızlığın devamını sağlamalı ne de Polat yönetiminde olduğu gibi ekonomik atılımların doğru olması yanlış sportif yönetimin devamını sağlamalıdır. İkisi birbirlerinden ayrılmalı ki yanlış ilelebet süremesin, zamanında önlem alınabilsin başındaki isimlerin değiştirilmesi yoluyla.. Lakin bu profesyonellik bize çok geliyor.

Mesele Sezgin değil budur.!



Teknik adamlığını daha sonra uzun uzun analiz edeceğimiz ve fakat oyuncu olarak kutsalımız olan Hagi'nin önünde Adnan Polat'ın yanlışlarını sıralayalım okumaya üşenenler için:

* Dönemin formda bir teknik adamı olan Eric Gerets'in yirmi yıllık aşkı Feldkamp aşkına gereksiz ve zamansız yere gönderilmesi. Marsilya ile sonrasında yaşadıklarının çok daha iyisini Galatasaray ile yaşayabilirdi. İnamato'larla şampiyon olan Lincoln'lerle çoşabilirdi. Futbol akılsızlığı.

- 1934 doğumlu (o dönem 73 yaşında) ve 14 yıl bir takım çalıştırmamış teknik adama takımı bir yıllığına dahi olsa emanet etmek. Disiplin fanatiği olup her takımın yıldız oyuncusunu tribüne gönderen zihniyetin eline Lincoln'ün verilmesi.

-20 yıllık arkadaşını tanımayarak ondan habersiz oyuncularla toplantı yapmak. Adnan Sezgin'in bu önemli haberi zamanında yetiştiremediği için klubü şampiyonluk yarışında teknik adamsız bırakacak kadar arkadaşını tanımayan.. Arkadaş olamayan. Tanıyorsa da yine bu zihniyetin takımın başında olması..

-Skibbe'nin üzeri basında çıkan yorumlar nedeniyle erken bir şekilde çizilmesi ve tazminat ödememek için otoritesini derinden sarsacak şekilde yardımcılarını kendisinden habersiz görevinden alması. bu haliyle takımın başında devam etmesine göz yumup en iyi zamanında bizzat yıkıp geçtiği otoritesi sonucu gelen disiplinsizlik nedeniyle takımdan kovması.

-Lincoln'e takımın en iyi top oynadığı dönemde kaptanlık verip yerlilerin hedefi haline getirmesi. Arda Turan'ın tepkisi sonrası ona sınırını göstermesi değil; o kararın tam da aksi yönünde altı ay sonra hareket ederek kendi otoritesini zedelemesi.

-Taraftar zihniyetini(Haldun Üstünel) klubün soyunma odasına sokması. En iyi oyuncusunu en iyi zamanında oynayamaz hale getirilmesi.

-Geleceğin çok da güzel kaptanı olacak Arda Turan'a zamansız kaptanlık verilip onun futbol dışında kalan her şeye odaklanmasını sağlaması. Gelişimine ket vurması..

- Basının olduğu gibi futbolcuların da isteğine göre hareket edip Bülent Korkmaz'ı takımın başına getirmesi. Aynı şekilde ona süre vermeden göndermesi.

-Yumuşakbaşlı diye gönderdiği Skibbe'den sonra çok daha yumuşakbaşlısını arayıp takımın başına getirmesi. Teknik adam gönderme ve getirme kriterlerinin futbol harici kıstaslara dayandırması.(Algılayabildiklerinin sadece futbol dışı konular olmasından ileri gelir )

-Rijkaard ve tüm Türkiye iki yönlü ama on numaravari bir oyuncu için bas bas bağırır iken bu transferin bir türlü gerçekleşememesi.

-Sezon sonunda gönderme şansı bulduğu Rijkaard'ın sözleşmesini uzatma fikrinin yanı sıra koca yazı bu teknik adamın altında sezona hazırlayıp tam da onun istediği oyuncuyu takıma kazandırdıktan çok kısa süre sonra kovma kararının alınması.

-.Futbol konusunda bilirkişi olmamasından dolayı yüzyıllık klubün her kararını başına mucize olursa en fazla üç yıl olmazsa iki ay için geçecek olan teknik adamlara bırakması. Değerlerin teknik adamların kendi geleceği ve yararı adına erozyona uğratılmasına seyirci kalınması.

-15-16 maç sonucunda eksilerde averajı 30 yıllık ömründe görmemiş bana ve Galatasaraylılara tüm bu kepazeliği "o yumuşabaşlıydı e oda otoritesi yoktu" diyerek iki cümle ile geçiştirebildiğini sanması.. Sonra ne kadar yanıldığını ASY'nin kapanışında görmek durumunda kalması..

- Sürekli olarak " futbola vaktim çok olamadı" demesinin yanında futbolu yönetecek kimsenin klupte olmaması.. Adnan Sezgin görev adamıysa kararları alan kimdir sorusunun cevabının muallak olması.. Az olan vaktinde mi 30 milyonu üzen/sevindiren kararları aldın başkan ?

-Kabaca ekonomik idare ve futbolun yönetiminin birbirlerinden ayrılmaması ve birbirlerinin yerine ikame edilerek birinin başarısının diğerinin başarısızlığının devamına sebebiyet vermesinin sağlanması.. Kısaca: Amatörlük.!

....

8 yorum:

Alper dedi ki...

son derece kaliteli bir yazı
eline sağlık

Şen Şef dedi ki...

Tahminime göre toparlayıp daha fazla uzatmak istememişsin yazıyı ama gene de uzun olmuş, öyle mi? Bana sorarsan az bile. Hatta, bu yazıyı 2 günde bir tekrar koy buraya, kirlilik yaratır belki ama gerekiyor. Eline sağlık

Borges dedi ki...

Şen Şef: Aynı şeyleri söylediğim için uzatmak istemedim ama kabaca sorulması gereken trilyon sorudan bir kaçını sormak istedim. Çünkü üzerinde durulmuyor bu konuların..

Kirlilik yaratmayı göze alıp bu yazıyı yazdım zira her gün bir başka yerde konuşuyor ve haliyle deliriyoruz ekran başında..

victor orbis dedi ki...

Eminim şu an Hagi de sezon sonunda ne olacağını bilmiyordur.Hatta sezon ortasında transfer edilen ve edilecek oyuncuların da sezon sonu ne olacağı belli değil.Polat sen de yazmışsın birçok teknik adamla çalışmış ve başarısızlık halinde sonunda faturayı hep onlara ve bazen de bazı futbolculara kesmiş.Dönüp aynaya kendisine hiç bakmamış.Halen Gs sadece futboldan ibaret değildir diyerek tuhaf bir savunma mekanizması çiziyor.3büyüklerde kulüplerin dinamosu futbol takımlarıdır.Bunu bilmeyen de aptaldır.Ayrıca bunu söylediğinizde sanki amatör şubelerde çok başarılı olmuş gibi bir anlam çıkıyor ortaya..Yine geçen sezon yaşadığımız Cemal Nalga olayı , bazı oyuncuları etik değerleri bahane gösterip takımdan göndermek sonra Colin Kazım'ı transfer edip olayı Hagi'nin üzerine atmak vb saçma davranışlar ve yine bazı yöneticilerin küstürülüp yönetimden ayrılması , Adnan Sezginle olan adını koyamadığımız rasyonellikten uzak ilişkisi gibi daha birçok kötü örneği sıralayabiliriz.Kendisini bir koltuk hırsına kaptırmış gidiyor.O koltukta durdukça kendini daha fazla küçülteceğinden emin olabilir.Tek kelimeyle başarısız bir yönetici.

kalabay dedi ki...

Başlık oksimoron..

M.Cagdas dedi ki...

Diyelimki bu zamana kadar getirdigi ve sonra da kovdugu butun hocalar ve oyuncular kotuydu, futboldan anlamiyorlardi, ahlaksizdilar, v.s. Sirf bu tercihleri kendisi ve kendi yonetiminin yapmis olmasindan dolayi bile basarisizligini kabul edip istifa etmesi ya da bu kararlari veren kimse onunla ilisigi kesmesi gerekirdi. Bu suna benziyor, sirketin var ve eleman alimini yapan kisi surekli yanlis insanlari ise aliyor, yeteneksizleri, disiplinsizleri sirkete dolduruyor, ve sonrada isten cikarmak icin bi suru tazminat verip duruyor. Acaba boyle bir durumda o insani hala sirketin basinda tutabilir miydi?

Bir de tabi su prensip meselesi var. Ben Colin Kazim'a kizamiyorum, sonucta teklif varsa hayir diyecek hali yok. Ama o 40 gol dahi atsa ikinci yari, sirf Misimovic'e yapilan haksizliktan dolayi affetmememiz gerekiyor bu insanlari, Hagi de dahil. Bu yonetim altinda hersey tesaduflere baglidir, prensip, planlama gibi seylerden bahsetmek olanaksiz.

mustafa.sayan dedi ki...

eline sağlık...unuttuğumuz şeyleri de hatırladık...daha da "delirdik ekran başında"...:D

tatangaburak dedi ki...

"sawyer" değil "benjamin linus" olacak o :)